|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
26-12-2006, 11:24 | #1 |
|
Yargıtayın İçtihat Değiştirmesi Durumunda Avukatın Sorumluluğu
iyi günler
benim sorum: yargıtayın herhangi bir konuda önceden vermiş olduğu kararın yerine daha sonra aksi bir karar vermesi durumunda avukatın yaptığı işlemden dolayı sorumluluğu olabilir mi |
26-12-2006, 12:28 | #2 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın meltem tepe, Olayı biraz ayrıntılı anlatır mısınız? Avukat ne gibi bir işlem yapmıştır? Saygılarımla |
26-12-2006, 12:29 | #3 |
|
sayın meltem tepe;
konuyu biraz açarsanız konuyu değerlendirme şansımız olur varsayım;eğer yargıtay kararlarına dayanarak dosyayı temyiz etmediniz sonra yargıtay kararlarını değiştirdi müvekkiliniz bu konuda sorun yaşıyorsunuz sorumluluğunuz doğar yoksa sırf yargıtay kararını değiştirdi diye bir sorumluluk doğmaz yargıtay dosyada itraz etmediğiniz husularıda resen değerlendirir |
26-12-2006, 12:37 | #4 |
|
Sayın Tepe soruyu şu şekilde sormuş olabilir
Dava ile ilgili lehe olan ancak eski tarihli bir Yargıtay kararı sunulmuş,ancak Yargıtay'ın yeni kararlarında görüş değiştirdiği ortaya çıkmıştır.Eski tarihli kararı lehine olduğu için sunan avukat, Hakimi-Mahkemeyi yanıltma sebebiyle sorumlu olabilir mi ? Soru bu şekilde anlaşılabilir mi? |
26-12-2006, 13:03 | #5 |
|
Sayın Meltem TEPE,
Olayı iki boyutlu değerlendirmekte fayda var. Birincisi müvekkile karşı sorumlu bir Avukat olarak görevin yapılıp yapılmaması ikincisi ise mahkemeyi yanıltma ile ilgili kısmı, Dosyaya sunulan Yargıtay kararı sebebi (doğru olması kaydıyla ) ile Avukatın Mahkemeyi yanıltma gibi bir sorumlulğunun olmayacağını düşünüyorum. Müvekkile karşı sorumluluk açısından ise sunulan Yargıtay kararının lehe olması ve aleyhe bir durum doğurmaması halinde herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır. Aleyhe karar sunulması gibi bir duruma da ihtimal veremiyorum.Olay detaylandırılırsa daha sağlıklı bir değerlendirme imkanı da olur. SAYGILAR |
26-12-2006, 13:38 | #6 |
|
Yargıtay kararları (İBK) haricinde bağlayıcı olmadığından ayrıca hakim yasayı resen uygulamakla yükümlü olduğundan sorumluluk sözkonusu olmaz.
|
26-12-2006, 20:59 | #7 |
|
yargıtayın herhangi bir konuda önce içtihat bildirmesi ve daha sonra aynı konu ve madde hakkında, bildirdiği içtihatın tam tersi bir yorumlu içtihat çıkartmasından bahsediyorum.bu durumda daha önceki içtihata göre dava açıp dava sonuçlanmadan aksi içtihatın önünüze gelmesinden bahsediyorum.bu durumda avukatın sorumluluğu ne olur.
|
27-12-2006, 00:36 | #8 |
|
Yukarıda da belirtildiği giibi karar İBK değilse Avukatın hiçbir sorumluluğu yoktur. Kaldı ki İBK bile olsa dava açma iradesi vekil adına ortaya konulur. Derdest olan tüm davaların bir kazananı ve bir kaybedeni vardır. Eğer her dava kaybeden vekil sorumlu tutulursa çoğumuz mesleği sürdüremez hale gelirdik. Yüzbinlerce Yargıtay Kararını ve içtihadını günü gününe izlemek günümüz koşullarında bile neredeyse imkansızdır. Müvekkil ile davayı kazanma şartına bağlı bir anlaşma yapılmadı ise vekalet ücreti dahi hak edilir. Hiç kimse dava kaybetti diye sorumlu tutulamaz. Yeter ki işin takibi için itiraz temyiz süreleri, duruşmaların takibi vs. hususlarda yeterli özen gösterimiş ve söz konusu süreler kaçırılmamış olsun.
