Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Karar duruşma zaptının tebliği

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 05-09-2013, 09:13   #1
Av.mehmet.av

 
Acil Karar duruşma zaptının tebliği

Selamlar,
Davacı vekili olduğumuz bir iş davasının karar duruşmasına katılmadık ve karar yokluğumuzda verildi. Karar "yetkisizlik nedeni ile red". Bize gerekçeli karar tebliğ edilmedi. Ancak karar duruşma zaptı tebliğ edilmiş durumda. Sorum şu: 8 günlük kesinleşme/temyiz süresi için yoklukta verilen kararların illa gerekçeli kararının mı tebliğ edilmesi gerek yoksa karar duruşma zaptının tebliği bu 8 günlük süreyi başlatır mı? Mahkemenin İş Mahkemesi olduğunu dikkatinize sunuyorum. Bu konuda görüşlerinizi rica ederim.
Old 05-09-2013, 09:27   #2
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Selamlar,
Davacı vekili olduğumuz bir iş davasının karar duruşmasına katılmadık ve karar yokluğumuzda verildi. Karar "yetkisizlik nedeni ile red". Bize gerekçeli karar tebliğ edilmedi. Ancak karar duruşma zaptı tebliğ edilmiş durumda. Sorum şu: 8 günlük kesinleşme/temyiz süresi için yoklukta verilen kararların illa gerekçeli kararının mı tebliğ edilmesi gerek yoksa karar duruşma zaptının tebliği bu 8 günlük süreyi başlatır mı? Mahkemenin İş Mahkemesi olduğunu dikkatinize sunuyorum. Bu konuda görüşlerinizi rica ederim.
Sayın Av.mehmet.av;

İş Mahkemesi'nde görülen davalarda temyiz süresi duruşmada hazır bulunan taraf için tefhim (yüze karşı) ile başladığından ve karar yokluğunuzda verildiğinden tarafınıza gönderilen duruşma tutanağı ile temyiz süresinin başlamayacağı, gerekçeli kararın tebliği ile sürenin başlayacağı kanaatindeyim.

Saygılarımla..
Old 05-09-2013, 09:29   #3
yılmazkan

 
Varsayılan

Kısa karar yüzünüze okunsaydı, temyiz süresinin başlayacağı kesindir. Aynı şekilde kısa kararın ilgili tarafa tebliği yüze karşı okuma yerine geçerek temyiz süresini başlatacaktır.
Old 05-09-2013, 09:59   #4
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Kısa karar yüzünüze okunsaydı, temyiz süresinin başlayacağı kesindir. Aynı şekilde kısa kararın ilgili tarafa tebliği yüze karşı okuma yerine geçerek temyiz süresini başlatacaktır.
Sayın yılmazkan;

Temyiz süresi "kısa kararın tefhimi veya gerekçeli kararın tebliği" ile başladığına ve somut durumda kısa kararın tebliğinin tefhim olarak kabulü mümkün olamayacağına göre (belirttiğiniz gibi tefhim yüze karşı okumadır) sürenin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlaması gerekir.
Old 05-09-2013, 10:56   #5
Av.mehmet.av

 
Varsayılan

5510 sayılı kanun 8. maddede,.......... karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür diyor. Mahkemenin son verdiği karar ara karar olmayıp nihai karar olduğu için acaba gerekçeli karar değil nihai kararın tebliği anında mı başlar süre. Sanki bu şık daha ağır basıyor gibi ama hala netleşmedi kafamda.
Old 05-09-2013, 11:00   #6
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
5510 sayılı kanun 8. maddede,.......... karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür diyor. Mahkemenin son verdiği karar ara karar olmayıp nihai karar olduğu için acaba gerekçeli karar değil nihai kararın tebliği anında mı başlar süre. Sanki bu şık daha ağır basıyor gibi ama hala netleşmedi kafamda.
5510 sayılı kanun: SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU
Old 05-09-2013, 11:09   #7
Av.mehmet.av

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
5510 sayılı kanun: SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU

Sehven yapmış olduğum maddi hatadan dolayı kusura bakmayın Engin Bey. Bu hatadan beni çevirdiğiniz için teşekkür ederim. 5521 m.8'i sizin yorumunuz nasıl acaba
Old 05-09-2013, 11:11   #8
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
Sehven yapmış olduğum maddi hatadan dolayı kusura bakmayın Engin Bey. Bu hatadan beni çevirdiğiniz için teşekkür ederim. 5521 m.8'i sizin yorumunuz nasıl acaba
Rica ederim.

