Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ihalenin feshi sonucu yeniden satış talebi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-03-2015, 11:59   #1
Av. Seçil Kanal

 
Varsayılan ihalenin feshi sonucu yeniden satış talebi

mrb, alacağa mahsuben satın aldığımız gayrimenkul ihalemiz, kıymet takdiri ve satış ilanının ödeme emrinin gönderildiği yurtdışı adresine değil de, yurt içi adresine annesine tebliğ edilmesi gerekçesiyle fesih oldu. ben de kararı kesinleştirdim. yeniden satıl isteyeceğim. ancak tapu kaydı haczi 15.11.2012 tarihinde koymuşuk. esas dosyam 2012 tarihli olduğu için haciz sürem 2 yıl. şu anda 2 yıllık sürem dolmuş olur mu yada satış işlemleri yapmış olmam haciz süresini durdurur mu?ihalenin feshi kararı 22.01.2015 tarihinde kesinleşti.bir de yeniden satış talebimde kıymet takdirini de tebliğ etmem gerekir mi, sonuçta dava sırasında kıymet takdiri öğrenildi. ayrıca davaya borçlu adına vekil katıldı, bundan sonraki tebligatları sadece vekile yapabilirmiyim,teşekkürler.
Old 02-03-2015, 15:38   #2
thanatos

 
Varsayılan

1- 2 yıl içerisinde satış istediğiniz için haczin devam ediyor. satış işlemlerine devam edebilirsiniz.
2- Y12HD 2010/20632esas ve 2011/929 karar sayılı ilamı gereğince bundan sonraki tebliğlerin tamamını mutlaka vekile yapmalısınız.
3- anlaşılan ortada kıymet takdirinin tebliğine ilişkin usulsüz tebliğ var. usulsüz tebliğ de öğrenme tarihi geçerli olduğuna göre ihalenin feshi davası ile öğrenme gerçekleştiğinden dolayı yeniden tebliğine gerek yok diye düşünüyorum. gene de işi sağlama almak için kıymet takdirinin süresine de dikkat ederek kıymet takdirini vekile tekrar tebliğ edin derim.
Old 02-03-2015, 20:33   #3
Fatih Kabadayı

 
Varsayılan

1) Tebliğ usulsüz de olsa T.K.32.md. göre " Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur." artık geçerlidir. Yeniden tebligata gerek yoktur.

Hukuk Genel Kurulu 2007/6-915 E., 2007/946 K.
• TAŞINMAZLARIN İLAMSIZ İCRA YOLUYLA TAHLİYESİ
• USULSÜZ TEBLİGAT

"ÖZET"
İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN ÇIKARILAN ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİ USULSÜZ İSE DE, TAHLİYE İSTEMLİ DAVA DİLEKÇESİ USULÜNCE TEBLİĞ EDİLMEKLE BORÇLU İCRA DOSYASINDAKİ USULSÜZ TEBLİĞE MUTTALİ OLMUŞ SAYILIR. BORÇLUNUN İTİRAZLARINI ÖĞRENME TARİHİNDEN İTİBAREN YASAL SÜRESİ İÇERİSİNDE İCRA DAİRESİ'NE BİLDİRMESİ GEREKİR.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Marmara Ereğlisi İcra (Hukuk) Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 18.05.2006 gün ve 2006/12 E.-13 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi'nin 19.10.2006 gün ve 8433-10384 sayılı ilamı ile; (...Davacı alacaklının kira parasının tahsili amacıyla davalı borçlu aleyhine başlatmış olduğu tahliye istekli icra takibine itiraz edilmemesi üzerine davacı alacaklı icra mahkemesinden kiralananın tahliyesini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine, karar davacı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı alacaklı tarafından 10.02.2006 tarihinde başlatılan icra takibi üzerine davalı borçluya gönderilen 18.02.2006 tarihli ödeme emrine itiraz edilmeyerek takip kesinleşmiştir. Mahkemece sözleşmede belirtilen adrese ödeme emri tebliğ edilmediğinden dolayı davanın reddine karar verilmiş ise de, Tebligat Kanunu'nun 17, ilgili Tüzüğün 23. maddesine göre yapılan tebligat geçerli olduğundan davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı/alacaklı/kiralayan vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı alacaklı kiralayan vekili: Müvekkilinin, davalı Müslüm'e 23.04.2004 tarihli yazılı kira sözleşmesi ile "K... mh. E-5 üzeri B... Tesisleri, Otel P... M.Ereğlisi/Tekirdağ" adresinde bulunan taşınmazı kiraladığını, borçlu kiracının 2005 yılı Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ve 2006 yılı Ocak ayları kira bedellerini ödemediğinden hakkında Marmara Ereğlisi İcra Müdürlüğümün 2006/14 E. sayılı dosyasında tahliye talepli olarak icra takibi başlattıklarını, borçlu kiracıya usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen borcunu ödemediğini ifadeyle, borçlunun borcunun tamamını 30 günlük yasal süresi içinde ödemediğinden ve herhangi bir itirazı da olmadığından İİK m. 269 vd. maddeleri gereği mecurun tahliyesine karar verilmesini istemiştir.

"K... mah. E-5 üzeri B... Tesisleri Otel P... M.Ereğlisi/Tekirdağ" adresine çıkarılan icra dosyasındaki ödeme emri tebligatı "muhatap o anda adreste olmadığından kapısına 2 nolu haber kağıdı yazıldı. Komşusu Yunus'a haber verildi. Tebligat evrakı mahalle muhtarı Hidayete teslim edildi. (18.04.2004)" şeklindeki şerhle tebliğ edilmiştir.

Davalı borçlu kiracı, usulüne uygun şekilde yapılan dava dilekçesi tebliğine karşın yargılamaya katılmamış, cevap vermemiş, mazeret de bildirmemiştir.

Yerel mahkemece; icra dosyası celp edilip incelenmiş ve ödeme emrinin borçluya Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre tebliğ edilmesine karşın bu maddede ve Tüzüğün 28. maddesinde açıklanan şekilde ve usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, taraflar arasındaki sözleşmede kiracının İstanbul adresinin yazılı olmasına karşın, tebligatın Tekirdağ'daki otel adresine gönderilmesinin hatalı olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire'ce, yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm bozulmuştur.

Yerel mahkemece, yapılan tebligatın Tebligat Kanunu'nun 21 ve Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddelerine göre usulüne uygun olmadığı gerekçesi ile ilk hükümde direnilmiştir.

Dava, temerrüt nedeniyle tahliye istemine ilişkindir.

Davacı/alacaklı/kiralayan tarafından davalı/borçlu/kiracı aleyhine taraflar arasındaki yazılı kira ilişkisine dayanılarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 269. maddesine göre "Adi kiraya ilişkin" takip talepnamesi ile takibe girişilmiş; borçluya 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 260 ve 286. maddeleri uyarınca M30 gün ödeme süreli ve tahliye ihtarlı" ödeme emri gönderilmiştir.
Davalı borçluya yapılan ödeme emri tebliği 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre yapılmış ise de, bu maddenin uygulamasına dair Tebligat Tüzüğü'nün 28/1. maddesi "Muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek, beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak imzalaması gerekir" demektedir. Muhatabın tebliğ saatlerinde adreste bulunmama nedeni anılan Tüzük maddesinde belirtilen kişilerden sorulup bu hususta bir tutanak düzenlenmemiştir.
Tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima gözönünde tutulmalıdır.

Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.

Tebligat Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça, tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.

