Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kandırarak düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmesinin hukuki geçerliliği

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 15-10-2007, 11:56   #1
Av. Ş. Sevi

 
Varsayılan kandırarak düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmesinin hukuki geçerliliği

selamlar, iyi çalışmalar.. Müvekkilim 2 kardeşi ve 95 yaşında bir annesi var. Annesine şimdiye kadar müvekkilim bakmış. Şimdi kardeşi bakmak istediğini söylemiş. Acaba kardeş anneyi kandırarak bir şekilde imza attırıp anne üzerindeki malları alabilir mi? Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ya da tapuda satış yaptırabilir mi? Anne çok yaşlı, yatalak, ancak akli dengesi yerinde, ancak kandırılmadan da böyle bir işlemi yapmaz. Böyle bir işlemin gerçekleşmemesi için herhangi bir önlem alınabilir mi? Ya da böyle bir işlem yapıldığında iptali mümkün mü? Annenin yaşı bu durumda etkili mi? Şimdiden teşekkürler.
Old 15-10-2007, 12:06   #2
Aybüke Kağan

 
Varsayılan

Bu tür sözleşmnler resmi şekil şartına tabidir.Bu nedenle kandirılarak bu sözleşmenin yapılması zor bir ihtimal.Buna rağmen öyle bir şey olursa irade fesada uğramış olduğundan sözleşmenin feshi yoluna gidilir.
Old 15-10-2007, 13:20   #3
üye18721

 
Varsayılan

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi "Ölüme bağlı bir tasarruftur".Ölüme bağlı tasarruflar ise hukuki etki ve hükümlerini tasarrufda bulunanın ölümünden sonra gösterirler. Her gerçek kişi,sağlığında dilediği tasarrufi işlemi yapma yetkisine haizdir. Murisin kendi mallarından ölüme bağlı bir tasarrufta bulunabileceği paya tasarruf nisabı denir. Murisin tasarrufu ancak ancak mahfuz hisse miktarından fazla olan kısımda geçerli olur.Olayda; yaşlı ama akli dengesi yerinde olan-yani tasarruf anında ehliyete haiz olan- bir kişiden söz edildiğine göre bu kişinin sağlığında yapacağı başkaları lehine tasarrufi işlemler geçerlidir. Ancak ölüme bağlı tasarruflar,yanılma veya aldatma yahut korkutma ,zorlama tesiriyle yapılmışsa ilgililerin başvurması üzerine temeldeen bozulur. Bu tür ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisi de ancak bu tür tasarruf yapan kişinin ölümünden sonra açılaçak iptal ve tenkis davasıyla iptal edilebilir.
Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre saklı paylarının karşılığı alamayan mirasçılar mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarrufların tenkisini dava edebilir. Ancak TMK. Madde 571'e göre tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Yargıtay'ın da yerleşmiş içhihatlarına göre muris muvazaasına dayalı tapu iptali davaları zamanaşımı problemi yaşanmaksızın herzaman açılabilir..
Size bu konuyla ilgili Yargıtay kararı yazıyorum.;
HG 00, E: 2001/1-982, K: 2001/000749, Tarih: 24.10.2001