İlgili düzenleme savunduğum görüşü doğrulamaktadır.
Old 05-09-2013, 11:58   #9
avzafer

 
Varsayılan

Teorik olarak farklı düşünsem de, Pratik olarak Kısa Kararın tarafınıza tebliğinden itibaren 8 gün içinde kararı Temyiz ettiğinizi bildirmeniz uygun olacaktır. Gerekçeli kararın tarafınıza tebliğinden sonra da temyiz gerekçelerinizi bildirebilirsiniz.
Old 05-09-2013, 12:21   #10
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
Selamlar,
Davacı vekili olduğumuz bir iş davasının karar duruşmasına katılmadık ve karar yokluğumuzda verildi. Karar "yetkisizlik nedeni ile red". Bize gerekçeli karar tebliğ edilmedi. Ancak karar duruşma zaptı tebliğ edilmiş durumda. Sorum şu: 8 günlük kesinleşme/temyiz süresi için yoklukta verilen kararların illa gerekçeli kararının mı tebliğ edilmesi gerek yoksa karar duruşma zaptının tebliği bu 8 günlük süreyi başlatır mı? Mahkemenin İş Mahkemesi olduğunu dikkatinize sunuyorum. Bu konuda görüşlerinizi rica ederim.

Eğer Nihai kararın tefhim veya tebliği ile temyiz süresi başlıyor ise, kısa kararın okunması ile tebliği arasında bir farklılık olmaması gerekir. Ancak gerekçeli kararın tebliği ve süre tutum talep edilerek gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı temyiz dilekçesi verilebilir. Ancak ben, kısa kararın tebliği ile temyiz süresinin başlayacağı kanaatindeyim.Yüze karşı verildiğinde temyiz süresi başlıyor ise tebliğ edildiğinde başlamayacak olmasının bir gerekçesinin olmadığını düşünüyorum.
Old 05-09-2013, 12:32   #11
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Eğer Nihai kararın tefhim veya tebliği ile temyiz süresi başlıyor ise, kısa kararın okunması ile tebliği arasında bir farklılık olmaması gerekir. Ancak gerekçeli kararın tebliği ve süre tutum talep edilerek gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı temyiz dilekçesi verilebilir. Ancak ben, kısa kararın tebliği ile temyiz süresinin başlayacağı kanaatindeyim.Yüze karşı verildiğinde temyiz süresi başlıyor ise tebliğ edildiğinde başlamayacak olmasının bir gerekçesinin olmadığını düşünüyorum.
Sayın İlhan_ERDEN;

Bu durumda da yasada yeri olmayan, va'z edilmemiş bir şey uygulanmış olmuyor mu?

Bir başka deyişle, yasada "...veya kısa kararın tebliği" gibi bir ifadeye yer verilmemişken bu seçeneğin gerçekleşmesiyle de temyiz süresinin başladığının savunulması doğru mudur?

Duruşmada hazır bulunulmuş ise "tefhim" duruşmada hazır bulunulmamış ise "tebliğ" ile başlar deniyor.

Saygılarımla..
Old 05-09-2013, 12:47   #12
Av.mehmet.av

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Sayın İlhan_ERDEN;

Bu durumda da yasada yeri olmayan, va'z edilmemiş bir şey uygulanmış olmuyor mu?

Bir başka deyişle, yasada "...veya kısa kararın tebliği" gibi bir ifadeye yer verilmemişken bu seçeneğin gerçekleşmesiyle de temyiz süresinin başladığının savunulması doğru mudur?

Duruşmada hazır bulunulmuş ise "tefhim" duruşmada hazır bulunulmamış ise "tebliğ" ile başlar deniyor.

Saygılarımla..

İş mahkemeleri kanununda nihai kararın tebliğinden bahsediyor. Nihai karardan anlaşılması gerekenin sadece gerekçeli karar olmadığını düşünüyorum.
Old 05-09-2013, 12:53   #13
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
İş mahkemeleri kanununda nihai kararın tebliğinden bahsediyor. Nihai karardan anlaşılması gerekenin sadece gerekçeli karar olmadığını düşünüyorum.
6100 sayılı HMK'nın 297. maddesinde mahkeme hükmünün nasıl olması gerektiği açıkça ifade edilmiş. Dolayısıyla kısa kararı, nihai karar (hüküm) olarak değerlendirmek mümkün değildir. Kısa kararda maddede sayılanların tümü bulunmamaktadır.
Alıntı:
Yazan HMK 297.
(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Old 05-09-2013, 13:08   #14
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Sayın İlhan_ERDEN;

Bu durumda da yasada yeri olmayan, va'z edilmemiş bir şey uygulanmış olmuyor mu?

Bir başka deyişle, yasada "...veya kısa kararın tebliği" gibi bir ifadeye yer verilmemişken bu seçeneğin gerçekleşmesiyle de temyiz süresinin başladığının savunulması doğru mudur?

Duruşmada hazır bulunulmuş ise "tefhim" duruşmada hazır bulunulmamış ise "tebliğ" ile başlar deniyor.

Saygılarımla..

Evet, dediğiniz gibi "...veya kısa kararın tebliği" dememektedir ancak "gerekçeli kararın tebliği" de dememekte, "nihai karar"dan bahsetmektedir. Ben bu nedenle nihai karar olan kısa kararın tebliği ile temyiz süresinin başlayacağını düşünüyorum.Saygılarımla.

Alıntı:
5521 s.k. md 8/1 (eski):"İş mahkemesinin nihai kararları tefhim tarihinden itibaren sekiz gün içinde..."

