Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

okuma yazma bilmeyeni kandırarak bonoya imza attırma

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-04-2009, 09:57   #1
sakgul

 
Soru okuma yazma bilmeyeni kandırarak bonoya imza attırma

merhaba arkadaşlar...
acil olarak fikirlerinize ihtiyacım var...olay kısaca şöyle: Müvekkilimin alacaklısı olduğu bir bono var.müvekkil köyde yaşadığı için şehre gelen bir arkdaşından seneti icraya koymasını rica ediyor.arkadaşı da kötü niyetli olarak okuma yazma bilmeyen müvekkilime senedi ciro ettiriyor.ardından kendi ciroluyor ve kendi adına icraya koyuyor. şimdi müvekkil alacaklısı olduğu senedin borçlusu haline geliyor.senet icraya konulmuş.o dönemn çok hasta olduğu için itiraz edememiş.haciz yapılmış...şimdi bana geldi.menfi tespit davası açılacak.ancak ayrıntılarda takıldım...dava süreciyle ilgili yardımcı olursanız sevinirim.yani müvekkilimin kandırılarak imza atmış olması ve hastalığını davada nasıl kullanabilirim?teşekkürler...
Old 22-04-2009, 10:29   #2
justicewarior

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
19.Hukuk Dairesi

Esas: 2001/5349
Karar: 2002/2196
Karar Tarihi: 26.03.2002

ÖZET : Bonoda tanzim edenin imzasının bulunması zorunlu olup imzayı içermeyen bir senet bono sayılamaz. İmza yerine mekanik herhangi bir vasıta veya el ile yapılan yahut tasdik edilmiş olan bir işaret veya resmi bir şahadetname kullanılamaz. Kambiyo senedindeki imzaya 5 gün içerisinde itiraz edilmemesi halinde imzanın borçludan sadır sayılacağına ilişkin hüküm takip hukukuyla ilgili olup, menfi tespit davasında sahtelik iddiasında bulunmasına engel teşkil etmeyeceği için , mahkemece bonodaki imzanın davacıya ait olup olmadığı usulen incelenerek bir karar verilmesi gerekir.



(2004 S. K. m. 72, 168) (6762 S. K. m. 688, 689, 668)

Dava: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Dava okuma-yazma bilmeyen davacının kandırılarak, senet üzerine parmak bastırılıp mühürletilen ve sahte olarak imza atılan ve bono sayılmayan belgeye dayalı takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup, davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere göre icra takibinin kesinleştiği, senetteki parmak izi ve mührün davacıya ait olduğunun kabul edildiği, ayrıca süresi içinde imzaya karşı çıkılmadığı anlaşıldığından davanın reddiyle %40 tazminatın davacıdan tahsiline dair verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

T.T.K'nun 688/7.maddesine göre bonoda tanzim edenin imzasının bulunması zorunlu olup aynı Kanunun 689.maddesine göre imzayı ihtiva etmeyen bir senet bono sayılamaz. Yine T.T.K.nun 668.maddesine göre imza yerine mekanik herhangi bir vasıta veya el ile yapılan yahut tasdik edilmiş olan bir işaret veya resmi bir şahadetname kullanılamaz. Öte yandan, İ.İ.K.nun 168/1-4 maddesi gereğince kambiyo senedindeki imzaya 5 gün içerisinde itiraz edilmemesi halinde imzanın borçludan sadır sayılacağına ilişkin hüküm takip hukukuyla ilgili olup, menfi tespit davasında sahtelik iddiasında bulunmasına engel teşkil etmeyeceğinden, mahkemece bonodaki imzanın davacıya ait olup olmadığı usulen incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksine gerekçelerle yazılı şekilde davanın reddinde isabet görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 26.3.2002 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)




Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 22-04-2009, 10:30   #3
justicewarior

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1979/3-1702
Karar: 1982/965
Karar Tarihi: 22.12.1982

ÖZET: Senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç altına giren kimse tarafından imzalanmış olması gerekir. Usulün ilgili maddesindeki kurallar ispat şartıdır ve anılan maddeye uygun olarak düzenlenmemiş olan parmak izli senedin borçlu tarafından inkarı durumunda, tatbikatla parmak izinin borçluya aidiyetinin tespiti yoluna gidilemez.

