Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Dil devriminin hedefleri

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-03-2007, 15:10   #1
Hekimbaşı

 
Varsayılan Dil devriminin hedefleri

Sn.Katılımcılar,

Artık çoğu insanın bulma, okuma ve yerinde bir görüş sahibi olma olanağından yoksun olduğu bazı tarihsel olayları aktamak isterim. Bunlar; Ata' mızın devrimlerinin içyüzüne ışık tutacaktır kanısındayım. Bunların başında TTK, hemen adrından da TDK gelir. Evet; konumuz TDK nun dünü, bugünü, yarını. Gerekli mi, değil mi; işe yaradı mı, yaramadı mı; kimler niçin karşı, neden taraf? Kadın haklarıyla ve diğer devrimlerle ilişkisi, vs.

Sezgisel bir içgüdüyle 12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk kitap fuarına gitmiş ve bir dizi kitap almıştım. İyi ki de almışım; artık hiçbiri ortada yok. Sorsanız, 'o da ne?' yanıtını alabilirsiniz. Bunlardan bir tanesi de 'Doğumunun 100. Yılında Atatürk' e Armağan - Atatürk özel Sayısı - Türk Dili Aylık Dil ve Yazın Dergisi Mayıs 1981 Sayı: 353'. Bu dergide birçok şey var. En önemlisi, TDK nun tarihçesi.

Oradan bazı alıntılar yapayım. Bence en önemlisi, TDK nun kuruluşundan sonraki yılda yapılan 1.nci Dil Kurultayı. Ata' mız bu işe ne kadar önem verdiğini göstermek üzere, yer olarak Dolmabahçe Sarayı' nı seçmiş. Herkes istediğini söyleyebilsin diye, kendisine ve devrimlere karşı olduğunu bildikleri dahil, bütün yazın ileri gelenlerini davet etmiş (Abdülhak Hamit, Samipaşazade Sezai, Halit Ziya, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit, Mehmet Emin, Hüseyin Rahmi, Ahmet Haşim, Faik Ali, Ahmet Rasim, Ali Ekrem vb). Bununla yetinmemiş, kurultayı isteyen her yabancı bilimadamının da katılımına açık tutmuş. Bakanlar, milletvekilleri, öğretim üyeleri, öğretmenler, yazarlar, halk temsilcileri salonu doldurmuş. Başkanlığa TBMM başkanı Kazım Paşa, ikinci başkanlıklara ise Maarif Vekili Reşit Galip ve TDK Başkanı Samih Rıfat getirilmiş. Bütün bunlar olaya ne derece önem verdiğini göstermektedir. Ata' mız baştan sona büyük bir dikkatle bütün oturumları izlemiş.

Toplantıda 20 tez sunulmuş. Bunlardan iki tanesi çok çarpıcı. Birisi, Hüseyin Cahit' in dile karışmamak yanlısı tezi, diğeri Fuat Köprülü' nün devrimi savunan tezi.

Devrim karşıtı Hüseyin Cahit şöyle diyor: Tayyare icat edildiği zaman buna dilimizde isim bulmak için Arapçadaki 'tayr' kökünden çıkmış bir kelime alacağımıza bunu öz dilimizden çıkararak 'uçku', 'uçuşkan' diye tespit etmiş olsaydık, şüphesiz ki daha iyi olurdu. Fakat bugün en basit köylüler bile 'tayyare' yi belledikten sonra kaldırıp da bu türlü halis bir Türkçe kelime koymakta nafile zahmetten başka bir fayda mülahaz etmem. Çünkü 'tayr' arapça olsa da 'tayyare' muhakkak ki Türkçedir. Bizim icadımızdır; Türkün çocuğudur. [Dikkat: artık köylülerin bile çok azı tayyare demektedir; hemen herkes "uydurukça" olarak nitelendirilen 'uçak' sözcüğünü kullanmaktadır. Hüseyin Cahit' in ruhu şad olsun!]

Devrim taraflısı Fuat Köprülü ise şunları diyor: Son asırlarda türlü yabancı tesirler altında tabii yolunu şaşırmış olan dilimize tekrar o eski zenginliğini, istiklalini kazandırmak ve bu günkü manasıyla en ileri, en zengin bir medeniyet dili haline getirmek için ilk Türk Dil Kurultayı toplanmış bulunuyor ... Gazi, milletine hediye ettiği büyük inkılaplar zincirinin yeni bir halkası olan muazzam dil inkılabını da ilmin sağlam esasları üzerine kuruyor.

