Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

iş akdinde Ücret yerine buğday verilmesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-01-2012, 20:48   #1
Erdal Arap

 
Mutlu iş akdinde Ücret yerine buğday verilmesi

Merhabalar.
Müvekkil bir köyde bekçi olarak muhtarlığın emir ve talimatları doğrultusunda çalışmış. Ancak çalışmasının karşılığında para ödenmemiş. Muhtarlık tarafından belirlenen oranlarda köylüler tarafından yılda bir defa olmak üzere buğday verilmiş. Yani müvekkilin çalışmasının karşılığında para yerine buğday almıştır. Bu şekildeki çalışması yaklaşık 9 yıl sürmüştür. Burada iş görme ve bağımlılık unsuruları var. Ama iş sözleşmesinin üçüncü unsuru olan ve iş görme ediminin sinallagmasını oluşturan ücret unsuru var mı sizce?
Old 06-01-2012, 20:51   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Erdal Arap
Merhabalar.
Müvekkil bir köyde bekçi olarak muhtarlığın emir ve talimatları doğrultusunda çalışmış. Ancak çalışmasının karşılığında para ödenmemiş. Muhtarlık tarafından belirlenen oranlarda köylüler tarafından yılda bir defa olmak üzere buğday verilmiş. Yani müvekkilin çalışmasının karşılığında para yerine buğday almıştır. Bu şekildeki çalışması yaklaşık 9 yıl sürmüştür. Burada iş görme ve bağımlılık unsuruları var. Ama iş sözleşmesinin üçüncü unsuru olan ve iş görme ediminin sinallagmasını oluşturan ücret unsuru var mı sizce?

HGK. 1956/13 E.

İşçinin gıda, mesken, sağlık, yakacak ve aydınlatma gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kifayette olmak üzere İş karşılığında para veya ayın olarak yapılan ve arızi olmayan her türlü ödemelerin ve bu arada hususi surette iyi olan bir hizmetin karşılığı olarak ödenen primlerin veya bu mahiyetteki yıllık ikramiyelerin İş Kanunu'nun 13 üncü maddesine göre hükmedilecek kıdem tazminatının hesabına esas olan ücret mefhumuna dahil bulunduğuna ve Ticaret Dairesi'nin bu yoldaki son içtihadının kanuna uygun bulunduğuna 15/5/1957 tarihinde ittifakla karar verildi.
Old 07-01-2012, 14:37   #4
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Erdal Arap
Merhabalar.
Müvekkil bir köyde bekçi olarak muhtarlığın emir ve talimatları doğrultusunda çalışmış. Ancak çalışmasının karşılığında para ödenmemiş. Muhtarlık tarafından belirlenen oranlarda köylüler tarafından yılda bir defa olmak üzere buğday verilmiş. Yani müvekkilin çalışmasının karşılığında para yerine buğday almıştır. Bu şekildeki çalışması yaklaşık 9 yıl sürmüştür. Burada iş görme ve bağımlılık unsuruları var. Ama iş sözleşmesinin üçüncü unsuru olan ve iş görme ediminin sinallagmasını oluşturan ücret unsuru var mı sizce?




Sayın Erdal Arap;

Soruyu sormaktan amacınız tam olarak nedir bilemiyorum ancak...

İş sözleşmesinin unsurlarından olan bağımlılık unsuru varsa, işçi iş görme borcunu yerine getirmişse ve de işveren de işinin görülmesini kabul etmişse iş sözleşmesi oluşmuştur. Ücret borcu da doğmuştur. Ücretin ödenmemiş olması, bir sözleşmenin iş sözleşmesi olmasını belirleyemez. İşçinin ücret beklentisi olmaksızın, yardım amacıyla iş yapmış olması istisnadır.


İş Kanunu 32. maddesine göre kural olarak ücretin bu şekilde ayın olarak ödenmesi mümkün değildir.

İşverenin ücret borcundan verdiği buğdaylarla kurtulup kurtulmaması ise apayrı bir sorudur.

Saygılar,
Old 07-01-2012, 14:56   #5
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Söz konusu HGK.'nun 1956 tarihli kararında işçi lehine yorum ile kıdem tazminatı, prim ve benzeri haklar bakımından ayın türünden yapılan ödemelerin de "ücret" kapsamında olduğuna değinilmiştir.

Sayın Adli Tip'in İş.K.32 temelindeki haklı ikazı üzerine şöyle bir sorun ortaya çıkmaktadır:

Kıdem tazminatının hesaplanması ve işçinin haklarının korunması bakımından buğday ile ifa süreklilik arzetmiş olmak kaydıyla ücret sayılırken, maaş alacağı bakımından ücret sayılamayacakır. Bu sonucun çok da doyurucu bir hukuki sonuç olmayacağını düşünüyorum.

Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için işçi olmak zorunludur. İşçi olabilmek için de haliyle işveren ile işçi arasında kurulmuş bir iş sözleşmesinin bulunması gerekir. O halde 9 yıl bu şekilde buğday karşılığı çalışan kişi madem ki kıdem tazminatına hak kazanan bir işçidir, o vakit işveren ile işçi arasında bir iş akdinin olduğu ve çalışanın işçi olduğu kuşkusuzdur.

Varsayalım ki çalışanın son 5 aylık çalışmasının karşılığı olan buğday önceki dönemlerin aksine verilmemiş olsun! Bu durumda İş kanunu 32'ye göre sorun nasıl çözülecektir?

Kişisel fikrime göre böyle bir durumda da, kıdem tazminatı ve sair prim alacakları için arızi olmamak kaydıyla ifa edilen ayni şeyler ücret sayılıyorsa, taraflar arasında iş sözleşmesi vardır ve aylık olarak ifası gereken buğdaylar da maaş veya (ücret) olarak kabul edilmelidir. Yani ayın ödemeleri ya ücrettir ya da değildir. Kıdem tazminatı için ücret sayıp, aylık çalışma bakımından ücret saymamak doğru olmaz.
Old 07-01-2012, 15:10   #6
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Kişisel fikrime göre böyle bir durumda da, kıdem tazminatı ve sair prim alacakları için arızi olmamak kaydıyla ifa edilen ayni şeyler ücret sayılıyorsa, taraflar arasında iş sözleşmesi vardır ve aylık olarak ifası gereken buğdaylar da maaş veya (ücret) olarak kabul edilmelidir. Yani ayın ödemeleri ya ücrettir ya da değildir. Kıdem tazminatı için ücret sayıp, aylık çalışma bakımından ücret saymamak doğru olmaz.

Şöyle özetleyelim:

Siz bir işveren olarak, işçinizle şöyle bir sözleşme yapabilirsiniz:

"İşçi asgari ücretle çalışır. Ayrıca da işçiye işveren tarafından her ay 10 Kg bugday verilir."

Bu sözleşme muteberdir. Ve bu işçinin kıdem tazmitanın hesabında buğadıyın bedeli de (giydirilimiş ücretin hesabında) dikkate alınır.

"İşçiye her ay Toprak Mahsulleri Ofisi’nin açıkladığı rayiç bedeli üzerinden iki ton bugdayın karşılığı ücret olarak verilir" şeklinde bir sözleşme de yapabilirsiniz. (asgari ücretten az olmamak üzere.)

Ancak,

"İşçiye ücret olarak her ay, asgari ücretin karşılığı kadar buğday verilecektir" şeklinde bir sözleşme İş Kanunu'na aykırıdır.


Old 07-01-2012, 15:15   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Adli Tip
Şöyle özetleyelim:

Siz bir işveren olarak, işçinizle şöyle bir sözleşme yapabilirsiniz:

"İşçi asgari ücretle çalışır. Ayrıca da işçiye işveren tarafından her ay 10 Kg bugday verilir."

Bu sözleşme muteberdir. Ve bu işçinin kıdem tazmitanın hesabında buğadıyın bedeli de (giydirilimiş ücretin hesabında) dikkate alınır.

"İşçiye her ay Toprak Mahsulleri Ofisi’nin açıkladığı rayiç bedeli üzerinden iki ton bugdayın karşılığı ücret olarak verilir" şeklinde bir sözleşme de yapabilirsiniz. (asgari ücretten az olmamak üzere.)

Ancak,

"İşçiye ücret olarak her ay, asgari ücretin karşılığı kadar buğday verilecektir" şeklinde bir sözleşme İş Kanunu'na aykırıdır.


Alıntı:
"İşçiye ücret olarak her ay, asgari ücretin karşılığı kadar buğday verilecektir" şeklinde bir sözleşme İş Kanunu'na aykırıdır."


