Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Bağ-Kur, çalışılmayan dönem için primlerin ödetilmesi, primlerin ödenmesine rağmen ilgili yılların sigortalılık süresine dahil edilmemesi!

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-01-2012, 22:00   #1
sibel19

 
Varsayılan Bağ-Kur, çalışılmayan dönem için primlerin ödetilmesi, primlerin ödenmesine rağmen ilgili yılların sigortalılık süresine dahil edilmemesi!

Müvekkil, tüm sigortalılık ödemelerini Bağ-Kur'a bağlı olarak yapmıştır.

5510 sayılı kanun ile tanınan ödeme kolaylığından yararlanarak,1989-1998 yıllar arasına ilişkin primlerini de ticari faaliyeti olmamasına rağmen, kurum memurları tarafından bu dönem de toplam borçlanılabilecek sürelerden sayıldığı için ödeyebilmiştir. Bu ödeme ile müvekkil Bağ-Kur'a tüm prim borçlarını ödemiş ve yaş itibari ile de emekliliğe hak kazanmıştır.

Bu nedenle 01.07.2008 tarihinde, yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunmuş.

Ancak Bağ -Kur bu talebi 1989-1998 yıllar arasına ilişkin primlerini de ticari faaliyeti olmamasına nedeniyle, yine müvekkilin bu prim ödemelerini hesaba katmayarak reddetmiştir.

Bu iptal işleminin iptali ve müvekkile 01.07.2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesi talebi ile dava açmayı düşünmekteyiz; ancak karar araştırması yapıldığında aşağıdaki kararlar bulunmuştur. Özellikle en yeni karardaki gerekçeler davanın kaybedileceği izlemini uyandırmaktadır.

Bu konu ile ilgili diğer meslektaşlarım ile bilgi paylaşımı ve süreç hakkında bilgilendirme için bu başlık açılmıştır.

Kararlar tarih sırasına göre dizilmiştir. Kazancı ve İstanbul Barosu İçtihat Bankalarından temin edilmiştir.


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2010/10-465

K. 2010/472

T. 6.10.2010

BAĞKUR SİGORTALILIĞININ TESPİTİ VE YAŞLILIK AYLIĞI BAĞLANMASI TALEBİ ( 1479 S.K. Kapsamında Zorunlu Sigortalı Olarak Tescili Yapılan Davacının Meslek Kuruluşu ve Esnaf Sicil Kaydı Olmayan Tarihler Arasında 1479 S.K. Kapsamında Zorunlu Sigortalı Olarak Kabul Edilemeyeceği )

BAĞ KUR KANUNU KAPSAMINDA ZORUNLU SİGORTALI OLARAK KAYIT YAPTIRMA ( Esnaf ve Sanatkâr Siciline Yöntemince Kayıtlı Olmayan veya Vergi Kaydı Bulunmayan Kuruma Tescil Edilmemiş Kişinin Geriye Dönük Toplu Prim Ödemelerinin İsteğe Bağlı Sigortalılık Süresi Olarak Değerlendirilemeyeceği )

ESNAF VE SANATKARLAR SİCİLİNE KAYIT OLMA ( Esnaf ve Sanatkâr Siciline Yöntemince Kayıtlı Olmayan veya Vergi Kaydı Bulunmayan Kuruma Tescil Edilmemiş Kişinin Geriye Dönük Toplu Prim Ödemelerinin İsteğe Bağlı Sigortalılık Süresi Olarak Değerlendirilemeyeceği )

1479/m.24

ÖZET : Dava, Bağ-Kur sigortalılığının tespiti ve yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir. Vergi kaydı esas alınarak 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kayıt ve tescili yapılan davacının; vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan tarihler arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir. Esnaf ve sanatkâr siciline yöntemince kayıtlı olmayan veya vergi kaydı yada oda üyeliği bulunmayan Kuruma tescil edilmemiş bir kişinin, geriye dönük gerçekleştirilen toplu prim ödemelerinin isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi de olanaksız olduğu gibi, somut olayın özelliği itibariyle objektif iyi niyet kuralının olayda uygulanmasının olanaksız olduğu dikkate alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.11.2007 gün ve 2006/353 E.-2007/437 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Kurum vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.03.2009 gün ve 2007/24506 E.-2009/3686 K. sayılı ilamı ile;
( ... Dava hukukî nitelikçe; primi ödenmiş 20.04.1982 – 01.04.1988 tarihleri arasında kalan dönemde davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun ve 01.06.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandığının tespitine karar verilmesi istemine ilişkindir.
20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde; zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine, 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de; kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların Bağ Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; vergi kaydı esas alınarak 01.04.1988 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kayıt ve tescili yapılan davacının; vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan 20.04.1982 – 01.04.1988 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir.


