Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Çam Ağacı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-06-2009, 15:46   #1
üye25928

 
Varsayılan Çam Ağacı

Dostlar, kiraz ağacına benzer. Sen bir çam ağacısındır, gün gelir kiraz ağacının gölgesinde serinleyen, ona dertlerini anlatıp, onunla gülen. Tüm anılarını, geleceğini onunla paylaşmaya niyetlenen, bir çam ağacısındır. Kiraz ağacı, narindir, senin kadar temkinli değildir; ama iyi dosttur sana. Bahar ve Yaz mevsinlerinin yıldızıdır. Hayat da mevsimler gibidir, ama sürekli tekrar etmez. Sadece bir kez yaşarsın bir mevsimi hep mevsimlerin tekrar edeceğini sanarak...

Kiraz ağacı karşına baharın başında çıkmıştır, hayatınızın baharında karşılaşmışsınızdır. Bahar ayının başı bir çam ağacı için en zor zamandır. Tüm ağaçlar çicek açmaya başlarken, çam ağacı hala aynı yapraklarla durmaktadır. Kuşlar, arılar, böcekler hiç biri seni hatırlamaz. Senin dallarına konmaz, seni aramaz. Kiraz ağacıdır böyle zamanlarda senin tek dostun. Senin sırtını yaslayabileceğin, gölgesinde ağlayabileceğin tek dostun.

Kiraz ağacı da çicek açmaya başlar, ama sen bu konulardan anlamazsın. Sen çam ağacısın be adam. Çicek, bahar, sevgi ve aşk senin neyine? Ne diye boşuna ümitlenirsin? Ne diye bir kayısı ağacına aşık olup, kiraz ağacında çağre ararsın? Ne diye kiraz ağacını kendine dost sanırsın, sen zavallı bir çam ağacısın...

Kiraz ağacı değil miydi, en zor zamanlarda yanında olan? Hiç bir sebep yokken neden gitti yanından? Neden yüzünü öbür tarafa, böceklere, kuşlara, insanlara, elele tutuşmuş ağaçları hayran hayran izleyen olarak izleyen sevgilelere döndü?

Neden en güzel çicek açan ağaç, senin dostun, seni bir anda terk etti, gitti? Sen ondan özür dilerken sebepsiz yere, o neden seni umursamadı, seni aşağıladı , o, en yakın dostun, neden baharın keyfini çıkartmaya devam etti? Gece ayazında neden seni yalnız bıraktı? Çünkü o kiraz ağacıydı. En güzel çicekler onun dalından açardı. Sevgililer, kuşlar, böcekler, kiraz ağacı varken hani deliler gibi sevdiğin sana bir nefes kadar yakın, ulaşamayacağın kadar uzak olan kayısı ağacına bile gitmezdi. En iyisi kiraz ağacıydı, belki kiraz ağacı da böyle olduğunu bilemediği için sana dosttu, ne de olsa hayatınızın baharındaydınız. Yoksa ne yapsın bir çam ağacını, en güzel çicekleri dallarından topladığımız kiraz ağacı?

Bahar mevsimi yavaş yavaş sona ermiş, yaz mevsimi başlamıştı. Ama ne kadar ağlasa da sızlasa da çam ağacı, kiraz ağacı, onun yüzüne bile bakmıyordu. Neden böyle olmuşdu, çam ağacı bazen saatlerce bunu düşünüyordu ama soru cevapsızdı, kiraz ağacı hala çam ağacının yüzüne bakmıyordu.

Güller dallardan ayrıldı. Ağaçlar yeşilleşmeye başladı. İçinde bir umut vardı çam ağacının sonunda kiraz ağacı bana benziyor, acaba artık eski dostluğumuza döner miyiz diye. Ama kiraz ağacı bu, o inatçıdır, o her şeyin en iyisini bilir, zaten o yüzden en güzel çicekler onun dallarında açar. Zavallı çam ağacı boşuna umutlanır, boşuna eski dostunu anardı. Eski dostu, onun adını zor hatırlardı artık. Belki de tanımamazlıktan gelirdi. Çünkü o ağaçların en güzel çiceklerini açan ve en çok kıskanılan ağacı olmuştu bir kere. Ne yapacaktı bütün ağaçların tepeden baktığı çam ağacını?

