Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yemek yiyip ücreti ödemeden kaçan kişinin işlemiş olduğu suç nedir?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-09-2010, 13:00   #31
Avukaat

 
Varsayılan

Lokantaya gelen kişinin yemek yedikten sonra hesap ödeme zorunluluğu olduğu aşikardır. Lokanta sahibi de bu kişinin yediğinin ücretini ödeyeceğini düşünürek servis yapmıştır. Müşteri ise hesabı ödeyecekmiş gibi hileli bir davranışta bulunarak kendisine servis yapılmasını sağlamıştır. her suçun oluşumuna göre değerlendirmek gerekir. eski TCK da olan yeni TCK da olmayan bu suçun dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Old 25-09-2010, 17:42   #32
üye34660

 
Varsayılan

Hukuki ihtilaf olup, herhangi suç oluşmaz kanısındayım. Saygılar
Old 26-09-2010, 21:06   #33
Gemici

 
Varsayılan

Lokantada yemek yedikten sonra hesabı ödemekten kaçınmayı Alman'lar 'Zechprellerei' olarak adlandırıyor. Bu kavram hukuki bir kavram değil, halk dilinde kullanılan bir kavramdır. Zechprellerei 'hesap ödemede dolandırıcılık' olarak Türkçe'ye çevrilebilir.

Zechprellerei, taksiye binip ücret ödememek, kira sözleşmesi yapıp kira bedelini ödememek, mal ısmarlayıp bedelini ödemeden kaçınmak, Alman Hukukunda 'Eingehungsbetrug' olarak adlandırılıyor ve dolandırıcılığın özel bir şekli olarak kabul ediliyor. Sözlüklerde Türkçe anlamını bulamadığım 'Eingehungsbetrug' kavramını 'sözleşme yapmada dolandırıcılık' olarak adlandırabiliriz.

Alman Ceza Kanunu'nda özel olarak düzenlenmeyen ve dolandırıcılığın özel bir şekli olarak kabul edilen ve cezalandırılan sözleşme yapmada dolandırıcılıkta, lokantaya girip oturan müşterinin, taksiye binen kişinin vs. konkludent olarak hareket ettiği (zımni irade beyanında bulunduğu) kabul ediliyor. Alman Hukuku lokantaya gidip oturan kişinin, zımni olarak(davranışı ile) ısmarladığı şeyin bedelini ödemeyi kabul ettiğini ve ödeyecek mali gücü olduğunu davranışı ile belirttiğini, öngörüyor. Ve lokantanın garsonu bu zımni irade beyanına dayanarak yiyecek ve içecekleri getiriyor veya taksi örneğinde olduğu gibi taksi şoförü müşteriyi istediği yere götürüyor. Davranışı ile bedeli ödeyecekmiş gibi davranan, aslında edimini yerine getirmeyi düşünmeyen müşteri bu durumda dolandırıcılık suçu işlemiş oluyor Alman Hukuku'nda.

Uygulamada, ödeme gücü olmadığı halde mal ısmarlayıp bedelini ödemeyenlerin veya yüklü bir kredi aldıktan kısa bir süre sonra iflas için mahkemeye müracaat edenlerin Eingehungsbetrug(sözleşme yapmada dolandırıcılık suçu) işlediklerini ispat etmek zor olmuyor, eğer sözleşmeden kısa bir süre önce, borçlarını ödemekten aciz oldukları için, mal beyanında bulunmuşlarsa.

Saygılarımla
Old 26-09-2010, 22:09   #35
hakikiavukat

 
Mutlu Azmettiren

Ben de olayda dolandırıcılık suçunun oluşacağını kanaatindeyim.

Kanunkoyucu ;

Ya para karşılığı yemek satan bir yere giden kişinin para ödeyeceğini bildiği ve veya bilmesi gerektiğini varsaymış .

Ya da nasıl olsa miktar az olur , hakim salıverir , mahkemeleri boşa uğraştırmayalım demiş bilinçli boşluk koymuş ( hesabın 1000 TL olduğu restoranları unutmuş ) .

Ya da nasıl olsa şu güven ve refah ortamında böyle bir şey olmaz , kim yemek yiyip kaçacak efendim demiş , olursa da biri çıkar bu ayıp devleti ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiyenin ayıbıdır , suçudur der , devleti ve milleti şikayet eder. Adamı salıveririz , o zaman bir madde uydururuz demiş.

Bence bu son ihtimali dikakte alıp şikayet yapılacaksa sanık (azmettiren ) satırına " devlet ve toplum (lokantacı dahil !) " ibaresini yazmalı !

Ki bu yargılamadan da " kadı haksız çıkar ya ! " Neyse.
Old 27-09-2010, 03:56   #36
serhatçetin

 
Varsayılan

Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi ;
5237 sayılı TCK
MADDE 2. -
(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2)...
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

Dolandırıcılık suçunun, (Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp...) özellikle de hırsızlık fiilinin (Zilyedinin RIZASI OLMADAN başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak) kanunda sayılan niteliklerini taşımayan bu fiil 5237 sayılı TCK uyarınca suç oluşturmaz. Bulaşık yıkatmak yerine bir sebepsiz zenginleşme davası açması lokantacının lehine olacaktır kanaatindeyim Hem belki dava görülürken borçlunun eli ekmek tutar da BORCUNU ÖDER değil mi
Fiilin "HIRSIZLIK" olduğunu savunan meslektaşlarımın hatırı için "Hırsızlık" diye nitelesem diyorum ama 5237 sayılı TCK'nın 145. maddesi onların suç duyurusunu zaten anlamsızlaştırır diye yapmıyorum
Eğer "yemek yedikten sonra parayı ödememe" durumunu baştan hileli bir davranış sayacak olursak hukuki sözleşmelerden doğan her tür borç ilişkisinde, para alacağına dayanan davaların hepsinde "aynı zamanda dolandıcılık suçu oluştu" demek zorunda kalırız. Çünkü büyük ihtimalle bu tarz durumlarda da her davacı "Ben hukuki ilişkimizin başlangıcında, senin borcunu ödeyeceğini sanmıştım" diyecektir
Otomatlar konusuna gelince; Metroda, sokakta vs. umumun kullanımına sunulan çikolata, su, biskuvi veren otomatlar ya da akbil dolum gişelerinden ücret ödemeksizin alınan hizmet "KARŞILIKSIZ YARARLANMA SUÇU" olarak değerlendirilebilirse de, lokantada yenilip ücreti ödenmeyen yemek örneği bu şekilde değerlendirilemez. Bu açıkça kıyas yasağına aykırı bir değerlendirme olacaktır.
Old 27-09-2010, 21:58   #37
Av. Hilal Ceren HATİPOĞLU

