Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Belediye projesi nedeni ile oluşan zarar tanzimi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-11-2008, 18:39   #1
ahmetyılmaz

 
Varsayılan Belediye projesi nedeni ile oluşan zarar tanzimi

Sayın meslektaşlarım , müvekkilim 2005 yılında 230 metrekarelik iki hissedarlı bir arsa satın almıştır. Aradan 3 yıl geçtikten sonra belediye bu alana imar izni vermiştir. Müvekkil inşaat yapmak niyetinde iken belediyeden projeleri incelediğin de , arsasının %70'inin yol olarak projelendirdiğini öğrenmiştir.

Kısaca açıkladığım üzere müvekkilin , belediye projesi nedeni ile arsasının %70 inde inşaat yapamama, inşaata başlama durumunda bu bölümü yola terk etme durumu söz konusudur. Müvekkilin proje nedeni ile oluşan zararının giderilmesi için yahut mevcut projenin değiştirilmesi için yapılabilecek olan hukuki işlemler hakkında fikirlerinizi paylaşmanızı rica ediyorum. Saygılar
Old 03-11-2008, 21:02   #2
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/5-555

K. 2005/17

T. 2.2.2005

• KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ ( İmar Uygulaması Sonucu Davacıya Pay Tahsis Edilen Taşınmazın İmar Planında Okul Alanı Olarak Ayrılması - Kamulaştırmasız Elatma Koşullarının Gerçekleşmiş Olması )

• İMAR UYGULAMASI SONUCU DAVACIYA PAY TAHSİS EDİLEN TAŞINMAZIN İMAR PLANINDA OKUL ALANI OLARAK AYRILMASI ( Kamulaştırmasız Elatma Koşullarının Gerçekleşmiş Olması Nedeniyle Bedelinin Tahsiline Hükmedilmesi Gereği )

• ŞÜYULANDIRMA SONUCU DAVACIYA PAY TAHSİS EDİLEN TAŞINMAZIN İMAR PLANINDA OKUL ALANI OLARAK GÖSTERİLMESİ ( Kamulaştırmasız Elatma Bedelinin Tahsili Talebi - Taşınmaza Elatılmış Sayılacağından Davanın Kabulü Gereği )