5521 s.k. md 8/1 (yeni):"...karar yüze karşı verilmişse nihai kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren..."
Old 05-09-2013, 13:49   #15
Av.mehmet.av

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
6100 sayılı HMK'nın 297. maddesinde mahkeme hükmünün nasıl olması gerektiği açıkça ifade edilmiş. Dolayısıyla kısa kararı, nihai karar (hüküm) olarak değerlendirmek mümkün değildir. Kısa kararda maddede sayılanların tümü bulunmamaktadır.

HMK 297(1) d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
Bu ifadeden çıkan sonuç; hüküm(nihai karar) daha önceden(son duruşmada) verilmiş olmuyor mu ve 5521 s.k m.8'e göre de nihai kararın tebliğinden bahsettiğine göre sadece kısa kararın(karar duruşmasının) tebliği ile süre başlamış olmaz mı?
Old 05-09-2013, 13:58   #16
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan İlhan_ERDEN
Evet, dediğiniz gibi "...veya kısa kararın tebliği" dememektedir ancak "gerekçeli kararın tebliği" de dememekte, "nihai karar"dan bahsetmektedir. Ben bu nedenle nihai karar olan kısa kararın tebliği ile temyiz süresinin başlayacağını düşünüyorum.Saygılarımla.
Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
HMK 297(1) d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
Bu ifadeden çıkan sonuç; hüküm(nihai karar) daha önceden(son duruşmada) verilmiş olmuyor mu ve 5521 s.k m.8'e göre de nihai kararın tebliğinden bahsettiğine göre sadece kısa kararın(karar duruşmasının) tebliği ile süre başlamış olmaz mı?
Hükmü geniş anlamda yorumlarsak kısa karar bir hüküm değildir, zira HMK'nın alıntıladığım ilgili maddesinde hükmün neleri içerdiği tahdidi olarak sayılmıştır.

Dar anlamda yorumladığımızda, 5521 sayılı kanunun 8. maddesinde ifade edildiği şekilde, kısa kararın nihai karar olarak ifade edilmiş olmasıyla kısa karar hüküm değildir demek bu defa hatalı olmaktadır.

Ancak, verilmiş olan kararın veya hükmün, duruşmada hazır bulunan taraflara hakim tarafından sözle bildirilmesi anlamına gelen tefhimin yüze karşı yapılması bir zorunluluk olduğundan, kısa kararın tebliğinin gerekçeli kararın tebliği gibi sonuç doğurmayacağı ve temyiz süresini başlatmayacağı düşüncemi tekrar ediyorum.

Saygılarımla..
Old 05-09-2013, 14:46   #17
Av.mehmet.av

 
Varsayılan

O halde şöyle bir soru sormak gerekmez mi?
Mahkemelerin kararı ya ara karardır ya da nihai karar. Mahkemenin son duruşmada verdiği kararın adını ne koyacağız.
Old 05-09-2013, 14:46   #18
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Katkı-1

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/5008

K. 2002/5842

T. 3.5.2002

• HÜKMÜN TEFHİMİNDE ŞEKİL ( Hüküm Sonucunun Duruşma Tutanağına Yazılması Mecburiyeti )

• HÜKÜM SONUCUNUN DURUŞMA TUTANAĞINA YAZILMAMIŞ OLMASI ( Hükmün Tefhim Edilmiş Sayılamayacağı )

• TEFHİM ŞEKİL VE ŞARTLARI ( Hüküm Sonucunun Duruşma Tutanağına Yazılması Mecburiyeti )

• DURUŞMA TUTANAĞINA HÜKÜM SONUCUNUN YAZILMAMIŞ OLMASI ( Hükmün Tefhim Edilmiş Sayılamayacağı ve Hukuki Varlık Kazanamayacağı )

1086/m.388/2,428/2

ÖZET : Mahkemece son oturum tutanağında "davanın kısmen kabulüne dair davacı vekilinin ve davalının yüzlerine karşı davalının yokluğunda yasaya açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı" denmekle yetinilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 388/2. maddesinde gösterildiği şekilde hüküm sonucunu belirtmeyen böyle bir beyanla hüküm tefhim edilmiş ve hukuki varlık kazanmış sayılamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi gerekir.Mahkeme verdiği hüküm ile, hükmü ne şekilde tefhim ettiğini duruşma tutanağına yazmak zorundadır.[HUMK.15l/2] Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun, 3156 sayılı kanunla değiştirilen, 381. maddesi, hükümlerin ne şekilde tefhim edileceğini düzenlemektedir. Bu madde hükmüne göre, mahkeme, hazır olan tarafın iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararı tefhim eder.

Kararın tefhimi, en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.

Zorunlu nedenlerle yalnız hükmün sonucunun tefhim edildiği hallerde gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak onbeş gün içinde yazılması gerekir.

