Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kefalet sözleşmesinde kefil olunan miktarın belirlenmemiş olması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-08-2011, 13:01   #1
abdullah can aydogan

 
Varsayılan Kefalet sözleşmesinde kefil olunan miktarın belirlenmemiş olması

Selamlar;

Müvekkil şirketin X kişisiyle yaptığı bayilik sözleşmesini güvence altına almak için Y kişisiyle yaptığı bir Kefalet sözleşmesi vardır. Müvekkil şirket adına kefil aleyhine başlattığımız icra takibi kefilin itirazıyla durmuştur.

Kefalet sözleşmesi sorumluluk miktarı belirli yada belirlenebilir olmadığından geçersizdir.Fakat itirazın iptali davasında savunmamızı bu sözleşmenin bir garanti sözleşmesi(BK md.110) olduğu yönünde geliştirmek istiyorum.

Taraflar arasında imzalanan sözleşmede bayilik sözleşmesinden doğan tüm doğmuş ve doğacak alacaklardan kefil sorumludur ibaresi vardır.Ayrıca sözleşmenin başında açıkca Kefalet Sözleşmesi yazmaktadır.

Sevgili meslektaşlarım bu konuda bildiğiniz kararlar varsa paylaşmanızı rica ediyorum.

Teşekkürler.
Old 11-08-2011, 18:58   #2
lawyer1502

 
Varsayılan

merhaba
garanti olarak adlandırılan sözleşmelerin nitelik gereği kefalet olarak yorumlandığı çok durum var ancak siz tam tersini talep ediyorsunuz. kefalet olarak adlandıırılan bir ilişkinin garanti olarak nitelendirildiğine malesef hiç rastlamadım. garanti daha ağır bir sonuç doğurduğu için bu şekilde bir yoruma varılabileceğini tahmin etmiyorum.
Old 13-08-2011, 09:07   #3
abdullah can aydogan

 
Varsayılan

Cevabınız için teşekkürler fakat; kefalet sözleşmesi olarak imzalan bu sözleşmenin içeriğinde zaten garanti sözleşmesinin tüm ağır sonuçları, sözleşmenin muhtevasında barındırılarak imzalanmıştır.
Old 14-08-2011, 00:18   #4
AV.HARUN UYANIKOĞLU

 
Varsayılan

Bu sitede çokca tartışılmış bir konu arşive bakmanızı tavsiye ediyorum.Akte sunduğum yargıtay kararı kefelet sözleşmesi ile garanti sözleşmesi arasındaki farkı çok net şekilde ortaya çıkardığından size yararlı olacağını düşünüyorum;Bilirsiniz ki;

Sizin sözleşmenize Kefalet veya Garanti Sözleşmesi diye yazmanızın bir önemi yoktur.Hakim sözleşme içeriğinden niteliği resen kendi'Sözleşmede Kullanılan Deyimler' kıstasına göre kendi belirleyecektir.
11.06.1969 gün 1969/4-6 sayılı içtihadı birleştirme kararındaki belirlemeler göre, şu ana farkları bulunmaktadır. Öncelikle kefalet sözleşmesi BK'nun 484 ncü maddesi hükmünden önce geçerliliği yazılı şekle tabi olması ve ayrıca bu sözleşmede kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktar gösterilmesi gerektiği halde, BK'nun 110. maddesindeki "Başkasının fiilini taahhüt" başlığı altında düzenlenmiş olan garanti sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlı olması da öngörülmemiştir. Öte yandan kefalette BK'nun 497ncü maddesi hükmü uyarınca kefil borçluya ait def'ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahipken, garanti akdinde teminat veren kişiye bu hak tanınmamıştır.
Bunların dışında, kefilin kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra BK'nun 496. maddesi hükmü uyarınca asıl borçluya yasadan ötürü dönme(rücu) hakkı bulunduğu halde, garanti sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmamıştır.Nihayet, BK'nun 492. maddesi gereğince kefalette kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan garanti sözleşmesindeki bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır.Buradan hareketle sözleşmeyi yeniden incelemenizi ve savunmanızı buna göre yapmanızı tavsiye ediyorum
Old 14-08-2011, 00:19   #5
AV.HARUN UYANIKOĞLU

