Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ıslah - Boşanma davası - müşterek ev

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 13-02-2007, 10:41   #1
dilara

 
Varsayılan ıslah - Boşanma davası - müşterek ev

Değerli üyeler,

Boşanma davasında dava dilekçesinde ilk önce müşterek evin üçte ikisine katkısı olduğunu belirten ve bu katkıya karşılık fazlaya dair haklarını saklı tutarak belli miktar talep, eden daha sonra ıslah yolu ile aslında evin tamamına katkı sağladığını ileri sürebilir mi? Teşekkür ederim
Old 13-02-2007, 15:26   #2
ares139

 
Varsayılan

Fazlaya ilişkin hakkınızı saklı tuttuğunuz için ıslah yolu ile müddeabihi artırabilirsiniz.İlgili kararlar umarım işinize yarar.Saygılarımla.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2004/2459
Karar No.
2005/1035
Tarihi
24.02.2005


818-BORÇLAR KANUNU/364
1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/38/83


ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN BEDEL TALEBİ
PASİF HUSUMET EHLİYETİNİN BULUNMAMASI
YÜKLENİCİDEN İŞİ ALAN ALT YÜKLENİCİNİN SÖZLEŞMEDE TARAF OLMAYAN İŞ SAHİBİNE KARŞI AÇTIĞI ALACAK DAVASI
ISLAH SURETİYLE MÜDDEABİHİN ARTIRILMASI
DAVA DİLEKÇESİNDE FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMUŞ OLMASI ŞARTI
MÜDDEABİHİN ISLAH YOLUYLA ARTIRILMASI
FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMUŞ OLMASI ŞARTI


ÖZET
1- ESER SÖZLEŞMELERİNDE YÜKLENİCİ ESERİ FEN VE SANAT KURALLARINA UYGUN OLARAK İMAL EDİP İŞ SAHİBİNE TESLİM ETTİĞİNİ, İŞ SAHİBİ DE TESLİM ALDIĞI ESERİN BEDELİNİ ÖDEDİĞİNİ KANITLAMAKLA YÜKÜMLÜDÜRLER. BU HALİYLE ESER SÖZLEŞMESİ KARŞILIKLI EDİMLERİ İÇEREN BİR İŞ GÖRME AKDİDİR. 2- ISLAH SURETİYLE DAVANIN MİKTARININ ARTTIRILABİLMESİ İMKAN DAHİLİNE GİRMİŞ İSE DE, DAVADAN SONRA DAVA KONUSU BEDELİN ARTTIRILABİLMESİ İÇİN DAVA DİLEKÇESİNDE FAZLA HAKLARIN AÇIKÇA SAKLI TUTULMUŞ OLMASI GEREKLİDİR. BU YAPILMADIKÇA ISLAH YOLUYLA DAVA DEĞERİ ARTTIRILAMAZ. DAVA KONUSU OLAYDA DAVACI FAZLA HAKKINI SAKLI TUTMADAN 351.064 USD.NIN TAHSİLİNİ İSTEDİĞİNDEN DAVACILARIN BU MİKTARIN ÜZERİNDE ALACAĞI ÇIKSA BİLE BU TALEBİ İLE BAĞLI OLUP MAHKEMECE DAHA FAZLASINA HÜKÜM KURULAMAZ


Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Y. A.Ş.nin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş reddi gerekmiştir.

2-Dava BK.nun 355 ve devamı maddelerinde tanımlanan eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Eser sözleşmelerinde yüklenici eseri fen ve sanat kurallarına uygun olarak imal edip iş sahibine teslim ettiğini, iş sahibi de teslim aldığı eserin bedelini ödediğini kanıtlamakla yükümlüdürler. Bu haliyle eser sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir iş görme akdidir.

Dava konusu somut olayda davalı Turizm E. Yatırım A.Ş.ne ait Z. Adasında bulunan taşınmaz binaların asıl yüklenicisi Y. Ticaret A.Ş. binaların tadilat ve onarımı, malzemelerin temini, şantiye nakliyesi, işçiliği, montajı, onaylı projelerine göre inşaatın yapılması ve iskan izninin alınması işini davacılara vermiştir. Yanlar arasında 12.6.2000 tarihli sözleşme düzenlenmiş toplam iş bedeli 965,649 USD + KDV olarak kararlaştırılmış ve davacılar ile davalılardan Y. Ticaret A.Ş. sözleşmeyi imzalamışlardır. Davada davalı olarak gösterilen Turizm E. Yatırım A.Ş. bu sözleşmede taraf olarak yer almamıştır.

