Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Eski tarihli bir yargıtay kararı aramaktayım.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-06-2022, 15:44   #1
drako

 
Varsayılan Eski tarihli bir yargıtay kararı aramaktayım.

İlgili yerlere baktım ancak bulamadım.Yardımcı olan meslektaş olursa sevinirim.

4. H.D 2003/16434E 2004/971K

4 H.D 2008/1554 E. 2008/11727 K.

4.H.D 2007/14629E 2008/10720 K.
Old 09-06-2022, 16:48   #2
av.enesteper

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan drako
İlgili yerlere baktım ancak bulamadım.Yardımcı olan meslektaş olursa sevinirim.

4. H.D 2003/16434E 2004/971K

4 H.D 2008/1554 E. 2008/11727 K.

4.H.D 2007/14629E 2008/10720 K.

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2003/16434
Karar : 2004/971
Tarih : 29.01.2004
BAZ İSTASYONU
BİLİRKİŞİ RAPORU
HUSUMET
KOMŞULUK HUKUKU
MUARAZANIN MEN´İ VE KALDIRILMASI
1086 s. HUMK275
4721 s. MK737
2709 s. Anayasa56
ÖZET
1-Bir istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi, zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. 2-Kullanılan istasyonun konumu itibariyle uzun sürede kişi ve çevreye zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği ifade edilmiştir. Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile ölçübilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacının çalışmakta olduğu Yargıtay Binasında çalışanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, hatta yakın yıllara kadar istasyondan yansıyan radyasyonlardan kaynaklanan hastalıkla ölen kişiler olmamasına karşın son 3-4 yıl içerisinde ve tesise yakın binada çalışan beş kişinin ölmesi, halen çalışmakta olan bazı kişilerin bu hastalığa tutulması, bu yerde çalışanları psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı, bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde çalışmasının olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının, zarar gördüğü kabul edilmelidir.
Davacı Zehra Tolunay vekili Avukat Songül Ercan tarafından, davalı Aycell Haberleşme ve Pazarlama Hizmetleri A.Ş. ve diğerleri aleyhine 15.7.2002 gününde verilen dilekçe ile komşu parseldeki baz istasyonunun zarar vermesi nedeniyle muarazanın men´i ve kaldırılmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.5.2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Davacı, halen Yargıtay´a tahsis edilen binada memur olarak çalıştığını, binaya yakın yerde bulunan Türk Telekom A.Ş.´nin binasında kurulan GSM baz istasyonları ve mini link antenlerinin kanser tehlikesi yarattığını; bu yüzden isimlerini belirttiği Yargıtay´da çalışanların öldüğünü, davalıların bu haliyle yasal düzenlemelere bu bağlamda Medeni Kanunun 661. ve devamı maddelerinde yer alan hususlara aykırı davrandıklarını ayrıntılı biçimde dilekçesinde belirttikten sonra, mevcut bilimsel verilere uygun olmayan bu istasyonun sökülerek kaldırılmasına, böylece tehlikenin giderilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalılar tarafından davaya karşı ayrı ayrı verilen cevaplarda ortak noktalar olarak, davacının iddiasını kanıtlaması gerektiğini, istasyonu yönetmelik kurallarına göre kurduklarını ve işlettiklerini, davacının iddia ettiği zararının henüz gerçekleşmediğini, yerden geniş bir halk kitlesine yayın yaptıklarını ve kamu hizmeti verdiklerini; kaldı ki baz istasyonlarının nükleer radyasyona neden olmadıklarını, bu konuda bilimsel düşünce ve raporlar olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece davacının iddiası, davalıların savunmaları ve davaya neden olan olayın da özelliği gözetilerek alanlarında uzman olan bilirkişilerden birden fazla rapor alınmıştır. Alınan bu raporlar üzerine, uyuşmazlığın komşuluk hukukundan kaynaklandığını ve dava konusunun bir sonuca bağlanabilmesi için davacının iddiası yönünde, kurulan istasyonların insan sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratıp yaratmadığı hususunun incelenmesi gerektiğini, bunun için de bilirkişi incelenmesine başvurulduğunu, uzman bilirkişilerce hazırlanan raporlarda davacının iddiasını doğrular yönde görüş bildirildiğini belirterek istasyonların kaldırılmasına ve uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir. Karar tüm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne varki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlaması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler gözönünde tutulup somut olay dava konusu edilen istasyonun Hazineye ait bulunan davalı Türk telekomünikasyon A.Ş.´ye kullanımı özgülenen "Yenişehir TT Binası" olarak isimlendirilen binada GSM BTS mini link DXX..." adı altında kurulmuş olan ve davalıların işleticisi oldukları tesisin konumunun incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda tesisin kurulma amacına uygun olarak işletilmesi durumunda kişi ve çevreye zarar verip vermediğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu açıklamalar itibariyle davalı Türk Telekomünikasyon A.Ş.´nin kendine husumet düşmediği yönündeki itirazı ile diğer davalıların ileri sürdükleri itirazları arasında bu baz istasyonları için sunulan sertifikalarında adı yazılan alan şiddeti, limit değerlerinin belirlenmesi, ölçüm yöntemleri ve denetlenmesi hakkındaki yönetmeliğe uygun olup, buna göre güvenlik sertifikası bulunduğu konusundaki savunmanında irdelenmesi gerekmektedir. Bu haliyle konu incelendiğinde, istasyonun kurulduğu bina, Türk Telekomünikasyon A.Ş.´ye özgülendiğinden bu binanın kullanımından doğan zarardan sorumludur. Bu bakımdan husumet itirazı yerinde değildir. Diğer davalılara gelince, gerçekten her davalıya "Telekomünikasyon Kurum Güvenlik Sertifikası" adı altında bir kullanma belgesi verilmiştir. Sertifikada, kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından yapılan inceleme sonunda, sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun değerlerini belirtmektedir. Nitekim sertifikada bu nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun çevresindeki binaların ve giderek konumunu belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yerel mahkemenin yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmemesi doğrudur. Bilirkişiler de, dava konusu istasyondaki ölçümlerin yönetmelikteki limitlerin altında olduğunu; ancak kurulan istasyonun çalışma yeri olan Yargıtay binasının çok yakınında bulunduğunu ve binanın üst katı ile aynı seviyeyi taşıdığını, uzun sürede insan sağlığı için tehlike yarattığını ve yerleşim yerlerine uzakta kurulması gerektiğini belirtmişlerdir. Yapılan şu bilimsel açıklamalar itibariyle, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin de çalışma ve yerleşim yerlerine olan yakınlığının ve buralardaki çalışma süresinin de gözönünde tutulması gerekir. Bu olayda bilirkişiler, davacının da bulunduğu binada uzun süreli çalışıldığını böylece kısa sürede etkili olmasa da yıllar itibariyle zarar doğurmasının her zaman olanaklı bulunduğunu belirtmişlerdir. Davalılar, davanın İdari yargı yerinde çözüme kavuşturulmasını ileri sürmüşlerdir. Ne varki haklarında dava açılan tüm davalılar, özel hukuk hükümlerine tabi şirketlerdir. Bu bakımdan işin kamu hukukunu ve özellikle 2577 sayılı İdari yargılama Usul Yasasının 2. maddesindeki düzenleme kapsamında yer almaması nedeniyle bu savunma yerinde görülmemiştir. Kaldı ki, böyle bir olgunun varlığı halinde, itiraz olmasa dahi, mahkemece görevi gereği göz önünde tutulacak bir yön olduğu da düşünülmelidir.

