Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kamulaştırmasız el atma davalarında son durum

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 3,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-02-2013, 22:30   #1
Margon

 
Önemli Kamulaştırmasız el atma davalarında son durum

Değerli meslektaşlarım,

Kamulaştırmasız el atma davalarında görevli mahkeme fiili ve hukuki el atma durumuna göre ayrılmakta. Göreve

ilişkin bazı sorularım olacak. İçtihatları, kanunları, forumu araştırdım. Aydınlatacak meslektaşlarıma şimdiden

teşekkür ederim.

Somut olayda imar planı kesinleşmiş. İmar planında söz konusu arsa 1997 yılında "okul" olarak belirtilmiş. Arsa

şuan boş ve idarenin de uzun süre okulu yapmayacağını düşünüyoruz. Kesinleşen imar planı nedeniyle görevli

mahkeme asliye hukuk mahkemesidir diye düşünebilir miyiz? Buna ilişkin bazı yargıtay kararları buldum. Ancak aksi

yönde de yargıtay kararları mevcut. Forumda, idarece fiili el atma olduğu takdirde görevli mahkemenin

asliye hukuk mahkemesi olduğundan ve hukuki el atma durumunda asliye mahkemelerinin görevsizlik kararı

verdiğinden bahsedilmiş. O halde, idare mahkemesinde arsa bedelini nasıl talep edeceğiz? Arsanın bedelini

bilirkişi marifetiyle tespit ederek ve talep miktarını ıslah ederek talep edecektik.

İdare mahkemesinde açacağımız tam yargı davasında miktarı ıslah edemeyeceğiz. Bu durumda nasıl bir yol

izlemeliyiz? İdare mahkemesinde açılacak tam yargı davasının konusu ancak ecrimisil olabilir. Kamulaştırmasız

hukuki el atmadan doğan arsa bedelini talep etmenin bir yolunu düşünemiyorum. Yardımlarınız için şimdiden

teşekkür ederim. Saygılarımla
Old 05-02-2013, 23:53   #2
ferit alphan

 
Varsayılan

kamulaştırmasız el atma davalarında görevli mah. asliye mah.dir. ancak el atma fiili olarak yapılmamışsa yani davaya konu yer işgal edilmemiş ise sadece idari işlemle kalmışsa bu durumda idare mahkemesi görevlidir ve yapılmış olan işlemin iptali davası açılır diye düşünüyorum.
Old 06-02-2013, 21:23   #3
Margon

 
Varsayılan

Cevabınız için teşekkür ederim. Peki bahsettiğim olaydakine benzer şekilde imar planınında ki işlemin iptaline ilişkin bir karar var mı ?
Old 07-02-2013, 11:03   #4
lawyer0202

 
Varsayılan

Imar işleminin iptali için muhakkak ki idare mahkemesinde dava açılması gerekir. Fakat işlemin iptali değil de bedel istiyorsanız hukuki olarak şu an tam bir netlik olmamakla birlikte asliye hukuk mahkemesinde kamulaştırmasız hukuki el atmadan kaynaklı tazminat davası açılabilecegi kanaatindeyim.
Old 07-02-2013, 21:58   #5
av.buğra

 
İnceleme

fiili el atma yoksa Tazmin davasında İdare Mahkemesi Görevlidir...kolay gelsin.

Alıntı:
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2011/238
KARAR NO : 2012/63
KARAR TR : 9.4.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davacılara ait taşınmazların imar planında çocuk bahçesi alanında
ve yeşil alanda kalmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan
davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
Old 08-02-2013, 18:04   #6
Margon

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.buğra
fiili el atma yoksa Tazmin davasında İdare Mahkemesi Görevlidir...kolay gelsin.

Olayda fiili el atma yok. İdare Mahkemesinde taşınmazın değeri nasıl tespit edilecek? Davayı açtıktan sonra miktarı ıslah edemeyeceğiz. Ayrıca idare mahkemesinin; koşulları barındırıyorsa, adli yargıda ki gibi; kamulaştırılmadan el atılan arsa için bedelin ödenmesine hükmetmesi ayrıca arsanın da idare adına tescil edilmesi yönünde karar vermesi mümkün müdür ?
Old 09-02-2013, 01:27   #7
ozlm

 
Varsayılan

Fiili el Atmada da hukuki el atmada da asliye hukuk görevlidir. Yargıtay'ın en son kararlarından sonra bu konuda çelişki mevcut değil. Hukuki el atmanın sözkonusu olduğu dosyamda karşı tarafın görev itirazı reddedildi
Old 10-02-2013, 15:57   #8
Avukat Safiye

 
Varsayılan

Bence de uyuşmazlık mahkemesi kararları yanlıştır. Asliye hukuk mahkemesinde açmak gerekir. Anayasa Mahkemesine verdiği cevapta Türk Belediyeciler Birliği asliye mahkemesine tazminat davası açılacağını söylemiş, itiraz durumunda bu ekleyebilirsiniz. Ancak 5999 gereğince uzlaşma talep edecek misiniz? Yoksa direkt dava imkanı var mı?
Old 10-02-2013, 22:43   #9
zizou21

 
Varsayılan

Uyuşmazlık mahkemesine itiraz edilmesi durumunda asliye hukuk mahkemelerinde açılan hukuki el atmaya dayalı tazminat davaları hakkında görevsizlik kararı verilmekte.
Old 11-02-2013, 19:28   #10
mehmet cevat

 
Varsayılan tazminat

Sayın Meslektaşım,
Sözünü ettiğiniz olay ile ilgili olarak Yargıtay ve Danıştay farklı düşünmektedir.Konu uyuşmazlık mahkemesine gitti ve uyuşmazlık mahkemesinin görev yeri,İdare Mahkemesidir demiş olmasına rağmen,bu tür davalar,Adli Yargı yerlerinde görülmeye hatta Uyuşmazlık Mahkemesi kararından sonra da görülmeye devam etmektedir.
Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin son kararları bu yöndedir.Fiili el atma olsun olmassın,dava adli yargıda görülmektedir.
Başarılar dilerim
Old 11-02-2013, 23:01   #11
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

5.HD.si göre hem fiili hem de hukuki el atmalarda adli yargının görevli olduğunu kabul etmektedir. Buna karşın Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün kararları hukuki el atmalarda idari yargının görevli olduğu yolundadır.Uyuşmazlık Mahkemesi (Hukuk Bölümünün) kararları o dosya için yerel mahkemeyi bağlayıp diğer davalarda bağlamayacağından , Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu kararı da henüz çıkmadığından 5.HD si ile Uyuş.M.Hukuk Blm.kararları arasındaki çelişki devam edip gitmektedir.

Bugün için uygulama aşağıdaki gibidir.

