Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Vadesi Ölüm Olan Borç İlişkisi

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-01-2007, 16:09   #1
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan Vadesi Ölüm Olan Borç İlişkisi

Değerli meslektaşlarım,

Muris vefatından 8 yıl önce x şahsından ödünç para alır. Borcuna karşılık x 'e senet verir, senette ödeme tarihi, düzenleme tarihi yoktur. Alacaklı ve borçlu haneleri ve borç miktarıysa yazılıdır.

Aynı senedin arkasına bilahare senet borçlusu (muris) tarafından şerh düşülmüştür. Yalnız borçlunun imzasını taşıyan senet arkasındaki açıklamada özetle;

"B , x'ten %10 faizle , şu tarihte a, şu tarihte b DM olmak üzere toplam c DM kredi almıştır. B borcunun FAİZİNİ VE FAİZİNİN FAİZİNİ , ayrıca kredinin ek masrafı olan z DM'ı bugune dek geri ödememiştir. B, böylece 1.1.2002 itibariyle x'e, (a+b+z+faiz+faizin faizi olmak üzere) şu kadar lira DM, yani şu kadar Euro borçludur.

...Taraflardan BİRİNİN ÖLÜMÜ durumunda, borç miktarı aktüel değeri üzerinden derhal x'in bankadaki... no.lu hesabına yatırılacaktır. Taraflar böyle bir durumda derhal bilgilendirilmelidirler. İMZA: B"


Tartışmaya açmak istediğim sorular:

1- Vadesi "alacaklı veya borçlunun vefatı tarihi" olan bir anlaşma yapılabilir mi?

Yapılmasına yasal engel yok mudur?

Yoksa, yaşarken mirasçısı olacaklardan intikam almak gayesinde olan herhangi bir kişinin, gerçek veya kayıt üzerinde bir şahsa borçlanarak, vefatından sonra mirasçılarını zararlandırmasına cevaz tanınmış olmaz mı?

Zira borç ilişkisinin vadesi, açıkça ölüme tahvil edilmiş. B sağ iken (ancak aynı şekilde X de sağ ilen) konan bir vade ya da ödeme beklentisi yok.

2-Yukarıdaki metinde (a+b)=c olan ana para borcunun, faizi ve faizinin faizi ile talep edilen tutara getirildiği açıkça yazılıdır. Faize faiz istenmesi 3095 s.lı yasa ve BK ile yasaklanmıştır.

Alacaklı Alman vatandaşı, borçlu TC ve USA vatandaşıdır. Ancak borç ilişkisinin kurulduğu tarihte B Türkiye'de yaşamaktadır ve borç ilişkisi de Türkiye'de kurulmuştur.



Borç ilişkisine konan vade ve faize faiz konularında yorumlarınızı bekliyorum.

Saygılarımla...
Old 08-01-2007, 17:37   #2
hidayet

 
Varsayılan

Bahsettiğiniz senette alacaklı ve borçlu kısımları yazılı ancak senet arkasına düşülen şerhte sadece murisin imzası olduğunu belirtmişsiniz.Taraflar arasında vade hususunda bir anlaşma olduğunu kabul edebilmemiz için alacaklının bu vade şartını kabul etmesi ve bunu imzası ile tasdik etmesi gerekecektir diye düşünüyorum.Oysa böyle bir imza
yok,dolayısıyla anlaşma da yok.Bu durumda murisin ölüme bağlı bir tasarruf işlemi yapmak istediğini varsaysak dahi kanunen geçerli bir işlem yok.Dolayısıyla ölüme bağlı bir borçlanma işlemi yapılmış ancak bunun kanunen geçerli olmadığını düşünüyorum,daha doğrusu somut olaydaki şekilde bir kurumun olmadığı kanaatindeyim.Vadesi ölüm olan ve özellikle borçlunun ölüm tarihi olan bir işlemin ayakta kalabilmesi ancak kanunda öngörülen şekilde bir ölüme bağlı tasarruf işlemi yapılması ile mümkün görünüyor.Somut olayda ise ne bir ö.b.t. ne de vade konusunda bir anlaşma olduğunu kabul edebilmek mümkün görünmüyor.Bu nedenle geçerli bir hukuki işlem yok kanaatimce.Tabii uygulanacak hukuk konusuna dikkat etmek gerekir.Ama hukuki işlemlerde milletlerarası özel hukuk ve usul kanunu md.6 ve özellikle 24'e bakmak lazım.Ama oldukça ilginç bir durum.Saygılarımla.
Old 08-01-2007, 18:00   #3
erdal7

 
Varsayılan

Sayın Şehper Ferda Demirel

BK 127 madde gereğince Kanun koyucu çok eski haklarla uğraşmamak gayesi ile sözleşme ile zamanaşımı süresinin tadil edilemiyeceği hükmünü getirmiştir. BK dışındaki kanunlarda tespit edilen zamanaşımı süreleri ile BK 3 babındaki başka baplarda yazılı zamanaşımı süreleri de sözleşme ile değiştirilebilir.