|
27-12-2006, 11:32 | #9 |
|
"Avukatlık Sözleşmesi" konulu doktora tezimden alıntıdır:
"cc. Yüksek Mahkeme Kararlarının Bilinmesi Acaba avukatlar yüksek mahkeme kararlarını bilmek zorunda mıdır? Avukat hukuki yardım yaparken mevzuatta gerekli araştırmayı yaptığını, müvekkilini gereği gibi temsil ettiğini, yüksek mahkeme içtihatlarını bilme-mesinin bir kusur teşkil etmediğini savunabilecek midir? Yüksek mahkeme kararları hukukun yürürlük kaynaklarındandır. Mahke-me kararları niteliği bakımından “olay kararları” ve “prensip kararları” olarak ikiye ayrılabilir. Olay kararları bir ihtilafı kanunun basit bir uygulaması ile çö-zen kararlardır. Prensip kararları ise, bir kanun hükmünün yorumu veya kanun boşluğunun doldurulmasında önemli işleve sahip olan, bir prensibi ortaya koyan veya teyit eden kararlardır . MK. m.1 f.3 gereğince hakim karar verirken yargı kararlarından yararlanacaktır. Hakimin karar verirken yararlanacağı yargı karar-larının avukat tarafından bilinmesinin önemi inkar edilemez. Bundan dolayı özenli bir avukatın yüksek mahkeme kararlarını avukatın takip etmesi gerektiği söylenebilir. Ancak yüksek mahkeme kararlarının hepsi yayınlanmadığı gibi, yayın-lanan kararları da tek bir kaynakta bulunmamaktadır. Bu sebeple avukatın yüksek yargı kararlarını takip etmedeki ölçüsü ne olacaktır? Alman İmparatorluk Mahkemesi (Reichsgericht) kendi kararlarından sade-ce resmi külliyatta (amtliche Sammlung) yayımlanmış olanlarının bilinmek zorunda olduğuna karar vermiştir . 1950’li yıllarda Alman Federal Mahkemesi İmparatorluk Mahkemesinin bu görüşünü daha da ileri götürmüş ve avukatın sadece resmi külliyatta basılı bulunan kararları değil, aksine bundan başka genel olarak meslekle ilgili süreli yayınlarda mevcut yargısal kararların yeni durumla-rını da öğrenmek zorunda olduğunu belirtmiştir . Yüksek Mahkeme 1958 ta-rihli bir kararında özenli bir avukatın hukuki problemleri sadece resmi külliyat ile incelemesinin onun özen yükümüyle bağdaşmadığını ifade etmiştir . Ancak medyadaki gelişmeler Yüksek Mahkemenin kararlarını da etkilemiştir. Şöyle ki teknoloji eskisiyle kıyas kabul etmeyecek kadar gelişmiştir. Yeni gelişen veri bankaları ile milyonlarca karara ulaşmak mümkün olmuştur. Dergi sayısı artmış ve dergileri bulmak, aralarında eleme yapmak, okumak vs. araştırmakla harca-nan zamanın avukatın zaman darlığına yol açması ihtimali belirmiştir . Oysa avukatın problemler üzerinde düşünmek, kendi kanaatini oluşturmak için boş zamana ihtiyacı vardır. Bu gelişmeleri dikkate alan Yüksek Mahkeme 1983 tarihli bir kararında federal düzeydeki Yüksek Mahkemelerin kararlarından resmi külliyatlara girmiş bulunanların avukat tarafından dikkate alınmak zorun-da olduğunu belirtmiştir . Bu kararla Federal Mahkeme İmparatorluk Mahke-mesinin kararlarına dönüş yapmıştır. Yine sorumluluğa ilişkin bir davada Fede-ral Mahkeme 15.10.1992 tarihli kararında vergi danışmanının yükümlülüklerine ilişkin olarak Federal Finans Mahkemesi (BFH: Bundesfinanzhof) kararları bakımından aynı yönde karar vermiştir . Alman Mahkemeleri, avukata NJW gibi özel bir alanı ilgilendirmeyen, hukukun her alanına ilişkin makale ve karar-ların yayınlandığı dergilerdeki Yüksek Mahkeme kararlarını da takip etme yü-kümü getirmektedirler . Aynı mantıktan hareketle Alman Federal Mahkemesi Tüm Aile Hukuku Dergisi (Zeitschrift für das gesamte Familienrecht) gibi, sırf özel, belirli bir