Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kesin süre verilirken ihtaratın açıkca yapılmaması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-06-2008, 13:19   #1
ÖzlemTİ

 
Varsayılan kesin süre verilirken ihtaratın açıkca yapılmaması

sayın meslektaşlarım,Aile mahkemesinde girdiğim bir duruşmada hakim delillerimizi,tanık ücreti ve tebligat giderlerini yatırmak üzere kesin süre vermişti,delilleri bildirdik ancak tanık ve posta ücreti sehven yatırılmamış.Kesin süreden sonraki ilk celse sadece bir tanığı hazır edebildik ve dinlendi fakat diğer tanıklar hazır olmadığı için birdaha ki celse dinleme talebimizi hakim reddetti.Ancakduruşma zaptında kesin süreyi verirken kesin mehil içinde yatırılmasına,verilen sürenin kesin olduğu yönünde ihtarat yapılmasına (yapıldı) dendi.Fakat süresinde yatırılmadığında vazgeçmiş sayılacağına denmedi.Kesin sürenin sonuçlarını doğurabilmesi için ihtaratın ve sonuçlarının duruşma zaptına açıkça yazılması gerekmez mi?bu konuda yargıtay kararları varsa paylaşımınızı bekliyorum.Ayrıca kesin sürenin sonuçları açısından avukat ve vatandaş ayrımı yapılmasını doğru bulmuyorum.Yasa ve usul herkes için eşittir.cevaplayacak meslektaşlarımıza şimdiden teşekkür ederim...
Old 12-06-2008, 13:41   #2
miss_lawyer

 
Varsayılan

Eğer size delillerinizin bildirilmesi ve tanıklar için masraf yatırılması için 2. kez süre verilmişse, kesin süre olduğu ihtar edilmemiş olsa dahi bu verilen 2. sürenin kesin süre olduğu kanunda önceden yazılıdır. Bu sebeple yapabileceğiniz birşey yok diye düşünüyorum..
Old 12-06-2008, 13:45   #3
Av.Nilay TOPRAK

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2004/16550
Karar: 2005/13180
Karar Tarihi: 06.12.2005
ÖZET: Kesin süreyi düzenleyen yasa maddesinde; yapılacak işlem ve bunun gerektireceği giderlerin açıkça belirlenmesi ve kesin süreye uyulmamasının yaratacağı sonuçların hatırlatılarak ilgilinin uyarılması öngörülmüştür. Mahkemenin kesin süre veren ara kararı ise açıklanan bu düzenlemeye de uygun düşmemektedir.
(1086 S. K. m. 163) (818 S. K. m. 47)
Dava: Davac
ı Ali Rıza İ. vekili Avukat Musa Ş. tarafından, davalı Mustafa B. aleyhine 25.12.2002 gününde verilen dilekçe ile maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; kesin süreye uyulmaması nedeniyle davanın reddine dair verilen 3.6.2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Dava, maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, olayda tarafların kusur oranlarının tespiti ile maddi tazminat miktarının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılması ve davalı tarafın sigorta şirketinden davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının sorulması amacıyla masraf yatırması için davacı tarafa kesin süre verilmiş ancak davacı tarafından bu kesin süreye uyulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece her ne kadar yukarıda belirtilen hususlarda masraf yatırması için davacı tarafa kesin süre verilmiş ise de kusur oranına itiraz eden ve sigorta şirketince ödeme yapıldığını savunan taraf davalıdır. Bu nedenle kusur oranı hakkında bilirkişi incelemesi ve sigorta şirketinden ödeme yapılıp yapılmadığının sorulması için gereken masrafların davalıya yüklenmesi gerekir. Ayrıca davacı, dava açmadan önce aracında oluşan hasarın tespitini yaptırmış ve yargılama sırasında tekrar zarar miktarının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yapılmasını istemiş ise de masraf yatırmadığına ve davalının da bu yönde bir talebinin bulunmadığına göre mevcut deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerekir. Bu nedenle davacının maddi tazminat isteminin yazılı gerekçe ile reddi doğru değildir. Kaldı ki mahkemece verilen kesin süreye ilişkin ara kararı da usule uygun değildir. Kesin süreyi düzenleyen HUMK. nun 163. maddesinde; yapılacak işlem ve bunun gerektireceği giderlerin açıkça belirlenmesi ve kesin süreye uyulmamasının yaratacağı sonuçların hatırlatılarak ilgilinin uyarılması öngörülmüştür. Mahkemenin kesin süre veren ara kararı ise açıklanan bu düzenlemeye de uygun düşmemektedir. Şöyle ki mahkemece kesin süreye uyulmadığı takdirde o delilinden vazgeçmiş sayılacağı ve dosyada mevcut delillere göre karar verileceği şeklinde ihtar yapılması gerekirken, kesin süre içinde masraf yatırılmadığı takdirde davanın reddedileceği biçiminde yapılan ihtar da usulüne uygun değildir.
Davacı yaralanması nedeniyle manevi tazminat isteminde de bulunmuştur. Davacının trafik kazası nedeniyle yaralanmış olması durumunda Borçlar Kanunu'nun 47. maddesi uyarınca uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceğinden bu istemin de aynı gerekçe ile reddi doğru değildir. Karar, bu nedenlerle bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 06.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 12-06-2008, 13:46   #4
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Aşağıdaki, yakın tarihli içtihatlar yardımcı olabilir.