Öte yandan davacı, tecil ve taksitlendirme Kanunundan yararlanmak suretiyle geçmişe yönelik olarak dava konusu döneme ilişkin Kuruma prim ödemesinde bulunmuşsa da; gerek, 3780, gerekse, 4247 sayılı Kanunlar, kazanılmış ve mevcut sigortalılığa ilişkin olarak tahakkuk etmiş prim borçlarının ödenmesine ilişkin olup; Kurumun hatalı işlemi ile bu Kanunlardan yararlanmak suretiyle geriye yönelik olarak primlerin ödenmesinin, sigortalı olmadığı süreler yönünden davacı yararına usulü kazanılmış hak yaratması mümkün değildir. Ayrıca, 1479 sayılı Kanunun 79. maddesi hükmüne göre, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olmak için Kuruma yazılı başvurunun, yâda, isteğe bağlı sigortalı olma iradesini ortaya koyacak şekilde Kuruma prim ödemesinin varlığı koşul olup, 30.05.1991 tarihinde ilk prim ödemesi bulunan davacının, dava konusu dönemde yazılı talebi veya isteğe bağlı sigortalı olma iradesini ortaya koyacak şekilde prim ödemesi olmadığı anlaşıldığından, dava konusu sürenin isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesinden de söz edilemez.
Hal böyle olunca; davacının, 02.05.2006 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğu gözetilerek, yaşlılık aylığından yararlanma koşullarının varlığı; yukarıdaki açıklamalar kapsamında yapılacak değerlendirme sonucuna göre yeniden irdelenmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, Bağ-Kur sigortalılığının tespiti ve yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 20.04.1982 – 01.04.1988 tarihleri arasında kalan dönemde, 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun ve 01.06.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıya ait Bağ-Kur Giriş Bildirgesindeki vergi dairesine kayıt tarihinin okunaksız olması nedeniyle sehven 15.01.1970 okunduğu ve 20.04.1982 olarak tescilin yüklendiğini, ancak vergi dairesinden gelen kayıtlarda, İB formlarında davacının vergi kaydının 01.04.1988 ve serbest muhasebeciler odası’ndan gönderilen yazıda davacının oda ( üye ) kayıt tarihinin 15.08.1990 olduğunun anlaşılması üzerine, tescilin 01.04.1988 olarak düzeltildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece; davacının meslek odasına ve vergi dairesine tescilinin 01.01.1970 tarihi olmadığını davalı Kurum tespit edebilecek halde iken, baştan itibaren bu hususta kusurlu davrandığı, yeterli ve dikkatli araştırma yapmadığı, davacıyı uyarıp Bağ-Kur başlangıcını düzeltmediği, tahsil ettiği primleri de kullandığı, iade etmediği, hiç kimsenin kendi kusurundan yarar sağlayamayacağı, bu hususun iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle karar bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçeler yanında bozma ilamının Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine uygun bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Mahkemenin direnmeye ilişkin kararı, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; başlangıçta tescili ve prim ödemesi olmayan davacının sonradan geriye yönelik yapılan prim ödemeleri nedeniyle, 1982–1988 yılları arasında isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı sayılıp sayılmayacağı, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinin somut olaya uygulanması olanağı bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden; davacı sigortalının, uyuşmazlık konusu dönemde, Bağ-Kur tescilinin ve herhangi bir prim ödemesinin de söz konusu olmadığı, 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanununda öngörülen sicil kayıtlarının da bulunmadığı, Kuruma tescilinin uyuşmazlık konusu dönemden sonra yapıldığı, geriye yönelik ve toplu prim ödenmek suretiyle bu sürelerin sigortalı olarak değerlendirilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 üncü ve 25 inci maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler, meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Daha sonra, Kanunun 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 24 üncü maddesinin ( 1 ) numaralı bendinin ( a ) ve ( h ) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden muaf olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar ( vergi kaydı bulunanlar ) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, anılan düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur.
Bu arada belirtilmelidir ki, 1479 sayılı Yasanın 24/1 ( a ) bendinde yer alan Kanunla kurulu meslek kuruluşları kavramı 507 sayılı Yasada sözü edilen esnaf ve sanatkârlar derneğini değil; esnaf ve sanatkârlar dışında bağımsız faaliyet gösteren diğer meslek gruplarını amaçlamaktadır.
Gerçekten, Bağ-Kur kapsamında sigortalı kabul edilen; mühendis, doktor, eczacı, muhasebeci gibi muhtelif meslek kuruluşu mensupları bulunmaktadır. İşte bu kişilerin de 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığı yönünden mensup oldukları ve kanunla kurulu oda kayıtları gerekmektedir. 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Kanunu, 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret Borsaları, Ticaret Borsaları Birliği Kanunu, 6643 sayılı Türk Eczacılar Birliği Kanunu, 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Kanunu, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebe Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu bu yönde gerekli kuruluş ve odaları göstermiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; uyuşmazlık konusu 20.04.1982 – 01.04.1988 tarihleri arasında kalan dönemde vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir.
Diğer yandan mesleği serbest muhasebeci mali müşavirlik olan ve yasal olarak kendi müşterilerinin bilgilerini Kuruma bildirmekle yükümlü olan davacının, giriş bildirgesini Kuruma verdikten sonra, Kurum memurunca vergi kayıt başlangıç tarihinin hatalı okunarak 1479 sayılı Kanun kapsamındaki zorunlu sigortalılığın yanlış tescil işlemine sessiz kalmasının iyi niyet kuralları ile bağdaştırılması mümkün değildir. Kaldı ki, anılan mesleki faaliyeti yürüten davacının, vergi yükümlülüğünün başlangıç tarihinde yanılgıya düşmesi hayatın olağan akışına aykırıdır.
Sonuç olarak; esnaf ve sanatkâr siciline yöntemince kayıtlı olmayan veya vergi kaydı yada oda üyeliği bulunmayan Kuruma tescil edilmemiş bir kişinin, geriye dönük gerçekleştirilen toplu prim ödemelerinin isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi de olanaksız olduğu gibi, somut olayın özelliği itibariyle Medeni Kanunun 2.maddesinin uygulanma şartları da oluşmadığından objektif iyi niyet kuralının olayda uygulanması olanaksızdır.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.10.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY : Davacının 01.04.1988 ve devamı şeklinde vergi, 15.08.1990 ve devamı şeklinde oda kaydı bulunmakta olup uyuşmazlık davacının vergi ve oda kaydının bulunmadığı ancak primleri 1479 sayılı Yasa’nın Geçici 8. maddesinde düzenlenen yapılandırmadan yararlanmak suretiyle ödenen 20.04.1982-31.03.1988 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa’ya tabi sigortalı sayılıp sayılamayacağı, somut olaya TMK.’nun 2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı noktasındadır.
Davacı davalı Kurum tarafından kendisinin yokluğunda ve bilgisi dışında resen düzenlenen 08.05.1991 tarihli bildirgede Vergi Dairesi Müdürlüğünce “01.04.1988” tarihinde başlayan vergi kaydının hata ile “15.01.1990” tarihi olarak yazılması ve bu tarihin Bağ-Kur memuru tarafından hata ile “ 15.01.1970” olarak okunması nedeniyle 1479 sayılı Yasa’nın 2654 sayılı Yasa ile değişik 24. maddesi gereğince 20.04.1982 tarihi itibariyle 1479 sayılı Yasa’ya tabi Bağ-Kur zorunlu sigortalısı olarak kayıt ve tescil edilmiş, 1992 yılında çıkarılan tescil ve taksitlendirme yasasından yararlanarak 1479 sayılı Yasa’nın Geçici 8. maddesi gereğince 20.04.1982-31.05.1991 tarihleri arasındaki döneme ilişkin primleri ödemiş, 2003 yılında Vergi Dairesinden vergi kaydı doğru şekilde bildirildiği halde davalı Kurumca herhangi bir işlem yapılmamış, davacı 02.05.2006 tarihinde yaşlılık aylığı talep ettiğinde vergi kaydının 01.041988 tarihinde başladığı gerekçesiyle 20.04.1982-31.03.1988 tarihleri arasındaki sigortalılığı iptal edilmiştir.
Davacının kurumca yapılan tescil işlemine bir katılımı bulunmaması, tescil işlemi sırasında ve sonrasında Kurumca hataya düşürecek yanıltıcı bir belge ibraz etmemesi, Kurum memurunun hatasına dayalı tescil işleminin davacının hileli işlem ve eylemi sonucu oluştuğuna ilişkin dosyada bir delil bulunmaması karşısında uyuşmazlık konusu döneme ilişkin primler Kurumca 1992 yılında tahsil edilip on dört sene kullanıldıktan sonra davalı Kurumun yapmış olduğu iptal eşleminde iyiniyetli olduğu kabul edilemez. Daha açık bir ifadeyle, davacıyı kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca sigortalı sayan kurumun, davacıya sigortalı olduğu inancı verdikten sonra yaptığı yanlışlığın farkına vararak sigortalılık süresini indirmesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenmiş olan “herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda bulunduğu” ilkesine aykırı bulunduğu belirgindir.
Direnme kararı bu nedenle usul ve yasaya uygun olup Mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumuzdan Sayın Çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.




Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2010/10-23
Karar No:2010/59
Karar Tarihi:03.02.2010


Taraflar arasındaki “kurum işleminin iptali-tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 9. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.06.2007 gün ve 2006/803 E., 2007/368 K. sayılı kararın incelenmesi davalı SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 13.05.2008 gün ve 2007/15875 E., 2008/6435 K. sayılı ilamı ile; (...Kurum kayıtlarında 01.01.1983 tarihinde sigortalı olarak tescil edilen davacı, 16.04.1993-25.06.1997 döneminde de sigortalı olduğunun ve 01.06.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiş; Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacının, 01.01.1983-16.04.1993 tarihleri ile 02.07.1997 ve devamı dönemlerde kuruluş kaydı bulunmakta olup; uyuşmazlık konusu dönemde kuruluş kaydı ve prim ödemesi bulunmamaktadır.

1479 sayılı yasada; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın 79/10 maddesinde öngörüldüğü biçimde geçmiş hizmet süresinin saptanmasına ilişkin bir dava türü mevcut bulunmamasına, yasanın cevaz vermediği bir durumun; yargılama yoluyla tespitinin mümkün olmamasına, geçmişe yönelik prim ödemesinin, o döneme sigortalılık kazandırmasının mümkün bulunmamasına göre, davacının, yasal dayanaktan yoksun bulunan sigortalılık süresinin tespitine ilişkin isteğinin reddine karar verilmesi, yaşlılık aylığına ilişkin isteğinde buna göre belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Bağ-Kur vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kurum işleminin iptali ile 16.04.1993 ila 25.06.1997 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olarak çalışıldığının saptanması ve 01.06.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesi, istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin, davalı kurumun sigortalısı olduğunu, 01.01.1983 tarihinde kuruma kayıt olup, sigortalılık halinin aralıksız devam ettiğini, tüm primlerini ödediğini, 30.05.2006 tarihinde tahsis talebinde bulunduğunu, 16.04.1993-25.06.1997 tarihleri arası hizmeti iptal edilerek talebinin reddedildiğini, 16.04.1993-25.06.1997 tarihleri arasında da Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine, 01.06.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (Devredilen Bağ-Kur Genel Müdürlüğü) vekili; davacının, müvekkili Kuruma 23.02.1983 tarihli giriş bildirgesi ile TV Radyo Tamirciliği vergi kaydından dolayı 1479 Sayılı Yasanın 24.maddesi gereğince 01.01.1983 tarihi itibariyle tescilinin yapıldığını, 1479 Sayılı Yasanın 25.maddesi gereği 16.04.1993 tarihinde terkin yapıldığını, meslek kuruluşundaki kaydını 16.04.1993 tarihinde terk ettiğinin 02.10.1997 tarihli inceleme tutanağı ile tespit edildiğini, 25.09.1997 ve 22.01.2003 tarihlerinde ibraz ettiği belgelere istinaden 02.07.1997 tarihinde sigortalılığının yeniden başlatıldığını, davacının 16.04.1993 ila 02.07.1997 tarihleri arasında bir mesleki faaliyetinin olmadığı tespit edildiğinden, 1479 Sayılı Yasa gereğince hizmet verilemediğini, bu süreler içinde herhangi bir prim ödemesi de yapılmadığını, tahsis talebinde bulunduğunu tarih itibariyle askerlik borçlanması dahil toplam 20 yıl 10 ay 14 gün hizmeti bulunduğundan talebinin reddedildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Yerel mahkemece; davacının 1479 Sayılı Yasa hükümlerine göre 16.04.1993 ila 02.07.1997 tarihleri arası için sigortalılığını gerektirecek kaydının bulunmadığı, ancak, davacı sigortalının 16.04.1993 ila 02.07.1997 dönemine ait prim borcunu, 19.09.1997 ve 09.10.1997 tarihlerinde ödediğini, davalı Kurumun bu ödemeleri itirazsız olarak kabul edip nemalandırdıktan sonra primleri tahsil edilen sigortalılık süresinin tahsis işlemleri sırasında iptalinin, evrensel nitelikte olan ve Medeni Kanunun 2. maddesinde anlamını bulan iyi niyet kurallarına aykırı bulunduğunu gerekçe göstererek davacının talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Özel dairece; yukarıda açıklanan gerekçelerle karar bozulmuş; mahkemece, önceki hükümde direnilmiştir.
Davacının, uyuşmazlık konusu dönemde, prim ödemesinde bulunmadığı, bu döneme ait borcunu 19.9.1997 ve 09.10.1997 tarihlerinde toplu olarak ödediği ve tahsis talebinde bulunduğu 30.5.2006 tarihinde, prim borcunun olmadığı, hususlarında taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır.
Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, ihtilaf konusu dönemde sigortalılık şartlarını taşıyıp taşımadığı; sigortalılık şartlarını taşımadığının kabul edilmesi halinde, bu dönemin priminin ödenmiş olması hali dikkate alınarak primi ödenen sürelerin sigortalı olarak değerlendirilip, değerlendirilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Somut olayın özelliklerine girmeden önce, konuya ilişkin genel düzenlemelere değinmenin faydalı olacağı düşünülmüştür;
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 Sayılı Yasa’nın 24. ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”; “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.4.1979 gün ve 2229 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.
20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “...gerçek ve gotürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin baslangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız olarak calısmakla beraber gelır vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıt oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadırlar.
