Türklük Kavramının Sınırları Belirlenmeli

Yazar Elif Şafak’ın (Sağlık) ‘’Baba ve Piç’’ adlı romanında ‘’basın yoluyla Türklüğü aşağılamak’’ suçundan yargılandığı davada beraatini kararlaştıran mahkeme, hazırladığı gerekçeli kararda, ‘’Türklük’’ kavramının sınırlarının tam olarak tespit edilip sağlam zemine oturtulması gerektiğini bildirdi. Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Şafak hakkında 21 Eylül 2006 tarihinde görülen ilk duruşmada ‘’suçun yasal unsurları oluşmadığı’’ gerekçesiyle verdiği beraate ilişkin gerekçeli kararın yazımını tamamladı. Soruşturma aşamasındaki işlemler ile kitapta yer alan karakterlerin ifadelerine yer verilen kararda, kitaptaki düşüncelerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı belirtilerek, ‘’Düşünce ve ifade özgürlüğünü cezalandırmak veya cezalandırmaya çalışmak hukuki sorunlar doğurabilir’’ denildi. Sanık tarafından kendi düşüncelerini ortaya koyacak biçimde senteze ulaşacak ifadelerin kitapta bulunmadığının anlaşıldığı belirtilen kararda, ‘’Türklük kavramının da sınırlarının tam olarak tespit edilip sağlam zemine oturtmak gerektiği, yasal düzenlemelerin bu şekilde yapılmasının yasaya uygun olacağı, ‘düşünceye düşünce ile karşı çıkmak gerekir’ savı ile hareket edilmesi gerekir’’ denildi. Yoksa farklı düşünceler ve değerlerin belinlenmesinin zorlaşacağı ifade edilen gerekçeli kararda, ‘’Tek düze düşünmeye zorlanmak söz konusu olduğundan, düşünce ve ifade hürriyetinden bahsetmemiz mümkün olmayacağından, sanığın yazdığı romanın tüm olarak incelenmesi sonucu düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı içinde kaldığı anlaşıldığından, sanık hakkındaki suçun unsurları oluşmadığı gibi mahkumiyetine yeterli delil de bulunmadığı anlaşılarak beraatine karar verilmiştir’’ ifadesi kullanıldı.
http://www.yeniasya.com.tr/2006/10/05/haber/h5.htm

Aslında bu olayla birlikte 80 yıllık bir politika iflas etti diyebiliriz. Zira 'Türk' kavramının belirlenmesi ve sınırlarının çizilmesi Elif Şafak davasından çok daha önceleri çözülmesi gereken bir sorundu. Ancak kimi siyasi çevreler tarafından gündeme getirilmesinin bile suç addedildiği, bu yüzden vatandaşın da asla öğrenme şansı bulamadığı, ancak sağda solda içini dolduramadan kendisini tanıtmak için oluşturduğu bir kimlik oldu 'Türklük'.

301. maddede belirtilen suçun unsurunun ne olduğu sanırım temelde şu soruya verilecek cevapla mümkün olacaktır:

Adına 'Türklük' dediğimiz kimlik etnik değerler üzerine kurulu, soydaşlık esasına dayalı, biyolojik bir kavram mı?

Yoksa gerçekten bize anlatılmaya çalışıldığı gibi yurttaşlık esasına dayalı ve vatanseverlik değerleri üzerine kurulu, farklı etnisitelerin birleştiği bir üst kimlik mi?

türklük;

türk milleti kavramı ile eşdeğer bir milleti ortaya koymak için yazılmış ifade;

türk milleti anlayışı; bir ırka dayanmaz;

bir kültür birlikteliğinin adıdır;

atatürk milliyetçiliği de kültür birlikteliğine dayanır;

yoksa alman ırkçı faşist ,kafatascı anlayışla ilgisi yoktur;

bir imparatorluk kültüründen gelen değerlerin oluşturduğu bir anlayıştır;

etnik köken itibariyle türkiyemizde çeşitli unsurlar sözkonusudur.;

kader de ,kıvanc ta tasa da beraber olma ülküsüyle ,bir araya gelmiş ve bu kültür içinde ,yerlerini almışlardır;

kimse kimseye zor kullanarak ; baskı ve şiddetle bu birliği oluşturmamıştır;