T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/45
K. 2007/689
T. 29.1.2007

Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları T'nin 928, 238 ve 186 parsel sayılı taşınmazları davalı ile birlikte yaşaması nedeniyle mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek 928 ve 186 parsel sayılı taşınmazların tapusunun iptalini; 238 parselin davalı tarafından tahsil edilen kamulaştırma bedelinden paylarına düşen 3500.- YTL'nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere yasal faizi ile tahsilini istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, çekişme konusu 186 parsel yönünden kesin hüküm nedeniyle, 928 parsel yönünden husumetten, 238 parsel yönünden ise muvazaa iddiası ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Ü.A.'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve bedel isteğine ilişkindir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 928 parsel sayılı taşınmazın muris T. ile bir ilgisinin bulunmadığı, 186 parselin ise 1996/56 Esas - 1999/188 Karar sayılı kadastro mahkemesi kararı ile taraflar adına tescil edildiği, davalıya miras bırakan tarafından temlik edilmediği anlaşılmakla, anılan taşınmazlar yönünden 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı'nın uygulama yeri bulanmadığı gözetilerek davanın reddedilmiş olması doğrudur.

Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Davacıların dava konusu 238 parsele yönelik itirazlarına gelince; bilindiği üzere uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun'un 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. 'maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; mahkemece 30.03.2005 tarihli oturumda taraflara tüm delillerini bildirmeleri için ara kararı tarihinden itibaren 10 günlük kesin süre tanınmış ve delillerin ( tanık listesinin ) öngörülen sürede bildirilmediğinden 238 parsel yönünden, davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmişse de, ara kararında taraflara yüklenen görevler yanında, belirtilen süre içerisinde kararda öngörülen hususların yerine getirilmemesi halinde yaptırımının da ( müeyyidesinin ) açıkça bildirilmesi ve ara kararında gösterilmesi zorunludur. Öyleyse mahkemece kurulan ara kararının usul hükümlerine uygun düştüğü söylenemez. Kaldı ki, davacılar, dava dilekçelerinde tanık deliline dayanıldığını açıkça bildirmişlerdir.

