Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

hizmet tespiti ve iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat

Yanıt
Old 20-01-2010, 17:29   #1
ararat-heja

 
Varsayılan hizmet tespiti ve iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat

Değerli Meslektaşlarım;
Meslek hayatıma yeni başladım ve ilk defa bu tür bir dava açıyorum. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Olay: Müvekkilim işe başladığı ilk gün iş kazası geçirmiş ve iki parmağını kaybetmiştir. Sigortası yapılmamış ve kazadan sonra da hiçbir başvuruda bulunulmamıştır.
Öncelikle bu konuyla ilgili olarak izlemem gereken yol nedir?

1- Hizmet Tespiti Davası mı
2- İş kazası nedeniyle maddi manevi tazminat davası mı
3- İş kazası tespiti davası mı
Yoksa her üç davayı da açmalımıyım?

Bizim isteğimiz müvekkile iş kazasından dolayı aylık bağlanması ve maddi ve manevi tazminat ödenmesidir....
Old 21-01-2010, 10:02   #2
JACELYN

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım öncelikle iş kazasının tespiti diye bir dava türü bulunmamaktadır.

İş kazası nedeniyle maddi manevi tazminat davasını mutlaka açmalısınız.

Hizmet tespiti davaını, tazminat davasından ayrı olarak açabilirsiniz
Old 21-01-2010, 17:05   #3
Hacer

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ararat-heja
Değerli Meslektaşlarım;
Meslek hayatıma yeni başladım ve ilk defa bu tür bir dava açıyorum. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Olay: Müvekkilim işe başladığı ilk gün iş kazası geçirmiş ve iki parmağını kaybetmiştir. Sigortası yapılmamış ve kazadan sonra da hiçbir başvuruda bulunulmamıştır.
Öncelikle bu konuyla ilgili olarak izlemem gereken yol nedir?

1- Hizmet Tespiti Davası mı
2- İş kazası nedeniyle maddi manevi tazminat davası mı
3- İş kazası tespiti davası mı
Yoksa her üç davayı da açmalımıyım?

Bizim isteğimiz müvekkile iş kazasından dolayı aylık bağlanması ve maddi ve manevi tazminat ödenmesidir....

öncelikle yapmanız gereken sgk ya iş kazası bildirmi yapmak ve müvekkilinizin maluliyetinin tespitini talep etmektir. bir dilekçe ile bu iki talebi bizzat siz sgk ya yapabilirsiniz. sonra iş kazası ile ilgili iş mahkemesinde maddi manevi tazminat davası açabilirsiniz. mahkeme sgk ya yaptığınız başvurunun neticesini bekleyecektir. çünkü sgk bir tahkikat evrakı düzenler ve bu evrakta olayın iş kazası olup olmadığının tespiti vardır. bu tespit dava için önemli. tahkikat iş kazasıdır şeklinde tamamlanınca dosyanız kusur için bilirkişiye gider. malluliyet oranı belli olunca da hesap raporuna gider. süreç bu şekildedir.

hizmet tespit davası başka bir davadır. müvekkilinizin çalıştığı sürelerde sigortaya bildirmi yapılmamış ise bunun için ayrıca bir dava açmanız gerekir.

kolay gelsin.
Old 21-01-2010, 19:21   #4
mbagca

 
Önemli Bölge Çalışma Müdürlüğüne de bildirin

İş Kazaları, 5510 sayılı yasanın 13. maddesinde ve 4857 Sayılı İş Kanunun 77.maddesinde ele alınmıştır.
İş Kazası bildirim yükümlülüğü işverene aittir.
İş Kanunu Madde 77'ye göre İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.
İş Kazasını ayrıca o yer yetkili zabıtasına derhal ve SGK'ya da süresi içerisinde bildirmekle yükümlüdür.

Öncelikle sizin başınıza gelecek sorunlarlarda bir tanesi işvereninin yanında çalıştığının ve olayın iş kazası olduğunun ispatıdır.
Çalışma ve Sos.Güv.Bakanlığına bağlı işverenin Çalışma Bölge Müdürlüğü neresi ise burayada iş kazasını şikayet yoluyla bilidirin. İş Müfettişleri de bu konuda rapor oluştursun.
Sigortalı bildirim yapılmayan işçilerin de SGK tarafından tedavileri yapılır ve tedavi masrafları SGK tarafından işverene rücu edilir.
Manevi tazminat davası illaki açılacaksa maddi tazminat hakları saklı tutularak açılmalı. Maddi kayıp miktarı şu duruma göre tam belli değil gibi.
Manevi tazminatta kaybedeceğiniz miktar için avukatlık ücret tarifesine göre davalıya vekalet ücreti hükmedilecektir.
Bu vekalet ücretini de haksız fiile konu dolaylı maddi kayıpların içerisine katarak maddi tazminat davasına konu edebilirsiniz kanımca.Kolay gelsin.
Old 21-01-2010, 19:22   #5
avukat.derviş.yıldızoğlu

