Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Bir Ufuktan Diğer Ufka Giden Yol

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-11-2010, 23:40   #1
Gemici

 
Varsayılan Bir Ufuktan Diğer Ufka Giden Yol

Bir ufuktan diğer ufka giden yol
Ben yaşamı bir uçurumdan ziyade, deniz üzerindeki bir gemiye benzetiyorum. Her şeyin başlangıcı yaşam denizinin ufkunda beliren dumanı ile belli eder kendisini. Dumanın arkasından yavaş yavaş gemi görünmeye başlar ve diğer ufka doğru yol almaya başlar. Günün birinde bu diğer ufukta kaybolan yaşam gemisinin son dumanlarını görürsünüz.
Aşık Veysel
‚Dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir anda gidiyorum gündüz gece‘
diyerek durumu az ve öz biçimde özetlemiştir.

Ne olduysa bu iki ufuk arasındaki yolculuk süresinde olmuştur. Çıkış ufkundan önce ve batış ufkundan sonra ne olup bittiği konusunda rivayetler değişik. Bazılarımız çıkış ufkundan önce başka bir denizde yolculuk yaptığımız ve batış ufkundan sonra da başka denizlerde yolculuk yapacağımız düşüncesinde; diğerlerine göre bu türden şeylere inanmak olamaz, çünkü bu düşünceler mantığımıza ve kavrama gücümüze ters düşer.

Bizimle beraber yolculuk yapan diğer insanlara, hayvanlara, bitkilere ve daha bir nice canlıya ve cansıza rağmen, her birimiz yolculuğumuzu yalnız başımıza sürdürürüz. Teknemizden sadece biz sorumluyuz, başkaları değil. Sadece bizim sorumlu olmamız, yol arkadaşlarımızın bize yardım etmeyecekleri ve etmedikleri anlamına gelmez; bu yardım karşılıklıdır genelde. Biz nasıl diğerlerine yardım ediyorsak, onlar da bize yardım eder. Bu yardımlaşma ve dayanışma insan oluşumuzun ve düşünüyor olmamızın bir sonucudur. Kendileri ile aynı yolu paylaştığımız diğer canlıların aksine biz insanlar bu yolculuğumuzun bir başlangıcı ve bir sonu olduğunun bilincindeyiz. Yaşamımızı nasıl sürdüreceğimiz konusunda da yine bu bilinç bize yol gösterir. Bilmemiz ve bilincimize yer etmesi gereken en önemli konu ise, bizi çevreleyen canlı ve cansızlarla organik bir bağlantı halinde olduğumuz ve yaşamımızı çevremize borçlu olduğumuzdur. Bizi çevreleyen tabiat biz olmadan da devam edebilir, ama biz sorumsuzca sömürdüğümüz çevremiz olmadan var olamayız.

Saygılarımla
Old 15-11-2010, 19:24   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
Bilmemiz ve bilincimize yer etmesi gereken en önemli konu ise, yaşamımızı çevremize borçlu olduğumuzdur. ...biz sorumsuzca sömürdüğümüz çevremiz olmadan var olamayız.
Sayın Gemici

İnsanlar, bilmelerini istediğinizi zaten biliyor: Çöllerde metrekare başına düşen insan sayısı çok az. İnsanlar çöllerde yaşamaktan kaçınıyor. Bu kaçınma insanların çevre konusunda yeterince bilgili ve bilinçli olduğunun kanıtıdır.

Sorun şu ki insanlar sahip oldukları bilgiyi kullanmıyor. Yeni Çağ'dan bu yana uygarlığın beşiği olan yemyeşil Avrupa artık kapkara. Mavi Dünya'mızı en çok kirletenler en ileri ülkeler.

Birbirilerini en çok öldürenler de onlar: Birinci ve İkinci Dünya Savaşları en ileri ülkeler arasında olmuştu.

İnsanlık henüz çok geri. Bilim ve teknoloji ilerliyor ama insanlık değil.

Sonuç: Bilgiye gerek yok. İnsanlık ilerleyince şimdi elimizde var olan bilgi* bile mutlu olmaya yetecek umudundayım.

*Elimizdeki bilgi: ''Başkasının hakkına el uzatma.''