1.Yerel mahkeme davanın her aşamasında talep üzerine veya res’en yargı yolu yönünden görevsizlik kararı verebilir.

a. Davalı idare , birinci oturumu geçirdikten sonra görev itirazında bulunur veya mahkeme resen durumu inceleyip görevsizlik kararı verirse, görev uyuşmazlığı çıkmaz karar temyiz edilebilir.

b. Davalı idare en geç birinci oturumda görev itirazında bulunursa ;

aa.Mahkeme itirazı kabul ederse görevsizlik kararı verir.Bu karar temyiz üzerine Yargıtay'a gider.

bb.Mahkeme itirazı kabul etmez kendisini görevli sayarsa, davalı idare bu kararın veridiği tarihten itibaren 15 gün içinde Danıştay Başsavcılığına sunulmak üzere dilekçesini verebilir. (Uyuş.Mah.K.madde 12.1) Mahkeme kararında değişiklik yapmazsa dilekçe,cevap dilekçesini ve ret kararı ile dayanağı belgeleri Danıştay Başsavcılığına gönderir.

2. Yerel mahkeme ,uyuşmazlık mahkemesi kararı gelinceye kadar davanın görülmesini geri bırakır.Bu süre 6 ayı geçemez. Bu sürede cevap gelmezse yargılamaya devam eder. Fakat karar verinceye kadar uyuşmazlık mahkemesinin kararı gelirse bu karara uymak zorundadır. (UMK 18)

3. Danıştay Başsavcısı görev itirazını yerinde bulursa, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne başvurur. Böylece olumlu görev anlaşmazlığı meydana gelir. Uyuşmazlık Mahkemesinin vereceği karara yerel mahkeme uymak zorundadır ( UMK madde 28.2)

4. Uyuşmazlık Mahkemesi (Hukuk Bölümünün) kararı o dosya için yerel mahkemeyi bağlar. Diğer işlerde bağlamaz. Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurul Kararları herkesi bağlar. (UMK mad.30, HGK 31.05.2006 T. 2006/4-310 E, 330K.)

5. Görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra 30 gün içinde idare mahkemesinde dava açılması gerekir. (İYUK.madde 9/1)İdare Mahkemesi dosyayı mahkemesinden ister. İdare Mahkemesi toplanan delilleri, alınan bilirkişi raporunu kabul edebilir veya kendisi ayrıca inceleme yaptırabilir.
Old 12-02-2013, 08:19   #12
mehmet cevat

 
Varsayılan Tazminat

Üstadımız Yücel bey'in değerli görüşlerine katılmakla birlikte bu hususta verilmiş bulunan ve aşağıda yazılı bir kararı eklemeyi uygun bulduk.Bu karara göre uyuşmazlık; İdari Yargı yerinde çözümlenmelidir.diyen Uyuşmazlık Mahkemesi kararından söz edilmektedir.Ancak bir önceki mesajımızda bildirildiği üzere uygulamada 5.Hukuk Dairesi,tazminat davalarına bakmakta ve nihai kararlar vermektedir.Bu kararlar da 2012 yılının son aylarından beri devam edegelmekte,yani uyuşmazlık mahkemesi karar tarihinden sonra devam edegelmektedir.Saygılarımlı.

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ
KURULU
Esas No : 2007/2255
Karar No : 2012/801
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Çankaya Belediye Başkanlığı ANKARA
Vekili : Av… -Aynı adreste
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- …
2- …
Vekilleri : Av. ….