alana ilişkin dergilerde yayınlanan yüksek mahkeme kararlarını takip etmemekten dolayı, avukatın kendisini geliştirme yükümlülüğünü ihlal etmiş olmayacağına karar vermiştir . İsviçre Hukukunda da Federal Mahkemenin (ve diğer ilgili yüksek mahkemelerin) kararlarının avukat tarafından bilinmesi zorunluluğunun resmi külliyatta bulunan kararlar ile sınırlandırılması gerektiği savunulmak-tadır. Avukat çeşitli İsviçre gazetelerinde ekseriya kısa özet şeklinde yayın-lanan kararları bilmek zorunda olmadığı gibi , sadece spesifik (özel) dergi-lerde yayınlanan kararların bilinmesi de avukattan istenemez . Yüksek Mahkemelerin yeni kararlarının ne zaman öğrenilmesi gerektiği konusunda, İsviçre doktrininde, vekaletin üstlenilmesinden sonra yayımla-nan kararların, yayımlarından sonraki bir aylık süre içinde dikkate alınması şeklinde pratik kural getiren görüş mevcuttur . Alman literatüründe bu ko-nuda bir süre konmasının mümkün olmadığından bahisle, avukatın yeni ka-rarları mümkün olan en kısa sürede öğrenmesi gerektiği ifade edilmekte-dir . Emsal kararlar denilen yüksek mahkeme kararlarının gerekli şüphecilik-le ele alınması gerektiği ifade edilmektedir . Mahkeme kararları genel olarak benzer durumlarda uygulanabilen dog-ma ve prensiplerin hazırlanmasından çok, münferit hukuki ihtilafları kendi (somut olayın) özelliklerine göre halletme amacına yönelik olduğu, bunun da her bir olayın özelliklerine dayanarak, ekseriya emsal karar değil, sadece benzer içerikli kazuistik bir kararın var olduğu anlayışına götürdüğü ifade edilmekte ve bundan dolayı avukatların mahkeme kararlarına gereğinden fazla önem verdiğinden bahsedilmektedir . Yüksek mahkeme kararı avukata, kendi gerekçelerini bütünüyle yüksek mahkeme uygulamasına dayandırabilme imkanı bulunmaksızın, sadece ileride alınacak karara esas olacak düşünce hakkında ipuçları verir. Buradan sadece aynı içerikli bir kararın varlığı halinde, avukata bir yüksek mahkeme kararını bilmemesi sonucu eksik mesleki bilgi isnadında bulunulabileceği sonucu çı-kar . Emsal olabilecek bir yüksek mahkeme kararı bulunduğu takdirde, avu-katın –yüksek mahkeme kararı ittifak halinde eleştirilse de- bu kararı dokt-rindeki aksi yöndeki görüşlerden önce dikkate alması gerektiği savunulmak-tadır . Türk Hukuku açısından baktığımızda da özenli bir avukatın yüksek yar-gı kararlarını takip etmesi gerektiği kanaatindeyiz. Müvekkilinin çıkarlarını en iyi şekilde korumak zorunda olan avukatın yüksek mahkemenin bir olaya bakış açısını bilmesi, mahkemelerin verebileceği kararı öngörmek açısından önemli işleve sahiptir. Hukuk kuralları soyut düzenlemeler içerdiğinden, bu düzenlemeleri mahkemelerin somut olaylarda nasıl yorumladıkları önem kazanmaktadır. Yüksek mahkemenin yerleşmiş uygulamasına göre, müvekkilinin davayı kazanma şansının olup olmadığını, avukat ancak ilgili konuda yüksek mah-keme tarafından verilmiş kararları inceleyerek anlayabilecektir . Avukatın yüksek mahkeme kararlarını takip etmesi gerektiğini prensip itibariyle kabul ettikten sonra, bunu nasıl gerçekleştirmesi gerektiği sorusu cevaplanmalıdır: Yüksek yargı kararları konusunda ilgili yüksek mahkemelerin dergileri mevcut olduğu gibi , gerek baroların, gerekse özel teşebbüsün yayınladığı mesleki dergilerde çeşitli kararlar yayınlanmaktadır. Acaba avukat bunların hepsini takip etmek ve bu dergilerde yayınlanmış bulunan kararlardan haberdar olmak zorunda mıdır? Mesleki