(6762 S. K. m. 688) (1086 S. K. m. 297, 308) (818 S. K. m. 13, 14)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Darende sulh hukuk mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 5.12.1978 gün ve 3-196 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;

Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.3.1979 gün ve 1372/1474 sayılı ilamiyla;

(... Delil olarak gösterilen parmak izi taşıyan senet HUMK.nun 297. maddesine göre düzenlenmemiştir. Böyle bir senet üzerindeki parmak izi incelemesi yapılmak suretiyle gerçerliliği saptanamaz. Ancak davacı vekili dava dilekçesinde her türlü yasal kanıt demek suretiyle yemin deliline de dayandığından yemin hakkı olduğu hatırlatılmalı ve onun sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tessi isabetsizdir) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davalı Vekili

Karar: Hukuk Genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı (... davalının, borcuna karşılık 3400 liralık bir bono verdiğini; ancak, vadesinde borcunu ödemediğini, yaptığı icra takibine de üstelik itiraz ettiğini) ileri sürerek bono bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı ise (.. davacıya borcu bulunmadığını ve senetteki parmak izinin kendisine ait olmadığını..) savunmuştur. Yerel mahkeme (... senet altındaki parmak izinin davalıya ait olduğunun bilirkişi raporu ile saptanmış bulunduğu ve böylece senedin davalı tarafından verildiğinin anlaşıldığı..) gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş; bu karar özel dairenin yukarıya metni aynen alınan ilamiyla bozulmuş ise de; mahkeme önceki kararında direnmiştir.

Görülüyorki, bu davada çözümlenmesi gereken sorun; usulün 297. maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir senetteki parmak izinin inkarı halinde, mahkemece parmak izi incelemesi yaptırılmak suretiyle senede değer izafe edilip edilemeyeceğine ilişkin bulunmaktadır.

Bilindiği gibi usul hukukunda senet bir ispat vasıtasıdır. Ancak hemen belirtmek gerekirki, senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç altına giren kimse tarafından imza edilmiş olması gerekir. (BK. m. 13, 14). Kural bu olmakla beraber imza atmaya muktedir olmayan veya okuma yazma bilmeyen bir kimse imza yerine parmak izi kullanabilir. Yalnız, senetteki parmak izinin borçluya aidiyeti ve bizzat borçlu tarafından basıldığının ihtiyar kurulunca ve o yerde tanınmış iki tanık tarafından onaylanması lazımdır. (HUMK. m. 297) Bu madde hükmünün parmak izli belgenin düzenlenme şekli ve şartları konusunda öngördüğü kural, bir geçerlik şekli olmayıp, ispat koşuludur. Bu nedenle anılan madde hükmüne uygun biçimde onaylanmamış olan bir senetteki parmak izinin borçlu tarafından kabul (ikrar) edilmesi halinde, senet gene geçerli sayılır ve kesin delil teşkil eder (HGK. 18.1.1978 gün 7/228 E. 12 K. S.K.). Çünkü böyle bir halde senet içeriği (muhtevası) borçlu tarafından kabul edilmiş ve benimsenmiş demektir. Buna karşılık senetteki parmak izinin inkarı halinde, onama işleminin yasanın gösterdiği şekilde yapılmış olması gerekir. Aksi halde bu senedin hiçbir ispat değeri olmaz ve usulce geçerli kabul edilemez, yani yok sayılır (HGK. 11.12.1971 gün, 4/937 E. 740 K.; HGK. 20.11.1974 gün, 1971/7-830 E. 1226 K. s.k.). Hal böyle olunca, inkar edilen senetteki parmak izinin borçluya ait olup olmadığı konusunda parmak izi incelemesi yapılması da mümkün değildir. Aksi görüşün kabulü Yasanın amacına da aykırı düşer. Çünkü usulün 297. maddesinde öngörülen şeklin amacı, senet içeriğinin (muhtevasının) borçlu tarafından bilinmesini sağlamaktır. Yasa koyucu bu yolla okuma yazma bilmeyen bir kimsenin içeriğini bilmediği bir belge ile borç altına sokulması tehlikesinden korunmasını sağlamak istemiştir. Gerçekten senet altındaki parmak izinin usulün 297. maddesi doğrultusunda onanmış olması, senet içeriğinin borçlu tarafından bilindiğine karine teşkil eder. Oysa inceleme sonucu parmak izinin borçluya aidiyetinin tespit edilmiş olması kesin olarak senet içeriğinin de borçlu tarafından bilindiği anlamına gelmez. Bu durum, parmak izinin borçlu tarafından ikrarı (kabulü) haline de benzetilemez. Zira yukarıda da değinildiği gibi böyle bir kabul senet içeriğinin bilindiği ve benimsendiği anlamını taşır.

Kaldıki usulünce onanmış olmayan ve inkar edilen böyle bir belgenin borçlunun iradesinin tespiti amacı ile düzenlenmiş olup olmadığının araştırılması için usul kanunu mahkemeye bir inceleme imkanı da sağlamış değildir. Usulün inkar edilen imzalara ilişkin inceleme sağlayıcı hükmünü genişleterek, Parmak izli belgeler içinde uygulamak buyurucu hükümleri yasa koyucunun amacına aykırı olarak genişletmek sonucunu doğururki, bu mümkün değildir. Gerçekten imza incelemesi (istiktab) usulde yalnız imzalar için tanınmış bir yoldur. (HUMK. m. 308 v.s.) (4.H.D. 4.3.1968 gün 805/2270 s.k.)