Bu konudaki Hukuk Genel Kurulu'nun 20.04.1994 tarih, 1994/18-100 E., 1994/226 K.; 02.06.1999 tarih, 1999/18-480 E., 1999/486 K.; 22.12.2004 tarih, 2004/12-765 E., 2004/730 K.; 30.03.2005 tarih, 2005/6-190 E., 2005/220 K.; 24.05.2006 tarih, 2006/5-327 E., 316 K.; 04.04.2007 tarih, 2007/12-200 E., 2007/187 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmış olup, buna göre, davalı/borçlu/kiracıya Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi ve Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddesine göre yapılan tebligat eksik ve geçersizdir. Bu durumda davalıya tebliğin ödeme emrinden haberdar olduğu tarihinde yapıldığının kabulü gerekir.
Bununla birlikte, sözü edilen ödeme emrinin borçluya usulünce tebliğ edilmediği ancak, tahliye istemli dava dilekçesinin borçluya usulünce tebliğ edildiği dosya kapsamı ile belirgindir.

Davacı/alacaklı/kiralayanın tahliye istemi, temelinde 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 260. maddesine dayalıdır. Anılan 260. maddenin 2. fıkrası gereğince borçlu kiracının ödeme süresi, 30 gün içinde ödeme ve tahliye ihtarının tebliğ edildiği günden başlamaktadır.

Diğer taraftan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun "Usulüne aykırı tebliğin hükmü" başlıklı 32. maddesinde;
"Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur." denilmektedir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 269. maddesinde ise borçlunun ödeme emrinin tebliğine karşın itiraz etmemesi ve ihtar süresi içinde borcunu da ödememesi halinde alacaklının talebi ile icra mahkemesince tahliyeye karar verileceği hükmü yer almaktadır. Şu durumda, davalı/borçluya icra dosyasında çıkarılan ödeme emrinin tebliği usulsüz ise de, dava dilekçesi usulünce tebliğ edilmekle, borçlunun bu tebliğle "icra dosyasındaki usulsüz tebliğe" muttali olduğunun kabulü gerekir.

Kendisine gönderilen usulsüz tebligatı öğrenen muhatabın, bu tebligatın usulsüz olduğunu öğrendiğini beyan edeceği makam, tebligatı çıkaran İcra Dairesi olup, itirazlarını da öğrenme tarihinden itibaren yasal sürede yine İcra Dairesi'ne bildirmelidir.
Tebligatın usulsüzlüğünü her ne yolla olursa olsun öğrenen borçlunun, takibe itirazlarını bildirmemesi ve aynı zamanda icra mahkemesine de şikayet yoluyla tebligatın usulsüzlüğü konusunda başvurmamış olması halinde, takipten doğan hukuki sonuçların yerine getirilmesinde yasal bir engelin varlığından da söz edilemez.

Nitekim, emsal nitelikteki Hukuk Genel Kurulu'nun 30.03.2005 gün ve 2005/6-190 esas, 2005/220, 28.09.2005 gün ve 2005/6-518-518 sayılı kararlarında da bu hususlar kabul edilmiştir.

Somut olayda; usulsüz tebliğe muttali olan borçlunun takibin yapıldığı İcra Dairesi'ne böyle bir beyanı ve itirazı olmadığı gibi, süresi içinde bir ödemesi ve icra mahkemesine şikayet başvurusu da bulunmamaktadır.

Durum bu olunca; davacı/alacaklı/kiralayanın, davalı/borçlu/kiracı hakkında yaptığı takip kesinleşmekle icra mahkemesince tahliye istemli davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, açıklanan hususlara aykırı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.12.2007 gününde, oybirliği ile karar verildi.

12. Hukuk Dairesi 2005/7751 E., 2005/11569 K.
• TEBLİGAT
• TEBLİĞDEN HABERDAR OLMA

"ÖZET"
TEBLİGATIN USULÜNE UYGUN OLMAMASI HALİNDE MUHATABIN TAKİPTEN HABERDAR OLDUĞU TARİH TEBLİĞ TARİHİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR.
"İçtihat Metni"
Mahalli mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

İcra Mahkemesi'ne verilen şikayet dilekçesinde, ödeme emri tebligatının usulüne uygun olarak yapılmadığı ve tebligattan 13.9.2004 tarihinde haberdar olunduğu açıklanmıştır, incelenen tebligat parçasında tebliğ işleminin 7201 sayılı Yasanın 21. maddesine göre yapıldığı yazılı olmasına rağmen, Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin uygulanmadığı görülmüştür.

Tüzüğün anılan maddesine göre, muhatabın adreste neden bulunmadığı, komşu, kapıcı, yönetici, zabıta amir ve memurları vs, gibi kimselerden sorulmalı, tevziat saatinden sonra adrese gelindiğinin tespit edilmesi ve bunun tebligat parçasına yazılıp belgelenmesi halinde 21. maddeye göre tebligat yapılabilir. Yukarıda yazılı hususlar yerine getirilmediği için ödeme emri tebligatı usulüne uygun değildir. 7201 sayılı Yasanın 32. maddesi gereğince tebligatın usulsüz olması hafinde muhatabı takipten haberdar olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Borçlunun seçilen takip şekline göre öğrenme üzerine süresinde icra dairesine başvurarak borca itiraz ettiği de görülmektedir. Bu nedenle şikayet dilekçesinde yazılı 13.9.2004 tarihinde ödeme emrinin tebliğ edilmiş sayılmasına karar verilmesi ve tebliğ tarihinin bu şekilde düzeltilmesi gerekirken şikayetin reddi isabetsizdir. (HGK; nun 29.12.1993 tarih ve 1993/18-778 E, 1993/876 K.).

Sonuç: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle IİK. 366 ve HUMK.'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 30.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.


2) Satış talep müddetinde dosyanın açılış tarihi değil haczin konulma tarihi esas alınır. 05.01.2013 ve sonrası hacizler 1 yıl, öncesinde konulan hacizler 2 yıl geçerlidir. Haciz tarihinizden satış talep ederek satış masrafının yatırılma tarihinde satış talep müddeti kesilir. İhale feshi davasının kesinleşmesi ile süre kaldığı yerden işlemeye devam eder. Diyelim ki 01.01.2014 günü haciz koydunuz. 7 ay sonra 01.08.2014 günü satış talep ederek satış masrafı yatırdınız. Hacziniz 1 yıl geçerli ise ihale feshi davasının kesinleşmesinden itibaren kalan 5 aylık sürede tekrardan satış talep etmeniz gerekir. Aksi halde haciz düşer.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/5216
KARAR NO: 2014/6628

