Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Özür Dilerim Baba!..

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-01-2008, 10:29   #1
Cumok

 
Varsayılan Özür Dilerim Baba!..

Özür Dilerim Baba!..

Size mektup yazmak nedense hiç aklıma gelmemişti yıllardır.
Bir can dostun babasına yazdığı mektubu okuyunca hem onu kıskandım, hem de utandım kendimden ve ben de yazmak istedim sizlere.
Kusura bakma ne olur baba...

Yıl 1964 ya da 1965 olmalı baba, ilk defa seninle karşılıklı oturmuş konuşacaktık.
Kaç yaşlarındayım o zaman ben?
Bir delikanlıydım artık ki sana karşı çıkabilmiştim, yaşamımda ilk defa.
Kurban Bayram’ıydı ve günlerden de Cuma.
Öğle saatleri oturduğun kahvenin yola bakan geniş penceresinden benden iki yaş büyük ağabeyimle bizi izlemiş ve tavırlarımıza çok kızmıştın.
O güne kadar evde hemen her Perşembe günü akşamı, pencere önüne oturur, yüzünü dışarıya doğru döner Yasin okurdun o, alışılmış, kalıplaşmış ses tonunla.
Üç odalı olan evimizin ortadaki küçük odası sizindi.
Yine köşene oturmuş daracık koridorda beni gördüğünde seslenmiştin.

-“Gel bakalım buraya sana soracaklarım var!..”
Daha önceleri böyle bir olay olsa, senden çok korkmama karşın artık öyle hissetmediğimi fark etmiştim.
Cesaretle karşına dikilmiş ve ne diyeceğini beklemiştim.
-“Otur sana soracaklarım var,” demiştin.
Ve başlamıştın o, her zamanki nasihat ve eleştirilerine:
Hem Kurban Bayramı hem de günlerden Cuma’ymış ve arkadaşlarımla otobüse geç kalmamak için koştururken, içimizden biri sinemaya geç kalıyoruz diye diğerine seslenmiş.
Sen, kahve penceresinin önünde bizi izlemiş ve bu tavırlarımıza çok kızmışsın.
Ne olurmuş sanki böyle sağa sola koşturacağımıza Cuma namazına gitseymişiz?
Böyle günler kolay kolay gelmezmiş...
Kendimden çok emin olmalıydım ki sana:
“Bitti mi baba?” demiş ve eğer şimdi söyleyeceklerimi dinlemeden lafımı kesersen kalkar giderim, ona göre diye de eklemiştim.
Hayret, ilk defa gürlememiş, gayet sakin “tamam”, demiştin.

Bizler İstanbul’un varoşlarında oturan diğer bütün yurttaşlar gibi göçmendik baba, biz de köyümüzden gelmiştik buraya.
Edirne’nin bir köyünden…
Köyümüzde çok ama çok fakirdik.
Daha Kasım ayında ambarda buğdayımız biter, ikinci kuşak amcamlardan, gelecek harmanda ödemek kaydıyla bir çuval borç buğday alırdık. İki üç senede bir ayağıma aldığın gıslaved lastiklerini ileriki yıllarda yamalarla giyerdik ama bundan hiç gocunmazdık.
Hele son zamanda bana ilk defa külotlu pantolonu olan şayak takım elbise bile almıştın.
Nasıl, nasıl mutlu olmuştum anlatamam.

Neyse baba, anlatmak istediğim bu değil elbette.
“Bak baba”, diyerek şöyle başlamıştım:
“Sen beni istemediğim halde aylarca Kuran Kursu’na gönderdin, anlamadığım bir yazıyı okumaktan hiç hoşlanmamış ama şayet istersen beni o zamanlar gerçekten de harika bir okul olan İHL’ye gönder demiştim.
Ama sen bunu yapmamış, kursa gitmek istemediğim için beni, eşşek sudan gelene kadar ve tüm gelecek yaşamımda da unutmayacağım bir şekilde dövmüştün.
Sırtıma her vurduğunda acıdan tavana doğru fırladığımı ve feryat ettiğimi hatırlıyorum hâlâ.

Ramazan da bizi yine zorla teravih namazına götürürdün.
Biz hep en arkada oturur, namazın bitmesini beklerken, hoca efendi son duayı uzattıkça uzatır, bense arkada basardım kalayı içimden.
Bitirsene ulan pezevenk şu duayı da eve gitsek derken, günaha mı girerdim yoksa sevaba mı bilemem ama öyle hissederdim işte. Ahmet ağanın çocukları beş vakit namazı kaçırmıyor, Ahmet ağanın çocukları Cuma namazını hiç ihmal etmiyor desinler diye ben, camiye gidip istemeden namaz kılsam ne olur, kılmasam ne olur?
Zorla yapılan işten hayır gelir mi?
Gösteriş için, desinler diye baba, ben hiçbir şey yapmam.
Ne zaman ki yüreğimden gelecek belki o zaman, kendim, istediğim için yaparım.”