Bahsettiğiniz belge tanzim tarihi olmadığından adi belgedir. Kambiyo senedi olsaydı Zamanaşımına çoktan BK 127 madde karşısında ve gereğince zamanaşımına uğramıştır

Adi Belge olarak işleme konulacağını farzederek ; 10 yıllık genel zamanaşımı dolmamıştır. Murisin borçlarından dolayı mirasçıları müteselsilen sorumlu olduklarından hepsine yada bulabildiklerinize karşı ilamsız takip yapabilirsiniz. Alacaklı Türk vatandaşı olmadığından Teminat yatırmak zorundasınız. Bu husus takip ve dava şartıdır.
Yine Unutmayınız mirasçılar içinde miurası red etmiş olanlar olabileceği gibi somut olayda hükmen red sebepleri de ( Defi ) olmuş olabilir.

Yine , Zamanaşımı hususunda Türk Hukuku uygulanır.

Senedin arkasında borçlunun imzası olması yönünden eğer BK 127 maddenin emredici hükmü olmasaydı bu kayıt geçerli olacaktı.

Faize faiz hususundaki görüşlerinize de katılıyorum.

Bir şey daha eklemek gerekir ise : Eğer Kambiyo senedi unsurlarına havi bir sened omuş olsaydı bile arkadaki kayıt ve şartlar belgenin kambiyo senedi olma vasfını ortadan kaldıracağı için adi belge haline getirecekti .Dolayısi ile çözüm yolunun aynı olacağı kanaatindeyim.

Saygılarımı sunarım. Av. Erdal

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1979/1512
K. 1979/1798
T. 5.4.1979
• YABANCI HUKUKUN UYGULANMASI
• TÜRK HUKUKUNDA ZAMANAŞIMI
818/m.127
6762/m.25
DAVA VE KARAR : Davacı vekili, davalı şirketin 15.2.1972 günlü yazılı başvurusu ile, müvekkili firmaya deri bayan mantosu satmayı teklif ettiğini, örneklerinin beğinilmesi üzerine 7.3.1972 günlü sipariş formu ile 1200 adet manto ısmarlandığını, davalının da 20.3.1972 ve 28.3.1972 günlü, yazıları ile siparişi ve satın alma şartlarını teyit ettiğinden, mal bedeli 102.000 DM.'ın akreditif yolu ile davalıya gönderildiğini, malların 18.7.1972 gününde teslim alındığını, ancak gönderilen örneklerin model ve renk yönünden uygun olmadığının anlaşıldığını durumun 1.8.1972 günü teleksle davalıya bildirildiğini, varılan uzlaşma sonucu ayıplı malların müvekkili tarafından, davalı adına satılmasının kararlaştırıldığını ve 29.400 DM.'a satıldığını bakiye 81.600 DM.'ın iade olunmadığını, taraflarca uyuşmazlıklarda Alman Yasalarının uygulanmasının kabullenildiğini belirterek Türk Lirası karşılığı 428.400 liranın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili savunmasında, davacı firmanın ikametgahının yurtdışında olduğundan teminat göstermesi gerektiğini iptidai itiraz olarak ileri sürmüş, bu itirazının reddinden sonra, uyuşmazlığın çözümünde Alman Hukukunun uygulanma olanağı bulunmadığını, sipariş formunda da müvekkilinin imzasının olmadığını, malların ayıplı numuneye uygun teslim edildiğini, süresinde muayene ettirilmediğini ve ihbar yapılmadığını, müvekkili şirketin, kendi adına satma isteğinde bulunmadığını, isteğin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve belgelere göre, taraflar arasındaki uyuşmazlık kamu düzenini ilgilendirmemekle beraber ( zamanaşımı def'inde bulunmak ) davalı tarafın ihtiyarında bir husustur. Mahkemenin bulunduğu yer kanunun ( lex fori ) tayin ettiği azamŒ zamanaşımı süresi amir bir hükümdür. Ve bu nedenle ( lex Forinin ) gösterdiği zamanaşımı süresinden daha fazla bir süre tesbit eden yabancı kanunun uygulanması istenemez ( M.R.Sevig - V.R.Sevig. age. Sh. 572,573 ) ( Osman Berki age, Sh. 200 ). ( Lex Fori ) olan TTK.nun 25/4. maddesi gereğince davanın 6 aylık zamanaşımına tabi bulunduğu kabul edilerek zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Devletler Hususi Hukukundaki ( irade muhtariyeti ilkesi ) Türk Hukukunca da kural olarak benimsenmiştir. Bu ilkeye göre taraflar, aralarındaki ilişkiye bir yabancı hüküm uygulanmasını kararlaştırabilirler.

