Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ıslahtan sonra tekrar zamanaşımı definde bulunmaya gerek var mı?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-02-2011, 13:01   #1
FIRAT GICIK

 
Varsayılan ıslahtan sonra tekrar zamanaşımı definde bulunmaya gerek var mı?

Merhaba arkadaşlar. Bir İş davasında davacı vekili işçinin çalışma süresi boyunca ücret alacaklarını talep etti. Bizde cevap dilekçesinde zamanaşımı defi nde bulunduk. Daha sonra dosya bilirkişi ye gitti, bilirkişi bizim zamanaşımı defi mizi dikkate almadan hesaplama yaptı buna itiraz ettik. Davacı vekili bilirkişi raporu doğrultusunda dava dilekçesini ıslah etti. Islah dilekçesine yazılı beyanlarımızda bir daha zamanaşımı definde bulunmadık. Sorum şu ; davacının davasını ıslah ettikten sonra başta davaya cevap dilekçemde zamanaşımı definde bulunmama rağmen yine zamanaşımı definde bulunmam gerekir miydi? Bulunmadıysam bu sorunu cevap dilekçe mi ıslah ederek aşabilir miyim?
Old 26-02-2011, 15:44   #2
av.selma

 
Varsayılan yargıtay kararı

T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

E:2007/42526
K:2008/12222
T:13.05.2008

İŞ HUKUKU
USUL HUKUKU
ZAMANAŞIMI DEFİ

Özet
Dauaya konu miktarların ıslah yoluyla artırılmasından sonra, davalı vekilince usulüne uygun olarak
zamanaşımı definde bulunulmuş olmakla; bu savunma üzerinde durulmalıdır.

818 s. Yasa m. 125,126
4857 s. Yasa m. 322

Taraflar arasındaki, ihbar, kıdem tazminatı, fazla çalışma ve izin ücreti, bayram ve genel tatil gündeliklerinin ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hüküm süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı K. Tekstil Dokuma Ltd. Şti avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 13.5.2008 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Şirket Müdürü AB geldi. Karşı taraf adına avukat geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davaya konu olan fazla çalışma
ücreti ile bayram ve genel tatil ücretleri davacının işyerinde çalıştığı yaklaşık 10 yılık süre için hesaplanmıştır. Davaya konu miktarların ıslah yoluyla arttırılmasından sonra davalı vekilince usulüne uygun olarak zamanaşımı defi ileri sürüldüğü halde, mahkemece anılan savunma üzerinde durulmaksızın karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 13.5.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 26-02-2011, 16:10   #3
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/48501
K. 2010/772
T. 21.1.2010
• KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI ( Davacının İş Sözleşmesinin Devir Alan Dava Dışı Firmada Çalışır İken Kıdem Tazminatına Hak Edecek Şekilde Sona Erip Ermediği Araştırılmaksızın Davalı Şirketin Kendi Dönemi ve Devir Tarihindeki Son Ücreti İle Sınırlı Olarak Sorumlu Tutulmasının Hatalı Olduğu )
• İŞYERİ DEVRİ ( Devir Alan Dava Dışı Firmada Çalışır İken Kıdem Tazminatına Hak Edecek Şekilde Sona Erip Ermediği Araştırılmaksızın Davalı Şirketin Kendi Dönemi ve Devir Tarihindeki Son Ücreti İle Sınırlı Olarak Sorumlu Tutulmasının Hatalı Olduğu )
• ZAMANAŞIMI ( Davalı İşveren Islaha Karşı Süresinde Verdiği Yazılı İtiraz Dilekçesinde Zamanaşımı Definde Bulunduğu - Borçlar Kanunun 126/3 Md. Göre İşçi Ücretlerine İlişkin Davalar 5 Yıllık Zamanaşımına Tabi Olduğu )
1475/m.14
4857/m.6
818/m.126
ÖZET : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davacının iş sözleşmesinin devir alan dava dışı firmada çalışır iken kıdem tazminatına hak edecek şekilde sona erip ermediği araştırılmaksızın davalı şirketin kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olarak sorumlu tutulması hatalıdır.

Feshe bağlı ihbar tazminatında sorumluluk son işverene ait olmakla devreden işverenin ihbar tazminatından sorumlu tutulması bozma nedenidir. Davacı, mahkemece alınan bilirkişi raporuna göre fazla çalışma alacakları yönünden davasını ıslah etmiştir. Davalı işveren, ıslaha karşı süresinde verdiği yazılı itiraz dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Borçlar Kanunun 126/3 maddesine göre işçi ücretlerine ilişkin davalar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Fazla çalışma alacakları bu tür alacaklardandır. Zamanaşımının başlangıç tarihi, hak edildikleri yani doğdukları tarihtir.

DAVA : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M.Göçer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

1- Mahkemece verilen ilk kararın temyiz incelememsi sonucu sair hususlar incelenmeksizin karar usulden bozulmuştur.

Bozma sonrası verilen karar incelendiğinde;

İşyeri devrinin iş ilişkisine etkileri ile işçilik alacaklarından sorumluluk bakımından taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.

İşyerinin tamamının veya bir bölümünün hukuki bir işleme dayalı olarak başka birine devri, işyeri devri olarak tanımlanabilir.

İşyerinin önceleri gerçek kişi ya da kişilerce işletilmesinin ardından şirketleşmeye gidilmesi halinde, bu işlem de bir tür işyeri devridir. Önceki işverenlerin devralan tüzel kişi işverenin ortakları olması bu devir ilişkisini ortadan kaldırmamaktadır.

Aynı şekilde daha önce tüzel kişi şirket olan işverenin işyerini bir başka şirkete devretmesi de mümkündür.

İşyeri devri fesih niteliğinde olmadığından, devir sebebiyle feshe bağlı hakların istenmesi mümkün olmaz. Aynı zamanda işyeri devri kural olarak işçiye haklı fesih imkanı vermez.

İşyeri devri halinde kıdem tazminatı bakımından devreden işveren kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere sorumludur. 1475 sayılı yasanın 14/2. maddesinde devreden işverenin sorumluluğu bakımından bir süre öngörülmediğinden, 4857 sayılı İş Kanununun 6. maddesinde sözü edilen devreden işveren için 2 yıllık süre sınırlaması, kıdem tazminatı bakımından söz konusu olmaz. O halde kıdem tazminatı işyeri devri öncesi ve sonrasında geçen sürenin tamamı için hesaplanmalı, ancak devreden işveren veya işverenler bakımından kendi dönemleri ve devir tarihindeki ücret ile sınırlı sorumluluk belirlenmelidir.