İstemin Özeti : Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü,
E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Burakhan Melikoğlu'nun Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile ısrar
kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ekrem Atıcı'nın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine
uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar
planında park alanında kalan Ankara, Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin kamulaştırılarak
bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma
izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin Çankaya Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle
açılmıştır.
Ankara 6. İdare Mahkemesinin 31.10.2003 günlü, E:2002/766, K:2003/1721 sayılı kararıyla; davacının
imar planı değişikliği isteminin belediye meclisine iletilerek bu meclis tarafından bir karar verilmesi gerekirken,
istemin doğrudan belediye başkanlığınca reddedilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı; diğer
yandan, taşınmazların park alanına dönüştürüldüğü tarihten itibaren beş yılı aşan bir süre geçtiği halde
davacıların kamulaştırma yapılmasına ilişkin istemleri, anılan taşınmazların kamulaştırma programına
alınmadığından kamulaştırılamayacağı gerekçesi ile reddedilmiş ise de, beş yılı aşan bir süre boyunca
kamulaştırma yapılmamasının, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1. ve 3. fıkralarının Anayasa Mahkemece
iptaline ilişkin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararda ortaya konulan değerlendirmeler
çerçevesinde mülkiyet hakkının özünü zedelediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline
karar verilmiştir.
Danıştay Altıncı Dairesi'nin 7.3.2007 günlü, E:2006/4077, K:2007/1377 sayılı kararıyla; anılan İdare
Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin imar planı değişikliği isteminin reddi yolundaki kısmının iptali yolundaki
hükmü onanmış; dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali yolundaki
hükmü ise, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davalı idarenin yargı kararı ile işlem tesisinezorlanamayacağı, İdare Mahkemesince Anayasa Mahkemesi kararına dayanılarak, kamulaştırma yoluna
gidilmemesiyle mülkiyet hakkının özünün zedelendiği sonucuna varılarak, idareyi işlem tesisine zorlayıcı nitelikte
iptal kararı verilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesi, bozma
kararına uymayarak, dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali
yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar
kararını, hukuka aykırı olduğunu öne sürerek, temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü
sağlamak amacıyla hazırlanarak yürürlüğe konulan 3194 sayılı İmar Kanununun; 7. ve 8. maddeleriyle, belirli
koşullarla, belediyelere ve valiliklere yerleşim yerlerinde imar planlarını hazırlama ve yürürlüğe koyma
yükümlülüğü getirilmiştir.
Aynı Kanunun 10. maddesinde; "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde,
bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi
sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu
programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına
tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki
kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar.
Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere
ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi
hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam
eder" hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar
programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında
kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları kamulaştırma zorunluluğu
yüklenmiştir.
Anılan Kanunun 13. maddesinin, ilk halinde ise, "Resmî yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan,
otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlarda
inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmez. Ancak imar programına
alınıncaya kadar mevcut kullanma şekli devam eder.
Ancak, parsel sahibi imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra müracaat ettiğinde imar
planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve
benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlardan ilgili kamu kuruluşunca yapımından vazgeçildiğine dair görüş
alındığı takdirde, tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak
yeni imar plânına göre inşaat yapılır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan imar planlarında, bahsedilen
beş yıllık süre bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren geçerlidir......" kuralına yer verilerek bir yandan , imar
planında kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların maliklerine yönelik olarak, taşınmazlarını tasarruf etme
konusunda kısıtlamalar getirilirken, diğer yandan, taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının uzun süre
kısıtlanmaması amacıyla, imar planının onaylanmasından itibaren beş sene geçmesi şartıyla, taşınmaz
maliklerine belli haklar tanınmış ise de; Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı
kararı ile "Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen
amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.
Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan
yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan
kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.
3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul,
cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanmaşeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe
girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş,
ancak Yasa'da bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer
verilmemiştir.
13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma
şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli
olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.
İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının
sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu
kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını
kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır." gerekçesiyle, 3194
sayılı Yasanın, 13. maddesinin 1. fıkrasının iptaline,1. fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan 3.
fıkrasının da iptaline, iptal edilen kurallar nedeniyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit ve
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince iptal
hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak 6 ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin aktarılan iptal kararının, esas itibarıyla, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1.
fıkrasında öngörülen kısıtlamaların neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi
bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirdiği gerekçesine dayandığı, aynı maddenin, mülkiyet hakkı
kısıtlanan kişilere bazı güvenceler sağlayan 3. fıkrasının ise, 1. fıkranın iptali sonucu uygulanma olanağı
kalmaması nedeniyle, zorunlu olarak iptal edildiği , bu iptalin doğuracağı hukuki boşluk öngörülerek yasama
organına yeni bir yasal düzenleme yapılması amacıyla süre verildiği anlaşılmaktadır.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararı; 29.06.2000 günlü, 24094 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve
bugün itibarıyla altı aylık süre dolmuş ise de, henüz oluşan hukuki boşluğu doldurmak amacıyla herhangi bir yasal
düzenleme yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı ve bu iptal kararının doğurduğu hukuki boşluğu giderecek
yeni bir yasal düzenlemenin halen yapılmaması sonucunda ortaya çıkan mevcut hukuksal durumda, bir yandan,
imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazlar üzerinde, maliklerin ne gibi tasarruflarda bulunacağı
ya da bulunamayacağı konusu belirsiz hale gelmiş; diğer yandan, kamunun kullanımına ayrılmış olmakla birlikte
henüz kamulaştırılmamış olan taşınmazlarla ilgili olarak da malikler tamamen güvenceden yoksun kalmıştır. Her
ne kadar, 3194 sayılı Yasanın yukarıda metnine yer verilen 10 maddesinde, imar planlarının yürürlüğe
girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarının hazırlanacağı ve
program kapsamındaki taşınmazların ilgili kamu kuruluşlarınca kamulaştırılacağı öngörülmüş ise de, yukarıda yer
verilen Anayasa Mahkemesi kararında da açıklandığı gibi, imar programlarının; dayanağı imar planlarının
tümünü kapsaması hukuken zorunlu olmadığından; imar programı dışında kalan taşınmazların hukuki durumu, bu
taşınmazların kamulaştırılacağı zaman, malikin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların süresi konularındaki
belirsizliğin uzun süre devam etmesi olasıdır.
Nitekim, uygulamaya bakıldığında; imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerde kalan
taşınmazlar üzerinde, maliklerin ileriye dönük tasarruflarda bulunamadıkları, taşınmazları kamulaştırma işlemine
konu teşkil edeceğinden satış değerlerinin düştüğü, bu arsaların rayiç değerinden satılamadığı, ancak
kamulaştırma bedelini almak suretiyle yarar sağlamalarının mümkün olduğu; diğer taraftan, Belediyelerin veya
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, ödenek yetersizliği gibi nedenlerle, kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazları
kamulaştırmada uzun süre geciktikleri; ayrıca, kamu hizmeti gereklerine uygun olarak ikame edecek başka bir yeri
belirleme ve yer değişikliği için ilgili yatırımcı kuruluşun görüşünü alma mükellefiyetinden dolayı, belediyelerin
uzun süre kamulaştırılmayan özel mülkiyetteki taşınmazları, imar planlarında değişiklik yapmak suretiyle plandançıkarmayı istemedikleri görülmektedir.
Aktarılan hukuksal durum ve uygulamada karşılaşılan diğer sorunların, kişilerin mülkiyet hakkını
kısıtladığı ve bu nedenle, Türkiye tarafından 18.5.1954 tarihinde onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Eki
1. Protokolün 1. maddesinin 1. bendinde "Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde
kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslararası hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı
koşullara uyulmadıkça, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.." hükmüne aykırı durumların ortaya
çıkmasına yol açabileceği açıktır.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan,
Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 gününde verdiği kararda , ".... başvuran mülkiyet
hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir.
Hükümet mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun sözkonusu olmadığını ve başvuranın arazisini
kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.
AİHM'ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale sözkonusudur. Taşınmazın şehir imar
planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda
araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. Geriye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edilip
edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.