Diğer taraftan usulün 297. maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir borçlu tarafından inkar edilen parmak izli senet yazılı delil başlangıcı da sayılamaz. Bu halde davacı, iddiasını tanık ile de ispat edemez (Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü 4. baskı cilt II- 1980 Ankara- Sayfa 1486) (HGK. 30.3.1938, 4/106-27 s.k.).

Somut olayda, davaya dayanak yapılan senetteki davalıya aidiyeti ileri sürülen parmak izi usulün 297. maddesi uyarınca onaylanmadığı gibi davalı tarafından da açıkça inkar edilmiştir. Bu durumda mahkemenin inkar edilen parmak izi konusunda bilirkişi incelemesi yaptırması ve senede değer vermesi yukarıda anılan ilkelere ve yasa koyucunun amacına aykırıdır.

O halde yukarıda gösterilen nedenlerle H.G.K.da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.12.1982 günü oyçokluğuyla karar verildi.


KARŞI OY

Yargıtayın bugüne kadar kökleşen içtihadları, bozma ilamında açıklanan doğrultuda bulunmaktadır. Ancak, parmak izine dayanarak verilen mahkumiyet hükümlerinin onanması, diğer taraftan senetteki parmak izinin kendisine aidiyetini mahkemede kabul eden davalılar hakkındaki davaların kabulü ile parmak izini inkar edip bilimsel ve kesin olarak davalıya ait olduğu saptanan imza yerine parmak basılmış belgelere hukuk usulü muhakemeleri kanununun 297. maddesinin koşulları yok diye hiç değer verilmemesi ile uygulamada meydana gelen çelişki bu konu üzerinde tekrar durmayı zorunlu kılmaktadır. Borçlar Kanunu ile Hukuk Usülu Muhakemeleri Kanunu'nda doğrudan doğruya parmak izinden söz edilmemiştir.Yargıtay İçtihadları ile parmak izi yukarıda anılan 297. maddenin kapsamına giren el ile yapılan işaretlerden sayılmıştır. Seçimlerle ilgili bazı yasalar ile nüfus kanununda parmak izi okuma yazma bilmeyenler için imza yerine kabul edilmiştir. Bir senetteki parmak izinin kabulü ile bilimsel olarak yapılan bilirkişi incelemesi sonucu parmak izinin aidiyetinin saptanmasının ayrı ayrı değerlendirilmesi kolay kabul edilememektedir. İnkar ve kötü niyetli davranışları ödüllendirmenin hukuk ilkeleri ile bağdaşamıyacağını daima gözönünde tutarak bu yöndeki çelişkili uygulama üzerine eğilmede yarar bulunmaktadır. Senetteki parmak izi ile ilgili şahıs arasındaki bağlantı saptandıktan sonra hukuk açısından bu belgeye bir değer verilmek gerekir. Belgede parmak izi bulunan kişinin bunun nedenini açıklaması ve imza yerine parmak başmamış olduğunu ve o belgenin içeriğini bilemeyeceğini kanıtlaması zorunlu kabul edilmeli, aksi halde parmak izi, imza gibi bağlayıcı olmalıdır. Parmak izi tatbikatındaki bilimsel ve teknik gelişmeler ve ceza mahkemelerince parmak izinin güçlü bir delil olarak kabul edilmesi karşısında parmak izi ile ilgili içtihadlar, artık günün koşullarına uygun düşmemektedir. Bu konudaki kesin ve katı içtihad ve uygulamaya rağmen 50 yılı aşan bir süreden beri imza yerine parmakizi basılmak suretiyle sözleşme ve borç senetlerinin düzenlenmesine devam edilmesi yasaların uygulanması ve yaygın örf ve adetlerimize değer verilmesi açısından bazı gerçeklerin gözden kaçırıldığını da göstermektedir. Parmak izinin imza gibi bağlayıcı olduğunun kabulünde bir takım sakıncaların ortaya çıkması söz konusu ise bu haldede böyle bir belgenin hukuk usulü muhakemeleri Kanunun 292. maddesinde sözü edilen yazılı bir beyyine başlangıcı olarak kabulü ile uygulamadaki çelişkiler bir ölçüde giderilebileceğinden onama oyundayız.