Feshe bağlı diğer haklar olan ihbar tazminatı ve kullanılmayan izin ücretlerinden sorumluluk ise son işverene ait olmakla devreden işverenin bu işçilik alacaklarından sorumluluğu bulunmamaktadır. Devralan işveren ihbar tazminatı ile kullandırılmayan izin ücretlerinden tek başına sorumludur.

Somut uyuşmazlıkta davacı işçinin ilk olarak İbrahim Merze/Lastik Servisi işyerinde çalışmaya başladığı, bu işyerindeki istihdamının işyerinin limitet şirkete dönüşmesi ile bir dönem davalı-işveren limitet şirket nezdinde devam ettiği, işyerinin dava dışı Marmer Ltd. Şti. firmasına devri ile anılan firmada istihdam edildiği bilahare davacı işçinin iş sözleşmesinin sonlandığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklanan yasal gerekçelere göre; davacının iş sözleşmesinin devir alan dava dışı firmada çalışır iken kıdem tazminatına hak edecek şekilde sona erip ermediği araştırılmaksızın davalı şirketin kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olarak sorumlu tutulması hatalıdır.

2- Feshe bağlı ihbar tazminatında sorumluluk son işverene ait olmakla devreden işverenin ihbar tazminatından sorumlu tutulması bozma nedenidir.

3- Davacı, mahkemece alınan bilirkişi raporuna göre fazla çalışma alacakları yönünden davasını ıslah etmiştir. Davalı işveren, ıslaha karşı süresinde verdiği yazılı itiraz dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Borçlar Kanunun 126/3 maddesine göre işçi ücretlerine ilişkin davalar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Fazla çalışma alacakları bu tür alacaklardandır. Zamanaşımının başlangıç tarihi, hak edildikleri yani doğdukları tarihtir. Bu nedenle ıslahla talep edilen fazla çalışma alacaklarından, ıslah tarihinden geriye doğru 5 yılın dışında kalan kısmı zamanaşımına uğramıştır.

Açıklanan gerekçelere göre ıslahla talep edilen ve zamanaşımına uğramayan fazla çalışma alacağı gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak belirlenmeli ve oluşacak sonuç doğrultusunda fazla çalışma alacakları hakkında bir karar verilmelidir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

yarx
Old 26-02-2011, 16:12   #4
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 1990/6187
K. 1991/2347
T. 7.3.1991
• ECRİMİSİL ( Davalının Zamanaşımı Def'inde Bulunması-Dava Tarihinden Geriye Dorğu Beş Yıllık Ecrimisile DavacıNın Dayandığı Tespit Raporundaki Miktarlar Aşılmadan Karar Verilmesi )
• FAİZ ( Ecrimisil Davalarında Faize Tahakkuk Dönemi Sonu İtibariyle Hükmedilmesi )
• ZAMANAŞAMI DEF'İ ( Davalının Zamanaşımı Def'inde Bulunması-Dava Tarihinden Geriye Dorğu Beş Yıllık Ecrimisile DavacıNın Dayandığı Tespit Raporundaki Miktarlar Aşılmadan Karar Verilmesi )
743/m.908
ÖZET avalı vekili, süresinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunduğundan, dava tarihinden geriye doğru beş yıllık ecrimisile, davacı vekilinin dayandığı tesbit raporundaki miktarlar aşılmamak şartıyla hükmedilmelidir.

Ayrıca; ecrimisil davalarında faize, tahakkuk dönemi sonu itibariyle hükmedilmesi gerekir.

DAVA : Dava dilekçesinde, 900.000 lira ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece, davanın kabulü cihetine gidilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak; davada, ecrimisil istenilen dönem açıkca belirtilmemekle beraber dava dilekçesinde tesbit dosyasına dayanılmış, tesbit raporunda ise ecrimisilin başlangıç tarihi 1.1.1978 olarak alındığından, 900.000 lira ecrimisilin 1.1.1978 ile dava günü olan 25.3.1988 arasındaki dönem için istenildiğinin kabulü gerekir.

Davalı vekili, süresinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunduğundan, dava tarihinden geriye doğru beş yıllık ecrimisile davacı vekilinin dayandığı tesbit raporundaki miktarlar aşılmamak şartıyla hükmedilmesi gerekirken, belirtilen bu süreye ait miktarları aşacak şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Ayrıca; ecrimisil davalarında faize, tahakkuk dönemi sonu itibariyle hükmedilmesi gerekirken beş yıllık ecrimisilin tamamına 1984 yılından geçerli olmak üzere faize hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), peşin ödediği temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 7.3.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 26-02-2011, 16:13   #5
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/724
K. 2003/1815
T. 18.2.2003
• GAZETECİNİN İŞÇİLİK HAKLARI ( Yüzde Beş Fazlasına Hükmedilmesi - Tespit Edilen Miktardan Uygun Bir İndirim Yapılması )
• İŞÇİLİK HAKLARININ UZUN SÜRE TALEP EDİLMEMİŞ OLMASI ( Hizmet Akdinin Feshinden Sonra Talep Edilmesinin İyiniyet Kuralları ile Bağdaşmadığı - Akdin Devam Ettiği Sekiz Yıl Boyunca İşçilik Haklarının Talep Edilmemesi Ödeme Paralarının Artmasına Neden Olduğundan İndirim Yapılması Gereği )
• ZAMANAŞIMI ( Davalının Süresinde Yapılmayan Zamanaşımı Define Davacı Tarafından İtiraz Edilmediğinden Nazara Alınması Gereği - Gazetecinin Fazla Mesai Hafta ve Bayram Tatili ile Genel Tatil Ücret Alacağı )
• FAZLA MESAİ VE TATİL ÜCRETİ ALACAĞI ( Sözleşmede Aylık Ücretin İçinde Yer Alacağı Kararlaştırıldığından Aylık Ücretten Ayrıca Talep Edilemeyeceği )
• GAZETECİNİN ALACAĞINA UYGULANAN GÜNLÜK YÜZDE BEŞ ARTIŞTAN İNDİRİM YAPILMASI ( 1/3 Oranında Yapılan İndirimin Az Olduğu - Günlük Yüzde Beş Fazla Ödeme Paralarının Artmasına Gazetecinin Tutumu Neden Olduğundan Daha Yüksek Oranda İndirim Yapılması Gereği )
5953/m.Ek.1
ÖZET : Yüzde beş fazla ödemeye tabi işçilik haklarının uzun süre talep edilmemiş olması nedeniyle gazetecinin bu durumdan yararlanmasının iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz. Hizmet aktinin devam ettiği yaklaşık sekiz yıl ve fesihten sonra geçen altı ay boyuca bu yönde istekte bulunmayan gazetecinin bu tutumu günlük yüzde beş fazla ödeme paralarının artmasında etkili olmuştur. Mahkemece somut olayın özelliği dikkate alınarak daha yüksek oranda indirim yapılarak karar verilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki ihbar ve kıdem tazminatı fazla çalışma ve izin ücreti, bayram tatili gündeliği ile ücret alacağının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi K. Radyo TV. AŞ. avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 22.10.2003 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat Ahmet İ... ile karşı taraf adına Avukat H.Y.D. geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalı vekilince bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmüş, davacı taraf bunun süresinde yapılmadığına dair itirazda bulunmamıştır. Böyle olunca, davalının zamanaşımı defi dikkate alınarak, dava tarihinden geriye doğru son beş yıl içinde gerçekleşen fazla mesai, bayram tatili ve genel tatil istekleri ile bunların günlük yüzde beş fazlası yönünden hesaplama yapılarak sonuca gidilmelidir.