Mahkemece, ilk etapta, taraflar arasında bu konuda açık bir anlaşma olması lazım geldiğini, oysa olayda, davalının yolladığı teyid mektubunda Alman mevzuatının uygulanmasının kabul edildiğine dair hiçbir kayıt bulunmadığını kabul etmiştir. Bir kere bu kabulün zımni olabileceğini belirten müellifler vardır ( M.Reşit Sevig-Vedat R.Sevig. Devletler Hususi Hukuku, 1962, Sh. 560 ). Diğer yandan ( 00998, 251 ) sayılı davacının 7.3.1972 günlü sipariş mektubunun da ön sahifede sözü edilen şartların mevcut olmadığı hakkında hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmediği gibi bir imada dahi bulunmamıştır. Dava sırasında da davalı vekilleri müvekkillerinin aldığı sipariş yazısının arkasında ileri sürüldüğü veçhile şartların mevcut olmadığını açıkca beyan etmişler, ancak sipariş mektubu ile satış şartnamesinde imzaları olmadığını savunmuşlardır. Gaipler arasında sözleşme yapılması mümkün olduğuna göre davacının sipariş mektubunda davalının imzasının bulunmaması doğaldır. Fakat, ancak mahkemenin 4.11.1978 günlü oturumda, hatırlatılacak nitelikte soru sorması üzerine, davalı vekili 14.4.1978 günlü oturumda, sipariş mektubunu bulamadıklarını ve müvekkilinin ifadesine göre sipariş mektubunun arkasında maktu bir kısım bulunmadığını, beyan etmiştir. Davalının bu konuda bir inkarı olmadığı halde, mahkemenin onu inkara sevkedecek, bu konuyu hatırlatacak biçimde davalı tarafa soru yöneltmesi HUMK.nun 75/1. maddesi hükmüne aykırıdır ve yasanın, bu hükmüne aykırı olarak alınan bu beyana davalı ve mahkemenin dayanmaları olanaksızdır. Nitekim mahkeme de bu beyana açıkca istinat etmemiştir.

Açıklanan bu durum karşısında, taraflar arasında BK.nun 5 ve 10. maddelerine uygun olarak, sipariş mektubunun arkasındaki şartlar da dahil olduğu, halde, yazışma suretile, bir sözleşme yapıldığının ve bu sözleşme gereğince aralarındaki ilişkiye Alman Hukukunun uygulanması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.