AİHM başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re'sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını
gözlemlemektedir. AİHM bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı
görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir (...). AİHM bu bağlamda, başvuran
tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün
değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM
buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu
tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran
ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı
yaşamıştır. .....
AİHM yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ilk
cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir (....).
AİHM kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi
gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır (.....)......
Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının
öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu
yasak halen sürmektedir....
AİHM başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini
gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış,
ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı
bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.
AİHM bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek
herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.
AİHM sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel
teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına
itibar etmektedir.
Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.
Bütün bu sözü edilenler AİHM'yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında
gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı
yönünde düşünmeye sevk etmektedir ....AİHM bu nedenle Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır." gerekçesiyle
Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.
Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve bu
yargı kolunun yüksek mahkemesi olan Yargıtayın ,konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara
medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir. Konunun en belirgin şekilde
tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E: 2010/5-662
K: 2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda, "....uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata
geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki
tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının
özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene
dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde
üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı
olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen
veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza
hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de
kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.
Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi
nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis
edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan
ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli
bulunduğu, her türlü izahtan varestedir." gerekçesiyle , söz konusu uyuşmazlıkları "kamulaştırmasız el koyma"
kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal
sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş
söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.
Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında
bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından
da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238 , K:2012/63 sayılı kararlarda
olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.
Gelinen bu noktada, ortaya çıkan hukuki boşluğun doğurduğu uyuşmazlıklar, uyuşmazlıklarla ilgili
olarak adli yargıda açılan davalarda Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından idari yargının görevli görülmesi; bu
uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları; Anayasa Mahkemesi kararından
sonra ortaya çıkan hukuki boşluğun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1. maddesinde yer alan "Kanunda
uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl
bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir." kuralı gereğince, idari yargı organlarınca doldurulmasını zorunlu
kılmaktadır.
Bu nedenle, uyuşmazlık, açıklanan çerçevede incelenmiştir.
Anayasanın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmü yer almış; yine Anayasanın 13. maddesinde " Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 90/4. maddesi uyarınca, içhukukumuz bakımından da bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 1 No’lu ek Protokolünün 1. maddesinde de, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasadaöngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını
düzenlemek (...) için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
düzenlemesi yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların maliki oldukları Ankara , Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5
sayılı parsellerin, Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli
imar planında park alanında kaldığı; park alanında kalması nedeniyle davalı belediyece yapılaşma izni
verilmediği, ancak bugüne kadar da kamulaştırılmadığı; imar planı değişikliği üzerinden 5 yıldan fazla bir süre
geçmesi üzerine söz konusu parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar
planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun Çankaya
Belediye Başkanlığı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılara ait söz konusu parsellerin , imar planında kamunun kullanımı için park alanı olarak ayrılması
nedeniyle bu parsellerde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle maliklerinin tasarruf haklarının
kısıtlandığı açıktır. İdareye başvuru tarihi itibarıyla beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece
kamulaştırma yapılmadığı gibi ne zaman yapılabileceği konusunda da davacılara bir bilgi de verilmemiştir. Bu
nedenle, davacıların maliki oldukları parsellerin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik
içindedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru
No:13331/07) verdiği kararda, sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla
yararlanması önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı
sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı
arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda
kaldığı sonucuna varmış ve Türkiyenin ilgili kişinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu olayda da, davacıların mülkiyet haklarının belirsiz bir süre ile
kısıtlandığı açık olup bu kısıtlamanın kaldırılmaması sonucunu doğuran işlemlerde bu yönüyle hukuka uyarlık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynı kararında, böylesi karmaşık ve düzenleme
yapılmasını gerektiren alanlarda Devletlerin şehir planlamasına yönelik politikalarında belirli bir takdir payından
yararlanmalarının doğal olduğunu, güdülen amaç çerçevesinde, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede genel
kamu menfaatlerine riayet edildiği değerlendirmesinde de bulunmuştur. Keza, Anayasa Mahkemesi, İmar
plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik
toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmadığını belirtmiştir.( Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999
günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı)
Bu nedenle, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin
bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden sözedilebilmesi için, imar planının
onaylanmasından sonra kamulaştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir.
Bugün itibarıyla, mevzuatta bu konuyu düzenleyen açık bir düzenleme yer almamaktadır.
3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 3. fıkrasında, imar planının
onaylanmasından itibaren, beş yıl sonra müracaat edildiğinde, umumî hizmetlere ayrılan alanlarda , hizmet ile ilgili
yapıların yapımından vazgeçildiğine dair görüş alınması şartıyla, taşınmaz maliklerine bazı haklar tanınmıştır.
Diğer yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin
kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat
yapılmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması
şartıyla malike taşınmazını geri alma hakkı öngörülmüştür.Görüldüğü üzere, yasa koyucu, mülkiyet hakkını ilgilendiren konularda, idarenin beş yıl boyunca
hareketsiz kalmasını, malikler lehine bazı haklar doğması bakımından yeterli görmüştür.
Yasa koyucunun bu eğiliminin, uyuşmazlık konusu olayda da kıyasen uygulanması hukuka ve
hakkaniyete uygun olacağından, imar planlarının onaylanmasından itibaren beş geçmesine karşın, ilgili idarelerce
kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kullanımının
belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil
dengenin bozulduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda da, söz konusu beş yıllık süre geçmiştir.
Bu itibarla, davacıların başvurusu üzerine 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak
suretiyle maliki oldukları taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması , bu program dahilinde
geciktirilmeksizin kamulaştırılması zorunludur.
Dava konusu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak yukarıda açıklanan hukuki sonuca varıldıktan sonra,
davalı idarenin, özellikle İstanbul, Ankara gibi metropoller için yapılmış imar planlarında kamunun kullanımına
ayrılmış olan yerlerin tümünün aynı anda imar programlarına alınamayacağı , dolayısıyla hepsinin birden
kamulaştırılamayacağı, mali ve idari yönden bunun imkan dahilinde olmadığı yolundaki iddialarının da
değerlendirilmesi gerekli görülmüştür. 5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinde, hizmetlerin yerine
getirilmesinde öncelik sırasının belirlenmesinde, belediyenin malî durumu yanında hizmetin ivediliğinin dikkate
alınacağı kuralına yer verilmiştir. Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idarelerce yeterli
ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağı kuralı yer almıştır. Bu kurallar uyarınca,
imar planlarını hazırlamakla yükümlü olan idarelerin , ilgili diğer idarelerle koordinasyon içinde hareket ederek,
gerek imar planlarının, gerek imar programlarının hazırlanması aşamasında, kamu hizmetleri için ihtiyaç
duyulan ve kamulaştırılması gereken taşınmazları belirlerken, ödenek durumunu ve hizmete duyulan ihtiyaç
çerçevesinde hizmetin aciliyetini dikkate alarak kamunun kullanımına ayrılacak taşınmazları belirlemesi, kamu
yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmaması ve mülkiyet
hakkının kullanımının belirsizliğe itilmemesi, dola yısıyla uyuşmazlıklara neden olunmaması için hukuka uygun bir
yöntem olacaktır.
Bu durumda, aksi yöndeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007
günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle ONANMASINA, 24.5.2012
gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 12-02-2013, 08:19   #13
mehmet cevat