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. Murat Madranefe tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, Edirne ili, Keşan ilçesi, İspatcami mahallesi, 10 ada, 25 parsel, 5 nolu bağımsız bölümde tapuya kayıtlı taşınmaza ilişkin ihalenin feshinin talep edildiği, mahkemece yapılan inceleme neticesinde, süresinde satışın istendiği ve ihalenin feshini gerektiren bir neden de bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip tarihi itibarı ile uygulanması gereken İİK.nun 150/e maddesi gereğince, alacaklının taşınmaz rehninin satışını icra emri tebliğinden itibaren nihayet iki sene içinde istemesi gereklidir. Aksi halde takip düşecektir. Yine İİK'nun ipoteğe bağlı takiplerde satışa hazırlıkları düzenleyen 150/d maddesinde de; icra dairesinin, takip talebi üzerine satış hazırlıklarına başlayacağı ve bu amaçla tapudan kayıt örneklerini ve belediyeden imar durumunu getirtip, takibin kesinleşmesini beklemeden kıymet takdirini yaptıracağı öngörülmüştür.
Somut olayda, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takipte icra emrinin borçluya 23.01.2009 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklının talebi ile 07.11.2008 günü taşınmazın ilk kıymet takdiri işlemlerinin yaptırıldığı, 25.06.2009 tarihinde ise alacaklının satış talebinde bulunarak aynı gün icra müdürü tarafından belirtilen satış avansını yatırdığı anlaşılmaktadır.
İİK'nun 59. maddesine göre alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını avans olarak peşinen öder. İncelenen icra dosyasında ise alacaklının, borçluya icra emri tebliğinden itibaren İİK'nun 150/e maddesinde öngörülen iki yıllık süre dolmadan ipotekli taşınmazın satışı için talepte bulunduğu ve satış için gereken avansı da yatırdığı görülmektedir. Burada alacaklı, üzerine düşen yasal yükümlülüğü yerine getirmiş olup icra müdürünün, kıymet takdirinin kesinleşmesinin ardından satış işlemlerine başlanacağına dair kararının yukarıda izah edilen İİK'nun 150/d-e ve 59. maddeleri gereği, işleyen sürenin durmasına etkisi yoktur. Satış isteme süresi, alacaklının satış talebi ile durduktan sonra ihalenin feshedilmesi veya satışın düşmesi halinde süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.
Somut olayda ise satış isteme süresi ilk satış talebinden sonra satışın düşmesi sebebiyle kaldığı yerden işlemeye devam etmiş ve şikayet başvurusu üzerine mahkemenin tedbir kararıyla yeniden durmuş olup, tedbir kararının kalkmasından sonra yeniden satış talebinde bulunuluncaya kadar işlemeye devam etmiştir.
O halde, mahkemece İİK'nun 150/e maddesi uyarınca icra emrinin tebliğinden itibaren 2 yıllık sürenin durduğu ve yeniden işlemeye başladığı zaman dilimleri esas alınmak suretiyle 2 yıllık sürenin dolup dolmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan HMK’nun 297. maddesinin (1). fıkrası gereği hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

3) Hacziniz düştü ise kıymet takdiriniz de düşer. Tekrar haciz koyup o kıymet takdiri ile satışa giderseniz ihale tekrardan fesholur. Yeni bir haciz koyarsanız kıymet takdirinin iki yılı dolmasa bile tekrardan kıymet takdiri yaptırmanız gerekir.

T.C. YARGITAY 12. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2009/6470
KARAR NO: 2009/14363 Y A R G I T A Y İ L A M I

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
Takip dosyası incelendiğinde, 206 ve 31 parsel sayılı taşınmazlardaki borçlu payı üzerine 02.09.2005 tarihinde haciz konulduğu ve daha sonra da icra müdürlüğünce 16.02.2007 tarihinde kıymet takdiri yapıldığı ve kıymet takdirine itiraz üzerine Ceyhan İcra Mahkemesi’nin 26.12.2007 tarih ve 2007/27–84 sayılı kararı ile ihaleye esas olan kıymet takdirinin belirlendiği anlaşılmıştır. Alacaklı vekilinin 14.12.2007 tarihli satış talebi üzerine icra müdürlüğünce aynı tarihte, haciz tarihinden itibaren 2 yıllık süre geçtiğinden satış talebinin reddine karar verildiği, adı geçen tarafından, haczin düştüğüne ilişkin kararın şikayet konusu yapılmayarak, yeniden haciz talep edildiği ve 11.01.2008 tarihinde taşınmazlar üzerine haciz konulduğu, yeniden kıymet takdiri yapılmaksızın 22.09.2008 tarihinde ihalenin yapıldığı görülmüştür. İcra müdürlüğünce 14.12.2007 tarihinde 02.09.2005 tarihli haczin düştüğüne karar verilmesi ile birlikte bu hacze dayalı olarak belirlenen kıymet takdiri de hukuken geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.
Bu durumda 11.01.2008 tarihli haciz sonrası yeniden kıymet takdiri yapılması gerekirken iptal edilen hacze dayalı kıymet takdiri esas alınarak ihalenin yapılması usulsüz olup ihalenin feshi yerine şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 30.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

4) İhalenin kıymet takdirinden iki yıl sonra yapılması ihale feshi sebebidir. Hacziniz devam etse bile kıymet takdiriniz iki yılı doldurmakla hükümsüz kaldı ise yeniden kıymet takdiri yapılması gerekir.

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11887
KARAR: 2013/17560

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

İİK.nun 128/a maddesinin 2.fıkrası gereğince kesinleşen kıymet takdiri için iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez. Hukuk Genel Kurulu'nun 26.2.1992 günlü ve 1992/70-130 sayılı kararı ile benimsenen, 4. Hukuk Dairesinin 01.07.1991 günlü ve 6836/6553 sayılı kararı ile "satışın kıymet takdirinin esas alındığı tarihten iki sene sonra yapılmasının başlı başına ihalenin feshi sebebi sayılacağı" kabul edilmiştir. Yine Hukuk Genel Kurulu'nun aynı kararında İİK. nun 128/a maddesinde öngörülen iki yıllık sürenin başlangıcının bilahare kesinleşmesi kaydı ile kıymet takdirinin fiilen yapıldığı tarih (keşif tarihi) olduğu açıkça vurgulanmıştır.

Somut olayda, satışa konu taşınmazların kıymeti ile ilgili İcra Mahkemesi kararı 04.11.2010 tarihinde verilmiş, takdire esas keşif ise 20.10.2010 tarihinde yapılmıştır. Bu açıklamaya göre kıymet taktirinin yapılığı 20.10.2010 tarihi ile satışın yapıldığı 03.12.2012 tarihi arasındaki iki yıllık süre geçmiş olduğundan ve Mahkemece kamu düzeni ile ilgili bu hususun res’en dikkate alınarak şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi

5) Tabiki sadece vekile tebligat yaparak satış işlemlerine devam edilir. Sadece asile tebliğ ile satışa devam ederseniz ihale yine fesholur. Kolay gelsin.
Old 12-08-2016, 12:36   #4
primavera

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan thanatos
1- 2 yıl içerisinde satış istediğiniz için haczin devam ediyor. satış işlemlerine devam edebilirsiniz.
2- Y12HD 2010/20632esas ve 2011/929 karar sayılı ilamı gereğince bundan sonraki tebliğlerin tamamını mutlaka vekile yapmalısınız.
3- anlaşılan ortada kıymet takdirinin tebliğine ilişkin usulsüz tebliğ var. usulsüz tebliğ de öğrenme tarihi geçerli olduğuna göre ihalenin feshi davası ile öğrenme gerçekleştiğinden dolayı yeniden tebliğine gerek yok diye düşünüyorum. gene de işi sağlama almak için kıymet takdirinin süresine de dikkat ederek kıymet takdirini vekile tekrar tebliğ edin derim.

merhaba, yargıtay kararını paylaşmanız mümkün müdür? Teşekkürler.
Old 12-08-2016, 12:38   #5
primavera

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Fatih Kabadayı
1) Tebliğ usulsüz de olsa T.K.32.md. göre " Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur." artık geçerlidir. Yeniden tebligata gerek yoktur.