3- Dosya içinde bulunan ve 2.1.1997 tarihinde taraflarca imzalanan hizmet sözleşmesinde fazla mesai, milli ve dini bayram tatili ile genel tatil ücretlerinin aylık ücretin içinde yer aldığı belirtilmiştir. Sözleşme ile belirlenen ücret asgari ücretin üzerinden olup bu dönem itibarıyla ayrıca fazla mesai, bayram tatili ve genel tatil alacaklarına hak kazanılması sözkonusu olmaz. Mahkemece bu husus dikkate alınarak sözleşme hükmüne göre aylık ücretin asgari ücretin üzerinde olduğu dönemler için anılan istekler ile bunların günlük yüzde beş fazlası taleplerinin reddine karar verilmelidir.

4- Kabule göre ise :

Davacı gazeteci yaklaşık sekiz yıllık dönem için fazla mesai ile bayram tatili ve genel tatil alacaklarını talep etmiştir. 5953 Sayılı Yasanın ek 1. maddecinde sözkonusu alacakların gününde ödenmemesi durumunda geçecek her gün için yüzde beş fazlası ile ödenmesi gerektiği kurala bağlanmıştır. Davacı gazetecinin bu konuda uzun süre talepte bulunmamış olması, yüzde beş fazlaya dair miktarların çok yüksek olarak belirlenmesinde etkili olmuştur.

Mahkemece günlük yüzde beş fazlaya dair isteklerle ilgili 1/3 oranında indirim yapılarak sonuca gidilmişse de, fazla mesai alacağının yüzde beş fazlası 171.177.963.718 TL. bayram tatili genel fazlası olarak da 13.706.163.277 Tl. hüküm altına alınmıştır. Ayrıca ücretin gecikmesi nedeniyle 8.986.666.666 TL.nin kabulüne karar verilmiştir.

Yargıtay içtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.12,1973 gün ve 1973/4 E. 1973/6 K.sayılı kararında, yüzde beş fazla ödemeye tabi işçilik haklarının uzun süre talep edilmemiş olması nedeniyle gazetecinin bu durumdan yararlanmasının iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacağı vurgulanmıştır. Hizmet aktinin devam ettiği yaklaşık sekiz yıl ve fesihten sonra geçen altı ay boyuca bu yönde istekte bulunmayan gazetecinin bu tutumu, yukarda açıklanan günlük yüzde beş fazla ödeme paralarının artmasında etkili olmuştur.

Mahkemece somut olayın özelliği dikkate alınarak, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı hususlar gözetilerek daha yüksek oranda indirim yapılarak karar verilmelidir.