Bu hükümden anlaşılacağı gibi, mahkeme hükmünü gerekçesi ile birlikte tam olarak yazmış olsa bile, bunu duruşma tutanağına tamamen yazdırması ve okunması gerekir. Zorunlu nedenlerle hükmün gerekçesi ile birlikte tamamen yazılamadığı hallerde mahkeme sadece hüküm sonucunu tefhim etmekle yetinebilir. Hüküm sonucunun ne olduğu ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 388. maddesinin 2.fıkrasında belirtilmiştir. Mahkeme " istek sonuçlarından herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde" duruşma tutanağına geçirtip okumadan; "ekli karar tefhim edildi", "gerekçeli kararın mahkeme kaleminden alınmasına" veya benzeri şekilde tutanağa geçirilen beyanlarla hükmü tefhim etmiş sayılamaz.

Mahkemece son oturum tutanağında " davanın kısmen kabulüne dair davacı vekilinin ve davalının yüzlerine karşı davalının yokluğunda yasaya açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı " denmekle yetinilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 388/ll. maddesinde gösterildiği şekilde hüküm sonucunu belirtmeyen böyle bir beyanla hüküm tefhim edilmiş ve hukuki varlık kazanmış sayılamaz. Başka bir anlatımla Hakim Yargılamayı sona erdirdiği oturumda hiçbir karar vermemiştir. Diğer taraftan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428/ll.maddesindeki hükmün sonucunu etkilemeyen usul yanlışlıklarının bozma sebebi yapılamayacağına ilişkin kural, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 381. ve 388. maddesine uygun şekilde duruşma tutanağına geçirilip tefhim edilen hükümlerle ilgilidir. Yukarıda açıklanan nedenler karşısında ortada hukuki varlık kazanmış bir karar mevcut olmadığından anılan 428. maddenin uygulanması da sözkonusu bulunmamaktadır. Bu bakımdan yeniden yargılama yapılarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 381. ve 388. maddelerinde 10.4.1992 günlü ve 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında gösterildiği şekilde hüküm verilmek üzere temyiz olunan kararın bozulması gerekir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-09-2013, 14:48   #19
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Katkı-2

T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/13129

K. 2010/343

T. 18.1.2010

• TEFHİM EDİLEN KISA KARAR ( Yargılama Gideri ve Vekalet Ücreti Karar Altına alınmadığından Usule Uygun Bir Tefhimden Söz Edilemeyeceği - Temyiz Süresinin Kararın Tebliğinden Sonra İşlemesi Gereği )

• TEMYİZ SÜRESİNİN BAŞLANGICI ( Kararın Tebliğinden Sonra Başlaması -Yargılama Gideri ve Vekalet Ücreti Karar Altına alınmadığından Usule Uygun Bir Tefhimden Söz Edilemeyeceği )

• FARK KIDEM TAZMİNATI ( Faiz - Davacının Emekliye Ayrıldığının İşverene Bildirildiği Tarih Bildirim Yapılmamışsa Dava Tarihi İle Ödeme Tarihi Arasında İşleyecek En Yüksek Banka Mevduat Faizine Hükmedileceği )

• FAİZ ( Fark Kıdem Tazminatı - Davacının Emekliye Ayrıldığının İşverene Bildirildiği Tarih Bildirim Yapılmamışsa Dava Tarihi İle Ödeme Tarihi Arasında İşleyecek En Yüksek Banka Mevduat Faizine Karar Verilmesi Gereği )

1086/m. 381, 388

1475/m. 14

5521/m. 8

ÖZET : Tefhim edilen kısa kararda yargılama gideri ve vekalet ücreti karar altına alınmadığından usule uygun bir tefhimden söz edilemez. Temyiz süresinin tefhimden itibaren değil, gerekçeli kararın tebliğinden sonra işlemesi gerekir.

Fark kıdem tazminatı için davacının emekliye ayrıldığının işverene bildirildiği tarih, eğer bildirim yapılmamışsa dava tarihi ile ödeme tarihi arasında işleyecek en yüksek banka mevduat faizine karar verilmemiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Davacı, kıdem tazminatı ile yıllık izin ücretinin ödetilmesine karar verilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme davayı reddetmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tarafın 31.1.2008 günlü temyiz istemi tefhimden itibaren kanuni 8 günlük süre içinde yapılmadığı gerekçesiyle mahkemece reddedilmiştir. Ne varki, tefhim edilen kısa kararda yargılama gideri ve vekalet ücreti karar altına alınmadığından usule uygun bir tefhimden söz edilemez. Temyiz süresinin tefhimden itibaren değil, gerekçeli kararın tebliğinden sonra işlemesi gerekir. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren temyizin süresinde yapılmış olduğu anlaşıldığından mahkemenin 01.02.2008 gün 1163/629 sayılı temyiz isteminin reddine dair kararın kaldırılmasına karar verildi. Dosya okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı dava dilekçesi ile fark kıdem tazminatına emeklilik tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi istemiştir. Mahkemece kıdem tazminatı alacağı yargılama sırasında ödendiğinden dava konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, faiz konusunda bir karar verilmemiştir. Fark kıdem tazminatı için davacının emekliye ayrıldığının işverene bildirildiği tarih, eğer bildirim yapılmamışsa dava tarihi ile ödeme tarihi arasında işleyecek en yüksek banka mevduat faizine karar verilmemiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-09-2013, 14:50   #20
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
O halde şöyle bir soru sormak gerekmez mi?
Mahkemelerin kararı ya ara karardır ya da nihai karar. Mahkemenin son duruşmada verdiği kararın adını ne koyacağız.