dergi sayısının fazlalığı bu soruya olumlu cevap vermeyi zorlaş-tırmaktadır. Çünkü tüm bu dergilerin takibi avukat için külfetli olacağı gibi, günlük işleri arasında bütün dergileri incelemesi zaman açısından avukatı sıkın-tıya sokabilir. Bundan dolayı resmi nitelikte olan dergilerin takip edilmesi ge-rektiği savunulabilir. Adli yargıdaki problemlerde hukuki yardım hizmeti sunan avukatın en azından Yargıtay Kararları Dergisini takip etmesi gerektiği söyle-nebilir. Bu anlaşılabilecek bir düşüncedir. Çünkü ayda bir yayınlanan yüksek mahkeme dergisini takip etmek avukatın işlerini aksatmayacağı gibi, mesleki bilgilerini sürekli olarak, güncel tutmaya da yarayacaktır. Doktrinde avukatın kendi barosunun dergisini de takip etmesi gerektiği savunulmaktadır . Avuka-tın kendi barosunun dergisini de takip etmesinin faydalı olduğu şüphesiz orta-dadır. Ancak avukata bunu bir zorunluluk olarak yüklemenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Baro dergilerinde makaleler, barodan haberler, mesleki ilanlar vs. gibi bir çok husus yayınlanmaktadır. Bu dergilerin asıl amacı yargı kararla-rını yayımlamak değildir. Avukata kendi barosunun yayın organını salt yargı kararlarından haberdar olmak için takip etme zorunluluğu için yeterli dayanak bulunmadığını düşünmekteyiz. Avukatın sorumluluğu açısından içtihadı birleştirme kararlarının özel bir öneme sahip olduğu kanaatindeyiz. İçtihadı birleştirme kararları diğer karar-lardan farklı olarak, bir davayı sonuçlandırmakla ilgili olmayıp, sadece pren-sip tespit ederler. Daire kararları ve Genel Kurul kararları başka davalarda hukuken hakimi bağlamaz. Ancak İçtihadı Birleştirme Kararları benzer hu-kuki konularda Yargıtay genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemele-rini bağlar (Yargıtay Kanunu m.45) . İçtihadı Birleştirme Kararları bu özel-liğinden dolayı, diğer Yargıtay kararlarından farklı olarak -tıpkı kanunlar gibi- Resmi Gazetede yayımlanırlar. Bundan dolayı avukatın İçtihadı Birleş-tirme Kararlarından haberdar olmaması mazur görülemez ". |
27-12-2006, 18:17 | #10 |
|
teşekkürler arkadaşlar.
|
29-12-2006, 21:54 | #11 |
|
Sayın Tepe,
Yargıtay, bir meslektaşımızın kendisinin yazdığı, aslında var olmayan bir yargıtay kararını, mahkemenin hükme esas aldığı bir uyuşmazlıkta meslektaşımızın bir sorumluluğu olmadığına mahkemenin hukuku kendisinin araştırması gerekliliğine vurgu yaparak karar vermiş. Bu meslektaşımız bağlı bulunduğu baroca disiplin cezasıyla cezalandırılmış. saygılarmla. Not: Kararın esas ve karar numaralarnı pratik bir yararı olmadığı ve o meslektaşımızın tanınması ihtimalini dikkate alarak yazmıyorum. |
01-01-2007, 01:09 | #12 |
|
İlgili sahteciliği yapan meslektaşım diyemeyeceğim kişiyi, esefle kınıyorum.
|
04-01-2007, 12:09 | #13 |
|
ArkadaŞlar Eskİ Tarİhlİ İÇtİhatin Mahkemeye Sunulmasi Sonucunda Mahkemenİn Yaniltilmasi Fİkrİnİn Bİlİe DoĞmuŞ Olmasi Malesef Çok Vahİm Ve Tehlİkelİ...neden BÖyle BİrŞey Olsun.bİz Hakİme Yardimci Olmak Zorundamiyiz GÖrevİmİz Hakİmlerİn DoĞru Karar Vermesİnİmİ SaĞlamak. BÖyle DÜŞÜnmek Avukatlik Mİsyonu Hakkinda Tekrar DÜŞÜnmemİzİ Zorunlu Kilmakta Sanirim.
|
04-01-2007, 13:20 | #14 |
|
meltem Yargıtay içtihat değiştirmesi karşısında avukatın hiçbir sorumluluğu olmaz. Avukatın görevi yukarda arkadaşlarımızın belirttiği gibi müvekkili adına hak arama görevini yerine getirmektir. Bu nedenle sorumluluğun olmaz kendine iyi bak.