 
Varsayılan Tazminat

Üstadımız Yücel bey'in değerli görüşlerine katılmakla birlikte bu hususta verilmiş bulunan ve aşağıda yazılı bir kararı eklemeyi uygun bulduk.Bu karara göre uyuşmazlık; İdari Yargı yerinde çözümlenmelidir.diyen Uyuşmazlık Mahkemesi kararından söz edilmektedir.Ancak bir önceki mesajımızda bildirildiği üzere uygulamada 5.Hukuk Dairesi,tazminat davalarına bakmakta ve nihai kararlar vermektedir.Bu kararlar da 2012 yılının son aylarından beri devam edegelmekte,yani uyuşmazlık mahkemesi karar tarihinden sonra devam edegelmektedir.Saygılarımlı.

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ
KURULU
Esas No : 2007/2255
Karar No : 2012/801
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Çankaya Belediye Başkanlığı ANKARA
Vekili : Av… -Aynı adreste
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- …
2- …
Vekilleri : Av. ….

İstemin Özeti : Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü,
E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Burakhan Melikoğlu'nun Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile ısrar
kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ekrem Atıcı'nın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine
uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar
planında park alanında kalan Ankara, Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin kamulaştırılarak
bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma
izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin Çankaya Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle
açılmıştır.
Ankara 6. İdare Mahkemesinin 31.10.2003 günlü, E:2002/766, K:2003/1721 sayılı kararıyla; davacının
imar planı değişikliği isteminin belediye meclisine iletilerek bu meclis tarafından bir karar verilmesi gerekirken,
istemin doğrudan belediye başkanlığınca reddedilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı; diğer
yandan, taşınmazların park alanına dönüştürüldüğü tarihten itibaren beş yılı aşan bir süre geçtiği halde
davacıların kamulaştırma yapılmasına ilişkin istemleri, anılan taşınmazların kamulaştırma programına
alınmadığından kamulaştırılamayacağı gerekçesi ile reddedilmiş ise de, beş yılı aşan bir süre boyunca
kamulaştırma yapılmamasının, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1. ve 3. fıkralarının Anayasa Mahkemece
iptaline ilişkin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararda ortaya konulan değerlendirmeler
çerçevesinde mülkiyet hakkının özünü zedelediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline
karar verilmiştir.
Danıştay Altıncı Dairesi'nin 7.3.2007 günlü, E:2006/4077, K:2007/1377 sayılı kararıyla; anılan İdare
Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin imar planı değişikliği isteminin reddi yolundaki kısmının iptali yolundaki
hükmü onanmış; dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali yolundaki
hükmü ise, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davalı idarenin yargı kararı ile işlem tesisinezorlanamayacağı, İdare Mahkemesince Anayasa Mahkemesi kararına dayanılarak, kamulaştırma yoluna
gidilmemesiyle mülkiyet hakkının özünün zedelendiği sonucuna varılarak, idareyi işlem tesisine zorlayıcı nitelikte
iptal kararı verilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesi, bozma
kararına uymayarak, dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali
yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar
kararını, hukuka aykırı olduğunu öne sürerek, temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü
sağlamak amacıyla hazırlanarak yürürlüğe konulan 3194 sayılı İmar Kanununun; 7. ve 8. maddeleriyle, belirli
koşullarla, belediyelere ve valiliklere yerleşim yerlerinde imar planlarını hazırlama ve yürürlüğe koyma
yükümlülüğü getirilmiştir.
Aynı Kanunun 10. maddesinde; "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde,
bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi
sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu
programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına
tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki
kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar.
Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere
ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi
hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam
eder" hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar
programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında
kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları kamulaştırma zorunluluğu
yüklenmiştir.
Anılan Kanunun 13. maddesinin, ilk halinde ise, "Resmî yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan,
otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlarda
inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmez. Ancak imar programına
alınıncaya kadar mevcut kullanma şekli devam eder.
Ancak, parsel sahibi imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra müracaat ettiğinde imar
planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve
benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlardan ilgili kamu kuruluşunca yapımından vazgeçildiğine dair görüş
alındığı takdirde, tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak
yeni imar plânına göre inşaat yapılır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan imar planlarında, bahsedilen
beş yıllık süre bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren geçerlidir......" kuralına yer verilerek bir yandan , imar
planında kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların maliklerine yönelik olarak, taşınmazlarını tasarruf etme
konusunda kısıtlamalar getirilirken, diğer yandan, taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının uzun süre
kısıtlanmaması amacıyla, imar planının onaylanmasından itibaren beş sene geçmesi şartıyla, taşınmaz
maliklerine belli haklar tanınmış ise de; Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı
kararı ile "Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen
amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.
Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan
yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan
kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.
3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul,
cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanmaşeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe
girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş,
ancak Yasa'da bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer
verilmemiştir.
13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma
şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli
olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.
İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının
sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu
kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını
kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır." gerekçesiyle, 3194
sayılı Yasanın, 13. maddesinin 1. fıkrasının iptaline,1. fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan 3.
fıkrasının da iptaline, iptal edilen kurallar nedeniyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit ve
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince iptal
hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak 6 ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin aktarılan iptal kararının, esas itibarıyla, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1.
fıkrasında öngörülen kısıtlamaların neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi
bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirdiği gerekçesine dayandığı, aynı maddenin, mülkiyet hakkı
kısıtlanan kişilere bazı güvenceler sağlayan 3. fıkrasının ise, 1. fıkranın iptali sonucu uygulanma olanağı
kalmaması nedeniyle, zorunlu olarak iptal edildiği , bu iptalin doğuracağı hukuki boşluk öngörülerek yasama
organına yeni bir yasal düzenleme yapılması amacıyla süre verildiği anlaşılmaktadır.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararı; 29.06.2000 günlü, 24094 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve
bugün itibarıyla altı aylık süre dolmuş ise de, henüz oluşan hukuki boşluğu doldurmak amacıyla herhangi bir yasal
düzenleme yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı ve bu iptal kararının doğurduğu hukuki boşluğu giderecek
yeni bir yasal düzenlemenin halen yapılmaması sonucunda ortaya çıkan mevcut hukuksal durumda, bir yandan,
imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazlar üzerinde, maliklerin ne gibi tasarruflarda bulunacağı
ya da bulunamayacağı konusu belirsiz hale gelmiş; diğer yandan, kamunun kullanımına ayrılmış olmakla birlikte
henüz kamulaştırılmamış olan taşınmazlarla ilgili olarak da malikler tamamen güvenceden yoksun kalmıştır. Her
ne kadar, 3194 sayılı Yasanın yukarıda metnine yer verilen 10 maddesinde, imar planlarının yürürlüğe
girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarının hazırlanacağı ve
program kapsamındaki taşınmazların ilgili kamu kuruluşlarınca kamulaştırılacağı öngörülmüş ise de, yukarıda yer
verilen Anayasa Mahkemesi kararında da açıklandığı gibi, imar programlarının; dayanağı imar planlarının
tümünü kapsaması hukuken zorunlu olmadığından; imar programı dışında kalan taşınmazların hukuki durumu, bu
taşınmazların kamulaştırılacağı zaman, malikin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların süresi konularındaki
belirsizliğin uzun süre devam etmesi olasıdır.
Nitekim, uygulamaya bakıldığında; imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerde kalan
taşınmazlar üzerinde, maliklerin ileriye dönük tasarruflarda bulunamadıkları, taşınmazları kamulaştırma işlemine
konu teşkil edeceğinden satış değerlerinin düştüğü, bu arsaların rayiç değerinden satılamadığı, ancak
kamulaştırma bedelini almak suretiyle yarar sağlamalarının mümkün olduğu; diğer taraftan, Belediyelerin veya
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, ödenek yetersizliği gibi nedenlerle, kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazları
kamulaştırmada uzun süre geciktikleri; ayrıca, kamu hizmeti gereklerine uygun olarak ikame edecek başka bir yeri
belirleme ve yer değişikliği için ilgili yatırımcı kuruluşun görüşünü alma mükellefiyetinden dolayı, belediyelerin
uzun süre kamulaştırılmayan özel mülkiyetteki taşınmazları, imar planlarında değişiklik yapmak suretiyle plandançıkarmayı istemedikleri görülmektedir.
Aktarılan hukuksal durum ve uygulamada karşılaşılan diğer sorunların, kişilerin mülkiyet hakkını
kısıtladığı ve bu nedenle, Türkiye tarafından 18.5.1954 tarihinde onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Eki
1. Protokolün 1. maddesinin 1. bendinde "Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde
kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslararası hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı
koşullara uyulmadıkça, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.." hükmüne aykırı durumların ortaya
çıkmasına yol açabileceği açıktır.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan,
Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 gününde verdiği kararda , ".... başvuran mülkiyet
hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir.
Hükümet mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun sözkonusu olmadığını ve başvuranın arazisini
kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.
AİHM'ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale sözkonusudur. Taşınmazın şehir imar
planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda
araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. Geriye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edilip
edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.
AİHM başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re'sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını
gözlemlemektedir. AİHM bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı
görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir (...). AİHM bu bağlamda, başvuran
tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün
değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM
buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu
tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran
ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı
yaşamıştır. .....
AİHM yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ilk
cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir (....).
AİHM kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi
gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır (.....)......
Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının
öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu
yasak halen sürmektedir....
AİHM başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini
gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış,
ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı
bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.
AİHM bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek
herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.
AİHM sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel
teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına
itibar etmektedir.
Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.
Bütün bu sözü edilenler AİHM'yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında
gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı
yönünde düşünmeye sevk etmektedir ....AİHM bu nedenle Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır." gerekçesiyle
Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.
Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve bu
yargı kolunun yüksek mahkemesi olan Yargıtayın ,konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara
medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir. Konunun en belirgin şekilde
tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E: 2010/5-662
K: 2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda, "....uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata
geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki
tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının
özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene
dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde
üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı
olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen
veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza
hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de
kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.
Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi
nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis
edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan
ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli
bulunduğu, her türlü izahtan varestedir." gerekçesiyle , söz konusu uyuşmazlıkları "kamulaştırmasız el koyma"
kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal
sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş
söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.
Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında
bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından
da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238 , K:2012/63 sayılı kararlarda
olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.
Gelinen bu noktada, ortaya çıkan hukuki boşluğun doğurduğu uyuşmazlıklar, uyuşmazlıklarla ilgili
olarak adli yargıda açılan davalarda Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından idari yargının görevli görülmesi; bu
uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları; Anayasa Mahkemesi kararından
sonra ortaya çıkan hukuki boşluğun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1. maddesinde yer alan "Kanunda
uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl
bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir." kuralı gereğince, idari yargı organlarınca doldurulmasını zorunlu
kılmaktadır.
Bu nedenle, uyuşmazlık, açıklanan çerçevede incelenmiştir.
Anayasanın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmü yer almış; yine Anayasanın 13. maddesinde " Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 90/4. maddesi uyarınca, içhukukumuz bakımından da bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 1 No’lu ek Protokolünün 1. maddesinde de, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasadaöngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını
düzenlemek (...) için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
düzenlemesi yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların maliki oldukları Ankara , Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5
sayılı parsellerin, Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli
imar planında park alanında kaldığı; park alanında kalması nedeniyle davalı belediyece yapılaşma izni
verilmediği, ancak bugüne kadar da kamulaştırılmadığı; imar planı değişikliği üzerinden 5 yıldan fazla bir süre
geçmesi üzerine söz konusu parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar
planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun Çankaya
Belediye Başkanlığı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılara ait söz konusu parsellerin , imar planında kamunun kullanımı için park alanı olarak ayrılması
nedeniyle bu parsellerde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle maliklerinin tasarruf haklarının
kısıtlandığı açıktır. İdareye başvuru tarihi itibarıyla beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece
kamulaştırma yapılmadığı gibi ne zaman yapılabileceği konusunda da davacılara bir bilgi de verilmemiştir. Bu
nedenle, davacıların maliki oldukları parsellerin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik
içindedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru
No:13331/07) verdiği kararda, sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla
yararlanması önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı
sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı
arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda
kaldığı sonucuna varmış ve Türkiyenin ilgili kişinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu olayda da, davacıların mülkiyet haklarının belirsiz bir süre ile
kısıtlandığı açık olup bu kısıtlamanın kaldırılmaması sonucunu doğuran işlemlerde bu yönüyle hukuka uyarlık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynı kararında, böylesi karmaşık ve düzenleme
yapılmasını gerektiren alanlarda Devletlerin şehir planlamasına yönelik politikalarında belirli bir takdir payından
yararlanmalarının doğal olduğunu, güdülen amaç çerçevesinde, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede genel
kamu menfaatlerine riayet edildiği değerlendirmesinde de bulunmuştur. Keza, Anayasa Mahkemesi, İmar
plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik
toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmadığını belirtmiştir.( Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999
günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı)
Bu nedenle, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin
bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden sözedilebilmesi için, imar planının
onaylanmasından sonra kamulaştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir.
Bugün itibarıyla, mevzuatta bu konuyu düzenleyen açık bir düzenleme yer almamaktadır.
3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 3. fıkrasında, imar planının
onaylanmasından itibaren, beş yıl sonra müracaat edildiğinde, umumî hizmetlere ayrılan alanlarda , hizmet ile ilgili
yapıların yapımından vazgeçildiğine dair görüş alınması şartıyla, taşınmaz maliklerine bazı haklar tanınmıştır.
Diğer yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin
kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat
yapılmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması
şartıyla malike taşınmazını geri alma hakkı öngörülmüştür.Görüldüğü üzere, yasa koyucu, mülkiyet hakkını ilgilendiren konularda, idarenin beş yıl boyunca
hareketsiz kalmasını, malikler lehine bazı haklar doğması bakımından yeterli görmüştür.
Yasa koyucunun bu eğiliminin, uyuşmazlık konusu olayda da kıyasen uygulanması hukuka ve
hakkaniyete uygun olacağından, imar planlarının onaylanmasından itibaren beş geçmesine karşın, ilgili idarelerce
kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kullanımının
belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil
dengenin bozulduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda da, söz konusu beş yıllık süre geçmiştir.
Bu itibarla, davacıların başvurusu üzerine 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak
suretiyle maliki oldukları taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması , bu program dahilinde
geciktirilmeksizin kamulaştırılması zorunludur.
Dava konusu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak yukarıda açıklanan hukuki sonuca varıldıktan sonra,
davalı idarenin, özellikle İstanbul, Ankara gibi metropoller için yapılmış imar planlarında kamunun kullanımına
ayrılmış olan yerlerin tümünün aynı anda imar programlarına alınamayacağı , dolayısıyla hepsinin birden
kamulaştırılamayacağı, mali ve idari yönden bunun imkan dahilinde olmadığı yolundaki iddialarının da
değerlendirilmesi gerekli görülmüştür. 5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinde, hizmetlerin yerine
getirilmesinde öncelik sırasının belirlenmesinde, belediyenin malî durumu yanında hizmetin ivediliğinin dikkate
alınacağı kuralına yer verilmiştir. Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idarelerce yeterli
ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağı kuralı yer almıştır. Bu kurallar uyarınca,
imar planlarını hazırlamakla yükümlü olan idarelerin , ilgili diğer idarelerle koordinasyon içinde hareket ederek,
gerek imar planlarının, gerek imar programlarının hazırlanması aşamasında, kamu hizmetleri için ihtiyaç
duyulan ve kamulaştırılması gereken taşınmazları belirlerken, ödenek durumunu ve hizmete duyulan ihtiyaç
çerçevesinde hizmetin aciliyetini dikkate alarak kamunun kullanımına ayrılacak taşınmazları belirlemesi, kamu
yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmaması ve mülkiyet
hakkının kullanımının belirsizliğe itilmemesi, dola yısıyla uyuşmazlıklara neden olunmaması için hukuka uygun bir
yöntem olacaktır.
Bu durumda, aksi yöndeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007
günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle ONANMASINA, 24.5.2012
gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 26-03-2013, 12:46   #14
Av. Tevrat DURAN