KARŞI OY

Davacı bonoya dayanan alacak iddiasında bulunmuştur. Bu belge parmak izi ile düzenlenmiş bulunduğundan TTK. 668/7. maddesinde yazılı imza unsurunun yokluğu nedeni ile bono vasfında değildir. Hal böyle olunca senedi ciro yolu ile elde eden davacının bu iktisabı geçerli sayılamaz. Alacağın temlikine dair akti ilişki kurulmadığına nazaran davacının bu senede dayanan alacak iddiası haklılık kazanamaz ve kendisine yemin tevcihine gerek kalmadan davanın bu gerekçe ile reddedilmesi zorunludur. Tabiiki, bu durumda HUMK. 297. maddesine temas eden anlaşmazlığa, uygulamaya ve bozma sebebine girmeye gerek kalmamaktadır. Direnme kararının bu nedenlerle bozulması görüşündeyim.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 22-04-2009, 12:28   #4
sakgul

 
Varsayılan

aynı zamanda müvekkil 72 yaşında...yaşınında davaya etkisi olur mu acaba?
Old 22-04-2009, 14:24   #5
sakgul

 
Varsayılan

justicewarior yardımınız için teşekkür ederim...bizim olayımızda parmak basma yok...karşı taraf müvekkili kandırıp imza atmasını sağlamış.dolayısıyla imza müvekkilin ama normalde müvekkil parmak izi kullandığı ve okuma yazma bilmediği için öylesine karalamış.Bu durumda bu imza ne kadar geçerli olur bilemiyorum...
Old 25-04-2009, 19:26   #6
av. seren

 
Varsayılan

buna çok benzer bir durum için bende araştırma yapıyorum ancak benim konum biraz daha zor sanırım. kefil olarak adına imza atıldığı sırada müvekkilim 85 yaşındaydı. bonodan haberdar olduğumuzda ise müvekkilim vefat etmişti. şu anda mirasçılar adına menfi tespit davası açmayı düşünüyrz.
okuma yazma bilmeyen müvekkilim adına imza atılması konusunda ve 85 yaşındaki kişinin imzasının bağlayıcılığı hakkındaki görüşlerinizi bekliyorum. şimdiden teşekürler.
Old 20-07-2009, 10:08   #7
sakgul

 
Varsayılan

tekrar merhaba
yukarıda bahsi geçen davamız hala devam ediyor...Ancak ilk yazdığımdan farklı olarak müvekkil,imza attığını kesinlikle kabul etmiyor.Yani müvekkilin sözünden yola çıkarak senedin müvekkilin elinden kandırmak suretiyle alındığını ve alan şahıslarca imzalandığını kabul ediyoruz. Bu durumda müvekkili kandırarak senedin elinden alınmasını mahkemede hile olarak mı sunacağız? Bu konuda kararsız kaldım...Biz hem hile ile elinden alındığını iddia ediyor hem de imzayı inkar ediyoruz...Her ikisini de menfi tespit davasında dillendiriyoruz..Bu konuda bir sorun yoktur sanırım.Fikirlerinizi acil olarak rica ediyorum
Old 21-07-2009, 12:24   #8
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

HGK kararına göre;


Alıntı:

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2008/19-328
Karar: 2008/320
Karar Tarihi: 16.04.2008

ÖZET: Senede ba
ğlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler yasada belirtilenden az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.

 
(2004 S. K. m. 72) (1086 S. K. m. 290) (Y
İBK 24.03.1989 T. 1988/1 E. 1989/2 K.) (YHGK 05.11.2003 T. 2003/13-659 E. 2003/629 K.)
Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 20.06.2006 gün ve 2003/502-2006/203 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 06.03.2007 gün ve 2006/11234-2007/2142 sayılı ilamı ile;
(.....Davacı vekili, taraflar AMS Tıbbi Cihaz İm. İth. İhr. Ltd. Şti'nin ortağı iken müvekkilinin şirket hissesini davalıya devir ve temlik ettiğini, karşılığında davalının bonolar verdiğini, bu bonolardan 25.10.2002 vadeli 14.000 USA doları değerindeki bono zamanında ödenmediği için icra takibine girişildiğini ve tahsilat yapıldığını, bunun üzerine davalının Ankara 29. Asliye Hukuk Mahkemesinde (2002/923 E) menfi tesbit ve istirdat davası açtığını, müvekkiline usulsüz tebligat yapıldığı için bu davada müvekkilinin aleyhine verilen hükmün kesinleştiğini, davalının bu hükme dayanarak müvekkili aleyhine ilamlı icra takibi yaptığını, tarafların 29.4.2003 tarihinde buluşarak başlıklı belgeyi imzaladığını, davalının ilamlı icraya konu ettiği alacağından müvekkilini ibra etmesine rağmen icra takibine devam etmesinin hacizlerin ve yapılan tahsilatın haksız olduğunu ileri sürmüş ve ibradan sonra tahsil edilen 4.440.000.000.TL'den müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile haksız ödemenin faiz ile birlikte istirdadına, %40 kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, iddiaya konu 29.4.2003 tarihli ibranamenin sahte olarak düzenlendiğini belirterek davanın reddi ile %40 tazminatın davacıdan tahsili gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece taraflar arasında bazı sorunlar olduğu, her ne kadar ibranamedeki imza davalıya ait ise de, davalının ilama bağlı alacağını tahsil ederken hasmı sayılabilecek davacıyı ibra etmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, davalının dosyalara yansıyan tüm belgelerdeki imzalarının isminin yada şirket kaşesinin üzerinde olmasına rağmen 29.4.2003 tarihli başlıklı belgedeki imzasının isminin üzerinde olmadığı gibi kağıdın sağ alt köşesinde bulunduğu gerekçeleriyle davalı savunmasına itibar edilmiş ve davanın reddine, davalının tazminat isteminin yerinde olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık taraflar arasında düzenlenen 29.4.2003 tarihli başlıklı belgeden kaynaklanmaktadır. Anılan belge altındaki imzanın davalıya ait olduğu toplanan delillerle saptanmıştır. Her ne kadar davalı anılan belgenin imzanın üstündeki bölümünün sonradan doldurulduğunu ve bu nedenle geçersiz olduğunu savunmuş ise de, bu savunmasının kanıtı olarak yazılı delil sunamamıştır. HUMK. nun 290. maddesi uyarınca senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler yasada belirtilenden az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. Mahkemece bu yönler gözetilmeden yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle aynı ilkelerin 24.3.1989 gün ve 1988/1 esas, 1989/2 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Hukuk Genel Kurulu'nun 05.11.2003 gün ve 2003/13-659-629 sayılı kararlarında da vurgulanmış olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 16.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve
İçtihat Programları