İş Kanunu açık onu görüyoruz da... Soru şudur: Böyle bir durumda kişi işçi midir değil midir? 9 yıl bu şekilde İş Kanununa aykırı olarak "ücret sanıp, buğday alan" vatandaşın hukuki durumu nedir? Sorun sizce nasıl çözümlenmelidir?
Old 07-01-2012, 15:27   #8
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici

İş Kanunu açık onu görüyoruz da... Soru şudur: Böyle bir durumda kişi işçi midir değil midir? 9 yıl bu şekilde İş Kanununa aykırı olarak "ücret sanıp, buğday alan" vatandaşın hukuki durumu nedir? Sorun sizce nasıl çözümlenmelidir?
Bu kişi işçidir.
Ücret alacağında zamanaşımı 5 yıldır.
İlk dört yıl için ücret talebinde bulunulamaz.
Son beş yıl için ise ücret talep edilebilir. Verilen buğdaylar için de sebepsiz zenginleşme de olmayacak şekilde hakkaniyete uygun bir çözüm bulunmalıdır diye düşünüyorum şu anda. İleriki anlarda düşüncem değişebilir.
Old 07-01-2012, 15:38   #9
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Yol Gösterecek Karar

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/10-737
K. 2005/26
T. 2.2.2005
• HİZMET TESBİTİ TALEBİ ( Davalı Dernek Bünyesinde Yol ve Yemek Gideri Adı Altında Kendisine Ödeme Yapılarak Çalışan Davacının Hizmet Akdine Göre Çalıştığının Kabulü Gereği - Davalı Derneğin Davacının Gönüllü Çalıştığı İddiasının Dinlenmeyeceği )
• DERNEK BÜNYESİNDE YOL VE YEMEK GİDERİ ADI ALTINDA KENDİSİNE ÖDEME YAPILARAK ÇALIŞAN DAVACI ( Hizmet Tesbiti Talebi - Davalı Derneğin Davacının Gönüllü Olarak Çalıştığı İddiasının Dinlenemeyeceği )
• SİGORTALI OLMA HAK VE YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Davalı Dernek Bünyesinde Yol ve Yemek Gideri Ödenerek Çalıştırılan İşçinin Hizmet Tesbiti Talebi - Davalı Derneğin Davacının Gönüllü Olarak Çalıştığı İddiasının Dinlenmeyeceği )
• GÖNÜLLÜ ÇALIŞMA İDDİASININ DİNLENMEYECEĞİ ( Sigortalılığın Hak ve Yükümlülük Olması - Yol ve Yemek Gideri Ödenen Davacının Davalı Dernek Bünyesindeki Çalışmasının Hizmet Akdine Dayandığının Kabulü Gereği )
506/m.78/2,79
4857/m.8
818/m.313/1
ÖZET : Davacı davalı derneğe ait işyerinde 01.04.1999-21.08.2000 döneminde kan alma elemanı olarak çalıştığı sürenin tespitini talep etmiştir. Toplanan deliller doğrultusunda davacının, davalı dernek yönetiminin faaliyet gösterdiği hastane işyerinde ve dernek yönetiminin buyruğu altında kan alma işini yaptığı bu işi karşılığı kendisine yol ve yemek gideri adı altında ödeme de yapıldığı anlaşılmaktadır. İşin tanımlanan niteliği, özel ve belirli bir organizasyon altında, hastane ortamının kendine özgü duyarlılığı içinde hareket etmeyi zorunlu kılmakta olup, çalışmaların hizmet akdinin bir unsuru olan bağımlılık öğesinin dışlanarak yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki, Kimya Meslek Lisesini bitirdikten sonra, uzun yıllar ekonomik kaygı duymaksızın davalı dernekte sadece gönüllülük esasına göre çalışmanın kabulü, hayatın olağan akışına ve sosyo-ekonomik gerçeklere de uymamaktadır. "Sigortalı olmak", kişi bakımından salt bir hak değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür ve bu nedenle, kişinin isteğine, ediminin sosyal, toplumsal, etik niteliğine bırakılmamıştır. Bir başka anlatımla, kişi, yasanın sigortalı sayılmak için belirlediği duruma dahil olmakla kendiliğinden sigortalı olacaktır. Yapılmakta olan işin toplumsal boyutu, sosyal güvenlik ile ulaşılmaya çalışılan evrensel amacın gözardı edilmesine yol açacak gerekçelere dayanak yapılamaz.

Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Sigortalı olmak, kişi bakımından salt bir hak değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür ve bu nedenle, kişinin isteğine, ediminin sosyal, toplumsal, etik niteliğine bırakılmamıştır. Bir başka anlatımla, kişi, yasanın sigortalı sayılmak için belirlediği duruma dahil olmakla kendiliğinden sigortalı olacaktır. Yapılmakta olan işin toplumsal boyutu, sosyal güvenlik ile ulaşılmaya çalışılan evrensel amacın gözardı edilmesine yol açacak gerekçelere dayanak yapılamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki "hizmet tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10.İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.05.2003 gün ve 2001/806, 2003/696 sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalılardan SSK Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 21.10.2003 gün ve 2003/6057-7240 sayılı ilamı ile;

( .. 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı vekilinin temyiz istemine gelince;

Davacı davalı derneğe ait işyerinde 01.04.1999-21.08.2000 döneminde kan alma elemanı olarak çalıştığı sürenin tespitini talep etmiştir.

