Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

İş, Aşktan Daha Önemli Mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-06-2003, 20:30   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Mutlu İş Aşktan Daha Önemli

Japonlar için iş aşktan daha önemli

Japonların işi aşka tercih ettiği belirtildi.



Japonya Prodüktivite Merkezi tarafından yapılan ankete 3700 kişi katıldı. Ankete göre, katılanların yüzde 78,5’i patronlarının fazla mesai isteğini kabul edip sevgili ya da eşleriyle randevularını iptal etmeye hazır. Benzer konuda 1991 yılında yapılan bir ankette, Japonların sadece yüzde 62’si iş için özel hayatlarından taviz vermeye razıydı.
Old 23-06-2003, 20:31   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Yeni Fikir Japonlar aşırı çalışmaktan ölüyor

Japonlar aşırı çalışmaktan ölüyor

Japonya’da aşırı çalışmadan ölenlerin sayısının geçen yıl rekor seviyeye çıktığı bildirildi.



Aşırı çalışmadan ölenlerin sayısının geçen mali yılda 317’ye ulaştığı belirtilerek, bu sayının bir önceki yıl 143 olduğu hatırlatıldı.



Japonya’da, aşırı çalışmadan kaynaklanan ölüm ve intihar olayları "karoşi" olarak adlandırılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu olguyu 1987’de ilk kez saptamasından beri, aşırı çalışmadan kaynaklanan ölümlerin her yıl istikrarlı bir şekilde arttığı belirtildi.



Beyin anevrizması, kalp krizi ve inme gibi hastalıklara yol açan aşırı çalışma, en çok doktorları, fabrika çalışanlarını ve taksi sürücülerini etkiliyor.
Old 23-06-2003, 20:42   #3
Admin

 
Varsayılan

Zaten tembel olan bir topluma çok yanlış bir imaj verdiğinden dolayı bu haberi Japonya'nın gerek ortalama yaşam süresi ve gerekse kişibaşına olan milli gelirinin dünyanın en yüksekleri arasında olduğunu hatırlatarak çürütmek zorundayım!
Old 23-06-2003, 21:29   #4
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Admin,

Japonlar çalışmaktan ölüyor, biz sevgiden...

Ülkemizde aşırı sevgiden kaynaklanan aşk cinayetleri oluyor; aşk intiharları oluyor... Her şey karşılıklı !! Ama bu karşılaştırmadan kârlı çıkan Japonlar oluyor.. Aşk lirayla ölçülmüyor; kalple ölçülüyor. Bu da istatistiklere ölüm olayı sayısı olarak giriyor.

Boşuna birbirimize ''canım'' ''hayatım'' demiyoruz... :-))) Yaşamımız karşımızdakine bağlı....

Saygılarımla

Bir Dost
Old 23-06-2003, 23:14   #5
hukukbilgisi

 
Varsayılan Aşk tanrısı

Aşk Tanrısı: Cümle alemin severek kurban verdiği ender tanrılardan birisidir. Atar- Gallup' un yaptığı tüm anketlerde, en çok kurban verilen tanrılar sıralamasında değişmez birincidir. Nasıl ki her üç Türk vatandaşından dördü şairse, her beş türk vatandaşından altısı da aşka kurban vermiştir. Halbuki, aşk tanrısının aldığı kurbanlarla orantılı bir mutluluk verdiği görülmemiştir. Verdiği sadece kan, gözyaşı, acı ve kederdir. Ne kadar çok kurban verilirse o kadar da üzüntü tahsil edilmektedir.Bu tanrıya kurban vermek için uygun ay ilkbahardır. "Yaz bahar ayları gevşer gönül yayları" şeklindeki özgün kalıp, genellikle son pişmanlıklara mazeret olmaktadır. "Asılacaksan ingiliz sicimiyle asıl, basılacaksan rum hatunuyla basıl!" sözü de konuyla doğrudan ilgili olmamakla birlikte güzel bir laftır. Aşk tanrısının meydana gelmesi şu şekil olur: Kovalayıp da tuttun mu bu evliliktir, tutamadığın zaman ise biz buna kısaca aşk diyoruz. İştahın gitmesi, her yeryüzü cisminin maşuğa benzetilmesi, en yakın arkadaşların ekilmeye başlanması, şarkılardan aşk ile olanların ayıklanıp ezberlenmeye çalışılması, telefon faturalarının beşe katlanması tipik ibadet biçimleridir. Hasılı kelam; ateisti olmayan tek dinin tanrısıdır aşk tanrısı!..