Ancak Alman ( yabancı ) Hukuku ne ölçüde uygulanacaktır? Davanın görüldüğü mahkemenin bulunduğu memleketin kamu düzenine ve amir hükümlerine aykırı yabancı hukukun uygulanamayacağı genellikle kabul edilmektedir. Diğer bir deyimle Devletler Hususi Hukukundaki irade muhtariyeti ancak yorumlayıcı hükümlere uygulanabilir. Emredici hukümlere ise mahkemenin bulunduğu yer kanunun uygulanır ( M.R.Sevig - V.R.Sevig. age. Sh. 562, Prof.Erdoğan Göger, Devletler Hususi Hukuku, 1075, Sh. 284, 288 ). Kural olarak zamanaşımının kendisine, "lex casusa" yani taraflar arasındaki ilişkiyi idare eden hukuk ( yabancı ) uygulanır. Zamanaşımının kendisi kamu düzenini ilgilendiren nitelikte değildir ( H.R.Sevig - V.R.Sevig,age,Sh.572, 593; Prof. Osman Berki, Türk Hukukunda Kanunlar İhtilafı, 1982, Sh.25, 198, Prof. Göğer, age. Sh. 313 ). Ancak zamanaşımının kendisi kamu düzenini ilgilendirmemekle beraber ( zamanaşımı definde bulunmak ) davalı tarafın ihtiyarında olan bir husustur ). Mahkemenin bulunduğu yer kanunun ( lex fori ) tayin ettiği azami zamanaşımı süresi amir bir hükümdür. Ve bu nedenle ( lex forinin gösterdiği zamanaşımı süresinden daha fazla bir süre tesbit eden yabancı kanununun uygulanması istenemez ) ( M.R.Sevig - V.R. Sevig, age, Sh. 572, 573 ). ( Osman Berki age. Sh. 200 ). ( Lex fori ) durumunda bulunan BK.nun 127. maddesi satışlarda zamanaşımı süresinin azaltılabileceğini kabul etmiştir. Bu durumda varılacak sonuç, Türk Hukukunda tesbit edilmiş olan zamanaşımı sürelerinin yabancı bir kanuna yollama yapılmak suretile uzatılamayacağı, ancak ticari satışlarda kısaltilabileceğidir. Binnetice, yukarıdaki örnekte Alman Hukukunda daha kısa bir zamanaşımı var olsa idi bunun uygulanması olanak dahilinde olacak idi. Ancak mahkeme olayda uzatılması mümkün olmayan Türk Hukuku Zamanaşımının geçtiğini kabul etmiştir. Gerçekten BK.nun 207. maddesi gereğince satılan malın ayıbından doğan davalar, ayıp daha sonra meydana çıksa bile malın alıcıya tesliminden itibaren bir yıl geçmekle sakıt olur. TTK.nun 25/4 maddesi ile tacirler arasında bu süreyi altı aya indirmiştir. O halde olayda uygulanması gereken azami zamanaşımı süresi tesliminden itibaren 6 aydır.

Dava dilekçesinde malların 17.7.1972 tarihinde teslim alındığına iddia edildiğine ve işbu davada iki sene sonra 18.7.1974 tarihinde açıldığına göre, olayda zamanaşımı gerçekleşmiştir. İcra takibinin kesebileceği düşünülse dahi icra takibi de bu süre geçtikten çok sonra ve 23.3.1974 tarihinde yapılmıştır. Bu nedenlerle mahkemenin davanın zamanaşımından reddine ilişkin hükmünün onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerden dolayı davacının bütün temyiz itirazlarının reddile hükmün ( ONANMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.
Old 08-01-2007, 20:41   #4
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Hidayet,

Senedin ön yüzünde de murisin imzası var.

Sayın Erdal7,

Takip 2004 tarihinde açıldı. İlamsız takip olarak. Zamanaşımı süresi içinde. Teminat konusuna itiraz etmiştik, ancak karşılıklılık anlaşması bulunduğundan kabul görmedi.

Benim en çok zihnimi kurcalayan, borç ilişkisi için belirlenen vade. Taraflardan biri öldüğünde alacaklının banka hesabına yatırılacaktır şeklinde anlaşılmış olması. Bu ibare dışında bir ödeme tarihi konmamış olması düşündürücü değil mi?

Kaldı ki bu ibareyi koyan da bizzat borçlunun (murisin) kendisi.

Reddi miras olanaklı değil. 2004'te vefat etti muris, evvelce paylaşılan bir tereke var. Tabii bu senedin ortaya çıkmasını müteakip, esasen külliyen bir zarar sözkonusu mirasçılar için.

Konan vade bana mantıksız geliyor. Yani mesela diyelim ki benim, mirasçım olacak kişiye korkunç bir düşmanlığım var. Yasaları da biliyorum ve uğraşmak istemiyorum. Görünürde ardımda iki taşınmaz bırakır, mirasın kabulünü sağlar, bilahare ortaya çıkacak borç takibi ile mirasçımı sürüm sürüm süründürmeyi planlayabilir ve böyle bir vadenin kabulü halinde bunu da başarabilirim.

Ben sağ olduğum müddetçe ödemeyeceğim ama benim yararlanacağım bir borç ilişkisi. Bir yerde yanlışlık yok mu?