Saygılarımla
Old 20-11-2010, 18:01   #3
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Av.Armağan Konyalı,

benim tartışmak istediğim, kimin neyi bildiği veya bilmediği değil, insanoğlunun dünyaya geldiği andan öldüğü ana kadar nelerle uğraştığı, düşünce ve davranışlarının hangi etkenlere dayalı olarak geliştiği veya gelişmediği, insanı hayvandan ayıran özellikler v.s.

Örneğin, siz 'İnsanlık henüz çok geri. Bilim ve teknoloji ilerliyor ama insanlık değil.' diye yazıyorsunuz ve insanların birbirini öldürmesini geriliğin ölçütü olarak belirliyorsunuz. Üzerinde tartışılması gereken ve insan oluşumuzla sıkı sıkıya bağlı olan, sahip olduğumuz etik değerlerden dolayı bizi hayvanlardan ayıran bir değer ölçüsü size bu sözleri yazdıran düşünce tarzı. Ben dünyayı ve insanlığı ortadan kaldırabilecek toplu imha silahlarına rağmen, tarihteki diğer barbarlıklara kıyasla, çağımızı daha insancıl buluyorum; çünkü çağımız, insanların birbirini yediği yamyamlık çağı; bir mal olarak alınıp satıldığı satıldığı kölelik çağı; bir insan yaşamının kendisini hükümdar, kral imparator, bey, beylerbeyi olarak adlandıran diğer bir insanın dudaklarının arasından çıkacak 'kesin kellesini keferenin' türünden bir sözüne bağlı olduğu despotluk çağı; bazı yerlerde örneklerine halen rastladığımız insanların taşlanarak öldürüldüğü cezalandırma çağı; öldürülen düşmanın kellesinin kesilip mızarğın ucuna geçirildiği, kalbinin parçalanarak çıkarıldığı, kanının içildiği kahramanlık ve kin çağı; Amerika'nın yerlilerini görüp, onların insan olup olmadıklarını öğrenmek için Papa'ya danışanların yaşadığı keşif çağı, değil artık.

Ne çağı peki çağımız?
İnsanların mutluluğu ve rahatı için bir vasıta olması gereken bilim ve tekniğin insan yaşamını ve üzerinde yaşadığı dünyayı tehdit ettiği başdöndürücü hız çağı; toplu ulaşım vasıtalarının düyayı küçülttüğü, eskiden bir ayda gittiğimiz yere şimdi bir iki saatte ulaştığımız çağ; iletişim teknolojisi sayesinde, dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen bir olayı anında öğrendiğimiz çağ; faydalı birçok yanı olan aynı teknolojinin propaganda vasıtası olarak kullanılması ile ortaya çıkan aldatma, yanlış yola sevk etme çağı; küreselleşmenin büyük sermayeye getirdiği, küçük devletleri, firmaları ve fakir kesimleri, sömür sömürebildiğin kadar çağı; küçük ve zayıf ekonomilerin, fabrikasyon ve ucuz işgücü ile, çökertilme çağı; büyük insan kitlelerinin daha rahat yaşam koşullarına kavuşmak gayesi ile, politik, ekonomik ve çevresel nedenlerden dolayı ülkelerini, yerlerini yurtlarını bırakıp büyük göçe çıkmaları çağı.

Ben çağımızın beraberinde getirdiği ve çağımızın simgesi olan kötülük ve zorluklardan çıkış yolu olarak, tekniğin ve bilimin insanı ve dünyayı imha etmek için değil, tek tek insanların rahatı ve mutluluğu için kullanılmasını görüyorum. Tek tek insanlar ve devletler bu amaca varabilecek güçte değil bence. Diğer taraftan bu amaca varmak tek tek insanların çabası olmadan, tepeden gelme çözümlerle de olmaz. Olsa olsa problemlerin bilincinde olan kişilerin sınırlar ötesi birleşmesi ve beraberce hareket etmesi ile olur.

Alıntı: İnsanlar, bilmelerini istediğinizi zaten biliyor: Çöllerde metrekare başına düşen insan sayısı çok az. İnsanlar çöllerde yaşamaktan kaçınıyor. Bu kaçınma insanların çevre konusunda yeterince bilgili ve bilinçli olduğunun kanıtıdır.