 
Varsayılan

Hizmet tespit davası ile işçi alacaklarına ilişkin tazminatların tek bir dava dilekçesi ile açılıp açılamayacağı konusunda Yargıtay'ın farklı kararları mevcut. Şimdi bu duruma göre nasıl hareket edecez? hangisi doğru. Eğer burada işçi alacakları ile maddi ve manevi tazminattan aynı şey kastediliyorsa kararlar arasında çelişki var. Yok eğer işçi alacakları ile maddi ve manevi tazminattan kasıt farklı şeylerse, Yargıtay kararlarında çelişki yok demektir.
Benim kanaat,me göre, işçi alacakları tazminat niteliğinde olsa da, iş kazası sonucu maluliyet nedeniyle talep edilen maddi ve manevi tazminat farklı nitelikte olup, ayrı ayrı dava açılması gerektiğini düşünüyorum. Birlikte açıls abile sonran tefrik edilerek farklı bir esasa kaydedilir. Yargıtay Kararlarını sunuyorum ve bu konuyu tartışmaya açıyorum. Bilgilerinize.


T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/30862
K. 2005/20641
T. 8.6.2005
• İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI TALEBİ ( Talep Konusu Dönemde İşçinin Kesintisiz Çalışıp Çalışmadığının Tebiti Gereği )
• HİZMET TESBİTİ TALEBİNE KONU DÖNEMDE İŞÇİNİN ÇALIŞIP ÇALIŞMADIĞININ TESBİTİ GEREĞİ ( Hizmet Tesbiti ile İhbar ve Kıdem Tazminatı Talebinde )
• TANIKLARIN İŞVERENCE İŞÇİNİN İŞTEN AYRILDIĞI İDDİA EDİLEN DÖNEMDEN SONRA DA ÇALIŞMANIN DEVAM ETTİĞİNİ BEYAN ETMELERİ ( İhbar ve Kıdem Tazminatı Taleplerinin İncelenmesinde İşçinin Toplam Çalıştığı Sürenin Tesbiti Gereği )
• KIDEM TAZMİNATI TALEBİ ( Talep Konusu Dönemde İşçinin Kesintisiz Çalışıp Çalışmadığının Tebiti Gereği )
1475/m.14
506/m.79
ÖZET : Davacı, işyerinde 1.4.1983-7.10.1998 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını iddia ederek bu çalışması süresinin tespiti ile kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik alacakları talebinde bulunmuştur. Davalı, davacının 30.5.1995 tarihinden sonra çalışmadığını, işyerini kendisinin terk ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Dinlenen davacı tanıkları, davacının 1995'ten sonra da işyerinde çalıştığını belirlemişlerdir. Somut olayda öncelikle, davacının işyerinde hangi tarihler arasında çalıştığının belirlenmesi ve bu hususta hizmet tespitine karar verilmesi gerekir. Bu husus belirlendikten sonra talep edilen alacaklar hakkında bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin, Fazla mesai ücreti, hafta sonu, milli ve dini bayram paralarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1. Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2. Davacı, işyerinde 1.4.1983-7.10.1998 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını iddia ederek bu çalışması süresinin tespiti ile kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik alacakları talebinde bulunmuştur.

Davalı, davacının 30.5.1995 tarihinden sonra çalışmadığını, işyerini kendisinin terk ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacının 1.4.1983-30.5.1995 tarihleri arasında işyerinde çalıştığı kabul edilerek, kıdem, ihbar tazminatı ve ücret alacağına hükmedilmiş, hizmet tespiti davasının da reddine karar verilmiştir.

Dinlenen davacı tanıkları, davacının 1995'ten sonra da işyerinde çalıştığını belirlemişlerdir.

Somut olayda öncelikle halledilmesi gereken husus, davacının işyerinde hangi tarihler arasında çalıştığının belirlenmesi ve bu hususta hizmet tespitine karar verilmesi gerekir. Bu husus belirlendikten sonra talep edilen alacaklar hakkında bir karar verilmesi gerekir.

Böyle olunca mahkemenin hizmet tespiti talebini reddetmesi hatalıdır.

Kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 8.6.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/21-571
K. 2003/575
T. 15.10.2003
• HİZMET TESBİTİ VE İŞÇİLİK HAKLARINDAN KAYNAKLANAN ALACAK DAVALARI ( Birlikte Açılıp Sonuçlandırılmalarının Olanaklı Olması )
• İŞÇİLİK HAKLARINDAN KAYNAKLANAN ALACAK VE HİZMET TESBİTİ DAVALARI ( Birlikte Açılıp Sonuçlandırılmalarının Olanaklı Olması )
• SOSYAL GÜVENLİK VE İŞ HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR ( Hizmet Tesbiti ve İşçilik Haklarından Kaynaklanan Alacak - Birlikte Açılıp Sonuçlandırılmalarının Olanaklı Olması )
• İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR ( Hizmet Tesbiti ve İşçilik Haklarından Kaynaklanan Alacak - Birlikte Açılıp Sonuçlandırılmalarının Olanaklı Olması )
• TEMYİZ İNCELEME MERCİLERİ AYRI OLAN DAVALAR ( Hizmet Tesbiti ve İşçilik Haklarından Kaynaklanan Alacak - Birlikte Açılıp Sonuçlandırılmalarının Olanaklı Olması )
• DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ ( Hizmet Tesbiti ve İşçilik Haklarından Kaynaklanan Alacak - Birlikte Açılıp Sonuçlandırılmalarının Olanaklı Olması )
506/m.6, 77, 78, 79/10
1086/m.46, 48
ÖZET : Sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birlikte açılmaları halinde, söz konusu davaların birbirleriyle bağlantılı olması ve her iki davanın birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olması karşısında, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olması ve ispat şekillerinin farklı olması gerekçesiyle ayrılmalarına karar verilemez.

Usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarının getirilme nedeni davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve az zamanda sonuçlanmasını, sağlamaktadır. Gerek Sosyal Güvenlik gerek İş Hukukuna ilişkin davalar süratle sonuçlanması gereken, ekonomik yönden güçsüz durumdaki işçinin taraf olduğu davalardır.

DAVA : Taraflar arasındaki "hizmet tespiti-alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.10.2002 gün ve 2000/589-2002/802 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 30.01.2003 gün ve 2002/11078-2003/593 sayılı ilamı ile; ( ... Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davaları Sosyal Güvenliğe yönelik ortaya çıkan davalardır. Yasal dayanağını 506 sayılı Yasa'nın 6. ve 79/l0. maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6. madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. 79/10. madde de ise sigortalıların çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan bu tür davalar Sosyal Güvenlik hakkı ve Kamu düzeni ile ilgilidir. Kamu Hukuku içerisinde yer alan bir Hukuk dalında kişi iradesi önemli değildir. Doğrudan yasal statüsü gereği içerisinde bulunduğu durum dikkate alınır. Hakimin doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır.

İşçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 sayılı Yasa'dan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.

Bu durumda; her iki davanın yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava arasında; birlikte görülmelerini gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

Kaldı ki, birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında da yarar bulunmaktadır. Öte yandan, bu davaların Yargıtay inceleme mercileri de farklıdır; ayrı ayrı açılıp, görülmeleri gerekli bu tür davaların birlikte görülmeleri usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Yapılacak iş; her iki davayı ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, muvazzaf askerlik süresine ilişkin borçlanmanın sigortalı çalışılan süre olarak tespiti ile kıdem tazminatının ve emekli maaşının bu süreye göre yeniden hesaplanması ile farkının ödenmesi istemlerine ilişkindir. Dava dilekçesinde her iki istek de bulunmaktadır.

Uyuşmazlık; davaların hukuki niteliğinin ne olduğu ve birlikte görülüp görülemeyeceği, noktasındadır.

Davacı SSK.lı işçi, davalılar ise SSK. Genel Müdürlüğü ve işverendir. Davacı, Mersin tarım İl Müdürlüğünde çalışmakta iken 14.01.1997 tarihinde emeklilik ve aylık tahsis talebinde bulunmuş, SSK.ca 15.01.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 12935 gösterge, 6630 prim ödeme gün sayısı ve %56.90 orana göre yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Askerlik borçlanma makbuzlarına göre davacı SSK. Mersin Sigorta Müdürlüğüne iki parça halinde 15.03.1993 ve 16.03.1993 tarihli makbuzlarla toplam 1.880.040 TL ödemede bulunmuştur. Davacının 03.03.1970-03.11.1971 arası 1 yıl 8 aylık askerlik süresini borçlanma talep dilekçesi ise 22.03.1991 gün ve 90255 varide no ile SSK. kayıtlarına girmiştir. Davacının borçlandığı ve ödediği miktarın 335 güne tekabül ettiği bilirkişi tarafından hesaplanmış ve mahkemece de bu miktar üzerinden kabul edilmiştir. Kıdem tazminatı farkı da bu süre hizmet süresine dahil edilerek hesaplanmış ve hükmedilmiştir. Yaşlılık aylığının da bu süre nazara alınarak hesaplanması gerektiği kabul edilmiştir.

Eş söyleyişle; Hizmet tespiti ve işçilik haklarına dayalı alacak ve tazminat istemleri dava dilekçesinde birlikte istenmiş, mahkemece her iki istem de değerlendirilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalılar vekillerinin temyizi üzerine özel dairece başlıkta ayrıntısı yazılı olduğu üzere her iki davanın hukuki nitelikleri ve yargılama yöntemlerinin farklılığından bahisle ayırma kararı verilmesi ve yargılamanın birbirinden bağımsız sonuçlandırılması gereğine işaretle yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Yerel Mahkeme önceki kararında direnmiş ve hüküm davalılar vekillerince temyize getirilmiştir.

1. Davalı işveren vekilinin yüze karşı verilen 22.05.2003 tarihli kararı 04.07.2003 tarihinde yasal süresi geçtikten sonra temyiz etmesi nedeniyle temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.

2. Davalı SSK. vekilinin temyizine gelince ;

Öncelikle davacı işçinin birlikte açtığı her iki davanın hukuksal nitelikleri üzerinde durulmalı ve ardından da bu iki davanın usul hükümleri çerçevesinde birlikte görülme olanağının bulunup bulunmadığı hususu yani uyuşmazlığın kilitlendiği nokta irdelenmelidir.

