Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

tenkis davası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-12-2009, 23:01   #1
gencerx07

 
Varsayılan tenkis davası

bir kişi çocukalrına mal kalmasın diye üzerindeki tüm gayrimenkulleri değerine satıyor. alan kişiler iyiniyetli ve bu kişinin çocuklarına miras bırakmamak için bunu yaptığını bilmiyorlar. bu durumda medeni kanun 566. madde iyiniyetli ise elinde kalanı vermekle yükümlüdür diyor. bu durumda bu malları alan kişiler satın aldıkları gayrimenkulleri iade etmek mi zorundadır veya parasını mı vermek zorundadır. iyiniyetli 3. kişinin uğradığı hak kaybı zarar ne olacak??
Old 28-12-2009, 16:37   #2
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın gencerx07;

Sizin de belirttiğiniz gibi, Türk Medeni Kanunu'nun 566. maddesine göre "iyi niyetli zilyedin, elinde kalanı vermekle yükümlü olduğu" şeklinde düzenleme mevcuttur. Türk Medeni Kanunu 1023.maddeye göre ise; "Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur." şeklindeki düzenleme ışığında kendisinden beklenen özen ve ihtimamı gösteren iyi niyetli üçüncü kişinin kazanımı korunmaktadır. Bu iki düzenleme ışığında olaya yaklaşmak gerekir. Sunduğum linki de incelemenizi öneririm. Saygılarımla..

http://huseyinaltas.net/dosya/Medeni_Hukuk_4.doc
Old 30-12-2009, 11:34   #3
gencerx07

 
Varsayılan

bu konu hakkında elinde yargıtay kararı olan arkadaş varsa sevinirim
Old 30-12-2009, 13:36   #4
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Faydalı olması dileğiyle..

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2002/1-1063 K. 2002/1076

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Son Mirasçı Sıfatıyla Hazineye Kalan Taşınmaz - Tapu Sicilinde Yolsuzluk Bulunduğunu Bilmesi İmkansız Olan 3. Kişinin İktisabının Geçerli Olacağı/İyiniyet )

• TAPU KAYDINA İYİNİYETLE İNANARAK İKTİSAP ( Son Mirasçı Sıfatıyla Hazineye Kalan Taşınmazı - Tapu Sicilinde Yolsuzluk Bulunduğunu Bilmesi İmkansız Olan 3. Kişi/İyiniyet )

• İYİNİYET İDDİASI ( Son Mirasçı Sıfatıyla Hazineye Kalan Taşınmaz - Tapu Sicilinde Yolsuzluk Bulunduğunu Bilmesi İmkansız Olan 3. Kişinin İktisabı/Geçerli Olacağı )

• MİRASÇI SIFATIYLA HAZİNEYE KALAN MAL ( Tapu Sicilinde Yolsuzluk Bulunduğunu Bilmesi İmkansız Olan 3. Kişinin İktisabının Geçerli Olacağı - İyiniyet )

• HAZİNEYE SON MİRASÇI SIFATIYLA KALAN TAŞINMAZ ( Tapu Sicilinde Yolsuzluk Bulunduğunu Bilmesi İmkansız Olan 3. Kişinin İktisabının Geçerli Olacağı - İyiniyet )

• İYİNİYETLİ 3. KİŞİ ( Özel Mal Niteliğindeki Hazine Malı - Tapu Sicilinde Yolsuzluk Bulunduğunu Bilmesi İmkansız Olan 3. Kişinin İktisabının Geçerli Olacağı/Korunacağı )