O halde husumet yöneltilmesi sorumlu tutulması mümkün değildir. Husumet ehliyeti ile ilgili itiraz zamanı yasayla tayin ve tahdit edilmiş bir ilk itiraz veya mahkemece nazara alınması davalı tarafından ileri sürülmesine bağlı bir defi mahiyetinde de olmayıp davanın her safhasında taraflarca dermeyanı mümkün ve mahkemece de gündeme getirildiği takdirde resen nazara alınması zorunludur. Bu bakımdan yerel mahkemece T. Endüstrisi Yatırım A.Ş. yönünden davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulması isabetli olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

3-HUMK.nun 87. maddesi Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 gün ve 1999/1 E., 1999/33 K. sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bundan sonra ıslah suretiyle davanın miktarının arttırılabilmesi imkan dahiline girmiş ise de, davadan sonra dava konusu bedelin arttırılabilmesi için dava dilekçesinde fazla hakların açıkça saklı tutulmuş olması gereklidir. Bu yapılmadıkça ıslah yoluyla dava değeri arttırılamaz. Dava konusu olayda davacı fazla hakkını saklı tutmadan 351.064 USD.nın tahsilini istediğinden davacıların bu miktarın üzerinde alacağı çıksa bile bu talebi ile bağlı olup mahkemece daha fazlasına hüküm kurulamaz. Bu nedenle belirtilen miktar dışında ıslah dilekçesinde bahsedilen harçlandırılmayan KDV ile ilgili tahsil kararı verilmesi usule aykırıdır ve bozma nedenidir.

4-Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporuna yapılan itirazlarda bir kısım eksik imalatların raporda nazara alınmadığı ileri sürüldüğü halde bu konuda gerekli araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Bilirkişilerden tüm itirazları karşılar şekilde ek rapor alınıp bundan sonra konu değerlendirilerek sonuca gidilmelidir.

Açıklanan olgular gözden uzak tutularak eksik araştırma ve inceleme sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalı Y.A.Ş.nin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte yazılı sebeplerle kararın davalı T. Endüstrisi Yatırım A.Ş. yararına, 3. ve 4. bent uyarınca davalı Y.A.Ş. yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcının istekleri halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, 24.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2004/4944
Karar No.
2004/8237
Tarihi
22.06.2004


1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/87
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/560


TENKİS DAVASI
ISLAH
MÜDDEABİHİN ARTTIRILMASI
MUVAZAALI KAZANIMLARIN İPTALİ


ÖZET
ANAYASA MAHKEMESİNİN 20.07.1999 GÜN VE 1/33 SAYILI İPTAL KARARI İLE ISLAHLA MÜDDEABİHİN ARTIRILMASI OLANAKLI HALE GELMİŞTİR. BU DURUM KARŞISINDA MAHKEMECE TENKİS HAKKINDA KARAR VERİLDİĞİ HALDE MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ KONUSUNDA OLUMLU VE OLUMSUZ BİR KARAR VERİLMEMESİ USUL VE YASAYA AYKIRIDIR


Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün temyiz eden davacılar vekili Av. Mehmet ve karşı taraf vekili Av. Mehmet geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava tenkis olarak açılmıştır. Davacı vekili 12.03.2003 tarihli dava dilekçesinde tenkis talebine muvazaalı kazanımların iptali isteğini de, ilave ederek davasını ıslah etmiştir. Islah tek taraflı irade beyanıdır. Karşı tarafın muvafakatına bağlı değildir. ( HUMK. md. 87 )Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 gün ve 1/33 sayılı iptal kararı ile ıslahla müddeabihin artırılması olanaklı hale gelmiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece tenkis hakkında karar verildiği halde muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil istemi konusunda olumlu ve olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, sair hususların incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 375.000.000 lira vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacılara verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.06.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2003/3548
Karar No.
2004/207
Tarihi
29.01.2004


1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/87/89


ISLAH
MÜDDEABİHİN DEĞERİNİN ARTTIRILMASI
SU KAYNAĞININ PAYLAŞTIRILMASI DAVASI


ÖZET
DAVANIN TAŞINMAZ ÜZERİNDE BULUNAN SU KAYNAĞININ PAYLAŞTIRILMASINA İLİŞKİN OLUP, KADASTRO MAHKEMESİNDE GÖRÜLEMEYECEĞİ AÇIKTIR. BU DURUMDA DAVA DİLEKÇESİNİN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN AÇILAN DAVANIN KADASTRO DAVASI OLARAK NİTELENDİRİLME SURETİYLE KARAR VERİLMESİ YERİNDE DEĞİLDİR.