 
Varsayılan

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.12.2010 tarih Esas No: 2010/5-662 Karar No: 2010/651 sayılı ilamı ile uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen İdarelerce, okul alanı ,yeşil alan olarak imar planlarında yer almasına rağmen idarenin pasif ve suskun kalarak ve imar uygulaması yapmayarak taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulmuştur. Bu karar çok yerinde adaletli bir içtihat iken Uyuşmazlık Mahkemesi'nin hukuki el atma hallerinde idari yargının görevli olduğu yönündeki kararı ekşi limon gibi Yargıtay kararının tadını bozmuştur. (Bazıları ekşi sever; Kamu İdareleri gibi)
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi yerel mahkemede davalı idarenin yerel mahkemenin görevsizlik talebinin reddi kararını Uyuşmazlık Mahkemesi önüne götürmesi halinde yargı yolu bakımından görevsizlik kararı vermektedir bu doğru. Fakat yerel mahkemede idare görev uyuşmazlığı çıkarmamış ise Yargıtay somut dosya içeriğine göre kararını vermektedir. Bu yönde yeni bir Yargıtay 5. HD kararı okudum. Dolayısıyla Yargıtay ; Uyuşmazlık Mahkemesi'nin idari yargı yolu kararını ilke kararı olarak kabul edip her dosyada idari yargı görevlidir diye dosyayı geri göndermemektedir. Bu noktada umutsuzluğa düşmemek gerekir.
idari yargı yolunun görevli olduğu kabulüne göre ise 4. yargı paketi ile idari yargıda 1 defaya mahsus talebin artırılması yani ıslah hakkının getirileceğini okumuştum. Yasalaşması halinde idari yargıdaki ıslah vs. sorunların çözümlenebileceğini düşünüyorum.Fakat idari yargının taşınmazın bedelinin tamamına hükmedeceğine ilişkin kaygı taşıyorum.
Old 31-03-2013, 13:15   #15
av.özkan

 
Varsayılan amaç vekalet ücreti

Değerli meslektaşlarım,
tüm uygulama baştan değiştiriliyor.Mersin adana gibi illerdeki kamulaştırmasız el atmalar 18.HD ne verildi yeni görev dağılımında.Ve 18.HD nin şu anda imar planında kalan yerler ile ilgili düşüncesi idari yargıda çözümlenmesi gerektiği yönünde.Söz gelimi 1.grup istanbulda kamulaştırmasız el atma davası açtınız 5.HD adli yargı diyor,aynı davayı Mersinde açtınız 2.Gruptasınız 18HD idari yargı diyor.Buradaki amaç avukatın vekalet ücretine göz dikilmesidir.Başka bir açıklaması yok.Önce 5999 sayılı yasayı çıkardılar olmadı,6111 sayılı yasaya yin 15 sene geçerli olmak üzere diye madde eklediler uzlaşmayla birlikte yine 5.HD aksine kararlar verdi.Şİmdi ocak ayında görev değişikliği yaptılar 5.HD dairesindekileri 18.HD ne attılar.Amaç sadece vekalet ücretini azaltmak,Tam yargı davasıdır dedikten sonra bir de kanun çıkartırlar,İdari Yargıda açılan tam yargı davalarında vekalet ücreti maktudur derlerse bi dönem vergi mahkemelerinde yaptıkları gibi kimse şaşırmasın.Kaldıki eğer 18.HD karar verir de derse idari yargıda çözümlemesi gerekiyor diye o zaman 5.HD ile 18.HD arasında görüş farklılığı çıkacağından Yargıtay İçtihatları Birleştirmeye gidecektir ki zaten 2 sene önce verilen HGK kararı ortada.
Old 31-03-2013, 21:24   #16
Lpolat

 
Varsayılan

Sayın Kocabaşın yorumuna katılıyorum var olan durumda(uygulamada)5. Hukuk Dairesine göre hem fiili hem de hukuki el atmalarda adli yargının görevli olduğunu kabul etmektedir verdiği kararlar bu yöndedir idarenin temyiz gerekçeleri hukuki el ama olgusu ile ilgili olmasına rağmen.Saygılarımla
Old 31-03-2013, 21:41   #17
Av. Tevrat DURAN

 
Varsayılan

İdari yargı yolu görevli kabul edilmesi halinde idare mahkemelerinin taşınmaz bedelinin hak sahibine ödenmesi yolunda karar verebileceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü; İdare mahkemeleri taşınmazın bedel mukabili TESCİLİNE karar vermesi 2577 sayılı İYUK usulünde yok. Yargıtay 5HD kararları hukuka ve hakkaniyete uygun, hukuki ve fiili el atma halinde Adli yargı görevlidir.
Old 04-04-2013, 11:46   #18
avukatorhan

 
Varsayılan

Herkese selamlar,
Benim de açtığım davada davalı idarenin yargı yolu itirazı mahkemece reddedildi. Fakat; 15 günlük süre içerisinde idare vekili dilekçe vererek olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış bulunmakta.Bu arada mahkeme keşfe karar verdi ve dosya kendi seyrinde de ilerlemekte. Uyuşmazlık mahkemesinin kararları zaten ortada; Ne yapmalıyım diye düşünmekteyim. Acaba Uyuşmazlık Mahkemesi'nin kararını beklemeden ve davayı hiç uzatmamak adına davalı idarenin talebini kabul edip mahkemenin de görevsizlik kararı vermesini sağlayıp idare mahkemesine mi yönelmek; yoksa ileride karşılaşacağımız sonucu bilmemize rağmen davanın seyrine devam edip bu süreçte Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu'nun bu konudaki kararını mı beklemek lazım? Zira; Yargıtay 18. H.D de imar planı davalarında "idari yargı"nın görevli olduğu yönünde karar değiştirdiği bilgisine de ulaştım. Saygılarımla...
Old 04-04-2013, 11:53   #19
mehmet cevat

