Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Mal Beyanında Bulunmamak Suçu ve Vekalet Ücreti

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-02-2015, 17:00   #1
Analiz

 
Varsayılan Mal Beyanında Bulunmamak Suçu ve Vekalet Ücreti

Sayın meslektaşlarım bir konu hakkında değerli görüşlerinize ihtiyaç duymaktayım.Sitede konu ile alakalı tüm yazıları okumama rağmen net bir cevaba ulaşamadım malesef.
Sorularım sırası ile ;
1-Kesinleşmiş olan icra dosyasına mal beyanında bulunmamaktan dolayı İİK 76'ya göre icra ceza mahkemesine açılacak olan dava duruşmalı mı yapılır yoksa duruşmasız mı yapılır?
2-Taraflara tebligat yollanır mı (Yani tebligat pul masrafları alınacak mı ?)
3-Dava neticesinde vekalet ücreti tayin edilmek zorunda mıdır?Bu ücret şu an 300 TL midir?
4-Eğer vekalet ücreti tayin edilirse vekalet ücreti alacağı için de ayrıca bir icra takibimi açılmalıdır yoksa icra dosyasında ki borca mı eklenecektir?
5-Kararın çıkmasından sonra diyelim ki vekalet ücreti için icra takibi açtık ancak takip kesinleşmeden borç (icra dosya borcu) borçlu tarafından kapatıldı.Vekalet ücretinin akıbeti ne olacak.Aynı soru takip kesinleşmiş olsa (Vekalet ücreti için açılan takip) idi cevap değişir miydi?
6-Davayı nerede açacağız?İcra dosyasının olduğu yerde mi yoksa davalının ikametgah yerinde mi?

Cevap verebilecek meslektaşlarıma şimdiden teşekkür ederim.Saygılarımla.
Old 24-02-2015, 18:04   #2
av.murat kılıç

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Analiz
Sayın meslektaşlarım bir konu hakkında değerli görüşlerinize ihtiyaç duymaktayım.Sitede konu ile alakalı tüm yazıları okumama rağmen net bir cevaba ulaşamadım malesef.
Sorularım sırası ile ;
1-Kesinleşmiş olan icra dosyasına mal beyanında bulunmamaktan dolayı İİK 76'ya göre icra ceza mahkemesine açılacak olan dava duruşmalı mı yapılır yoksa duruşmasız mı yapılır?
2-Taraflara tebligat yollanır mı (Yani tebligat pul masrafları alınacak mı ?)
3-Dava neticesinde vekalet ücreti tayin edilmek zorunda mıdır?Bu ücret şu an 300 TL midir?
4-Eğer vekalet ücreti tayin edilirse vekalet ücreti alacağı için de ayrıca bir icra takibimi açılmalıdır yoksa icra dosyasında ki borca mı eklenecektir?
5-Kararın çıkmasından sonra diyelim ki vekalet ücreti için icra takibi açtık ancak takip kesinleşmeden borç (icra dosya borcu) borçlu tarafından kapatıldı.Vekalet ücretinin akıbeti ne olacak.Aynı soru takip kesinleşmiş olsa (Vekalet ücreti için açılan takip) idi cevap değişir miydi?
6-Davayı nerede açacağız?İcra dosyasının olduğu yerde mi yoksa davalının ikametgah yerinde mi?


Merhaba
İik 74 uyarınca mal beyanında bulunmayanlar için iik 76 ya göre mal beyanında bulununcaya kadar üç aya kadar hapis cezası veriliyor. Benim 3-4 yıl önce açtığım davalarda dosya üzerinden karar veriliyordu. Ancak hakim kararda vekalet ücretine takdir etmiyordu. Aslında duruşma olmasa bile en azından asgari ücret tarifesinde yazan dilekçe yazma parasına hükmetmesi gerekiyordu.

Ama 74-76 ya göre açılan bu davalar çok etkili olmuyor. Polis sanığı yanına gidip sanıktan mal beyanını alıp icra ceza mahkemesine gönderiyor. Bunu bizzat gördüm. Sanıkta polis beni kurtardı sanıyor herhalde.