3194/m.17/3,18

2942/m.11

ÖZET :Dava, kamulaştırmasız elatma iddiasına dayalı bedel istemine ilişkindir. İmar Kanunun 18. maddesine göre uygulamaya tabi tutularak davacılara pay tahsis edilen dava konusu imar parseli, imar planında lise alanı olarak ayrıldığından; davacıların taşınmazdan bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre; mahkemenin, kamulaştırmasız elatma koşullarının gerçekleştiği yönündeki direnme kararı yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 24.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 9.6.2003 gün ve 961-362 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesi'nin 15.12.2003 gün ve 10879-14352 sayılı ilamıyla; ( ...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Davalı idare, davacıların da paydaş olduğu taşınmaza fiilen el atmadığı gibi, üzerinde tesis de yapmadığından, kamulaştırmasız el attığından bahisle bedelin tahsiline karar verilmesi, Doğru görülmemiştir... )
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız elatma iddiasına dayalı bedel istemine ilişkindir.
Mahkemenin; "Kamulaştırmasız elatma koşullarının kayden ve hukuken gerçekleştiği" gerekçesiyle, "davanın kabulüne" dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı nedenle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 3194 sayılı İmar Kanunun 18. maddesine göre uygulamaya tabi tutularak davacılara pay tahsis edilen dava konusu imar parseli, imar planında lise alanı olarak ayrıldığından; davacıların taşınmazdan bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre; mahkemenin, kamulaştırmasız elatma koşullarının gerçekleştiği yönündeki direnme kararı yerindedir.
Ne var ki bozma nedenine göre işin esası Özel Daire'ce incelenmediğinden, davalı idare vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire'ye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 02.02.2005 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
"Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları isimli kitabın ( yazarı Zeki Akar ), Kamulaştırmasız el atma bölümünün 939 ve 941. sahifelerinde;
Kamulaştırmasız el atma;
A- Genel olarak başlığı altında;
Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için;
Kamulaştırma yetkisine haiz olan idarelerin, kamulaştırma yapmaksızın, başka şahısların taşınmaz mallarına el koymaları ve kamu yararına tahsis etmeleri veya üzerine tesis yapmaları gereğine değinilmiştir.
Somut olayda;
Taşınmaz Hazine adına kayıtlıdır. Birleştirilen parsel ise; şahsa aittir. Birleştiren Belediyedir. Hazine, birleştirme işlemini yapmamıştır. Birleştirmeyi 3. şahıs durumunda olan Belediye yapmıştır. ( Bu davanın Belediye aleyhine açılması gerektiği dahi düşünülebilir. )
Buradaki el atmadan maksat fiili el koymadır.
Aynı kitabın 941. sahifesinde; Y.5 HD. 28.5.1998 T. 1998/5605 E., 8089 S.K.da; "İdarelerin taşınmaza fiilen el atmaları, el atmanın devamlı olması ve sahiplerinin tasarruflarını engellemeleri gerekir." demek suretiyle, fiili el atmanın açıklamasını yapmış, bunun devamlılık arzetmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Yine Y.5 HD. 1.6.1992 T. 1992/9732 E, 14567 sayılı kararında; "Taşınmaza fiilen el konulmadığından, bedelinin talep edilemeyeceği" açıklamıştır.
Bu kararı teyit eden aynı mahiyette binlerce karar vardır. Örnek olarak ( Y.5 HD.'nin 28.5.1998 T. 1998/5605 E, 8089 K.
"29.4.1999 T. 1999/3246 E, 6995 K.
"28.10.1999 T. 1999/14888 E, 16721 ) kararları gösterilebilir.
YHGK.nun 12.5.1999 T. 1999/5-281 E, 284 SK.da;
"Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için İdarenin taşınmaza fiilen el atması, mal sahibinin tasarrufunun engellemesi gerektiğinden, arazi olarak kullanılması ( olayımızda arsa ) engellenmediğinden, taşınmazın tapu kaydına güvenlik bölgesi içinde kaldığının şerh edilmesi, fiili el atma niteliğinde değildir. " Denilmiştir.
Bu kararı YHGK.nun 12.5.1999 T. 1999/5-280 E, 283 SK.da teyit etmiştir.
Somut olayda fiili el atma var mı? Yok mu?
Bunu irdeleyelim;
Davacıların dava dilekçelerinde, "...Söz konusu parsel imar planında lise yeri olarak ayrılmıştır. Tarafımızdan yapılan inceleme de parsel üzerinde halen Fatih Sultan Mehmet Lisesi ve bahçesinin olduğu görülmüştür. Böylece davalı İdare parseli kamunun kullanımına sunularak kamulaştırmasız el atma eylemini gerçekleştirmiştir, demektedirler.
Halbuki; Hazine'nin taşınmazında daha önceden yapılmış ve birleştirilen davacılar parselinden duvar ile ayrılmış, kendi parseli üzerinde okul ve bahçesi vardır. O yüzdendir ki, davacılar vekili davalı İdarenin fiilen taşınmazlarına el attığını yazmıyor, yazamıyor. Yeni bir el atma türünü ya tutarsa diye ortaya atıyor. Zaten Hazine'ye ait 4201 ada 15 numaralı parsel imar tadilatından önce "Lise binası ve bahçesi" olarak tapuda kayıtlıdır.
Daha önce aynı konuda açılan davanın davacısı da "Dahil edilen kısım bahçe duvarının dışında kalmaktadır. Arsa okul tarafından fiilen kullanılmamaktadır. " Demiştir.
Bilirkişisi Kurulu Raporunda da; kesin olarak; davacıların dahil edilen parseline, davalı İdarenin fiilen bir müdahalesinin olmadığının tesbit edildiği vurgulanmıştır.
Yani Hazine'nin, davacıların parseline fiili bir müdahalesinin olmadığı, davacılar, vekilleri, önceki davanın davacıları ve bilirkişi kurulu raporu ile açık ve net olarak bildirilmiştir.
Kamulaştırmasız el atmadan bahsedebilmek için gerekli olan fiili el atma söz konusu değildir. Fiili el atma olmadığından bunun devamlılık arz etmesinden de bahsedilemez.
Raporun sonuç bölümünde ise, bu açıklamaya aykırı olarak bilirkişiler hakim yerine kaim olarak, istenmediği halde, hukuki durumu irdeleyerek "... Dava konusu taşınmazın rapor eki, mahal krokisi ve resimlerde de görüldüğü gibi okul binası, okul bahçesi gibi tesisler yapılarak, taşınmazda davacı maliklerin kullanma imkanlarının kalmadığı keşif sırasında görülmüştür. .." demek suretiyle tamamen mücerret, yanlış ve yanıltıcı kanaate varmışlardır.