743/m.2,448,931,932,933

3402/m.13/B,13/C,14,16/2,18


ÖZET : Özel mal niteliğindeki hazine malını iyiniyetle iktisap eden M.K. 931. maddesindeki "iyiniyetli 3. kişinin korunacağı" kuralından yararlanır.
MK. nun 931. maddesinde aynen "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir aynı hakkı iktisap eden kişinin bu iktisabı muteber olur" şeklinde yer almış aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 932. maddede başka bir ifade ile tekrarlanmıştır. Söz konusu maddeye göre tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.05.2001 gün ve 1993/855 E.- 2001/ 346 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.10.2001 gün ve 2001/10688-11347 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı hazine vekili, çekişmeli taşınmazın 10.01.1956 tarihinde tapulamaca, Dirdat kızı Azeduhi Keşişoğlu adına tespit ve tescil edildiğini, 21.11.1991 tarihinde, sahte vekaletle davalı Celal'e temlik edildiğini, oysa tespit maliki Azeduhi'nin 1989 yılında Türkiye'de mirasçısız öldüğünü, son mirasçı sıfatıyla dava konusu taşınmazın hazineye kaldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı, kayda güvenerek satın aldığını ve Medeni Kanunun 931. maddesinin koruyuculuğu altında bulunduğunu savunmuştur. Mahkemece, intikali yaptıran M. in evlatlık edinilmesine ilişkin işlemin ve intikali sağlayan hasımsız mirasçılık belgesinin, Bakırköy 4. Sulh hukuk ve 9. Asliye hukuk Mahkemelerine ait 1993/1038 ve 1994/230 esas sayılı hasımlı ilamlarıyla iptal edildiği, böylece davalı tapusunun yolsuz biçimde oluştuğu, sonraki temliklerin de iyi niyet kuralından yararlanamayacağı görüşüyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle davada, sahtecilik hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır ve sabittir. Esasen bu husus ve 3402 sayılı kadastro yasasının 18/2. maddesinde derpiş edilen ( ...kanunları uyarınca devlete kalan taşınmaz mallar... ) şeklindeki hükümde yer alan "Kanunları" tabirinin Medeni yasa ve bu cümleden olarak 448. madde hükmünü de kapsamına aldığı mahkemenin de kabulündedir. Uyuşmazlık, Medeni kanunun 448. maddesi uyarınca hazineye kalan malların her nasılsa bir başka kişinin mülkiyetine geçmesinden sonra el değiştirmesi durumunda ikinci el, üçüncü el, konumundaki kişi, yada kişilerin Medeni Kanunun 931. maddesinin koruyuculuğu altında sayılıp sayılmayacaklarının, diğer bir deyişle MK. nun 2. maddesi anlamında iyi niyetli olan kişinin temlik yoluyla edindiği hak yada hakları yasanın koruyup koruyamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 901 ve 902, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 931. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini ( herkese açık olmasını ) sağlamış, iyi ve doğru tutulmasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğu duymuştur. Belirtilen ilke MK. nun 931. maddesinde aynen "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir aynı hakkı iktisap eden kişinin bu iktisabı muteber olur" şeklinde yer almış aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 932. maddede başka bir ifade ile tekrarlanmıştır. Söz konusu maddeye göre tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan aynı hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve Adalete olan güven saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima gözönünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden ( re'sen ) nazara alınacağı ilkeleri 08.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/13 sayılı inançları birleştirme kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda, dava konusu taşınmazın asıl maliki Azerduhi, 1989 yılında mirasçısız ölmüştür. Bu suretle M.K. nun 448. maddesi uyarınca mirası devlete intikal etmiştir. Öte yandan 1617 sayılı yasanın 20. maddesinde "kanunlar uyarınca devlete kalan taşınmazların tapuda kayıtlı olsun veya olmasın zamanaşımı ile iktisap edilemeyeceği" öngörülmüş, anılan kural 3402 sayılı yasanın 18/2. maddesinde de benimsenmiştir. Nitekim, bu ilke gerek öğretide ve gerekse muhtelif yargısal kararlarda yerini almış özellikle HGK. nun 09.05.1984 tarih 1982/8-97 esas, 514 sayılı kararında konu ayrıntılı biçimde incelenerek "kanunkar" deyimiyle tüm özel ve genel yasaların ( olayda Medeni Kanun ) amaçladığı açıklanmıştır.