İlkin sigortalı hizmetin tespiti davalarının hukuksal niteliği ve yargılama yöntemi üzerinde durulmasında yarar vardır.

Ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olması gerektiği halde Kurumun bilgisi dışında çalıştırılan büyük bir kitlenin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sigortalı hizmetin tespiti davaları iş mahkemelerini ve giderek de Yargıtay'ın ilgili dairelerini en çok meşgul eden uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır.

Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda "sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir". Bu esası göz önüne alan anayasa koyucu "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığı altında sosyal güvenlik hakkını da düzenlemiş ve 60' ncı madde ile "herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" hükmünü getirmiştir.

Görüldüğü gibi vatandaşlara bu konuda anayasal bir hak tanınırken, devlete de onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir:

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10 maddesi genel olarak sosyal güvenliğin sağlanması araçlarından birisidir. Söz konusu düzenlemenin özel amacı ise, kanunun diğer maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha açık biçimde ortaya çıkar. Anılan maddede "yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır." hükmü yer almaktadır.

Yine aynı Yasa'nın 6/1 maddesinde, "çalıştırılanlar işe alınmakla kendiliğinden sigortalı olurlar" denilmektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında "sigortalı olmak hak ve yükümünden vazgeçilemeyeceği" öngörülmüştür.

Gerçekten, işe başlamakla sigortalılık niteliği kazanılır ve sigorta kollarına tabi olunur. Ne var ki, tek başına sigortalılık bazı sigorta kollarının sağladığı birtakım haklardan yararlanmak için yeterli değildir. Bunun için belli bir süreden beri sigortalı olmak ve/veya o sigorta kolu için belli bir prim ödeme gün sayısına ulaşmak gerekir. Sigortalı hakkındaki böylesine önemli bilgilerin, bu doğrultuda işlem yapılabilmesi için Kuruma ulaşması gerekir. Bunu sağlamak için de sigortalı çalıştıran işverenlere sosyal sigorta ilişkisi çerçevesinde bazı yükümlülükler getirilmiştir.

İşveren öncelikle işyerini ( SSK m.8 ) ve çalıştırdığı sigortalıları ( SSK m.9 ) Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmek zorundadır. Böylelikle Kurum, işyeri ve sigortalıdan haberdar olur, onları takip edebilir. İşveren ayrıca çalıştırdığı sigortalı sayısı, sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamı ( SSK m.77 ), prim ödeme gün sayıları ve sigorta primleri miktarını da Kuruma bildirmelidir ( SSK m.79/1 ). Bu da örnekleri Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliğinde gösterilen "aylık sigorta primleri bildirgesi" ( SSİY m.16 ) ve "dört aylık sigorta primleri bordrosu" ( SSİY m.17 ) düzenleyerek yapılır. İşveren bu yükümlülüklerini yerine getirmez, Sosyal Sigortalar Kurumu da bunu tespit edemezse Kurumun bilgisi dışında, sigortalı çalıştırılması söz konusu olur.

Diğer taraftan, işverenin bildirim yükümlerini yerine getirmemesi çalışanın sadece sigortalılığını değil, buna bağlı tüm haklarını kazanmasını engeller ki bu da anayasa ve yasalar karşısında kabul edilebilir bir durum değildir. İşte bu noktada SSK m.79/10'daki hükmün amacı, sigortalıların açacakları bir dava ile işverenin Kuruma vermediği belgelerde bulunması gereken hususların tespit edilerek bunun Kurum tarafından nazara alınmasını sağlamaktır. Bu özelliği nedeniyle de çoğu zaman hizmet tespiti istemleri ile işçilik haklarından kaynaklanan istemlerin iç içe girmeleri, aynı davada ileri sürülmeleri söz konusu olmaktadır.

Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10 maddesinde sözü edilen dava, nitelik itibariyle bir olumlu tespit davasıdır. Ne var ki, bu dava ileride açılacak olan eda davasına esas teşkil edecek bir tespit davası olarak nitelenemez. Kanuni düzenlemeye göre davacı, açacağı davada sigortalı hizmetlerinin tespitini isteyecek; talebi kabul edilirse alacağı ilamı gerekli işlemleri yapması için Kuruma iletecektir. Davacının bu davayı açmaktaki hukuki yararı bizzat kanun koyucu tarafından açıkça öngörülmüştür.