Zira okul binası, bahçesi ve iki parseli ayıran bahçe duvarı daha önceden vardır, yeni yapılmamıştır. Davacıların parseli tarafında kalan taşınmaza Hazine'nin herhangi bir el atması da yoktur. Kendi taraflarını davacılar kullanabilirler. Henüz davacıların kullanmalarına İdarece müdahale de edilmemiştir. Davacılar veya vekillerinin bu şekilde bir iddiaları da yoktur. Yani Hazine, bizlere taşınmazı kullandırmıyor dememişlerdir, diyememişlerdir.
Müşterek mülkiyetin özelliğine göre;
Bir paydaşın, diğer paydaş aleyhine men'i müdahale davası açabilmesi ve müsbet sonuca ulaşabilmesi için;
a- Paydaşlar arasında özel kullanma biçimi belirlenmiş olmak,
b- Davacı paydaşların ellerinde çekişmesiz bir kısım yer bulunmamalı,
c- Davacıların payından yararlanmalarına davalının engel olması, gerekmektedir.
Aksi halde açılan dava red edilir.
Yüksek Yargıtay 1. HD. 15.3.1982 T. 1982/3410 E, 2847 S.K.da ve bu kararı teyit eden, günümüze kadar sapma göstermeden uyguladığı kararlarında bu prensipler aynen aranmaktadır.
Somut olay aynen böyledir. Davacılar şayet men'i müdahale davası açsalardı, bu dava red edilecekti. Bilirkişilere göre tazminat alabileceklerdir. Men'i müdahale davasının red edildiği bir hukuki meselede tazminat alabilmelerini kabul etmek mümkün değildir.
Neden mümkün değildir? Müşterek mülkiyete tabi bir taşınmazda bir paydaşın, diğer paydaş aleyhine ecrimisil davası açabilmesi için;
Bir hissedarın, diğer hissedarı "intifadan ( kullanmadan ) men etmesi" koşulunun gerçekleşmesi gerekir.
Bu koşulun gerçekleşmesi içinde;
a- İstemde bulunan paydaşın, taşınmazdan yararlanma isteğinin karşı tarafa iletilmesi şarttır.
b- Buna rağmen, bu tarafın ( yani iletilen tarafın ) taşınmazdaki payını aşan oranda taşınmaz üzerinde tasarrufa devam etmesi gerekir.
c- Fiilen men edilme eyleminin varlığının sübutu gerekmez.
Bu hususları;
( Y. 3 HD.'nin 30.9.1985 T. 1985/5199 E, 6172 sayılı kararı ve bu kararı teyit eden yüzlerce kararı doğrulamaktadır.
Somut olayda; bu şartların hiç birisi gerçekleşmemiştir. Ecrimisile karar verilebilmesi için dahi bu şartları arayan kanun koyucu ve Yargıtay'ın, kamulaştırmasız elatma nedeniyle açılan tazminat davasında hiçbir şart aramadığını söylemek mümkün değildir. Kendi isteği dışında, taşınmazı ile birleştirilen komşu parsel sahiplerini hiçbir şekilde tasarruftan men etmeye ve fiili el atması olmayan, Hazine'yi tazminatla mahkum etme cihetine gidilmesini düşünmek açıklanan hukuki görüşlerle bağdaşmaz.
Öte taraftan;
Müşterek mülkiyete tabi bir taşınmazda paydaşlardan birinin şuf'a hakkını kullanabilmesi için;
Paydaşlar arasında fiilen taşınmazın parsellenmemiş bulunması gerekmektedir. Eğer taşınmaz paydaşlar arasında parsellenmiş ve herkes bir parçasını kullanmıyorsa o zaman şuf'a hakkını kullanamazlar. Dava açılması iyi niyet kuralları ile bağdaşmaz. Her paydaşın belirli bir kesimi uzun süreden beri tasarruf etmesi, durumunda her paydaşın tasarruf ettiği kesim bağımsız bir taşınmaz niteliğini almış olur.
Bu görüşümüzü de;
( Y. HGK.'nun 13.1.1982 T. 1981/6-10009 esas, 22 sayılı kararı ve 6.Hukuk Dairesinin 24.10.1983 tarih 1983/9973 esas, 10158 sayılı kararı ve aynı Dairenin yüzlerce kararı da doğrulamaktadır. )
Yani paydaşların yerleri ayrı ayrı belli ise, bir paydaşın yerini satması halinde, diğer paydaşın şuf'a davası açamayacağı içtihat edilmiş iken, somut olayda; bilirkişilerin mütalaalarına göre tazminata hükmedilmesini anlamak mümkün değildir.
Yüksek 5.Hukuk Dairesi, bozma kararında;
"Davalı İdare, davacılarında paydaş olduğu taşınmazın birleştirilen bölümüne fiilen el atmadığı gibi, üzerinde tesisde yapmadığından, kamulaştırmasız el attığından bahisle bedelinin tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir." Gerekçesiyle kararı oybirliği ile ve doğru olarak bozmuş, tashihi karar talebini de haklı olarak red etmiştir.
Verilen bozma kararı neden doğrudur? Neden haklıdır?
Yukarıdan beri açıklamaya çalıştık.
Ayrıca;
Aynı kitabın 956. sahifesinde somut olaya aynen uyan, Y. 5 HD.'nin 22.11.1999 T. 1999/17315 esas, 18536 sayılı kararında; "İmar planında Hükümet Konağı olarak ayrılan taşınmaza inşaat yapılamaması sebebiyle açılan tazminat davasının fiili elatma olmadığından reddine karar verilmesi gerekir. "
Denilmiştir ve doğrudur.
Davalı Hazine, davacıların birleştirilen kısımdaki taşınmaz malına hiçbir müdahale de ve tasarrufta bulunmamıştır. Bu nedenle bedel talep edilemez.
Önceki kararı doğrulayan ve görüşümüzü teyit eden 5.Hukuk Dairesinin 17.3.1992 tarih 1992/3488-8039 sayılı kararında ve kitabın 1010. sahifesine alınan aynı mahiyetteki 3 adet kararında da şu şekilde içtihatta bulunuyor. "2981 sayılı İmar Affı Yasası'na uygun olarak yapılan düzenlemeler sırasında, bir kısım taşınmaz okul yeri olarak imar planında ayrılmış olabilir. Bu kısma İdare fiilen el atmamış ve sahiplenmemiş ise, imar ıslah çalışması yasa gereği yapılan bir işlemdir. Okul yeri olarak ayrılan kısım için kamulaştırmasız elatma nedeniyle bedel davası açılamaz."
Demektedir.
Daha önce aynı parselin diğer maliklerinin açtıkları ve kabulle sonuçlanan dava aynı Daire tarafından onanmış olabilir. Her dava kendi özelliklerine göre neticelendirilmelidir. Mühim olan doğruyu bulmaktır. Yanlıştan emsal olmaz. O davalarda davanın kabul edilmiş, onanmış ve kesinleşmiş bulunması yanlıştır. Somut olayda verilen son bozma kararı yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız gerekçelere göre doğrudur.
Hazine, Belediyenin yaptığı bir işlem nedeniyle davacıların parselini, kendi parseli ile birleştirilerek, onları kendi parselinde hissedar bulmuştur. Fiilen el atması yoktur. El atması olmadığından devamlılıktan da söz edilemez. Paydaşlarını tasarruftan men etmemiştir. Taşınmazın etrafını çevirmemiştir. Orayı kamu hizmetine tahsis etmemiştir. Tesis yapmamıştır.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne katılamıyoruz. 4.2.2005
Old 04-11-2008, 02:23   #3
Av.Bektaş Salim Topbaş