Toplanan deliller doğrultusunda davacının, davalı dernek yönetiminin faaliyet gösterdiği hastane işyerinde ve dernek yönetiminin buyruğu altında kan alma işini yaptığı bu işi karşılığı kendisine yol ve yemek gideri adı altında ödeme de yapıldığı anlaşılmaktadır.

Ücret adı altında ödeme yapılmaması veya ücret alınmaması hizmet akdine bağlı olarak çalışma niteliğini değiştirmez. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 78/2.maddesinde "ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır" denilmek sureti ile kendisine parasal ödeme yapılmadan hizmet akdine bağlı olarak çalıştırılanların dahi sigortalı sayılacağına işaret olunmuştur. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : 1- Davalı SSK vekili her ne kadar temyiz isteminden "sarfinazar" ettiklerini bildirmiş ise de, vekaletnamesinde bu konuda kendisine tanınmış bir yetki ya da dosyada SSK Başkanlığınca bu yönde verilmiş bir talimatının bulunmadığı, kaldı ki, yerel Mahkemece verilen, "sübut bulmayan davanın reddine" ilişkin hüküm davalı SSK Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiş, ancak davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının Yüksek Özel Dairece reddedilmiş olması nedeniyle, davalının direnme kararını temyize hakkı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle davalı SSK Başkanlığı vekilinin temyiz istemi reddedilmelidir.

2- Davacı vekilinin temyizine gelince:

A- Davacının isteminin özeti; Davacının, 01.04.1999 tarihinden itibaren asgari ücret karşılığı "kan alma elemanı" olarak çalışmaya başlayıp, 21.08.2000 tarihinde işine son verildiği belirtilerek; "01.04.1999-21.08.2000" tarihleri arasında davalı Fenilketonurili Çocukları Tarama ve Koruma Derneğindeki çalıştığının tespitine" karar verilmesi istenmektedir.

B- Davalıların cevabının özeti; Davalı dernek vekili, davacının dernekteki çalışmasının bağımlılık niteliğinde olmayıp, gönüllülük esasına dayandığı, bu nedenle kendisine bir ücret ödenmediği, dolayısıyla bir hizmet akdi ilişkisinin varlığının kabul edilemeyeceğini savunmuştur.

Davalı SSK Başkanlığı vekili ise; iş müfettişi raporu ile, davacının 3.6.1996 ila 31.3.1999 devresinde davalı dernekte, 1.4.1999 ila 21.8.2000 devresinde ise Fenilketonurili Çocukları Tarama ve Koruma Derneğindeki çalışmalarının, 506 sayılı Kanunun 78/2. maddesi dikkate alındığında sigortalı çalışma olarak kabul edilmesi gerektiğinin belirlendiği, Kurum tarafından bu çalışmalara ilişkin bildirge ve bordrolarının istenmiş olduğunu belirtmektedir.

C- Yerel Mahkemenin Kararının Özeti; Yerel mahkeme, davacının, davalı Derneğe ait iş yerinde hizmet akdi ilişkisi bulunmaksızın tamamen gönüllülük esasına bağlı kan alma elemanı olarak hizmet verdiği, sadece bu hizmetin karşılığı olarak diğer çalışanlarla birlikte davacıya günlük yol ve yemek ücreti ödendiği, taraflar arasında 1475 sayılı Kanunun 1, 506 sayılı Kanunun 2, 6, 9 ve 79. maddeleri anlamında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı, iş akdinin temel unsurlarından olan ücret ve bağımlılık unsurlarının dava konusu olayda söz konusu olmadığı gerekçeleri ile "sübut bulmayan davanın reddine" karar vermiştir.

D- Temyiz Evresi ve Direnme; Hüküm, davacı ve davalılardan SSK vekilince temyizi üzerine Özel Dairece yukarıya aynen alınan gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkeme bu bozmaya karşı önceki gerekçelerine ek olarak özetle; "... somut olay ile tamamen hayri ve gönüllülük esasına dayalı yapılan bir çalışmayı, hizmet akdine dayalı, dolayısıyla sigortalı hizmet olarak değerlendirmenin hukuk ile toplumsal gerçekleri karşı karşıya getirebileceği... " gerekçesi ile direnme kararı vermiştir. Direnme kararı davacı ve davalılardan SSK Başkanlığı vekilince temyiz edilmektedir.