(Tanrılarımız ve Kurbanları .aşlıklı yazımdan)
Old 02-07-2003, 14:30   #8
neslihanvural

 
Önemli

devletin malı deniz yemeyen keriz gibi deyimlerimiz var bizim nerden çıktı çalışmak atın ölümü arpadan ama bizim kalbimiz yatmaktan yağ bağlayacak öyle sonumuz gelecek japonların ise çok çalışmaktan duracak sonuçta ikiside duracak zorlamayalım
Old 02-07-2003, 20:27   #9
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın neslihanvural,

Konuyu çalışmaktan çıkarıp aşka getirmiştik ki siz bizi yine başa döndürdünüz. Şimdi hangi kavşaktan aşka döneceğiz?

İsterseniz ortak noktamız ''hukuk aşkından'' söz edelim:

Hukukun aslında sevilecek bir yanı yok ama onca yıl fakültede çalıştık, çalıştık ve alıştık sanıyorum. Zaten aşklar da alışkanlıkla başlar.

Aşkın tanımı herkesce başka olmakla birlikte, buluşulan nokta:
sürekli beraber olma isteği'dir. Bu tanım da alışkanlığa uymaktadır.

Yanlış anlaşılmasın, aşkı alışkanlık düzeyine indiriyor değilim. Amacım sadece betimlemek ve çiçeklerle bezemek...

Aşk güzeldir. Japonya'da bile....

Saygılarımla

Bir Dost


Ferasetli adam iğne deliğinden Hindistan'ı seyreder
S.DUMAN
Old 03-07-2003, 09:58   #10
tiny lady

 
Varsayılan

bence AŞK alışamama halidir.alışınca biter.
Old 03-07-2003, 10:18   #11
Sibel

 
Varsayılan

Sayın bir dost,
Yukarıdaki yazınızdan hukuk aşkının aslında aşk olmayıp, mecburi bir alışkanlıktan kaynaklandığını ifade ettiğinizi anlıyorum. Bir şekilde hukuk okuduktan sonra "çok alıştım. artık ben mesleğime aşığım " diyen kaç kişi var bilmiyorum. En azından ben henüz rastlamadım. Bu sözleri söyleyen başka mesleklere mensup kişiler de var mı ? Bunu da bilmiyorum...
Bence acı olan, aşkın ve birlikteliklerin belli beraberlikler sonucu alışkanlık virüsü ile hastalanmasıdır... Alışkanlık aşkın ancak çok ama çok altındaki bir küçük konu başlığı olabilir. Alışmak ve bağımlı yaşamak aşk için en büyük tehlikedir. Aslına bakarsanız iş ve aşkı biribirinden ayıran temel özellik de bu olmalı.. İşinize alışırsanız (!) başarabilir ve uzun zamanlar boyunca -sorgulamadan- ne olduğunu düşünmeden çalışır, çalışır, çalışırsınız... Ya aşka alışırsanız ne olur ? Aşk, aşk olma niteliğini yitirir...
Elbette burada küçük bir alt başlık koymalıyız... Aşka aşık olmak ile, aşık olduğu kişiye alışmak farklı şeyler.. Aşka aşık olan, aşık olmaya alışır... Aşık olduğu kişiye alışan ise aşkını yitirir... Sadece alışkanlığını sürdürür...
Yeniden "hukuk aşkına " dönecek olursak; aşkına alışan kişinin aşkını yitirdiği gibi, alışarak mesleğini icra eden kişinin meslek hayatı da monotonlaşır..