 
Varsayılan yardımlaşma

Sayın ahmetyılmaz ben de çok benzer bir dava açmak üzereyim.henüz araştırıyorum.İdare mahkemesinde tazminat davası açmayı düşünüyorum ama tazminat miktarının nasıl belirleneceği davada nelerin ve nasıl talep edileceği konusunu araştırma aşamasındayım.Bu konudaki bilgileri buradan veya özel mesaj yoluyla paylaşırsanız memnun olurum.
Old 04-11-2008, 05:23   #4
turanoner

 
Varsayılan

Sayın Topbaş,

Tazminat davasını gayrimenkulun bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açmanız gerekir.
Old 04-11-2008, 19:45   #5
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No
: 2007/5-718
Karar No
: 2007/805
Tarih
: 31.10.2007

KAMULAŞTIRMASIZ ELATMADA TEMEL KOŞUL
FİİLEN ELATMA KOŞULU
ÖZET:
İmar planında "yeşil saha oyun alanı, park yeri" olarak gösterilen yere idarece fiilen el konulmamış ise malikin dava açma hakkı doğmaz.
Bu nedenle malikin fiilen elinde bulundurduğu ve mevcut haliyle arsa niteliğiyle kiraya verme ve başka şekilde tasarruf edeceği taşınmaz için "kamulaştırmasız elatma" davası açılamaz.

Taraflar arasındaki "Kamulaştırmasız Elatma İddiasına Dayalı Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 19. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.05.2005 gün ve 2003/784 E., 2005/180 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24.04.2006 gün ve 2006/2657-5055 sayılı ilamı ile;

(… Dava imar uygulaması nedeniyle bedele dönüştürülen 215 metrekarelik arsa bedelinin kamulaştırmasız el atma nedeniyle tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; davacının hissedar olduğu 4962 parsel sayılı taşınmazda yapılan imar uygulaması neticesinde; 126 metrekare imar düzenleme ortaklık payı kesildiği, 163 metrekare imarın 15885 ada 4 parselinden hisse verildiği ve yine davacıya dava konusu edilen ve imar planında oyun alanı olarak ayrılan 15886 ada 1 parsel sayılı taşınmazdan 215 metrekare hisse verildiği, davacının 15886 ada 1 parselde halen hissedar olduğu gibi, bu parselde bedele dönüştürülen bir hissesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca dava konusu taşınmaz, fiilen el atılmamış boş arsa konumundadır. Bu durumda, dava konusu edilen 15886 ada 1 parsel sayılı taşınmazda davacının bedele dönüştürülen bir payı bulunmadığı gibi, taşınmaza fiilen el atılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması. Doğru görülmemiştir …) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili


HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili; davalı Yenimahalle Belediye Başkanlığı tarafından yapılan imar uygulaması sonucu müvekkilinin 504/76733 pay maliki olduğu 4962 parsel sayılı taşınmazdan, 126 m² imar düzenleme ortaklık payı kesildiğini, 15885 ada, 4 numaralı imar parselinden 163/794 payın ve 15886 ada, 1 numaralı imar parselinden 215/6835 payın müvekkilinin payına karşılık verildiğini, ancak 15886 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın imar planında oyun alanı olarak ayrılması nedeniyle müvekkilinin taşınmazdan fiilen kullanımının engellendiğini; davalı Belediyenin, karşılık olarak verilecek yerlerin üzerine gerçek kişilerce yapı yapılabilmesine müsait yerlerden olmasını ve kabul edecek kişinin rızasının aranmasını öngören 3194 sayılı İmar Kanununun 18/12 maddesine aykırı hareket ederek, salt bedel ödemekten kaçınmak için takyitli bir payı karşılık olarak verdiğini ileri sürerek; dava ve ıslah dilekçelerinde 15886 ada, 1 parselde 215 m² için toplam 43.000.000.000 TL kamulaştırmasız el koyma bedelinin, ihtar tarihinden itibaren işleyecek kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Yenimahalle Belediye Başkanlığı vekili; 15886 ada, 1 parselin 71560/1 nolu kesin parselasyon planında oyun alanı olarak ayrıldığını imar uygulaması nedeniyle davacının payına karşılık olmak üzere 15886 ada 1 parselden davacıya verilmiş bulunan 215/6835 payın tapuda davacı adına tescil edildiğini, bu itibarla kamu malı haline dönüşen bir pay bulunmadığından davacıya ait 215 m² yer bedelinin hukuken talep edilemeyeceğini. Belediye tarafından taşınmaza fiilen el atılmadığı gibi her hangi bir bedele dönüştürme işleminin de yapılmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir. Mahkemenin, "dava konusu 15886 ada, 1 numaralı parselin imar planında oyun alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle davacının payına karşılık taşınmazda tasarruf etme hakkının ortadan kalktığı, tapuda kayden malik olarak görünen davacı, böyle bir durumda yıllarca davalı idarenin keyfi uygulamasına tabi olacağından hukuken el atmanın da kamulaştırmasız el atma olarak kabulünü gerektirdiği" gerekçesiyle ve kamulaştırmasız el atmanın varlığını benimsemek suretiyle verdiği "davanın kabulüne" dair karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Davalı idarece 2981 Sayılı Yasa ve bu Yasayı tadil eden 3290 Sayılı Yasanın 10/b maddesine göre yapılan işlem sonucu, davacı Fadime'nin 504/76733 pay maliki bulunduğu 4962 parseldeki payına karşılık, 15885 ada, 4 numaralı imar parselinden 163/794 payın ve 15886 ada 1 numaralı imar parselinden 215/6835 payın davacıya verildiği, 126/76733 payın ise imar düzenleme ortaklık payı olarak kesildiği; imar uygulaması nedeniyle davacı adına 215/6835 pay tahsis ve tescil edilen dava konusu 15886 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın, 71560/1 nolu kesin parselasyon planında "Oyun Alanı" olarak ayrıldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yine, dava konusu 15886 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın boş arsa konumunda olduğu ve davalı idarece fiilen oyun alanı olarak düzenleme yapılmadığı mahkemece keşfen tespit edilmiş olup, esasen bu husus da çekişme dışıdır. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; imar uygulaması sonucu davacının payının şüyulandırıldığı 15886 ada, 1 parsel sayılı taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmamış olması karşısında, salt imar planında oyun alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

16.05.1956 gün, 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.

Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün. E: 1958/17, K: 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden).

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için bu noktada öncelikle "Kamulaştırmasız el koyma" kavramının açıklanmasında yarar vardır. Kamulaştırma yetkisine sahip bir idare, Anayasa ve yasalara uygun bir işlem oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerinde bir tesis veya bina yapar yahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmazı üzerinde dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişimde bulunursa, idare taşınmaz mala kamulaştırmasız el koymuş sayılır (Ali Arcak, Kamulaştırmasız Elkoyma ve Yeni Hükümler. Ankara, 1987, s 23).

Dolayısıyla bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilebilmesi için, öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup, malikin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması şarttır.

Eş söyleyişle idare; el koyma eylemini, o taşınmazı sahiplenme amaç ve kastı ile yapmış olmalıdır. Fiilen el koyma eylemi bulunan durumlarda dahi; el koyma açıklanan nitelikte değil ve sadece geçici bir kullanım söz konusu ise kamulaştırmasız el koyma olgusu mevcut değildir. Bundan dolayı malikin bir zararı oluşsa bile, taşınmaz bedelinin istenilmesine hukuken olanak yoktur. Böyle bir durum, sadece ve ancak, uğranılan zararın tazminini başka hukuksal yol ve kavramlara dayalı olarak isteme olanağı verebilir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması, mal sahibinin kullanımına engel olma ve taşınmaz malın elinden alınması anlamını taşıdığına göre; taşınmaz, mal sahibinin elinde bulunduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece, mal sahibi idareden değer karşılığının verilmesini isteyemez.