İcra ceza şikayetinizde vekalet ücreti alabilirseniz ayrı bir takip yapabilirsiniz. Ancak ben aynı icra dosyasına icra ceza vekalet ücretini masraf diye ekleyen icra müdürlerine de rastladım. Ben bunun ancak itirazın iptallerinde mümkün olabileceğini düşünüyorum. İtirazın iptallerinde iptal kararını icra dosyasına koyup karardaki tüm masraf kalemlerini icra dosyası kapak hesabına ekletebilirsiniz.
Davayı ; icra dosyası nerdeyse o yerdeki icra ceza mahkemesinde açabilirsiniz. Bu konuda iik da kesin yetki vardır.
Kolay gelsin.
Old 24-02-2015, 18:20   #3
Analiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.murat kılıç
Merhaba
İik 74 uyarınca mal beyanında bulunmayanlar için iik 76 ya göre mal beyanında bulununcaya kadar üç aya kadar hapis cezası veriliyor. Benim 3-4 yıl önce açtığım davalarda dosya üzerinden karar veriliyordu. Ancak hakim kararda vekalet ücretine takdir etmiyordu. Aslında duruşma olmasa bile en azından asgari ücret tarifesinde yazan dilekçe yazma parasına hükmetmesi gerekiyordu.

Ama 74-76 ya göre açılan bu davalar çok etkili olmuyor. Polis sanığı yanına gidip sanıktan mal beyanını alıp icra ceza mahkemesine gönderiyor. Bunu bizzat gördüm. Sanıkta polis beni kurtardı sanıyor herhalde.

İcra ceza şikayetinizde vekalet ücreti alabilirseniz ayrı bir takip yapabilirsiniz. Ancak ben aynı icra dosyasına icra ceza vekalet ücretini masraf diye ekleyen icra müdürlerine de rastladım. Ben bunun ancak itirazın iptallerinde mümkün olabileceğini düşünüyorum. İtirazın iptallerinde iptal kararını icra dosyasına koyup karardaki tüm masraf kalemlerini icra dosyası kapak hesabına ekletebilirsiniz.
Davayı ; icra dosyası nerdeyse o yerdeki icra ceza mahkemesinde açabilirsiniz. Bu konuda iik da kesin yetki vardır.
Kolay gelsin.

Sayın Kılıç öncelikle cevabınız için teşekkür ederim.
Bir sorum daha olacak mümkünse;vekalet ücretine hükmedilmediğini varsayalım. Dosyamız için alınan taraflara tebligat ücretleri ne oluyor acaba? Şundan soruyorum bir arkadaşımla telefonda görüştüm daha 1 ay önce bir adet mal beyanında bulunmamaktan dolayı icra ceza mahkemesine başvurmuş.Kalemdeki memurda tebligat için toplam 64 TL pul parası almış.Diyelimki davayı açtım ve davalı ceza aldı ve vekalet ücreti verilmedi.Başta ödediğim pul ücretleri ne olacak?Yanmış mı olacak?
Old 24-02-2015, 18:25   #4
Av.Tuğba Elmas

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
İcra Ceza Mahkemeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal hükmüyle artık mal beyanında bulunmama suçu nedeniyle ceza vermemektedirler. Dava açmanız sadece zaman ve para kaybı olacaktır.

T.C. ANAYASA

Genel Kurul
Esas: 2006/71
Karar: 2008/69
Karar Tarihi: 28.02.2008


ANAYASA MAHKEMESİNİN E: 2006/71 (5271 VE 2004 SAYILI KANUNLAR İLE İLGİLİ), K: 2008/69 SAYILI KARARI



(5271 S. K. m. 2) (2004 S. K. m. 76, 162, 209, 216, 337, 346, 349, 353) (5358 S. K. m. 18, 21) (2709 S. K. m. 2, 10, 19, 36, 38, 138, 152, 153) (2949 S. K. m. 28) (Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü m. 8)

RGT: 16.04.2008
RG NO: 26849

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

1- İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/71

2- Zonguldak İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/137

3- Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/2

4- Lüleburgaz İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/10

İTİRAZLARIN KONUSU:

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (l) bendinin,

B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin,

2- 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığının ve birinci fıkrasının,

3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin,

4- 5358 sayılı Yasanın 21. maddesiyle değiştirilen 353. maddesinin,

Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.

I - OLAY

Bakılmakta olan davalarda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun disiplin hapsi cezası, mal beyanında bulunmayanlara uygulanacak yaptırım ve icra cezalarında uygulanan yargılama usulüyle ilgili itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.