Sürekli beraber olma isteği, aşkın belki de en belirleyici özelliğidir. Ancak bu alışkanlığın bir belirtisi olmamalı.. Alışkanlığın belirtisi de sürekli beraber olmanın yanısıra ayrılmaktan korkmak, bir arada iken tahakküm altında yaşamak ve yaşatmaktır ki bu çok tehlikeli bir durumdur.
Son olarak ben de yanlış anlaşılmak istemiyorum. Ancak yukarıdaki yazıda aşkı betimleyen ve çiçeklerle taçlandıran ifadeleri algılayamadığımı üzülerek belirtmek istiyorum....

Japonya'da aşk elbette güzeldir.. Japonlar iş ile aşk arasında tercih yapmış gibi görünüyor olabilirler.. Ancak bildiğim kadarıyla aşklarına da sahip çıkmayı başarıyorlar.. Efsanelerinde büyük aşkların izleri var.. Ve geleneklerini de aşkları ile yaşıyorlar... )

Saygılarımla...
Old 03-07-2003, 18:41   #12
neslihanvural

 
Varsayılan

sn bir dost;
aşk hakkındaki düşüncelerinize katılıyor olmakla birlikte şunları eklemek istiyorum aşk,hayata bağlar,alışkanlık bıkkınlık yaratır yenilik aratır...
ama ülkemizde aşk para etmiyor ne yazıkki iki gönül bir oluca samanlık seyran olmuyor
belki japonyada aksidir
Old 03-07-2003, 19:36   #13
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Sibel,

****Yanlış anlaşılmasın, aşkı alışkanlık düzeyine indiriyor değilim. Amacım sadece betimlemek ve çiçeklerle bezemek... *****

Sizin yazınız sanki benim yazıma muhalifmiş gibi kaleme alınmış ise de, aşk konusunda hem fikir olduğumuz hemen her paragrafta anlaşılıyor.

Birinci paragrafta ise ben ısrarlı değilim. Ancak hepimizin hukuk fakültesine girmesi ''raslantı'' olduğu halde, hepimizin her gün Türk Hukuk Sitesinde buluşması bir raslantı değildir. Ben buna, biraz abartarak, aşk diyorum. Siz abartmayın da ''hukuk sevgisi'' deyin. Yine hemfikir sayılırız.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 03-07-2003, 19:39   #14
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın neslihanvural,

****Yanlış anlaşılmasın, aşkı alışkanlık düzeyine indiriyor değilim. Amacım sadece betimlemek ve çiçeklerle bezemek... *****

Madem filozofsunuz, söyler misiniz, ''diş fırçalama alışkanlığı bıkkınlık yaratır mı? Yaratırsa önerdiğiniz değişiklik nedir? ''

(sigara alışkanlığı ve diğer alışkanlıklar için de aynı soru sorulabilir)

Saygılarımla

Bir Dost
Old 03-07-2003, 20:20   #15
neslihanvural

 
Varsayılan

beni köşeye sıkıştırdınız ama aslında bu biraz da kişilikle alakalı rutin hayat bazılarına sorunsuz perfect gelebilir.ama diş teli takıp sürekli diş fırçalayanların sıkıldığını biliyorum alışkanlıktan keyif alıyorsanız o zaten alışkanlık değildir ör:sigara içmek.diş fırçalamak çok kısa sürdüğü için sıkılmaya vakit yok derim ben?
Old 03-07-2003, 20:27   #16
neslihanvural

 
Varsayılan

sn bir dost
yukarıdaki paragraf size cevaben yazdım belirtmeyi unutmuşum
saygılar
Old 03-07-2003, 20:29   #17
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın neslihanvural,

Önünüzde kocaman bir yaşam varken köşeye sıkışmanız mümkün değil... Aslında köşesinde oturması gereken belki de benim.. :-))
Ama aşk beni terketmiyor...