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/1172

K. 2003/6695

T. 23.6.2003

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 11.10.2002 tarih ve 2001/1328-2002/1103 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili ile cevapta davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin, davalı bankadan kredi kullanan dava dışı şahsın, kefili olduğunu asıl borçlu borcunu ödemediğinden müvekkili aleyhine icra takibi yapıldığını, ancak kredi limiti 20.000.000 TL. olmasına rağmen kendisinden borcun tamamı olan 1.922.000.000 TL. nin tahsil edildiğini, itiraz süresi geçirildiğinden takibin kesinleştiğini ve ödemenin ihtirazi kayıtla yapıldığını ileri sürere, fazla tahsil edilen 1.868.000.000 TL.nin faizi ile davalıdan istirdadını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının kredi sözleşmesinde garantör olduğunu, bu nedenle kredi kartı ile yapılan tüm harcamalardan ve fer'ilerinden sorumlu olduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve bilirkişi raporuna göre davacının kefil olduğu, garantör olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davacı ve davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve sözleşmede kararlaştırılan temerrüt faizi oranı davalı bankaya yönelik olup, davacının alacağına 3095 sayılı kanunun değişik 2/2 maddesi hükmüne göre temerrüt faizine hükmedilmesinde bir usulsüzlük olmadığından, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin temyiz itirazına gelince, Dava konusu uyuşmazlığın çözümü, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin kefalet sözleşmesi mi, yoksa garanti sözleşmesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkeme bu ilişkiyi kefalet sözleşmesi olarak nitelendirilmiş bulunmaktadır.
Somut olaya girilmeden önce, her iki sözleşmenin nitelikleri ve farkları üzerinde durulmalıdır. Kişisel(şahsi) teminat sözleşmelerinin alt kavramlarını oluşturan kefalet ve garanti sözleşmelerinin temel amaçları, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat (güvence) verilmesidir. Her iki sözleşme de temel amaçları itibariyle aynı hedefe yönelmekle bilirlikte gerek doktrin de, gerekse bu konudaki uygulamanın öncüsü niteliğindeki 11.06.1969 gün 1969/4-6 sayılı içtihadı birleştirme kararındaki belirlemeler göre, şu ana farkları bulunmaktadır. Öncelikle kefalet sözleşmesi BK'nun 484 ncü maddesi hükmünden önce geçerliliği yazılı şekle tabi olması ve ayrıca bu sözleşmede kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktar gösterilmesi gerektiği halde, BK'nun 110. maddesindeki "Başkasının fiilini taahhüt" başlığı altında düzenlenmiş olan garanti sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlı olması da öngörülmemiştir. Öte yandan kefalette BK'nun 497ncü maddesi hükmü uyarınca kefil borçluya ait def'ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahipken, garanti akdinde teminat veren kişiye bu hak tanınmamıştır.
Bunların dışında, kefilin kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra BK'nun 496. maddesi hükmü uyarınca asıl borçluya yasadan ötürü dönme(rücu) hakkı bulunduğu halde, garanti sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmamıştır.Nihayet, BK'nun 492. maddesi gereğince kefalette kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan garanti sözleşmesindeki bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır.
Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, garanti veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluğundan çok daha ağır koşullara tabi tutulmuştur.Bu nedenle sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda teminat veren kimsenin iradesi de bu yönden titizlikle değerlendirilmelidir. İşte bu nedenlerledir ki, doktrinde ve uygulamada (11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İBK ) her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilebilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir.