II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçelerinde özetle, Türk Ceza Kanunu’nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanma olanaklı iken, disiplin hapsinde sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri önödeme ve uzlaşma gibi ceza hukuku müesseselerinin uygulanamadığı, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle borçlu hakkında ayrı ayrı veya aynı anda birlikte tazyik ve disiplin hapsi olmak üzere iki defa aynı veya farklı zamanlarda özgürlüğü kısıtlayıcı ceza uygulanabileceği, böylece tek bir eylem için iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı cezanın öngörülmüş olduğu, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, disiplin hapsi suçları ve bunların dışındaki suçlar hakkında ceza verecek makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, disiplin hapsi cezasının asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, Anayasa’ya göre herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu, bunun içinde savunma hakkının da bulunduğu, oysa İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin sanık gelmese bile duruşma yapılmasını öngördüğü ve bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III - YASA METİNLERİ

A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları

1 - 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 2. maddesi şöyledir:

“(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,

d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,

e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,

f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,

g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,

j) Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,

k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,

l) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,

İfade eder.”

2- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesi şöyledir:

“Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlu, alacaklının şikâyeti üzerine, on gün disiplin hapsi ile cezalandırılır. Alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi hâlinde, bu ceza düşer.

162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde, verilen ceza düşer.”

3- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığı ve birinci fıkrası şöyledir:

“Görev ve birleştirilme yasağı:

Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.”

4 - 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun itiraz konusu kuralları da içeren 349. maddesi şöyledir:

“Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan tetkik mercii duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.

İki taraf tayin olunan gün ve saatte tetkik merciinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.

İcabında merci, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.

Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir.

Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen tetkik merciinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.

Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.

Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur.”

5- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesi şöyledir:

“İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.

İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır.”

B - Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.

IV - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, E.2006/71 sayılı dosyada 30.5.2006 gününde, E.2008/10 sayılı dosyada ise 12.2.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca E.2006/137 sayılı dosyada 20.10.2006 gününde, E.2008/2 sayılı dosyada ise 17.1.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur:

Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin ikinci fıkrasında bu Yasa’nın 162., 209. ve 216. maddelerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine aynı cezanın verileceği ve bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde verilen cezanın düşeceği belirtilmiştir.

E.2008/2 sayılı başvuruda, itiraz isteminde bulunan mahkemenin bakmakta olduğu dava, mal beyanında bulunmama nedeniyle borçlunun disiplin hapsi ile cezalandırılmasına ilişkindir. Bu dava İcra ve İflas Kanunu’nun 162., 209., ve 216. maddelerine aykırı davrananlarla ilgili olmadığından anılan Yasa’nın 337. maddesinin ikinci fıkrası davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 17.1.2008 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin ikinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine, 337. maddenin birinci fıkrasının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

E.2006/137 sayılı dosya uygulanacak kural açısından incelenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesinde, icra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, ağır ceza mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu ve bu konularda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme’nin elindeki davada henüz ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemiş olduğu görüldüğünden 353. madde de davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 20.10.2006 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu maddeye ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliği ile karar verilmiştir.

V - BİRLEŞTİRME KARARI

E.2006/137, E.2008/2 ve E.2008/10 sayılı davaların aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2006/71 sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E.2006/71 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 28.2.2008 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.

VI - ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (l) Bendinin İncelenmesi

Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu’nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanılması olanaklı iken, disiplin hapsinde ceza hukuku kurumlarının uygulanmayacağının düzenlendiği ve sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri ile önödeme ve uzlaşma kurumunun da dâhil olduğu, bu durumun ise Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, disiplin hapsi cezası, kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapis olarak tanımlanmıştır.

Anayasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Öte yandan, Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk Devletinde hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu suçları işleyenlere ne tür ve miktarda ceza verileceği yasakoyucunun belirleyeceği bir alandır. İnfaz hukukunun maddi ceza hukukunu tamamladığı ve onun ayrılmaz parçası olduğu gözetildiğinde, hangi cezaların ertelenip ertelenmeyeceğinin, seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilemeyeceğinin, önödeme uygulanıp uygulanmayacağının, tekerrüre esas olup olmayacağının, şartla salıverilme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının veya adli sicil kayıtlarına geçirilip geçirilmeyeceği konusunun Anayasa’ya ve Ceza Hukukunun genel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla yasakoyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü gerekir.