E- Maddi Olay: Davalı dernek, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yeni doğan çocuklardan aldıkları kan örnekleriyle bir takım hastalıkların erken teşhisine katkı sağlamaktadır. Davacı, dernekte bu amaçla kan alma elemanı olarak çalıştığını belirterek, bu sürede sigortalı olması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı dernekte iş müfettişince yapılan inceleme sonucunda, davacının, belirtilen devrede dernekte görevli kan alma elemanı olarak çalıştığını, sadece yol ve yemek ücreti adı altında kendisine ödemede bulunulduğunu, 506 sayılı Kanunun 78/2. maddesi dikkate alındığında, sigortalı sayılması gerektiği belirtilmiştir. Sonrasında ise yapılan bu tespitin, fiili ya da kaydi tespit sayılamayacağı belirtilerek, davalı dernek hakkında verilen idari para cezalarının, SSK'nın ilgili komisyonunca kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir.

F- Gerekçe; Direnme kararını veren yerel mahkeme, taraflar arasında, hizmet akdinin unsurlarından olan bağımlılık ve ücret unsurunun, dolayısıyla sigortalılık ilişkisinin bulunmadığı görüşündedir.

Genel anlamda, hizmet -iş- ilişkisinin dinamik yapısı dikkate alındığında hukuksal dayanaklarının tanımı her zaman kolay olmamaktadır. Ekonomik ve teknolojik alandaki hızlı değişim, iş ve sosyal güvenlik hukukunda da hızlı bir dönüşüme yol açmaktadır.

Davacının, dernek ile bağlantısı ve dernek tarafından hastanede görevlendirildiği hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, bu görevin sigortalı sayılmayı gerekli kılacak nitelikte mi, yoksa, sosyal yardım amaçlı mı olduğu hususundadır.

Sosyal Sigortalar Kanunu anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.

Bunlar: a ) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdi ne dayanması, b ) işin işverene ait yerde yapılması, c ) çalışanın 506 sayılı Kanunun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de yürürlükten kalkan 1475 sayılı İş Kanunu ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme. yer verilmemiştir. Yürürlükteki 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, "İş sözleşmesi, bir tarafın ( işçi ) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın ( işveren ) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir." tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanununda "Hizmet akdi" sözcüğü terkedilmiş, yerine "İş sözleşmesi" ifadesi kullanılmıştır.

Hizmet sözleşmesinin, "Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir Ücret vermeği taahhüt eder." şeklindeki tanımı Borçlar Kanununun 313/1. maddesinde yapılmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirginken, 4857 sayılı yeni İş Kanununda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi "bağımlılık" unsuruna da yer verilmiştir.

Hizmet sözleşmesi her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Özünde bir insan emeği sözkonusudur. Bu sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır.

Ücret, BK m. 313 anlamında hizmet akdini oluşturan unsurlardandır ve bu unsurun yokluğu durumunda çalışma ya vekalet sözleşmesine, ya da bir sözleşme ilişkisi bulunmaksızın hatır, yardım, dayanışma, arkadaşlık gibi bir nedene dayanmaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. maddesi kural olarak, hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren yanında çalışanları sigortalı saymış ise de, bunun yanında anılan maddede 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanuna göre çalıştırılan koruma bekçileri ve ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular, Geçici m. 80'de güzel sanat kollarında çalışanlar, yazar ve düşünürler, Ek m. 13'de, 1583 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununda belirtilen genel kadınlar bu akdi ilişki olmadan, sosyal koruma düşüncesiyle sigortalı olarak Yasa kapsamına alınmıştır.

Maddede hizmet akdinden sözedilmesine karşın, 506 sayılı Kanun, sigortalı niteliği yönünden ücreti öngörmemektedir. Bu husus, anılan Kanunun 3-I-B, 6 ve 78/2. maddeleri hükmünde açıkça görülmektedir.

506 sayılı Kanunun 3-I-B maddesinde "işverenin ücretsiz çalışan eşi"nin sigortalı sayılamayacağı hükme bağlanmıştır. Ücretin, sigortalı sayılmanın vazgeçilmez koşulu olduğunun kabulü durumunda sözü edilen düzenlemeye gerek bulunmayacağı açıktır.

Bilindiği gibi çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla sigortalı olurlar ( 506 SK. m. 6 ). Maddenin "çalıştırılanlar" sözüne yer verip, aksine, hizmet akdi ile çalıştırılanlar ifadesine yer vermemesi karşısında, zaman ve bağımlılık koşulu gerçekleşmiş ise ücret koşulu gerçekleşmese de, kişi, sigortalı sayılmalıdır.