5- Mahkemece, davacı gazetecinin gerçekleşen kıdem tazminatı tutarı 4.914.319.120. TL. olduğu halde, kararda 4.914.319.120.000 TL. olarak gösterilmesi de hatalıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, Davalı yararına takdir edilen 250.000.000 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.2.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 26-02-2011, 16:16   #6
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3201
K. 2005/10287
T. 6.6.2005
• TAZMİNAT DAVASI ( Davalıların Davacılar Murislerinin Kamulaştırma Bedellerinin Artırılması Davasını Vekil Sıfatıyla Takip Ettikleri Ancak Gereken Dikkat ve Özeni Göstermediklerinden Uğranılan Zararın İstenilmesi )
• DEFİ ( Yasal Sürede İleri Sürülmeyen Zamanaşımı Defi Daha Sonra İleri Sürülürse Karşı Taraf Savunmanın Genişletilmesi Yasağı Nedeniyle Karşı Koyabilmesi-Bu Durumda Zamanaşımı Definin İncelenmemesi )
• ZAMANAŞIMI ( Defi Olup İlk İtirazlardan Olmaması Nedeniyle Yasal Cevap Süresi İçinde İleri Sürülmesinin Zorunlu Olmaması )
• AVUKATIN GÖREVİYLE İLGİLİ TAZMİNAT DAVASI ( Avukatlık Kanunu'nun 40. Maddesinde Öngörülen Bir Yıllık Zamanaşımı Süresi Dolmadan Açılmasının Gerekmesi )
• ZARARA MUTTALİ TARİHİ ( Davacıların İddia Ettiği Gibi Bir Zarar Doğmuş ise Bu Kararın Kesinleşmesi ile Sabit Olması )
1136/m.40
ÖZET : Zamanaşımı defi olup, ilk itirazlardan değildir. Bu nedenle yasal cevap süresi içinde ileri sürülmesi zorunluluğu yoktur. Ancak yasal sürede ileri sürülmeyen zamanaşımı defi daha sonra ileri sürülürse karşı taraf savunmanın genişletilmesi yasağı nedeniyle karşı koyabilir. Bu durumda zamanaşımı defi incelemez.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacılar, murislerinin kamulaştırma bedellerinin artırılması davasını vekil sıfatıyla takip eden davalıların gereken dikkat ve özeni göstermediğinden uğradıkları zarar karşılığı şimdilik 8.100.00.000 Tl.nın davalılardan dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, zaman aşımı definde bulunmuşlar, esas itibariyle de haksız olan davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Zamanaşımı defi olup, ilk itirazlardan değildir. Bu nedenle yasal cevap süresi içinde ileri sürülmesi zorunluluğu yoktur. Ancak yasal sürede ileri sürülmeyen zamanaşımı defi daha sonra ileri sürülürse karşı taraf savunmanın genişletilmesi yasağı nedeniyle karşı koyabilir. Bu durumda zamanaşımı defi incelemez. Somut olayda davalı tarafça dava dilekçesi "muhatabın birlikte çalışan sekreteri Leman Püsküllü’ye meşruhatı verilerek 14.10.2002 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı taraf 5.11.2002 tarihli cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunmuştur. Davacı taraf ise zamanaşımı defini içeren cevap dilekçesinin "10 günlük yasal sürede verilmediği için savunmanın genişletilmesine muvafakatı olmadığını belirtmiştir. Gerçektende davalıya 14.10.2002 tarihinde tebligat yapıldığı gözetildiğinde 5.11.2002 tarihinde yapılan zamanaşımı defi süresinde değildir. Mahkemece süresinde yapılmadığı için incelenemez. Ancak, davalı kendisine tebligat yapılan Leman Püsküllü’nün yanında çalışan sekreteri olmadığından usulsüz tebligatın 4.11.2002 tarihinde muttali olduğu için cevabının yasal sürede olduğunu savunmuştur. Ne var ki bu tazminat davasına esas olan ve davalılarca, davacıların murisinin vekili sıfatıyla takip ettiği Çatalca asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2001/42 esas, 2001/72 karar sayılı dava dosyasında; Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16.5.2000 tarihli, Ethem Özen’e ait veraset ilamına ilişkin eksikliğin giderilmesine dair ilamı davalıların "Türkçü Sokak Beyazlar Çapın Pasaji 4-42 Bakırköy-İstanbul "adresine tebliğe çıkarılmış, aynı adreste birlikte çalışan sekreteri Leman Püsküllü’ye 3.6.2000 tarihide tebliğ edilmiş ve veraset ilamı eksikliği giderilerek dosya Yargıtaya gönderilmiştir. Keza, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20.9.2000 tarihli bozma ilamı davalıların aynı adresine tebliği çıkarılmış, "gösterilen adreste birlikte çalışan işçisi Leman Püsküllü’ye 28.10.2000 tarihinde" tebliğ edilmiştir. Yapılan bu tebligatlara karşı davalılarca her hangi bir itirazda bulunulmamıştır. Bu dava dosyasında da dava dilekçesi ve duruşma günü davalıların "Türkçü Sokak, Beyazlar Çapın Pasaji 4/42 Bakırköy-İstanbul" adresine tebliğe çıkarılmış, davalıların aynı adreste birlikte çalışan sekreteri Leman Püsküllüye 14.10.2002 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacının bu aşamada Leman Püsküllü’nün kendi sekreteri ve işçisi olmadığına ilişkin savunması hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi, iyi niyet kuralları ile de bağdaşmamaktadır. Bu nedenle davalılara 14.10.2002 tarihinde yapılan tebligat usulüne uygun 5.11.2002 tarihinde yapılan zamanaşımı defi süresinde olmadığından mahkemece gözetilmesi doğru değildir. Kaldı ki, davalıların görevi ihmal ettiği iddiası ile ilgili dava dosyasındaki 13.4.2001 tarihli mahkeme kararı Yüksek Yargıtay’ın 20.11.2001 tarihli ilamı ile onanmıştır. Davacıların iddia ettiği gibi bir zarar doğmuş ise bu kararın kesinleşmesi ile sabit olmuştur. Davacılarında en erken bu kararın kesinleştiği tarihte zarara muttali olduğunun kabulü gerekir. Davacılar ise "bu davayı 11.9.,2002 tarihinde Avukatlık kanunu 40 maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan açmıştır. Bu durumda davalıların zaman aşımı definin reddi ile işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davacıların temyiz itirazının kabulü ile kararın davacı lehine BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 6.6.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 26-02-2011, 16:19   #7
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder
Old 26-02-2011, 16:19   #8
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/4154
K. 2010/4666
T. 23.2.2010
• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Zamanaşımına Uğrayıp Uğramadığı Konusundaki Uyuşmazlık - Kısmi Davada Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulmuş Olmasının Saklı Tutulan Kesim İçin Zamanaşımını Kesmeyeceği )
• ZAMANAŞIMININ HAKİM TARAFINDAN RESEN GÖZ ÖNÜNDE TUTULAMAYACAĞI ( Borçlunun Böyle Bir Olgunun Varlığını Yasada Öngörülen Süre ve Usul İçinde İleri Sürmesi Zorunluluğu )
• ON YILLIK ZAMANAŞIMINA TABİ İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Kıdem ve İhbar Tazminatı Sendikal Tazminat Kötüniyet Tazminatı İşe Başlatmama Tazminatı Eşit İşlem Borcuna Aykırılık Nedeni İle Tazminat Tarafların Maddi ve Manevi Tazminatları Askerlik Sonrası İşe Almama Tazminatı )
• ZAMANAŞIMI DEF'İ ( İşçilik Alacaklarının Islah Yoluyla Arttırılması - Islah Dilekçesinin Tebliğini İzleyen İlk Oturuma Kadar ve En Geç İlk Oturumda Yapılabileceği )
• ISLAHLA ARTIRILAN İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Zamanaşımı Definin Islah Dilekçesinin Tebliğini İzleyen İlk Oturuma Kadar ve En Geç İlk Oturumda Yapılabileceği - Islaha Konu Alacaklar Yönünden Hüküm İfade Edeceği )
• ZAMANAŞIMI ( Islah İle Arttırılan Kısımlar İçin Fazla Çalışına Ücreti Alacağı Yönünden İleri Sürülen Zamanaşımı Defi - Mahkemece Bozma İlamına Uyulmasına Rağmen Zamanaşımı Define İlişkin Bozma Gereklerinin Yerine Getirilmemesi/Tekrar Bozmayı Gerektirdiği )
• MAHKEMENİN BOZMA İLAMINA UYMASI ( Uymaya Rağmen Davalının Zamanaşımı Define İlişkin Bozma Gereklerinin Yerine Getirilmemesinin Hatalı Olduğu/Tekrar Bozmayı Gerektirdiği - Islah İle Arttırılan Fazla Çalışına Ücreti Alacağı )
818/m. 125
4857/m. 5, 26/2, 28, 31/son
1475/m. 14
5521/m. 7
1086/m. 83, 84
ÖZET : Taraflar arasında işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Hukuk Genel Kurulu benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Zamanaşımı, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur.

Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Keza tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 5. maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki tarafların maddi ve manevi tazminat, 28. maddede belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.

Somut olayda Mahkemece verilen karar Dairemizin 25.06.2009 tarihi 2008/2645 E. 2009/18119 K. sayılı ilamı ile ıslah ile arttırılan kısımlar için fazla çalışına ücreti alacağı yönünden ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerekliliğinden ve işveren tarafından yapılan kısmi ödemenin dava konusu işçilik alacaklarından mahsubu noktalarından bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen davalının zamanaşımı define ilişkin bozma gereklerinin yerine getirilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Davacı, ihbar, kıdem tazminatı, fazla mesai, izin ücreti, ücret ve genel tatil ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı İçişleri Bakanlığı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi K.Keleş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Taraflar arasında işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.

Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.

İşte bundan dolayı, yasalarda öngörülen zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlayabilmesi için öncelikle talep konusu hakkın istenebilir bir konuma, duruma gelmesi gerekmektedir. Yasalarda hakkın istenebilir konumuna, diğer bir anlatımla yerine getirilmesinin gerektiği güne, ödeme günü denmektedir. Bir hak, var olsa bile, o hakkın istenmesi için gerekli koşullar gerçekleşmedikçe istenemez.