Yukarıdaki karar gereğince tahsil amacıyla ciro yapılan fakat görünürde temlik cirosu hükmünde olan cironun "tahsil amacıyla" yapıldığı yönünde bir iddiayı ancak yazılı delille ispat edebilirsiniz. Kambiyo senetlerinden senet üzerinde bulunun unsurlara göre hareket edilmektedir.

Söz konusu imzanın hile ile aldatarak veya bilmeyerek atıldığı iddiası hususunda ise Yargıtay katı düşünmektedir.


Alıntı:

T.C. YARGITAY

İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
Esas: 1988/1
Karar: 1989/2
Karar Tarihi: 24.03.1989

ÖZET:
İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanununun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylem, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemez.

(765 S. K. m. 509) (1086 S. K. m. 287, 288)
Dava: Ordu Asliye Ceza Mahkemesinin 25.12.1987 g
ün ve 467/679 sayılı yazısında "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.3.1986 gün ve 1985/9-464 esas ve 1985/126 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.9.1985 gün ve 1985/3520-3982, 10.4.1986 gün ve 1986/240-2335 ve yine aynı Dairenin 6.10.1986 gün ve 1986/3224-4942 sayılı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 8.10.1987 gün ve 6037/8399 sayılı kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek başvurulması üzerine Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunca; "imzalı boş senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin tanıkla ispat edilip edilemeyeceği" konusunda sözü edilen kararlar arasında aykırılık bulunduğu belirtilerek, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 14. maddeleri uyarınca konunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda görüşülmesine, 25.2.1988 gün ve 15 sayı ile karar verilmiştir.
11.11.1988 gününde toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda, önce kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu üzerinde durulmuş ve aynı konuda daha önce yapılan bir başvuru da evrakla birleştirilerek 24.2.1989 günlü toplantıda sözü geçen kararlar arasında yukarda belirtilen konuda içtihat aykırılığının bulunduğuna oybirliği ile karar verildikten sonra esasın görüşülmesine geçilmiştir.
Esasın incelenmesinde önce konu ile doğrudan doğruya ilgili yasa maddelerini gözden geçikmekte yarar bulunmaktadır. Bu maddeler şöyle sıralanabilir:
"Türk Ceza Kanunu madde 509 - Bir kimse iade veya muayyen bir suretle istimal etmek üzere kendisine tevdi olunan imzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazar veya yazdırır, yahut elinde bedelsiz olarak kalmış olan bir senedi istimal ederse, mutazarrır olan kimsenin şikayeti üzerine üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzelli liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasına mahkum olur..
Bu imzalı ve yazısız kağıt esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayıp da bertakrip ele geçirerek birinci fıkradaki cürmü işlemiş ise, altıncı babın üçüncü ve dördüncü fasıllarında beyan olunan ahkama göre ceza verilir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 255 - Bir fiilin suç olup olmaması, adi hukuka müteallik bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleye dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer'i kaidelere göre karar verir.
Bununla beraber mahkeme, muhakemeye ara ve hukuk davası açılması için alakadarlara bir mehil verebilir.
Hukuk Mahkemesinden bu bapta bir hüküm çıkmasını da bekleyebilir.
Türk Ticaret Kanunu madde 592 - Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde doldurulursa bu anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyeti hamile karşı ileri sürülemez; meğer ki hamil poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap sırasında kendisine ağır bir kusurun isnadı mümkün bulunmuş olsun.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 288 - Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma ibra gibi herhangi bir sebeple beşbin liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290 - Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290 - senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 314 - Resmi ve gayri resmi her nevi senedatın sahteliğini iddia eden kimse asıl davayı rüyet eden mahkemede bu iddiasını gerek davayı asliye gerek davayı hadise suretiyle ikame edebilir. Usulüne tevfikan icra kılınan tetkikat neticesinde senedin sahte olmadığına dair mahkemeden sadır olan karar kesbi katiyet ettikten sonra işbu senet hakkında mehakimi cezaiyede dahi sahtelik iddiası mesmu olmaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 315 - Mahkemece sahtelik sebebiyle iptal edilen senet hakkında ciheti cezaiyece ademi mesuliyet ve beraate dair verilecek karar hukuk mahkemesince senedin iptali hakkındaki karara haizi tesir değildir.
Borçlar Kanunu madde 53 - Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez."
Konu ile ilgili olan bu maddelerden, gerçek veya tüzel kişiler arasında imzalı boş kağıdın ileride senet biçimen dönüştürülmek üzere verilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu boş kağıdın, aradaki anlaşmaya aykırı olarak senet biçimine getirilmesinin suç oluşturduğu iddiasıyla açılan ceza davasında iddianın sübutu açısından olayda tanık dinlenip dinlenemeyeceği konusunda ceza ve hukuk usulü yasaları farklı düzenlemeler getirdiğinden hangi usul hükümleri uygulanmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenebileceği hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Önce, imzalı boş kağıdın veya açık senedin yahut açık kambiyo senedinin poliçe, bono ve çek borçlu tarafından alacaklıya verilmesinin Türk Hukuku yönünden geçerli olduğunu belirtmek gerekir. Borçlunun sadece imzasını taşıyan ve onun rızası ile alacaklıya verildikten sonra alacaklı tarafından doldurulan bu boş kağıt bir senet olarak meydana çıkmaktadır. HUMK.nun 288. maddesine göre, "Bir hakkın doğumu, düşürülmesi,.. itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerektiği gibi aynı Yasanın 290. maddesine göre de, "Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler..." tanıkla ispat olunamaz. Nitekim, 12.4.1933 gün ve 31/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, senede müstenit olan her nevi iddiaya karşı dermeyan olunacak savunmalarının tanıkla ispatının mümkün olmadığına karar verilmiştir. Bu hükümlerden ve İçtihadı Birleştirme Kararından anlaşıldığı üzere, senetle ispat zorunluluğu yalnız hukuki işlemler muameleler içindir. Hukuki fiiller ise, tanıkla ispat edilebildiği için bunların senetle ispatı zorunluluğu yoktur.
Bir borcu ödemek acaba maddi fiil midir? Borcu ödemek, bir borcu sona erdirme amacına yönelik olduğu için hukuki fiil değil, hukuki işlemdir. Senede karşı ileri sürülen hukuki işlemler değeri ne olursa olsun tanıkla ispat olunamaz. Bu kural HUMK.nun 290. maddesinde hükme bağlanmıştır.
Bununla beraber senede karşı, senetle ispatın bazı istisnaları HUMK.nun 293. ve 294. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu istisnalar dışında, imzalı boş kağıdın senet haline dönüştürülmesine karşı borçlu tarafından ileri sürülen hususların senetle ispatı gerekmektedir. Öte yandan, imzalı boş kağıda alacaklıya veren borçlu, diğer tarafta güvenmiştir. Bu güvene dayanarak rızası ile imzalı boş kağıdı veren kimse muhtemel tehlikelere ve onun hukuki sonuçlarına katlanmalı ve senede karşı savunması yazılı delillerle ispat etmelidir.
İmzalı boş bir kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı olarak hukukça geçerli bir senet haline getirildiği iddiasının istisnalar dışında tanıkla ispatının mümkün olmadığı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yönünden açıklanmış bulunmaktadır. Acaba, bu ispat biçimi TCK.nun 509. maddesi yönünden ceza mahkemesinde de geçerli midir?
CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu borunu ceza işlerinde uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının tartışmasız olması gerekmektedir. Bu konuda aksi yönde ileri sürülen görüşlerin kabulü mümkün değildir. Çünkü ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin uyuşmazlığın hukuk mahkemesinde çözümüne imkan tanıdıktan sonra bu mahkemeden verilen ve kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir çelişki olur. İşte bu nedenledir ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir sorunu ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadan bu sorunun hukuk mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemeden verilen ve kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir çelişki olur. İşte bu nedenledir ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir sorunu ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadan bu sorunun hukuk mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen kararla bağlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Biraz önce değinilen adi hukuka ilişkin sorunu ceza mahkemesi kendisi karara bağlamak istediği takrdirde, yine aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması icpa eder. Aksi halin kabulünde çelişkili kararların tesisi olasılığı nedeniyle hak ve nısfet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, bu da yargıya olan güveni sarsar. Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorunludur.
Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı usul kurallarının uygulanmasının kabulünde farklı sonuçların çıkacağı açıktır. CMUK.nun 255. maddesinin alındığı Alman Usulünde bu farklılık yoktur. Çünkü bu ülkede gerek ceza ve gerek hukuk usulünde serbest delil istemi uygulanmaktadır. Öte yandan, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde serbest delil usulü ve hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya çıkmasının kabulü adalet ve hakkaniyete aykırı düşer. Bu itibarla, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasına ilişkin adi hukuka ait sorunun çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen kararların farklı sonuçlarının uygulamada doğuracağı sakıncaların önlenmesi bakımından, tanıkla ispat konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını uygulaması gerekir.
Biraz önce açıklanan görüş, yalan yere yemin suçunda ceza mahkemelerinde tanık dinlenip dinlenmeyeceğine ilişkin içtihat uyuşmazlığını çözen 2.4.1941 gün ve 19.12 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da benimsenmiştir.
Diğer taraftan Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi hükmünce "Hakim kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun mes'uliyete dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, Ceza mahkemesinden verilen beraet kararıyle de mukayyet değildir". Bu hükümlerle hukuk hakimine kuşkusuz ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin kuralları karşısında geniş bir serbestlik tanımaktadır. B.K.nun 53. maddesinde benimsenen esaslara göre, ceza mahkemesince delil yetersizliğinden dolayı verilen bir beraet kararının hukuk hakimini bağlamayacağı; ancak ceza hakimi failin yasayı ihlal ettiğini tespit etmesi halinde hukuk hakiminin bu kararla bağlı olduğu ve artık işlenen fiilin hukuka aykırı olmadığına karar veremeyeceği yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğidir.
İmzalı boş bir kağıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının cezada sabit görülerek verilen mahkumiyet kararının aksine olarak hukuk mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın gerçek bulunduğu sabit olduğu takdirde, alacaklı ceza kararı sonucu mahkum olacak ve fakat aynı alacaklı hukuk mahkemesi kararı sonucu alacağını icrada tahsil edecektir. Böylesine çelişkili durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının cevaz vermeyeceği doğaldır. Bu sonucu benimsemek Borçlar Kanunu'nun az önce açıklanan 53. maddesindeki hukuki esaslarla da bağdaştırılamaz. Aksinin kabulü halinde senet borçlusu hiç bir zaman ne İcra Tetkik Mercii Hakimliğine, ne de Ticaret Mahkemesine başvurma yoluna gitmeyecek, şahit temin ederek C. Savcılığına başvurarak dava açılmasını, kamu davasına da katılarak şahsi hakkının hüküm altına alınmasına ve asıl önemli olan TCK.nun 36. maddesine dayanarak davaya konu belgenin zoralımına karar verilmesini sağlayabilecektir. Hal böyle olunca ve bu yol açılınca H.U.M.K. ve İ.İ.K. hükümleriyle getirilen sınırlamaların uygulama olanağı da eylemli olarak kalkacaktır.
Kaldı ki, cebinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinden de öteye TCK.nun 509. maddesinde gösterilen sonucu bakımından çok ağır olan bir cezanın tehdidi altında bulundurulması, hatta H.U.M.K. ile İ.İ.K., Ticaret Kanunu hükümlerine güvenerek alacağını sağlam gördüğü için, şahit temini yolunu hiç aklına getirmediğinden, kolayca mahkum edilebilme yolu açılacaktır.
Böyle bir yolun açılması, toplumda güveniu sarsara, ökonomik bayatı alt-üst edecek sonuçları doğuracaktır.
Bu nedenlerle içtihat aykırılığının imzalı boş senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin H.U.M.K.nun cevaz verdiği istisnalar dışında tanıkla ispat edilemeyeceği doğrultusunda giderilmesi uygun bulunmuştur.
Sonuç: İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanunu'nun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylemin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemeyeceğine ilk iki toplantıda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından 24.3.1989 günlü üçüncü toplantıda alt çoğunlukla karar verildi.
 