bu birlik tarihle şekillenmiş ve böylece hergeçen gün daha da kemikleşip;muasır medeniyetin üstüne çıkacaktır;

toplumsal kültür ve etnik farklılıkların bir değer olarak kabul etmek gerekir;

demokratikleşme ve insan haklarına saygı bu değerlerin gelişmesinde ve korunmasında öncelikle geliştirilmesi gereken bir anlayıştır;

tek millet ve üniter yapının hiçbir şart altında tartışma konusu yapılmayacağı da açıktır;

türkçe öğretmediğin kürt kardeşime ,niye kürtçe konuşuyorsun demenin hiç bir anlamı yoktur;

türkiyenin her zerresinde hakkı olan tüm türk vatandaşlarının , hangi etnik veya dinsel farklılık taşısırsa taşısın bu ülkenin eşit ve özgür vede saygı değer vatandaşlarıdırlar;

kürtçe konuşmuş ,kürtçe televizyon açmış bunların kültürel haklar babında değerlendirilerek karşılanması gerekir;

baskı ve şiddetin ,demokrasiyi rafa kaldıranlar tarafından yapılması nedeniyle aramıza giren ayrılık ve gayrılığın ;

türk millet anlayışının sevgi ve kardeşlik ilkelerine aykırı olduğu ve toplumsal katmanlardaki ;farklılıkları öne çıkarıp;

türk milletinin düşmanı olan dış kaynaklı ayrışma ve güçsüzleşme senoryaları ve örtülü operasyonlara destek olduğunu artık anlamak ve anlamak zamanı gelmiş ve geçmiştir bile;

türkiyenin tek bir yolu vardır;

o da demokratik hukuk devleti olma yoludur;

bu yoldan çıkışın adı güçsüzleşme ve parçalanmadır.

Bir kültür birlikteliği ise TÜRK kavramı sorum şudur ki : Pis çingeneler dediğimizde ,lanet olası Çerkezler dediğimizde, Kuyuruklı Kürtlere dediğimizde acaba 301. maddeye göre mi yargılanırız başka bir maddeye göre mi?
Kimse kimseyi aldatmasın.301 madde tamamen IRk esası üzerine şekillenmiştir.

72 milletten;etnik kökendeninsan yaşıyor bu memlekette;

kimi yoğunluk olarak az kimi fazla;

72 kökenin kanunda adını mı sayacağız;

hepsi türk milletinin evladı dır;

ve türk vatandaşı olarak nitelenir;

benim kanaatimce türk milleti anlamında kullanılmıştır;

ırksal kullanım zaten türk millet anlayışına terstir.

Saygı değer beyefendiler ve hanımefendiler ;
Bizler Hukukçuyuz. Kimlik bunalımı yaşanmıyorken (Türkiye'nin esas problemleri arasında yer almıyor), gereksiz ve yersiz bir şekilde tezahür eden "altı üstü, yanı , ötesi berisi nedir bunun hakikisi ?" şeklindeki kimlik tartışmaları sadece ve sadece hepimizin vaktni boşuna çalan faaliyetlerdendir(Sayın.Av.MehmetEmin TASLAK'ın forumdaki mevcut sağ duyulu yorumlarına katılıyorum.) TCK'nun 301. md. den hareketle Elif Şafak isimli zatı muhteremin, yargıç karşısına çıkmaksızın, hakkında Beraat kararının nasıl verilebildiğini görmediniz mi ? Usul ve yasaya aykırı olan bu durumun tartışılması gerekir diye düşünüyorum. Siz Fransa'da (Çiftestandartı her manada seven yegane ülke) Paris'te bir meydanda çıkıp da Fransız Milletine bırakın hkaret etmeyi "yeren" kısa bir konuşma yapın , başınıza neler geliyor görün. Denemesi çok kolay. Her devletin ceza yasasında bu ve benzeri yasalar vardır. Verilecek cezalar elbette tartışılabilir. Ama söz konusu suç teşkil eden fiiller karşısında verilecek cezaların da, her önüne gelenin , "Bu millete hakaret ederim, parasıyla değil mi ? Öderim cezamı da olur biter" kolaycılığını yaşayamayacak nitelikte olması gerektiğini düşünmekteyim.