Bir diğer düzenleme olan 506 sayılı Kanunun 78/2. maddesinde günlük kazanç sınırları düzenlenirken "... ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden... hesaplanır." hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemenin gerekçesinde, maddenin, ücretsiz çalışanların prim kesintilerinin belirlenmesi amacıyla kaleme alınmış olduğu belirtilmektedir.

506 sayılı Kanunda hizmet akdi ne dayalı çalışmanın ücretsiz de olabileceğinden söz edilmesinin nedenine gelince, 506 sayılı Kanunun sistematiği dikkate alındığında, yasa koyucunun, Sosyal Sigortalar Kanunu bakımından ücreti hizmet akdinin zorunlu bir unsuru olarak öngörmediği, bu anlamda, 506 sayılı Kanunda anılan hizmet akdinin, Borçlar Kanununda tanımlanan şekliyle hizmet akdine göre özellikler gösteren bir ( hizmet ) sözleşme biçiminde olduğu söylenebilir.

Konu doktrinde de ele alınmış ve ücret almadan yapılan çalışmalarında sigorta kapsamına alınması gerektiği genel olarak kabul görmüştür.

Diğer unsur olan bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.

Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır.

Somut olayda; davacı, yeni doğan bebeklerden kan örneği alma işini yapmaktadır. İşin tanımlanan niteliği, özel ve belirli bir organizasyon altında, hastane ortamının kendine özgü duyarlılığı içinde hareket etmeyi zorunlu kılmakta olup, çalışmaların hizmet akdinin bir unsuru olan bağımlılık öğesinin dışlanarak yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki, Kimya Meslek Lisesini bitirdikten sonra, uzun yıllar ekonomik kaygı duymaksızın davalı dernekte sadece gönüllülük esasına göre çalışmanın kabulü, hayatın olağan akışına ve sosyo-ekonomik gerçeklere de uymamaktadır.

"Sigortalı olmak", kişi bakımından salt bir hak değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür ve bu nedenle, kişinin isteğine, ediminin sosyal, toplumsal, etik niteliğine bırakılmamıştır. Bir başka anlatımla, kişi, yasanın sigortalı sayılmak için belirlediği duruma dahil olmakla kendiliğinden sigortalı olacaktır. Yapılmakta olan işin toplumsal boyutu, sosyal güvenlik ile ulaşılmaya çalışılan evrensel amacın gözardı edilmesine yol açacak gerekçelere dayanak yapılamaz.

SONUÇ : 1- Davalı SSK Başkanlığı vekilinin temyiz isteminin yukarıda açıklanan nedenlerle REDDİNE,

2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 02.02.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 09-01-2012, 09:13   #10
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Erdal Arap
Merhabalar.
Müvekkil bir köyde bekçi olarak muhtarlığın emir ve talimatları doğrultusunda çalışmış. Ancak çalışmasının karşılığında para ödenmemiş. Muhtarlık tarafından belirlenen oranlarda köylüler tarafından yılda bir defa olmak üzere buğday verilmiş. Yani müvekkilin çalışmasının karşılığında para yerine buğday almıştır. Bu şekildeki çalışması yaklaşık 9 yıl sürmüştür. Burada iş görme ve bağımlılık unsuruları var. Ama iş sözleşmesinin üçüncü unsuru olan ve iş görme ediminin sinallagmasını oluşturan ücret unsuru var mı sizce?

Sayın Adli Tip gibi düşünüyorum.

Somut olayda taraflar arasında iş sözleşmesi mevcut olup, ücret karşılığı alınan buğday, ücret ödemesi olarak değerlendirilemez. Bu nedenle zamanaşımına uğramamış son 5 yıllık ücret talebinde bulunulabilir.

Önce şöyle düşündüm: Ücret para olmaksızın sadece ayın ile ödenmişse de taraflar rıza göstermiş, bu ödeme şekli yerleşmiş. Artık her sene verilen buğdayın değeri TMO tarafından belirlenen birim fiyatla çarpılıp bölünür, aylık miktar ortaya çıkar ve bu da aylık net ücret kabul edilir. Tazminat hesaplamasında bu tutar net ücret kabul edilir, para ile ölçülebilen diğer unsurlar (yemek, yol, yakacak, kıyafet falan) ilave edilir, tazminat hesaplanır dedim.