Buna göre cezanın ertelenmesi, seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi, önödeme uygulanabilmesi ya da şartla salıverilme hükümlerinin uygulanması, mahkûm için bir hak değildir. Ertelemenin hükümlü için yasal bir hak olmayıp, bir lütuf ve atıfet, toplum bakımından da yararlı bir uygulama olduğu kabul edilmektedir. Ancak, suçun ağırlığı genellikle toplumdaki olumsuz sonuçları ile yarattığı endişe ve huzursuzlukla orantılı bulunduğuna göre, suçu, cezayı ve ertelemeyi takdir ve tayin etmek yasama meclisinin yetkisinde olup, toplumda değişen koşullar gözetildiğinde, sınırlarının genişletilmesi ve cezalarının artırılıp erteleme dışı bırakılması da doğaldır. Bu nedenle, cezası erteleme dışı bırakılan suçlarla diğerlerinin doğurduğu sonuçların aynı olduğu kabul edilemeyeceği gibi, onlara verilen cezalarla korunmak istenen hukuki yararın da farklı olduğu açıktır.

İtiraza konu yasa kuralı ile disiplin hapsi gerektiren eylemleri işleyenler arasında herhangi bir ayırım yapılmaması ve suç olduğu kabul edilen eylemleri işleyenlerin aynı durumda bulunmamaları nedenleriyle, disiplin hapsi cezası için genel kurallardan ayrı olarak farklı özelliklerin öngörülmesi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.

Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.

2 - İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 7. Maddesiyle Değiştirilen 337. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararlarında, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının Devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, mal beyanında bulunmama nedeniyle İcra ve İflas Kanunu’nda iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, bu nedenlerle de kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 13., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine on gün disiplin hapsi ile cezalandırılacağı, alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi halinde, bu cezanın düşeceği öngörülmüştür.

Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu’nun 51 sayılı Yasa ile değiştirilen 76. maddesinde mal beyanında bulunmayan borçlunun, alacaklının talebi üzerine beyanda bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunacağı, ancak bu hapsin üç ayı geçemeyeceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasında ve 76. maddesinde borçlunun özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasını gerektiren eylem, mal beyanında bulunmama eylemidir. Yukarıda belirtildiği gibi hukuk devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında bulunmayan kimse disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra ve İflas Kanunu’nun 76. maddesine göre de mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle tazyik hapsi cezası ile cezalandırılabilecektir. Böyle bir olasılığın varlığı İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinde öngörülen disiplin hapsi cezasını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.

Bu nedenle, 337. maddenin birinci fıkrası Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural iptal edildiğinden Anayasa’nın 10. ve 38. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

Kuralın Anayasa’nın 11., 13. ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmamaktadır.

3 - İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 18. Maddesiyle Değiştirilen 346. Maddesinin Başlığının ve Birinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararında, disiplin suçları ve disiplin suçu dışındaki suçlar hakkında ceza verip uygulayacak makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, bu nedenle Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu maddenin birinci fıkrasına göre, İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verecektir. Yasakoyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi ile disiplin hapsi cezası adı altında bir ceza yaptırımı getirmiş ve İcra ve İflas Kanunu uyarınca verilen disiplin ve tazyik hapsi cezalarının da icra mahkemeleri tarafından verilmesini öngörmüştür.

Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla toplum düzeninde yaptırım altına alınması gereken eylemlerin hangisinin idari, hangisinin ceza yaptırımına bağlı tutulacağı yasakoyucunun takdir alanı içindedir. İcra ceza mahkemesince uygulanan yaptırımlar idari nitelikte olmayıp, yargısal işlemlerdir. Dolayısıyla bunların hangi yargı merciince verileceği yukarıdaki sınırlamalar içinde yasakoyucunun takdir alanı içindedir.

Disiplin veya tazyik hapsi cezalarının mahiyeti itibarıyla idari bir ceza olmadığı açık olduğundan eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.

Bu nedenle, Kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir.

İptal isteminin reddi gerekir.