DAVA : Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:

KARAR : Kadastro sırasında 102 ada 20 parsel sayılı 0125,34 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak 1/2 şer hisselerle Hüseyin ve Ali adlarına tespit edilmiştir. Davacı Hüseyin miras yolu ile gelen hakka ve zilyetliğe dayanarak taşınmazın içinde bulunan su kaynağının 1/2 hisse kullanım hakkının davalı lehine olan tespitinin iptali istemi ile dava açmış; yargılama sırasında 1/2 hisse oranında davalı adına yapılan tespitinin iptali ile tamamının kendi adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece davanın kabulüne dava konusu taşınmazın davalı adına 1/2 olarak yapılan tespitinin iptali ile tamamının içindeki su kaynağı ile birlikte davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.

Kadastro mahkemesine açılan dava taşınmaz içerisinde bulunan su kaynağının kullanımına ilişkin bulunmaktadır. Davacı su kaynağının kullanımının tamamen kendisine ait olduğunu ileri sürmüştür. Daha sonra vermiş olduğu 5.3.2003 tarihli dilekçeyle taşınmazın zemin mülkiyetininde kendisine ait olduğunu belirtmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 87. maddesinin son cümlesinde ıslah yoluyla müddeabihin değerinin artırılamayacağına ilişkin hüküm Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ve değerin artırılabileceğinin ıslah suretiyle kabulü mümkün hale gelmiş ise de, dava konusunun ıslah yoluyla tamamen değiştirilmesi mümkün değildir. Davacı daha sonraki tarihli dilekçesinde bu kez zemin mülkiyetinin de kendisine ait olduğunu açıklamak suretiyle dava konusunun tamamen değiştirmiştir. Bilindiği gibi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 89. ve müteakip maddesi davanın tamamen ıslah edilmesini belli koşullara bağlamıştır. Bu şekilde ve yasanın öngördüğü biçimde yapılmış bir ıslah sözkonusu değildir. Hal böyle olunca, davanın taşınmaz üzerinde bulunan su kaynağının paylaştırılmasına ilişkin olup, kadastro mahkemesinde görülemeyeceği açıktır. Bu durumda dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken açılan davanın kadastro davası olarak nitelendirilme suretiyle karar verilmesi yerinde değildir.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazları kabulü ile hükmün yukarda açıklanan sebeplerden dolayı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.1.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU


Esas No.
2003/9-510
Karar No.
2003/555
Tarihi
08.10.2003


1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/185/83/91


FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMASI
ISLAH YOLUYLA MÜDDEABİHİN ARTIRILAMAMASI
KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKKINI SAKLI TUTAN DAVACININ EK DAVADA FAZLAYA AİT HAKKINI SAKLI TUTMA
EK DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMAMASI
MÜDDEABİHİN ARTIRILAMAMASI


ÖZET
KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARINI SAKLI TUTMUŞ OLSA BİLE, EK DAVASINDA FAZLA HAK BAKIMINDAN İHTİRAZİ KAYIT BİLDİRMEMİŞ OLAN BİR ALACAKLININ, HUMK.NUN 185/2. MADDESİ ÇERÇEVESİNDE DAVALININ MUVAFAKAT ETMESİ HALİ DIŞINDA, BU ALACAK BÖLÜMÜ YÖNÜNDEN, ISLAH VEYA EK DAVA YOLUYLA TALEPTE BULUNAMAYACAĞININ KABULÜ GEREKİR.


DAVA : Taraflar arasındaki ""alacak"" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara Onuncu İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 8.7.2002 gün ve 2001/821-2002/978 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.3.2003 gün ve 2002/19654-2003/5183 sayılı ilamı ile; ( ...1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı kısmi alacaklar ile ilgili ek davayı açtığı sırada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamıştır. Bu nedenle ek davanın yargılaması sırasında dava dilekçesinin kısmen ıslah edilerek fazla talepte bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle ıslaha konu alacak isteklerinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, işçilik alacaklarının önceki kısmi davada saklı tutulan bölümünün tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davacı tarafından daha önce davalılar aleyhine işçilik alacaklarının tahsili istemiyle dava açıldığını ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunu, o davada bozma doğrultusunda düzenlenen bilirkişi raporundaki hesaplamayla, talep edilen dışında davacının 586.615.600 TL. fazla mesai, 306.632.000 TL. hafta tatili ücreti, 63.324.000 TL. bayram ve genel tatil, 83.311.510 TL. kıdem tazminatı olmak üzere toplam 1.039.883.110 TL. daha alacağı bulunduğunun bellendiğini ileri sürerek, bu davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmaksızın bu miktarın davalılardan müteselsilen tahsiline, kıdem tazminatı alacağına işten ayrılma tarihi olan 6.3.2000'den itibaren en yüksek banka faizi, diğer alacaklara ise dava tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, davacının davalılara ait araçta 8.10.1999 tarihinde arasında şoför olarak çalışmaya başladığını, iş akdinin haklı nedenle 6.3.2000 tarihinde feshedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkemece; daha önceki kısmi davanın bozmaya uyulmak suretiyle kısmen kabulüne karar verilmiş, tarafların iddia ve savunmalarının o davada tartışılıp değerlendirildiği, bunların eldeki davada yeniden tartışma konusu yapılmasına gerek bulunmadığı; dava dilekçesindeki ve davacı vekilince sonradan verilen ıslah dilekçesindeki miktar hatalarının da ara kararı doğrultusunda sunulan dilekçeyle giderildiği gerekçesiyle dayalı, davanın kabulüne dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.

