Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

sınırlı ehliyetsiz-sözleşme

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-06-2010, 14:54   #1
eylul83

 
Varsayılan sınırlı ehliyetsiz-sözleşme

A 15 yaşındayken anneden gelme taşınmazdaki hisselerini B’ye devrettiğine dair bundan yaklaşık 30-40 sene önce muhtar,B adlı şahıs ve iki şahidin de imzasının bulunduğu bir sözleşme yapıyor.Aynı zamanda A’nın kardeşi C’de (reşit) yine aynı şahısla kendi hisselerini devrettiğine dair sözleşme yapıyor.Her iki sözleşme de tehdit altında yapılmış.Bu taşınmazlardan kadastro geçmiş (henüz askıda değil) ve yine tüm taşınmazlar B adına tespit edilmiş.C’nin yaptığı sözleşme her ne kadar ikrah altında yapılsa da 1 yıllık hakdüşürücü süre dolmuş olduğundan artık sözleşmenin ikrah altında yapıldığı ileri süremeyeceğini düşünüyorum.Sorum şu A sözleşme yaptığı sırada sınırlı ehliyetsiz olduğundan yaptığı işlemin hukuki yaptırımı nedir?askıda geçersiz sayılıyorsa 18 yaşını doldurduktan sonra herhangibir müdahalede bulunmadığından bu sözleşmeye zımnen icazet vermiş olur mu?Bu durumda zamanaşımı ya da hakdüşürücü süre var mıdır?herkese iyi çalışmalar…
Old 09-06-2010, 17:06   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Kadastroda (B) adına yapılan tespite esas olan ve hisse devrini öngören sözleşmelerde iki adet geçersizlik nedeni bulunmaktadır. İkrah(düzelebilir hükümsüzlük) ve tasarruf ehliyetinin olmaması(askıda hükümsüzlük).Bunlardan askıda hükümsüzlük'ün geçerli olabilmesi için makul bir süre içerisinde veli/ya da vasinin yada reşit olduktan sonra sınırlı ehliyetisizin bizzat açıkça veya zımnen işleme icazet vermesi gerekmektedir. İkrahta ise ikrahın etkisinin geçmesinden itibaren 1 yıllık h.d.süre içerisinde hükümsüzlüğün ileri sürülmesi gerekmektedir.

Ama her iki sebep açısından da, 15 ve 18 yaşındaki kimselerin üzerinden 40 sene geçtikten sonra 60 yaşlarında bunu ileri sürmeleri MK 2 de yerini bulan dürüstlük ilkesine aykırı olduğu gibi, 30 yıl süren bir ikrahtan da normal hayat şartlarında söz edilemeyeceğinden resen gözönüne alınacak olan h.d.süre itirazı ile karşılaşmanız da olasıdır.

Ama (A) açısından, devir işleminin aslında bedelsiz olduğu, bu nedenle TMK 449'daki sınırlı ehliyetsize öngörülen ("Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır.")yasaklardan "önemli bağış" niteliğinde ve bu nedenle mutlak olarak batıl ve "yok" sayılan bir işlem olduğu gerekçesiyle dava açılabilir diye düşünüyorum. Bu konudaki bir kararı da, özellikle karşı oyundaki kısımlara dikkat etmenizi tavsiye ederek ekliyorum.

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/1-298
K. 2005/308
T. 4.5.2005

....

Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

A- DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:

Davacılar vekili; müvekkillerinden Mümine Erol'un paydaşı olduğu 135 parsel sayılı taşınmazda iştirak halinde mülkiyetin söz konusu olup; müvekkili onsekiz yaşından küçük iken, annesi Saniye Erol'un dava dışı Aziz Kılıç'a verdiği yetki ile 21.2.1994 tarihinde davalıya bağışlandığını; onsekiz yaşını bitirmemiş kimseler bağış yapamayacakları gibi, anne ve baba için de yasaklanmış tasarruflardan olduğundan, bağış sözleşmesinin hukuken bir geçerliliğinin bulunmadığını; müvekkili Mümine adına temlik için vekalet veren annesinin yaptığı işlemin geçersizliğine bağlı olarak, diğer davacılar yönünden oybirliği şartı gerçekleşmediğinden, bağış sözleşmesinin tüm paydaşlar yönünden de geçersiz olduğunu ileri sürerek; bağış sözleşmesi ile, bu sözleşmeye dayalı dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaline ve davacılar adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.