Sigortalı hizmetin tespiti davasında davacı, tespitini istediği süreler bakımından sigortalı niteliğini taşımalıdır. Taraf sıfatına sahip olabilmesi için bu şarttır. Burada sözü edilen sigortalı zorunlu sigortalıdır. Sigortalı hizmetin tespiti davasını açabilecek olan zorunlu sigortalılar ise kanunun lafzından ve yorumundan çıkan şekliyle, iş ilişkisi kural olarak hizmet akdine dayanan, SSK m.3'teki istisnalara girmeyen ve işini işverene ait işyerlerinde yapan kişilerdir. Bu kişilerin İş Kanunu kapsamında olmaları gerekmez. İş ilişkisi hizmet akdine dayanan kişilerin yanında memuriyet ilişkisine dayanarak çalıştırılan koruma bekçileri ( SSK m.2/2 ) ile istisna akdine dayanarak çalıştırılan sanatçı, düşünür ve yazarlar ( SSK Ek m.10 ) da sigortalı sayılmışlardır. Sigortalı sayılmada önem taşıyan bir diğer husus da işin işverene ait bir işyerinde yapılmasıdır. Kanun işyerini SSK m.2'de belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yer olarak tanımlamış, eklentileri ve araçları da işyerinden saymıştır ( SSK m.5 ). Görüldüğü gibi, işyeri tanımlanırken sigortalı esas alınmıştır. Diğer taraftan, Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10. maddesinde sigortalı hizmetin tespiti davasının kime karşı açılacağı konusunda bir düzenleme yoktur. Ancak yargı kararları ile davanın işveren ile birlikte Kuruma karşı da açılması gereği vurgulanmaktadır. Gerçekten, Sosyal Sigortalar Kurumu tespit ilamını aldığında işverenden o döneme ait prim belgelerini vermesini ister. Aksi halde bunlar Kurumca re'sen düzenlenir. Tespit edilen döneme ilişkin primler de gecikme zammı ve faizi ile birlikte Kurum tarafından tahsil olunur. Ayrıca tespit edilen hizmet süresi, prim ödeme gün sayısı ve aylık kazanç toplamları Kurum tarafından yapılacak yardımlarda ve bağlanacak aylıklarda dikkate alınır. Bu yüzden Kurumun sonucunda alınacak ilamı infaz edeceği ve hak alanını ilgilendiren bir davada taraf olması doğaldır. Dava sadece işverene veya Kuruma karşı açılmışsa davacıya diğerini de davaya dahil etmesi için süre verilecektir. Kanunda açık bir hüküm bulunmamasına rağmen sosyal sigorta ilişkisinin ve hizmet tespiti davasının özellikleri göz önünde tutularak bu husus kabul edilmiştir.

Bu noktada dayalı işveren üzerinde kısaca durmakta yarar vardır. SSK m.4/1 sigortalı çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerin işveren sayılacağını belirtmiştir. Koruma bekçileri koruma ve ihtiyar meclislerince seçilirler, atamaları vali ya da kaymakamca yapılmasına rağmen ( Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun m.7/2 ) bunların işverenleri kendilerini seçen meclistir. Dava tespiti istenen dönemdeki işverene karşı açılır. 0 tarihler arasında işyeri el değiştirmişse husumetin bu dönemdeki bütün işverenlere yöneltilmesi gerekir. Kendilerine husumet yöneltilmeyen işverenlere karşı usulüne uygun olarak dava açılmazsa onların işverenliği dönemi tespite konu olmaz.

Ayrıca, Hukuk düzeni alacakların sahipleri tarafından uzun süre takip edilmeden öylece bırakılmalarına izin vermemiş; bu haldeki alacakların ya tamamen ortadan kalkacaklarını ya da varlıklarını sürdürmekle beraber artık talep edilemeyeceklerini çeşitli düzenlemelerle hükme bağlamıştır. Bu tip bir düzenleme SSK m.79/10'da da mevcuttur. Maddede sigortalıların sigortalı hizmetin tespiti davasını "....hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5yıl içerisinde...." açmaları gerektiği öngörülmektedir.

Davacı hizmet tespiti davasında belli bir dönemdeki çalışmalarının tespitini ister. Bu istek , dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da prime esas kazançlarının ve prim ödeme gün sayılarının tespiti talebini de içerir. Mahkeme ilamı işverenin Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu nedenle mahkeme de dava sonunda vereceği kararda, tespit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme gün sayıları ile SSK m.77'ye göre hesaplanacak olan "o dönemdeki" bir günlük ücreti belirtecektir. Ücretlerin miktarlarının farklı olduğunun saptanması halinde, tüm devre için aynı günlük ücret esas alınamaz. Farklı ücret miktarları kararda ayrıntılı olarak gösterilmelidir. Tespit edilen dönemde işveren tarafından yatırılmış primler varsa bunların o dönemdeki toplam prim ödeme gün sayısından indirilerek karar verilmesi gerekir. Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında tespit için incelemenin hangi sıraya göre yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre öncelikle SSK m.79/10'da sözü geçen belgelerin işverence verilip verilmediği veya çalışmanın Kurumca tespit edilip edilmediği araştırılacaktır. Belgeler verilmişse yada çalışma Kurumca tespit edilmişse dava hukuki yarar yokluğundan reddedilecektir. Sonra tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ( işyerinin o dönemde gerçekten varolup olmadığı, kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı, yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği vb. ) araştırılmalıdır. Hizmet sigortalı bir hizmet değilse dava taraf sıfatının yokluğundan reddedilmelidir. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilir. İşe giriş bildirgesinin işlevi Kurumu sigortalının çalışmaya başladığından haberdar etmek olduğundan bildirgenin verilmiş olması mutlaka çalışıldığını göstermez. 0 nedenle çalışma olgusunun ispatı başka delillere ihtiyaç gösterir. Sigortalı hizmetin tespiti için verilen kararlarda bu davaların özel bir duyarlılığı gerektirdiği ve suiistimallere açık olduğu düşünülmelidir.

Çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Ücret miktarı HUMK. m.288'deki sınırları aşıyorsa, hüküm altına alınabilmesi için yazılı delil aranmalıdır. Bu sınırın altında kalan miktar için tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür ( HUMK. m. 292 ). SSK. m.78/1'de prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK. m. 288'deki sınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Çünkü zaten SSK. m.78/2'ye göre, "... günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır.' ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.

Sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olması sonucunda işverenin kabulü ya da davacının feragati tek başına hükme etkili olmaz ( HUMK. m. 95 ). Feragat veya kabule rağmen hakim delilleri hep birlikte değerlendirerek bir karara varacaktır. Yine aynı nedenle bu davalarda yemin teklif olunamaz ( HUMK. m.346 ). Buna rağmen hakim taleple bağlıdır ( HUMK. m. 74 ). Talepten fazlaya karar verilebilmesi ancak davalının muvafakatiyle mümkündür ( HUMK. m.185/2 ). Kurum sigortalı hizmetin tespiti davası sonucunda mahkemenin verdiği ilamın gereğini yerine getirmek zorundadır. Aksi halde davacı infaz hukuku çerçevesinde ilgili mercilere başvurabilir.

İşçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.

Bu davaların anılan nitelikleri, kendine özgü olmakla birlikte hizmet tespiti davalarından tamamen ayrı, bağlantısız kabul edilemez Zira her iki dava ayrı açılsalar bile verilecek hükümler diğer dava için kesin delil olarak ele alınabilmektedir. Çoğu zaman iç içe ve birbirinin doğal sonucu olarak açılabilmektedirler. Zira işçinin sigortalı hizmetinin tespiti çoğu zaman işçilik haklarını etkilediği gibi, işçilik haklarının tespit edilmiş olması da sigortalı hizmetin tespiti davalarında kesin delil olarak ele alınmaktadır.

Yeri gelmişken Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına ilişkin hükümlerinin ve bu konudaki uygulamanın irdelenmesinde yarar vardır.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 45. maddesinde; "Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır. Temyiz mercii ayrı olan davaların bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu halde temyiz incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararları inceleyen Yargıtay dairesince yapılır... . ( Değişik: 26/2/1985 - 3156/4 md. )." Hükmü yer almaktadır.

Yine aynı Yasa'nın 46. maddesinde ; "Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden karar verebilir.", 48 maddesinde de;" Birleştirme ve ayırma istekleri, dilekçe ile veya duruşmada sözlü olarak da yapılabilir... .Aynı mahkemede görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki kararlar hakkında ancak hükümle birlikte temyiz yoluna gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına bozma sebebi teşkil etmez." Denilmektedir.

Görüldüğü üzere, yasanın bu açık düzenlemesi karşısında davaların temyiz mercilerinin ayrı olması bir ayırma nedeni olamayacağı gibi, ayırma kararı verilmemiş olması da tek başına bozma nedeni yapılamaz.

Diğer taraftan, her iki davanın birbirine açık etkisi gözetildiğinde "Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır." hükmü karşısında aralarında bağlantının bulunduğu da açıktır.

Ayrıca usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarının getirilme nedeni davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve az zamanda sonuçlanmasını, sağlamaktadır. Gerek Sosyal Güvenlik gerek İş Hukukuna ilişkin davalar süratle sonuçlanması gereken, ekonomik yönden güçsüz durumdaki işçinin taraf olduğu davalardır. Kanunun aradığı anlamda aralarında bağlantı bulunan davalar birlikte açılmış, görülmüş bitirilmişken sadece temyiz mercilerinin ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulması yukarıda açıklanan hükümler karşısında yasal olarak da mümkün olmadığı gibi, bu hükümlerin getirilmesindeki amaca da uygun düşmeyecektir.

Açıklanan durum karşısında sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olduğu, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olduğu ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle ayrılmaları gerektiği hususunun bozma nedeni yapılamayacağı sonucuna varılmış ve direnme karan açıklanan bu gerekçeyle yerinde görülmüştür.

Ne var ki işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden gerek hizmet tespiti gerek işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak istemleri yönünden işin esasına yönelik temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın özel dairesine gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : 1. İşveren adına Hazine vekilinin yasal süreden sonra verilen temyiz dilekçesinin süre nedeniyle REDDİNE,