Bahsettiğiniz durum sadece insanlar için değil, aynı zamanda hayvanlar için de söz konusu. Çöllerde ve kutuplarda sadece insanlar değil, hayvanlar da yaşamıyor yaşasalar bile sayıları az. Bu durum bilinçten ziyade bir yaşama koşulu bulabilme sorunu bence.

Sonuç: İnsanı, bilinci ve düşünebilme olanağı hayvandan ayırır. Bu düşünebilme ve bilinç sayesinde insanın bir tarihi, bir bu günü ve bir yarını vardır. Bir ufuktan diğer ufka giderken kendi kendine 'Ne, neden, nasıl' sorularını sorar insan. İnsan bir kültür çevresi içine doğmuştur ve geride bir kültür çevresi bırakacaktır. İnsanı insan yapan ve hayvandan ayıran ikinci bir özellik insanın etik değerlere sahip olmasıdır.

Çağımızın beraberinde getirdiği ve dünya üzerindeki varlığımızı tehdit eden tehlikelerden kutulabilmemizin tek yolu, sahip olduğumuz kültürel değerleri, bilimi ve tekniği, etik değerlerin öngördüğü yönde kullanarak daha insancıl, dünyadaki diğer canlıları ve çevreyi onlara bağlı olduğumuzu göz önünde bulundurarak ve çevre olmadan bizim de olamıyacağımızı düşünerek davranmaktır.

Saygılarımla
Old 20-11-2010, 23:57   #4
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
Bir ufuktan diğer ufka giden yol
Ben yaşamı bir uçurumdan ziyade, deniz üzerindeki bir gemiye benzetiyorum. Her şeyin başlangıcı yaşam denizinin ufkunda beliren dumanı ile belli eder kendisini. Dumanın arkasından yavaş yavaş gemi görünmeye başlar ve diğer ufka doğru yol almaya başlar. Günün birinde bu diğer ufukta kaybolan yaşam gemisinin son dumanlarını görürsünüz.
Aşık Veysel
‚Dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir anda gidiyorum gündüz gece‘
diyerek durumu az ve öz biçimde özetlemiştir.

Ne olduysa bu iki ufuk arasındaki yolculuk süresinde olmuştur. Çıkış ufkundan önce ve batış ufkundan sonra ne olup bittiği konusunda rivayetler değişik.

Sayın Gemici,

Konu, Dünya'ya ve insana dair ise ve Dünya yuvarlaktır demişse Galileo; yuvarlak bir Dünya'da deniz üstünde yol alan insan, bir gemi gibi gidyorsa; siz, reenkarnasyon vardır diyor olmalısınz...
Old 22-11-2010, 10:48   #5
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Sayın Gemici,

Konu, Dünya'ya ve insana dair ise ve Dünya yuvarlaktır demişse Galileo; yuvarlak bir Dünya'da deniz üstünde yol alan insan, bir gemi gibi gidyorsa; siz, reenkarnasyon vardır diyor olmalısınz...


Sayın Dikici,

benim burada üzerinde durmak istediğim dünya, maddi bir dünyadan ziyade manevi dünyamız; şuurumuzu, bilinçaltımızı, üzerinde yaşadığımız maddi dünya hakkındaki düşüncelerimizi ve tahayüllerimizi şekillendiren dünya. Bu manevi dünya, üzerinde yaşadığımız maddi dünya hakkındaki düşüncelerimizin de çıkış kaynağı. Üzerinde yaşadığımız dünyayı bazılarımız dini inançlarla açıklamaya çalışırken, bazılarımız bilimsel yollarla açıklamaya çalışıyor; bazılarımız şimdiye kadar verilmiş olan cevaplarla yetinirken, bazılarımız bu cevapları tatmin edici bulmuyor ve yeni cevaplar peşinde koşuyor.

Maddi dünya konusundaki düşünceleri Galileobu dünyanın yapısı konusundaki fikirleri ile altüst etti; manevi dünya konusunda şimdiye kadarki düşünceleri altüst edebilecek bir Galileo çıkmadı daha. Çıkar mı çıkmaz mı bilemiyeceğim ama çıkmadığı için de bu konu hakkındaki düşüncelerimize bir kaos hakim. Maddi dünyanın oluşumu ve ne olacağı konusundaki fikirlerimizde bir birlik olmadığı gibi, bizim dünya üzerindeki doğum öncesi ve ölüm sonrası varlığımız konusunda da bir fikir birliği yok. Bazıları reenkarnasyon diyerek insanın börtü böcek sıfatında yeniden dünyaya geleceğine inanırken, bazıları insanın ölümden sonra börtü böceğe yem olacağını düşünüyor, diğerleri ise erkeklere öbür dünyada huri vaadediyor ve bu dünyada erkeğe hizmetle görevlendirdiği kadınları öbür dünyada işsiz ve fonksiyonsuz bırakıyor.