4 - İcra ve İflas Kanunu’nun 349. Maddesinin Birinci Fıkrasının ve Beşinci Fıkrasının İkinci Tümcesinin İncelenmesi

Başvuru kararında, 349. maddenin birinci fıkrası ile kişisel dava öngörüldüğü, oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği, 5230 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 9. maddesi ile diğer kanunlardaki şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, kamu davasının sadece Cumhuriyet savcısı tarafından açılabileceği, suçun tespit edilmesi ve ceza verilmesi yetkisinin Devlete ait olduğu, farklı uygulamaların eşitsizlik oluşturacağı, sanık gelmese bile duruşma yapılmasının adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenle öngörülen düzenlemenin Anayasa’nın 10., 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin birinci fıkrasında, icra mahkemesine şikâyetin dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılacağı, dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesinin duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alacağı ve sanığa celpname gönderileceği, tanık gösterilmişse onun da celp edileceği kurala bağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi ile ilgili olarak verdiği birçok kararda belirtildiği üzere, aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları işleyenler eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda değildirler. Bundan dolayı yasakoyucunun İcra ve İflas Kanunu’nda bazı suçlar için farklı usul getirmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.

Öte yandan, itiraz konusu kural ile dilekçeyi alan mahkemenin duruşma için hemen gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alması, sanığa celpname göndermesi ve tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi yasakoyucunun takdirinde olan usul kuralları olup Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Başvuran Mahkeme, maddenin beşinci fıkrasının son tümcesi olan “Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür” biçimindeki kuralın da Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinde, şikâyetçi ile sanığın mahkeme tarafından belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmek veya vekil göndermek zorunda oldukları, hâkimin gerektiğinde tarafların bizzat hazır olmasını isteyebileceği, sanığın başka yerde ikamet etmesi durumunda istinabe yoluyla sorguya çekileceği, sanığın, şikâyeti alanın veya istinabe edilenin hâkim huzuruna gelmemesi veya müdafi göndermemesi durumunda ve gerekli görülmesi halinde zabıta aracılığı ile getirileceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır.

Savunma hakkı adil yargılanmanın esaslı unsurlarındandır. Yargının temel görevi ve yargılama süreci sonucunda beklenen sonuç adaletin sağlanmasıdır. Bu sonuç, haklı ve haksızın ayırt edilmesi, sakat işlemin ortadan kaldırılması, uğranılan zararın giderimi veya sanığın cezalandırılması şekillerinde ortaya çıkabilir. Usulüne uygun biçimde yapılan tebligata karşın, kendini savunmak için mahkemeye gelmeyen kişinin savunma hakkından vazgeçtiğinin kabulü gerekeceği gibi, duruşmaya fiilen gelmemek suretiyle yargılamanın devamının ve beklenen adalet ve yargısal sonucun elde edilmesine mani olunmaması gerektiği de hukuk devleti ilkelerindendir.

İtiraz konusu kural, yargılamanın sanığın gıyabında görülmesini çeşitli koşullara bağlamıştır. Öncelikle, sanığa celpname gönderilmesi, tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi gerekmektedir. Yasa her iki tarafın da belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmelerini zorunlu tutmuş, İcra Mahkemesine tarafların vekil aracılığı ile değil, bizzat hazır bulunmalarını da isteyebilme yetkisi vermiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık bildirimlere karşın icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermez ise mahkeme zabıta aracılığı ile de sanığı getirtebilecektir. Yargılamanın sanığın yokluğunda görülmesi tüm bu aşamalardan geçildikten sonra gerçekleştirilebilecektir. Sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi, duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği anlamına gelir. Bu nedenle, itiraz konusu kural Anayasa’ya aykırı görülmemiştir.

Kural, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Kuralın Anayasa’nın 38. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.

B - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

VII - SONUÇ

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (L) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

2- 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin, başlığının ve birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

C- İptal edilen fıkranın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa‘nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,

28.2.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı

NOT: Tarafımca yanlış karar eklenmiş, fark edince düzelttim. İyi çalışmalar ...
Old 24-02-2015, 18:35   #5
av.murat kılıç

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tug.capar
Sayın Meslektaşım,
İcra Ceza Mahkemeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal hükmüyle artık mal beyanında bulunmama suçu nedeniyle ceza vermemektedirler. Dava açmanız sadece zaman ve para kaybı olacaktır.