Ne var ki; 1479 Sayılı Yasaya 2654 Sayılı Yasa ile eklenen Ek Geçici 13. madde ile, “...sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği (20.4.1982) tarihinde” başlayacaktır hükmü getirilmiştir.
22.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte ise, bu kez; “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar” dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigorta(lı sayılmışlardır.
619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen düzenlemelerin, anılan KHK’nin Anayasa Mahkemesi’nce iptalinden sonra 4956 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle bu kez; gerçek ve basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyet tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkarlar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıt olanlar ise, talep tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olarak Yasa kapsamına alınmışlardır.
Gerçekten, 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 Sayılı Yasa’nın 24.maddesine göre; bir kimsenin, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekmektedir.
Öte yandan; 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 Sayılı Yasa’nın 6.maddesi ile değişik 1479 Sayılı Yasa’nın 24.maddesinde, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olması, gelir vergisinden muaf olanlarında meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere; 20.04.1982 tarihinde yapılan değişiklikle; değişiklikten, önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılıklarına son vermemekte; değişikliğin yürürlüğe girdiği, 20.04.1982 tarihinde, Bağ-Kur’a yeni kayıt ve tescil edilecekler için yeni, düzenlemeler öngörmektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne, yasaca ve hukukça olanak olmadığı ortadır. Kaldı ki, 2654 Sayılı Yasa’nın 6. Maddesi ile 1479 Sayılı Yasa’nın 24. Maddesinde yapılan değişiklikte, vergi mükellefi olmayan vergiden muaf olanlardan, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olanlarında, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılacağı açıktır.
Somut olaya gelince;
Davacının, vergi kaydına istinaden 01.01.1983 tarihinde TV ve radyo tamircisi olarak, birinci basamaktan kaydının yapıldığı, Midyat Vergi Dairesi’ne bağlı olarak 01.06.1980 ila 05.04.1982 tarihleri ile 01.01.1983 ila 14.04.1993 tarihleri arasında ve 02.07.1997 tarihinden itibaren kesintisiz devam eden vergi mükellefiyetinin bulunduğu sigorta sicil dosyasından anlaşılmaktadır.
Davacı ile ilgili olarak, M. Esnaf ve Sanatkarlar Odası tarafından düzenlenen belgelerde çelişki görülmesi üzerine, Kurum tarafından meslek kuruluşunun defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapıldığı ve inceleme sonucu düzenlenen 02.10.1997 tanzim tarihli tutanağın düşünceler kısmında; davacının 14.03.1990 tarihinde kaydının yapıldığı, 14.04.1993 tarihinde istifa ettiği ancak yönetim kurulu kararına rastlanılmadığından üyeliğinin devam ettiği kanaatine varılmıştır.
Böylece; Kurum tarafından sigortalılığı iptal edilen dönemde, davacı; davalı Kurum tarafından sigortalı olarak kabul edilmiştir. Davacı, 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 Sayılı Yasa’nın 3. Maddesi gereğince süresi içerisinde olduğu halde Kuruma af kanunundan yararlanmak isteği ile başvurarak ödemede bulunması gerekirken; sigortalı olduğu inancında olduğundan, bunu yapmamış ancak ihtilaf konusu dönemde dahil olmak üzere geçmişe dönük tüm borçlarını 19.09.1997 ve 09.10.1997 tarihlerinde ödemiştir.
H
er ne kadar; 1479 Sayılı Yasa’da geçmiş Bağ-Kur hizmetlerinin tesbitine olanak tanıyan bir düzenleme bulunmamakta ise de; dava konusu olayda olduğu gibi, uyuşmazlık konusu dönemin önce kabul edilip sonra iptal edilmesi karşısında Bağ-Kur hizmetinin tespiti değil, kurum işleminin iptalinin amaçlandığının kabulü gerekir.
Hal böyle olunca; uyuşmazlık konusu döneme ilişkin primler Kurumca tahsil edilip uzun süre kullanılmış ise bu halde davalı Kurum’un yapmış olduğu iptal işleminde iyiniyetli olduğu kabul edilemez. Daha açık ifadeyle; davacıyı kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca sigortalı sayan Kurum’un, davacıya sigortalı olduğu inancını verdikten sonra yaptığı yanlışlığın farkına vararak sigortalılık süresini indirmesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenmiş olan “herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda bulunduğu” ilkesine aykırı bulunduğu belirgindir.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve 1997/10-578-758, 03.12.2008 gün ve 2008/1-732-736, 23.05.2001 gün ve 2001/21-420-430, 11.11.2009 gün ve 2009/10-412-510 sayılı kararlarında da aynı prensipler benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında; davacının 16.04.1993 ila 25.6.1997 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiği söz götürmez. Direnme kararı bu nedenle usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki; davacının yaşlılık aylığına prim ödeme gün sayısı yönünden hak kazanıp kazanmadığı bakımından Özel Dairece inceleme yapılmamış olduğundan bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davaya konu edilen dönemde sigortalılığın tespitine ilişkin, DİRENME UYGUN OLUP; davalı SGK vekilinin yaşlılık aylığının bağlanmasına ilişkin karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için DOSYANIN 10.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 03.02.2010 gününde, oybirliği ile