Saygılarımla

Bir Dost
Old 04-07-2003, 14:55   #18
neslihanvural

 
Varsayılan

sn.bir dost
ne kadar güzel aşkla yaşamak
bence terketmemesi için dua etmelisiniz
keşke herkes bu kadar şanslı olsa...
insanlar mutlu olurdu ve mutlu olanlarda herkesi mutlu ederdi biraz ütopik ama olsun
Old 18-07-2003, 13:05   #20
Sibel

 
Varsayılan

)) Kesinlikle... İşime aşığım diyenlerden değilseniz kesinlikle katılırım bu görüşünüze... Ancak aşk=iş, iş= aşk diyenler de var günümüzde..... Yani karışık bir ilişki yaşıyorlar.. ! ))
Old 26-08-2003, 10:27   #21
Sibel

 
Varsayılan

Japon düşünür Masumi Toyotome'nin sevgi üzerine söyledikleri:

"Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor Toyotome. "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor... Sonra anlatmaya başlıyor.

"Sevgi üç türlüdür!..."

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize
verilecek sevgiye bu adı takmış yazar... Örnekler veriyor: Eğer iyi
olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.

Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi... "Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaâd edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar... "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır."

Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hâllerine değil,
hayâllerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, hayâl kırıklıkları başlıyor.
Sevgi, giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba
sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. "Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar..
"Delikanlı, babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!..."

İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında...
"Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, hayatı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome... İlginç değil mi?..

İkinci türe geçiyoruz: "Çünkü" türü sevgi.. Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe veya şarta bağlıdır". Örnek mi? "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)." "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki..." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki..." "Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..."

Yazar, çünkü türü sevginin, eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti şartına bağlı olduğundan, büyük ve ağır bir yük hâline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana... İnsanlar hep daha çok insane tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar.

Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece hayata sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. "O zaman, bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, Toyotome...
"Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var...

Birincisi... "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu...
Bütün insanların iki yanı vardır: Biri dışa gösterdikleri; öteki yalnızca kendilerinin bildiği... "İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse" korkusu buradan doğar.
İkincisi de... "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa..." endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü, patlayan kazanla parçalanmış.
Yüzü fena hâlde çirkinleşince, nisanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı... Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını... Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan, bir günde yok olmuş.

Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu çünkü türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insani hep kuşkuya düşürür" diyor...

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?... Ve işte, sevgilerin en gerçeği!... "Üçüncü tür sevgi, benim rağmen diye adlandırdığım türdür" diyor yazar. Bir şarta bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için eğer türü sevgiden farklı bu... Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Bir şey olduğu için" değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?... Rağmen sevgi... Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" perestiş eder!.. "Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insani olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karsılaşması şartı ile... Burada insanın, iyi, çekici veya zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına veya kötü geçmişine rağmen, olduğu gibi, o haliyle
sevilebiliyor.

Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı veya ünden daha önemlidir." Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu ispatlamak için sizi bir teste davet ediyor... "Şu soruma cevap verin" diyor: "Kâlbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?..." Devam ediyor Toyotome... "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya
birden bire başınızın üstüne çökmez miydi?... O an hayat size anlamsız gelmez miydi?" "Diyelim sıradan bir hayatınız var.. Günlük yaşıyorsunuz.
Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?..." diye soruyor ve cevaplıyor:
"Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü hâline geliyorlar."

Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen" sevgiyi.. "Bugün hayatımızı sürdürebilmenizin nedeni rağmen türü sevgiyi şu anda yaşamanız veya bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır." Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome... "Bu gün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor... Anlatıyor.. "Yakınımızda olan
birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir."

Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?... Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar... Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi..
Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor.
Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz..
Hani nerede?.. Hepsi o... Ve asıl çarpıcı cümle en sonda..