Bu noktada; tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulmasının veya 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın ikinci derece askeri güvenlik bölgesine alınarak tapuya şerh verilmesinin ya da imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması ve fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi nedeniyle üzerinde yapı yapılmasının yasaklanmasının, kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.

Burada, kanun hükümleri ile taşınmazın belli şekillerde kullanılması kısıtlanmakta ise de; böyle bir sonuca ulaşılmasını gerekli kılan neden, taşınmazın halen mal sahibinin tapulu mülkü olması ve fiilen kullanma hakkına sahip bulunmasıdır. Bu haliyle, 11.02.1959 gün E: 1958/17 K: 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edilen, mülkiyete yapılmış bir tecavüz ya da haksız fiilden söz edilmesi de olanaklı değildir.

Kısaca; idare, mal sahibinin tasarrufuna sürekli engel olmadığı ve taşınmaz mala sahiplenme kastıyla fiilen el koymadığı sürece idare aleyhine bu dava açılamaz. Bu nedenledir ki, ister uygulama görmüş imar parseli, isterse olduğu gibi bırakılan kadastro parseli olsun, idarece fiilen el atılmadan bir taşınmazın salt imar planında yeşil saha, oyun alanı, park yeri olarak gösterilmesi veya ortasından bir yol geçirilmiş bulunması mal sahibine dava hakkı vermez.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 gün, E: 2003/5-281 K: 2003/284; sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.

Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;

Mahkemece alınan fen bilirkişi raporunda, dava konusu 15886 ada, 1 parsel sayılı taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığı, zeminde oyun alanı olarak düzenleme yapılmadığı ve hali hazırda boş arsa olarak durduğu ifade edilmiştir.

Davacının kayden paydaş olduğu 4962 sayılı kadastral parselde davalı idarece yapılan imar uygulaması neticesinde, dava konusu edilen ve imar planında oyun alanı olarak ayrılan 15886 ada 1 parsel sayılı taşınmazdan davacıya 215/6835 pay verilmiş olup; sözü edilen pay halen tapuda davacı adına kayıtlı olduğu gibi, davalı idarenin anılan payı, ya da davacı adına başka bir payı bedele dönüştürme işlemi de bulunmamaktadır. O halde idarenin bu tasarrufu, taşınmazı sahiplenme amacının bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Öte yandan, taşınmazın davacının elinde bulunduğu ve mevcut haliyle arsa niteliği ile kiraya verme ve başka şekillerde tasarruf edebileceği anlaşıldığından, davacının kullanımının kalıcı ve sürekli şekilde idarece engellenmediği açıktır.

Esasen, davacıya ait tapulu yerin, salt imar planında oyun alanı olarak ayrılmış olması, mülkiyet hakkının sona erdiğinin kabulüne yetmez.

Bu husus, mal sahibine taşınmaz bedelini talep hakkı vermeyeceğinden, direnme kararında sözü edilen hukuki el atmanın varlığından bahisle kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Kamulaştırmasız el koyma hükümleri ancak, idarece mal sahibinin malının elinden alınması durumunda uygulanacaktır.

Yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca; davalı idarenin, dava konusu 15886 ada, 1 parsel sayılı taşınmaza fiilen el atmadığı, taşınmazı elinde bulunduran tapu maliki davacıyı tasarruftan men etmediği, imar planında oyun alanında ayrılmış olsa dahi bu amaca yönelik olarak taşınmazda fiilen düzenleme yapılıp, kamu hizmetine tahsis etmediği ve üzerinde herhangi bir tesis yapmadığı belirgin olup, bu haliyle kamulaştırmasız el atma olgusundan söz etme olanağı bulunmadığından, taşınmazın sadece imar planında oyun alanı olarak ayrılmış olmasının, mülkiyet hakkı sahibi davacıya bir dava hakkı vermeyeceği sonucuna varılmıştır. Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünceyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 31.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 04-11-2008, 19:45   #6
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No
: 2007/5-805
Karar No
: 2007/826
Tarih
: 07.11.2007

KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA
MÜLKİYET HAKKININ SONA ERMİŞ OLMASI KOŞULU
ÖZET:
Tapulu yerin, salt imar planında park ve yol alanı olarak ayrılması mülkiyet hakkının sona erdiği anlamına gelmez. Bu nedenle mülkiyet hakkı sona ermediğinden, malik için taşınmazın bedelini talep etme hakkı doğmaz.
Kamulaştırmasız elatma hükümleri, ancak idarece mal sahibinin malının elinden alınması durumunda uygulanacaktır.