Davacının davalılar yanında işçi olarak çalışmakta iken iş akdinin feshedildiği; daha önce 9.5.2000 tarihli dilekçeyle açılıp, Ankara Sekizinci İş Mahkemesinin 2000/495 esas ( bozmadan sonra 2001/760 esas ) sayılı dosyasıyla görülen ilk ( kısmi ) davada, 20 günlük ücret alacağı, fazla mesai ücreti, hafta tatili çalışma ücreti ve ihbar tazminatı olarak ayrı ayrı 300.000.000 TL; bayram tatili çalışma ücreti olarak 100.000.000 TL; yıllık ücretli izin alacağı olarak 150.000.000 TL; kıdem tazminatı olarak 450.000.000 TL. ki toplam 1.900.000.000 TL.nin tahsilinin istenildiği ve fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulduğu; o davada bozmaya uyulmak suretiyle alınan 4.2.2002 günlü bilirkişi raporunda, davacının 20 günlük ücret alacağının 233.320.000 TL; fazla mesai ücretinden doğan alacağının 1.042.247.088 TL; hafta tatili çalışma ücretinden doğan alacağının 558.617.296 TL; bayram tatili çalışma ücretinden doğan alacağının 136.477.892 TL; yıllık ücretli izin alacağının 139.992.000 TL; kıdem tazminatı alacağının 534.661.666 TL. ve ihbar tazminatı alacağının da 386.761.245 TL. olmak üzere toplam alacağının 3.032.077.187 TL. olduğunun belirtildiği; mahkemenin taleple bağlı kalarak verdiği davanın kabulüne yönelik kararın derecattan geçerek kesinleştiği; görülmekte olan ( ek ) davada, davacı vekilinin, söz konusu bilirkişi raporundaki hesaplamaya dayanarak, saklı tutulan hak için alacak talebinde bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir.

Yine, görülmekte olan ( ek ) davada, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamış olduğu da çekişmesizdir.

Davacı vekili, 17.6.2002 günlü dilekçesinde, görülmekte olan davanın, kısmi davada alınan bilirkişi raporundaki hesaplamaya dayalı olarak ve saklı tutulan haklar için açıldığını, ancak, dava dilekçesinde talep edilen bakiye alacak miktarlarının yanlış gösterildiğini belirterek, bazı alacak kalemlerini azaltıp, bazılarını da yükseltmek suretiyle davayı kısmen ıslah ettiğini bildirmiş; mahkemece bu kısmi ıslaha ilişkin usuli gereklilikler yerine getirilmiş, daha sonra da, kısmi davada alınan bilirkişi raporunda hesaplanan miktarlar ile, eldeki davanın dilekçesinde ve daha sonra verilen ıslah dilekçesinde belirtilen rakamlar itibariyle, davacı vekilinin hesaplama hatası yapmış olduğu gerekçesiyle, bu maddi hataların düzeltilmesi için kendisine 24.6.2002 günlü ara kararıyla süre verilmiş; davacı vekilinin ara kararı doğrultusunda 8.7.2002 günlü dilekçeyi sunarak talep miktarlarını düzeltmesinden sonra da, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davanın açıklanan bu aşamaları itibariyle uyuşmazlık, açılan ilk kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasından ve o davada gerçek alacak miktarları bilirkişi incelemesiyle belirlenerek, talepte bağlı kalınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesinden sonra, anılan bilirkişi raporuna dayalı olarak, saklı tutulan alacak bakiyesi için açılan ek davada, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadığı takdirde, sonradan ıslah yoluyla talep miktarlarının artırılmasına usulen olanak bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bu noktada, ıslah kavramı hakkında şu açıklamaların yapılmasına gerek görülmüştür:Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ( HUMK ) 83. ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yoldur.