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan serhatçetin
Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi ;
5237 sayılı TCK
MADDE 2. -
(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2)...
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

Dolandırıcılık suçunun, (Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp...) özellikle de hırsızlık fiilinin (Zilyedinin RIZASI OLMADAN başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak) kanunda sayılan niteliklerini taşımayan bu fiil 5237 sayılı TCK uyarınca suç oluşturmaz. Bulaşık yıkatmak yerine bir sebepsiz zenginleşme davası açması lokantacının lehine olacaktır kanaatindeyim Hem belki dava görülürken borçlunun eli ekmek tutar da BORCUNU ÖDER değil mi
Fiilin "HIRSIZLIK" olduğunu savunan meslektaşlarımın hatırı için "Hırsızlık" diye nitelesem diyorum ama 5237 sayılı TCK'nın 145. maddesi onların suç duyurusunu zaten anlamsızlaştırır diye yapmıyorum
Eğer "yemek yedikten sonra parayı ödememe" durumunu baştan hileli bir davranış sayacak olursak hukuki sözleşmelerden doğan her tür borç ilişkisinde, para alacağına dayanan davaların hepsinde "aynı zamanda dolandıcılık suçu oluştu" demek zorunda kalırız. Çünkü büyük ihtimalle bu tarz durumlarda da her davacı "Ben hukuki ilişkimizin başlangıcında, senin borcunu ödeyeceğini sanmıştım" diyecektir
Otomatlar konusuna gelince; Metroda, sokakta vs. umumun kullanımına sunulan çikolata, su, biskuvi veren otomatlar ya da akbil dolum gişelerinden ücret ödemeksizin alınan hizmet "KARŞILIKSIZ YARARLANMA SUÇU" olarak değerlendirilebilirse de, lokantada yenilip ücreti ödenmeyen yemek örneği bu şekilde değerlendirilemez. Bu açıkça kıyas yasağına aykırı bir değerlendirme olacaktır.


Dolandırıcılık suçunun kapsamına alınması halinde her tamamlanmayan hukuki ilişkide dolandırıcılık suçunun oluşabileceği savınıza kast noktasında katılamıyorum. Zira herhangi bir hukuki ilişki sonunda edimini yerine getirmeyeceğini baştan bilen ve bu kast ile hukuki ilişkiye giren dolandırıcılık suçunu işleyecektir. Ama kendi edimini yerine getirebileceğini düşünerek bir hukuki ilişki içine girdikten sonra başka şekilde edimini yerine getiremezse bu dolandırıcılık tabi ki olmaz. Önemli olan manevi unsur.. Bu nedenle dolandırıcılık olacağı kanaatimi yineliyorum. Saygılarımla..
Old 27-09-2010, 23:30   #38
Av.Erkan Şenses

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hilal Ceren HATİPOĞLU
Dolandırıcılık suçunun kapsamına alınması halinde her tamamlanmayan hukuki ilişkide dolandırıcılık suçunun oluşabileceği savınıza kast noktasında katılamıyorum. Zira herhangi bir hukuki ilişki sonunda edimini yerine getirmeyeceğini baştan bilen ve bu kast ile hukuki ilişkiye giren dolandırıcılık suçunu işleyecektir. Ama kendi edimini yerine getirebileceğini düşünerek bir hukuki ilişki içine girdikten sonra başka şekilde edimini yerine getiremezse bu dolandırıcılık tabi ki olmaz. Önemli olan manevi unsur.. Bu nedenle dolandırıcılık olacağı kanaatimi yineliyorum. Saygılarımla..

Sayın meslektaşım, yukarıda 2004'de kanunlaşan TCK Tasarısının 222.konuyu düzenlediğini ancak, anılan maddenin her nedense kanunlaşmadığını belirtmiştim. Madde gerekçesi uzun olduğundan bir kısmını aynen alıyorum, http://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-0593.pdf linkinden tümü okunabilir:

"..Yukarıda açıklandığı üzere 3 ayrı bentte yer alan suçlar ne hırsızlık ne dolandırıcılık ve ne de inancı kötüye kullanma suçlarını oluşturmayacakları için Batı ülkeleri hukukunda öteden beri müstakil suç sayılmışlardır. Turizmin geliştiği ülkeler bu ihtiyacı hissetmişler ve otelci ve lokantacıları, taksi sahiplerini korumak üzere yukarıda belirtilen bu suçları meydana getirmişlerdir. Aksi halde ya kanunu zorlayarak bu fiilleri klasik üç suç tipinden birisine sokmak yahut mağdurlara hukuk mahkemeleri yolunu göstermekten başka çare kalmamaktadır; hukuk davası açmanın ise ödenmeyen miktar itibariyle bir anlamı olamayacağı açıktır..."

Saygılar
Old 28-09-2010, 02:45   #39
serhatçetin

 
Varsayılan

Sevgili Ceren ;
Suçun manevi unsuruna ilişkin söylemlerine aynen katılıyorum. Ancak olayda hileli davranışların varlığından bahsedilebilmesi için bu hususa ilişkin ayrıca bir fiil gerekmektedir. Lokantaya girip masaya oturan ve önüne gelen yemek bittikten sonra hesabı ödemeyen kişinin hangi icrai hareketi hile niteliği taşır? Lokantaya gelmek mi? Masaya oturmak mı? Yemek yemek mi? Anlatımından "kötüniyet" ile "hile" kavramlarına eşdeğer baktığını anlıyorum.
Ancak "HİLE" sözcük anlamıyla incelendiğinde muhakkak icrai bir hareketle gerçekleşen bir fiil gibi görünüyor.

HİLE : (hi:le) 1. Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, desise, entrika:

Yani bu olayda suç ancak lokantaya giren kişinin, yemek siparişini veriirken "Bana yemek verirsen, sana şunu şunu vermeyi ya da yapmayı vaadediyorum" demesi ve lokantacıyı bu söylemi üzerine yemek vermeye ikna etmesi halinde gerçekleşir. Örnekte böyle bir vaad olmadığından "DOLANDIRICILIK" suçu işlenmemiş olacaktır düşüncesindeyim. Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli, THS sayesinde görüşmüş olduk bu arada Sağlıcakla kal...
Old 28-09-2010, 16:15   #40
Av. Hilal Ceren HATİPOĞLU

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan serhatçetin
Sevgili Ceren ;
Suçun manevi unsuruna ilişkin söylemlerine aynen katılıyorum. Ancak olayda hileli davranışların varlığından bahsedilebilmesi için bu hususa ilişkin ayrıca bir fiil gerekmektedir. Lokantaya girip masaya oturan ve önüne gelen yemek bittikten sonra hesabı ödemeyen kişinin hangi icrai hareketi hile niteliği taşır? Lokantaya gelmek mi? Masaya oturmak mı? Yemek yemek mi? Anlatımından "kötüniyet" ile "hile" kavramlarına eşdeğer baktığını anlıyorum.
Ancak "HİLE" sözcük anlamıyla incelendiğinde muhakkak icrai bir hareketle gerçekleşen bir fiil gibi görünüyor.

HİLE : (hi:le) 1. Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, desise, entrika:

Yani bu olayda suç ancak lokantaya giren kişinin, yemek siparişini veriirken "Bana yemek verirsen, sana şunu şunu vermeyi ya da yapmayı vaadediyorum" demesi ve lokantacıyı bu söylemi üzerine yemek vermeye ikna etmesi halinde gerçekleşir. Örnekte böyle bir vaad olmadığından "DOLANDIRICILIK" suçu işlenmemiş olacaktır düşüncesindeyim. Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli, THS sayesinde görüşmüş olduk bu arada Sağlıcakla kal...


Sevgili Serhat,
Ben para vereceği kanaatini uyandıracak şekilde lokantada bir masaya oturup sipariş vermenin hileli bir davranış olduğu, eğer kasıt bu yöndeyse karşıdakini aldatmaya yönelik bir eylem olduğu kanaatindeyim. Aynı fikirde olmasak da bence dolandırıcılık faili sence masum olan bu kişiye uzun zaman sonra rastlaştığımız için teşekkür etmeliyiz sanırım :P görüşmek üzere
Old 28-09-2010, 17:30   #41
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Yemek, mal sayılabilir mi?

Sayılırsa eğer, Lokantacının malını kullanılamaz hale getirmek, azaltmak ya da yiyerek tamamen tüketmek (yok etmek) malına zarar vermek de mi olmaz yahu?


Kafaya taktık, ceza vereceğiz artık. )
Old 28-09-2010, 18:11   #42
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan serhatçetin
Lokantaya girip masaya oturan ve önüne gelen yemek bittikten sonra hesabı ödemeyen kişinin hangi icrai hareketi hile niteliği taşır? Lokantaya gelmek mi? Masaya oturmak mı? Yemek yemek mi?

Ismarlamayı unutmuşsunuz Sayın serhatçetin,

Yemek ısmarlayan kişi davranışı ile herhangi bir çagrışımda bulunmuyor mu? Yemek ısmarlayan kişi lokanta nedir bilmeyen bir ormanlıktan veya dağ başından gelmişse ve lokantada yenen yemegin bir bedeli olduğunu bilmiyorsa yahut parasız yemek dağıtılan bir hayır kurumuna gitmiş olsa size hak veririm. Geçimini yaptığı yemekleri satmakla sağlayan bir kişinin dükkanına gidip oturan ve yemek ısmarlayan bir kişinin, kapitalist ekonomiden anlamadğını kabul etsek bile, yediklerinin bir bedeli olduğunu bilmediğini ne kendisi ne de başkası iddia edebilir. Öyleyse söz konusu kişi davranışı ile bedeli ödeyecekmiş gibi davranmıştır ve bu hileli davranışin sonucu olarak"ta kendisine servis yapilmistir. Gelen yemegi yemek suretiyle"de baskasina zarar vermiştir.

Saygılarımla
Old 29-09-2010, 12:14   #43
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Yemek, mal sayılabilir mi?

Sayılırsa eğer, Lokantacının malını kullanılamaz hale getirmek, azaltmak ya da yiyerek tamamen tüketmek (yok etmek) malına zarar vermek de mi olmaz yahu?

Kafaya taktık, ceza vereceğiz artık. )

Aynen katılıyorum Ki zaten ceza kanunumuz da malvarlığına karşı suçların oluşması için MAL'ı değil MALVARLIĞI'nı esas almıştır değil mi? Ayrıca malvarlığı kavramını da geniş biçimde değerlendirmiş olmas karşısında bu durumu malvarlığ değerlleri içine sokmak gerekir.


Daha önce bu konuda yazmış olduğum mesajlarda da belirtmiş olmama karşın üzerinde durmak için sayın Gemici'nin görüşlerine de katılıdğımı belirtmek isterim.
Old 29-09-2010, 14:44   #44
butterfly

 
Varsayılan

Buyrunuz efendim

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1976/6-577
K. 1977/47
T. 7.2.1977
• HIRSIZLIK SUÇU ( Lokantada Yedikleri Yemeğin Parasını Ödemeyen Sanıklar )
• LOKANTADA YEDİKLERİ YEMEĞİN PARASINI ÖDEMEYEN SANIKLAR ( Hırsızlık Suçu )
• YEDİKLERİ YEMEĞİN PARASINI ÖDEMEYEN SANIKLAR ( Hırsızlık Suçu )
765/m.1,491,503
ÖZET : Sanıklar lokantaya gelip yedikleri yemeğin ve içtikleri biranın parasını ödememiş ve parayı isteyen lokanta sahibini de iterek oradan uzaklaşmışlardır. Olayda lokanta sahibi ile müşteri olan sanıklar arasında doğrudan bu tarife uygun bir ilişki zinciri yoktur. Sanıklara müteveccih bir itimat sözkonusu değildir. Lokantaya gelen her kişiye uygulanan bir arzdan ibaret ve satış icaplarından doğan davranışı dar anlamda yorumlayarak sanıklara gösterilmiş özel bir itimat saymağa mahal görülmemektedir. Bu hırsızlık hukuki olduğu dahi iddia edilebilen ve açıklanan nedenlerden ötürü özelliği olan bir hırsızlıktır. Ve en hafif müeyyideyi içeren T.C.K.nun 491 nci maddesinin ilk fıkrası içinde mütalaa edilmelidir.

DAVA : Gasptan sanık ( T ), ( M ) ve ( N ) nin yapılan yargılamaları sonunda; hükümlülüklerine ilişkin ( Keskin Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 16.9.1976 günlü hüküm sanıkların temyizleri üzerne Yargıtay Altıncı Ceza Dairesince incelenerek, onanmasına dair verilen 30.11.1976 gün ve 6636/6889 sayılı ilâma karşı C.Başsavcılığınca; Altıncı Ceza Dairesinin onama kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildireln 29.12.1976 gün ve 130 sayılı itiraznamesiyle dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 25.6.1975 günü gece saat 24 sıralarında sanıkların Keskin'in İğdebeli Köyü'nde yol üzerinde bulunan müştekiye ait lokantaya gelip yedikleri yemek ve içtikleri bira bedeli olan 195 lirayı ödemiyerek müştekinin parasını istemesine karşı müştekiyi itip, geldikleri otoya binerek oradan kaçmaları üzerine haklarında gasp suçundan kamu davası açılmış olup, Keskin Ağır Ceza Mahkemesi'nce yapılan duruşma sonunda sanıkların eylemleri hırsızlık olarak kabul ve nitelendirilerek sanık ( N ), ( M ) ve ( T )nin TCK.nun 491/ilk ve son 522, 525 nci maddelerince ve sanık ( N ) nin ayrıca 6085 sayılı Kanunun 60/E maddesine istinaden cezalandırılmasına ve bulunmayan sanık ( K ) ile ( H ) haklarındaki kamu davasının muvakkaten tatiline dair verilen hükmün mahkumiyet kısmının temyizen incelenmesi sanık ( N ), ( M ) ve ( T ) taraflarından istenilmiş olduğu cihetle özel dairece, bu sanıkların temyiz itirazları dosya ve duruşma zabıtnamesi münderecatına toplanıp karar yerinde izah ve münakaşa edilen elverişli delillere ve takdire göre reddedilerek Keskin Ağır Ceza Mahkemesi'nin 16.9.1976 günlü 133/79 sayılı hükmünün onanmasına karar verilmiştir.

C.Başsavcılığı itirazında özetle; hırsızlığın genel bir tarifi yapılmak surtiyle, bir kimsenin lokantaya girip masaya oturarak ilgilisine yemek ısmarlaması ve bunun üzerine kendisine yemek verilmesinde ( sahibinin rızası bulunmaması )ndan sözedilemiyeceği, burada asıl önemli olanın; müşteri ile lokantacı arasında o anda doğmuş olan dolaylı anlaşma olduğu ve müşterinin lokantaya yemeğini yedikten sonra karşılığını ödeme koşulu ile girdiği, lokantacının da müşterinin parayı ödeyeceği kanısı ile yemek verdiği belirtilip; olayda; ( sahibinin rızasının bulunmaması ) unsurunun gerçekleşmediğinden ötürü hırsızlık suçunun oluşamıyacağı, olayın dolandırıcılık niteliğinde bulunduğu; zira; mağdurun yanıltılmasında ve diğer bir deyişle hulus ve saffetinden istifadede kullanılan hilenin maddi olmayan yollarla mağduru yanıltan her türlü eylemlerden ibaret olup bu eylemlerin bir gösteri olabileceği gibi gizli davranışlar olarak da belirebileceği ve kişinin para vermeden lokantadan ayrılışında ( gizleyiş ) ile beliren bir hile bulunduğu ve yanılmanın sanığın eyleminden önce gerçekleşmesi takdirinde dolandırıcılık suçunun oluşacağı açıklanmış ve ilâveten; karşılaştırmalı ceza hukukunda da bedelini ödemeden yemek, yatmak, ulaştırma araçlarından yararlanmak eylemlerinin hırsızlık suçu dışında tutulduğu, örneğin bu eylemlerin İtalyan Ceza Yasasının 641. maddesinde; "hileli ödememe", Fransız Ceza Yasasının 101 nci ve İsviçre Ceza Yasasının 150 nci maddelerinde; "parası yokken kendine yiyecek ısmarlama" ve "İsveç Yasasının 9 ncu faslının ikinci maddesinde; "dolandırıcılık" olarak nitelendirildiği belirtilmiş ve eylemin bir an için hırsızlık kabulü uygun görülse bile karşılıklı saygı kurallarından ileri gelen güveni kötüye kullanma sonucu işlenmiş olması karşısında 491. maddenin 3 sayılı bendinin uygulanması gerektiği öne sürülerek özel daire kararının kaldırılması ve mahkeme kararının kazanılmış hak saklı kalmak suretiyle bozulması istenilmiştir.

Öte yandan; sanıkların savunmalarında ve temyiz isteklerinde eylemlerinin hukuki nitelikte olup bir suç teşkil etmeyeceğine değindikleri ve işin tartışılmasında bir kısım üyelerin de bu görüşe katıldıkları müşahade kılınmıştır.

Bu durumda anlaşmazlık; eylemin bir suç teşkil edip etmediği veya hukuki bir nitelikte mi? bulunduğu suç teşkil ettiği takdirde hırsızlık veya dolandırıcılık niteliğinde mi? olduğu ve hırsızlık kabulü halinde ise; hangi maddenin hangi fıkrasının uygulanması gerektiği konularını kapsamaktadır.

Ve bu arada hemen belirtmelidir ki konunun çözümünde yabancı kaynak ve uygulamalardan ziyade Türk Hukuk sisteminin ve ileri atılımlar içinde bulunan ülkemizin koşullarının gözönünde tutulması daha gerçekçi bir sonuca ulaşmamızı sağlayacaktır.

Ticaret hayatının genişleyip yayılması ve gelişme karşısında ödeme kudreti olmayanların, ticari hayattaki gelenekten yararlanarak, satıcıları, tacirleri dolandırdıkları ve yapılan sözleşmelerden doğan borçlarını yerine getirmemek suretiyle muhataplarını zarara soktukları görülür bir hal almıştır.

Sosyal ve ekonomik koşulların hızla geliştiği ülkemizde yol üzerlerinde dahi binlerce kişinin yararlandığı büyük lokantalar ve oteller açılmakta ve bunları işletenlerle müşteriler arasında karşılıklı emniyet ve nezaketi oluşturan hukuki hiçbir bağ sözkonusu olmadan alışveriş yapılmaktadır Artık bu ve benzeri ilişkilerin eskiden olduğu gibi hukuki nitelikte kabulüne olanak yoktur. Geçmiş yıllarda sorunun hukuki nitelikte sayılmasını haklı gösterecek nedenler bulunabilmektedir. Örneğin; bir yerleşim merkezinde bulunan küçük bir lokantada yemek yiyen ve daime izlenmesi mümkün olan kişilerin yemek bedelini ödememesinde nizamı bozucu fevkalade bir ağırlık bulunmadığı, lokanta sahibinin müşterisini tanıyarak ve bilerek rızası tahtında yemek verdiği, kimliği belli kişiyi hukuki yönden takip kolaylığı bulunduğu ve şu suretle hırsızlık suçu unsurlarının tekevvün eylemiyeceği ileri sürülebilir. Keza, bunun gibi hesap tutularak veresiye yenen yemekler dolayısiyle meydana gelen anlaşmazlıkların da hukuki nitelik göstereceği kabul edilmelidir.

Ancak; olayımızda ve benzerlerinde hukukilikten öte muhataplarını zarara sokan, suç kastı taşıyan ve cemiyetin huzurunu bozan hareketlerin mevcudiyeti aşikardır. Değişen koşullar da gözönüne alınmak suretiyle belirtilen eylemlerin suç sınırına girdiğinin kabulü zorunludur ve suçun niteliğinin tayini de ayrı bir önem taşımaktadır.

Yabancı devletlerce de konunun üzerinde durulmuş ve çeşitli hal tarzları önerilmiştir. Bu cümleden olarak; itiraz yazısında da açıklandığı gibi, Fransa ve İsviçre Ceza Yasalarında bu haller için özel hükümler getirilmiş ve İsveç Ceza Yasasında ise, eylem dolandırıcılık olarak nitelendirilmiştir.

Ancak; farklı kültürel, ekonomik ve sosyal düzeydeki bu devletlerin benzer eylemler için özel hükümler koymaları veya eylemi değişik bir nitelikte düşünmüş olmaları hukukumuz yönünden bir fikir ve mukayese imkânı verebilirse de bağlayıcı sayılmasına olanak yoktur. Nitekim; bu konuda Türk Ceza Yasalarında özel bir hüküm mevcut olmadığına göre, sorunun çözümü genel hükümler içinde aranmalıdır.

İtiraz yazısında ileri sürüldüğü gibi eylem bir dolandırıcılık suçu niteliğinde midir? Ceza Kanununun 503 ncü maddesinde ifadesini bulan suçun teşekkülü için bir kimsenin hulus ve saffetinden istifade ederek onu kandıracak mahiyette hile ve sanialar yapılması lazımdır. Saniada daha ziyade maddi, hilede ise; gayri maddi vasıtalar kullanılarak muhatap hataya düşürülmektedir. Majno: "hile, bazan bir gösteriş ve bazen de bir gizleyiş hareketiyle olabilir" demektedir. Hile ve sanianın kandıracak mahiyette olması gerekmektedir. Haksız bir menfaat temini şarttır.

Bu açıklamalara göre; olayımızda dolandırıcılık suçunun tekevvün eylediğini iddia etmeye imkan yoktur. Zira; ortada suç öncesinde sanıklar tarafından yapılmış bir hile ve sania bulunmadığı gibi, niyetlerini saklayarak yemeğe koyulma gizli bir hile olarak kabul edilse dahi her uğrayan kişiye yemek arzetme durumunda olan muhatabın kandırılarak hataya düşürülmüş olması sözkonusu değildir.

Giderek; olay hırsızlık yönünden incelenmeye tabi tutulduğu takdirde; bilindiği gibi kanunumuzun 491. maddesinin ilk fıkrasında tarifi yapılan hırsızlık; başkasının taşınabilir malını rızası olmaksızın ve faydalanmak maksadiyle bulunduğu yerden almaktır. Suçun unsurları: Malın taşınabilir olması, başkasına ait bulunması, sahibinin rızası olmaması ve bulunduğu yerden faydalanmak maksadiyle alınmış olmasıdır. Olaya uygulandığında; rızası olmaması koşulu dışındaki öteki unsurların vücut bulduğu kuşkusuzdur. Burada en önemli husus "sahibinin rızası olmaması" unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Soruya olumlu cevap verilebildiğinde sorun çözülecek ve eylemde hırsızlık suçu oluşacaktır. İlk bakışta bu unsurun gerçekleşmediği izlenimi edinilmektedir. Ancak dikkatli bir inceleme bizi, bu izlenimin bir görüntüden ibaret olduğuna hatalı bulunduğuna ve daha başka veriler dolayısiyle gerçeğin bu izlenim doğrultusunda olmadığına götürecektir. Nitekim; lokanta işleticisinin sanıklara yemek vermesinde başlangıçta bir rıza mevcut ise de, gerçek anlamda bir rıza olmayıp yemek bedelinin ödenmesi koşuluna bağlı bir arz ve takdimden ibarettir. Sanıklarda bedelin ödenmemesi niyeti doğduğu anda saklı tutulan rıza da; henüz müsbet bir hareketle teyit edilmese dahi, ortadan kalkmış olacak ve çalma suçu tüm unsurları ile oluşacaktır. Benzin istasyonundan arabasına benzin doldurup bedelini ödemeden uzaklaşan ve Gima gibi umumi mağazalarda teşhir edilen ihtiyaç maddelerinin parasını kasaya ödemeden ayrılıp giden kişinin eylemi uygulamalara göre ve münakaşasız bir şekilde hırsızlık kabul edilmektedir. İnceleme konusu olay bunlardan farklı bir niteliği haiz değildir. Ve bu eylem de gerçek yönü itibariyle hırsızlık sayılmalıdır.

İmdi; geriye sadece bir sorun kalmaktadır. O da bu hırsızlık T.C.K.nun 491. maddesinin ilk fıkrasında açıklandığı gibi basit bir hırsızlık mıdır? Yoksa itirazda ileri sürüldüğü gibi maddenin 3 üncü bendinde ifadesini bulan vasıflı bir hırsızlık mıdır?

Bilindiği üzere, hırsızlık; hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde muvakkat olsun birlikte oturmak, yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen itimadı suistimal neticesi olarak siyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenirse 3 ncü bend uygulanacaktır.

Olayda lokanta sahibi ile müşteri olan sanıklar arasında doğrudan bu tarife uygun bir ilişki zinciri yoktur. Sanıklara müteveccih bir itimat sözkonusu değildir. Lokantaya gelen her kişiye uygulanan bir arzdan ibaret ve satış icaplarından doğan davranışı dar anlamda yorumlayarak sanıklara gösterilmiş özel bir itimat saymağa mahal görülmemektedir. Bu hırsızlık hukuki olduğu dahi iddia edilebilen ve açıklanan nedenlerden ötürü özelliği olan bir hırsızlıktır. Ve en hafif müeyyideyi içeren T.C.K.nun 491 nci maddesinin ilk fıkrası içinde mütalaa edilmelidir.

Bu itibarla; mahkemenin bu doğrultudaki uygulamasını kabul eden özel daire onama kararında yasaya aykırı bir yön görülmediğinden C.Başsavcılık itirazının reddine karar verilmelidir.

2- Çoğunluğa karşı olan görüş ise; lokantada yemek yedikten sonra parasını ödemeden ayrılan sanıkların eyleminde dolandırıcılık suçunun unsurlarının bulunmadığı hussundaki çoğunluk görüşünün paylaşıldığı, ancak eylemin hırsızlık suçunuda oluşturmadığı, şöyleki; T.C.K.nun 491. maddesinin ilk fıkrasında tarifini bulan hırsızlık suçunun olayda var sayılabilmesi için lokanta sahibinin taşınabilir "malının" onun "rızası olmaksızın.... bulunduğu yerden alınması" lazımdır. Ayrıca bu almak keyfiyeti "faydalanma" maksadına da yönelik olacaktır. Olayda ise lokanta sahibinin, müşterisi olan sanıklara karşı yemekleri almak hususunda rızasının yokluğu söz konusu olmayıp, aksine almağa, yiyip tüketmeye muvafakatı vardır. Taraflar arasındaki anlaşmazlık paranın süresinde ödenmemesinden ibarettir. Çoğunluk görüşüne göre paranın ödenmemesi ile hırsızlık suçu tamamlanmış olmaktadır. Oysa bu görüş 523. maddeye de ters düşmektedir. Söz konusu maddeye göre; "rızasının tamamen tazmin edilmesi" suçluluğu ortadan kaldırmayıp, belli oranlarda cezadan indirmeyi gerektirmektedir. Olayımızda ise ödemeye, suçu ve anlaşmazlığı ortadan kaldırır.

Eylemin olumsuz bir davranış bulunduğu toplumun bazı kesimlerinde tedirginlik yarattığı, önlenmesinin bu kimselerde güven ve rahatlık yaratacağı kuşkusuzdur. Ancak bu günkü hukuksal düzen içerisinde sorunun çözümüne cezai açıdan değil, hukuki açıdan bakmak gerekmektedir.

Hemen belirtilmelidir ki T.C.K.nun 1 nci maddesine göre "Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez" Eğer eylemin suç sayılıp sayılamıyacağı kuşkulu ise, yasa bunu "sarih" bir biçimde suç saymıyorsa böyle bir eylem "yorum" ya da "kıyas" yolu ile cezai yaptırım altına alınamaz.

Öğretide "kanunsuz suç ve ceza olmaz" kuralının Türk Ceza Hukukunda Devletin ve yargıcın karşısında fertlerin kamu haklarının teminatı bulunduğu duraksamaya yer vermeyecek bir gerçektir. ( Prof.Eren-Türk Ceza Hukuku 1966 C.1. S.44 ).

Ceza Hukukunda yorum, cezalı maddelerin "metin"leri ile sınırlıdır. Şüphenin sanık yararına yorumlanması gerekir. Yorum yolu ile yasa boşluğu doldurulamaz. Yasa boşluğunu doldurmayı amaçlıyan "kıyas" hukuksal alanda geçerli olup ceza hukukunda başvurulanbir yöntem değildir. Toplumda yarattığı tedirginlik, ağırlığı ne olursa olsun yasanın açık olarak suç saymadığı bir eylem cezalandırılamaz. ( manası vazıh ve şüphe dışı bir metni, mesela "bir fiili cezasız bırakmanın imkansız olacağı" kamu faydasının o fiilin cezalandırılmasını istediği ) gibi mülahazalarla anlamından ayrılarak ona dahi olmayan fiilere tatbik etmek doğru değildir. ( Aynı eser S. 55 ).

Kaldı ki mehaz İtalyan Ceza Kanunu ile Fransa, Almanya gibi bazı batı devletlerinin ceza yasalarında bu tür suçlar hırsızlık suçundan ayrı olarak düşünülmüş, ayrı cezai yaptırım altına alınmış ve bu bazılarında da takibi yazılı şikayete tabi tutulmuştur. Eğer bu suçların hırsızlık olarak tanımlanmalarına hukuksal olarak var olsa idi ayrı suçlar olarak kabul edilmelerine gerek kalmazdı.

Şu hale göre ortada bir yasa boşluğu bulunduğu, bu boşluğun doldurulmasının yasama organına ait olduğu, sanıkların beliren eylemleri suç olmadığından itiraznamenin bu yönden kabulü ile onama kararının kaldırılması, mahkeme hükmünün bozulması ve usulün 322. madesine göre de sanıkların beraetlerine karar verilmesi şeklindedir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C.Başsavcılık itirazının ( REDDİNE ) 24.1.1977 gününde yasal çoğunluk sağlanamadığından 7.2.1977 günü yapılan ikinci müzakerede yarıdan bir fazlayı geçen oyçokluğuyla karar verildi.
Old 29-09-2010, 23:47   #45
CATWOMAN

 
İnceleme Yemek yiyip ücreti ödemeden kaçan kişinin işlemiş olduğu suç nedir?