Hukuk Genel Kurulu 2007/6-915 E., 2007/946 K.
• TAŞINMAZLARIN İLAMSIZ İCRA YOLUYLA TAHLİYESİ
• USULSÜZ TEBLİGAT

"ÖZET"
İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN ÇIKARILAN ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİ USULSÜZ İSE DE, TAHLİYE İSTEMLİ DAVA DİLEKÇESİ USULÜNCE TEBLİĞ EDİLMEKLE BORÇLU İCRA DOSYASINDAKİ USULSÜZ TEBLİĞE MUTTALİ OLMUŞ SAYILIR. BORÇLUNUN İTİRAZLARINI ÖĞRENME TARİHİNDEN İTİBAREN YASAL SÜRESİ İÇERİSİNDE İCRA DAİRESİ'NE BİLDİRMESİ GEREKİR.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Marmara Ereğlisi İcra (Hukuk) Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 18.05.2006 gün ve 2006/12 E.-13 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi'nin 19.10.2006 gün ve 8433-10384 sayılı ilamı ile; (...Davacı alacaklının kira parasının tahsili amacıyla davalı borçlu aleyhine başlatmış olduğu tahliye istekli icra takibine itiraz edilmemesi üzerine davacı alacaklı icra mahkemesinden kiralananın tahliyesini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine, karar davacı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı alacaklı tarafından 10.02.2006 tarihinde başlatılan icra takibi üzerine davalı borçluya gönderilen 18.02.2006 tarihli ödeme emrine itiraz edilmeyerek takip kesinleşmiştir. Mahkemece sözleşmede belirtilen adrese ödeme emri tebliğ edilmediğinden dolayı davanın reddine karar verilmiş ise de, Tebligat Kanunu'nun 17, ilgili Tüzüğün 23. maddesine göre yapılan tebligat geçerli olduğundan davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı/alacaklı/kiralayan vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı alacaklı kiralayan vekili: Müvekkilinin, davalı Müslüm'e 23.04.2004 tarihli yazılı kira sözleşmesi ile "K... mh. E-5 üzeri B... Tesisleri, Otel P... M.Ereğlisi/Tekirdağ" adresinde bulunan taşınmazı kiraladığını, borçlu kiracının 2005 yılı Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ve 2006 yılı Ocak ayları kira bedellerini ödemediğinden hakkında Marmara Ereğlisi İcra Müdürlüğümün 2006/14 E. sayılı dosyasında tahliye talepli olarak icra takibi başlattıklarını, borçlu kiracıya usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen borcunu ödemediğini ifadeyle, borçlunun borcunun tamamını 30 günlük yasal süresi içinde ödemediğinden ve herhangi bir itirazı da olmadığından İİK m. 269 vd. maddeleri gereği mecurun tahliyesine karar verilmesini istemiştir.

"K... mah. E-5 üzeri B... Tesisleri Otel P... M.Ereğlisi/Tekirdağ" adresine çıkarılan icra dosyasındaki ödeme emri tebligatı "muhatap o anda adreste olmadığından kapısına 2 nolu haber kağıdı yazıldı. Komşusu Yunus'a haber verildi. Tebligat evrakı mahalle muhtarı Hidayete teslim edildi. (18.04.2004)" şeklindeki şerhle tebliğ edilmiştir.

Davalı borçlu kiracı, usulüne uygun şekilde yapılan dava dilekçesi tebliğine karşın yargılamaya katılmamış, cevap vermemiş, mazeret de bildirmemiştir.

Yerel mahkemece; icra dosyası celp edilip incelenmiş ve ödeme emrinin borçluya Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre tebliğ edilmesine karşın bu maddede ve Tüzüğün 28. maddesinde açıklanan şekilde ve usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, taraflar arasındaki sözleşmede kiracının İstanbul adresinin yazılı olmasına karşın, tebligatın Tekirdağ'daki otel adresine gönderilmesinin hatalı olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire'ce, yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm bozulmuştur.

Yerel mahkemece, yapılan tebligatın Tebligat Kanunu'nun 21 ve Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddelerine göre usulüne uygun olmadığı gerekçesi ile ilk hükümde direnilmiştir.

Dava, temerrüt nedeniyle tahliye istemine ilişkindir.

Davacı/alacaklı/kiralayan tarafından davalı/borçlu/kiracı aleyhine taraflar arasındaki yazılı kira ilişkisine dayanılarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 269. maddesine göre "Adi kiraya ilişkin" takip talepnamesi ile takibe girişilmiş; borçluya 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 260 ve 286. maddeleri uyarınca M30 gün ödeme süreli ve tahliye ihtarlı" ödeme emri gönderilmiştir.
Davalı borçluya yapılan ödeme emri tebliği 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre yapılmış ise de, bu maddenin uygulamasına dair Tebligat Tüzüğü'nün 28/1. maddesi "Muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek, beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak imzalaması gerekir" demektedir. Muhatabın tebliğ saatlerinde adreste bulunmama nedeni anılan Tüzük maddesinde belirtilen kişilerden sorulup bu hususta bir tutanak düzenlenmemiştir.
Tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima gözönünde tutulmalıdır.

Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.

Tebligat Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça, tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.

Bu konudaki Hukuk Genel Kurulu'nun 20.04.1994 tarih, 1994/18-100 E., 1994/226 K.; 02.06.1999 tarih, 1999/18-480 E., 1999/486 K.; 22.12.2004 tarih, 2004/12-765 E., 2004/730 K.; 30.03.2005 tarih, 2005/6-190 E., 2005/220 K.; 24.05.2006 tarih, 2006/5-327 E., 316 K.; 04.04.2007 tarih, 2007/12-200 E., 2007/187 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmış olup, buna göre, davalı/borçlu/kiracıya Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi ve Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddesine göre yapılan tebligat eksik ve geçersizdir. Bu durumda davalıya tebliğin ödeme emrinden haberdar olduğu tarihinde yapıldığının kabulü gerekir.
Bununla birlikte, sözü edilen ödeme emrinin borçluya usulünce tebliğ edilmediği ancak, tahliye istemli dava dilekçesinin borçluya usulünce tebliğ edildiği dosya kapsamı ile belirgindir.

Davacı/alacaklı/kiralayanın tahliye istemi, temelinde 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 260. maddesine dayalıdır. Anılan 260. maddenin 2. fıkrası gereğince borçlu kiracının ödeme süresi, 30 gün içinde ödeme ve tahliye ihtarının tebliğ edildiği günden başlamaktadır.

Diğer taraftan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun "Usulüne aykırı tebliğin hükmü" başlıklı 32. maddesinde;
"Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur." denilmektedir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 269. maddesinde ise borçlunun ödeme emrinin tebliğine karşın itiraz etmemesi ve ihtar süresi içinde borcunu da ödememesi halinde alacaklının talebi ile icra mahkemesince tahliyeye karar verileceği hükmü yer almaktadır. Şu durumda, davalı/borçluya icra dosyasında çıkarılan ödeme emrinin tebliği usulsüz ise de, dava dilekçesi usulünce tebliğ edilmekle, borçlunun bu tebliğle "icra dosyasındaki usulsüz tebliğe" muttali olduğunun kabulü gerekir.

Kendisine gönderilen usulsüz tebligatı öğrenen muhatabın, bu tebligatın usulsüz olduğunu öğrendiğini beyan edeceği makam, tebligatı çıkaran İcra Dairesi olup, itirazlarını da öğrenme tarihinden itibaren yasal sürede yine İcra Dairesi'ne bildirmelidir.
Tebligatın usulsüzlüğünü her ne yolla olursa olsun öğrenen borçlunun, takibe itirazlarını bildirmemesi ve aynı zamanda icra mahkemesine de şikayet yoluyla tebligatın usulsüzlüğü konusunda başvurmamış olması halinde, takipten doğan hukuki sonuçların yerine getirilmesinde yasal bir engelin varlığından da söz edilemez.

Nitekim, emsal nitelikteki Hukuk Genel Kurulu'nun 30.03.2005 gün ve 2005/6-190 esas, 2005/220, 28.09.2005 gün ve 2005/6-518-518 sayılı kararlarında da bu hususlar kabul edilmiştir.

Somut olayda; usulsüz tebliğe muttali olan borçlunun takibin yapıldığı İcra Dairesi'ne böyle bir beyanı ve itirazı olmadığı gibi, süresi içinde bir ödemesi ve icra mahkemesine şikayet başvurusu da bulunmamaktadır.

Durum bu olunca; davacı/alacaklı/kiralayanın, davalı/borçlu/kiracı hakkında yaptığı takip kesinleşmekle icra mahkemesince tahliye istemli davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, açıklanan hususlara aykırı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.12.2007 gününde, oybirliği ile karar verildi.