MURİS MUVAZAASI

Muris muvazaasında miras bırakanın gerçek amacı hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanmalı, murisi mal satmaya yönelten haklı, ciddi akla uygun sebepler bulunup bulunmadığı araştırılmalı, 01/04/1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı gözönünde bulundurulmalı, murisin mal varlığı ve mali durumu araştırılmalı, resmi kayıtlarla belgelendirilmeli, murisin başkasına borcu olup olmadığı, paranın nereye harcandığı, temlik tarihine tesadüf eden günlerde muris adına bankaya para yatırılıp yatırılmadığı, satımdan sonra taşınmazın kimin tarafından kullanıldığı, taşınmazı ilk satın alan murisin kayınbabasının ve ondan satın alan davalının alış gücünün olup olmadığı, tanıklar yeniden dinlenerek gereğince araştırılmalı, mahallinde keşif yapılarak gerçek bedel saptanmalıdır.
(818 s. BK. m. 18)
Taraflar arasındaki "tapu iptali, tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka Asliye 3 .Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21/9/2000 gün ve 2000/232-613 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 23/1/2001 gün ve 2000/14980-2001/509 sayılı ilamı ile; (...Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı, satışın gerçek olduğunu savunmuştur.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli iie sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince: mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, miras bırakanın satmaya ihtiyacının bulunup bulunmadığı; davalının alış gücünün olup olmadığı ortaya çıkarılmadığı gibi gerçek bedel de saptanmış değildir. Kısa aralıklarla devir ise başlı başına muvazaanın kanıtı sayılamaz. Hal böyle olunca, yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılması, tanıkların yeniden dinlenilmesi, bilirkişi aracılığıyla taşınmazın bedelinin belirlenmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de pay ve payda arasında uyumsuzluk yaratacak şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle/yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaasına dayalı tapu iptali, tescil isteğine ilişkindir.
Davalı satışın gerçek olduğunu savunmuş, mahkeme davalı tanıklarının dava konusu taşınmazın yerini bilmedikleri, kısa aralıklarla yapılan devir işlemlerinin muvazaanın kanıtı sayıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş, karar davalının temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.
Muris muvazaasında miras bırakanın gerçek amacı hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanmalı, murisi mal satmaya yönelten haklı, ciddi akla uygun sebepler bulunup bulunmadığı araştırılmalı, 01/04/1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı gözönünde bulundurulmalı, murisin mal varlığı ve mali durumu araştırılmalı, resmi kayıtlarla belgelendirilmeli, murisin başkasına borcu olup olmadığı, paranın nereye harcandığı, temlik tarihine tesadüf eden günlerde muris adına bankaya para yatırılıp yatırılmadığı, satımdan sonra taşınmazın kimin tarafından kullanıldığı, taşınmazı ilk satın alan murisin kayınbabasının ve ondan satın alan davalının alış gücünün olup olmadığı, tanıklar yeniden dinlenerek gereğince araştırılmalı, mahallinde keşif yapılarak gerçek bedel saptanmalıdır. Mahkemece, bu hususlara değinen Hukuk Genel kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi ve önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24/10/2001 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 17-10-2007, 12:07   #5
miss_lawyer

 
Varsayılan

bence bu durumda muvazaa yoktur. muvazaa ancak karşılığı olmayan ve kandırma amaçlı işlemler için söz konusu olabilir halbuki ölünceye kadar bakma sözleşmesinde taraflardan biri bakmayı diğer taraf da bunun karşılığı malları öldükten sonra o kişiye bırakmayı taahhüt eder ki burada her iki yan için de karşılık söz konusudur. Bence somut olayda eğer müvekkilin annesinin 4- 5 gayrimenkulü varsa ve tamamını sözleşmeye konu ederse iptali mümkün fakat fahiş miktarda değilse(örn 1 tane evi var ve bunu öl.kad.bak.söz. konu olmuşsa) ve resmi şekil şartına da uyulmuşsa geçerli olur.
Old 17-10-2007, 12:15   #6
üye18721