Bu kıstaslardan ilk gurubu yardımcı olarak belirlenen kıstaslardır ki, bunlar ana hatları itibariyle sözleşmede kullanılan deyimler, üstlenilen rizikonun niteliği, borçlu yerine ifa veya tazminat ödeme yükümlülüğü, para borcunun tekeffülü veya bir fiilin tekeffülü gibi kriterlerdir. Bunlar aşağıda belirtilecek ana kıstaslar yanında kullanılan fer'i nitelikteki kriterlerdir.
Yine doktrin ve anılan İBK'da belirlenmiş olan ana kıstaslara gelince;bunlardan ilki asli-fer'i yükümlülük kriteridir. Buna göre, garanti veren bağımsız bir borç altına girmekte olup, bu yükümlüğün bir başka borç ile ilgisi yoktur. Kefalette ise asıl olan bir başka borcun (temel ilişki) olması ve verilen teminat ile o borcunun ödenmesinin sağlanmasıdır. Doktrine göre de, bir başka borç ilişkisine yollamada bulunulması fer'ilik karinesini teşkil eder. Ana kıstaslardan ikincisi yükümlüğün kapsam ve niteliğini teşkil eder. Buna göre, asıl borçlu gibi yükümlülük altına girme amacını taşıyan sözleşme kefalet, asıl borçlunun borcunu aşabilecek, bir başka deyimle lehine taahhüt altına girilen alacaklının hiçbir şekilde zarara uğramayacağını sağlamaya yönelik sözleşme ise garanti sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Ana kıstaslardan bir diğeri ise menfaat kıstası olup, buna göre kefalet ilişkisinde kefalet verenin bu ilişkide bir yararlanma amacı olmadığı halde, garanti sözleşmesinde ilke olarak böyle bir teminat verenin yararı yoktur.
Nihayet ana kıstaslardan bir diğeri ise kişiye yönelik teminat verme kıstası olup, buna göre teminatın bir kişi göz önünde tutularak verilmesi kefalete işaret olacak böyle değil de obİektif olarak belli bir sonucun gerçeklemesi amacına yönelik olarak verilmesi halinde garanti sözleşmesinin amaçlandığı kabul edilecektir.( Bütün bu açıklamalar için Bkz.Prof Dr.S.Reisoğlu, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulanmasında Kefalet, Ankara 1922 Sh.78 vd.Prof Dr.H.Tandoğan, Borlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, C.2 3.Bası, Ank 1987, Sh,818 vd, Prof Dr.K.Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, İst. 1997 Cilt 1 Sh.980 vd, Dr.H.Becker, İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu Genel Hükümler Md.11 )
Bu iki sözleşme türü farkları ile kıstasları belirlendikten sonra bu kriterlerin dava konusu sözleşmeye uygulanarak niteliğinin saptanması gerekmektedir .Uyuşmazlığın kaynağını teşkil eden sözleşme " Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi" başlığını taşımakta olup, bununla kredi kartı hamili olan müşteriye belli limitler çerçevesinde krediler açılarak, bu kredinin ATM ve POS cihazları aracılığı ile müşterisine kullandırma amacı güdülmektedir.
Sözleşmenin diğer hükümlerinde ise, teknik açıklamalardan sonra müşterinin kullandığı geri ödeme koşul ve temerrüdün koşulları belirlenip, taraflarca imzalandığı aynı sözleşmeye bağlı olarak da , 9.8.1995 tarihli garanti sözleşmesi adı altında asıl sözleşmeye yollama yapılarak, "kredi kartı yıllık sözleşmesinde bankanıza karşı doğmuş ve doğacak tüm borçların herhangi bir limite bağlı olmaksızın aşağıdaki hükümler çerçevesinde garanti etmeyi kabul ve taahhüt ederim. Şubeniz ile borçlu arasında 9.8.1995 tarihli kredi kartı üyelik sözleşmesinden doğmuş ve doğacak borç nedeniyle garanti veren kişi olarak borçluyla birlikte müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla borçlunun kredi kartı kullanımından doğmuş ve doğacak borcundan sorumlu bulunduğumdan borçlunun borcunu kısmen ya da tamamen yerine getirilmediği adresime yazılı olarak bildirildiği taktirde, derhal ve hiçbir sebep