12. Hukuk Dairesi 2005/7751 E., 2005/11569 K.
• TEBLİGAT
• TEBLİĞDEN HABERDAR OLMA

"ÖZET"
TEBLİGATIN USULÜNE UYGUN OLMAMASI HALİNDE MUHATABIN TAKİPTEN HABERDAR OLDUĞU TARİH TEBLİĞ TARİHİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR.
"İçtihat Metni"
Mahalli mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

İcra Mahkemesi'ne verilen şikayet dilekçesinde, ödeme emri tebligatının usulüne uygun olarak yapılmadığı ve tebligattan 13.9.2004 tarihinde haberdar olunduğu açıklanmıştır, incelenen tebligat parçasında tebliğ işleminin 7201 sayılı Yasanın 21. maddesine göre yapıldığı yazılı olmasına rağmen, Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin uygulanmadığı görülmüştür.

Tüzüğün anılan maddesine göre, muhatabın adreste neden bulunmadığı, komşu, kapıcı, yönetici, zabıta amir ve memurları vs, gibi kimselerden sorulmalı, tevziat saatinden sonra adrese gelindiğinin tespit edilmesi ve bunun tebligat parçasına yazılıp belgelenmesi halinde 21. maddeye göre tebligat yapılabilir. Yukarıda yazılı hususlar yerine getirilmediği için ödeme emri tebligatı usulüne uygun değildir. 7201 sayılı Yasanın 32. maddesi gereğince tebligatın usulsüz olması hafinde muhatabı takipten haberdar olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Borçlunun seçilen takip şekline göre öğrenme üzerine süresinde icra dairesine başvurarak borca itiraz ettiği de görülmektedir. Bu nedenle şikayet dilekçesinde yazılı 13.9.2004 tarihinde ödeme emrinin tebliğ edilmiş sayılmasına karar verilmesi ve tebliğ tarihinin bu şekilde düzeltilmesi gerekirken şikayetin reddi isabetsizdir. (HGK; nun 29.12.1993 tarih ve 1993/18-778 E, 1993/876 K.).

Sonuç: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle IİK. 366 ve HUMK.'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 30.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.


2) Satış talep müddetinde dosyanın açılış tarihi değil haczin konulma tarihi esas alınır. 05.01.2013 ve sonrası hacizler 1 yıl, öncesinde konulan hacizler 2 yıl geçerlidir. Haciz tarihinizden satış talep ederek satış masrafının yatırılma tarihinde satış talep müddeti kesilir. İhale feshi davasının kesinleşmesi ile süre kaldığı yerden işlemeye devam eder. Diyelim ki 01.01.2014 günü haciz koydunuz. 7 ay sonra 01.08.2014 günü satış talep ederek satış masrafı yatırdınız. Hacziniz 1 yıl geçerli ise ihale feshi davasının kesinleşmesinden itibaren kalan 5 aylık sürede tekrardan satış talep etmeniz gerekir. Aksi halde haciz düşer.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/5216
KARAR NO: 2014/6628

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. Murat Madranefe tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, Edirne ili, Keşan ilçesi, İspatcami mahallesi, 10 ada, 25 parsel, 5 nolu bağımsız bölümde tapuya kayıtlı taşınmaza ilişkin ihalenin feshinin talep edildiği, mahkemece yapılan inceleme neticesinde, süresinde satışın istendiği ve ihalenin feshini gerektiren bir neden de bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip tarihi itibarı ile uygulanması gereken İİK.nun 150/e maddesi gereğince, alacaklının taşınmaz rehninin satışını icra emri tebliğinden itibaren nihayet iki sene içinde istemesi gereklidir. Aksi halde takip düşecektir. Yine İİK'nun ipoteğe bağlı takiplerde satışa hazırlıkları düzenleyen 150/d maddesinde de; icra dairesinin, takip talebi üzerine satış hazırlıklarına başlayacağı ve bu amaçla tapudan kayıt örneklerini ve belediyeden imar durumunu getirtip, takibin kesinleşmesini beklemeden kıymet takdirini yaptıracağı öngörülmüştür.
Somut olayda, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takipte icra emrinin borçluya 23.01.2009 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklının talebi ile 07.11.2008 günü taşınmazın ilk kıymet takdiri işlemlerinin yaptırıldığı, 25.06.2009 tarihinde ise alacaklının satış talebinde bulunarak aynı gün icra müdürü tarafından belirtilen satış avansını yatırdığı anlaşılmaktadır.
İİK'nun 59. maddesine göre alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını avans olarak peşinen öder. İncelenen icra dosyasında ise alacaklının, borçluya icra emri tebliğinden itibaren İİK'nun 150/e maddesinde öngörülen iki yıllık süre dolmadan ipotekli taşınmazın satışı için talepte bulunduğu ve satış için gereken avansı da yatırdığı görülmektedir. Burada alacaklı, üzerine düşen yasal yükümlülüğü yerine getirmiş olup icra müdürünün, kıymet takdirinin kesinleşmesinin ardından satış işlemlerine başlanacağına dair kararının yukarıda izah edilen İİK'nun 150/d-e ve 59. maddeleri gereği, işleyen sürenin durmasına etkisi yoktur. Satış isteme süresi, alacaklının satış talebi ile durduktan sonra ihalenin feshedilmesi veya satışın düşmesi halinde süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.
Somut olayda ise satış isteme süresi ilk satış talebinden sonra satışın düşmesi sebebiyle kaldığı yerden işlemeye devam etmiş ve şikayet başvurusu üzerine mahkemenin tedbir kararıyla yeniden durmuş olup, tedbir kararının kalkmasından sonra yeniden satış talebinde bulunuluncaya kadar işlemeye devam etmiştir.
O halde, mahkemece İİK'nun 150/e maddesi uyarınca icra emrinin tebliğinden itibaren 2 yıllık sürenin durduğu ve yeniden işlemeye başladığı zaman dilimleri esas alınmak suretiyle 2 yıllık sürenin dolup dolmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan HMK’nun 297. maddesinin (1). fıkrası gereği hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

3) Hacziniz düştü ise kıymet takdiriniz de düşer. Tekrar haciz koyup o kıymet takdiri ile satışa giderseniz ihale tekrardan fesholur. Yeni bir haciz koyarsanız kıymet takdirinin iki yılı dolmasa bile tekrardan kıymet takdiri yaptırmanız gerekir.

T.C. YARGITAY 12. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2009/6470
KARAR NO: 2009/14363 Y A R G I T A Y İ L A M I

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
Takip dosyası incelendiğinde, 206 ve 31 parsel sayılı taşınmazlardaki borçlu payı üzerine 02.09.2005 tarihinde haciz konulduğu ve daha sonra da icra müdürlüğünce 16.02.2007 tarihinde kıymet takdiri yapıldığı ve kıymet takdirine itiraz üzerine Ceyhan İcra Mahkemesi’nin 26.12.2007 tarih ve 2007/27–84 sayılı kararı ile ihaleye esas olan kıymet takdirinin belirlendiği anlaşılmıştır. Alacaklı vekilinin 14.12.2007 tarihli satış talebi üzerine icra müdürlüğünce aynı tarihte, haciz tarihinden itibaren 2 yıllık süre geçtiğinden satış talebinin reddine karar verildiği, adı geçen tarafından, haczin düştüğüne ilişkin kararın şikayet konusu yapılmayarak, yeniden haciz talep edildiği ve 11.01.2008 tarihinde taşınmazlar üzerine haciz konulduğu, yeniden kıymet takdiri yapılmaksızın 22.09.2008 tarihinde ihalenin yapıldığı görülmüştür. İcra müdürlüğünce 14.12.2007 tarihinde 02.09.2005 tarihli haczin düştüğüne karar verilmesi ile birlikte bu hacze dayalı olarak belirlenen kıymet takdiri de hukuken geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.
Bu durumda 11.01.2008 tarihli haciz sonrası yeniden kıymet takdiri yapılması gerekirken iptal edilen hacze dayalı kıymet takdiri esas alınarak ihalenin yapılması usulsüz olup ihalenin feshi yerine şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 30.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

4) İhalenin kıymet takdirinden iki yıl sonra yapılması ihale feshi sebebidir. Hacziniz devam etse bile kıymet takdiriniz iki yılı doldurmakla hükümsüz kaldı ise yeniden kıymet takdiri yapılması gerekir.