Sonra susmuş yüzüne bakmıştım yeniden ama sen bana bakmıyordun bile...
Çakmak çakmak mavi gözlerinle dalmış gitmiştin.
Hafif yanıma doğru ve boşluğa bakıyordun, bu sahneyi hiç unutmuyorum.
Bense, bana yine kızacak, bağıracaksın diye bekliyordum.
Hoş artık senden korkmuyordum baba, ama yinede bekliyordum gürlemeni.
Sadece o boşluğa doğru bakarken şöyle mırıldandın:
“Çok haklısın oğlum, deden de bizi çok döverdi!..
Ondan çok korkardık oğlum...”

Ve sen baba, o günden sonra bir daha ne Yasin okudun, ne de camiye gittin.
Sanki benim itirazımı, isyanımı beklemiştin.
Demek ki tüm yaşamın boyunca yaptığın eziyet ve işkenceler sadece kendi babanın da sana yaptıkları yüzündenmiş baba.
Ve yaptığın birçok şey de sadece gösterişmiş, “...desinler” içinmiş.
Diğer büyük üç kardeşim de, özellikle en büyük ikisi dâhil seni hiç sevmezdik baba.
Onları daha çok dövermişsin, dünyayı zindan etmişsin tüm yaşamları boyunca.

Öylesine cahildin ki baba, 20’li yaşlara yaklaştığımda gizlice yazıldığım Akşam Ortaokuluna gitmemi bile engellemiştin.
Aslında okumayı nasıl isterdim biliyorsun. Bugün bunun acısını yüreğimin en derinlerinde hâlâ yaşarım.
Buna hep sen engel oldun.
Ama, o günden sonra ben, evet sadece ben, seni anlamış ve galiba affetmiştim baba.
Hele cahil ama filozof anacığım öldükten sonra yalnız kaldığında, neden bilmem, hep benimle dertleşmek ister, ah oğlum keşke seni okutsaymışım diye dert yanardın...

Hatırlıyorsun değil mi baba?
Arada bir girdiğim kahvede beni görünce hemen yanıma gelirdin.
Karşılıklı birer sigara yakar çay içer dertleşirdik seninle.
Saçın sakalın uzadığında berbere gitmez, mutlaka bana gelirdin.
Almanya’dan getirdiğim elektrikli saç kesme makinesi ile seni tıraş etmemi isterdin hep.
Aslında bu, bana yakın olma isteğindi baba.
Bunu anlardım gözlerinden, bize yaptıkların gelirdi aklına ve, geçen yılların yaralarını sarmak isterdin.
Sanki bir özür, bir af dilemeydi...
Bize, en azından bana yakın olmaya çalışırdın.
Ama biz sana daima kırgındık baba.
Bizlere korkudan başka bir şey vermemiştin çünkü.

Ama bir şey öğrenmiştik, bunları senden hiç duymadığımız halde.
Dört oğlun da, tüm yaşamları boyunca her zaman fakir olmalarına karşın hep doğru olarak kaldılar baba.
Ne kimselere yalan söylediler, ne kimselere yalakalık yaptılar.
Sadece benim yaşamım neden bilmem hep kötü geçti.
Sen de annemin yanına gittikten sonra ben, yeniden evlenmiştim baba.
Yaşamımın en büyük aptallığını yapmış, boyumun da ölçüsünü almıştım zaten.
Neler geçti anlatmama gerek yok baba, annemin üzülmesini istemem orada da.
Ama artık ben de yaşlandım.
Hatta emekli bile oldum baba.

Şimdi sizlerin bilmediğiniz, görmediğiniz yeni bir makine var evimde.
Televizyon gibi bir şey bu baba ama bu çok farklı…
Müthiş bir alet…
Onun başındayım artık.
Yazılar yazıyorum durmadan, dostlarım oluyor hiç görmediğim, tanımadığım.
Bazen de öykü gibi şeyler yazıyorum baba.

Neyse, sizleri daha fazla meşgul etmeyeyim orada.
Bugün Pazar günlerden ve bahar geliyor yavaştan.
Yeni bir dert oluştu bedenimde birkaç yıldır ve bunun güneşe ihtiyacı varmış.
Kemiklerim eriyor baba, özellikle de bel kemiğim.
Nasıl acı çekiyorum bir bilsen...
Bunu anneme söyleme ne olur baba.
Onun üzülmesine dayanamam çünkü.

Anamı daha çok özlüyorum baba, kusur bakma ne olur.
Artık ben de çok yalnızım baba, son iki yıl senin de olduğun gibi.
Umarım anamı üzmüyorsun orada da.
Ellerinizden hasretle, özlemle öpüyorum ve seni bağışlıyorum.
Bir gün mutlaka ve tekrar görüşmek umuduyla baba…

Oğlun...

TürkCelil (Cumok)
4.4.04
www.turkcelil.com/
turkcelilmeister@gmail.com
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03755903 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.