Hani çam ağacı umutlanmıştı ya, dostumla eski muhabbetimize döneriz diye... Yeni yeni fark ediyordu, dostunun dallarında açan beyaz şeyleri. O meyveler, çam ağacını şaşırtmıştı, önce baharda çicek açmıştı o dallarda şimdi de beyaz beyaz tuhaf şeyler vardı. Bu beyaz şeyler tuhaftı çünkü günler geçtikçe kırmızılaşıyordu hatta içlerinden bazıları yerlere düşmüştü, karıncalar eski dostunun üzerinde geziniyordu, dallarından yere düşen kırmızılıkları almaya çalışıyordu. Kara gün dostum dediği serçeler bile artık uğramaz olmuştu çam ağacına, çam ağacının eski dostunun kırmızılıklarından yemek varken. Ama artık alışmışdı çam ağacı terk edilmeye. Bahar mevsiminden sonra Yaz mevsiminde böyle bir şey yaşamayı beklemese de çok da şaşırmamıştı. Üzülmüştü, böyle olmasına üzülmüştü, dostuyla arasının açılmasına üzülmüştü bir kere.

Herhalde Temmuz'un sonlarıydı, eski dostunun dallarında sanki şenlik vardı. Hayatında göremediği böcekleri, o günlerde eski dostunun üzerinde görüyordu. Belki bir ağaç için en büyük onurun, insanlar tarafından ziyaret edilmek olduğunu arkadaşının gölgesinde, insanların onun kırmızılıklarını toplarken anlıyordu. Bir sevgilinin dallardan birine kurulmuş olan salıncakta sevgilisi tarafından anlıyordu, en büyük onurun, gururun ne olduğunu, eski dostunun yüz ifadesinden...

Eski dostunu bu kadar ihtişamlı görmemişti, o ise hala aynıydı. Hala aynı yapraklar vardı. Bu sırada gözü kayısı ağacına gitmişti. Delicesine sevdiği ve yüz bulamadığı kayısı ağacına. Kayısı ağacı kendine sevecek bir sevgili bulmuştu ama çam ağacı, bir umut, onu sevmekten vazgeçmemişti. Geceleri o güzel yüzü görebilmek için Tanrı'ya dua ederdi, bu gece de ay bizimle birlikte olsun, bu bahçeyi aydınlatsın da kayısı ağacının yüzünü görebileyim diye. Bazen o fevkalede görüntü eşliğinde kayısı ağacını izlerdi. Bazen kayısı ağacının yanına sevgilisi gelirdi, onun sevgilisi de bir kayısı ağacıydı. Kayısı ağacını sevdiğiyle birlikte görmek kadar acı veren bir şey yoktu çam ağacına. Kaçmak istese nasıl kaçacaktı, ayalarımı vardı garibin, çam ağacı olduğu yere zincirlenmişti, o kederi yaşamak belki onun kaderinde vardı. Ne zaman kayısı ağacının sevgilisi gelse ertesi sabah çam ağacı, üzerinde yapışkan bir sıvı olduğunu görürdü. Neden olurdu bu yapışkan sıvı bilemezdi. Ağladığından haberi yoktu zavallı çam ağacının. Çam ağacı, hiç bir işe yaramıyordu bahçedeki kanaate göre, diğer ağaçların ona bakış açısına göre. Çünkü baharda çicek açmamıştı şimdi de meyve vermiyordu. Onun gölgesinde kimse oturmuyordu. Hiç bir hayvan onu ziyaret etmiyordu. Ölmek istiyordu ama ölme şansı yoktu, kendini nasıl öldürebilirdi ki, olduğu yere öyle zincirlenmiş vaziyette.

Çam ağacı kendi türünden başka ağaçlarla da karşılaşmıştı ama o daha görkemliydi. Hem kayısı ağacından hem de kiraz ağacından daha büyüktü. Ama kayısı ağacı narin olmasına rağmen o da iyi gelişmiş, iyi büyümüştü. Kiraz ağacı zaten ihtişamlı ve görkemli olurdu. Belki çam ağacı kadar büyük değildi ama bir kiraz ağacının ihtişamı üzerinde fazlasıyla vardı.

Yaz aylarında, insanların, böceklerin, kuşların, hayvanların en mutlu mevsiminde çam ağacı tadabileceği bütün acıları tatmıştı neredeyse. Bütün bir ömrünü yalnızlıkla geçirmişti, hem bahar hem de yaz ayını. Üstelik diğer ağaçlar tarafından dışlanmış, hor görülmüştü. Zavallı gözüyle bakılmıştı ona.