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11887
KARAR: 2013/17560

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

İİK.nun 128/a maddesinin 2.fıkrası gereğince kesinleşen kıymet takdiri için iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez. Hukuk Genel Kurulu'nun 26.2.1992 günlü ve 1992/70-130 sayılı kararı ile benimsenen, 4. Hukuk Dairesinin 01.07.1991 günlü ve 6836/6553 sayılı kararı ile "satışın kıymet takdirinin esas alındığı tarihten iki sene sonra yapılmasının başlı başına ihalenin feshi sebebi sayılacağı" kabul edilmiştir. Yine Hukuk Genel Kurulu'nun aynı kararında İİK. nun 128/a maddesinde öngörülen iki yıllık sürenin başlangıcının bilahare kesinleşmesi kaydı ile kıymet takdirinin fiilen yapıldığı tarih (keşif tarihi) olduğu açıkça vurgulanmıştır.

Somut olayda, satışa konu taşınmazların kıymeti ile ilgili İcra Mahkemesi kararı 04.11.2010 tarihinde verilmiş, takdire esas keşif ise 20.10.2010 tarihinde yapılmıştır. Bu açıklamaya göre kıymet taktirinin yapılığı 20.10.2010 tarihi ile satışın yapıldığı 03.12.2012 tarihi arasındaki iki yıllık süre geçmiş olduğundan ve Mahkemece kamu düzeni ile ilgili bu hususun res’en dikkate alınarak şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi

5) Tabiki sadece vekile tebligat yaparak satış işlemlerine devam edilir. Sadece asile tebliğ ile satışa devam ederseniz ihale yine fesholur. Kolay gelsin.

Merhaba, yazınızın 5. maddesinde belirtmiş olduğunuz şekilde vekile tebliğ zorunluluğuna ilişkin yargıtay kararını paylaşır mısınız? Yani ihale fesh olduktan sonra tekrar satış talebinde neden vekile tebliğ zorunlu olduğunu tam anlayamadım. biraz açıklarsanız sevinirim.teşekkürler
Old 12-08-2016, 12:38   #6
primavera

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Fatih Kabadayı
1) Tebliğ usulsüz de olsa T.K.32.md. göre " Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur." artık geçerlidir. Yeniden tebligata gerek yoktur.

Hukuk Genel Kurulu 2007/6-915 E., 2007/946 K.
• TAŞINMAZLARIN İLAMSIZ İCRA YOLUYLA TAHLİYESİ
• USULSÜZ TEBLİGAT

"ÖZET"
İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN ÇIKARILAN ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİ USULSÜZ İSE DE, TAHLİYE İSTEMLİ DAVA DİLEKÇESİ USULÜNCE TEBLİĞ EDİLMEKLE BORÇLU İCRA DOSYASINDAKİ USULSÜZ TEBLİĞE MUTTALİ OLMUŞ SAYILIR. BORÇLUNUN İTİRAZLARINI ÖĞRENME TARİHİNDEN İTİBAREN YASAL SÜRESİ İÇERİSİNDE İCRA DAİRESİ'NE BİLDİRMESİ GEREKİR.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Marmara Ereğlisi İcra (Hukuk) Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 18.05.2006 gün ve 2006/12 E.-13 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi'nin 19.10.2006 gün ve 8433-10384 sayılı ilamı ile; (...Davacı alacaklının kira parasının tahsili amacıyla davalı borçlu aleyhine başlatmış olduğu tahliye istekli icra takibine itiraz edilmemesi üzerine davacı alacaklı icra mahkemesinden kiralananın tahliyesini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine, karar davacı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı alacaklı tarafından 10.02.2006 tarihinde başlatılan icra takibi üzerine davalı borçluya gönderilen 18.02.2006 tarihli ödeme emrine itiraz edilmeyerek takip kesinleşmiştir. Mahkemece sözleşmede belirtilen adrese ödeme emri tebliğ edilmediğinden dolayı davanın reddine karar verilmiş ise de, Tebligat Kanunu'nun 17, ilgili Tüzüğün 23. maddesine göre yapılan tebligat geçerli olduğundan davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı/alacaklı/kiralayan vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı alacaklı kiralayan vekili: Müvekkilinin, davalı Müslüm'e 23.04.2004 tarihli yazılı kira sözleşmesi ile "K... mh. E-5 üzeri B... Tesisleri, Otel P... M.Ereğlisi/Tekirdağ" adresinde bulunan taşınmazı kiraladığını, borçlu kiracının 2005 yılı Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ve 2006 yılı Ocak ayları kira bedellerini ödemediğinden hakkında Marmara Ereğlisi İcra Müdürlüğümün 2006/14 E. sayılı dosyasında tahliye talepli olarak icra takibi başlattıklarını, borçlu kiracıya usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen borcunu ödemediğini ifadeyle, borçlunun borcunun tamamını 30 günlük yasal süresi içinde ödemediğinden ve herhangi bir itirazı da olmadığından İİK m. 269 vd. maddeleri gereği mecurun tahliyesine karar verilmesini istemiştir.

"K... mah. E-5 üzeri B... Tesisleri Otel P... M.Ereğlisi/Tekirdağ" adresine çıkarılan icra dosyasındaki ödeme emri tebligatı "muhatap o anda adreste olmadığından kapısına 2 nolu haber kağıdı yazıldı. Komşusu Yunus'a haber verildi. Tebligat evrakı mahalle muhtarı Hidayete teslim edildi. (18.04.2004)" şeklindeki şerhle tebliğ edilmiştir.

Davalı borçlu kiracı, usulüne uygun şekilde yapılan dava dilekçesi tebliğine karşın yargılamaya katılmamış, cevap vermemiş, mazeret de bildirmemiştir.

Yerel mahkemece; icra dosyası celp edilip incelenmiş ve ödeme emrinin borçluya Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre tebliğ edilmesine karşın bu maddede ve Tüzüğün 28. maddesinde açıklanan şekilde ve usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, taraflar arasındaki sözleşmede kiracının İstanbul adresinin yazılı olmasına karşın, tebligatın Tekirdağ'daki otel adresine gönderilmesinin hatalı olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire'ce, yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm bozulmuştur.

Yerel mahkemece, yapılan tebligatın Tebligat Kanunu'nun 21 ve Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddelerine göre usulüne uygun olmadığı gerekçesi ile ilk hükümde direnilmiştir.

Dava, temerrüt nedeniyle tahliye istemine ilişkindir.

Davacı/alacaklı/kiralayan tarafından davalı/borçlu/kiracı aleyhine taraflar arasındaki yazılı kira ilişkisine dayanılarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 269. maddesine göre "Adi kiraya ilişkin" takip talepnamesi ile takibe girişilmiş; borçluya 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 260 ve 286. maddeleri uyarınca M30 gün ödeme süreli ve tahliye ihtarlı" ödeme emri gönderilmiştir.
Davalı borçluya yapılan ödeme emri tebliği 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre yapılmış ise de, bu maddenin uygulamasına dair Tebligat Tüzüğü'nün 28/1. maddesi "Muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek, beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak imzalaması gerekir" demektedir. Muhatabın tebliğ saatlerinde adreste bulunmama nedeni anılan Tüzük maddesinde belirtilen kişilerden sorulup bu hususta bir tutanak düzenlenmemiştir.
Tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima gözönünde tutulmalıdır.

Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.

Tebligat Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça, tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.

Bu konudaki Hukuk Genel Kurulu'nun 20.04.1994 tarih, 1994/18-100 E., 1994/226 K.; 02.06.1999 tarih, 1999/18-480 E., 1999/486 K.; 22.12.2004 tarih, 2004/12-765 E., 2004/730 K.; 30.03.2005 tarih, 2005/6-190 E., 2005/220 K.; 24.05.2006 tarih, 2006/5-327 E., 316 K.; 04.04.2007 tarih, 2007/12-200 E., 2007/187 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmış olup, buna göre, davalı/borçlu/kiracıya Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi ve Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddesine göre yapılan tebligat eksik ve geçersizdir. Bu durumda davalıya tebliğin ödeme emrinden haberdar olduğu tarihinde yapıldığının kabulü gerekir.
Bununla birlikte, sözü edilen ödeme emrinin borçluya usulünce tebliğ edilmediği ancak, tahliye istemli dava dilekçesinin borçluya usulünce tebliğ edildiği dosya kapsamı ile belirgindir.

Davacı/alacaklı/kiralayanın tahliye istemi, temelinde 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 260. maddesine dayalıdır. Anılan 260. maddenin 2. fıkrası gereğince borçlu kiracının ödeme süresi, 30 gün içinde ödeme ve tahliye ihtarının tebliğ edildiği günden başlamaktadır.

Diğer taraftan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun "Usulüne aykırı tebliğin hükmü" başlıklı 32. maddesinde;
"Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur." denilmektedir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 269. maddesinde ise borçlunun ödeme emrinin tebliğine karşın itiraz etmemesi ve ihtar süresi içinde borcunu da ödememesi halinde alacaklının talebi ile icra mahkemesince tahliyeye karar verileceği hükmü yer almaktadır. Şu durumda, davalı/borçluya icra dosyasında çıkarılan ödeme emrinin tebliği usulsüz ise de, dava dilekçesi usulünce tebliğ edilmekle, borçlunun bu tebliğle "icra dosyasındaki usulsüz tebliğe" muttali olduğunun kabulü gerekir.

Kendisine gönderilen usulsüz tebligatı öğrenen muhatabın, bu tebligatın usulsüz olduğunu öğrendiğini beyan edeceği makam, tebligatı çıkaran İcra Dairesi olup, itirazlarını da öğrenme tarihinden itibaren yasal sürede yine İcra Dairesi'ne bildirmelidir.
Tebligatın usulsüzlüğünü her ne yolla olursa olsun öğrenen borçlunun, takibe itirazlarını bildirmemesi ve aynı zamanda icra mahkemesine de şikayet yoluyla tebligatın usulsüzlüğü konusunda başvurmamış olması halinde, takipten doğan hukuki sonuçların yerine getirilmesinde yasal bir engelin varlığından da söz edilemez.

Nitekim, emsal nitelikteki Hukuk Genel Kurulu'nun 30.03.2005 gün ve 2005/6-190 esas, 2005/220, 28.09.2005 gün ve 2005/6-518-518 sayılı kararlarında da bu hususlar kabul edilmiştir.

Somut olayda; usulsüz tebliğe muttali olan borçlunun takibin yapıldığı İcra Dairesi'ne böyle bir beyanı ve itirazı olmadığı gibi, süresi içinde bir ödemesi ve icra mahkemesine şikayet başvurusu da bulunmamaktadır.

Durum bu olunca; davacı/alacaklı/kiralayanın, davalı/borçlu/kiracı hakkında yaptığı takip kesinleşmekle icra mahkemesince tahliye istemli davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, açıklanan hususlara aykırı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.12.2007 gününde, oybirliği ile karar verildi.

12. Hukuk Dairesi 2005/7751 E., 2005/11569 K.
• TEBLİGAT
• TEBLİĞDEN HABERDAR OLMA

"ÖZET"
TEBLİGATIN USULÜNE UYGUN OLMAMASI HALİNDE MUHATABIN TAKİPTEN HABERDAR OLDUĞU TARİH TEBLİĞ TARİHİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR.
"İçtihat Metni"
Mahalli mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

İcra Mahkemesi'ne verilen şikayet dilekçesinde, ödeme emri tebligatının usulüne uygun olarak yapılmadığı ve tebligattan 13.9.2004 tarihinde haberdar olunduğu açıklanmıştır, incelenen tebligat parçasında tebliğ işleminin 7201 sayılı Yasanın 21. maddesine göre yapıldığı yazılı olmasına rağmen, Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin uygulanmadığı görülmüştür.

Tüzüğün anılan maddesine göre, muhatabın adreste neden bulunmadığı, komşu, kapıcı, yönetici, zabıta amir ve memurları vs, gibi kimselerden sorulmalı, tevziat saatinden sonra adrese gelindiğinin tespit edilmesi ve bunun tebligat parçasına yazılıp belgelenmesi halinde 21. maddeye göre tebligat yapılabilir. Yukarıda yazılı hususlar yerine getirilmediği için ödeme emri tebligatı usulüne uygun değildir. 7201 sayılı Yasanın 32. maddesi gereğince tebligatın usulsüz olması hafinde muhatabı takipten haberdar olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Borçlunun seçilen takip şekline göre öğrenme üzerine süresinde icra dairesine başvurarak borca itiraz ettiği de görülmektedir. Bu nedenle şikayet dilekçesinde yazılı 13.9.2004 tarihinde ödeme emrinin tebliğ edilmiş sayılmasına karar verilmesi ve tebliğ tarihinin bu şekilde düzeltilmesi gerekirken şikayetin reddi isabetsizdir. (HGK; nun 29.12.1993 tarih ve 1993/18-778 E, 1993/876 K.).

Sonuç: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle IİK. 366 ve HUMK.'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 30.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.


2) Satış talep müddetinde dosyanın açılış tarihi değil haczin konulma tarihi esas alınır. 05.01.2013 ve sonrası hacizler 1 yıl, öncesinde konulan hacizler 2 yıl geçerlidir. Haciz tarihinizden satış talep ederek satış masrafının yatırılma tarihinde satış talep müddeti kesilir. İhale feshi davasının kesinleşmesi ile süre kaldığı yerden işlemeye devam eder. Diyelim ki 01.01.2014 günü haciz koydunuz. 7 ay sonra 01.08.2014 günü satış talep ederek satış masrafı yatırdınız. Hacziniz 1 yıl geçerli ise ihale feshi davasının kesinleşmesinden itibaren kalan 5 aylık sürede tekrardan satış talep etmeniz gerekir. Aksi halde haciz düşer.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/5216
KARAR NO: 2014/6628