Ama sonra diğer ben, kanunun ruhuna aykırı kabul edilen sadece ayın ile yapılan ödeme ücret kabul edilemeyeceğinden bunca hesaba gerek de yok. 32/1 "... para ile ödenen tutardır", 32/4 "... veya diğer her hangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz" diyerek kanun, işçinin evini geçindirmesi için ücret aldığını, geçimin de ücret yerine verilecek sair nesneler ile değil para ile yapılacağını varsaymıştır. Kaldı ki, "para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerin" zikredildiği fıkranın girişi "iş sözleşmelerinin sona ermesinde ..." diye başlar.

Sayın Dikici'nin " .. ee o halde bu buğdaylar tüketildi, ücretten de saymadık, hesabı nasıl yapacağız?" şeklindeki muhtemel sorusunu da, geçersiz sözleşme gereği herkes aldığını verir ana kuralı gereği sebepsiz zenginleşme hükümleri ile çözüleceğini düşünüyorum. Her ne kadar hakkaniyete uygun bir çözüm olmasa da (zira her iki tarafın da zamanaşımından kaynaklı hak kaybı mevcuttur) hukuki geçersizliği himaye edemeyeceğimizi düşünüyorum.
Old 09-01-2012, 09:56   #11
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Sayın Adli Tip gibi düşünüyorum.

Somut olayda taraflar arasında iş sözleşmesi mevcut olup, ücret karşılığı alınan buğday, ücret ödemesi olarak değerlendirilemez. Bu nedenle zamanaşımına uğramamış son 5 yıllık ücret talebinde bulunulabilir.

Önce şöyle düşündüm: Ücret para olmaksızın sadece ayın ile ödenmişse de taraflar rıza göstermiş, bu ödeme şekli yerleşmiş. Artık her sene verilen buğdayın değeri TMO tarafından belirlenen birim fiyatla çarpılıp bölünür, aylık miktar ortaya çıkar ve bu da aylık net ücret kabul edilir. Tazminat hesaplamasında bu tutar net ücret kabul edilir, para ile ölçülebilen diğer unsurlar (yemek, yol, yakacak, kıyafet falan) ilave edilir, tazminat hesaplanır dedim.

Ama sonra diğer ben, kanunun ruhuna aykırı kabul edilen sadece ayın ile yapılan ödeme ücret kabul edilemeyeceğinden bunca hesaba gerek de yok. 32/1 "... para ile ödenen tutardır", 32/4 "... veya diğer her hangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz" diyerek kanun, işçinin evini geçindirmesi için ücret aldığını, geçimin de ücret yerine verilecek sair nesneler ile değil para ile yapılacağını varsaymıştır. Kaldı ki, "para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerin" zikredildiği fıkranın girişi "iş sözleşmelerinin sona ermesinde ..." diye başlar.

Sayın Dikici'nin " .. ee o halde bu buğdaylar tüketildi, ücretten de saymadık, hesabı nasıl yapacağız?" şeklindeki muhtemel sorusunu da, geçersiz sözleşme gereği herkes aldığını verir ana kuralı gereği sebepsiz zenginleşme hükümleri ile çözüleceğini düşünüyorum. Her ne kadar hakkaniyete uygun bir çözüm olmasa da (zira her iki tarafın da zamanaşımından kaynaklı hak kaybı mevcuttur) hukuki geçersizliği himaye edemeyeceğimizi düşünüyorum.

Sayın Yiğit;

Benim de çok net bir fikrim henüz yok. Biraz araştıracağım. Lakin, son paragrafınıza ilişkin şu çekincemi derhal bildirmekte sakınca görmüyorum: "iş hukukunda sözleşmenin geçersiziliği geçmişe etkili olamaz."

Old 09-01-2012, 10:51   #12
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Sayın Adli Tip gibi düşünüyorum.

Somut olayda taraflar arasında iş sözleşmesi mevcut olup, ücret karşılığı alınan buğday, ücret ödemesi olarak değerlendirilemez. Bu nedenle zamanaşımına uğramamış son 5 yıllık ücret talebinde bulunulabilir.

Önce şöyle düşündüm: Ücret para olmaksızın sadece ayın ile ödenmişse de taraflar rıza göstermiş, bu ödeme şekli yerleşmiş. Artık her sene verilen buğdayın değeri TMO tarafından belirlenen birim fiyatla çarpılıp bölünür, aylık miktar ortaya çıkar ve bu da aylık net ücret kabul edilir. Tazminat hesaplamasında bu tutar net ücret kabul edilir, para ile ölçülebilen diğer unsurlar (yemek, yol, yakacak, kıyafet falan) ilave edilir, tazminat hesaplanır dedim.