Yaz mevsimi gidiyordu ama tuhaf bir şey oluyordu, giderken ağaçların yapraklarını da götürüyordu. Ama çam ağacının yaprakları hala ilk günkü gibiydi. Sonbaharda, kiraz ağacı, kayısı ağacı ve diğer bütün ağaçların yaprakları önce sarardılar, bütün ağaçlar şaşkındı, ilk defa böyle bir şey oluyordu, ağaçlar ilk defa sonbahar yaşıyorlardı. Bunu yeni, güzel, bir olay zannetiler. Yeniden çicek açacaklarını ya da daha güzel şeyler olacağını düşünüyorlardı. Haklıydılar, bahar mevsimiyle hayata merhaba dediler, çiçek açtılar, çok güzeldi çiçek açmak, sonra çicekler gitti, meyve vermeye başladılar, yaz mevsimi daha güzeldi Bahardan. Şimdi ise sonbaharın yazdan daha güzel geçeceğini sanıyorlardı doğal olarak.

Çam ağacının yine morali bozuktu. Bütün ağaçların yaprakları önce sararmış sonra da dökülmüştü. Onda ise yeşil yapraklar hala aynıydı, bir değişim yoktu. Yaz mevsiminin giderken onun yapraklarını götürmeyişini bana ne getirdi ki zaten hüzünden başka, ne götürecek diyerek açıklamaya çalışıyordu. Ama üzgündü çünkü yalnızdı ve farklıydı. Kiraz ağacı onu çoktan unutmuştu. Ama o unutmamıştı, o kötü günlerinde yanında olan ve sonra da kötü günler geçirmesine sebep olan eski dostunu unutmamıştı. Sonbahar gelmişti ama o hala kayısı ağacını düşünüyordu, mehtaplı gecelerde. Bazen kayısı ağacına bakıyordu. Kayısı ağacının sevgilisini, kayısı ağacının yanında görememek onun acısını biraz dindirse de hayattaki yegane gayesini kayısı ağacının yanında geçirmek olduğunu düşünüyordu, bütün derdi, hüznü bundan ötürüydü.

Sonbahar mevsimi hızlıca yazdan kalan neşeyi, mutluluğu ve bereketi de yaprakları süpürdüğü gibi süpürdü. Artık ağaçların yaprakları yoktu, ağaçlar çırılçıplaktı. Hayvanlar kış uykusuna yatmaya başlamıştı. Başta eski dostu kiraz ağacı olmak üzere diğer bütün ağaçlar sonbaharda bir sürpriz bekliyordu, yeni birşeyler olacaktı. Tanrı onları üstün yaratmıştı, yapraklarının yerine yeni bir şey gelmeliydi, hala dallarında yeni bir sürpriz bekliyorlardı. Ama nafile dallar bomboşdu ve çırılçıplak kalacaktı.

Kış mevsiminin ne kadar çetin olduğunu, sonbahar giderken ikaz ediyordu, bu mevsimde nefes almaya devam edecek canlıları uyarıyordu. Halbuki herkes yeniden havaların ısınacağını çicek yahut başka bir şeyin dallarında hayat bulacağını sanıyordu. Ama olmadı. Kış mevsimi çok merhametsizce geldi. Bütün ağaçlar perişan oluyordu çünkü hiç birinin yaprakları yoktu ve gövde kabukları çok sert değildi.

Kış mevsiminin bu kadar sert olmasıyla bir anda ön plana çam ağacı çıkmıştı. Kargalar, serçeler yuvalarını sonbaharda çam ağacının dallarına yapmışlardı. Sonbaharda yaprak dökmeyerek farklılığıyla dikkat çeken çam ağacı artık korkusuzca meydan okuyordu kış soğuna, diğer ağaçlar soğuktan ölmek üzereyken. Bütün ağaçlar ona gıpta ediyorlardı artık, onu kıskanıyorlardı çünkü artık güçlü olan gösteriş yapan çam ağacıydı.