"Dünyadaki en büyük kıtlık, rağmen türü sevginin yeterince olmayışıdır!..."
Old 27-08-2003, 13:00   #22
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Dusunur guzel soylemis, ancak kanimca "ragmen" sevgiler de "cunkuler" barindirir. Cunkuler in de eger ler barindirdigi dusunulecek oldugunda ragmenlerin de eger ler barindirdigini ileri surmek cok iddiali olmasa gerek..
kaldi ki ragmen fikri ve buna ragmen sevginin varligindan sozediliyorsa, o andan itibaren saf ve gercek sevgiden degil, normal ya da anormal vazgecis ve odunlemelerden , fedakarliktan vs. sozedilmeye baslamak gerekir ki, gercek sevgi bunu asla ragmen olarak kabul etmez
Dusunurun sozunu ettigi eger ve cunkulerin yani sira ragmeni de silip; gercek ve hastaliksiz, saf sevgiye; nedensiz sevgi adini koyalim bana kalirsa. hani bizim bile niye ve nasil oldugunu anlamadigimiz..

nedensiz sevgilerle kalin
Old 27-08-2003, 13:37   #23
Sibel

 
Varsayılan


Sayın Şehper Hanım,
Verilen ödünler neyer rağmen veriliyor ve ne için veriliyor ?
Bu vazgeçişler "gerçek olmayan" bir sevgi içerisinde barınabilir mi ?
Old 27-08-2003, 14:07   #24
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

her vazgecis, her fedakarlik, gercek sevgiyi temsil etmez ki..

insanoglu gercekten bencildir, superegosunu yenebildigi olcude de insanlasir garip olani.

quasimado ya bir dunya guzeli tarafindan duyulan askta hastalikli bir yan olabilir, duyulan korkunc hayranliktan alinan bir haz olabilir-boyledir demiyorum , ihtimaldir diyorum- . boyle dememin sebebi de uclarda yasanan iliskilerde bir akildisilik olabilecegini dusundugumden. ha yazdiklarimdan kastim, tum ihtimalleri dusunmeye calismak, kendi kisisel bakisim degil, sekilcilige bak demeyin

odun degil de odunlemekti sozunu ettigim

sevgilerimle
Old 27-08-2003, 22:27   #25
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Tanımlarüstü bir söz buldum aşka dair, şöyle;

---------------------------------------------------------
.....
.....
.....

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Az kalsın ölüyormuşum gibi...


Murat Başaran
Old 27-08-2003, 22:33   #26
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

aşk değil habibe hanım, sevgiyi arıyoruz, hani şu gerçek sevgiyi.. aşk kısa süreli delilik halidir malum, biz uzun süreninin ve normal olanının tanımını arıyoruz, tarifte uzlaşırsak tespit gerçekleşecek ve gaibi derhal yakalayıp yargılayacağız)
Old 27-08-2003, 22:42   #27
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Sehper;

Belki kronik aşk ,sevgi denen kavramı karşılar)

Çok mu iddialı oldu?))))))
Old 27-08-2003, 22:47   #28
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

e güzel)) hımm, sanmam iddialı olsun, hem zaten Toyotome de ne demiş: bu inanç tükenmez
Old 28-08-2003, 10:08   #29
Sibel

 
Varsayılan

Kronik aşk... ) Müzmin Aşk...
Müzmin sevgi... ! ! !
Çaresiz aşk.. ! )))

Geçtiğimiz günlerde bir kitap okudum L&M,
Yazarı sanırım İskender PALA .... Müzmin bir sevgiyi bir kitabın dili ile anlatmış.. kitap öyle bir hale gelmiş ki... Leylanın mecnunu olduğunu sanmaya başlamış... ))

Tavsiye ederim..

Saygılarımla....
Old 10-06-2004, 19:08   #30
Berkant Erdem

 
Varsayılan

aşktan zarar görenler yüzmeyi bilmeden olimpik havuza girenler gibidirler! eğer aşkı nasıl öğrenebiliriz diye soran birisi varsa bence daha önce kendisine yaşamayı nasıl öğrendiğini sormalı...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Çalışmak..daha, Daha, Daha Çok Çalışmak Av. Şehper Ferda DEMİREL Site Lokali 0 04-09-2003 22:16
Çok Önemli Aral Hukuk Soruları Arşivi 1 21-02-2002 21:58


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08948493 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.