(Yoksa davayı kaybetmek üzereyiz Bilirkişi ne faizle, ne faizin faiziyle ilgilenmemiş, itirazlarımızı yanıtlamamış bile)

Saygılarımla
Old 09-01-2007, 08:29   #5
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,

Sayın Demirel,

Benim düşüncelerim olumsuz ama yine de söylemek istiyorum:

1. Ölüm şartını, iki şekilde yorumlayabiliriz.Birincisi ama benim katılmadığım yorum bu ölüme bağlı bir tassaruftur.
İkincisi, ölüm, sözleşmeye bağlı gayrımuayyen vadedir. Vadesi gelen her borç gibi ifası istenebilir duruma gelmiştir. Böyle bir vade konmayacağına ilişkin hiçbir sınırlama yoktur.Çünkü bu emredici kurallara ve ahlaka aykırı bir husus değildir. Yapılan gayrı muayyen vade geçerlidir,kanaatimce.

2. Faiz konusunda bunun sözleşmesinin konusunun ödünç olduğunu düşündümüzde, aynı zamanda ticaret hukuku anlamında bu ticari bir iş ise, faize faiz yürümez kuralının istası olabileceğini yani faize faiz işleyebileceğini düşünüyorum.Çünkü, 3095, ttk hükümlerini saklı tutmuş

TÜRK TİCARET KANUNU
"1. Mukavele serbestisi:

Madde 8 – Ticari işlerde faiz miktarı serbestçe tayin olunabilir.

Üç aydan aşağı olmamak üzere faizin ana paraya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı,yalnız cari hesaplarla borçlu bakımından ticari iş mahiyetini haiz olan karz akitlerinde muteberdir.

Ödünç para verme işleri,bankalar,tasarruf sandıkları ve tarım kredi kooperatifleri hakkındaki hususi hükümler mahfuzdur.
Old 09-01-2007, 14:29   #6
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan


Ölüme bağlı bir vade kararlaştrılması mümkündür. Bu, geciktirici ve gayrimuayyen bir vadedir. Bu vadenin mirasçılardan intikam almak için değil de X'in ölümü halinde onun mirasçılarının korunması amacıyla konulduğunu da düşünebiliriz.

Alacaklı ile borçlu arasındaki ilişki bir karz akdidir. Bu durumda da on yıllık zamanaşımı süresi bulunmaktadır. Bu süre de dolmamış ( gibi görünüyor.)

Yalnız, mirasçılar hala mirası reddebilirler. Mirasın reddinin terekenin borca batık olduğunun mirasçılar tarafından öğrenilmesi halinde de mümkün olduğunu biliyoruz. Bu durumda tereke edinimlerinin iadesi gerekecek tabii.

Saygılar.
Old 09-01-2007, 15:49   #7
erdal7

 
Varsayılan

Sayın Şehper Ferda Demirel

Eğer süresi içerisinde zamanaşımı itirazınız var ise ( olmuş ise ) olayı bir de şu şekilde değerlendirebiliriz.

Bildiğiniz gibi BK 127 maddeye göre Borçlar Kanunun 3. babında yer almayan hussularda vade ve dolayısı ile zamanaşımı hususu kararlaştırılabilinmektedir.
vade ölüm tarihi olduğuna göre ve somut olayımızda da senedin arkasındaki ibarelere göre karz aktinde BK 309 a göre iki tür zamanaşımı vardır.

Genel zamanaşımı 10 yıl olmasına rağmen BK 309 a göre Karz aktinde tarafların vecibelerini yerine getirmeden temerrüde düşmelerinden itibaren 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar. Ancak ödünç verildikten sonra borçlu temerrüde düşürülmemiş ise 10 sene içerisinde ödünç veren kimse bu alacağını isteyebilir.

Bu açıklamalar ışığında , alacaklı dosya kapsamına göre ölüm tarihini ölüm tarihinde veya kısa bir süre içerisinde öğrendiği açıkca belli ise ve icra takibine de dosyada belli olan öğrenme tarihinden altı aylık süreden sonra geçmiş ise zamanaşımı definiz dikkate alınabilir. Veya ihtarname ile mirasçılardan ödünç verdiği parayı istemiş ve altı ay geçtikten sonra icra takibine geçmiş ise yine zamanaşımı definiz dikkate alınabilir.

BK 308 de de karz aktinde faize faiz yürütülmesi batıldır.

Saygılarımı sunarım. Av.Erdal
Old 10-01-2007, 10:23   #8
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Yanıtlayan tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim.