Çam ağacının yaprak dökmeyerek kış karşısında dayanıklı olacağını hiç bir ağaç beklemiyordu. Herkes, bütün ağaçlar, şaşkındı. Belki de kayısı ağacı artık ona karşı sempati duymaya başlamıştı. Çam ağacı hala aynı düşünceleri taşıyordu hala deliler gibi kayısı ağacını seviyor hala kiraz ağacıyla eski dostluğuna dönmek istiyordu. Şimdi diğer ağaçlar, çam ağacının himayesine muhtaçtı. Diğer ağaçların çam ağacına olan bakışları değişmişti ama çam ağacının onlara olan bakış açısı değişmemişti. Çam ağacının kış mevsiminde yaşadıkları diğer mevsimlerde yaşadıklarının üzerine ağır gelmeye başlamıştı. Sadece kış mevsimine gösterdiği dayanıklılık yüzünden sevilmek, en güçlü görünmek, ona dokunuyordu. Çünkü gün gelip kış mevsimi de bitecekti. Kış bitince onun şanı, şühreti son bulacaktı.

Çam ağacı için artık pek birşeyin önemi kalmamıştı. Diğer ağaçlar onun yüzüne yalandan gülüyordu, bunu biliyordu ve buna itibar da etmiyordu. Sahip olmak istediği herşeye saihp olduğu Ocak ayında, çam ağacı hiç bu kadar mutsuz olmamıştı ne bahar mevsiminde ne de yazda. O, kış mevsimi sayesinde itibar sahibi olmak istemiyordu. O, kişiliği için ona değer verilmesini istiyordu, ama kış mevsimi gelene kadar da ona değer veren olmamıştı. Bu saatten sonra neyin önemi vardı ki...

Kış mevsiminin sonlarına doğru başta kiraz ağacı olmak üzere bir çok ağaç çeşitli sebeplerden dolayı ölmeye başladı. Kayısı ağacının ölmemesi için dua ediyordu ama nafile. Kayısı ağacı da artık yoktu. Ömrünün son zamanlarında istediği herşeye sahip olan çam ağacı artık hiç bir şeyin değerli olmadığını kayısı ağacının ölümüyle daha iyi anlıyordu. Tek hayali kayısı ağacına kendini ispatlamaktı. Bunu yapmaya çalışmıştı, ama artık ne önemi kalmıştı ki..

Bahar mevsimi gelmek üzereyken çam ağacı da hayata gözlerini yumuyordu. Aralarında en fazla ömre sahip olan çam ağacı da bunun farkındaydı, hiç bir insanın baharı bir kez daha yaşayamayacağını biliyordu. İnsanların hayatlarında ikinci bir baharın olmayışından haberi vardı... Belki dayanmaya çalışsa, yine bir müddet daha dayanabilirdi bu nefes alma mücadelesini. Kayısı ağacı yoktu, hiç de olmamıştı zaten, çam ağacı bir amaç uğruna çalışmıştı, mükafatı kazandıktan sonra o amacı kaybetmişti. Bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyi yaşamıştı, bir amaç uğruna yaşamıştı, sonunda istediğini elde etmiş ama o yola giriş sebebini kaybetmişti.

Çam ağacı ölürken de yaprakları yeşildi. Onuruyla ölüyordu, bizim zavallı çam ağacı. Ölürken de yaprakları onu terk etmemişti, diğerleri gibi çırılçıplak ölmüyordu, o, onuruyla ölüyordu. Şimdi yapraklarının değerini daha iyi anlıyordu, onu hiç bir zaman ölürken dahi terk etmeyen yapraklarının değerini. Belki çiçek açarak doğamamıştı, o şereften mahrum kalmıştı ama ölürken dallarında yapraklarıyla ölmek onurunu, o büyük itibarı kazanmıştı. Bu onuru yaşayarak ölüyordu aklında kayısı ağacı vardı, ölürken bile üstelik onca acının üzerine bu onurun vermiş olduğu tebessüm ile...

----------------------------------------------------------
Bu yazıyı öylesine kaleme aldım. Edebiyat hevesimin kırılmaması için elinden gelen yardımı esirgemeyen
Sayın Cengiz Aladağ Bey'e sonsuz şükran ve teşekkür dileklerimle...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Çam ağacı aidiyet iddiası NAZ80 Meslektaşların Soruları 4 17-11-2008 16:40
Soy Ağacı Çıkartma Emre GENÇ Site Lokali 6 28-08-2007 11:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04858589 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.