 
Varsayılan

Sayın; miss_lawyer; Olayda kandırma yok diyorsunuz.Ama birde şöyle düşünmek gerekir. Eğer konuyu başlatan sayın meslektaşımızın müvekkilinin anlattıkları doğruysa; 95 yaşına kadar zaten bayana müvekkili bakmış. 95 yaşından sonra anneye diğerin kardeşin bakmak istemesi; hayatın doğal akışı içinde pek de iyi niyetli bir istek gibi gelmiyor. Zaten muvazaalı işlemlerin çoğunluğu belirli bir yaştan sonraki -ilerlemiş yaşlardaki kişiler-kişileri; kandırmak, korkutmak,tehdit etmek, vicdan sömürüsü yapmak,yaşlı kimsenin iyi niyetini suistimal ederek kendi lehine tasarrufi işlem yapmak suretiyle gerçekleştiriliyor.Muvazaa bilindiği gibi; Tarafların 3.kişileri aldatmak amacı ile ve fakat gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratma konusunda anlaşmaları;örneğin, bir kimsenin çok sevdiği bir kişiye bir mal bağışlamak istemesi ve fakat bu bağışın gizlenerek satım sözleşmesi yapılması gibi gösterilmesidir. Zaten müvekkil de kardeşinin kötü niyetli olduğundan şüpheleniyor ancak ne gibi işlem yapacağını bilmiyor. Ortada daha yapılmış bir işlem yok. Eğer satış adı altında bağış yapılmışsa; muvazaanın varlığı tartışılmaz bir karinedir.Ölünceye kadar bakma sözleşmesi de yine bilindiği gibi; Sözleşmecilerden birinin ötekine, ölünceye değin bakma ve kendisini görüp gözetme koşuluyla bir mal varlığını veya bir takım malları geçirmesi borcunu doğuran sözleşmedir. Diğer murislerden mal kaçırma amacını taşıyan kişiler genellikle en sağlam yöntem olarak düşündükleri "Ölünceye kadar bakma sözleşmesi" yapma yoluna gitmektedirler. Olayımızda 95 yaşında bir bayan var ve yatalak durumda.Kimin ne kadar yaşayacağı bu bayanın da belki 100 küsur yaşına kadar yaşayıp yaşamayacağı da doğal olarak belli değil. Ama hayatın doğal akışı ve ölüm yaşı konusundaki istatistiki gerçekler; bize şunu düşündürüyor; bu yaşta bir bayanın bir 20 sene daha yaşaması -gerçi Allah uzun ömür versin- realiteye pek uygun değil.Hakimler de önlerine gelen bu tür konularda gerekçeli kararlarına dayanak olarak şunu da ekliyorlar; "bağış yapan kişinin çok yaşlı ve bakıma muhtaç kişi olması işlemde muvazza unsurunun varlığını -diğer unsurlar yanında- ispatlamaktadır." Muvazaa nedeniyle önüme gelen pek çok davada; bağış yapan kişi genellikle çok yaşlı, hasta ve bakıma muhtaç kişilerdi.Muvazaalı işlemler de genellikle bağış yapan kişinin ölümünden kısa bir süre önce yapılıyor.Her ne kadar ölünceye kadar bakma sözleşmesinde; her iki tarafa karşılıklı
olarak borç yükleyen edimler olsa da; kişisel kanaatime göre 95 yaşında; yatalak olan bu bayan tarafından ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılsa bile ölümden sonra diğer mirasçıların bunu muvazaaya dayanarak iptal ettirmesi mümkün olur diye düşünüyorum.
Old 17-10-2007, 12:49   #7
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Ş. Sevi
selamlar, iyi çalışmalar.. Müvekkilim 2 kardeşi ve 95 yaşında bir annesi var. Annesine şimdiye kadar müvekkilim bakmış. Şimdi kardeşi bakmak istediğini söylemiş. Acaba kardeş anneyi kandırarak bir şekilde imza attırıp anne üzerindeki malları alabilir mi? Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ya da tapuda satış yaptırabilir mi? Anne çok yaşlı, yatalak, ancak akli dengesi yerinde, ancak kandırılmadan da böyle bir işlemi yapmaz. Böyle bir işlemin gerçekleşmemesi için herhangi bir önlem alınabilir mi? Ya da böyle bir işlem yapıldığında iptali mümkün mü? Annenin yaşı bu durumda etkili mi? Şimdiden teşekkürler.


Satış yapılırsa annenin vefatı halinde muvazaaya dayalı iptal, aksi halde tenkis gündeme gelir.

Ancak ölünceye dek bakma akdi yapılırsa, annenin akli dengesinin de yerinde olduğunu bidirdiğiniz üzere, yaşlı , yatalak ve yanında yaşayan annesine hanesi içinde bakan kardeşiniz lehine düzenlenen ölünceye dek bakma akdi geçerlidir. Annenin müvekkiliniziin kardeşi ile bu sözleşmeyi yaptıktan sonra, çok kısa bir vakit birlikte yaşayarak ölmesi de akdin geçerliliğini etkilemez. Her ne kadar temlik edilen değerin malvarlığına oranı incelense de, muvazaa kanıtlanmadıkça akdin sıhhatine halel de getirmez. Muvazaa iddiası kanıtlanamadığı için tapu iptali gündeme gelmeyeceği gibi, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden olan ölünceye dek bakma akdinin tenkisi de istenemez. Murisin sağlığında bu davanın açılması imkanı olmadığı gibi, vefattan sonra gündeme gelebilecek iptal davasında "bakılmadığı" iddiası da dinlenmez.

Esasen bu endişenin taşınması üzücü. Müvekkiliniz kardeşi dışında herkesin iyiniyetli olduğunu düşünüyorsa, annesine vesayet konusunu (yaşlı ve yatalak olması nedeniyle) önerebilir ve eğer anne uygun görürse kendi isteğiyle vesayet altına alınmasını talep edip, vasi olarak da yanından ayrılacağı çocuğu olan müvekkilinizi önerebilir. Bu durumda kardeş tarafından kandırılma ( ) ihtimali de ortadan kalkar. Ama aile ilişkilerinin sağlığı ve geleceği konusu ne olur, bilinmez...