Işıl hanımın "belki de varislerini korumaya çalışmıştır" sözüne katılmak, böyle düşünmek de mümkün tabii. Nihayetinde bir bono da sözkonusu olabilirdi ve böylelikle faiz konan ölüm vade tarihinden değil, öncesinden de başlayabilirdi. (Sanırım bunu söylemek istediniz)

Yalnız bu borcu alan ben olmakla birlikte, yaşarken ölümümü düşünüp de, faizi fazla işlemesin mirasçım için yarın öbür gün diye düşünmek pek hayatın olağan akışına uygun değil.

Vadesi ölüm tarihi olan başkaca bir borç ilişkisine aradığım içtihatlarda da ulaşamadım.

Vade ölüm olunca, karz akdi diye nitelediğimiz takdirde de , ödünç alan benim ama akdin borçlusu ben olmuyorum. Antlaşma çerçevesinde, açıkça ödeyecek olan olarak -kendimi değil- varislerimi işaret etmiş oluyorum.

Bu anlamda ben ve borç aldığım kişi arasında kurulan borç ilişkisinin borçlusu da ben olmuyorum.

Vade olarak ölümün kararlaştırılması ,-zorluyorum farkındayım ama- bana genel ahlaka pek uygun düşmüyor gibi geliyor.

Yanı sıra böyle bir vade tasarlanmış olması, dahası akdin ecelinin borç alanın eceli (veya alacaklının-hadi bu alacaklıyı korur) olarak kabul görmesi, bilahare ekonomik sıkıntı yaşayan alacaklıların borçluların canına kastetmesi gibi bir seçeneği d ekarşımıza çıkarmaz mı?

Yani, özetle, yok mu "vade olarak ölüm kararlaştırılamaz" diyebilecek ve bunu sağlam kanıtlarla ortaya koyup, ikna edebilecek bir meslektaşım?

(Rapora itiraz için son 3 günüm)

Saygılarımla...
Old 10-01-2007, 11:09   #9
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Vade belirli veya belirlenebilir ise akit geçerlidir. Ölüm günü belirlenebilir bir vadedir. Bu anlamda "ölüm gününü vade kabul eden" şartın aktin sıhhatine etki etmeyeceği düşüncesindeyim.

Ancak bu noktada BK.312. madde hükmü de gözetilmelidir. Buna göre, karz akdinde vade "muayyen" değil ise; 6 haftalık bir iade süresi söz konusudur. Sizin olayınızda vade muayyen değil. zamanaşımının başlangıç tarihini tespit temelinde bu hükme göz atmanızda fayda var.

Esasen BK.312. madde hükmü "Ölüm günü vade kabul edilemez" iddiasını da çürütebilecek niteliktedir. Şöle ki: Ölüm gününü vade olarak kabul etmez isek, bu durumda akdin tamamının değil sadece batıl olan maddenin BK.20/2 karşısında geçersizliği söz konusu olacaktır. Bu noktada "vadesi belli olmayan" karz aktinin geçerli olacağına BK.312 hükmünün cevaz verdiği gözetildiğinde "ölüm günü vade olamaz" iddisının sağlayacağı bir getiri de olamayacaktır.

Mirasçıdan mal kaçırıldığına ilişkin iddia için Muvazaanın varlığının ispatı gerekeceğinden zordur.

Karz aktinin varlığı senedin arkasındaki ifadeden anlaşılıyor. Karz akdinde faiz hükümlerini düzenleyen BK.
308/son maddesine göre: "faize faiz kararlaştırılmış olsa bile batıldır."

Belki "ödünç para verme" yetkisi olmadan "tefecilik" sayılabilecek bir durum olayınızda gündeme getirilebilir. Söz konusu Kanun Hükmünde Kararnameyi inceleyip "tefecilik" iddiası ile sıkıştırabilirsiniz.

Saygılar..

Alıntı:
ÖDÜNÇ PARA VERME İŞLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
Karar Sayısı: KHK/90
Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 6 Ekim 1983 - Sayı: 18183 (Mükerrer)


PARA VE HAPİS CEZALARI :

MADDE 15 - 1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 12,13 ve 14 üncü maddelerinde yazılı yükümlülük ve sorumlulukları yerine getirmeyenler 100.000 liradan 500.000 liraya kadar ağır para cezasına çarptırılırlar.

2) 1'inci fıkra hükmü dışında kalan hallerde, tefeciler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla birlikte 50 bin liradan az olmamak kaydıyla, sağladıkları menfaatlerin 5 katı ağır para cezasıyle cezalandırılır.