Ne ilginç değil mi? Atatürk' ün ölümünden sonra, Fuat Köprülü devrim karşıtı, Hüseyin Cahit ise devrim yanlısı oluyorlar. Ata' mızsa ölümüne dek yapılan bütün kurultaylara titizlikle katılarak baştan sona izliyor.

Atatürk, TDK nun bir devlet kuruluşu olmasını hiç istememiş, ona bir sivil toplum kuruluşu kimliği kazandırmak istemiş. Ama kesinlikle devlet desteğini de şart koşmuş. Örneğin; 'Söz Derleme Talimatnamesi' çıkartarak valiler, kaymakamlar, bucak müdürlerinin kendi yörelerinden bu derlemeyi yaparak TDK na yollamalarını emretmiş, bakanlık müfettişlerini de bu çalışmaları izlemekle görevlendirmiş. 'Dil seferberliği' adı verilen bu girişime halk birbiriyle yarışırcasına katılmış ve 2 yıl sonra 'Söz Derleme Dergisi' adıyla 4 ciltlik sözlük meydana gelmiş. İçinde yurt içinden derlenmiş 25.000 kadar sözcüğün anlam ve kullanım yerlerinin bulunduğu bu sözlük 1979 yılında içinde 80.000 sözcüğün bulunduğu 'Derleme Sözlüğü' haline dönüşmüş.

'Tarama Dergisi', 'Cep Kılavuzu' gibi çalışmalar sonucunda 8.000 kadar Osmanlıca sözcüğün yerine önerilen sözcüklerin çoğu tutunmuş. Farkında olmayanlar için küçük bir liste verelim: Aday, azınlık, basın, besin, çağdaş, devrim, eğitim, eğilim, emekli, genelge, özet, süel, yargıtay ... şaşırtıcı, değil mi?

Atatürk' ün ele alınmasını istediği konular arasında 'eski kitaplarda bulunan Türk dili varlıklarını toplayıp ortaya koymak' da varmış. Onun sağlığında başlayan çalışmalar; 42 yıl, yanlış duymadınız KIRKİKİ YIL, sonra; 1977 yılında 'Tarama Sözlüğü' adı altında 8 cilt olarak yayınlanmış.

Türkçe' nin söz türetme olanaklarından olabildiğince yararlanmak Atatürk' ün büyük önem verdiği bir çalışma alanı imiş. Dilimizin başka dillerden çok üstün olan bu gücünün Osmanlıcada öne çıkan Arapça ve Farsça kullanma eğiliminden dolayı kısırlaştırıldığına inanırmış. -men, -el, -sel, -it, -enek gibi geçmişte az kullanılmış ekler bir yana, -i, -cik, -ik, -im, -li gibi eskiden beri birçok sözcükte yer bulan eklerden bile yararlanılmadığını düşünürmüş. (-sel ekiyle ilgili yazdıklarımı okumuş olanlar, neden karşı devrimden söz ettiğimi böylece daha iyi anlayacaklardır)

Atatürk' ün getirdiği ulusal dil düzeni; yabancı sözcükler yerine Türkçelerini kullanma bilinci kazandırmanın yanında, eklerimizden bol bol yararlanarak yeni sözcükler türetme bilincini de benliğimize yerleştirmiş. Madem dilimizde 'kölemen', 'şişman' vardı, neden 'öğretmen', 'uzman' olmasındı? Benzer biçimde; 'kumsal', 'uysal' varsa, neden 'bilimsel', 'tarımsal' olmasındı? Ya da 'ağıt', 'geçit' varken, neden 'konut', 'yakıt' olmasındı? Bu doğrultudaki çabalar sonucunda birçok sözcük türetilmiş:

sayaç, bağışık, özel, ilke, örgüt, önem, sözlük, görev, eşit, yetinmek, kesin, tepki, yayın, tüketim, anı, süre, süreç, sakınca, olumlu, ödenek, paydaş, çekimser ...

Bileşik sözcükler de türetilmiş:

Önsöz, sağduyu, içgüdü, özveri, katsayı, akaryakıt, uyurgezer, bilgisayar, uzunçalar, kapkaççı, gökdelen ...