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. Murat Madranefe tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, Edirne ili, Keşan ilçesi, İspatcami mahallesi, 10 ada, 25 parsel, 5 nolu bağımsız bölümde tapuya kayıtlı taşınmaza ilişkin ihalenin feshinin talep edildiği, mahkemece yapılan inceleme neticesinde, süresinde satışın istendiği ve ihalenin feshini gerektiren bir neden de bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip tarihi itibarı ile uygulanması gereken İİK.nun 150/e maddesi gereğince, alacaklının taşınmaz rehninin satışını icra emri tebliğinden itibaren nihayet iki sene içinde istemesi gereklidir. Aksi halde takip düşecektir. Yine İİK'nun ipoteğe bağlı takiplerde satışa hazırlıkları düzenleyen 150/d maddesinde de; icra dairesinin, takip talebi üzerine satış hazırlıklarına başlayacağı ve bu amaçla tapudan kayıt örneklerini ve belediyeden imar durumunu getirtip, takibin kesinleşmesini beklemeden kıymet takdirini yaptıracağı öngörülmüştür.
Somut olayda, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takipte icra emrinin borçluya 23.01.2009 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklının talebi ile 07.11.2008 günü taşınmazın ilk kıymet takdiri işlemlerinin yaptırıldığı, 25.06.2009 tarihinde ise alacaklının satış talebinde bulunarak aynı gün icra müdürü tarafından belirtilen satış avansını yatırdığı anlaşılmaktadır.
İİK'nun 59. maddesine göre alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını avans olarak peşinen öder. İncelenen icra dosyasında ise alacaklının, borçluya icra emri tebliğinden itibaren İİK'nun 150/e maddesinde öngörülen iki yıllık süre dolmadan ipotekli taşınmazın satışı için talepte bulunduğu ve satış için gereken avansı da yatırdığı görülmektedir. Burada alacaklı, üzerine düşen yasal yükümlülüğü yerine getirmiş olup icra müdürünün, kıymet takdirinin kesinleşmesinin ardından satış işlemlerine başlanacağına dair kararının yukarıda izah edilen İİK'nun 150/d-e ve 59. maddeleri gereği, işleyen sürenin durmasına etkisi yoktur. Satış isteme süresi, alacaklının satış talebi ile durduktan sonra ihalenin feshedilmesi veya satışın düşmesi halinde süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.
Somut olayda ise satış isteme süresi ilk satış talebinden sonra satışın düşmesi sebebiyle kaldığı yerden işlemeye devam etmiş ve şikayet başvurusu üzerine mahkemenin tedbir kararıyla yeniden durmuş olup, tedbir kararının kalkmasından sonra yeniden satış talebinde bulunuluncaya kadar işlemeye devam etmiştir.
O halde, mahkemece İİK'nun 150/e maddesi uyarınca icra emrinin tebliğinden itibaren 2 yıllık sürenin durduğu ve yeniden işlemeye başladığı zaman dilimleri esas alınmak suretiyle 2 yıllık sürenin dolup dolmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan HMK’nun 297. maddesinin (1). fıkrası gereği hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

3) Hacziniz düştü ise kıymet takdiriniz de düşer. Tekrar haciz koyup o kıymet takdiri ile satışa giderseniz ihale tekrardan fesholur. Yeni bir haciz koyarsanız kıymet takdirinin iki yılı dolmasa bile tekrardan kıymet takdiri yaptırmanız gerekir.

T.C. YARGITAY 12. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2009/6470
KARAR NO: 2009/14363 Y A R G I T A Y İ L A M I

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
Takip dosyası incelendiğinde, 206 ve 31 parsel sayılı taşınmazlardaki borçlu payı üzerine 02.09.2005 tarihinde haciz konulduğu ve daha sonra da icra müdürlüğünce 16.02.2007 tarihinde kıymet takdiri yapıldığı ve kıymet takdirine itiraz üzerine Ceyhan İcra Mahkemesi’nin 26.12.2007 tarih ve 2007/27–84 sayılı kararı ile ihaleye esas olan kıymet takdirinin belirlendiği anlaşılmıştır. Alacaklı vekilinin 14.12.2007 tarihli satış talebi üzerine icra müdürlüğünce aynı tarihte, haciz tarihinden itibaren 2 yıllık süre geçtiğinden satış talebinin reddine karar verildiği, adı geçen tarafından, haczin düştüğüne ilişkin kararın şikayet konusu yapılmayarak, yeniden haciz talep edildiği ve 11.01.2008 tarihinde taşınmazlar üzerine haciz konulduğu, yeniden kıymet takdiri yapılmaksızın 22.09.2008 tarihinde ihalenin yapıldığı görülmüştür. İcra müdürlüğünce 14.12.2007 tarihinde 02.09.2005 tarihli haczin düştüğüne karar verilmesi ile birlikte bu hacze dayalı olarak belirlenen kıymet takdiri de hukuken geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.
Bu durumda 11.01.2008 tarihli haciz sonrası yeniden kıymet takdiri yapılması gerekirken iptal edilen hacze dayalı kıymet takdiri esas alınarak ihalenin yapılması usulsüz olup ihalenin feshi yerine şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 30.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

4) İhalenin kıymet takdirinden iki yıl sonra yapılması ihale feshi sebebidir. Hacziniz devam etse bile kıymet takdiriniz iki yılı doldurmakla hükümsüz kaldı ise yeniden kıymet takdiri yapılması gerekir.

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11887
KARAR: 2013/17560

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

İİK.nun 128/a maddesinin 2.fıkrası gereğince kesinleşen kıymet takdiri için iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez. Hukuk Genel Kurulu'nun 26.2.1992 günlü ve 1992/70-130 sayılı kararı ile benimsenen, 4. Hukuk Dairesinin 01.07.1991 günlü ve 6836/6553 sayılı kararı ile "satışın kıymet takdirinin esas alındığı tarihten iki sene sonra yapılmasının başlı başına ihalenin feshi sebebi sayılacağı" kabul edilmiştir. Yine Hukuk Genel Kurulu'nun aynı kararında İİK. nun 128/a maddesinde öngörülen iki yıllık sürenin başlangıcının bilahare kesinleşmesi kaydı ile kıymet takdirinin fiilen yapıldığı tarih (keşif tarihi) olduğu açıkça vurgulanmıştır.

Somut olayda, satışa konu taşınmazların kıymeti ile ilgili İcra Mahkemesi kararı 04.11.2010 tarihinde verilmiş, takdire esas keşif ise 20.10.2010 tarihinde yapılmıştır. Bu açıklamaya göre kıymet taktirinin yapılığı 20.10.2010 tarihi ile satışın yapıldığı 03.12.2012 tarihi arasındaki iki yıllık süre geçmiş olduğundan ve Mahkemece kamu düzeni ile ilgili bu hususun res’en dikkate alınarak şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi

5) Tabiki sadece vekile tebligat yaparak satış işlemlerine devam edilir. Sadece asile tebliğ ile satışa devam ederseniz ihale yine fesholur. Kolay gelsin.

Merhaba, yazınızın 5. maddesinde belirtmiş olduğunuz şekilde vekile tebliğ zorunluluğuna ilişkin yargıtay kararını paylaşır mısınız? Yani ihale fesh olduktan sonra tekrar satış talebinde neden vekile tebliğ zorunlu olduğunu tam anlayamadım. biraz açıklarsanız sevinirim.teşekkürler
Old 12-08-2016, 12:49   #7
primavera

 
Varsayılan

Arkadaşlar merhaba,

İhalenin feshinden sonra satış talebinin vekile yapılması gereğini tam anlayamadım. İcra dosyasına itiraz veya kıymet takdirine itiraz vekil tarafından yapılmış ise tekrar satış talebinde vekile yapılması gerektiğini Yargıtay kararlarından net çıkarabiliyorum. İhalenin feshi davası devam ederken vekille temsil edilmesi durumunda da aynı şey mi geçerli? Teşekkür ederimm.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İhalenin feshi davasında satış talebi Av.A.Aksoy Medeni Usul, İcra ve İflas Hukuku Çalışma Grubu 0 23-08-2014 12:39
ihalenin feshi banuklf Meslektaşların Soruları 0 20-11-2012 12:16
ihalenin feshi Av. Esra P. Meslektaşların Soruları 5 19-08-2011 18:40
İcra Müdürlüğü'nün taşınmaz açık artırma işlemleri sırasında tapu maliki olan 3. kişiye satış ilanını tebliğ etmemesi, ihalenin feshi. av.metinmso Meslektaşların Soruları 2 04-12-2010 17:40
alacaklının satış talebini geri alması-ihalenin feshi davasına etkisi Aybüke Kağan Meslektaşların Soruları 1 18-08-2009 13:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07500291 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.