T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/21791

K. 2009/2375

T. 2.3.2009

• BAĞ-KUR SİGORTALILIĞI ( Kazanç Sahibi Olanların Gelir Vergisi Mükellefi Olması Gelir Vergisinden Muaf Olanların ise Meslek Kuruluşuna Kayıtlı Olmasının Zorunlu Olduğu - Sicil Kaydı Bulunmayan Davacı Sigortalı Sayılarak Primleri Tahsil Edildikten Yıllar Sonra Sigortalılığın İptalinin İyiniyete Aykırı Olduğu )

• BAĞ-KUR SİGORTALILIĞININ İPTALİ ( Sigortalılık İçin Vergi Mükellefi veya Meslek Kuruluşuna Üyelik Zorunlu Olduğu Halde Sicil Kaydı Olmayan Davacının Primlerinin Tahsil Edildiği - Koşulları Sağlamadığı Halde Davacıya Sigortalı İşlemi Yapılmasının Kurumun Hatası Olduğu İptalin Hatalı Olduğu )

• SİGORTALILIĞIN SİCİL KAYDI BULUNMADIĞI GEREKÇESİYLE İPTALİ ( Davacının Zorunlu Sigortalı Olarak Kabul Edilip Sigorta Primleri Düzenli Tahsil Edildikten Yıllar Sonra Sigortalılığın İptalinin İyiniyet Kurallarına Aykırı Olduğu )