 
Varsayılan

Kişisel görüşüm,eldeki davanızı Adli yargı yerinde sürdürmektir.
İyi çalışmalar kolay gelsin
Old 04-04-2013, 11:58   #20
avukatorhan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan mehmet cevat
Kişisel görüşüm,eldeki davanızı Adli yargı yerinde sürdürmektir.
İyi çalışmalar kolay gelsin

Teşekkür ederim size de iyi çalışmalar dilerim.
Old 04-04-2013, 12:08   #21
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Hukukun ana gayesi problemleri çözmek olduğu halde, gereksiz görev problemleri yaratarak hukuku çekilmez hale getirenlere selam olsun.
Old 04-04-2013, 16:27   #22
uugur

 
Varsayılan

Ben bir den fazla kamulaştırmasız el atma davası açmış biri olarak diye bilirim ki görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi. Eğer fiili el atma varsa davayı M.E.B. hukuki el atma varsa il özel idaresine davayı yöneltiniz.
Old 05-04-2013, 08:44   #23
avukatorhan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan uugur
Ben bir den fazla kamulaştırmasız el atma davası açmış biri olarak diye bilirim ki görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi. Eğer fiili el atma varsa davayı M.E.B. hukuki el atma varsa il özel idaresine davayı yöneltiniz.
Sn. Meslektaşım,
Hukuki el atma var ve davayı İl Özel İdaresi'ne karşı açtım. Fakat; davalı idare yasal sürede olumlu görev uyuşmazlığı çıkartarak Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurdu. Bu durumda davaya devam etmek gerekmekte ama; ileride görevsizlik kararı ile karşılaşacağımız şimdiden belli. Ne dersiniz?
Old 29-05-2013, 09:31   #24
hciyiltepe

 
Varsayılan

6487 Sayılı Kanunla imar uygulamasından kaynaklı kamulaştırmasız el atma davalarında idari yargının görevli olduğu hüküm altına alınmıştır.

Kanunla bu hükmün kesinleşmemiş tüm davalara tatbik edileceği belirtilmiştir.

Sonuç olarak Yargıtayda olanlar dahil imar uygulamasından kaynaklanan tüm kamulaştırmasız el atma davalarında adli yargı yerlerince GÖREVSİZLİK KARARI verilecektir.

Yine Aynı kanunla kamulaştırmasız el atma davalarında maktu vekalet ücreti ödeneceğide hükme bağlanmıştır.
BAZI KANUNLAR İLE 375 SAYILI KANUNHÜKMÜNDE KARARNAMEDE


DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN


Kanun No. 6487
Kabul Tarihi: 24/5/2013
Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmaksuretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlarhakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idaribaşvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bumadde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalarauygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin yalnızca sekizinci fıkrahükümleri uygulanır.
Old 29-05-2013, 11:38   #25
armegedon23

 
Varsayılan

İmar planları ilgili kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında idari yargının görevli olacağına dair çıkarılan kanunun amacı bu davaların önünü tümüyle kesmek diye düşünüyorum.

İdari yargı bu davaları çeşitli bahanelerle ret edebilir. Nitekim imar planında kamu hizmetine tahsis edilmiş olan taşınmazların eski haline dönmesi mümkün. İdari yargının bu yönde kararları da mevcut. Korkum idari yargının tazminat talebinden önce böyle bir imkan var diyerek davaları reddetmesidir.
Old 29-05-2013, 16:57   #26
av.özkan

 
Varsayılan

Ben demiştim demek istemiyorum ama yukarıdaki yazım okunursa bunun böyle olacağı belliydi zaten....
Old 11-01-2014, 22:49   #27
av.buğra

 
İnceleme kamulaştırma davalarında icra vekalet üc. maktu mu , nisbi mi ?

önceden açılan ve mahkemece Maktu vekalet ücretine hükmedilen (...Kamulaştırmasız el atama davalarında...) ilamlarda "...icra vekslet ücretleri..." ile açık hüküm yok ! icra müdürleri "...bizde mahkeme kararlarında ki gibi ...maktu heaplayacağız demektedirler...bir dayanağı varmı ? şikayet yoluna gidilirse sonucu ne olabilir...değerlendirirseniz menun olurum . selamlar...
Old 06-07-2014, 22:32   #28
AVUKAT KAYAN

 
Varsayılan

Benim dikkatimi çeken bir şey oldu. Kamulaştırma Kanunu Geçici 6. Maddeyi lafzi olarak yorumlar isek 10 fıkrada "Uygulama imar planlarında "diyerek hukuki el atmalarda "Nazım imar planları" ile zarara uğrayanları madde düzenlemesi dışında tutmuş oluyor. Dolayısı ile bu durumda olan malikler adli yargıda tazminat davası açarak nispi vekalet ücreti alabilirler gibi görünüyor.İdari yargıda dava açmak zorunluluğu kapsamında çıkmış oluyor. Meslektaşların bu konudaki görüşlerini almak isterim.
Old 01-12-2014, 13:29   #29
erkanoz

 
Varsayılan

Fiili el atma durumunda görevli mahkeme ile ilgili son durum nedir? Asliye Hukuk Mahkemelerinde mi açmak gerekecek?
Old 30-01-2015, 17:32   #30
avemre3806

 
Varsayılan

şimdi hukuki el atmadan dolayı kamulaştırmasız el atma davası açacağım, olay şöyle müvekkilimin bir arsası belediye tarafından yeşil alan ilan ediliyor.bu durumda son değişikliklerle birlikte artık idari yargıda açılacağı söyleniyor,idari yargıda bedel tespitini nasıl isteyeceğiz,kamulaştırmaya nasıl zorlayacağız ? Bir de belediyeler bu türlü davaları kaybettiğinde bedel alınmıyor gibi duyumlar aldım.Bu sorularıma cevap verirseniz sevinirim.
dilekçe örneği varsa mailime atarsanız sevinirim. avemre3806@gmail.com
şimdiden teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kamulaştırmasız el atma davalarında zamanaşımı hltydmr Meslektaşların Soruları 10 09-09-2020 14:41
kamulaştırmasız el atma davalarında talep hltydmr Meslektaşların Soruları 2 26-12-2012 12:59
kamulaştırmasız el atma davalarında red vekalet ücreti ?? hltydmr Meslektaşların Soruları 1 18-09-2012 09:46
Kamulaştırmasız el atma davalarında malikin değişmesi Av.Gülay Meslektaşların Soruları 2 20-08-2011 13:19
Kamulaştırmasız El Atma Davasında Müstakbel El atma Olur Mu? avukat.derviş.yıldızoğlu Meslektaşların Soruları 4 19-08-2011 15:04


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09349608 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.