B- DAVALI CEVABININ ÖZETİ:

Davalı Hazine vekili; temlik tarihinde küçük olan davacı Mümine'nin, reşit hale geldiği tarihten itibaren yedi yıl süre ile bağış işlemine karşı çıkmadığını, bu nedenle işleme zımni icazet verdiğinin kabulü gerektiğini, diğer davacılar yönünden yapılan bağışın da geçerli bir tasarruf olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:

Yerel mahkeme; "temlik tarihi itibariyle reşit olmayan davacı Mümine Erol adına vekalet veren annesi Sakine Erol'un yaptığı bağışın, Türk Medeni Kanunu'nun 392. maddesine yollama yapan 269. maddesine göre geçersiz bir tasarruf olduğu, buna bağlı olarak diğer mirasçılar açısından oybirliği şartının gerçekleşmemiş olması nedeniyle, bağış sözleşmesinin diğer davacılar yönünden de geçerli olmadığı" gerekçesiyle, davanın kabulüne karar vermiştir.

D- TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME:

Davalı vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel mahkeme önceki gerekçesini tekrarlayarak direnme kararı vermiştir.

E- MADDİ OLAY:

Dava konusu 135 parsel sayılı taşınmazın öncesini teşkil eden 67 parsel sayılı taşınmazda davacı Ahmet Erol 1/6 pay, davacı Enver Erol 1/6 pay ve diğer davacıların mirasbırakanı Reşit Erol 1/6 pay maliki iken; 21.2.1994 tarihinde muris Reşit payının 13/312 payı eşi Sakine'ye, 3/312'şerden toplam 39/312 payı, davacı Mümine'nin de aralarında bulunduğu çocukları adına intikal etmiş; aynı tarihte yapılan ifraz neticesi 135 parsel numarasını alan taşınmaz, paydaşların Aziz Kılıç'a verdikleri vekaletle, yine bu tarihte davalı Hazineye bağış yolu ile intikal ettirilmiştir.

Bağış işleminin yapıldığı 21.2.1994 tarihinde yaşı küçük olan 3/312 pay sahibi davacı Mümine Erol'a velayeten annesi Sakine Erol tarafından, vekil Aziz Kılıç'a verilen yetki ile taşınmaz davacıya bağışlanmış, 18.9.2003 tarihinde görülmekte olan dava açılmıştır.

F- GEREKÇE:

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; temlik tarihinde küçük olan davacı Mümine'nin, reşit hale geldiği 1997 tarihinden 18.9.2003 dava tarihine kadar bağış işlemine karşı çıkmadığı gözönüne alındığında, eldeki davada geçersizliği ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması sayılıp sayılamayacağı, diğer davacıların Mümine payından kaynaklandığı ileri sürülen iptal sebebi yönünden açtıkları davanın dinlenebilme olanağı bulunup bulunmadığı, noktalarında toplanmaktadır.

1- Öncelikle belirtilmelidir ki, bağış işleminin yapıldığı 21.2.1994 tarihinde taşınmazda davacılardan Enver Erol ve Ahmet Erol 1/6'şar pay sahibi olup, aynı tarihte muris Reşit Erol'un 1/6 payı mirasçılarına intikal ettirilmiş, dolayısıyla diğer davacılar Mezher, Tacettin ve Mümine Erol da 3/312'şer pay sahibi olarak taşınmazda paylı mülkiyet üzere paydaş hale gelmişlerdir.

Paylı mülkiyette, paydaşlardan her biri, mülkiyet hakkından doğan ve belirli bir oran içinde sahip bulunduğu hak ve yetkileri, tek kişi mülkiyetinde olduğu gibi dileğince kullanabilir. Öyle ki, Medeni Kanunun 623 üncü maddesinin üçüncü fıkrası ile, paydaşlara, payları üzerinde yalnız başına diledikleri gibi işlem yapma yetkisi tanınmıştır. Eşyanın tümünü ilgilendiren işler ve işlemler yönünden uygulanacak hüküm ise, Medeni Kanunun 625 inci maddesinde yer almakta olup, anılan maddede eşyadan yararlanma ve eşyayı kullanma yetkisi, müşterek menfaatleri koruma yetkisi ve yönetim işlerinin nasıl yapılacağı düzenlenmiştir.

Kural olarak, paylı mülkiyette, paydaşlardan her biri, kendi payı için tasarrufi muameleleri yapabilir. Medeni Kanunun 623 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, payın, "Temlik ve rehnedilmesinden" örnek olarak sözedilmiştir. Paydaş, payının tümünü ya da bir bölümünü temlik edebilir. Örneğin, satış, bağışlama, trampa, kazanma nedenini oluşturur. Böylece, mülkiyet payını kazanan kişiye o paya ait hak ve yükümler geçer. ( Mustafa Reşit Karahasan, Türk Eşya Hukuku. 1991 1.cilt, s:100 )

Bu açık hüküm karşısında, Mümine Erol dışındaki diğer davacılar yönünden yapılan bağış işleminin geçerli olduğu; kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın görülmektedir.

O halde, davada yer alan diğer davacılar tarafından temlik tarihinde reşit olmayan Mümine adına annesi tarafından yapılan bağışın geçersiz bir tasarruf olduğu ileri sürülerek, onun payından kaynaklandığı iddia edilen iptal sebebi yönünden açtıkları davanın dinlenilme olanağı bulunmamaktadır.