1479/m. 10, 24, 35

ÖZET : Kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca anılan dönemde davacıyı sigortalı sayan Kurumun, davacıya sigortalı olduğu inancını verdikten sonra yaptığı hatanın farkına vararak sigortalılığı iptal etmesi iyi niyetten uzaktır.
DAVA : Davacı, 30.07.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamda yazıldığı şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Arınmış tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Dava hukuki nitelikçe; davacının, primi ödenmiş 01.07.1984 - 31.12.1985 döneminde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun ve 30.07.2006 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti kararı verilmesi istemine ilişkindir.
20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde; zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine, 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de; kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların Bağ Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; vergi kaydı esas alınarak 20.04.1982 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili yapılan davacının; vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan 01.07.1984 - 31.12.1985 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir.Ancak, önceden Bağ-Kur sigortalısı olarak tescili bulunduğundan, Kurumca hiçbir araştırma yapılmaksızın 3780 sayılı Kanuna göre yaptığı başvurusu kabul edilmiş olan davacı, zorunlu sigortalı olarak kabul edilerek yukarıda anılan dönem prim borçlarını Kuruma ödemiş ve Kurumda bu ödemeleri itirazsız kabul ederek uzun süre kullanmıştır. Hal böyle olunca, kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca anılan dönemde davacıyı sigortalı sayan Kurumun, davacıya sigortalı olduğu inancını verdikten sonra yaptığı hatanın farkına vararak sigortalılığı iptal etmesi iyi niyetten uzaktır. Yargıtay HGK.nun 03.12.2008 gün ve 2008/10-732 E., 2008/736 K.sayılı kararında da belirtildiği üzere; Sosyal Güvenlik Hukuku ilkeleri ve Medeni Kanunun 2. maddesinin uygulanmasının zorunlu bir sonucu olarak primlerin alındığı anılan dönemde davacı 1479 sayılı kanun kapsamında zorunlu sigortalı kabul edilerek, aynı Kanunun 35 ve geçici 10. maddelerinde düzenlenen yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli olan şartlar irdelendikten sonra karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 02.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
yarx


YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas No : 2008/21-693
Karar No: 2008/713
Karar Tarihi: 26.11.2008



Taraflar arasındaki sigortalık süresinin ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.11.2006 gün ve 2006/155-1220 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 06.12.2007 gün ve 2007/2248-21904 sayılı ilamı ile, (...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davalı Kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, 20.4.1982-31.12.1984, 01.01.1986-30,11,1990, 01.07.1993-30.06.1994 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tesbiti ile 01.01.2006 tarihi itibariyle tahsise hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece dava konusu tarihler arasında 1479 sayılı yasaya tabi zorunlu sigortalı olduğu kabulüne karar verilmesi doğru ise de 01.01.2006 tarihi itibariyle tahsise hak kazandığının tespitine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Davacının, 08.01.1979-20.4.1982, 01.01.1985-31.12.1985, 01.12.1990-30.06.1993, 01.01.1996-26.02.1999 tarihleri arası ve 13.04.2000 tarihinden itibaren vergi ve meslek kuruluşu kaydına dayanılarak zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edildiği uyuşmazlık konusu değildir. Davacının 13.02.1979-20.04.1982 tarihleri arası ve 21.09.1994 tarihinden itibaren Meslek Odası; 15.09.2003 tarihinden itibaren devam eden Esnaf Sicil kaydı ve 15.01.1981-31.08.1981, 01.01.1985-31.12.1985, 01.12.1990-26.02.1999 tarihleri arasında ve 13.04.2000 tarihinden itibaren vergi kaydı bulunmaktadır. Uyuşmazlık, davalı Kurumun davacıyı, 21.4.1982-31.12.1984, 01.01.1986 -30.11.1990, 01.07.1993- 30.06.1994 tarihleri arasında hiçbir kaydı bulunmamasına rağmen ödediği primler Kurumca yıllarca kullanılmış olup zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılıp sayılmayacağı ve tüm bu durumlar değerlendirilerek tahsise hak kazanıp kazanmayacağı noktasında toplanmaktadır. İhtilaflı dönemlere ait primler 1992 ve 1997 affından yararlandırılıp tahsil edilerek uzun yıllar kullanılmıştır. Davacıya sosyal güvenlik yönünden ümit verildikten sonra sosyal güvenlik hakkından mahrum edecek şekilde 21.4.1982-31.12.1984, 01.01.1986-30.11.1990, 01.07.1993-30.06.1994 dönemlerindeki sigortalılığın iptal edilmesi Medeni Kanunun 2.maddesinde öngörülen genel iyiniyet kuralı ile bağdaşmayacağı ve kazanılmış hakları ortadan kaldırmak anlamına geleceği için, Mahkemece davacının bu dönemlerde de zorunlu Bağ-kur sigortalısı sayılması doğrudur. Ancak yaşlılık aylığı bağlanması için prim ve her türlü borcun ödenmesi gerekir. Kurumun 04.05.2006 tarihli yazısında davacının 18 yıl 8 ay 6 gün hizmet süresinde dahi 1.347 YTL prim borcu olduğu belirtildiğine göre 25 yıllık sigortalılık süresi esas alındığında prim borcu olduğu ortada iken bu borcunun ödenmesine yönelik dayanakları gösterilmeden ve yaşlılık aylığı şartlarının ne şekilde oluştuğu karar yerinde tartışılmadan yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş, şayet davacının 25 yıl üzerinden; prim ödeme yok ise, 1479 sayılı Kanunun 35. maddesi son fıkrası gereği davacı 15 yıl prim ödediği anlaşılırsa talep tarihinden itibaren kısmi aylık bağlanmasına karar vermektir.


Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri cevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği gorüşüldu:
Dava, 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalık suresinin ve tahsis talep tarihini takip eden aybasından itibaren yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme, davacının primi ödenen sürelerde sigortalı olduğunun ve bu süreler dikkate alınmak suretiyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar vermiş, bu kararın Özel Dairece, metni yukarıya alınan ilamla; yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine ilişkin kısmı bozulmuş, Yerel Mahkeme dosya içerisinde[ mevcut 20.12.2005 tarihli belge uyarınca davacının prim borcu bulunmadığının tespit edildiğinden bahisle gerekçesini tekrar ederek ve genişleterek önceki kararında direnmiştir.
Yerel Mahkeme kararının Özel Dairece bozma dışı bırakılan kısmı uyarınca davacının geçerli sigortalılık süreleri konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davanın uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan yasal dayanağı olan 1479 sayılı Kanunun 35. maddesi uyarınca yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için 25 veya 15 yıl sigortalılık süresi yanında aranan diğer bir koşul da maddenin (a) bendinde; yazılı talepte bulunma ve talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olmak şeklinde belirtilmiştir. Anılan 35. madde kapsamında, 4447 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi ve sonrasında; tam yaşlılık aylığı bağlanmasında 25 tam yıl, kısmî yaşlılık aylığında 15 tam yıl sigorta primi ödenmesinin koşul olduğu gözetildiğinde; aynı maddenin (a) bendinde öngörülen "kuruma prim ve her türlü borcun ödenmiş olması" koşulunun; iş bu "25 tam yıl sigorta priminin ödenmesi" ya da "15 tam yıl sigorta priminin ödenmesi" koşullarına ilişkin olarak ele alınması gereği açıktır. Bu koşul, 3396 sayılı Kanun ile getirilmiş olup, madde gerekçesindeki "...mer''i mevzuata göre hiç prim ödemeden yaşlılık aylığı talebinde bulunan sigortalılar prim borçlarını alacakları yaşlılık aylığına mahsup ederek aylığa müstehak olmaktadırlar. Tasarı ile sigortalıların büyük bir bölümünün primlerini zamanında ödememeleri sebebiyle Kurumun prim alacaklarının tahsilinde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilmesi; Kurumun aktüeryal dengesinin korunması ve zamanında primlerini ödeyen sigortalılarla ödemeyen sigortalılar arasındaki eşitsizliğin önlenmesi maksadıyla maddeye bu bend ilave edilmiştir." açıklaması da bu yönü belirgin biçimde doğrulamaktadır.
Dosya içerisinde mevcut davacıya ait sigortalı bilgileri hesap özetleri; tahsis talep tarihinden önceki tarihlerde düzenlenmiş olmaları, sonraki tarihliler ise dava konusu sigortalılık süresini dışlamak suretiyle eksik sigortalık süresine göre prim borcunu göstermeleri nedeniyle, davacının 25 tam yıl sigortalılık süresine ilişkin prim borcu bulunup bulunmadığı yönünde yeterli bilgi içermemektedir. Bu bağlamda; 04.05.2006 tarihli Kurum yazısı; tahsis talep tarihinden sonraki bir tarih olan 31.05.2006 tarihine göre prim borcu bulunduğunu göstermesi, 20.12.2005 tarihli sigortalı bilgileri hesap özeti ise Kurumca dava konusu olan tarihler arası terk kaydı verilmek suretiyle eksik sigortalılık süresine göre prim borcu bulunmadığını göstermesi nedeniyle, davacının 25 tam yıl sigortalılık süresine ilişkin prim borcu bulunup bulunmadığının belirlenmesine imkan vermemektedir.
Hal böyle olunca; 27.12.2005 günlü yaşlılık aylığı tahsis talebi itibariyle 25 tam yıldan fazla sigortalılık süresi bulunan davacının; bozma dışı kalarak kesinleşen sigortalılık süreleri de dikkate alınmak suretiyle yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde 25 tam yıl prim ödeme süresine ilişkin olarak prim borcu olup olmadığı (ferileri dahil) ve 25 yıllık sigortalılık süresine ait prim borcunun hangi tarihli ödeme ile sona erdirildiği Kurumdan sorulmak suretiyle araştırılarak sonucunda ortaya çıkacak olan sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
Yerel Mahkemece açıklanan gereklilikler yerine getirilmeksizin direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı, açıklanan bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 26.11.2008 gününde oybirliğiyle



T.C.

YARGITAY

21. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/19618

K. 2008/15429

T. 9.10.2008

BAĞ - KUR SİGORTALILIĞININ TESPİTİ ( Kurumun Geçmişe Yönelik Prim Tahsil Ettikten Uzun Zaman Sonra Sigortalılığı İptal Etmesinin Objektif İyi Niyet Kuralları İle Bağdaşmadığı )

GEÇMİŞE YÖNELİK PRİM ( Kurumun Tahsil Ettikten Uzun Zaman Sonra Sigortalılığı İptal Etmesi - Objektif İyiniyet Kuralları İle Bağdaşmadığı/Sigortalılığın Tespiti Talebinin Kabulü Gereği )

SİGORTALILIĞIN İPTALİ ( Kurum Geçmişe Yönelik Prim Tahsil Ettikten Uzun Zaman Sonra Objektif İyiniyet Kuralları İle Bağdaşmadığı )

OBJEKTİF İYİNİYET KURALI ( Kurumun Geçmişe Yönelik Prim Tahsil Ettikten Uzun Zaman Sonra Sigortalılığı İptal Etmesinin Bağdaşmadığı )