Saygılarımla
Old 21-12-2010, 11:30   #6
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
tarihteki diğer barbarlıklara kıyasla, çağımızı daha insancıl buluyorum; çünkü çağımız,
insanların birbirini yediği yamyamlık çağı;
bir mal olarak alınıp satıldığı satıldığı kölelik çağı;
bir insan yaşamının kendisini hükümdar, kral imparator, bey, beylerbeyi olarak adlandıran diğer bir insanın dudaklarının arasından çıkacak 'kesin kellesini keferenin' türünden bir sözüne bağlı olduğu despotluk çağı;
bazı yerlerde örneklerine halen rastladığımız insanların taşlanarak öldürüldüğü cezalandırma çağı;
öldürülen düşmanın kellesinin kesilip mızarğın ucuna geçirildiği, kalbinin parçalanarak çıkarıldığı, kanının içildiği kahramanlık ve kin çağı;
Amerika'nın yerlilerini görüp, onların insan olup olmadıklarını öğrenmek için Papa'ya danışanların yaşadığı keşif çağı,
değil artık.
Haklısınız: Bin yıl önceki televizyon haberleri ile bugünkü televizyon haberleri arasında nüans olduğu doğru. Ama bu sevinmemize yeter bir gelişme sayılamaz. Gelişme çizgimiz geleceğimiz için sadece ince bir umut veriyor.
Alıntı:
Tek tek insanlar ve devletler bu amaca varabilecek güçte değil bence. Diğer taraftan bu amaca varmak tek tek insanların çabası olmadan, tepeden gelme çözümlerle de olmaz. Olsa olsa problemlerin bilincinde olan kişilerin sınırlar ötesi birleşmesi ve beraberce hareket etmesi ile olur.
Sizin bilinç dediğiniz, benim gelişme dediğim şey insanın bencilliğinden uzaklaşmasıdır. Bugünkü üretime katılma ve tüketimden pay alma ilişkisi içinde insanın bencilliğinden uzaklaşmasını beklemek mümkün değil. Sorun bilgide, akılda, bilinçte değil. Sorun insanın bencilliğinde.
Alıntı:
İnsanı, bilinci ve düşünebilme olanağı hayvandan ayırır. Bu düşünebilme ve bilinç sayesinde insanın bir tarihi, bir bu günü ve bir yarını vardır. Bir ufuktan diğer ufka giderken kendi kendine 'Ne, neden, nasıl' sorularını sorar insan.
İstanbul Altın Borsası'nı takip eden bir fil görülmemiştir. İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik "İnsan ihtiyaçlarının sınırsız olmasıdır." Bencilliğin kökeninde bu özellik yatmaktadır. Bencillik olmasaydı etik de olmazdı, hukuk da olmazdı. O zaman ne güzel olurdu.

İnsan kendine "ne, neden, nasıl" diye sorarken bencil olmamalı. Yoksa yanıtlar yanlış olur.
Alıntı:
İnsanı insan yapan ve hayvandan ayıran ikinci bir özellik insanın etik değerlere sahip olmasıdır
İnsanı insan yapan ve hayvandan ayıran ikinci bir özellik insanın etik değerlere ihtiyaç duymasıdır. Kimde ne yoksa ona ihtiyaç duyar.

Hayvanlar arasındaki kuralların insanların etik değerlerinden eksik olmadığı kanısındayım. En azından düşmanlarına güleryüz göstermezler.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadınların Kalbine Giden Yol ? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 28 22-05-2012 22:59
Yanlış kente giden tebligat Av.Cengiz Aladağ Meslektaşların Soruları 4 21-06-2011 09:10
Üniversiteye Giden Çocukların Masrafı Ve Nafaka Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 11-09-2009 17:27
ava giden avukat ölü bulundu ISIL YILMAZ Hukuk Haberleri 1 10-10-2006 19:52


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06947708 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.