T.C. ANAYASA
Genel Kurul

Esas: 2008/91
Karar: 2010/54
Karar Tarihi: 01.04.2010

ANAYASA MAHKEMESİNİN E: 2008/91 (2004 SAYILI KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPAN 5358 SAYILI KANUN İLE İLGİLİ), K: 2010/54 SAYILI KARARI



(2004 S. K. m. 76, 337, 338) (5358 S. K. m. 9) (2709 S. K. m. 2, 10, 19, 138) (5237 S. K. m. 89, 120, 153, 185, 197, 199, 209, 230, 233, 234, 260, 290, 341) (Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü m. 8) (ANY. MAH. 28.02.2008 T. 2006/71 E. 2008/69 K.)

RGT: 22.06.2010
RG NO: 27619

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Şişli 3. İcra Ceza Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü 5358 sayılı Yasanın 9. maddesiyle değiştirilen 338. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’nın 2., 10., 19. ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Borçlunun gerçeğe aykırı mal beyanında bulunduğu iddiasıyla İcra ve İflas Kanunu’nun 338. maddesi uyarınca hapis cezası ile cezalandırılması istemiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesinin 28.02.2008 tarih ve 2006/71 Esas, 2008/69 Karar sayılı kararın Resmi Gazetenin 16.04.2008 tarih ve 26849 sayısında yayınlandığı, bu karara göre İİK.m.337/1 maddesinin iptaline, yasal boşluk dolduruluncaya kadar iptal kararının Resmi Gazetede yayınlandığı tarihten itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe gireceğine karar verilmiştir.

Mahkememizce bu dosyada gerçeğe aykırı mal beyanında bulunduğu iddiasıyla yargılanan ... aleyhine suçun sübutu halinde uygulanacak İİK.m.338/1 gereğince “... 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası” ile eylem yaptırıma bağlanmıştır.

Borçlu vekili İİK.m. 337/1 hükmünün iptal edilmesi nedeniyle ve mahkemelerce önceden bu konuda verilen kararların infazının bir yıl sonraya ertelendiğine dair uygulamaya dayanarak İİK.m. 338/1 hükmünün Anayasaya aykırı olduğunu iddia etmiştir.

Anayasa Mahkemesince iptal edilen İİK.m. 337/1 hükmü dışında İİK madde 76 gereğince mal beyanında bulunmayan borçlu alacaklının talebi üzerine mal beyanında bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunur. Ancak bu hapis 3 ayı geçemez. İİK madde 337/1 hükmü disiplin hapsini öngördüğü İİK madde 76. hükmü ise 3 aya kadar hapsen tazyik yaptırımını içerdiği halde, İİK madde 338. tazyik ve disiplin hapsi dışında hapis cezası ile yaptırıma bağlanması eşitlik ilkesine aykırı gibi görünse de, Anayasa yargısını gerektirecek ağırlıkta değildir. Bu itibarla borçlu vekili Av. .... ’nın “… artık mal beyanında bulunma suçu kalmadığından, şu an kimse kasıtlı olarak yanlış mal beyanında bulunamaz. İnsanlar kasıtlı olarak yanlış beyanda bulunup cezalandırılma riski altında olacağından hiç mal beyanında bulunmayarak bunu ortadan kaldırmaktadır” yönündeki görüşü, İİK.m. 76 karşısında etkisiz kalmaktadır.

Hukuk devleti eylem ve işlevleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren bu hak ve özgürlükleri güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı, tutum ve durumlardan kaçınan hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile kendini bağlı sayan yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve Yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir (Anayasa Mahkemesinin 28.02.2008 tarih ve 2006/71 Esas 2008/69 karar sayılı gerekçeli kararı, 16.04.2008 tarih ve S:26849 RG).

Cezanın ertelenmesi, seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi ön ödeme uygulanabilmesi, şartla salıverme hükümlerinin uygulanması, cezanın tekerrüre esas olup olmayacağı, yasa koyucunun takdir yetkisi içinde olduğu Anayasa Mahkemesinin çoğu kararlarında belirtilmektedir. Ancak yasa koyucunun, bu takdir hakkını Anayasaya uygun kullanması gerekir.

Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesiyle ilgili olarak birçok kararında belirttiği üzere, aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. İcra ve İflâs Kanununda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları işleyenler, eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda değildirler (Anayasa Mahkemesinin 28.02.2008 tarih ve 2006/71 Esas 2008/69 karar sayılı gerekçeli kararı, 16.04.2008 tarih ve S:26849 RG).