2- Diğer taraftan, Borçlar Kanunu'nun 235 inci maddesinin birinci fıkrasına göre, bağışlayanın tam yetenekli olması gerekir. Eylem yeteneği bulunan kimse, kural olarak, malvarlığı üzerinde bağışlama yapabilir. Anılan maddenin ikinci fıkrası uyarınca, eylem yeteneği olmayan birinin ve sınırlı yeteneksizlerin, malvarlığından bağışlama, ancak kanuni temsilcisinin mesuliyeti saklı kalmak üzere ve vasilik hukuku kuralları gözönüne alınarak yapılabilir.

Medeni Kanunun 392 nci maddesindeki "vasi vesayet altındaki kimsenin malını bağışlayamaz" yolundaki hüküm karşısında, Borçlar Kanununun 235/2. maddesinin, yollamada bulunduğu Medeni Kanunun 392 nci maddesi ile uyumlu olduğu söylenemez. Üstelik, Medeni Kanunun 392 nci maddesi, aynı Kanunun 269 uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi gereğince, kıyasen velayete de uygulandığından, kanun hükmünün kesin açıklığı nedeniyle, eylem yeteneği bulunmayanların, diğer bir ifadeyle tam ve sınırlı ehliyetsizlerin, yasal temsilcileri eliyle de bağışlama yapmaları olanaksızdır.

Somut olayda, 21.2.1994 temlik tarihi itibariyle reşit olmayan davacı Mümine Erol yönünden, annesi Sakine'nin yaptığı bağışın geçerli bir tasarruf olmadığı açıktır.

Ne var ki, iddianın ileri sürülüş şekliyle, paydaşlardan Mümine'nin reşit olduğu tarihten itibaren uzunca bir süre işleme karşı çıkmamış olması gözönüne alındığında; kanun hükmünün katı bir şekilde uygulanması, uyuşmazlığa gerçek çözüm getirmeyen, yüzeysel ve biçimsel yaklaşımdan öte bir anlam taşımayan, daha da önemlisi somut olay adaletini gözardı eden bir çözüm niteliğini taşıyacağı ve buna değer verilemeyeceği kuşkusuzdur.

Bu noktada, Medeni Kanunun 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı, kişiler arasında ortaya çıkabilecek somut, belirli ve sınırlı ilişkilere değil, kural olarak bütün hukuki ilişkilere uygulanabilecek, yargıcın da önüne gelen her somut olayda gözönünde tutması gereken bir ilke niteliğini taşımaktadır.

Denilebilir ki, Medeni Kanunun 2 nci maddesi hükmü, var olan hakkın, dürüstlük kuralına aykırı biçimde kullanılmasına izin vermeyen ve bu tür uyuşmazlıkların çözümünde gözardı edilemeyecek olan temel bir hukuk kuralıdır.

Davaya konu işlemin yapıldığı 21.2.1994 tarihinde küçük olan Mümine'nin, 1997 yılı itibariyle reşit hale geldiği ve bu tarihten 18.9.2003 dava tarihine kadar kendisi ile ilgili işleme karşı koymadığı gibi; dava konusu taşınmazda, Jandarma hizmet binası ve müştemilatının davacılar tarafından inşa edildiği, toplanan delillerden anlaşılmaktadır.

Bu açık olgular karşısında, davacı Mümine payı yönünden de kaydın iptalinin istenmesi objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz.

Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, davacı Mümine Erol payına ilişkin bozma gerekçesi yönünden oyçokluğu, diğer davacılara ilişkin bozma gerekçesi yönünden oybirliğiyle, 04.05.2005 gününde karar verildi.

KARŞI OY :

Dava, uyuşmazlık konusu parselde 3/212 pay sahibi bulunan ve bağış yapıldığı tarihte reşit olmayan Mümine'ye ait payın velayeti altında bulunduğu annesi tarafından başka kişiye verdiği yetki ve vekalet üzerine yapılan bağış işleminin geçersizliği nedeniyle taşınmazın tapu kaydının belirtilen pay oranında iptal ve tesciline ilişkindir.