Bilindiği gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.

Genel olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Ancak, 20/12/1974 gün ve 6155-17127 sayılı Daire kararında da belirtildiği veçhile ( bu karar için de yukarıda anılan dergi, sayfa 637 ve devamına bakınız ); savunma nedenlerinin ve savunma nedenlerinden olan zamanaşımının yasanın öngördüğü cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi, diğer bir ifade ile ( savunmanın genişletilmesi ), bazı kayıt ve şartlarla mümkündür ( HUMK. 202/11 ). Bu tek şart, savunmanın genişletilmesine karşı tarafın ( hasmın )muvafakatidir. Eğer karşı taraf savunmanın genişletilmesine muvafakat etmez ve dolayısıyla ( savunmanın genişletildiği )yollu bir itirazda bulunursa, o takdirde ancak mahkemenin ileri sürülen savunma nedenlerini ( bu arada zamanaşımı savunmasını )incelemesi olanağı yoktur; bu durumda ise mahkeme hemen savunma nedenlerini reddetmelidir. Usulün 202., 187. ve 188. maddelerinin birlikte incelemesinden çıkan sonuç budur. Özetle belirtmek gerekirse, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşılmadığı sürece zamanaşımı savunmasının geç ileri sürülmesi, incelenmesine engel değildir.

Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu'nda, gerekse Borçlar Kanunu'nda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.

Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Keza tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 5. maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki tarafların maddi ve manevi tazminat, 28. maddede belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.

Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.

İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır, işçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

İşverenin, işçiye hataen ödediğini iddia ettiği kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer işçilik alacaklarını geri verilmesi yönündeki istemi BK.nun 66. maddesi hükmü uyarınca, bir yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı işverenin geri alma hakkını öğrendiği tarihten itibaren başlar. Resmi kuruluşlarda bu zamanaşımı başlangıcı yetkili makamın öğrenme tarihidir.

4857 sayılı kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı kanunda ücret alacaklarıyla ilgi olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32/8 maddesinde işçi ücretinin 5 yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklarının, Borçlar Kanunu'nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olacağı tartışmasız öğreti ve uygulama tarafından kabul edilmiştir.

TTK.nun 1259. maddesinin 1. fıkrasında yazılı bir yıllık zamanaşımı, aynı Kanunun 1235. maddesi uyarınca gemi adamlarının hizmet ve iş mukavelelerinden doğan alacaklarının bir rüçhan hakkı olarak gemi bedeli üzerindeki talebi ile ilgili olup genel anlamda, hizmet ve iş mukavelelerinden doğan ücret alacaklarının BKnun 126. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.

Kanundaki zamanaşımı süreleri, BK'nun 127.maddesi gereğince "tarafların iradeleri ile değiştirilemez.

İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve İş Sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir ( HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K ).

Sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. ( BK. m. 128 ).BK.nun 101. maddesince, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.

Müteselsilen borçlu olan kişilerin birbirlerine rücuunu ve bunun zamanaşımını aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği düzenler. Zira müteselsilen borçluluk muhtelif hukuki ilişkiler sonucu doğabilir. Ancak rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar ve bu zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır.

Borçlar Kanunu'nun 128. maddesi ile zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamanda başlayacağı esasını kural olarak getirmiştir. Belirtmek gerekir ki, borç belirli bir vadeye bağlanmış ise bu vadenin bittiği tarihte muacceliyet kesbedeceğinden aynı Yasanm 130. maddesi hükmü göz önünde tutularak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının hesap edilmesi gerekir. Kanun koyucu burada borçlunun temerrüde düşürülmesi esasından ayrılarak alacağın muaccel olmasını kafi görmüştür. Zamanaşımının başlaması için ayrıca borçlunun sözü geçen Yasanın 101. maddesinde yazılı şekilde temerrüde düşürülmesine lüzum yoktur.

Alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi olan halleri 128. maddenin 2. fıkrası düzenlemiştir. Bu hükme göre zamanaşımı haberin verilebileceği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Kanun koyucu burada haberin verileceği değil, verilebileceği günün zamanaşımına başlangıç olarak kabul edilmesi gerekeceğini öngörmüştür. O halde, bu durumda zamanaşımının başlayabilmesi için fiilen haberin verilmesi şart olmayıp verilmesi mümkün olan zamanın tesbitini yeterli görmüştür. Haber verebilme ihtiyari bir olaydır. Bu husus alacaklı tarafa bırakılmış ise alacaklı verdiği tarihten itibaren bu hakkını kullanma olanağına her zaman sahiptir. Yani verdiği tarihten itibaren her zaman borçluya verdiği şeyin ödenmesi için ihbar yapabilir. Bu itibarla borçlunun temerrüt haline düşürülüp düşürülmediği ve fiili ihbarın yapılıp yapılamadığı hususları araştırılmadan ödenmesi ihbar yapılması esasına bağlı borç ilişkilerinde zamanaşımının bu haberin verilebileceği yani para ve diğer alacakların verildiği tarihin zamanaşımına başlangıç olarak alınması gerekir.

Borçlar Kanunun 131. maddesi gereğince asıl alacak zaman aşımına uğradığından faiz ve diğer ek haklarda zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Borçlar Kanununun 133/2. maddesince alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.

Kısmi bir dava açılması halinde alacağın yalnız o kısım için zamanaşımı kesilir. Dava dışı kalan bölümü hakkında, zamanaşımı işlemeye devam eder.

Borçlar Kanununun 132/4. maddesinde "Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiş ve hizmetçi" terimi kullanılmıştır. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı yoktur. Hizmetçiden kastedilen; kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir.

Borçlar Kanununun 133. maddesinde zamanaşımını kesen nedenler sınırlama getirmeksizin gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi ( alacağı tanıması ), bu nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu bağlamda BK. 139. maddesinden de söz edilmesi zorunludur.

Borçlar Kanununun 139. maddesi zamanaşımından feragati düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.

Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni ( örtülü )feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararı )Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun da bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi çelişkili davranış yasağını oluşturur ve MK. md. 2. ye aykırıdır. Hukuken korunamaz ( HGK. 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K ).

Borçlar Kanunu'nun 133/2.maddesi hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Borçlar Kanunu'nun 135. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikayette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin şikayet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını kesen bir neden olacaktır.

Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler ( BK. m. 135-136 ).

Borçlar Kanununun 133/2. maddesi gereğince takas defi zamanaşımını keser ve 136. maddesi gereğince de dava devam ettiği sürece hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar.