HUMK.nun 87. maddesinin ""Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez"" şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesi'nin 7.11.2001 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 20.7.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece, davadaki talep sonucunun kısmi ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, mevcut ( Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonraki ) yasal durum itibariyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o ( kısmi ) dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür.

Yine, somut olayda olduğu gibi, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine, kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, hukuki yararın bulunması şartıyla birden fazla ek dava açılması da kural olarak mümkündür.

Bu haliyle kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir.

Şu da eklenmelidir ki, davacının kısmi dava içerisinde kısmi ıslah yoluyla müddeabihi artırması ve fakat kısmi ıslah işlemi sırasında gerçek bakiye alacak miktarında yanılgıya düşerek, olması gerekenden daha az bir miktarı talep etmiş olması halinde, bir davada birden fazla ıslahın olanaklı bulunmaması ( HUMK. md. 83 ) nedeniyle, yanılgı sonucu talep edilmeyen alacak bölümü için yeni bir ıslah işlemi yapılamayacak ve o dava içerisinde artık bu miktar yönünden herhangi bir talepte bulunulmayacaktır ( Kısmi dava ve ıslah kavramları hakkında Yargıtay uygulamasına örnek olarak: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 5.3.2003 gün ve Esas: 2003/9-76, Karar: 2003/126 sayılı kararı ).

Yukarıda değinildiği üzere, kısmi ıslah yoluyla müddeabihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; eş söyleyişle, kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir.

Verilen örnekte, ikinci ıslah yolunun kapalı bulunması nedeniyle, kısmi davadaki ıslah işlemi sırasında yanılgı sonucu talep dışı bırakılan alacak bölümü için, salt bu usuli engeli aşmak amacıyla davacının ayrı bir dava açma yoluna gitmesi halinde ise, bu kez, davalının usuli itirazları ile karşılaşabileceği de açıktır.

Sorunun çözümü, somut olaydaki gibi, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacının, saklı tuttuğu alacağının gerçek miktarı kısmi dava içerisindeki bilirkişi raporuyla kesin olarak belirlenmesine rağmen, sonradan açtığı ek davada bu miktarın altında bir alacak talebinde bulunup, fazlaya ilişkin hakkı saklı tutmamış olmasının, alacağının bu miktarla sınırladığı şeklinde kabul edilip edilmeyeceği, buna bağlı olarak da, fazla alacak miktarı bakımından zımni bir feragatte bulunmuş sayılıp, sayılamayacağı sorusuna doğru cevabın verilmesiyle mümkündür.

Bu sorunun cevaplanabilmesi ise, öncelikle, bir haktan zımni feragatin mümkün bulunup bulunmadığı sorusunun cevaplanmasını gerektirir.

Bir Usul Hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması, yasa gereğidir ( HUMK. md. 91 ve sonraki maddeler ). Esasen, davadan feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle, bütün bu özellikleri içermesi zorunludur.

Ne var ki, feragat kavramı, sadece, usul hukuku anlamında bir davadan ya da bir dava içerisinde o davaya konu taleplerden bir veya birkaçından feragat edilmesiyle sınırlı bir içerikte değildir: Dava konusu edilmemiş bir haktan, doğal olarak dava dışı bir yolla, açık bir feragat iradesi ortaya konulmaksızın ( zımnen ) feragat edilmesi de mümkündür. Örneğin, miktarı çekişmesiz olan alacağının sadece bir bölümünü tahsil eden bir alacaklının, borçluyu borcun tamamına yönelik olarak ibra etmesinde ( bu yolda ibraname vermesinde ), tahsil edilmeyen alacak bölümü yönünden zımni feragatinden söz edilebilir.Dolayısıyla, bir haktan feragat iradesinin, hak sahibince, hem dava dışı olarak, hem de zımni şekilde ortaya konulması mümkündür ve böyle durumlarda, ortada bir dava bulunmadığı için, sadece davadan feragati düzenleyen HUMK.nun 91. ve ardından gelen maddelerine uygunluk koşulunun aranması söz konusu olamaz.

Feragat iradesi ister zımni, isterse açık şekilde ortaya konulmuş olsun, feragat edilmiş bir hakkın, dava yoluyla tekrar talep edilemeyeceği çok açıktır. Çünkü, dava yoluyla bir hak talebinde bulunulabilmesi için, o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut olması gerekir; hiç var olmayan veya başlangıçta var olmakla birlikte zımni de olsa feragat nedeniyle bizzat hak sahibi tarafından ortadan kaldırılan ( böylece, borçlu yönünden söndürülen ) bir hak için, usul hukukunun kurum ve kuralları kullanılarak talepte bulunulması mümkün değildir.