2. SSK. vekilinin temyizi yönünden; yukarıda açıklanan nedenle direnme yerinde olup, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 21.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 15.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/6213
K. 2008/4090
T. 13.3.2008
• HİZMET TESPİTİ ( İş Kazası Olduğunun Tespiti ve İş Kazası Sonucu Maluliyet Nedeniyle Maddi Tazminat Davalarının İzlenecek Yöntem ve Esas Alınacak Kıstaslar Birbirinden Farklı Olduğundan Tefrik Edilerek Ayrı Ayrı Görülmesi Gerektiği )
• İŞ KAZASI TESPİTİ ( Hizmet Tespiti - İş Kazası Sonucu Maluliyet Nedeniyle Maddi Tazminat Davalarının İzlenecek Yöntem ve Esas Alınacak Kıstaslar Birbirinden Farklı Olduğundan Tefrik Edilerek Ayrı Ayrı Görülmesi Gerektiği )
• DAVALARIN AYRILMASI ( Hizmet Tespiti - İş Kazası Sonucu Maluliyet Nedeniyle Maddi Tazminat Davalarının İzlenecek Yöntem ve Esas Alınacak Kıstaslar Birbirinden Farklı Olduğundan Tefrik Edilerek Ayrı Ayrı Görülmesi Gerektiği )
• KAPICILIK HİZMETİ ( Davacı Tarafından Yerine Getirildiği - Esasen Kamu İşyerinde Full-Time Çalışan Davacı Eşinin Aynı Zamanda Apartman İşyerinde Çalıştığının Kabulü Hayatın Olağan Akışına Aykırı Olduğu )
• APARTMAN İŞYERİ ( Davacı Eşinin Mesai Saatleri Dışında Zaman Zaman Apartman İşyerinde Çalıştığı Varsayılsa da Bu Çalışmanın İşyerinde Hizmet Akdine Dayalı Olarak Çalışan Davacıya Yardım Niteliğinde Olduğunun Kabulü Gerektiği )
506/m.2,79/10
1475/m.9
1086/m.46, 77
ÖZET : Davacı, davalı işveren nezdinde çalışırken geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespiti ile uğradığı maddi zararın giderilmesine karar verilmesini istemiştir. Hizmet tespiti, iş kazası olduğunun tespiti ve iş kazası sonucu maluliyet nedeniyle maddi tazminat davalarının, izlenecek yöntem ve esas alınacak kıstaslar birbirinden farklı olduğundan, tefrik edilerek ayrı ayrı görülmesi gerekir.

Sigortalı olmak için 506 sayılı Yasa'da, 1475 sayılı Yasa'nın 9. maddesine koşut hizmet akdinin yazılı olarak yapılması yönünden benzer bir hüküm mevcut değildir.

Somut olayda, davalı apartman yönetimine ait apartmanın kapıcılık hizmetlerinin davacı tarafından yerine getirildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Esasen, kamu işyerinde full-time çalışan davacı eşinin, aynı zamanda apartman işyerinde çalıştığının kabulü hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine de uygun düşmez.

Kapıcı sözleşmesinin davacı eşi ile yapılması; işvereni sigorta yardımı ve yükümlülüğünden kurtarmaya yönelik olduğundan sonuca etkili değildir. Kaldı ki, davacı eşinin mesai saatleri dışında zaman zaman apartman işyerinde çalıştığı varsayılsa da, bu çalışmanın, işyerinde hizmet akdine dayalı olarak çalışan davacıya yardım niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.

DAVA : Davacı, davalı işveren nezdinde çalışırken 14.10.2004 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespiti ile uğradığı maddi zararın giderilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir. Hükmün davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1- Dava, davacının davalı apartman yönetimine ait apartman işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen hizmet akdine dayalı çalışmalarının ve 14.10.2004 tarihinde geçirdiği zararlandırıcı olayın iş kazası olduğunun tespiti ile bu iş kazası sonucu uğradığı maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.

HUMK'nın 46. maddesi uyarınca yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için aralarında bağlanıp bulunsa bile davaların ayrılmasına, mahkemece, davanın her safhasında karar verilebilir. Yine aynı Yasa'nın 77. maddesinde, mahkemenin, yargılamanın mümkün olduğunca hızlı ve bir düzen içerisinde seyretmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davası ile iş kazası olduğunun tespiti davaları 506 sayılı Yasa'dan kaynaklanmaktadır ve kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını ve iş kazasının yasal unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemelidir.

İş kazası sonucu maluliyet nedeniyle açılan maddi tazminat davasında ise, öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası olduğunun belirlenmiş olması gerekir. Daha sonra müterafik kusur oranlarının belirlenmesi ve tazminatın hesaplanması için ayrı ayrı bilirkişi incelemeleri yaptırılmalıdır. Maddi tazminatın saptanmasında zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, işgörebilirlik çağı, işgöremezlik oranı ve karşılıklı kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır.

Öte yandan, olayın iş kazası olduğunun tespitine ilişkin mahkeme kararı kesinleşmeden Sosyal Güvenlik Kurumu'nca davacıda oluşan beden güç kayıp oranı belirlenip giderek davacıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanmayacağından iş kazasının Kurumca tespiti ile tazminat istemli davanın da birarada görülmesi halinde gelir bağlanmadığından ve gelirin peşin sermaye değeri bilinemeyeceğinden maddi tazminat davasının sonuçlandırılabilmesi mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulu'nun 07.02.2007 tarihli 2007/21-69 Esas, 2007/55 Karar sayılı kararı da bu yöndedir.