Gerçekten de, mirasçı bırakmadan ölen kimsenin terekesinin ( açıldığı tarihte ) devlete geçmesi ( intikali ) zorunlu bir hal olup, bu sonuç yasa gereği oluşmaktadır. O nedenle, bu tür bir olayda zilyetlikle kazanma söz konusu olmayıp M.K. nun 639. maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14, 13-B-C maddeleri uygulama olanağı bulamaz. Aynı şekilde yolsuz tescille ( olayda sahte işlemler sonucu ) mal edinen ilk el durumundaki kimsenin bu iktisabının da korunamayacağı izahten varestedir. Ancak yasal ve yargısal düzenlemelerde sahte işlemle kayden edinen kişiden ikinci el sıfatıyla temellük eden kişinin iyi niyetli olmasına rağmen bu iktisabının geçersiz olacağına ilişkin bir hüküm bulunmamakta, aksine M. K. nun 931. maddesi uygulama imkanına kavuşmaktadır.
Öte yandan, gerek devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin doğal nitelikleri itibariyle ( mer'a, yaylak, kışlak, harman yeri, kumluk alan...vs. ) ve gerekse 431 sayılı yasa gibi, özel yasaların kapsamlarındaki taşınmazları niteleme biçimi itibariyle özde kamu malı olan taşınmazların temliklerinde de iyiniyet kuralının işlemeyeceği öğreti ve yargısal uygulamada kabul edilmiştir.
Ne var ki, dava konusu taşınmaz gibi öteden beri özel mülk niteliğinde olan bir taşınmazın anılan özel yasalar kapsamında sayılması ve ona kamu malı niteliği tanınması mümkün değildir. Nitekim, yasa koyucu son mirasçı sıfatıyla hazinenin mal edinmesine özel yasalarda yer vermemiş, M.K. nun mirasa ilişkin hükümlerinde konuyu düzenlemiştir. Bu itibarla, son mirasçı sıfatıyla Devlete intikal eden taşınmazların M.K. nun hükümlerine göre ölüm tarihinde hazineye kalacağı ve son mirasçı sıfatıyla Devlete kalan bu malların ise zilyetlikle iktisap edilemeyeceği ( 3402 sayılı Kadastro Yasasının 18. maddesi gerekçesi ) öngörülmüştür. Buradaki mülk edinememe keyfiyetini 3402 sayılı yasanın 14, 13 Bc ve M.K. nun 639. maddeleri kapsamında değerlendirmek icabetmektedir. Hadisemizde ise, bu hükümler doğrultusunda sicile yansıyan bir olgu bulunmamaktadır. Aksine, sahteciliğe dayanan yolsuz bir tescil ( M. K. 933 ) mevcut olup, davalı bu şekilde oluşan sicilden kayden edinen ikinci el durumundaki kişidir. O halde, M.K. nun değindiği tüm ilişkilerde 2. maddede sözü edilen iyiniyetin belirleyici bir özellik taşıdığı ve olayda M.K. nun 931. maddesinin uygulama yeri bulacağı kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, taraf delillerinin toplanması, yukarıda açıklanan ilkeleri karşılayacak kapsamda araştırma ve inceleme yapılması, aynı zamanda yapılan ferağ ve intikal işleminde ikinci el durumunda ( 27.12.1939 tarih 1939/11 esas, 1939/60 karar sayılı Tevhidi İçtihat kararı gereği ) bulunan davalının iktisabının korunup korunmayacağının değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tapu iptal, tescil isteğine ilişkindir.
Davacı hazine, 677 parsel sayılı taşınmazın 10.01.1956 tarihinde, tapulama sırasında Dirdat kızı Azeduhi Keşişoğlu adına tescil edildiğini; 21.11.1991 tarihinde taşınmazın sahte evlat edinme ve buna göre alınan veraset ilamı ile M.K. intikal ettiğini, M.K. ın aynı gün ( davalı ) C. A. satış yoluyla temlik ettiğini; kayıt maliki Azeduhi Keşişoğlu'nun kanuni mirasçısı bulunmadığından hazinenin son mirasçısı olduğunu, kanunlar gereği hazineye geçen taşınmazların kamu malı niteliği kazandığını, özel mülkiyete konu teşkil etmeyeceğini ileri sürerek tapunun iptaliyle hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı C. A. iyiniyetli üçüncü şahıs olduğunu, tapu sicilindeki M. K. Adına olan kayda güvenerek taşınmazı satın aldığını, Medeni Kanunun 931. maddesinin koruyuculuğu altında bulunduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, tapu sicilindeki kayda iyiniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir aynı hak iktisap eden kimsenin bu iktisabı yasal himaye altındadır ve asıl olan kayden iktisap edenin iyiniyetli bulunmasıdır.