3) Bu suçların tekrarı halinde cezalar 3 katına çıkarılarak hükmolunur.

4) Yukarıda 1,2 ve 3'üncü fıkralardaki cezalar :

a- Gerçek kişi ve ikrazatçıların kendilerine

b- Tüzel kişi ikrazatçıların ortaklarına,

c- Yukarıda (a) ve (b) fıkralarında yer alan ikrazatçıların işlerini fiilenidare etme ve imzalarıyle o teşekkülü bağlayıcı işlem yapmaya yetkili müdür veya memurlarından cezayı gerektiren fiili işlemiş veya buna iştirak etmiş veya buna emir vermiş olanlara,

uygulanır.
Old 10-01-2007, 13:46   #10
erdal7

 
Varsayılan

Sayın arkadaşlar,

Vadeyi ölüm tarihine kadar uzatmak aslında zamanaşımını da ölüm tarihine kadar uzatmaktır. Belirtilen nedenlerle BK 127 maddesinden bahsettim.

Tartışmalardan vadenin ölüm tarihi olmasının mümkün olduğu sonucu çıkmaktadır.

Yine Somut olayımızda Tefecilik suçunun oluşması mümkün değildir. Eğer ödünç verme eylemi Yeni Ceza Kanunu zamanında olmuş olsaydı YCK 241 maddeye göre eylem suç du. Somut olay eski ceza kanunu zamamında 90.Sayılı KHK gereğince ikiden fazla kişiye verilmesi gerekmekte olup eski hükümlere göre suç oluşmamaktadır.Yeni ceza kanunda tek kişiye karşı kazanç elde etmek için ödünç para vermek ile de suç oluşabilmektedir. Eski ceza kanunua göre ceza dava zamanaşımı da ayrı bir sorun.

Malesef soru sahibine yardımcı olamıyoruz.

Saygılarımı sunarım. Av. Erdal
Old 10-01-2007, 13:54   #11
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Dikici,

Ayrıntılı yanıtınız için çok teşekkür ederim.

Ölümün belirlenebilir bir vade olduğuna ikna oldum gibi -zira bilirkişi de aynı görüşte-, ancak, bu vade, akdin tarafı olan B için konmuş olmuyor. Diğer deyişle bu vadeyi koyuyor,ancak mirasçıları nam ve hesabına koymuş oluyor. Zira vade B ölünce dolacak.

Akdin tarafı olmayan mirasçılar bakımından B nin koyduğu vade geçerli midir? Geçerlidir diyelim. Bu vadeden mirasçıların haberi yok? Peki burada da denebilir ki, bu yalnız faize etki eder, vadeden işlemez de, ihtardan işler , bu borç miktarı karşısında önemsenemez bir halde zaten.

Faize faiz ve ödünç para verme işleriyle ilgili kararnameyi yanıtımda ben de anımsatmıştım ve hatta yerel mahkemeden resen suç duyurusunda bulunulmasını istemiştim. Alınacak raporda, bu yönden de görüş bildirilmesini de istemiş, a+b toplamının dışında, faiz+ faize faiz kalemi ile z haline getirilen tutar yönünden , suç teşkil eden eylemin de raporda incelenmesini istemiştim. Ne var ki, raporda bu yönde bir değerlendirme yok. Diyeceksiniz ki, ek rapor alınsın, evet onu isteyeceğiz.

Bu bir karz akdi ise, akde , akdin tarafı olmayan bir kişi için vade konabilir mi? (Mirasçılar veya 3.kişiler) Konursa bu akit, adına akir yapılan ama akitten haberdar olmayan kişileri bağlar mı? Son sorum
Old 10-01-2007, 16:52   #12
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Bu bir karz akdi ise, akde , akdin tarafı olmayan bir kişi için vade konabilir mi? (Mirasçılar veya 3.kişiler) Konursa bu akit, adına akir yapılan ama akitten haberdar olmayan kişileri bağlar mı? Son sorum

Sayın Demirel,

Bildiğimiz gibi akit elbette ki taraflarını bağlar. İstisna olarak Miras şirketini de bağlar ve bu bağlamda mirası reddetmemiş mirasçılar, murisin borcundan "akdin tarafı gibi" mesul olurlar. Kısaca 3. kişi sayılmazlar.