İlk mesajımdaki Yargıtay kararında belirlendiği gibi olursa, "nihai karar" diyeceğiz.
Old 05-09-2013, 14:55   #21
gökyüzü

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.mehmet.av
O halde şöyle bir soru sormak gerekmez mi?
Mahkemelerin kararı ya ara karardır ya da nihai karar. Mahkemenin son duruşmada verdiği kararın adını ne koyacağız.


Her durumda nihai karardır (gerekçeli veya gerekçesiz)


Bilindiği gibi iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.

Basit yargılama usulünde hüküm:
HMK 321. madde (1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.



HMK 321. madde hükmüne göre gerekçesiz bir kararda gerekçenin daha sonra açıklanacağı belirtilmemişse temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar diye düşünüyorum.

Dava "yetkisizlik nedeniyle" reddedilmiş olduğundan, HMK 19. m'ye göre yetkili mahkeme kısa kararda belirtilmişse gerekçeli kararın beklenmesi temyiz hakkının kaybına neden olabilir.
Old 05-09-2013, 14:57   #22
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
İlk mesajımdaki Yargıtay kararında belirlendiği gibi olursa, "nihai karar" diyeceğiz.

Gerekli unsurları taşıyan bu karar "nihai karar"sa ve kanun da "gerekçeli kararın tebliği"nden değil de "nihai kararın tebliği"nden bahsediyorsa, gerekli tüm unsurları taşıyan bu kısa kararın (nihai kararın) tebliğ edilmiş olması, temyiz süresini başlatmaz mı?
Old 05-09-2013, 15:00   #23
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan İlhan_ERDEN
Gerekli unsurları taşıyan bu karar "nihai karar"sa ve kanun da "gerekçeli kararın tebliği"nden değil de "nihai kararın tebliği"nden bahsediyorsa, gerekli tüm unsurları taşıyan bu kısa kararın (nihai kararın) tebliğ edilmiş olması, temyiz süresini başlatmaz mı?

Bence başlatır.
Old 05-09-2013, 15:08   #24
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan gökyüzü
Her durumda nihai karardır (gerekçeli veya gerekçesiz)


Bilindiği gibi iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.

Basit yargılama usulünde hüküm:
HMK 321. madde (1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.



HMK 321. madde hükmüne göre gerekçesiz bir kararda gerekçenin daha sonra açıklanacağı belirtilmemişse temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar diye düşünüyorum.

Dava "yetkisizlik nedeniyle" reddedilmiş olduğundan, HMK 19. m'ye göre yetkili mahkeme kısa kararda belirtilmişse gerekçeli kararın beklenmesi temyiz hakkının kaybına neden olabilir.

Basit yargılamaya tabi olsa da, kısa karar HMK'nun 321 ve 388 inci maddesine uygun olmalıdır. Yine ilk sunduğum Yargıtay kararına göre böyle bir karar "nihai karar" olamaz.

Alıntı:
Yazan Yargıtay
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 388/ll. maddesinde gösterildiği şekilde hüküm sonucunu belirtmeyen böyle bir beyanla hüküm tefhim edilmiş ve hukuki varlık kazanmış sayılamaz. Başka bir anlatımla Hakim Yargılamayı sona erdirdiği oturumda hiçbir karar vermemiştir

Başka bir Yargıtay kararı:

Alıntı:
T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/5869

K. 2012/4685

T. 20.2.2012

• İŞ SÖZLEŞMESİNİN KARŞILIKLI ANLAŞMA SURETİ İLE SONA ERMESİ ( İşçinin Vergi Kesilmesini Gerektiren İşçilik Alacaklarında Vergi Yükümlüsünün İşçi Olduğu - Bu Tazminat ve Alacaklardan Kesinti Yaparak Vergi Dairesine İşçi Adına Ödeme Yükümlülüğünün İşverene Ait Olduğu )

• İŞÇİNİN VERGİ KESİLMESİNİ GEREKTİREN İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Yükümlüsünün İşçi Olduğu - Bu Tazminat ve Alacaklardan Kesinti Yaparak Vergi Dairesine İşçi Adına Ödeme Yükümlülüğünün İşverene Ait Olduğu )

• GEREKÇELİ KARARIN KISA KARARA AYKIRI OLMASI ( İşçilik Alacakları Davası - Gerekçeli Kararın Yok Hükmünde Olacağı )

• HÜKMÜN TEFHİMİ ( Kısa Kararda da Taleplerden Her Biri Hakkında Verilen Hükümle Taraflara Yüklenen Borç ve Tanınan Hakların Sıra Numarası Altında Açık Şüphe ve Tereddüt Uyandırmayacak Şekilde Gösterileceği )