Öncelikle dava konusu taşınmazın hukuki durumunun incelenmesi gerekir.
Türk hukukunda, idare malları özel mallar ve kamu malları olarak ikiye ayrılır. Özel mallar; ancak, kapital değeri ve verimi ile dolaylı olarak kamusal amaçlara hizmet eden mallardır. Bunlar kural olarak özel hukuk hükümlerine tabidir.
Kamu malları; İdarenin görevlerini yerine getirebilmesi için kamu hizmetine devamlı olarak tahsis edilen veya doğrudan doğruya kanunun kullanmasına açık olan mallardır. Kamu hizmetine tahsis edilme veya kamuya açık olma nitelikleri devam ettiği sürece kamu malları kamu hukuku kurallarına tabidir. Bu mallar ikiye ayrılır;
a ) Hizmet malları; kamu hizmeti ile yakından ilgili olan, kamu hizmetinin bir unsuru olacak şekilde bir hizmete tahsis edilmiş bulunan mallardır. Bu mallar, kapital değerleri ile değil, kullanma değerleri ile idarenin görevlerinin ifasına doğrudan doğruya hizmet ederler. Bu mallardan kamunun yararlanması dolayısıyladır.
b ) Kamunun ortak kullanmasına açık olan mallar;
aa ) Orta malları; Bir tahsis sonucu doğrudan doğruya kamunun ortak kullanmasına açık olan mallardır.
bb ) Sahipsiz mallar; Doğal niteliklerinin bir sonucu olarak, ayrıca bir tahsise gerek kalmaksızın doğrudan doğruya kamunun ortak kullanmasına açık bulunan mallardır. ( Doç. Dr. A.D. Ankara 1975 S. 38 ) davaya konu taşınmaz bu anlamda özel mülk niteliğindedir. Getireceği gelir itibariyle kamusal amaçlarla kullanılabilir. Dolayısıyla özel hukuk hükümlerine tabi olarak tasarruf edilebilir.
Devlete mal geçirimini sağlayan kanunlar çok sayıdadır. Bunlardan biri de Türk Medeni Kanunudur. 743 sayılı Türk Medeni Kanunun mirasa ilişkin hükümlerinde devletin de mirasçı olabileceği kabul edilmiştir. Bu ikincil nitelikte bir mirasçılıktır. Ölenin kanuni mirasçıları yoksa yada mirası iktisap edemiyorlarsa ve ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçı atanmamışsa miras devlete kalacaktır.
Kanuni mirasçılar Türk Hukukunda geçerli olan sisteme göre ilk üç parantel, sağ kalan eş, evlatlık ve onun alt soyudur. Ancak dördüncü parantelde mirasçı varsa, bu durumda bunların tereke üzerinde intifa hakları olduğu için devlete terekenin sadece kuru mülkiyeti geçecektir ( TMK 448 M. Prof. Dr. S. K. Devlet Malları 1975 s. 72-73 ).
Bütün bu anlatılanların ışığında somut olaya bakıldığında, tapu kayıt maliki Azeduhi Keşişoğlu 16.02.1989 tarihinde ölmüştür. Yasal mirasçısı yoktur. Mansup mirasçısı da bulunmamaktadır. Böylelikle Azeduhi Keşişoğlu'nun mirası Medeni Kanunun 448. maddesi gereğince davacı Hazineye intikal etmiştir. Bu durum Bakırköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1993/1038 esas, 2001/202 karar sayılı, veraset ilamına ilişkin dosyasında belirlenmiştir.
Dava dışı, davalının bayii M.K. Tapu maliki A.K. ile Medeni Kanunun 254 ve mütakip maddeleri uyarınca evlatlık ilişkisi sağlamış, buna dayanarak veraset ilamı almış ve taşınmazın tapudan üzerine intikalini sağlamıştır. Ancak, evlatlık ilişkisinin sahtecilikle kurulduğu mahkeme kararıyla belirlenmiş, buna dayanarak aldığı veraset ilamı da iptal edilmiştir. Bu itibarla, Medeni Kanunun 448. maddesi uyarınca Hazineye geçen ve "Özel Mülk" niteliğindeki davaya konu taşınmazı iktisap eden davalı C. in ( mahkemece bu hususta derinleme araştırma yapılmadığından ) medeni Kanunun 931. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının ( iyiniyetli veya kötü niyetli olup olmadığının ) araştırılması gereğine işaretle bozulan ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.O halde usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 18.12.2002 gününde, oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
tenkis davası açılabilir mi? av.ta Meslektaşların Soruları 2 10-09-2009 16:23
Tenkis davası Av.Doğuhan Meslektaşların Soruları 0 24-08-2009 15:40
Tenkis Davası Derya DEMİR Meslektaşların Soruları 7 13-07-2009 10:29
tenkis davası Av.Ayşegül Çoban Meslektaşların Soruları 3 19-12-2008 00:09
Tenkis davası ve zamanaşımı iddiası ahmetyılmaz Meslektaşların Soruları 3 06-09-2007 10:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04193091 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.