Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

iade edilen araç

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-11-2010, 12:56   #1
av.kadirpolat

 
Varsayılan iade edilen araç

Sayın meslektaşlarım;

Hırsızlıkta kullanıldığı iddiasıyla 3.şahsa ait araç ceza yargılaması boyunca sahibine verilmedi. üstüne üstlük sahibi de sanık sıfatıyla yargılandı.

Aradan geçen 5 yıl sonunda mahkeme araç sahibi sanığın beraatine, aracın sanığa iadesine karar verdi.

Araç sahibinden 5 yıllık otopark otopark ücreti talep edilmekte.

Sorum, otopark ücreti ile aracın 5 yıldan beri aracın kullanılamamasından doğan zararları tazmin etmemiz mümkün mü? Dava açabileceksek hasım kim göstermeliyiz; davayı hangi mahkemede açmalıyız?

Şimdiden ilginize teşekkür ederim..,
Old 29-11-2010, 12:59   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2005/4-99
Karar: 2005/191
Karar Tarihi: 23.03.2005

İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - OTOPARK ÜCRETİNİN TAHSİLİ TALEBİ - EMNİYET GÜÇLERİNCE EL KONULAN VE DAVACININ İŞLETTİĞİ OTOPARKA BIRAKILAN ARAÇ - HUKUKİ BAĞ BULUNMADIĞINDAN DAVALININ KAYDEN MALİK DAHİ OLSA OTOPARK ÜCRETİNDEN SORUMLU OLMAYACAĞI

ÖZET: Taraflar arasında araç maliki davalıyı, davacıya karşı edimde bulunmakla yükümlü kılan hukuki bağ bulunmadığından, davalının, kayden malik dahi olsa otopark ücretinden sorumlu olmadığının kabulü gerekir.

(818 S. K. m. 8, 464) (2004 S. K. m. 67)

Dava: Taraflar arasındaki <itirazın iptali> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye 3.Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 30.9.2003 gün ve 2003/257-1137 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 10.5.2004 gün ve 2003/16412-2004/6153 sayılı ilamıyla;

(... Dava, davalıya ait aracın çalıntı olduğu iddiasıyla soruşturma sırasında davalıdan alınarak davacıya ait otopark’a çekilmesi sonucu, otopark ücretinin icra yolu ile davalıdan istenmesi ve buna itiraz üzerine itirazın iptaline ilişkindir. Mahkemece, dava reddedilmiştir.

Araç maliki davalıdır. Davalının, kendi arzusu olmadan araç emniyet birimlerince davacı otoparkına bırakılmışsa da, bu durum yasal zorunluluktan doğmuştur. Şikayet ve soruşturma araçla ilgilidir. Zorunlu olarak el konulmuştur. Bu nedenle otopark ücretinden davalı sorumlu olup, sonradan bu soruşturmaya neden olanlara rücu etme imkanı vardır. Mahkemece, aracın uzun süre otoparkta kaldığı da gözetilerek otopark ücretinin buna göre belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar vermek üzere hükmün bozulması gerekmiştir...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Davacı vekili; emniyet güçlerince zapt edilen davalıya ait aracın 20.01.2000 tarihinde müvekkili tarafından işletilen otoparka çekildiğini; Keşide edilen ihtarnameye rağmen, aracını teslim almayan ve birikmiş otopark ücretini ödemeyen davalı aleyhine otopark ücretinin tahsili için 02.01.2003 tarihinde ilamsız icra takibine giriştiklerini; ancak davalı-borçlunun kötü niyetle borca itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, davalının %40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili; hırsızlık suçu ile ilgili bir soruşturma sırasında müvekkiline ait araca emniyet güçlerince el konulduğunu; aracın davacı tarafından işletilen otoparka bırakıldığından bilgisi bulunmadığı gibi, uzun süre aranmadığı iddiasının da doğru olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkeme, <Borçlar Hukukunda sorumluluğun; haksız fiil, sözleşme, sebepsiz zenginleşme ya da kanun hükmünden kaynaklanmakta olup; taraflar arasında aracın saklanması konusunda bir sözleşme bulunmadığı gibi davalı tarafından davacıya karşı ika edilmiş bir haksız fiilden de söz edilemeyeceği; aracın uzun süre davalının rızası dışında kolluk güçlerince el konularak davacı tarafça saklanması ile davalının mal varlığında davacı aleyhine sebepsiz bir zenginleşme de meydana gelmediği; ayrıca davalının sorumluluğunu düzenleyen herhangi bir kanun hükmü bulunmadığı, ceza mahkemesi kararı da henüz kesinleşmediğinden aracın davalıya tesliminin mümkün olmadığı> gerekçesiyle, <davanın reddine> karar vermiştir.