1479/m. 24

4721/m. 2

ÖZET : Davacı, Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı kurumun geçmişe yönelik prim tahsil ettikten uzun zaman sonra sigortalılığı iptal etmesi objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmaz. Açıklanan nedenlerle, davacıdan tahsil edilen primlerin uyuşmazlık konusu dönemi kapsayıp kapsamadığı araştırılmalıdır. Eğer uyuşmazlık konusu dönemi de kapsar şekilde geriye dönük prim tahsil edilmiş ve uzun süre bu primler kullanılmışsa daha sonra sigortalılığın iptali iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacağından davanın kabulü gerekir.
DAVA : Davacı, 23.06.1982 - 23.01.1985 tarihleri arasında 1479 Sayılı Yasaya tabi Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Z.A. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Dava, davacının 23.06.1982 - 01.09.1984 tarihleri arasında 1479 Sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalısı sayılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren, 1479 Sayılı Yasanın 24. maddesi ilk şekliyle, sigortalılığın oluşumu için, kendi ad ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında, ayrıca, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 Sayılı Yasa, Bağ-Kur'lu olabilme yönünden, söz konusu 24. maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece yasanın temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 Sayılı Yasa bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. Nihayet, uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 Sayılı Yasa, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkar sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir.
Davacının şahsi sicil dosyasının incelenmesinden, 24.12.1985 tarihinde kuruma verilen giriş bildirgesine istinaden, 20.04.1982 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı, 16.12.1985 tarihinden itibaren prim ödemeleri bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacının 20.02.1981 - 23.06.1982 tarihleri arasında ve 01.09.1984 tarihinden itibaren vergi kaydı, 21.12.1984 tarihinden itibaren esnaf ve sanatkar sicil kaydı ile 25.12.1984 tarihinden itibaren oda kaydı bulunmaktadır. Bu durumda, davacının uyuşmazlık konusu dönemde vergi kaydı, esnaf ve sanatkar sicili kaydı veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı bulunmadığından sigortalılık şartlarını taşımadığı anlaşılmaktadır. Ancak mahkemece, davacının uyuşmazlık konusu döneme ilişkin prim borçlarını ödeyip ödemediği, ödemiş ise, hangi tarihte ödediği hususları araştırılmamıştır. Nitekim, davacı uyuşmazlık konusu dönemin primlerini ödediğini iddia etmiş, dosya içerisindeki prim ekstrelerinde de, davacının "1992 ve 1997 affından yararlandığı" belirtilmiştir. Ayrıca, "icraya verilmiştir" ibaresi de söz konusu prim ekstrelerinde yer almıştır.
Davalı kurumun geçmişe yönelik ( uyuşmazlık konusu dönemi de kapsar şekilde ) prim tahsil etmesi ve uzun süre bu primleri kullanması ve daha sonra davacının sigortalılığını iptal etmesi Medeni Kanun'un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacaktır. Sosyal güvenlik kurumlarının anayasal görevlerini yerine getirirken, sigortalılara karşı olabildiğince yasal haklarını hatırlatması ve bu durumlarını izlemesi zorunlu görev olarak ortaya çıkar. Bağ-Kur' un bu anayasal sosyal güvenlik ödevinin gereği olarak, sigortalısını uyarmaması sonucu, primleri tahsil edilen sürelerin 1479 Sayılı Yasaya tabi zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 01.10.1997 gün ve E: 1997/10-578, K: 1997/758; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489, 2003/490 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Yapılacak iş, özellikle davacı tarafından ( 06.03.1992 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan ) 1992 yılında çıkarılan 3780 sayılı Af Yasası kapsamında ödenen primlerin ve icra yolu ile tahsil edildi ise tahsil edilen primlerin, uyuşmazlık konusu dönemi de kapsayıp kapsamadığının kurumdan sorularak, gerektiğinde, aktüerya uzmanı bilirkişiden bu hususta rapor alınarak sonucuna göre değerlendirme yapılmak, daha açık bir anlatımla, eğer davalı kurum geçmişe yönelik ( uyuşmazlık konusu dönemi de kapsar şekilde ) prim tahsil etmiş ve uzun süre bu primleri kullanmış ise, daha sonra davacının sigortalılığının iptal edilmesi Medeni Kanun'un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağından, davanın kabulüne; geçmişe yönelik prim tahsil edilmediği, edilmiş olsa dahi kurum tarafından uzun süre bu primlerin kullanılmadığının saptanması halinde ise şimdiki gibi davanın reddine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 09.10.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
SSK'ya olan primlerin geç yatırılması Av. Eugen Huber Meslektaşların Soruları 1 25-10-2010 07:16
Tıpta uzmanlık eğitiminin hizmet süresine dahil edilmemesi av.aslıı Meslektaşların Soruları 2 03-12-2009 17:47
eksik ödenen primlerin tamamlanması Yekta Meslektaşların Soruları 1 12-11-2009 13:41
hayat sigortasına ödenen primlerin iadesi Av.Sibel Şirin Meslektaşların Soruları 0 05-05-2008 14:35
Bağ-Kur hizmet tespiti,vergi kaydı ve ödenmiş primlerin iadesi orhan üçyıldız Meslektaşların Soruları 3 07-06-2007 15:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07870007 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.