Taraflar arasındaki "Kamulaştırmasız Elatma İddiasına Dayalı Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ümraniye Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.02.2006 gün ve 2003/1328 E., 2006/52 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 18.12.2006 gün ve 2006/12028-14243 sayılı ilamı ile;

(… Dava, taşınmaz mala kamulaştırmasız el atma nedeniyle bedelinin alınması istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmaza davalı idarece sahiplenmek kastıyla fiilen el atılmadığı kadastro parseli olan taşınmazın yapılan imar planında park ve yolda gösterilmesi nedeniyle dava açılmış olduğu, anlaşılmakla belirtilen nedenle davanın reddi yerine işin esasına girilerek kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir …) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili


HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilinin tapuda kayden maliki bulunduğu 267 ada 1 parsel sayılı taşınmazın, imar planında kısmen otopark kısmen de park alanında gösterilmiş olması nedeniyle üzerinde inşaat yapılamadığını, taşınmaz üzerinde fiilen otopark ve çocuk parkı yapılmamasına karşın, imar durumu nedeniyle müvekkiline ait arsanın hiçbir bedel ödenmeden hukuken elinden alınmak suretiyle davalı idarece el konulduğunu ileri sürerek, dava ve ıslah dilekçelerinde toplam 62.500,00 YTL kamulaştırmasız el koyma karşılığının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Ümraniye Belediye Başkanlığı vekili; dava konusu taşınmaz imar planında kısmen park ve kısmen otopark alanı olarak ayrılmış olup, taşınmaz üzerinde davalı idarece yapılan herhangi bir tesis bulunmadığını, dolayısıyla taşınmaza fiilen el konulmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, "davalı belediyenin davacıya ait taşınmazı imar planında yol ve park alanı olarak ayırmak suretiyle davacının inşaat yapmasına ve diğer tüm tasarruflarına engel olduğu, hukuki el koyma niteliğinde bulunan bu işlemin de kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunduğu" gerekçesiyle ve kamulaştırmasız el atmanın varlığını benimsemek suretiyle verdiği "davanın kabulüne" dair karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuş;

Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, tapuda davacı adına kayıtlı bulunan 267 ada 1 parsel sayılı taşınmazın olduğu gibi bırakılan kadastro parseli niteliğinde bulunduğu ve 1/1000 ölçekli Aşağı-Yukarı Dudullu Islah İmar Planına göre kısmen park kısmen de yol alanında gösterildiği; mahkemece, fiili durumu boş arsa konumunda olan dava konusu taşınmazda, imar planında belirtilen park veya yol ile ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmadığının keşfen tespit edildiği anlaşılmıştır.

Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; kadastral parsel niteliğindeki dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmamış olması karşısında, salt imar planında park ve yol alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. 16.05.1956 gün, 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.

Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E: 1958/17, K: 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden). Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için bu noktada öncelikle "Kamulaştırmasız el koyma" kavramının açıklanmasında yarar vardır.

Kamulaştırma yetkisine sahip bir idare, Anayasa ve yasalara uygun bir işlem oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerinde bir tesis veya bina yapar yahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmazı üzerinde dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişimde bulunursa, idare taşınmaz mala kamulaştırmasız el koymuş sayılır (Ali Arcak, Kamulaştırmasız Elkoyma ve Yeni Hükümler, Ankara, 1987, s 23).

Dolayısıyla bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilebilmesi için, öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup, malikin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması şarttır.

Eş söyleyişle idare; el koyma eylemini, o taşınmazı sahiplenme amaç ve kastı ile yapmış olmalıdır. Fiilen el koyma eylemi bulunan durumlarda dahi; el koyma açıklanan nitelikte değil ve sadece geçici bir kullanım söz konusu ise, kamulaştırmasız el koyma olgusu mevcut değildir. Bundan dolayı malikin bir zararı oluşsa bile, taşınmaz bedelinin istenilmesine hukuken olanak yoktur. Böyle bir durum, sadece ve ancak, uğranılan zararın tazminini başka hukuksal yol ve kavramlara dayalı olarak isteme olanağı verebilir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması, mal sahibinin kullanımına engel olma ve taşınmaz malın elinden alınması anlamını taşıdığına göre; taşınmaz, mal sahibinin elinde bulunduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece, mal sahibi idareden değer karşılığının verilmesini isteyemez.

Bu noktada; tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulmasının veya 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın ikinci derece askeri güvenlik bölgesine alınarak tapuya şerh verilmesinin ya da imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması ve fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi nedeniyle üzerinde yapı yapılmasının yasaklanmasının, kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.

Burada, kanun hükümleri ile taşınmazın belli şekillerde kullanılması kısıtlanmakta ise de; böyle bir sonuca ulaşılmasını gerekli kılan neden, taşınmazın halen mal sahibinin tapulu mülkü olması ve fiilen kullanma hakkına sahip bulunmasıdır. Bu haliyle, 11.02.1959 gün E: 1958/17 K: 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edilen, mülkiyete yapılmış bir tecavüz ya da haksız fiilden söz edilmesi de olanaklı değildir.

Kısaca; idare, mal sahibinin tasarrufuna sürekli engel olmadığı ve taşınmaz mala sahiplenme kastıyla fiilen el koymadığı sürece idare aleyhine bu dava açılamaz.