6100/m.297, 298, 321

1086/m.382

1475/m.14

5521/m.8

ÖZET : İş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma sureti ile sona erip ermediği, bu yolla sona ermiş ise davacı işçiye ödenen tazminat ve alacakların hangi vergi kesintilerine tabi olduğu ve hangi oranda kesileceği, davalı işverenin yapılan kesintiden sorumlu olup olmadığı uyuşmazlık konusudur. İşçinin vergi kesilmesini gerektiren işçilik alacaklarında vergi yükümlüsü işçidir. Bu tazminat ve alacaklardan kesinti yaparak vergi dairesine işçi adına ödeme yükümlülüğü işverene aittir. Gerekçeli kararın kısa karara uygun olmaması gerekçeli kararın yok hükmünde olduğu anlamına gelir. Hükmün tefhimi sırasında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

DAVA : Davacı vekili, davacı işçinin fark kıdem, ihbar ve iş sonu tazminatı ile ücret, yıllık ücretli izin, ikramiye alacaklarının davalı işverenden tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi B. Kar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : A ) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davalıya ait işyerinde çalışmakta iken işverene ait bir kısım ürünlerin aktif tanıtım ve pazarlaması durdurulması gerekçe gösterilerek aynı işyerinde çalışan birçok çalışanla birlikte iş akdi 16.12.2008 de feshedildiğini, davalı İstanbul da şirket merkezinde toplantı alacağını belirterek çalışanları İstanbul'a çağırdığını, işçilerin toplantıya katıldığını, toplantıda bir kısım ürünlerin aktif tanıtımının durdurulduğunu, bu nedenle iş akdini feshettiklerini, ancak hazırlanan sözleşmeyi imzalamaları durumunda başka bir işveren nezdinde çalışmalarına devam edecekleri söylendiğini, iş akdinin feshini müteakip tanzim edilen sözleşmede karşılıklı anlaşma neticesinde iş akdinin feshedildiği belirtilmişse de davacının fesih konusunda hiçbir talebi olmadığını, işsizliğin çok olduğu dönemde bunu talep etmesinin hayatın olağan akışına da uygun olmadığını, iş akdinin işverence feshinden sonra izin ücreti, ikramiye, ihbar tazminatına ve kıdem tazminatına denk gelen bir meblağ ile 4 aylık ücret tutarında işe son verme tazminatı adı altında ödeme yapıldığını, iş akdi işverence feshedilmesine rağmen kıdem ve ihbar tazminatı ödenmediğini, İzmir de açılan davalarda verilen cevaplarda bu hakların ödenmediği açıkça kabul edildiğini, geçerli bir ikale sözleşmesinden söz edebilmek için öncelikle tarafların ortak iradesi ve iş akdinin feshinden davacının makul bir yararının olması gerektiğini, aynı anda iş akitleri feshedilen yüzlerce kişinin iş akdinin feshini talep etmesi mümkün olmayacağından iş akdinin feshinde davacının bir talebi ve neticesinde menfaatinin olduğunun kabulünün de mümkün olmadığını, işverence ödeme yapılmışsa da bunun hangi alacak için ve ne miktarda olduğu istendiği halde belgeler verilmediği için belirlenemediğini ve bu sebeple bu davanın açılması zarureti doğduğunu belirterek, fark kıdem, ihbar ve iş sonu tazminatı ile ücret, yıllık ücretli izin, ikramiye alacaklarının davalı işverenden tahsiline karar verilmesini istemiştir.

B ) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacı ile karşılıklı olarak ve serbest iradeleri ile ikale sözleşmesi imzalanarak birlikte akdin feshedildiğini, bu feshin karşılıklı olarak yapıldığını, davacının da makul ve yararının olduğu ve böylece ikale sözleşmesinin geçerli olduğunu, hatta bunun yargı kararlan ile geçerliğinin kabul edildiğini, ödemelerin tamamının vergi kesintilerinden sonra yapıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda alınan hesap raporuna itibar edilerek, davacının kendi isteği ile iş sözleşmesini sona erdirme istemi olduğuna ilişkin herhangi bir belge sunulmadığı, bozma ( ikale ) sözleşmesi talebinin davacıdan gelmediği ve işten ayrılma iradesi bulunmadığı halde işverence ekonomik ve sosyal üstünlüğünü kullanarak bozma sözleşmesinin imzalatıldığı, sözleşmenin İş ilişkisi devam ederken davacının iş güvencesi hükümlerinden de yararlanmaması amacı ile yapıldığı ve davacıya makul bir yararın sağlanmadığı halde imzalatıldığından geçerli olamayacağı ve iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiğinin kabulü gerekeceği gerekçesi ile belirlenen fark tazminat ve alacaklar taleple bağlı kalınarak hüküm altına alınmıştır.