Davacı Mümine Erol'a ait pay, diğer paydaşların paylarıyla birlikte 21.2.1994 tarihinde jandarma karakol hizmet binasının yapılması için bağışlandığı anlaşılmıştır. Bağış işleminin yapıldığı 21.2.1994 tarihinde, 5.5.1979 doğumlu olan Mümine Erol henüz 15 yaşını doldurmayan bir kişidir. TMK. 342/son fıkrasına göre "vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümlerin velayetteki temsilde de uygulanacağı", aynı kanunun 449. maddesine göre de "vesayet altındaki kişi adına kefalet sözleşmesi yapılmasının, vakıf kurulmasının ve önemli bağışlarda bulunulmasının ise yasaklandığı" anlaşılmaktadır. Buna karşılık BK. 235/2.fıkrasında, "tasarrufa ehil olmayanın malı, ancak kanuni mümessillerinin mesuliyetleri kaydıyla ve vesayet hakkındaki hükümlere riayetle bağışlanabilir" hükmüne yer verilmiştir. BK. 246. maddesinde ise, "bağışlayanın, rücu sebebine vakıf olduğu günden itibaren bir sene içinde bağışlamadan rücu etmeye hakkı vardır."denilmiştir. Uyuşmazlık konusu işlemle açıklanan yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde bağışlama işleminin yapıldığı tarihte Mümine Erol henüz 14 yaşındadır. TMK. 449. maddesinde açıklanan yasak tasarruflar hakkında, vasi için konulmuş olan yasak tasarruflara ilişkin hükümler kıyasen uygulanır. Yani veli, velayeti altındaki çocuğun malını bağış veya vakfedemeyeceği gibi, çocuk aleyhine kefalet sözleşmesi de yapamaz. Bunları, vesayet makamlarının sonradan vereceği olur ile de geçerlilik kazanamaz. Bu tasarruflar vesayet altındaki kimsenin mal varlığında karşılıksız olarak bir eksilmeye neden oldukları veya bu mal varlığı, gelecekte tehlikeye düşürebilecek nitelik taşıdıkları için kanun koyucu tarafından yasak muamelelerden sayılmıştır. ( Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Aile Hukuku, Cilt 2, 5.Bası, İstanbul 1965, Sayfa 387 ve 513 )

Bundan ayrı; temsilci, ehliyetsiz kimsenin yerine işlem yapabilir. Ancak, temsilcinin tasarruf ehliyeti mevcut değilse, temsilcinin bu tasarruf işlemini yapması olanaksızdır. Yine vasinin ( velinin ) TMK. 449 maddesinde sayılan işlemleri çocuk adına yapmaları mümkün bulunmadığı gibi çocuğun yaptığı bu işlemlere sonradan olur vermeleri de mümkün değildir. ( Antreas Von Tuhr, Borçlar Hukuku, Cilt 1, İstanbul 1952 Bazı, sayfa 215-216 ve 229 )

O halde, Mümine Erol, işlem yapıldığı tarihte henüz 14 yaşında bulunduğuna göre velisi veya velisinin verdiği yetki ve vekalet üzerine yapılan bağış işlemi hükümsüz olup, mutlak butlanla batıl bir işlemdir. Yani yapılan bağış işlemi yok hükmündedir. Yok olan ve başlangıçtan beri hukuki sonuç doğurmayan bir işleme, velayet altında bulunan kişinin sonradan olur vermesi düşünülemeyeceği gibi, 18 yaşını doldurduktan sonra 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilmesine de olanak bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle hükümsüz olan bir işleme sonradan olur verilmesi ve bu işlem hakkında 1 yıllık hak düşürücü sürenin kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Bu bakımdan davacılardan Mümine Erol'un payıyla ilgili olarak kabulüne karar verilen mahkeme hükmünün ONANMASINA karar verilmesi gerekirken, diğer davacıların paylarıyla birlikte, Mümine'nin 18 yaşını doldurduktan sonra yapılan işleme olur verdiği ve 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle Yüksek Genel Kurul çoğunluğunca BOZULMASINA karar verilmesi şeklinde gerçekleşen sayın çoğunluğun görüşüne açıklanan nedenlerle katılmıyorum.
Old 11-06-2010, 14:33   #3
eylul83

 
Varsayılan

"askıda hükümsüzlük'ün geçerli olabilmesi için makul bir süre içerisinde veli/ya da vasinin yada reşit olduktan sonra sınırlı ehliyetsizin bizzat açıkça veya zımnen işleme icazet vermesi gerekmektedir." demişsiniz.yaptığım araştırmada küçüğün yaptığı işleme karşı yasal temsilcinin susması onam vermediği anlamına gelir denilmiş.geniş yorumlanırsa küçüğün de reşit olduktan sonra susması işleme onam vermediği anlamına mı gelicek?siz tam tersini söylemişsiniz.ayrıca sözleşmede bedelde kararlaştırılmış ama o zamanın şartlarına göre düşük bir bedel..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ehliyetsiz araç kullanmak nizar Meslektaşların Soruları 5 27-12-2017 16:33
Ehliyetsiz motor kullanımı hakkında bir soru! av.egemen Meslektaşların Soruları 3 09-02-2008 17:30
Sınırlı Ehliyetsizlik geneous1987 Hukuk Soruları Arşivi 18 14-08-2006 10:28
Sınırlı Ehliyetsizler Serap Hukuk Soruları Arşivi 2 18-02-2002 21:09


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04305005 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.