Bu nedenle somut olayda mirası reddetmeyen mirasçılar için murisin sağlığında imzaladığı borç sözleşmeleri ("murise ait def'iler" saklı kalmak kaydıyla) mirasçıları da bağlar.

Diğer yandan:

Bononun arkasındaki ifadeden aslında borcun vadesinin belli olduğu yani 1.1.2002 tarihi itibariyle borçlu murisin temerrüde düştüğü açıkça anlaşılıyor.Faiz ve faizin faizinin ödenmemesi ancak vadesi geçmiş borçlar için düşünülebilir. Aslında borçlu murisin beyanları borcun tutarını, faizini ve masraflarını rakam olarak taahhüt etmekte ve en önemlisi mütemerrit durumda olduğunu teslim etmektedir. "... Ölüm halinde......" şeklinde başlayan ifade bana göre vade belirlemek amacı taşımıyor somut olayda. Temerrüt 1.1.2002 de doğmuştur ve borç 1.1.2002 itibariyle muacceldir/zamanaşımı bu tarih itibariyle işlemektedir.
Old 10-01-2007, 17:10   #13
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Temerrüt 1.1.2002 de doğmuştur ve borç 1.1.2002 itibariyle muacceldir/zamanaşımı bu tarih itibariyle işlemektedir.

Daha neler Daha fazla soru sormam, gelecek yanıtların bilirkişiden daha acımasız olmaları sonucunu doğuracak anladığım kadarıyla... O dahi, vade ölüm tarihidir, dolayısıyla 2004'tür demiş...

Son olarak, faize faiz açıklamasını da , faize faiz yasağı kapsamında değil, borcun yenilenmesi kapsamında değerlendirmiş...

Ben itirazlarımı sunayım. Bir değişiklik olursa sonucundan bilgilendiririm.

Yanıtlayan herkese, tekrar teşekkür ederim.

Saygılarımla...
Old 18-01-2008, 12:55   #14
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Sn.Demirel;

Konu çok dikkat çekici, davanın buraya aktardıklarınız dışında yaşanan gelişmeleri de anlatabilir misiniz.Bilgilenmek adına,Teşekkürler.
Old 24-01-2008, 10:33   #15
Av.Kemal

 
Varsayılan

Sn.Demirel, burada muhakkak hile,kandırma olduğu kanaatindeyim,allah kolaylık versin,bu nasıl iş böyle şaşırdım.sonucu ben de merakla bekliyorum
sevgi ve saygılar
Old 24-01-2008, 11:18   #16
TRINITY

 
Varsayılan

Sn. Demirel,
TTK 690. md.sinin yaptığı atıfla TTK 615'de vade çeşitleri sayılmıştır. Genellikle uygulamada belirli bir gün vade olarak kararlaştırılır. Ölüm günü ilk bakışta belirli gibi görünse de vade=zaman olarak düşündüğümüzde bunun ne zaman olduğunu kestiremediğimiz için bence geçersizdir. Muris, mirasçıların rızası olmadan onları bir nevi borçlandırmaktadır. Kaldı ki, borçlunun sağken kendine yarar sağlamak amacıyla yaptığı işlemin faturasını mirasçılar da ödememelidir. Yargıtay "pancar parası ödendiğinde..." şeklinde kararlaştırılan vadeyi yasanın öngörmediği başka türlü bir vadeyi taşıdığı gerekçesiyle emre yazılı senet niteliğinde olmadığını ifade etmiştir.
Bence burada tartışılması gereken konu borçlu mirasçıları bu şekilde borçlandırabilir mi olmalıdır? Konu ilginç olduğu için lütfen yargılamanın gidişatından bizi haberdar ediniz.
Saygılar...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kıdem Tazminatı//En Yüksek Banka Mevduat Faizi// Yasal Faiz İlişkisi Jeanne D'arc Meslektaşların Soruları 8 13-12-2006 15:47
İlginç Bir Kefil-borçlu İlişkisi ali beyendi Hukuk Sohbetleri 3 04-09-2006 17:32
Bana Ait Olan Borç Ailemden İcra Edilebilir Mi? erdal_eroglu Hukuk Soruları Arşivi 7 15-08-2006 21:49
vadesi gelmemiş bono borçlusunun ölümü suigeneris Meslektaşların Soruları 4 08-06-2006 09:06
Bankaya Olan Borç CIZGIOTESI Hukuk Soruları Arşivi 1 09-03-2004 00:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06005192 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.