ileri sürmeksizin tamamen ve nakden ve talep tarihinden ödeme gününe kadar geçecek günler ait sözleşmede belirtilen temerrüt faizi ve BSMV, KKDF ve her türlü masrafı ödeyeceğimi" denilerek garanti veren sıfatı ile limitle sınırlı olmaksızın bu kartın kullanılmasından doğacak tüm borçların ödemesi taahhüt altına alındığı anlaşılmaktadır. Garanti sözleşmesi de kullanılan sözcük ve deyimlerin fer'i kıstaslardan olan "sözleşmede kullanılan deyimler" kıstasına göre ilk bakışta bir garanti akdi oluştuğu izlenimi bırakıyor ise de, bu sözcüklere dayanılarak sözleşmenin niteliğinin belirlenmesi doğru olmayacağı gibi, mümkünde değildir. Nitekim yukarıda değinilen 11.06.1969 gün 4/6 sayılı İBK'da da banka teminat mektuplarında kullanılan kefalet sözcüğü vurgulanmasına rağmen bu ilişkinin bir kefalet değil garanti sözleşmesi niteliğinde olduğu açık bir şekilde kabul edilmiştir.
Ana kıstasların dava konusu sözleşmeye uygulanmasına gelince, garanti sözleşmesi adı altındaki sözleşmede kredi kartı sözleşmesine atıf yapılmış olmakla garanti beyanı asli unsur olmaktan çıkmış, fer'i nitelik yani kefalet amacına yönelik olduğu izlenimi borçluya verilmiş bulunmaktadır. Keza bu beyanın genel anlamından teminat verenin bağımsız bir borç değil, kredi kartı müşterisi asıl borçlunun sorumluluğu yüklenilmiş olmakla ikinci ana kıstas bakımından da bir garanti sözleşmesinin varlığından söz edilemez.
Diğer bir ana kıstas olan teminat veren kimsenin bu sözleşmeyi yapmakta menfaati olduğu belirlenmediği gibi bu husus davalı bankaca da ileri sürülüp kanıtlanmış değildir.Nihayet kişiye yönelik teminat verme amacı gerek sözleşme ve gerekse garanti sözleşmesinden açıkça anlaşılmaktadır. Zira verilen teminat kredi kartı sözleşmesinin müşterisi ve asıl borçlusu Tülin Mahmutoğlu isimli kişinin borçlarını karşılamaya yöneliktir.O halde, tüm ana kıstasların uygulanması sonucu davacının garanti sözleşmesi adı altındaki sözleşmenin amacı kefalete yöneliktir.BK'nun 18. maddesi uyarıca davacının bu iradesinin kefalet amacına yönelik olduğunun kabulü gerekir.Hiçbir menfaati olmayan, ticari bir gaye gütmeyen, sadece dostane ilişkiler nedeniyle tüketime yönelik banka kredi kartı kullanmasına yönelik verilen teminatın amacına aykırı olarak yorumlanması yasanın yukarıda açıklanan hükmüne aykırılık teşkil eder.Nitekim İsviçre Federal Mahkemesi de 17.11.1987 tarihinde verdiği bir karada gerçek kişiler tarafından verilen garantilerin daha ziya de kefalet olarak görülmeleri gerektiğini ifade etmiştir.(Bkz.Jdt.1988 1 189 Yargıtay Kararları Işığında Kredi Kartları Prof.Dr.Erden Kuntalp, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu &III .1996 Sh.297)
Bütün bu açıklamalara göre, davacı İbrahim'in bu sözleşmedeki taahhüdünün kefalet olması karşısında isabetli olan teşhis ve tespite dayalı olarak mahkemece verilen karar yerinde bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerden davacı, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle de davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2.920.000 lira temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, aşağıda yazılı bakiye 75.372.000 lira temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 23.6.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Uyuşturucu Madde Temini Miktarın Az Olması Av. Musa TAÇYILDIZ Meslektaşların Soruları 15 31-03-2013 23:01
evlilik esnasında kefil olunan kredi borcu ve boşanma denizdeniz Meslektaşların Soruları 1 09-05-2011 22:18
MBB miktarın asgari ücretin altında olması sebebiyle verilen beraat kararları... Av.Hatice Sarıbardak Meslektaşların Soruları 2 24-10-2007 19:12


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09588599 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.