D ) Temyiz:

Davalı vekili cevap nedenleri yanında, usule aykırı karar verildiğini, ikale sözleşmesi ile davacıya ödenen tazminat ve alacaklardan vergi kesildiğini, ikalede davacının makul yararının gözetildiğini, davacıya bu nedenle ilave 4 aylık ücretine denk ödeme yapıldığım, işe iade davası açanlarda ikalenin geçerliğine karar verildiğini, kararların onandığım, davacıya ikale ile kıdem tazminatı ödenmediğinden, ödemede gelir vergisiz kesintisi yapılmasının doğal olduğunu, bu kesintide Vergi Dairesinin genelgesinin dikkate alındığını, kesinti yapılmasının yasal zorunluluk olduğunu, ayrıca bilirkişi raporunda belirtilen kesinti oranların 2008 yılı oranlan olmadığım, bilirkişinin kümülatif vergi oranı olan %35'i değil, her alacak için %15 aldığım, hesaplamaların hatalı olduğunu, iş hukuku ve vergi hukuku uzmanlarından oluşan bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiğini belirterek karan temyiz etmiştir.

E ) Gerekçe:

Somut uyuşmazlıkta iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma sureti ( ikale ) ile sona erip ermediği, karşılıklı anlaşma sureti ile sona ermiş ise davacı işçiye ödenen tazminat ve alacakların hangi vergi kesintilerine tabi olduğu ve hangi oranda kesileceği, davalının yapılan kesintiden sorumlu olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.

İşçi ve işveren iradelerinin iş sözleşmesinin feshi konusunda birleşmesi, bir tarafın feshi niteliğinde değildir. İş Kanununda bu sona erme türü yer almasa da, taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren açıklamasının ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile bozma sözleşmesi ( ikale ) kurulmuş olur. İş ilişkisi taraflardan her birinin bozucu yemlik doğuran bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu yola gitmeyerek karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı anlaşma yoluyla sona erme gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin dolanılması şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı denetimi dışında tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusunda icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır.

İşçinin vergi kesilmesini gerektiren işçilik alacaklarında vergi yükümlüsü işçidir. Bu tazminat ve alacaklardan kesinti yaparak vergi dairesine işçi adına ödeme yükümlülüğü ise işverene aittir. Vergi Usul Kanunu bu konuda işvereni vergi sorumlusu olarak kabul etmiştir.

Dosya içeriğine göre 18.12.2008 tarihinde davacı ile birlikte birçok işçinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi için karşılıklı anlaşma yapılması teklifinin davalı işverenden geldiği, davalının bu anlaşma karşılığı kıdem ve ihbar tazminatı ile işçilik alacakları dışında ilave olarak 4 aylık ücret tutarında işe son verme tazminatı Ödemeyi teklif ettiği, davacının bu şekilde karşılıklı anlaşma sureti ile iş sözleşmesinin sona erdirilmesi protokolünü imzaladığı, bunun üzerine davalı işverenin toplam tazminat ve işçilik alacaklarından toplam kümülatif değer üzerinden vergi sorumlusu olarak gelir vergisi ve diğer vergiler ile kesintileri yaparak davacı işçiye ödeme yaptığı, kıdem tazminatı ödemesinden de Vergi Dairesinin karşılıklı anlaşma sureti ile sona erdirmenin kıdem tazminatına hak kazandıran durum olmaması nedeni ile damga vergisi yanında gelir vergisi de kesildiği anlaşılmaktadır.

Davacı işçi iş sözleşmesinin işveren feshi olduğunu, karşılıklı anlaşma sureti ile ortada sona erdirme olmadığını, kıdem tazminatından gelir vergisi kesintisi yapılamayacağını, keza diğer tazminat ve alacaklardan da yüksek oranda gelir vergisi kesildiğini belirterek bu fark tazminat ve alacakları istemiştir. Kısaca uyuşmazlığın konusunu yapılan kesinti miktarları içermektedir.

Öncelikle ikale sözleşmesinde kıdem tazminatının ödenmesi kararlaştırıldığı takdirde, kıdem tazminatının 1475 sayılı Yasanın 14. maddesine göre hesaplanması ve anılan maddedeki kıdem tazminatı tavanının gözetilmesi gerekir. Bu açıdan bu tazminat sadece damga vergisine tabi olacağı açıktır. Ancak davalı işveren Vergi Dairesi genelgesine göre hareket ettiğini belirtmektedir.

Diğer taraftan davalının dosya içerisinde de bulunan işe iade davasında işyerini diğer bir işveren devretmesi nedeni ile devir tarihinde davacı ve diğer işçilere tazminatları yanında ilave ödeme yapmayı taahhüt ederek, iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sona erdirilmesini teklif ettiği, 4 aylık ilave ödemem nedeni ile davacı işçinin makul yararının da olduğu, devriden sonra işçileri devralan yanında işe başladıkları ve yaklaşık bir yıl sonra iş sözleşmesinin sona erdirilmesi nedeni ile devralan işveren ve davalı aleyhine işe iade davası açtıkları, açılan işe iade davasında ikalenin geçerli olduğu ve devir nedeni ile davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesi ile isteğin reddine karar verildiği, kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu tespitlere göre taraflar arasındaki ikale ( bozma sözleşmesi ) geçerlidir. Mahkemece aksi gerekçe ile değerlendirme hatalıdır.