Borçlar Kanunu'nun 134. madde hükmü, "Müruruzaman müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşı da katedilmiş olur" kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser.

Bu hükmün haksız fiillerden doğan müteselsil sorumlulukta sadece tam teselsülde yani Borçlar Kanunu md. 50'ye dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama bulacağı; buna karşın eksik teselsülde yani Borçlar Kanunu md. 51'e dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama bulmayacağı kabul edilmelidir. Yine halefiyette borçlu alacaklının yerine geçtiğinden, alacaklının alacak hakkının tabi olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır. Bunun sonucu olarak halefiyetten yararlanan rücu hakkı sahibinin, diğer borçlulara rücu hakkı alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır.

Borçlar Kanunu'nun 137. maddesinde hangi hallerde zamanaşımına ilaveten 60 günlük munzam müddetten yararlanılacağı sınırlı bir biçimde sayılmış, ayrıca sayılan hususlardan dolayı daha önce davanın reddedilmiş olması koşulu öngörülmüştür. Bu düzenlemede davanın açılmamış sayılma ile sonuçlanması haline yer verilmemiştir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.

Somut olayda Mahkemece verilen 06.12.2007 Tarih ve 2006/248 E., 2007/655 K. sayılı karar Dairemizin 25.06.2009 tarihi 2008/2645 E. 2009/18119 K. sayılı ilamı ile ıslah ile arttırılan kısımlar için fazla çalışına ücreti alacağı yönünden ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerekliliğinden ve işveren tarafından yapılan kısmi ödemenin dava konusu işçilik alacaklarından mahsubu noktalarından bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen davalının zamanaşımı define ilişkin bozma gereklerinin yerine getirilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 23.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bu karar, kullanıcılarımızdan Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi Hakimi Sayın Şükrü BOZER tarafından gönderilmiştir.
Old 26-02-2011, 16:20   #9
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/4154
K. 2010/4666
T. 23.2.2010
• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Zamanaşımına Uğrayıp Uğramadığı Konusundaki Uyuşmazlık - Kısmi Davada Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulmuş Olmasının Saklı Tutulan Kesim İçin Zamanaşımını Kesmeyeceği )
• ZAMANAŞIMININ HAKİM TARAFINDAN RESEN GÖZ ÖNÜNDE TUTULAMAYACAĞI ( Borçlunun Böyle Bir Olgunun Varlığını Yasada Öngörülen Süre ve Usul İçinde İleri Sürmesi Zorunluluğu )
• ON YILLIK ZAMANAŞIMINA TABİ İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Kıdem ve İhbar Tazminatı Sendikal Tazminat Kötüniyet Tazminatı İşe Başlatmama Tazminatı Eşit İşlem Borcuna Aykırılık Nedeni İle Tazminat Tarafların Maddi ve Manevi Tazminatları Askerlik Sonrası İşe Almama Tazminatı )
• ZAMANAŞIMI DEF'İ ( İşçilik Alacaklarının Islah Yoluyla Arttırılması - Islah Dilekçesinin Tebliğini İzleyen İlk Oturuma Kadar ve En Geç İlk Oturumda Yapılabileceği )
• ISLAHLA ARTIRILAN İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Zamanaşımı Definin Islah Dilekçesinin Tebliğini İzleyen İlk Oturuma Kadar ve En Geç İlk Oturumda Yapılabileceği - Islaha Konu Alacaklar Yönünden Hüküm İfade Edeceği )
• ZAMANAŞIMI ( Islah İle Arttırılan Kısımlar İçin Fazla Çalışına Ücreti Alacağı Yönünden İleri Sürülen Zamanaşımı Defi - Mahkemece Bozma İlamına Uyulmasına Rağmen Zamanaşımı Define İlişkin Bozma Gereklerinin Yerine Getirilmemesi/Tekrar Bozmayı Gerektirdiği )
• MAHKEMENİN BOZMA İLAMINA UYMASI ( Uymaya Rağmen Davalının Zamanaşımı Define İlişkin Bozma Gereklerinin Yerine Getirilmemesinin Hatalı Olduğu/Tekrar Bozmayı Gerektirdiği - Islah İle Arttırılan Fazla Çalışına Ücreti Alacağı )
818/m. 125
4857/m. 5, 26/2, 28, 31/son
1475/m. 14
5521/m. 7
1086/m. 83, 84
ÖZET : Taraflar arasında işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Hukuk Genel Kurulu benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Zamanaşımı, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur.

Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Keza tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 5. maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki tarafların maddi ve manevi tazminat, 28. maddede belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.

Somut olayda Mahkemece verilen karar Dairemizin 25.06.2009 tarihi 2008/2645 E. 2009/18119 K. sayılı ilamı ile ıslah ile arttırılan kısımlar için fazla çalışına ücreti alacağı yönünden ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerekliliğinden ve işveren tarafından yapılan kısmi ödemenin dava konusu işçilik alacaklarından mahsubu noktalarından bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen davalının zamanaşımı define ilişkin bozma gereklerinin yerine getirilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Davacı, ihbar, kıdem tazminatı, fazla mesai, izin ücreti, ücret ve genel tatil ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı İçişleri Bakanlığı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi K.Keleş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Taraflar arasında işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.

Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.

İşte bundan dolayı, yasalarda öngörülen zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlayabilmesi için öncelikle talep konusu hakkın istenebilir bir konuma, duruma gelmesi gerekmektedir. Yasalarda hakkın istenebilir konumuna, diğer bir anlatımla yerine getirilmesinin gerektiği güne, ödeme günü denmektedir. Bir hak, var olsa bile, o hakkın istenmesi için gerekli koşullar gerçekleşmedikçe istenemez.

Bilindiği gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.

Genel olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Ancak, 20/12/1974 gün ve 6155-17127 sayılı Daire kararında da belirtildiği veçhile ( bu karar için de yukarıda anılan dergi, sayfa 637 ve devamına bakınız ); savunma nedenlerinin ve savunma nedenlerinden olan zamanaşımının yasanın öngördüğü cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi, diğer bir ifade ile ( savunmanın genişletilmesi ), bazı kayıt ve şartlarla mümkündür ( HUMK. 202/11 ). Bu tek şart, savunmanın genişletilmesine karşı tarafın ( hasmın )muvafakatidir. Eğer karşı taraf savunmanın genişletilmesine muvafakat etmez ve dolayısıyla ( savunmanın genişletildiği )yollu bir itirazda bulunursa, o takdirde ancak mahkemenin ileri sürülen savunma nedenlerini ( bu arada zamanaşımı savunmasını )incelemesi olanağı yoktur; bu durumda ise mahkeme hemen savunma nedenlerini reddetmelidir. Usulün 202., 187. ve 188. maddelerinin birlikte incelemesinden çıkan sonuç budur. Özetle belirtmek gerekirse, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşılmadığı sürece zamanaşımı savunmasının geç ileri sürülmesi, incelenmesine engel değildir.

Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu'nda, gerekse Borçlar Kanunu'nda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.

Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Keza tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 5. maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki tarafların maddi ve manevi tazminat, 28. maddede belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.

Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.

İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır, işçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

İşverenin, işçiye hataen ödediğini iddia ettiği kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer işçilik alacaklarını geri verilmesi yönündeki istemi BK.nun 66. maddesi hükmü uyarınca, bir yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı işverenin geri alma hakkını öğrendiği tarihten itibaren başlar. Resmi kuruluşlarda bu zamanaşımı başlangıcı yetkili makamın öğrenme tarihidir.

4857 sayılı kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı kanunda ücret alacaklarıyla ilgi olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32/8 maddesinde işçi ücretinin 5 yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklarının, Borçlar Kanunu'nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olacağı tartışmasız öğreti ve uygulama tarafından kabul edilmiştir.

TTK.nun 1259. maddesinin 1. fıkrasında yazılı bir yıllık zamanaşımı, aynı Kanunun 1235. maddesi uyarınca gemi adamlarının hizmet ve iş mukavelelerinden doğan alacaklarının bir rüçhan hakkı olarak gemi bedeli üzerindeki talebi ile ilgili olup genel anlamda, hizmet ve iş mukavelelerinden doğan ücret alacaklarının BKnun 126. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.

Kanundaki zamanaşımı süreleri, BK'nun 127.maddesi gereğince "tarafların iradeleri ile değiştirilemez.

İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve İş Sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir ( HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K ).

Sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. ( BK. m. 128 ).BK.nun 101. maddesince, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.

Müteselsilen borçlu olan kişilerin birbirlerine rücuunu ve bunun zamanaşımını aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği düzenler. Zira müteselsilen borçluluk muhtelif hukuki ilişkiler sonucu doğabilir. Ancak rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar ve bu zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır.

Borçlar Kanunu'nun 128. maddesi ile zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamanda başlayacağı esasını kural olarak getirmiştir. Belirtmek gerekir ki, borç belirli bir vadeye bağlanmış ise bu vadenin bittiği tarihte muacceliyet kesbedeceğinden aynı Yasanm 130. maddesi hükmü göz önünde tutularak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının hesap edilmesi gerekir. Kanun koyucu burada borçlunun temerrüde düşürülmesi esasından ayrılarak alacağın muaccel olmasını kafi görmüştür. Zamanaşımının başlaması için ayrıca borçlunun sözü geçen Yasanın 101. maddesinde yazılı şekilde temerrüde düşürülmesine lüzum yoktur.

Alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi olan halleri 128. maddenin 2. fıkrası düzenlemiştir. Bu hükme göre zamanaşımı haberin verilebileceği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Kanun koyucu burada haberin verileceği değil, verilebileceği günün zamanaşımına başlangıç olarak kabul edilmesi gerekeceğini öngörmüştür. O halde, bu durumda zamanaşımının başlayabilmesi için fiilen haberin verilmesi şart olmayıp verilmesi mümkün olan zamanın tesbitini yeterli görmüştür. Haber verebilme ihtiyari bir olaydır. Bu husus alacaklı tarafa bırakılmış ise alacaklı verdiği tarihten itibaren bu hakkını kullanma olanağına her zaman sahiptir. Yani verdiği tarihten itibaren her zaman borçluya verdiği şeyin ödenmesi için ihbar yapabilir. Bu itibarla borçlunun temerrüt haline düşürülüp düşürülmediği ve fiili ihbarın yapılıp yapılamadığı hususları araştırılmadan ödenmesi ihbar yapılması esasına bağlı borç ilişkilerinde zamanaşımının bu haberin verilebileceği yani para ve diğer alacakların verildiği tarihin zamanaşımına başlangıç olarak alınması gerekir.

Borçlar Kanunun 131. maddesi gereğince asıl alacak zaman aşımına uğradığından faiz ve diğer ek haklarda zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Borçlar Kanununun 133/2. maddesince alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.

Kısmi bir dava açılması halinde alacağın yalnız o kısım için zamanaşımı kesilir. Dava dışı kalan bölümü hakkında, zamanaşımı işlemeye devam eder.

Borçlar Kanununun 132/4. maddesinde "Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiş ve hizmetçi" terimi kullanılmıştır. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı yoktur. Hizmetçiden kastedilen; kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir.

Borçlar Kanununun 133. maddesinde zamanaşımını kesen nedenler sınırlama getirmeksizin gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi ( alacağı tanıması ), bu nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu bağlamda BK. 139. maddesinden de söz edilmesi zorunludur.

Borçlar Kanununun 139. maddesi zamanaşımından feragati düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.

Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni ( örtülü )feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararı )Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun da bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi çelişkili davranış yasağını oluşturur ve MK. md. 2. ye aykırıdır. Hukuken korunamaz ( HGK. 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K ).

Borçlar Kanunu'nun 133/2.maddesi hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Borçlar Kanunu'nun 135. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikayette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin şikayet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını kesen bir neden olacaktır.

Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler ( BK. m. 135-136 ).

Borçlar Kanununun 133/2. maddesi gereğince takas defi zamanaşımını keser ve 136. maddesi gereğince de dava devam ettiği sürece hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar.

Borçlar Kanunu'nun 134. madde hükmü, "Müruruzaman müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşı da katedilmiş olur" kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser.

Bu hükmün haksız fiillerden doğan müteselsil sorumlulukta sadece tam teselsülde yani Borçlar Kanunu md. 50'ye dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama bulacağı; buna karşın eksik teselsülde yani Borçlar Kanunu md. 51'e dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama bulmayacağı kabul edilmelidir. Yine halefiyette borçlu alacaklının yerine geçtiğinden, alacaklının alacak hakkının tabi olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır. Bunun sonucu olarak halefiyetten yararlanan rücu hakkı sahibinin, diğer borçlulara rücu hakkı alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır.

Borçlar Kanunu'nun 137. maddesinde hangi hallerde zamanaşımına ilaveten 60 günlük munzam müddetten yararlanılacağı sınırlı bir biçimde sayılmış, ayrıca sayılan hususlardan dolayı daha önce davanın reddedilmiş olması koşulu öngörülmüştür. Bu düzenlemede davanın açılmamış sayılma ile sonuçlanması haline yer verilmemiştir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.