|
13-12-2018, 16:52 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
Değerli Sayın Meslektaşım; Benim dava açtığım tarihte yargıtay delil bölümünde her türlü delil ibaresinin yemin deliline dayanmak için yeterli olduğu yönünde sayısız içtihat mevcuttu dava devam ederken ki bu dava halen derdest YARGITAY İBK kararı alarak bu ibarenin yemin deliline dayanmak için yeterli olmadığını açıkça yemin deliline dayanmanın zorunlu olduğuna karar verdi ve benim dosyamda da yemin deliline dayanma talebim reddedildi.(http://www.hukukihaber.net/kararlar/...58.html)ilgili ibk kararı bu linkte.Bu durumda bu İBK bwnim önceden açılmış davama tatbik olunabilir mi?Avukat açıkça yemin delilini belirtmemiş sorumludur denebilir mi?Saygılarımla. |
17-12-2018, 10:30 | #16 |
|
İBK'nın davanıza uygulanıp uygulanmayacağı istinaf temyiz yollarında tartışılacaktır. Usul hükümleri kural olarak yürürlüğe girdikleri andan itibaren uygulanır. Bu mantıktan hareketle uygulanabileceği söylenebilir. Davanın açıldığı tarihte böyle bir zorunluluğun olmadığı yorumu yapılarak uygulanamayacağı sonucuna da varılabilir.
Ancak davaya uygulanma noktasında netice olumsuz da olsa davanın açıldığı tarihte yürürlükte olmayan İBK'yı bilmemek bu anlamda Avukat yönünden sorumluluk doğurmaz. İBK'nın gerekçelerinde 6100 sayılı yasa ile getirilen bir yenilik olduğu söylense de yasanın bu anlamda yeterince açık olduğunu söylemek mümkün değil. O dönemde yasanın anlatıldığı seminerlerde artık sair deliller denemeyeceği anlatıldığını hatırlıyorum ama yine de bence yasa hükmü açık değil. Usul hükümleri fazla yoruma yer bırakmayacak şekilde açık ve net olarak düzenlenmelidir. Kaldı ki pek çok Yargıtay dairesi de sair deliller ibaresi içerisinde yeminin de bulunduğunu kabul ederek uygulama yapmış. |
17-12-2018, 19:52 | #17 |
|
1.) Yargıtay K.m.45'e göre İçtihatı Birleştirme Kararları tüm yargı organlarını bağlayıcı nitelikte olup,kararda bu kararın HMK.nun yürürlüğe girmesinden sonraki davalara uygulanacağı yazılı olduğundan mahkemenin yemin teklifi hakkında verdiği ret kararında bir hata olduğu söylenemez.
2.)Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 03.03.2017 gün ve 2015/2 E. 2017/1 K. no’lu kararından önceki dönemde Yargıtay daireleri arasında görüş farklılıkları bulunmakta idi. Yargıtay 3,6 ve 13.daireleri İçtihatı Birleştirme kararından önceki kararlarında “ Tarafların dilekçelerinde "sair deliller-her türlü delil-vs. deliller" gibi ibareleri kullanmalarının "delillerin hasredilmesi" kuralına aykırı olmadığı, bu çerçevede hâkimin ilgili tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının davayı aydınlatma ödevi (HMK. m.31) içinde kaldığı ve bu suretle savunma hakkının kısıtlanması ve daraltılması suretiyle hak kaybına sebebiyet verilmemiş olacağı" belirtilmiştir. Davanın avukatının bu dairelerin görüşüne göre hareket etmesi normaldir. Yargıtay daireleri arasında dahi birliktelik sağlanamayan bir konuda davaya bakan avukatın "neden ileride çıkacak içtihatı birleştirme kararında yazılı olduğu gibi hareket etmedin" diye sorgulanamayacağı ve sorumlu tutulamayacağını düşünüyorum. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Çekin Keşideci Tarafından Doldurulmaması Durumunda Keşidecinin Cezai Sorumluluğu!! | av.doanjan | Meslektaşların Soruları | 9 | 16-07-2009 08:05 |
Evlilikle Velayetin El Değiştirmesi | Admin | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 6 | 16-10-2006 12:23 |
Limited şirketin devri durumunda vergi borcu sorumluluğu | doLi | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 06-07-2006 11:01 |
Yargıtayın Karar Düzeltmede Maddi Hatası | dancan | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 09-09-2005 11:23 |
Avukatın Sorumluluğu Meslek İlkeleri | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Meslektaşların Soruları | 8 | 28-09-2004 12:49 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |