Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

katılım alacağında fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-10-2011, 16:27   #1
Ercan Turgut

 
İnceleme katılım alacağında fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması

Herkese iyi çalışmalar,
Müvekkil ve davalı 1995 yılında evlenmişler ve 2010 yılında boşanmışlar.Karar 08.06.2010 tarihinde kesinleşmiştir.Tarafların 2002 den önce ve sonra edindikleri mallar var ve bunların hepsi davalı koca adına kayıtlı ,tarafımızdan 30.05.2011 tarihinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000tl katkı payı alacağı,10.000tl katılım alacağına ilişkin dava açıldı.Davalının bir çok bankaya borcu var taşınmazların ve araçların üzerinde haciz var.Biz müvekkilin katılım alacağının ne olduğunu bilme şansımız olmadığı için fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutarak dava açtık.Davalı vekili cevap süresi geçtikten sonra verdiği cevap dilekçesinde zamanaşaımı itirazında bulunmuştur.Katılım alacağı davasının TMK 178.maddeye göre bir yıl içinde açılması gerektiği dolayısıyla açılmış olan 10.000tl lik katılım alacağı davasının dışında başka dava açamayacağımızı bildirmiş.
Yeni HMK da belirsiz alacak ve kısmi dava müessesi var.Bizim burada fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutmamız bir işe yaramayacak mı?Bir yıllık zamanaşımı süresi geçti diye bizim süresinde açtığımız davadaki talepleri HMk 107 maddeye göre arttıramayacak mıyız.? cevaplarınız ve varsa ekleyeceğiniz yargıtay kararı örnekleri için şimdiden teşekkür ederim.
Old 01-11-2011, 12:42   #2
heidi

 
Varsayılan

Madde Gerekçesi ("Adalet Komisyonu Raporu"ndan)

Üyemizin Notu: "...Tasarıya, 112 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki gerekçelerle, “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı yeni 113 üncü madde ilave edilmiştir.

“Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı
amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir.

Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde birtakım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.

Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul
edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan
söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.

Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın
başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.

“Edâ davasının açılabildiği hallerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.

Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.

Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz halinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkar tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi yönünden edâ davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını kolaylaştıran bir karakteri de vardır.

Alacaklı, yalnızca edâ davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi edâ ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usülî bir hak olarak tanımaktadır.

Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.

Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de istenebilmesi, edâ davasının açılabildiği hallerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.

Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.

Önerge ile varolması gereken bir usulî imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.”..."

Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
-------------------------------------------
Sevgili Meslektaşım, site içerisinde bulduğum notu paylaşmak isterim. Özellikle koyu ve altı çizili olarak belirttiğim kısım olayınıza dair olsa gerek. Şu durumda öyle sanıyorum süresi içesinde bir dava açtı iseniz ve fazlaya ilişkin haklarımız saklıdır diyerek bunun bir belirsiz alacak davası olduğunu belirtti iseniz, yargılama sırasında (aynı davada yani) talebinizi belirlenen meblağa çıkartabilirsiniz. Neticede siz kendinizi 10.000 TL ile bağlamamışsınız.

Elimde HMK şerhi var, ona da bakıyorum, sayfa 300-301 diyor ki (Prof. Dr. Bilge Umar / Hukuk Muhakemeleri Şerhi) "..... Özel Sorunlar / Maddenin Yararı: HUMK düzeninde, örneğin bir yangında malları yanmış kişi, sigorta şirketine karşı yahut yangını çıkarmış haksız fiil failine karşı tazminat davası açtığında, zarar miktarını belirlemek üzere yapılan tahkikat (özellikle bilirkişi incelemesi) sonucunda bu miktarın dava dilekçesinde istenmiş tazminat miktarından fazla olduğu anlaşılınca davacının o miktar hüküm altına alınsın diye öne sürdüğü istem, davalının "istemi genişletme yasağı" kuralına (HUMK m.185 bent 1 ,şimdi, bazı değişikliklerle HMK m.141) dayanan itirazı ile karşılaşıyordu, istemin arttırılmasına itibar edilmiyordu. Ve Yargıtay uygulaması da alacağın geri kalanını ayrı bir dava ile istemek hakkını saklı tutma kaydı koymadan dava açan kişiyi, inanılmaz bir karine icadıyla, bakiye alacaktan feragat etmiş saydığı için, bu bakiye alacağı ayrı dava ile de isteyemiyordu. Şimdiki madde, yaratacağı bazı sıkıntılara rağmen bu adaletsiz çözümü engelleyecektir"

Bu açıklamalardan da anladığım şudur ki dava artık "fazlaya ilişkin haklarımı saklı tutuyorum" kaydı konulmadan açılsa bile, davacının, bu maddenin ikinci fıkrasıyla talebini yargılamada belirlenen değere rahatlıkla çıkartabileceğidir. (Tabi feragat vs gibi özel durumlar yoksa)
E hal böyle ise siz hayli hayli bir hukuki engelle karşılaşmazsınız, diye düşünüyorum.. Umarım yardımcı olamasam da en azından bir fikir vermişimdir.. Kolaylıklar dilerim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Islah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması sevimsiz Meslektaşların Soruları 9 05-12-2011 17:49
Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması suretiyle yapılan kısmi icra takibi sonucu açılacak menfi tespit davasında dava değeri sorunu av.halilari Meslektaşların Soruları 4 28-08-2011 20:05
Fazlaya dair hakların saklı tutulması avturker Meslektaşların Soruları 4 20-02-2009 13:10
Tam Yargı Davasında Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulması urguya Meslektaşların Soruları 13 24-05-2007 03:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07715702 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.