Davacı vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarlayarak direnme kararı vermiştir.

Trafik sicilinde davalı adına kayıtlı bulunan araç, hırsızlık ve dolandırıcılık suçuna konu teşkil ettiği gerekçesiyle yapılan soruşturma sırasında zapt edilmiş ve davacının işlettiği otopark çalışanına yediemin olarak teslim edilmiştir.

Davalının müdahil olarak katıldığı ceza davası sonucunda, mahkemece sanıkların beraatlarına ve aracın davalıya teslimine karar verilmiştir.

Davacı, davalıya ait aracın, otoparkına çekildiği 20.01.2000 tarihinden, 02.01.2003 takip tarihine kadar işlemiş, bu tarihten itibaren de işleyecek otopark ücretinin tahsili için davalı aleyhine ilamsız icra takibine girişmiş; davalının borca itirazı üzerine görülmekte olan dava açılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; Emniyet güçlerince el konulan ve davacının işlettiği otoparka bırakılan davalıya ait aracın otopark ücretinden, davalının sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; iki veya daha fazla kimseler arasında mevcut olan ve bunlardan birisini diğerine karşı edimde bulunmakla yükümlü kılan hukuki bağa, borç bağı denir. Borç bağı, alacaklı bakımından bir alacak, borçlu bakımından bir borç veya yükümlülüktür. (Andreas Von Tuhr. Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cevat Edege çevirisi. 1.cilt. Ankara 1983 s:9)

818 sayılı Borçlar Kanunu’nda, <Borçların Teşekkülü> başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (m. 1-40) ve haksız fiilden doğan borçlar (m.41-60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak, haksız (sebepsiz) iktisap (m.61-66) öngörülmüştür.

Borçlar Kanunu sisteminde, diğer borçların açıkça tayin edilmiş yeri yoktur. Borçların esaslı kaynağını teşkil eden sözleşmeden başka, tek taraflı bir irade beyanından veya tek taraflı hukuki bir işlemden doğan alacaklar da düzenlenmiştir (BK. m.8).

Bunların dışında, ne hukuki bir işlemde açıklanan bir iradeye, ne de hukuka aykırı bir iradeye dayanmayan, diğer bir ifadeyle, kanundan doğan borçlar bulunmaktadır; örneğin, aile hukukundan doğan nafaka borcu gibi.

Kısaca belirtmek gerekirse, borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmüdür.

Bilindiği üzere sözleşme, tek taraflı hukuki işlemden farklı olarak, en az iki irade beyanını içerir, bu irade beyanlarının birbirine uygun ve karşılıklı olması gerekir.

Borçlar Kanunu’nda sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil ise hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için, şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile, hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.

Borçlar Kanunu’nda, sorumluluğun üçüncü genel kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.

Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.

Bir davada, maddi olguları bildirmek tarafların; bunları hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise, hakimin görevidir (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu. m76).

Görülmekte olan davada davacı, işletmecisi olduğu otoparka güvenlik güçlerince teslim edilen davalı adına kayıtlı aracın otopark ücretinden, davalının sorumlu olduğunu ileri sürmüş; davalı ise, aracın davacı otoparkına bilgisi ve iradesi dışında bırakıldığını savunmuştur.

Şikayet ve soruşturma konusu olan aracın davacı tarafça işletilen otoparkta, araç maliki davalının rızası dışında saklanmış olması karşısında, taraflar arasında bir sözleşme ilişkisinin varlığından söz edilemeyeceği açıktır.

Bunun yanı sıra davacının zararı; davalının, hukuka aykırı ve kusurlu eylemi sonucu doğmamıştır.

Yine, aracın emniyet güçlerince el konulup, davacının işlettiği otoparkda saklanmasının, davalı yönünden bir sebepsiz zenginleşme oluşturmadığı duraksamadan uzaktır.

Şu da eklenmelidir ki, somut olgunun kendine özgü yapısı itibariyle, davalının sorumluluğunu öngören bir kanun hükmü bulunmamaktadır.

Hal böyle olunca; taraflar arasında araç maliki davalıyı, davacıya karşı edimde bulunmakla yükümlü kılan hukuki bağ bulunmadığından, davalının, kayden malik dahi olsa otopark ücretinden sorumlu olmadığının kabulü gerekir. Yerel mahkemenin aynı gerekçeye dayalı direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.

Sonuç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.03.2005 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.