Davalı işveren karşılıklı anlaşma sureti ile iş sözleşmesinin sona erdirilmesi protokolü uyarınca davacıya ödediği kıdem, ihbar ve iş sonu tazminatı ile ücret, yıllık ücretli izin ve ikramiye alacaklarından kümülatif olarak gelir vergisi, damga vergisi ve diğer kesintiler yapmıştır. Davalı işveren vergi sorumlusu olarak davacı vergi yükümlüsü işçi adına yasal olarak hareket etmiştir. Bu kesintiler Vergi Dairesine ödenmiş ise işverenin sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Zira bu durumda işverenin mükerrer ödemesi söz konusu olacaktır. Kıdem tazminatından yapılan gelir vergisinden ile diğer tazminat ve işçilik alacaklarından yapılan kesinti oranının yüksek oranda uygulanması nedeni ile fazla ödemeden Vergi Dairesi sorumlu olacaktır. Bu durumda ise anılan kesintilerin davacı işçi tarafından Vergi Dairesinin bağlı olduğu Hazmeden istenmesi ve Vergi Mahkemesine dava açılması, bu davanın ise davalı yönünden reddine karar verilmesi gerekir. Ancak bu kesilen vergiler davalı işveren tarafından yatırılmamış ise işverenin sorumluluğu devam edeceğinden, vergi oranlarından anlayan bilirkişiden hesap raporu alınarak sonucuna göre değerlendirilmeli, fark var ise hüküm altına alınmalıdır.

Eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekle karar verilmesi isabetsizdir.

Kabule göre ise;

Mahkemece yargılama sonunda hükmün esasını oluşturan, 30.12.2011 tarihli kısa karar " Raporda belirtilen tutar üzerinden davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına" şeklinde tefhim edilmiştir.

Basit yargılamada tefhim edilecek hüküm HMK.'un 297/2. maddesindeki unsurları taşımakla birlikte HMK.'un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olmak zorundadır. Ancak Mahkemelerin iş yoğunluğu ve buna bağlı olarak duruşma dosyalarının çokluğu nedeni ile gerekçenin duruşmada yazdırılamaması halinde gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

Bu yasal şekil yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir ( Hukuk Genel Kurulu - 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı ).

Halen yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesine göre, iş mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı kanun yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Taraflar hükmün tefhiminin HMK. nun 297/2. maddesinde sayılan unsurları taşımaması halinde hak ve borçlarını bilemeyeceklerinden temyiz süresini kaçırmamak, hak kaybına uğramamak için karan gereksiz yere temyiz etmek zorunda kaldıkları bir gerçektir.

Bu nedenlerle hükmün tefhimi sırasında HMK.nun 297/2. maddesinde belirtildiği üzere "taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

HMK.'un 298/2 ( HUMK. nun 382 ) maddesi gereğince sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması, tefhim edilen kısa karara aykırı olmaması gerekir. Aksi halde, yargılamanın aleniyeti ilkesi zedelenmiş ve mahkeme kararına güven sarsılmış olacaktır. Asıl olan tefhim edilen kısa karardır. Gerekçeli kararın kısa karara uygun olmaması, çelişki yaratır ve gerekçeli kararın yok hükmünde olduğu anlamına gelir. Belirtmek gerekir ki, kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi, Yargıtay İçtihadı Büyük Genel Kurulu'nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Kararı gereğince bozma nedenidir.

Mahkemece " Raporda belirtilen tutar üzerinden davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına" şeklinde tefhim edilen kısa karar HMK.'un anılan hükümlerine aykırı olup, ayrı bir bozma sebebidir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-09-2013, 15:46   #25
gökyüzü

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Basit yargılamaya tabi olsa da, kısa karar HMK'nun 321 ve 388 inci maddesine uygun olmalıdır. Yine ilk sunduğum Yargıtay kararına göre böyle bir karar "nihai karar" olamaz.

Maddi anlamda nihai karardır diye düşünüyorum. Çünkü bu kararla davaya son verilir.(HMK 294)
Gerekçeli kararda da "karar tarihi" olarak nihai kararın verildiği tarih yazılıdır.



Sonradan eklenen not: Yargıtay kararları için teşekkürler.

İş Mahkemeleri Kanunu'nda "nihai kararın tefhimi"nden, en az HMK 297.madde 2.fıkradaki "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hükmünün gereğinin yerine getirilmesini ve tefhimini anlamak gerekiyor.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Karar sonrası vekillikten istifa olursa vekile istifa öncesi yapılmış karar tebliği ? pallanco Meslektaşların Soruları 3 12-08-2014 12:14
UYAP avukat portalından karar tebliği...! aes Meslektaşların Soruları 8 20-04-2013 18:56
süre tutum ve gerekçeli karar tebliği koseogluhukuk Meslektaşların Soruları 19 12-06-2012 10:07
Karar Tebliği Av.Özlem PEKSÜSLÜ Meslektaşların Soruları 6 14-02-2009 18:35


THS Sunucusu bu sayfayı 0,17749596 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.