Nitekim, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için açılan bir ek davada, alacak miktarını gerçekte olduğundan daha az bildiren ve fazlaya ilişkin hakkını da saklı tutmayan alacaklının, bu şekilde, alacağını bu az miktarla sınırladığı, dolayısıyla da, fazla kısım yönünden zımni bir feragatte bulunmuş olduğu, öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir ( Bu konuda öğretiye ve Yargıtay uygulamasına örnek olarak: Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C: 2, s. 1530 vd; Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması, ( Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı Kararının Değerlendirilmesi"" konulu, 11.5.2001 tarihli toplantıya sunulan bildiri ) Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü sayfa: 105; Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, sayfa 233; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.3.1986 gün ve Esas: 1984/4-797, Karar: 1986/299; ayrıca, 15.11.1989 gün ve Esas: 1989/4-415, Karar: 1989/587 sayılı kararı ).

Yine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadığı için kısmi dava olarak nitelendirilmesine olanak bulunmayan, o nedenle de tam dava olarak kabulü gereken bir davadan sonra, alacağın kalan bölümü için ayrı ( ek ) bir dava açılması durumunda, önceki ( tam ) davada mahkemenin alacağın tamamı hakkında karar vermiş olması karşısında, kesin hüküm nedeniyle ek davanın reddi gerekeceği, Alman ve İsviçre Federal Mahkemesi Kararlarında ve bir kısım Alman Hukukçuları tarafından benimsendiği anlaşılmaktadır. Alman Federal Mahkemesi BGHZ 34. sh: 337 vd, BGHZ 34 sh. 367-368, İsviçre Federal Mahkemesinin SJZ 28 sh: 325 ( Baki Kuru, age sh: 1538 dip not 255 ve 256 ).

Bazı hallerde, gerek zımni feragat ve gerekse kesin hüküm olgusuna dayalı görüşler aynı sonuca varmaktadır. Nitekim, Yargıtay uygulamasında da, bazen her iki görüşe birden yer verildiği görülmektedir. ( Örneğin: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.3.1986 gün ve Esas: 1986/4-797, Karar: 1986/299 sayılı kararı ). Ancak, kesin hüküm görüşünün, sadece, önceki davada verilen hükmün kesinleşmesinden sonra ek dava açılması ( ya da, ek dava devam ederken ilk davadaki kararın kesinleşmesi ) hali için geçerlilik taşıdığı, buna karşın, önceki dava sürerken açılan ek davanın reddi için yetersiz kaldığı, hatta, ilk davada, alacak miktarının davalının muvafakati ile artırılmasına engel olamadığı kabul edilmektedir ( Kuru, age. s. 1540 ).

Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına ilişkin olarak yapılan bu açıklamalar; ister zımni feragat, isterse kesin hüküm görüşüne dayanılsın, hem kısmi dava niteliğinde olduğunun anlaşılmasına olanak bulunmayan, dolayısıyla tam dava olarak kabulü gereken ilk davadan sonra ek dava açılması; hem de, kısmi dava niteliğinde olduğu açık bulunan ilk davadan sonra, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmaksızın bir ek dava açılması hallerinde, alacağın kalan bölümü yönünden alacaklının herhangi bir talepte bulunamayacağını ortaya koymaktadır.

Kısaca, böyle durumlarda, alacaklı ya kalan alacak bölümü yönünden zımni feragatte bulunmuş, ya da kesin hüküm nedeniyle o miktarı artık talep edemez hale gelmiş sayılacak; dolayısıyla, açtığı ek dava her halükarda redde mahkum bulunacaktır.

Hukuk Genel kurulundaki görüşmeler sırasında her iki görüş de dile getirilmiş; varılacak sonuç aynı olmakla birlikte, somut olay bakımından, ek ( görülmekte olan ) davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasının, davacının bu yönden zımni feragat iradesini ortaya koyduğu şeklinde yorumlanmasının gerekeceği, çoğunlukla benimsenmiştir.

O halde, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olsa bile, ek davasında fazla hak bakımından ihtirazi kayıt bildirmemiş olan bir alacaklının, HUMK.nun 185/2. maddesi çerçevesinde davalının muvafakat etmesi hali dışında, bu alacak bölümü yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunamayacağının kabulü gerekir.Somut olayda, kısmi dava sırasında alınan ve o davadaki hükme de esas tutulan 4.2.2002 günlü bilirkişi raporunda, işçilik alacaklarının her bir kalem yönünden gerçek miktarları ve bunların toplamı açıkça saptanmış olmasına rağmen, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmadığı ek ( görülmekte olan ) davada, bakiye alacak miktarları gerçeğinden daha az gösterilmekle, dava konusu edilmeyen miktar bakımından davacının zımni feragatinin bulunduğu, dolayısıyla, feragate konu bu miktarları ek davada ıslah yoluyla talep edemeyeceği kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca, Yerel mahkemece aynı yöne işaret eden bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından 8.10.2003 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ :

Hukuk Genel Kuruluna gelen uyuşmazlık; fazlası saklı tutulmadan açılmış ek davada davacının müddeabihin ( neticei talebinin ) düzeltilerek arttırılıp arttırılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Islah, Kuru'ya göre; ""taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamının veya kısmen düzeltilmesine denir ( m. 83."" ( Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, B. 6. C. IV, İstanbul 2001, s. 3965 ). Üstündağ'a göre ise; ""Islah Müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah Kurumu, yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmesidir."" ( Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C. l. II. B. 5, İstanbul 1992 s. 534 ).

Islahı bütünsel olarak doçentlik tezinde inceleyen Yılmaz, ıslah kurumunun amacının usulün ana amacına hizmet olduğunu, hukuk yargılamasının amacının ise adaletli karar vermek olduğunu ifade ettikten sonra biçimselliğin maddi gerçeği bir yana bırakılmasına neden olmaması gerektiği; ""usul ekonomisi"" ve ""usuli hakkaniyet"" ilkelerinden hareket edilmesi gereğini vurgulamıştır. Usuli hakkaniyet ilkesinin biçimselliği hakka varmaya maddi gerçeği bulmaya onu adeta yutmasına engel olacak bir anlayış olduğunu ileri sürmüştür ( Yılmaz, Ejder: Islah, 1982, s. 44, 45, 52 ).

Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu bir gerçek olduğuna göre ıslahla düzeltilebilecek usul işlemlerinden söz etmek gerekir. Gerek öğreti gerek Yargıtay davanın değiştirebileceğini ve davanın genişletilebileceğini yani savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Başka bir anlatımla ıslah yolu ile müddeabihin ( davada talep olunan miktarın ) arttırılıp artırılmayacağı olayı bir usul işlemi olup ıslahın konusudur ( Bkz, Kuru: C. IV, s. 4035 ).

Asıl sorun kısmi dava sonrasında açılan ek davada davacı fazlaya dair hakkını saklı tutmadığında netice-i talebini ""aynı doğrultuda"" arttırıp artıramayacağı noktasındadır.

Kuru, Anayasa Mahkemesince HUMK.nun 87/son'u iptal edilmesinden önceki düşüncesinde anılan hükmün ıslahın amacına uygun olmadığını özellikle tazminat davalarında dava dilekçesinde müddeabihin miktarının az gösterilmiş ise bir usul işlemi olan bu miktar bildirmeyi onun, yapıldığı dava dilekçesini değiştirebilmen yeni bir dava dilekçesi ile arttırılabilmeli şeklinde ifade etmiştir ( Kuru: C. IV, s. 4035 ).

Kısmi dava - ek dava kavramlarının ıslah kavramı ile bağlantılı değerlendirilmesine gelince:

Davacının şimdilik ve belirli bir bölümü için açılan davaya kısmi dava denilmektedir. Tamamının dava edilmesi durumunda ise ""tam dava""dan söz edilmektedir. Buradaki ön sorun fazlası saklı tutulmadan açılan kısmi davadan sonra ek dava açılıp açılamayacağıdır. Kuru bunu mümkün kılmazken ki, Yargıtay da öyle ( Kuru, C. IV, s. 1529 ve orada gösterilen İçtihatlar ), Üstündağ bu düşünceye ""Kısmi dava açılan hallerde bakiyesinin mahfuz tutulmasına gerek yoktur. Farkına varmaksızın açılan kısmi davalarda olabilir. Bu hal çoğu kere, dava dilekçesinde netice talep olarak muayyen bir paranın gösterilmesi mecburiyetinden ileri gelir. Muhakeme esnasında onun daha fazla alacağı olduğu ortaya çıkabilir. Tatbikatın bunu engelleyen düşüncesi doktrinde tasvip görmemektedir"" düşüncesiyle karşı çıkmaktadır ( Üstündağ, Saim: İddia ve Müdafaanın Değiştirilmesi yasağı, 1967, s. 180 vd. ).