Saygılarımla...
Old 17-10-2007, 14:02   #8
üye18721

 
Varsayılan

Konuyla ilgili bir yargıtay kararı aktarıyorum;
Y A R G I T A Y
1.HUKUK DAİRESİ
Sayı:
Esas 2005 Karar
12637 991

YARGITAY İLAMI

Mahkemesi :A. 1.Asliye H. H.
Tarihi :23.6.2004
Nosu :172-247
Davacı :Emine vs.
Davalı :Recep
Birleştirilen Davacı:Havana
Üçüncü Şahıs :
Taraflar arasında görülen dava ve birleşen davada;
Davacılar, müşterek miras bırakan Kadir in çekişmeli 20 sayılı parseldeki 12 nolu bağımsız bölümünü davalı oğluna ölünceye kadar bakım şartıyla devrettiğini, amacının kendilerinden mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek payları oranında iptal-tescil istemişler yargılama aşamasında birleştirilen davanın davacısı Havana davasından feragat etmiştir.
Davalı, miras bırakan babasına her zaman gerekli saygı ve ilgiyi gösterdiğini, ayrıca miras bırakanın davacı kızı Emine'ye de bir daire verdiğini, diğer davacı kızı Zeynep'e de parasal katlı sağladığını belirtmiş ve davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı Havana yönünden feragat nedeniyle davanın reddine, diğer davacılar yönünden ise davalıya yapılan temlikin mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 8.2.2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili ile temyiz edilen vekili geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; müşterek miras bırakanın 20 parsel sayılı taşınmazdaki 12 nolu bağımsız bölümünü 7.12.1993 tarihli resmi akitle ölünceye kadar bakım şartıyla davalıya devrettiği görülmektedir.
Davacılar bu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bilindiği üzere ;ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir.Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlu suda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekirki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir.Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması,yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür.En sade anlatımla muvazaa,irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir.Böyle bir iddia karşısında,aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8).Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez;akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.Bu haldede Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın,ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri,elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; miras bırakanın üzerinde halen altı parça taşınmazının bulunduğu, ayrıca bir bağımsız bölümün de miras yoluyla tüm mirasçılarına intikalinin sağlandığı anlaşılmaktadır.
Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal varlığı içerisindeki bir parça yerini davalı oğluna bakım aktiyle temlik etmesinin muvazaalı olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davalının temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 8.2.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Old 18-10-2007, 08:44   #9
Av.bozkara

 
Varsayılan

Bence de bu durumda en iyi önlem yaşlı kadına vasi tayini olacaktır. Böylece iki kardeşin de "acaba annemiz malını kardeşimin üzerine yapar mı?" şeklindeki sorularla boğuşulmasına da gerek kalmayacaktır. Zira bir kardeş diğer kardeşi hakkında "annemi kandırıp da mallarını alır mı?" diye düşünüyorsa artık aile ilişkisi ya da kardeşlik kalmamış demektir.Bu çok acı bir durum. Özetle bence ipler kopmuş durumda..Şu aşamada yapılacak tek şey vasi tayini..

Saygılarımla
Old 18-10-2007, 09:43   #10
üye18721

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım görüşünüze katılıyorum.Vasi tayini bu durumda en radikal çözüm olarak gözüküyor.
Ancak bildiğiniz üzere MK'da Vesayeti gerektiren durumlar ikiye ayrılıyor.1-Küçüklük,2- Hacir. Olayımızda yaşlı bir bayan var.Bu bayan hacir altına alınabilir.Ancak Bayanın mahcur olmasının sağlanması için MK.m.355'de kesin olarak belirlenen bir hacir nedeninin olması gerekiyor: 1-Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı,2- İsraf, ayyaşlık ,suihal, suidare,3- Bir yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza mahkumiyeti,4- İhtiyari hacir. Bu nedenlerin dışında kalan benzer nedenlerle hacir kararı verilemez diyor M.K
Yaşlı bayanın hacir altına alınabilmesi için bu durumda 4. maddeye uygun olarak kendi isteği gereği bu bayan hacir altına alınabilecek. Bakalım yaşlı bayan mümeyyiz olduğu söylendiğine göre bu isteği kabul edecek mi?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ölünceye kadar bakma sözleşmesinde şartlar ocean10 Meslektaşların Soruları 16 17-06-2009 08:39
Ölünceye Kadar Bakma Akdi av.gzm Meslektaşların Soruları 6 25-09-2007 08:08
2 farklı ölünceye kadar bakma sözleşmesi av.asen öznur Meslektaşların Soruları 2 05-07-2007 12:11
ölünceye kadar bakma sözleşmesi Av.Gamze Korkmaz Meslektaşların Soruları 2 04-04-2007 15:38
muvaza mı? ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptali mi? yaşar Miras Hukuku Çalışma Grubu 1 02-04-2006 13:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06342912 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.