Somut olayda Mahkemece verilen 06.12.2007 Tarih ve 2006/248 E., 2007/655 K. sayılı karar Dairemizin 25.06.2009 tarihi 2008/2645 E. 2009/18119 K. sayılı ilamı ile ıslah ile arttırılan kısımlar için fazla çalışına ücreti alacağı yönünden ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerekliliğinden ve işveren tarafından yapılan kısmi ödemenin dava konusu işçilik alacaklarından mahsubu noktalarından bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen davalının zamanaşımı define ilişkin bozma gereklerinin yerine getirilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 23.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bu karar, kullanıcılarımızdan Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi Hakimi Sayın Şükrü BOZER tarafından gönderilmiştir.
Old 26-02-2011, 23:26   #10
hukukcugokhanozkan

 
Varsayılan

Hayır neden gereksin ki zamanında zamanaşımı defiini ileri sürmüşsünüz.Davacı da bilirkişi raporu doğrultusunda talep miktarını arttırmış.Hakimin zamanaşımı defiini incelemesi gerekir.Bilirkişi hükmü veren makam değildir,bu hakimdir.Dolayısıyla bilirkişi zamanaşımı defii hakkında hiç bir beyanda bulunmadıysa ek rapor ya da yeni bilirkişi raporu istemeniz gerekir.Zamanaşımını özellikle hakimin incelemesini de isteyebilirsiniz.Çünkü kıdem tazminatının hesaplanması hakimin zamanını alacak bir iş olmasına karşın zamanaşımını incelemek hakimin fazla zamanını almaz. Ruhsatını bekleyen bir avukat adayı olarak her şeyin bilirkişiye yollandığı bu düzenin çok kötü olduğunu da belirtmek isterim.Tamam hakimlerin iş yükü çok fazla, ayrıntılı inceleme yaparlarsa(yani aslında bildikleri ama zamandan kazanmak için bilirkişiye yolladıkları konular) davalar yetişmeyebilir.Bunu da doktrindeki tarafların delil hasrı,kesin süreler gibi usul hükümlerine uyarak zaman tasarrufuyla engelleyebilirler.Sistem baştan aşağı çarpık.Neyse ki daha donanımlı hakim ve savcılar geliyor(son yıllardaki objektif hakimlik savcılık sınavları sayesinde)
Old 01-10-2014, 09:41   #11
av. themis=)

 
Varsayılan

fırat bey, merhaba.
sorduğunuz sorudaki durumu, ben şu anda yaşamaktayım. sizden ricam davanın ne şekilde sonuçlandığını tarafıma bildirmeniz; ayrıca mahkemece ıslahtan sonraki süreye ilişkin zamanaşımı itirazınız kabul gördü mü? cevaplarsanız çok memnun olurum. şimdiden teşekkürler, iyi çalışmalar.
Old 01-10-2014, 12:35   #12
FIRAT GICIK

 
Varsayılan

Merhaba, cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunmamıştım.Islahla artırılan miktarlar bakımından zamanaşımı itirazında bulundum.On dosyada da zamanaşımı itirazım kabul gördü.Dosyalar onanmak suretiyle kesinleşti.
Old 06-10-2014, 11:24   #13
sailor1981

 
Varsayılan

Sayın Fırat merak ettim bahsettiğiniz davalar yeni HMK sonrası açılan davalarmıydı?
Old 26-09-2016, 16:42   #14
Avukat İlkay Uyar Kaba

 
Varsayılan Ulusal Bayram Genel Tatil Alacaği Bakimindan Islah

T.C. YARGITAY

22.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/13205
Karar: 2016/17115
Karar Tarihi: 09.06.2016


İŞÇİLİK ALACAKLARI DAVASI - ULUSAL BAYRAM GENEL TATİL ALACAĞI BAKIMINDAN ISLAHTAN SONRAKİ ZAMANAŞIMI DEF'İ DEĞERLENDİRİLİRKEN DAVA DİLEKÇESİNDE TALEP EDİLEN MİKTARIN ZAMANAŞIMI UĞRAMADIĞI - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Ulusal bayram genel tatil alacağı bakımından ıslahtan sonraki zamanaşımı def'i değerlendirilirken dava dilekçesinde talep edilen miktarın zamanaşımı uğramadığı dikkate alınarak alacak belirlenip karar verilmesi gerekirken mahkemece karar verilmesi hatalı olup bozma sebebi olarak kabul edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının fazla mesai alacağının bulunup bulunmadığı noktasındadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada gözönüne alınabilir.

İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir.

Mahkemece kısmen hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tanık beyanlarına göre davacının bir hafta haftalık üç saat, diğer hafta haftalık dört saat fazla mesai yaptığı belirtilmiştir. Her ne kadar mahkemece davacının normal çalışma saatlerinin 08:00-16:00 olduğu, ayda iki kez hafta içi yirmidört saat çalıştığı ertesi gün yirmidört saat dinlendiği ve ayda bir veya iki kez cumartesi veya pazar günü yirmidört saat nöbet tutup ertesi gün dinlendiği ve buna göre fazla mesaisinin bulunmadığı gerekçesi ile fazla mesai alacağının reddine karar verilmiş ise de;tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler, tanık beyanları ve emsal dava dosyaları dikkate alındığında davacının bir hafta üç saat diğer hafta dört saat fazla mesai yaptığı anlaşılmaktadır. Ayrıca mahkemenin gerekçesinde kabul ettiği saatlere görede belirtilen sürelerde fazla mesai bulunmaktadır. Çalışma süresinin yirmidört saat olması durumunda işçinin ancak ondört saat çalışabileceği Dairemizin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yerleşik uygulaması gereği kabul edilmektedir. Bu durumda işçinin yirmidört saat çalıştığı günlerde günlük onbir saati aşan çalışmaları fazla mesai olarak değerlendirilmesi gereklidir. Hal böyle olunca davacının belirtilen saatlerde fazla mesai yaptığının kabulü ile fazla mesai alacağının hüküm altına alınması gerekli iken mahkemece yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Ulusal bayram genel tatil alacağı bakımından ıslahtan sonraki zamanaşımı def'i değerlendirilirken dava dilekçesinde talep edilen miktarın zamanaşımı uğramadığı dikkate alınarak alacak belirlenip karar verilmesi gerekirken mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma sebebi olarak kabul edilmiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek olması halinde ilgiliye iadesine, 09.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ıslah utku yeni Meslektaşların Soruları 1 02-08-2009 15:29
ıslah köktaş Meslektaşların Soruları 4 05-07-2009 21:13
ıslah hak 198 Meslektaşların Soruları 3 08-06-2009 13:20
Davanın tamamen ıslah edilmesi ile faiz ıslah tarihinden itibaren mi istenecektir? Av.E.Fırat Kuyurtar Meslektaşların Soruları 8 26-02-2007 21:55
ıslah Av.Demet Meslektaşların Soruları 2 08-02-2007 15:34


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07666206 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.