Bu durumda, öngörülen kesin süre içerisinde delillerin bildirilmediğinden söz etme olanağı yoktur.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle, tanık dahil tüm delillerin toplanması, çekişme konusu 238 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan tarafından davalıya temlikinin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, muvazaalı temlik edildiğinin saptanması halinde anılan taşınmazın kamulaştırıldığı, talebin de bedele yönelik olduğu gözetilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ

E. 2006/16664
K. 2007/5491
T. 9.4.2007

Davacı, gecikme zammına uygulanan faizin kaldırılmasına ve ödeme emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : Dava, prim borcuna işletilen gecikme zammına, ayrıca, kanuni faiz yürütülmesi işleminin kanuna aykırı olduğundan bahisle ödeme emrinin kanuni faiz yönünden iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; akabinde, temyiz incelemesi sonucunda, Dairemizce "gecikme zammına faiz yürütülemeyeceğinden davanın kabulüne karar vermek gerektiği" belirtilmek suretiyle karar bozulmuştur.

Bozma ilamı ve duruşma gününü içeren tebligat, davacı vekili adresinde Nihat imzasına tebliğ olunmuştur. Duruşma gününde davacı davayı takip etmemiş, ardından davalı 17.10.2005 tarihli dilekçe ile davasını yenilemiştir. Yenileme sonrası verilen 30.11.2005 tarihli duruşmadan, davacı vekili, bozma ilamı ve duruşma gününü içeren tebligatın kendisi ile aynı handa bulunan başka bir avukat bürosuna yapıldığını beyan etmiş, bunun üzerine mahkemece, tebligatın kime tebliğ edildiği PTT'den sorulmuş; PTT'den yazı cevabında tebligatın davacı vekilinin adresine sekreteri ve Nihat imzasına tebliğ edildiği bildirilmiş, bunun üzerine 21.06.2006 tarihli duruşmada, davacı vekiline iddiasını ispat için delil ve belgelerini sunmak üzere 1 haftalık kesin süre verilmiş, davacı vekili 1 haftalık süre içinde kendi avukatlık bürosunda çalışan kişileri gösterip, Sosyal Sigortalar Kurumu dönem bordrosunu sunmuş ( aralarında Nihat adı geçmiyor ) ve tanık dinleteceğini bildirmiş; 26.07.2006 tarihli duruşmada ise, tanık dinletmek isteğini yinelemiş, ancak, mahkemece izin verilmeyerek, bozma öncesi 2 kez, bozma sonrası ise 1 kez olmak üzere top- lam 3 kez dosyanın işlemden kaldırıldığından bahisle HUMK'un 409/son maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Davaların uzaması veya uzatılmasını engellemek amacıyla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 163. maddesiyle getirilen kesin mehil kuralı, Kanunun amacına uygun kullanılmalı, başka bir anlatımla davanın reddi için araç görülmemelidir. Kesin mehile ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlamayı önleyecek şekilde açık ve eksiksiz olmalı ve yapılacak işlerin neler olduğu tek tek gösterilmeli ve ara karar gereğinin yerine getirilmesi için davacı tarafından yatırılması gereken masraf tutarının ayrıntılı olarak saptanması gerekir.

Somutlaşan olayda; 21.06.2006 günlü ara kararı ile kararlaştırılan kesin mehil, HUMK'un 163. maddesi ve Yargıtay Kararlarına aykırıdır. Bu bağlamda kesin süre geçtiğinden bahisle davacıya iddiasını ispatlamak imkanı verilmeksizin, 05.10.2005 tarihli duruşmada verilen, "dosyanın işlemden kaldırılması kararı" doğru kabul edilerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 09.04.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kesin süre Neslihan Meslektaşların Soruları 30 27-12-2012 08:26
Kesin süre mağduriyeti.. av.knel Meslektaşların Soruları 9 03-08-2012 22:37
Kesin Süre Sorunu(Çok Acil) hera2274 Meslektaşların Soruları 7 27-05-2008 22:29
Kesin Süre-Yargıtay Kararı Avukat Kamer Akgül Meslektaşların Soruları 2 07-04-2008 12:13
Kesin Süre Hükmü attorneytalay Meslektaşların Soruları 3 19-07-2006 22:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06114101 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.