Yabancı bilimsel terimlere karşılık bulmakla da Atatürk bizzat ilgilenmiş ve TDK na yön vermekten öte, bir de küçük geometri kitabı yazmış ve orada:

yatay, yüzey, dikey, düşey, uzay, taban, boyut, kesit, açı, daraçı, yöndeş açılar, iç tersaçılar, dış tersaçılar, açıortay, üçgen, ikizkenar üçgen, eşkenar üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, yamuk, eğik, çap, yarıçap, yay, kiriş, teğet, ayrıt, izdüşüm, içbükey, dışbükey, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, pay, payda, oran, orantı, türev ...

gibi onlarca terimin karşılığını ELLERİYLE yazmıştır.

Atatürk askerlikte de birçok terimi değiştirmiştir:

Er, teğmen, asteğmen, üsteğmen, subay, yarbay, albay, kurmay, tuğay, tümen, öncü, artçı, denizaltı, uçaksavar, birlik, konuş ...

Son olarak; Atatürk' ün ölümünden 10 gün önceki TBMM nde okunan söylevinde dediklerini de hatırlatalım: Dil Kurumu, en güzel ve feyizli bir iş olarak türlü ilimlere ait Türkçe terimleri tespit etmiş ve bu suretle dilimiz, yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl, okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim.

Eh; artık yönümüzle ilgili benim kuşkum yok; sizlerin var mı? Benden 80 yıl önce doğmuş olmasına rağmen bir konuda benim asla hayal bile edemeyeceğim şeyleri gerçekleştirmiş bir dehayı sorgulamak haddime düşmez. Bence, aksine bir kanıt olmadığı sürece, ne dediyse, doğrudur; onu izlemek gerekir.

Saygılarımla,

Not: Bütün yazı, adı geçen dergide Ömer Asım Aksoy' un "Atatürk' ün dilimize kazandırdığı güç" adlı makalesinden derlenmiştir. Hepsi TBMM kayıtları ve Atatürk' ün sözlerinden ibaret olduğundan telifi söz konusu değildir; ulusumuzun mirasıdır. Yazarın anlatımı doğrudan kullanılmadığından, onun telif hakkı da konu yapılamaz.
Old 16-03-2007, 16:07   #2
Hekimbaşı

 
Varsayılan Abece, şapkalar, yabancı çekimler ve dil devrimi

Sn.Katılımcılar,

(1) nolu iletideki referanstan alınma birkaç noktayı daha belirtmekte yarar görüyorum.

1. Yazı devrimi için 5-10 yıl süre öneren uzmanlara Atatürk' ün yanıtı 'Bu iş ya 3 ayda hallolur, ya hiç olmaz.' olmuş. Bu onun kararlılık ve ulusuna duyduğu güvenin bir göstergesi.

2. Yeni Türk abecesi hazırlanırken kimi Arapça sözcüklerin doğru yazılıp okunabilmeleri için abeceye birkaç harf daha eklenmesini öneren uzmanlara Atatürk' ün yanıtı 'Lisanımıza karışmış ve fakat atılması zaman meselesi olan yabancı kelimelerin hatırı için Türk alfabesine harfler ilavesini asla münasip görmem.' olmuş.

3. 1932 den önce de sadeleşmeye yönelim olmuş; ancak yüzyılda % 10 olabilmişken; 1932 den sonraki 49 yılda on katı hız kazanarak % 50 daha artmış (Ne demek istediğini anlamadım, ama 10 kat nitelemesi benim için yeterli). Sn.Aksoy, bunu dili özleştirenlerin artık belli kuruluş veya kişiler değil, ulusal dil bilincine varmış olan toplum olduğunu belirtmektedir.

Özellikle (2) deki sözlerin Türkçe' de harflere şapka konması veya yabancı eklerin kullanımı (içtiması, içtimai) gibi savlar ileri sürenlerin kulağına küpe olmasını isterim. (3) ise bu yöndeki çabaların neye ne kadar zarar vereceğine ilişkin bir ipucudur.

Karşı devrim sözcüğünü kullanırken boş konuşmadığımın bilinmesini isterim. Herkes devrimin tarafı olmak zorunda değildir; ama söyledikleri, savunduklarıyla Atatürk devrimlerine karşı düştüğünün de bilincinde olmalıdır.

Saygılarımla,
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03717399 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.