Davalılar, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuşlardır. Gerçekten yukarıda da açıklandığı üzere davalılar tarafından bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne varki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamı önüne geçilmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk da bulunmamaktadır. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalıların bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde görülmemiştir.

Davalıların diğer bir itirazları ise, bilirkişi raporlarının yetersiz olduğu noktasındadır. Dosyada ayrıntılı olarak hazırlanan raporlardan da anlaşılacağı üzere, bu istasyonun yaratacağı tehlikeler bilimsel ölçü ve verilerle sunulmuştur. Bilirkişiler kendi alanlarında ve bu konuda uzman olan kişilerdir. Bu bakımdan raporlara itibar edilmiştir. Zaten sorunun çözümü de tamamen bilirkişilerin raporlarına dayandırılması gereken bir konudur. Çünkü konu, hukuki değil; bilimsel ve teknik incelemeyi gerektirmektedir. Yargıcın teknik bir konuda bilirkişi incelemesine başvurması ve bilirkişi tarafından konuyla ilgili olarak sunulan düşünce, başka teknik bir görüşle etkisiz hale getirilmedikçe uyması gerekir. Bu hususlar HUMK.nun 275. maddesinde de düzenleme altına alınmıştır. Davalılar tarafından somut olayla ilgili bulunan raporların aksini belirttiği iddiasıyla sunulan bilimsel düşünceler genel bir nitelik taşıyıp, doğrudan somut olayla ilgili bulunmadığı gibi, bu konuda aksi düşünceleri içeren görüşler olarak da düşünülmemelidir. Davalıların sunduğu yazılardaki bilimsel düşünceler, genel bir nitelik taşıyıp somut olaya özgü bir içerik taşımadığından bunlara da itibar edilmemesi doğrudur.