Merhabalar;

Konuya öncelikle teknik olarak yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Yani suç hırsızlık mıdır, dolandırıcılık mıdır, emniyeti suistimal midir, başka bir suç mudur, yoksa ortada suç yok mudur?

* 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu' nun Hırsızlığı düzenleyen 141 / 1. maddesinde; " Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye..." denimektedir. Yemek taşınır bir maldır, kişi yemeği yemekle kendisine yarar sağlamaktadır. Ancak burada önemli olan husus, zilyedinin yani lokanta sahibinin haberinin olmaması gerekir. Yani müşterinin, lokanta sahibinin rızası ve bilgisi olmaksızın bir yemek çalması zorunludur.
Konuya bir örnek vermek gerekirse; Yıllar önce küçük bir çocuk, canı çektiği için baklava çalmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, bu çocuk hırsızlıktan ceza almıştı. Olayımızda ise, lokanta sahibi yemeği kendi isteği, bilgisi ve rızası dahilinde müşteriye servis etmiştir. Kanımca hırsızlığın söz konusu olması mümkün değildir.

** Yine TCK' nın Dolandırıcılık' ı düzenleyen 157. maddesinde; " Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye" denilmektedir. Lokanta sahibi, hangi müşterinin ücret ödeyip hangisinin ödemeyeceğini bilemez ve hayatın olağan akışı dikkate alındığında lokantaya yemek yemeye gelen kişilerin, yemeğin ücretini ödeyecekleri esas kabul edilir. Zaten lokanta sahibinin, bu saikle yemek servisi yaptığı kesindir. Yoksa ücret ödenmeyeceğini bile bile servis yapması da zaten kendisinden beklenemeyecek bir davranış olacaktır. Burada müşteri, lokanta sahibinin zararına ve kendi yararına davranarak, lokanta sahibini hileli davranışlarla aldatmaktadır, Burada nitelikli dolandırıcılığın söz konusu olması ise mümkün değildir, zira maddede fiilin hangi hallerde nitelikli dolandırıcılık sayılacağı açıkça belirtilmiştir.

*** Güveni kötüye kullanma suçuna bakacak olursak; TCK m 155' de; " Başkasına ait olup da, belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi" denilmektedir. Burada, yemek lokanta sahibine aittir, ancak yemeğin zilyetliğini müşteriye devretmiş değildir. Aksine yemek, müşteriye servis edilmekle, artık ona ait olmaktadır ve müşterinin yemeği sahibine iade etmek gibi bir zorunluluğu yoktur. Burada müşteri sadece yemeğin bedelini ( alacak - borç ilişkisinde olduğu gibi ) ödemekle yükümlüdür. Örneğin çalıştığı işyerinde kendisine bir mal teslim edilen kişi, bu malı işverenden izinsiz olarak satarsa, güveni kötüye kullanma suçu oluşacaktır. Dolayısıyla Güveni kötüye kullanma suçunun oluşmayacağı kanısındayım.

**** Ortada bir suç olup olmadığına gelince; Kanunda açıkça belirtilmeyen fiillerin suç olarak kabul edilmeleri söz konusu değildir ve bilindiği üzere kıyas yasağı söz konusudur. Ancak yine hatırlatmak isterim ki; yıllar önce kapkaççılık da suç değildi, bir Hakim tarafından yağma suçu oluştuğu kabul edilerek ceza verilmişti. Bununla yapılmak istenen açıktır; toplumda artan ve değişen suç tiplerine göre Kanunkoyucu tarafından yeni maddelerin eklenmesi yada artan ve değişen suçların, mevcut maddelere dahil edilmesidir. Yani ihtiyaca göre suç ve ihtiyaca göre suç maddesi.Toplumdaki adalet, huzur ve güven, zaten ancak bu şekilde sağlanacaktır. Aksi halde, kanunda açıkça suç olarak belirtilmeyen ve cezasız bırakılan her davranış, toplumda ihkak-ı hak ve infiale yol açacaktır.

Belki Mala zarar verme düşünülebilir. Bu ise; " Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi" cezalandırılmaktadır. Elbette ki lokanta sahibi zarara uğramıştır.

Netice itibariyle;
Yemek yiyip ücreti ödemeden kaçan kişinin gerçekleştirmiş olduğu eylemin, dolandırıcılık suçu kapsamı içerisinde yer aldığı kanısındayım. Tıpkı kapkaççılık gibi, yemek yiyip ücret ödemeden kaçmak eylemleri de toplumda artarsa bu, dolandırıcılık kapsamı içerisine alınacaktır.

Saygılarımla...
Old 30-09-2010, 21:42   #46
Gemici

 
Varsayılan

Sayın beyzosh,

'Buyrunuz efendim ' diyerek ikram ettiğiniz 1977 yılına ait YARGITAY CEZA GENEL KURULU kararı yenilecek yutulacak cinsten değil benim görüşüme göre. Kusura bakmayın ama kararı 'içinde sinek var' gerekçesi ile Yargıtay Mutfağına geri göndermek gerekir. Yargıyay Ceza Genel Kurulu savcılığn önerdiği malzeme ile bir hukuk yemeği servisi yapmış olsaydı hazmı daha kolay olurdu bence.

Ne demiş Yargıtay Ceza Genel Kurulu:
1. Ve bu arada hemen belirtmelidir ki konunun çözümünde yabancı kaynak ve uygulamalardan ziyade Türk Hukuk sisteminin ve ileri atılımlar içinde bulunan ülkemizin koşullarının gözönünde tutulması daha gerçekçi bir sonuca ulaşmamızı sağlayacaktır. Sonuna kadar savunlacak bir görüş. Hiçbir işimizde yabancı kaynak ve uygulamalardan etkilenmek ve onları uygulamak zorunda değiliz; Özellikle yabancı kaynağın uygulama alanı ile bizim uygulama alanımız arasında farklar var ise. Yargıtay alıntıladığım cümleyi 'Lokanta' ve lokantada yenilen yemeğin bedeli için kullanıyor. Var mı peki bizim lokantalarımızla Avrupa'daki lokantalar arasında bir fark? Varsa nasıl bir fark vardır? Peki benim göremediğim ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun gördüğü bu fark herbiri Hukuku'muzun başka bir dalını etkilemiş Fransa, İsviçre ve Almanya Hukuklarındaki uygulamadan başka bir uygulamayı haklı gösterir mi? Başkalarının, özellikle Hukukumuzu etkilemiş olan başkalarının 'dolandırıcılık' dediğine biz sırf 'ileri adımlar' atmış olma kaygısı ile mi 'hırsızlık' diyeceğiz? Başkalarının dolandırıcılık dediğine bizim hırsızlık dememiz 'ülkemizin hangi koşulları'nın gereği?