Öyleyse gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlu, IİK.m.338/1 hükmüyle, neden Türk Ceza Kanununda öngörülen “hapis cezası” ile cezalandırılmaktadır. Bu düzenlemenin Anayasanın eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı açıkça ortadadır. Örneğin gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlu 5237 sayılı TCK.m. 120’de hukuka aykırı olarak arama yapan kamu görevlisiyle veya TCK 341/1 gereğince resmen çekilmiş olan yabancı devlet bayrağını veya diğer egemenlik alametlerini alenen tahkir eden kimseyle aynı şekilde üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilmektedir. 5237 sayılı TCK.’nun 89, 153, 185, 197, 199, 209, 230, 233, 234, 260, 290, 341 maddelerinde suçu işleyenlerle aynı şekilde cezalandırılma tehdidi altında bulunan borçlunun karşı karşıya kaldığı yaptırım, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlu İcra ve İflâs Kanunundaki yaptırımlarla cezalandırılmalıdır. Elbette ki konu, yasa koyucunun alanına girmektedir. Ancak, Anayasa Mahkemesinin eşitlik ilkesi hakkındaki yorumu dikkate alındığında eşitlik ilkesinin yanı sıra, vicdanına göre karar vermekle yükümlü olan hakimin vicdanını da örselemektedir.

Gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlunun bu eyleminin İİK madde 338/1 gereğince “hapis cezası” ile cezalandırılması belirtilen gerekçelerle, Anayasanın 2, 10, 19 ve 138/1 maddelerine aykırı olduğundan;

Borçlu vekili Av. ... ’nın Anayasaya aykırılık iddiası, yukarıdaki değişik gerekçeyle mahkememizce ciddi bulunarak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir. İİK madde 338/1 hükmünün Anayasanın yukarıda belirtilen maddelerine aykırı olduğundan iptaline karar verilmesi talep olunur.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasanın 9. maddesiyle değiştirilen 338. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Bu Kanuna göre istenen beyanı, hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 19. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla 14.10.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, mal beyanında bulunmama ile ilgili olarak İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği, Anayasa Mahkemesi’nin bir çok kararında ifade edildiği gibi aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemeyeceği, İcra ve İflas Kanunu’nda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları işleyenlerin eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda olmadıkları, bu nedenle gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlunun İcra ve İflas Kanunu’nun 338. maddesi uyarınca Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen hapis cezası ile cezalandırılmasının Anayasa’nın eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan bir kimsenin Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen eylemleri işleyenler ile aynı cezaya muhatap olduğu, bu durumun eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu, gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlunun İcra ve İflas Kanunu’ndaki yaptırımlarla cezalandırılması gerektiği, bu konu yasakoyucunun takdir alanına girmekle birlikte Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi hakkındaki yorumu dikkate alındığında kuralın eşitlik ilkesine aykırı olduğu sonucuna varıldığı ve vicdanına göre karar vermekle yükümlü olan hakimin vicdanını örselediği, bu nedenlerle Anayasa’nın 2., 10., 19. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kurala göre, İcra ve İflas Kanunu’nda belirtilen beyanları gerçeğe aykırı bir biçimde yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, Anayasa’nın ve yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Hukuk devletinde yasakoyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir.

Öte yandan, Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

İcra ve İflas Kanunu’nda suç sayılan çeşitli eylemler için hapis cezasının yanında, adli para cezası, tazyik hapsi ve disiplin hapsi cezaları da öngörülmüştür. Yasakoyucu, Anayasa’nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, ceza hukuku alanında toplumsal gereksinmelerin zorunlu kıldığı yasal düzenlemeleri yaparken, hangi eylemlerin suç sayılıp sayılmayacağı, suç sayılmaları durumunda cezalardan beklenen hukuksal yararı da göz önünde bulundurarak ne tür yaptırımların uygulanacağı konusunda takdir yetkisine sahiptir.

Buna göre, yaptırım türlerinin İcra ve İflas Kanunu’nun veya diğer yasaların kapsamında yer alıp almayacağı hususu yasakoyucunun takdirinde olup, itiraz konusu kuralın, uygulanması bakımından herhangi bir ayırım da yapılmadığından Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.

İtiraz isteminin reddi gerekir.