Üstündağ bu düşüncesini doğrulayan Anayasa Mahkemesi'nin 87/son hükmünün iptal tarihi öncesi görüşünde 87/son'un netice-i talebin ""aynı çizgi"" üzerinde arttırılmasını engellediği, yeni netice-i talepler başka bir anlatımla ""objektif dava yığılmasını"" engellemediğini ileri sürmektedir ( Üstündağ, Usul, s. 537; benzer görüş bkz. Yılmaz: Islah, s. 175 ). 87/son AYM'ce iptal edildiğine göre aynı çizgide netice-i talebin arttırılamayacağı konusunda somut bir normdan söz edilemez.Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması durumunda dava tam dava sayılması gerekeceği hakkında iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki zımni feragat görüşü, ikincisi kesin hüküm görüşüdür. Yargıtay zımni feragat görüşüne üstünlük tanımaktadır. ( Kuru: C. II, s. 1540 ).

Feragatte açık bir irade olmalıdır. Kural olarak zımni / kapalı feragat söz konusu olmaz. Ancak, yasanın açıkça öngördüğü durumlarda söz konusu olur ( HUMK. m. 89, BK. m. 113, TCK. m. 111 ) HUMK'nun 87. maddesinde böyle bir düzenleme bulunmamaktadır.

Öte yandan ek dava kısmi dava açısından sadece konu bakımından bağlıdır. Ek dava ayrı bir dava türüdür. Islah usul işlemidir. Ayrı kurumlardır. İddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı ve ıslah kurumları ise birbirine bağlı kurumlardır. AYM'ce 20.7.1999 tarih 1991/1, 1999/33 sayılı kararı ile HUMK. m. 87/son'u iptal edilmiştir. Netice-i talebin her türlü genişletilmesine ilişkin bir engel kalmamaktadır. Bu yolla zarar gören zararın miktarını bilmemenin kötü sonuçlarından korunacaktır. Adaletin gerçekleşmesi yönünde esaslı bir engel ortadan kalkacaktır. Batı hukuklarında iddianın ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının katılığı tamamen terk edilmiştir ( Almanya, İsviçre örneği, bkz. Yılmaz, Ejder: ""Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( tebliğ ), Bankacılık Enstitüsü, 11 Mayıs 2001 ). Yasanın bu yolla yorumu Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde belirtilen ""adil yargılanma hakkına"" uygundur. Aksi düşünce AYM kararının yorum yoluyla daraltılması sonucunu doğurur ki bu düşüncenin Anayasanın 138/4 ve 153/6 maddeleri ile bağdaşması güçtür.

Yukarıda anlatılan tüm bu kurum ve kavramların ışığında yerel mahkemenin ek davada bir kez yapılan ıslaha ilişkin kararın onanması düşüncesiyle Yüce Kurulun bozma kararına katılamıyoruz.

Coşkun Koçak M. Ersin Germeç Selamet llday Mustafa Kılıçoğlu

19. HD. Başkanı 18. HD. Üyesi 8. HD. Üyesi 9. HD. Üyesi

Sami Koçak Ahmet Özgan Aytaç Malkoç

10. HD. Üyesi 11. HD. Üyesi 13. HD. Üyesi
Old 13-02-2007, 15:56   #3
mehmet sirn

 
Varsayılan

bence davacının taleple bağlı kalması gerekir. Bu olayda müddeabihin artırılmasının sözkonusu olmadığını düşünüyorum. Davacı kendisini davayı açarken sınırlamış ve belirtilen oranla bağlamış.
Old 13-02-2007, 16:34   #4
dilara

 
Varsayılan

Kararlar için teşekkür ederim.Aklıma bir şey daha takıldı bu durmda dava konusu değiştiği için mahkeme görevsizlik kararı verebilir mi? yoksa aile mahkemesinde görülmeye devam eder mi? Katkı payı talebinden çıkıyor evin tamamını istiyor.
Old 14-02-2007, 11:48   #5
ares139

 
Varsayılan

Dava konusu değil müddeabih değişiyor.İkisi farklı şeyler.Islah yolu ile bile olsa dava konusunu değiştiremizsiniz.Dolayısi ile davanınızı sadece müddeabih yönünden artırmış olacağınız ve dava da aile hukukundan kaynaklandığı için aile mahkemesinde görülmeye devam edecektir.Umarım yardımcı olabilmişimdir.Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
MK 166/4'e göre Boşanma Davası arzaplı Aile Hukuku Çalışma Grubu 50 31-01-2015 01:07
Eda davası -bozma- davanın konusuz kalması-ıslah -tespit davası seyyah7272 Meslektaşların Soruları 2 27-05-2006 17:42
Yüz kızartıcı suç-boşanma davası Av.Zeynep Meslektaşların Soruları 5 09-05-2006 17:19
Boşanma Davası haticek Hukuk Soruları Arşivi 17 17-03-2006 13:57
Boşanma Davası tkirpik Hukuk Soruları Arşivi 1 13-02-2002 18:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05103898 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.