Ama sonra diğer ben, kanunun ruhuna aykırı kabul edilen sadece ayın ile yapılan ödeme ücret kabul edilemeyeceğinden bunca hesaba gerek de yok. 32/1 "... para ile ödenen tutardır", 32/4 "... veya diğer her hangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz" diyerek kanun, işçinin evini geçindirmesi için ücret aldığını, geçimin de ücret yerine verilecek sair nesneler ile değil para ile yapılacağını varsaymıştır. Kaldı ki, "para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerin" zikredildiği fıkranın girişi "iş sözleşmelerinin sona ermesinde ..." diye başlar.

Sayın Dikici'nin " .. ee o halde bu buğdaylar tüketildi, ücretten de saymadık, hesabı nasıl yapacağız?" şeklindeki muhtemel sorusunu da, geçersiz sözleşme gereği herkes aldığını verir ana kuralı gereği sebepsiz zenginleşme hükümleri ile çözüleceğini düşünüyorum. Her ne kadar hakkaniyete uygun bir çözüm olmasa da (zira her iki tarafın da zamanaşımından kaynaklı hak kaybı mevcuttur) hukuki geçersizliği himaye edemeyeceğimizi düşünüyorum.

Alıntı:
Yazan Adli Tip
"iş hukukunda sözleşmenin geçersiziliği geçmişe etkili olamaz."

" .. ee o halde bu buğdaylar tüketildi, ücretten de saymadık, hesabı nasıl yapacağız?"
Old 09-01-2012, 11:00   #13
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
" .. ee o halde bu buğdaylar tüketildi, ücretten de saymadık, hesabı nasıl yapacağız?"

Abi işçi son 5 yıllık ücret talebi ile mahkemeye başvuracak, işveren takas-mahsup defiinde bulunacak
Old 09-01-2012, 11:06   #14
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Abi işçi son 5 yıllık ücret talebi ile mahkemeye başvuracak, işveren takas-mahsup defiinde bulunacak

Fikrim:

Yerine getirilmiş buğday ödemeleri, işçi tarafından kabul edilmiş ise, o kısım ücretler ödenmiş sayılmalıdır. Aksi durum MK.2'ye aykırı olur.

Henüz ödenmemiş (yerine getirilmemiş) ücret alacakları bakımından ise, işçi ancak buğdayın karşılığı olan rayiç değeri TL olarak dava edebilir.
Old 09-01-2012, 11:47   #15
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
" .. ee o halde bu buğdaylar tüketildi, ücretten de saymadık, hesabı nasıl yapacağız?"

Alıntı:
Yazan Adli Tip

Verilen buğdaylar için de sebepsiz zenginleşme de olmayacak şekilde hakkaniyete uygun bir çözüm bulunmalıdır diye düşünüyorum

Burada bir de net ücret/brüt ücreti ayrımı çıkacak karşımıza. İşveren buğdayı vermekle borçtan kurtulmuştur demek, bu açıdan da zor.

Ancak elbetteki, işveren bu buğdayları ücret borcunu ifa etmek amacıyla vermiş, işçi de bu şekilde kabul etmiştir. Bu fiili durum da hukuken yok sayılmaz.

Yapılması gerekenler:

Zamanaşımı geçmemiş alacaklar için,

1- İşçinin ücreti belirlenecek. (Buğdayların bedeli asgari ücreti geçiyorsa, buğdayın bedeline göre; değilse, emsal ücrete göre.)
2- İşçinin muaccel ücret alacağı belirlenecek.
3- İşçiye sağlanmış parayla ölçülebilen menfaatlerin değeri belirlenecek ve alacaktan mahsup edilecek.

Sosyal güvenlik mevzuatı açısından,

İşçinin belirlenen ücreti net ücret olarak kabul edilecek. Prim yükü işverende kalacak.

Bundan sonrası açısından,

İşçi "Buğday devri kapandı, paramı verin benim" diyecek.

Diye düşünüyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ücret Bordrosunda Görünmeyen Gerçek Ücret - İspat irokua Meslektaşların Soruları 10 19-12-2012 20:25
hacizli buğday mahsulü satışında usul mustafa er Meslektaşların Soruları 3 25-08-2010 20:02
25. Maddedeki ücret net ücret mi, brüt ücret midir? Seher Meslektaşların Soruları 49 12-01-2010 14:29
669 yerine 711/3 şerhi ad-hoc Meslektaşların Soruları 7 13-03-2009 16:20
Avukatlık Stajı Yapılırken Alınan Ücret - Ne kadar ücret alıyoruz? av_gülcan Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 3 11-01-2009 21:40


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07867503 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.