KARŞI OY

Davanın halli, çenç olduğu iddiasıyla güvenlik kuvvetlerince zapt edilerek davacı şirket temsilcisine yediemin olarak teslim edilen aracın otopark (yedieminlik ücreti) ücretinden davalı araç işleteninin sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Mahkemece, davalı bakımından borcun kaynağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yanlar arasında bir sözleşmenin bulunmadığı çekişmesizdir. Acaba, yanlar arasında sözleşme bulunmaması davalı işletenden otopark ücretini istemeye engel midir? Güvenlik kuvvetleri kendisinden beklenen davranışı göstererek iyi muhafaza edilmesi amacıyla vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca aracı davacı tarafa teslim etmiş, davacı da bu görevi kabul ederek gereğini yerine getirdiğine göre, aracı geri isteyen davalı gerek BK.nun 464 ve gerekse de araç işleteni sıfatıyla giderleri ödemek zorundadır. Nitekim Yargıtay Yüksek 13.Hukuk Dairesi benzer iki uyuşmazlıkta mal sahibinin yedieminlik ücretini ödemesi gerektiğine karar vermiştir. (Bkz. T.Uygur, Borçlar Kanunu, Cilt 7, Sh.118-02.10.1944 Tarih, 2923 Esas, 2740 Karar, a.g.e., Sh.168 vd. 09.09.1991 Tarih, 5435 Esas, 8592 Karar) Nasıl yedieminin bu görevini yerine getirmemesi halinde araç işleteni olan davalıya karşı sorumluluğu varsa, yaptığı zorunlu giderleri de isteme hakkını haizdir. Ayrıca, araç işleteni bu sıfatı gereği de işletme giderlerinden olan otopark ücretinden sorumlu olup, kararın bu haliyle kesinleşmesi halinde davacı tarafın hapis hakkının kullanmasına da engel teşkil edeceği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluk görüşüne karşıyım. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 29-11-2010, 13:09   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

5271 sayılı CMK.

Tazminat istemi

MADDE 141 - (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

Kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.
Old 29-11-2010, 13:11   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2010/3-79
Karar: 2010/102
Karar Tarihi: 24.02.2010

ÖZET: 01 Haziran 2005 tarihinden önce, 30.10.2001 tarihinde yapılan işlemlerden kaynaklanan eldeki tazminat davasına bakma görevi genel mahkemelere ve özellikle müddeabihin değerine göre de sulh hukuk mahkemesine aittir.

(5271 S. K. m. 141, 142, 143, 144, 334) (5320 S. K. m. 6) (1086 S. K. m. 7, 27) (466 S. K. m. 1, 2)

Dava: Taraflar arasındaki <tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen 18.11.2008 gün ve 2008/1734 E. 2157 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 13.04.2009 gün ve 2009/3991-6503 sayılı ilamı ile;

(...Dava, davacılara ait vasıtaya zabıtaca haksız el konulması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

Dosya içeriğinden 30.10.2001 tarihinde elkonulan vasıtanın Haziran 2008 tarihinde ruhsat sahibi olan davacılara iadesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, CMK'nun 141 ve 142. maddeleri uygulanarak ağır ceza mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmiştir.

5320 sayılı CMK'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 6. maddesinde, CMK'nun 141-144. maddesi hükümlerinin 01.06.2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı düzenlenmiştir. Somut olayda elkoyma işlemi 30.10.2001 tarihinde olduğuna göre dava konusu uyuşmazlığa CMK hükümleri uygulanamaz. Bu nedenle işin esasının incelenmesi gerekirken, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi bozma nedenidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacılar vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, davacılara ait vasıtaya haksız el konulması nedeniyle doğan zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

Davacılar vekili; davacılara ait aracın 30.10.2001 tarihinde Kayseri Trafik Şube Müdürlüğü ekiplerince evraklarının sahte olması gerekçesiyle bağlandığı ve özel otoparka çekildiğini, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava sonucu beraat etmelerine ve aracın iadesine karar verilmesine rağmen el konulan aracı almak için davacıların özel otopark ücretini ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek 4.720.00.-YTL park ücretinin davalı bakanlıktan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, görevli mahkemenin ağır ceza mahkemesi olduğunu bildirerek görevsizlik kararı verilmesini, olmadığı takdirde de davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 142/2. maddesi uyarınca davaya bakmakla ağır ceza mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsizliğine dair verilen karar, özel dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkeme <Olay, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce olmasına rağmen -Derhal Uygulanırlık- ilkesi gereği 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 ve 142. maddelerinin eldeki davaya uygulanması zorunludur..> gerekçesi ile önceki kararında direnmiş; hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.

Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. ve 142. maddelerinin somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı, davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 04.12.2004 tarihinde kabul edilmiş olup 17.12.2004 tarih ve 25673 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış; 31.03.2005 tarih ve 25772 Mük. sayılı R.G.'de yayımlanan 31.03.2005 tarih ve 5328 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi ile, yürürlüğe ilişkin 334. maddede geçen <1 Nisan 2005> ibaresi <1 Haziran 2005> olarak değiştirilmekle bu tarihte yürürlüğe girmiştir.

Anılan kanunun <Tazminat istemi> başlıklı 141/1-3. maddesinde:

<Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;... Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.>

Yine aynı kanunun <Tazminat İstemenin Koşulları> başlıklı 142/2. maddesinde ise:

İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.> hükümlerine yer verilmiştir.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun <Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat> başlıklı 6. maddesi

(1) Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 ila 144'üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.

(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.> şeklindedir.

Mülga 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun'un 1. maddesi özü itibariyle haksız yakalanma ve tutuklanma hallerinde uğranılan zararın bu kanun hükümlerince karşılanacağını, 2. maddesi ise, 1' inci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanların, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilecekleri düzenlenmiştir.

Bu kanunu kaldıran 5320 sayılı Kanun ile tazminat koşulları ve kapsamı genişletilmiş; 5271 sayılı Kanuna atıfla, 466 sayılı Kanunda yer verilmeyen <eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler> için de maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilme olanağı getirilmiş; ancak bu talebe konu işlemlerin 01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleşmesi halinde yeni yasanın uygulanacağı da açıkça ifade edilmiştir.

Açıklanan yasal düzenlemeler göstermektedir ki, eşyaya haksız el konulmasına ilişkin tazminat taleplerine ilişkin ne 466 Sayılı Kanunda, ne de eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda açık bir yasal düzenleme olmadığı için bu tip davalar dava değerine göre genel mahkemelerde ve yine tazminat hukuku ilkelerine göre görülmekte iken; 5271 ve 5320 sayılı Yasalar ile 01 Haziran 2005 tarihinden sonra ilgili maddelerde sayılan işlemlerden doğan zararların Devletten istenebileceği açıkça düzenlenmiş ve yine bu tür tazminat davalarına bakma görevi ağır ceza mahkemelerine verilmiştir.

Eldeki davanın dayandığı maddi olgu, davacılara ait vasıtaya suça konu olduğu iddiasıyla 30.10.2001 tarihinde zabıtaca haksız el konulmuş olmasıdır.

Şu durumda; tazminat istemine dayanak alınan işlemin tarihi 30.10.2001 olup; çok açık şekilde 01 Haziran 2005 tarihinden öncedir. Bu işlemden kaynaklanan tazminat davası, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un <Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat> başlıklı 6. maddesindeki açık hüküm karşısında ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girmemekte; bu tarihten önceki işlemlere uygulanacağı belirtilen 466 sayılı Kanunda da düzenlenmediği için genel hükümlere ve dava değerine göre genel hukuk mahkemelerince bakılıp sonuçlandırılması gerekmektedir.

Sonuç itibariyle; 01 Haziran 2005 tarihinden önce, 30.10.2001 tarihinde yapılan işlemlerden kaynaklanan eldeki tazminat davasına bakma görevi genel mahkemelere ve özellikle müddeabihin değerine göre de sulh hukuk mahkemesine aittir.

Yerel mahkemenin, yukarıda ayrıntısıyla açıklanan, uygulamanın kapsamını da belirleyen açık hükümleri göz ardı ederek, derhal uygulanırlık ilkesinden bahisle ağır ceza mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermesi ve aynı hususlara işaret eden özel daire bozma kararına uymayarak önceki kararında direnmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 29-11-2010, 13:13   #5
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

İşlem tarihi 01 Haziran 2005 tarihinden önce ise genel mahkemelerde, 01 Haziran 2005 tarihinden sonra ise Ağır Ceza Mahkemesi'nde devlete karşı tazminat davası açabilirsiniz.
KOLAY GELSİN
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
göreve iade edilen memurun mali hakları avktderya Meslektaşların Soruları 9 31-01-2019 13:45
Tebellüğ edilen tebligat iade olur mu? tosunkartal Meslektaşların Soruları 22 15-10-2012 16:43
işe iade edilen işçinin düşük ücretle çalıştırılması SINIRSIZ Meslektaşların Soruları 3 23-03-2010 16:25
teslim edilen malın iade edilmemesi, edilememesi? av.m.a.g Meslektaşların Soruları 9 06-06-2007 09:37
İşe iade kararı sonrası hak edilen alacakların icrası rojda Meslektaşların Soruları 1 30-03-2007 16:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03059101 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.