Davalıların diğer bir savunması ise, AYCELL Şirketi tarafından Yargıtay Binasının çatısında kurulan vericiye izin verilmesine ilişkin olan açıklamasıdır. Sözü edilen, verici olmayıp sağlık yönünden zararlı olmayan bir yükselticidir. Bu nitelikte olmadığı, zarar verdiği belirlendiği takdirde, dava konusu olabileceği tabidir.

Bir diğer itirazlarıda; bilirkişiler tarafından da belirtildiği üzere, bu tür tesislerin konuşmanın yoğun olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri belirlemiş olmasıdır. Davalılara konuşmacılara sağlanan yarar bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan da davalıların, bu yöne ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir. Yine davalılar tarafından ileri sürülen ve daha önce Yargıtay 1 ve 11. Hukuk Dairelerince verilen kararların eldeki bu kararla çeliştiği ileri sürülmüşse de, anılan daire kararlarında uyuşmazlığın çözümünde yönetmelikteki ölçü birimlerinin davaya konu edilen istasyonda gözetilip gözetilmediği, gözetilmemiş olsa dahi zarar doğurup doğurmadığının belirlenmesi yönündedir. Bu belirlemeye göre anılan kararların eldeki kararla çelişmediği sonucuna varılmalıdır. Şöyle ki; bir istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi, zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır. Yukarıdan beri açıklanan dosyadaki tüm bilgi, belge ve bilirkişi raporlarına göre kullanılan istasyonun konumu itibariyle uzun sürede kişi ve çevreye zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği ifade edilmiştir. Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile ölçübilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacının çalışmakta olduğu Yargıtay Binasında çalışanlar için sağlık bakamından büyük endişeler taşıdığı, hatta yakın yıllara kadar istasyondan yansıyan radyasyonlardan kaynaklanan hastalıkla ölen kişiler olmamasına karşın son 3-4 yıl içerisinde ve tesise yakın binada çalışan beş kişinin ölmesi, halen çalışmakta olan bazı kişilerin bu hastalığa tutulması, bu yerde çalışanları psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı, bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde çalışmasının olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının, zarar gördüğü kabul edilmeli ve kararın onanması gerektiği sonucuna varılmalıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.1.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Kaynak:Corpus)

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2008/1554
Karar : 2008/11727
Tarih : 13.10.2008
743 s. MK661
4721 s. MK683737
Davacı S.Ş. vd.leri vekili Av. Y.K. tarafından, davalı A... İletişim Hizmetleri A.Ş. vd.leri aleyhine 21/04/2006 gününde verilen dilekçe ile cep telefonu baz istasyonunun kaldırılmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 15/05/2007 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Davacılar, halen oturmakta oldukları binalara yakın yerde bulunan komşu taşınmaz üzerine davalı A... A.Ş. tarafından kurulan GSM baz istasyonunun insan sağlığı açısından tehlike yarattığını, Medeni Kanun'un 661. ve devamı maddelerinde yer alan hususlara aykırı olduğu iddiasıyla bu istasyonun sökülerek yarattığı tehlikenin giderilmesini istemiştir.

Davalı taraf cevabında, davacıların iddiasını kanıtlaması gerektiğini, istasyonu yönetmelik kurallarına göre kurduklarını ve işlettiklerini, davacının iddia ettiği zararının henüz gerçekleşmediğini, yerden geniş bir halk kitlesine yayın yaptıklarını ve kamu hizmeti verdiklerini; baz istasyonlarının nükleer radyasyona neden olmadıklarını, belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacıların iddiası, davalıların savunmaları ve davaya neden olan olayın da özelliği gözetilerek alanlarında uzman olan bilirkişilerden rapor alınmıştır. Alınan bu raporda dava konusu baz istasyonunun yaydığı elektromanyetik dalgaların uluslararası standartlar ile yönetmelikte kabul edilen limitlerin altında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler göz önünde tutulup somut olay dava konusu edilen istasyonu davacıların oturduğu bina ile davalının işleticisi olduğu tesisin konumunun incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda tesisin kurulma amacına uygun olarak işletilmesi durumunda kişi ve çevreye zarar verip vermediğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bilirkişiler tarafından yapılan inceleme sonunda, sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun değerlerini belirtmektedir. Nitekim sertifikalar bu nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun çevresindeki binaların ve giderek konumunu belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yerel mahkemenin yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmemelidir. Yapılan şu açıklamalar itibariyle, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacıların evine olan yakınlığı ile davacılar ve ailelerinin sürekli evde oturacak oluşu da göz önünde tutulmalıdır.

Davalı, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuşlardır. Gerçekten yukarıda da açıklandığı üzere davalı tarafından bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamı önüne geçilmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk olduğu da söylenemez. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalının bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde değildir.

Bir diğer konu da; bu tür tesislerin yerleşimin yoğun olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri belirlemiş olmasıdır. Davalılara konuşmacılara sağlanan yarar bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir. Bir istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi, zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır.

Yukarıdan beri açıklanan dosyadaki tüm bilgi, belge ve bilirkişi raporlarına göre kullanılan istasyonun konumu itibariyle uzun sürede kişi ve çevreye zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gereklidir. Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacıların oturmakta olduğu binada yaşayanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı, bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği göz önünde tutulduğunda, davacının, zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 13.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.(Kaynak: Corpus)

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2007/14629
Karar : 2008/10720
Tarih : 22.09.2008
BAZ İSTASYONU
HAKSIZ FİİLİN ÖNLENMESİ
818 s. BK41
6098 s. Borçlar K49
ÖZET
Dava konusu baz istasyonunun konumu, yerleşim yerlerine ve davacıların oturdukları yerlere yakınlığı itibarı ile, her ne kadar alan şiddeti yönetmelikte belirlenen limit değerin altında olsa da, uzun sürede kişi ve çevreye zarar vereceği ve istasyonun bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı olduğu anlaşıldığından, yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınması gerekmektedir.
Davacı Ç... Eğitim Çevre ve Dayanışma Derneği ve diğerleri vekili avukat Onur tarafından, davalı A... İletişim Hiz. A.Ş. ve diğerleri aleyhine 06.02.2007 gününde verilen dilekçe ile müdahalenin önlenmesi ve baz istasyonunun kaldırılmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 20.09.2007 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, davacıların oturduğu caddede bulunan, davalı A... İş Merkezi'ne ait binaya diğer davalı şirket tarafından kurulup işletilen baz istasyonunun, insan sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği iddiasına dayalı, müdahalenin önlenmesi ve belirtilen adresteki baz istasyonunun kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davalı A... İletişim Hiz. A.Ş. vekili, verdiği cevap dilekçesi ile; tesisin sertifikalı ve yönetmeliğe uygun olarak kurulup işletildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yapılan keşif ve ölçümlere göre, baz istasyonunun davacılara ait yerlere 100 ila 140 metre arası uzaklıkta bulunduğu ve alan şiddetinin cihaz için öngörülen limit değerin altında bulunduğu belirlenmiş ve mahkemece bu belirlemeye dayanılarak dava reddedilmiştir.

Baz istasyonunun yaydığı radyasyonun referans değerlerin altında olsa bile meskun alanlarında yarattığı radyasyondan dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Dava konusu istasyonun konumu, yerleşim yerlerine ve davacılara yakınlığı gözetildiğinde, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi uzun zaman diliminde zarar doğurabilir. Çevredekiler için gelecek ve uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz olarak etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Bir istasyon, yönetmeliğe uygun çalıştırılsa dahi zarar veriyorsa, yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. Yönetmelik ve bu yönetmeliğe göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Yargıç, yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır.

Dava konusu istasyonun konumu, yerleşim yerlerine ve davacıların oturdukları yerlere yakınlığı itibarı ile uzun sürede kişi ve çevreye zarar vereceği ve istasyonun bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı olduğu anlaşıldığından, yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınmasını gerektirmektedir. Mahkemece, davacıların zarar gördüğü kabul edilmeli ve baz istasyonun kaldırılmasına karar verilmelidir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde davanın reddedilmesi doğru olmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22.09.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.(Kaynak:Corpus)

Buyrun meslektaşım.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Eski Tarihli Birikmiş Nafaka Kararı??? Av.TuranGÜNDÖNMEZ Meslektaşların Soruları 2 03-03-2021 17:32
10. CD 27.12.1996 tarihli Yargıtay Kararı Adalet Bakanı Meslektaşların Soruları 7 22-03-2011 21:22
1982 tarihli bir yargıtay kararı arıyorum Hukuka Saygı Meslektaşların Soruları 4 26-10-2009 13:45
04.10.2007 tarihli Yargıtay Kararı arıyorum. Adli Tip Meslektaşların Soruları 1 09-07-2008 12:51
Eski Tarihli Yargıtay Kararları Arıyorum Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 2 12-04-2007 08:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03421807 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.