Bu durumda; her üç dava için izlenecek yöntem ve esas alınacak kıstaslar birbirinden farklı olduğundan, her üç davanın tefrik edilerek ayrı ayrı görülmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. Ayrı ayrı görülmeleri gerekli bu tür davaların birlikte görülmeleri usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

2- Öte yandan, mahkemece hizmet tespiti yönünden davanın ( ve bu davaya dayanan iş kazası olduğunun tespiti ve iş kazasına dayalı maddi tazminat istemine ilişkin davaların ) reddine karar verilmiştir.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa'nın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davaları kamu düzenine ilişkin olup, kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Gerektiğinde mahkemece soruşturma genişletilerek yeterli delilerin toplanması gerekir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki, bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür.

Somut olayda, dinlenen davacı tanıkları, davacı ile eşi İbrahimin kapıcılık hizmetini birlikte yürüttüklerini beyan etmişler, davalı işveren tanıkları ise, davacı değil, fakat davacının eşi İbrahimin kapıcılık hizmetini yürüttüğünü bildirmiş iseler de; davacının eşi İbrahimin 01.12.2003 tarihinden 2005 yılına kadar, Zonguldak Barosu Avukatları Yardım sandığı işyerinde 10.00-19.00 saatleri arasında tam zamanlı olarak hizmet akdine dayalı çalıştığı ve bu çalışmalarının SSK'ya tam olarak bildirildiği anlaşılmaktadır. Davalı apartman yönetiminde hizmet tespiti istenen dönemde kapıcılık hizmetinin yürütüldüğü, ancak uyuşmazlığın kapıcılık görevinin kimin tarafından yerine getirildiği, giderek eylemli çalışmanın ( servis, temizlik ve alışveriş ) gibi işlerin, davacı tarafından mı, yoksa kamu işyerinde ( full-time ) şeklinde çalışan eşi İbrahim tarafından mı yerine getirildiği noktasında toplanmaktadır.

Geçmiş hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesi için çalışanın, "zaman" ve "bağımlılık" unsurlarını gerçekleştirecek biçimde işverenin işyerinde çalışması koşuldur. öte yandan, 506 sayılı Yasa'nın 2. maddesine göre, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılır. Anılan Kanun'un 6. maddesinde; çalıştırılanlar işe alınmalarıyla kendiliğinden "sigortalı" olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihte başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılmaz ve vazgeçilemez hükmü öngörülmüştür. Şu duruma göre, bir kimse hizmet akdine dayanarak çalışmaya başlaması ile kendiliğinden sigortalı olur. Başka bir anlatımla, sigortalı olmak için 506 sayılı Yasa'da, 1475 sayılı Yasa'nın 9. maddesine koşut hizmet akdinin yazılı olarak yapılması yönünden benzer bir hüküm mevcut değildir.

Somut olayda, davalı apartman yönetimine ait apartmanın kapıcılık hizmetlerinin davacı tarafından yerine getirildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Esasen, kamu işyerinde full-time çalışan davacı eşinin, aynı zamanda apartman işyerinde çalıştığının kabulü hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine de uygun düşmez. Hukuk Genel Kurulu'nun 06.11.1996 gün 1996/537-735 sayılı kararı da aynı doğrultudadır. Bundan başka, kapıcı sözleşmesinin davacı eşi ile yapılması; işvereni sigorta yardımı ve yükümlülüğünden kurtarmaya yönelik olduğundan sonuca etkili değildir. Kaldı ki, davacı eşinin mesai saatleri dışında zaman zaman apartman işyerinde çalıştığı varsayılsa da, bu çalışmanın, işyerinde hizmet akdine dayalı olarak çalışan davacıya yardım niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.

Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 13.03.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 14-10-2016, 19:36   #6
mk_akbas

 
Varsayılan

Cevaplarınızdan dolayı teşekkür ederim
Old 17-01-2020, 15:37   #7
avccyilmaz

 
Varsayılan

sayın meslektaşlarım, başlıktaki konuya benzer bir durumla karşı karşıyayız. Vatandaş 14 yaşında sigortasız çalışırken iş kazası geçiriyor ve aradan 7 yıl geçiyor. Sol gözünde %80 oranında kayıp var. Bugüne kadar iş kazası bildirimi yapılmamış. Sigortasız çalıştığı için iş ilişkisinin ve iş kazasının tespiti için nasıl bir yol izlemeliyiz. İş kazasının tespiti için dava açtığımızda iş ilişkisinin varlığı da burada mı tartışılacaktır?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İş Kazası Maddi Manevi Tazminat cesur_yürek Meslektaşların Soruları 11 19-01-2013 15:48
trafik kazası maddi-manevi tazminat n_plak Meslektaşların Soruları 16 07-03-2011 14:27
Hafif iş kazası, maddi ve manevi tazminat Av.Yasin Meslektaşların Soruları 2 12-01-2010 11:42
Hizmet Tespiti ve manevi maddi tazminat talebi tunca07 Meslektaşların Soruları 7 13-02-2008 16:53
iş kazası sonucunda maddi manevi tazminat Demir Demir Meslektaşların Soruları 2 27-04-2007 14:38


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05856204 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.