Bu nedenledir ki, ister uygulama görmüş imar parseli, isterse olduğu gibi bırakılan kadastro parseli olsun, idarece fiilen el atılmadan bir taşınmazın imar planında yeşil saha, oyun alanı, park yeri olarak gösterilmesi veya ortasından bir yol geçirilmiş bulunması mal sahibine dava hakkı vermez.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.04.2003 gün, E: 2003/5-281 K: 2003/284; sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiş; özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.10.2007 gün ve E: 2007/5-718 K: 2007/805 sayılı kararında, imar uygulaması sonucu oluşan imar parselinin dahi, fiili el atmanın bulunmaması nedeniyle, salt imar planında oyun alanı olarak gösterilmesinin kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiştir.

Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;

Mahkemece alınan fen bilirkişi raporunda, dava konusu 267 ada I parsel sayılı taşınmazın fiili durumunun boş arsa olduğu, planlarda belirtilen park veya yol ile ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı ifade edilmiştir.

Tapuda halen davacı adına kayıtlı bulunan ve imar planında kısmen park ve kısmen yol alanında gösterilen 167 ada, 1 numaralı parselin bulunduğu alanda, davalı Belediyece ne 2981/3290/3366 Sayılı Yasalara göre, ne de 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesine göre bir plan uygulamasının yapılmadığı; taşınmazın davacının elinde bulunduğu ve mevcut haliyle arsa niteliği ile kiraya verme ve başka şekillerde tasarruf edebileceği anlaşıldığından, davacının kullanımının davalı idarece sahiplenme kastıyla ve sürekli şekilde fiilen engellenmediği açıktır.

Esasen, davacıya ait tapulu yerin, salt imar planında park ve yol alanı olarak ayrılmış olması, mülkiyet hakkının sona erdiğinin kabulüne yetmez.

Bu husus, mal sahibine taşınmaz bedelini talep hakkı vermeyeceğinden, direnme kararında sözü edilen hukuki el atmanın varlığından bahisle kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Kamulaştırmasız el koyma hükümleri ancak, idarece mal sahibinin malının elinden alınması durumunda uygulanacaktır.

Şu da eklenmelidir ki, kamulaştırmasız el koymanın varlığı için, imar planında yol yeşil alan gibi kamu hizmetine ayrılan imar parseline dahi idarece fiilen el atılması ve mal sahibinin tasarrufunun fiilen engellenmesi koşulu aranmakta olup, taşınmazın salt imar durumu kamulaştırmasız el koyma olgusunun kabulü için yeterli bulunmadığına göre; olduğu gibi bırakılan kadastro parseli niteliğinde olan dava konusu taşınmaz yönünden, böyle bir durumda fiili el koymanın varlığının ve davacının tasarrufunun idarece fiilen engellenip engellenmediğine ilişkin unsurların evleviyetle bulunması gerekli ve zorunludur.

Yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca; davalı idarenin, dava konusu 167 ada, 1 parsel sayılı taşınmaza fiilen el atmadığı, taşınmazı elinde bulunduran tapu maliki davacıyı tasarruftan men etmediği, imar planında park ve yol alanında gösterilmiş olsa dahi bu amaca yönelik olarak taşınmazda fiilen düzenleme yapıp kamu hizmetine tahsis etmediği, bu nedenle kamulaştırmasız el atma olgusundan söz etme olanağı bulunmadığı böylelikle bu durumun mülkiyet hakkı sahibi davacıya bir dava hakkı vermeyeceği sonucuna varılmıştır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünceyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 07.11.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 04-11-2008, 19:47   #7
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

Meslektaşlarım Av. Mehmet adlı arkadaşımızın göndermiş olduğu hukuk genel kurulunun aksi yönünde 2007 tarihli yukarıdaki kararlara ulaşmış durumdayım. Açıkçası hukuk genel kurulunun sunmuş olduğum kararları müvekkillerimin aleyhinde olduğu ortada. Mevcut zararın giderilmesi için hukuk genel kurulu kararları da dikkate alındığında yapılabilecek olan hukuki işlem hususunda değerli fikirlerinizi bekliyorum. Saygılar
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
taş ocağı dınamıt patlatması sonucu oluşan zarar Av.mdogan Meslektaşların Soruları 2 01-09-2008 14:25
tecavüz sonucu oluşan değer kaybı Av.Siysar Meslektaşların Soruları 1 05-12-2007 11:52
haksız fiil nedeni ile oluşan zararın tazmini,sorumlular ve tespit avukat 77 Meslektaşların Soruları 0 05-07-2007 11:16
kiracının iş yerine zarar vermesi halinde mala zarar verme suçu oluşur mu? avukat 77 Meslektaşların Soruları 2 23-05-2007 16:31
menfi zarar-müsbet zarar Av.Nazmiye Çimen Meslektaşların Soruları 4 19-04-2007 18:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05691504 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.