Yukarıdaki İBK kararınıda dikkate aldığımızda tahsil cirosu amacıyla yapılan fakat görünürde temlik cirosu hükmünde olan imzanın tahsil cirosu hükmünde olduğunu ancak yazılı delille ispat edebilirsiniz.
Old 02-01-2011, 19:32   #9
Av. Selen Vargün

 
Varsayılan okuma yazma bilmeyen borçlunun borca itirazı

konuyla igili bir soru da benden... bilgisayar başında olan sevgili site üyelerinden acil cevap beklediğimi ekleyeyim

okuma yazma bilmeyen borçlu hakkında diyelim ki içeriğini bilmeden imzaladığı bir bonoya istinaden icra takibi yapılıyor ve tebligat ulaşıyor. süresinde icra dairesine gelip itiraz edecek. o zaman da tanık gerekecek mi? dairedeki icra memurları mı tanık olacak? yoksa kendisinin mi tanık getirmesi gerekir? veya zaten icra dairesine gelip orada beyanda bulunacağı için tanığa ihtiyacı yok mu?

eğer sadece bir dilekçe yazıp tanıdığı biri aracılığıyla daireye göndermek isterse ne olacak?

çok teşekkür ederim şimdiden...
Old 03-01-2011, 13:37   #10
ihsanberat

 
Varsayılan

itiraz için tanık kişisene gerek yok. İtiraz sözlü olarak da yapılabilir. İtirazın kaldırılması aşamasında icra tetkik merciinde siz iddialarınızı öne sürersiniz. Yani tebliat aşamasında yalnızca itiraz ediyorum demeniz yeterlidir.
Dilekçe gönderme işine gelince , tebligat mevzuatına uygun olarak ya da bizzat gidilerek yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Old 03-01-2011, 13:42   #11
ihsanberat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sakgul
merhaba arkadaşlar...
acil olarak fikirlerinize ihtiyacım var...olay kısaca şöyle: Müvekkilimin alacaklısı olduğu bir bono var.müvekkil köyde yaşadığı için şehre gelen bir arkdaşından seneti icraya koymasını rica ediyor.arkadaşı da kötü niyetli olarak okuma yazma bilmeyen müvekkilime senedi ciro ettiriyor.ardından kendi ciroluyor ve kendi adına icraya koyuyor. şimdi müvekkil alacaklısı olduğu senedin borçlusu haline geliyor.senet icraya konulmuş.o dönemn çok hasta olduğu için itiraz edememiş.haciz yapılmış...şimdi bana geldi.menfi tespit davası açılacak.ancak ayrıntılarda takıldım...dava süreciyle ilgili yardımcı olursanız sevinirim.yani müvekkilimin kandırılarak imza atmış olması ve hastalığını davada nasıl kullanabilirim?teşekkürler...

Şahsi kanaatim bonodaki şekil şartları gerçekleşmediğinden icraya konu olabilecek bir alcağın bonodan dolaı doğmuş olmamasıdır.Yani bono geçersiz olduğundan alacak da mevcut değildir. Bu da şikayetle ileri sürülemeyeceği için menfi tesbit davası açmanız doğru olmuş. Müvekkilinizin okuma yazma bilmediğini, imza atamadığını ispatladığınız an dava sizindir
Old 11-01-2011, 05:36   #13
mntopcu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan : Av. Selen Vargün
icra dairesine gelip itiraz edecek. o zaman da tanık gerekecek mi?

Alıntı:
Yazan : Av. Selen Vargün
eğer sadece bir dilekçe yazıp tanıdığı biri aracılığıyla daireye göndermek isterse ne olacak?

Nası yani???

1) Kambiyo takibine icra dairesinde nasıl itiraz edilecek?

2) Herhangi biri icra dairesine nasıl dilekçe sunacak?
Old 11-01-2011, 05:45   #14
mntopcu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ihsanberat

Şahsi kanaatim bonodaki şekil şartları gerçekleşmediğinden ....

...menfi tesbit davası açmanız doğru olmuş...

Sayın ihsanberat
Şekil şartlarının gerçekleşmediği iddianızın dayanağı nedir?

Bu arada ben de ancak menfi tespit davası ile sonuç alınabileceği kanaatindeyim.
Old 15-01-2011, 17:09   #15
Av. Selen Vargün

 
Varsayılan

sayın topcu haklısınız gözden kaçırmışım. bunun için dava açmamız gerekiyor o zaman soruma gerek de kalmadı. teşekkür ederim..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Okuma yazma bilmeyenlerin bonoyu imzalaması zenon Meslektaşların Soruları 8 01-11-2016 11:38
Okuma yazma bilmediği halde, imza atarak kefil olan ve ipotek veren Av. İlhan SALBAŞ Meslektaşların Soruları 4 16-08-2015 23:54
Okuma yazma bilmeyen senet borçlusu Gamze Dülger Meslektaşların Soruları 6 26-04-2013 16:21
okuma yazma bilmediği konusu nasıl ispat edilecek? av.egemen Meslektaşların Soruları 13 19-09-2007 15:11
Okuma yazma bilmeyen kişinin avukata verdiği vekaletname Şule Çimen Meslektaşların Soruları 1 01-06-2007 20:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,15513396 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.