Alıntı: 'Sosyal ve ekonomik koşulların hızla geliştiği ülkemizde yol üzerlerinde dahi binlerce kişinin yararlandığı büyük lokantalar ve oteller açılmakta ve bunları işletenlerle müşteriler arasında karşılıklı emniyet ve nezaketi oluşturan hukuki hiçbir bağ sözkonusu olmadan alışveriş yapılmaktadır Artık bu ve benzeri ilişkilerin eskiden olduğu gibi hukuki nitelikte kabulüne olanak yoktur.' Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun belirttiği türden bir gelişme sadece bizde mi var peki ? Fransa, İsvçre ve Almanyada bu türden bir gelişme yok mu? Biz hizmet sektöründe söz konusu ülkelerden haha mı ilerdeyiz? Bir fiili dolandırıcılık veya hırsızlık olarak nitelendirmenin hukukun gelişmesine etkisi nedir?

Yargıtay, 'olayı hırsızlık olarak nitelendirirsem', daha iyi mücadele ederim düşüncesinde bence. Aynı mücadele dolandırıcılık kavramı ile olmaz mı peki?

2. Alıntı: Bu açıklamalara göre; olayımızda dolandırıcılık suçunun tekevvün eylediğini iddia etmeye imkan yoktur. Zira; ortada suç öncesinde sanıklar tarafından yapılmış bir hile ve sania bulunmadığı gibi, niyetlerini saklayarak yemeğe koyulma gizli bir hile olarak kabul edilse dahi her uğrayan kişiye yemek arzetme durumunda olan muhatabın kandırılarak hataya düşürülmüş olması sözkonusu değildir. Olaya uygulandığında; rızası olmaması koşulu dışındaki öteki unsurların vücut bulduğu kuşkusuzdur. Burada en önemli husus "sahibinin rızası olmaması" unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Soruya olumlu cevap verilebildiğinde sorun çözülecek ve eylemde hırsızlık suçu oluşacaktır. İlk bakışta bu unsurun gerçekleşmediği izlenimi edinilmektedir. Ancak dikkatli bir inceleme bizi, bu izlenimin bir görüntüden ibaret olduğuna hatalı bulunduğuna ve daha başka veriler dolayısiyle gerçeğin bu izlenim doğrultusunda olmadığına götürecektir. Nitekim; lokanta işleticisinin sanıklara yemek vermesinde başlangıçta bir rıza mevcut ise de, gerçek anlamda bir rıza olmayıp yemek bedelinin ödenmesi koşuluna bağlı bir arz ve takdimden ibarettir.

Yargıtay olayda lokanta sahibinin kendi rızası ile sanıklara yemek verdiğini ama bu rızanın bedelin ödenmesi koşuluna bağlı olduğunu belirtiyor. Bunu belirtmekle de işin püf noktasına parmak basmış oluyor; Cevaplandırılması gereken konu burada lokanta sahibi ile sanıklar arasında hukuki bir ilişkinin kurulup kurulmadığu konusu. Yargıtay diyor ki 'olayda hukuki ilişki vardır' ama bu ilişki olayın başında ve bedelin ödenmesi koşuluna bağlı olarak var; Bedelin ödenmiyeceği niyeti ortaya çıktığında gerçek anlamda olmayan bir rıza söz konusudur, böyle olunca da hukuki bir ilişki yoktur ve lokanta işletmecisinin malı verme rızası yoktur. Bu rıza olmayınca da ortada hukuki bir ilişki de yoktur. İyi de, 'karşı tarafın edimini yerine getirme koşulu, zaten tüm sözleşmelerin özünde yatmıyor mu? Karşı taraf sözleşmenin kurucu unsurlarından olan 'bedeli ödeme' edimini yerine getirmediğinde sözleşme ortadan kalkmış mı olur?

Alman Uygulaması:

Alman Hukukunda Bewirtungsvertrag(yedirip içirme/ağırlama Sözleşmesi) olarak adlandırılan bir sözleşme türü var. Bu sözleşme genelde bir nevi satış sözleşmesi olarak, bazen de istisna sözleşmesi olarak kabul ediliyor. Buna göre lokantaya girip oturan ve herhangi bir yiyecek veya içecek siparişi veren müşteri bir teklifte bulunmaktadır. Lokanta işletmecisinin veya onun temsilcisi olarak garsonun siparişi kabul etmesi ile bir sözleşme yapılmış olur. Siparişi vermekle müşteri ödeme gücü olduğunu ve ödemek istediğini belirtmiş olur. Ödeme gücü veya ödeme niyeti olmadan sipariş veren kişi, sözleşmeden kaynaklanan edimi borcuna aykırı davranmış olur ve 33 nolu mesajımda belirttiğim 'Eingehungsbetrug' suçunu işlemiş olur.
Ismarlanan yemeği getirmeyen, kuru fasulye yerine mercimek çorbası getiren lokanta işletmecisi sözleşmeye uygun davranmadığı gibi, masa reservsyonu yapıp gelmeyen müşteri de sözleşmeye aykırı davranmış olur.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Günlük asgari yemek ücreti var mı? avukat erdem Meslektaşların Soruları 2 07-09-2010 19:51
çekte bankanın ödemekle sorumlu olduğu miktar ödemeden men talimatı ADVOCATEHAKAN Meslektaşların Soruları 13 18-12-2009 16:10
Ödemeden Men Talİmati Nedenİyle Bankanin Sorumlu OlduĞu Mİktari Ödememesİ lawyerh Meslektaşların Soruları 1 01-07-2006 22:07


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07942200 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.