Kuralın Anayasa’nın 19. ve 138. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ

9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa’nın 9. maddesiyle değiştirilen 338. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 1.4.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı


Merhaba
Bu kararda başvurucu AYM'ye başvurarak "iik 337/1 iptal edilmiştir. O halde 338 de (gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma suçu)iptal edilsin" diye başvurmuştur. AYM başvuruyu ret etmiştir.
İİK 74-76 dan ceza verilmesini engelleyecek bir düzenleme yoktur. Hapis kararı çıkmaktadır ancak borçlu mal beyanı vererek hapise girmekten kurtulmaktadır. Bu kararın da İİK 74-76 maddeleri ile hiç bir ilgisi yoktur.
Old 24-02-2015, 18:39   #6
av.murat kılıç

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Analiz
Sayın Kılıç öncelikle cevabınız için teşekkür ederim.
Bir sorum daha olacak mümkünse;vekalet ücretine hükmedilmediğini varsayalım. Dosyamız için alınan taraflara tebligat ücretleri ne oluyor acaba? Şundan soruyorum bir arkadaşımla telefonda görüştüm daha 1 ay önce bir adet mal beyanında bulunmamaktan dolayı icra ceza mahkemesine başvurmuş.Kalemdeki memurda tebligat için toplam 64 TL pul parası almış.Diyelimki davayı açtım ve davalı ceza aldı ve vekalet ücreti verilmedi.Başta ödediğim pul ücretleri ne olacak?Yanmış mı olacak?

Masrafların kararda sanığa yükletilmesi gerekmektedir.
Old 24-02-2015, 23:06   #7
av.murat kılıç

 
Varsayılan

Merhaba
AYM iik 337/1 i iptal etmiştir, Ancak iik 74-76 halen yürürlüktedir ve mal beyanı verene kadar tazyik hapsi içermektedir.
Old 25-02-2015, 15:52   #8
Analiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.murat kılıç
Merhaba
AYM iik 337/1 i iptal etmiştir, Ancak iik 74-76 halen yürürlüktedir ve mal beyanı verene kadar tazyik hapsi içermektedir.

Sayın Kılıç cevaplarınız için tekrardan teşekkürlerimi sunarım.
Son bir sorum olacak eğer icra dosyasında 2 borçlu varsa ,mal beyanında bulunmamaktan dolayı açacağımız davayı ayrı ayrı mı yoksa tek dosyada ikisini birden belirterek mi açmalıyız?
Old 25-02-2015, 18:07   #9
av.murat kılıç

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Analiz
Sayın Kılıç cevaplarınız için tekrardan teşekkürlerimi sunarım.
Son bir sorum olacak eğer icra dosyasında 2 borçlu varsa ,mal beyanında bulunmamaktan dolayı açacağımız davayı ayrı ayrı mı yoksa tek dosyada ikisini birden belirterek mi açmalıyız?

İkisini aynı dosyada açabilirsiniz.
Old 26-04-2016, 16:08   #10
olgu

 
Varsayılan

Mal beyanında bulunmayan şirket yetkilisi hakkında şikayette bulundum, dosya üzerinden verilen kararda 3 ay hapisle tayzike hükmedildi.

Tebligat üzerine sanık vekili sanık adına (oysaki borçlu şirket) mal beyanında bulunması üzerine dosyanın düşürülmesine karar yine dosya üzerinden karar vermiştir.

itiraz yolu da kapalı...

kararda alacaklının şahsi haklarını etkilememek üzere düşürülmesine yazıyor. Bu durumda sanıktan vekalet ücretinin tahsili için takip başlatabilir miyim? Ben başlatabileceğimi düşünüyorum...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Karşılıksız çek şikâyetinde bulunmamak AY anlamında disiplin suçu sayılır mı? iyakupoglu Meslektaşların Soruları 1 07-01-2012 13:22
Mal Beyanında bulunmamak krizantem Meslektaşların Soruları 3 18-03-2009 23:45
mal beyanında bulunmama şikayetinden sonra borcun ödenmesi durumunda vekalet ücreti Serap Han Meslektaşların Soruları 7 02-08-2007 10:38
mal beyanında bulunmamak suçunun şikayet süresi ne kadar? av.selcukacar Meslektaşların Soruları 4 18-10-2006 11:19


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06170893 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.