Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ortaklığın giderilmesi davamız

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-01-2013, 16:15   #1
av.aysenn

 
Varsayılan ortaklığın giderilmesi davamız

öncelikle merhaba,
mesleğe yeni başladım ve ilk defa karşılaştığım bir konu hakkında sorum var, şimdiden teşekkür ederim.Kısaca olayı özetleyeyim.
müvekkilimin kardeşi tarafından müvekkilime ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır.biz aynen taksimini istedik ancak tarım müdürlüğünden aynen taksime gidilemeyeceğine,taşınmazın satılarak paraya çevrilmesine izin verilmiştir.Dava konusu taşınmaz üzerindeki eski bir ev varmış ortaklara ait ancak müvekkilimin kardeşi izin almadan bu evi yıkarak taşınmaz üzerine ev yaptırmış ve yıllardır da bu evi kullanmaktadır ancak tapuda taşınmazın ona ait olduğuna dair herhangi bir şerh bulunmamaktadır.Ve buna rağmen ortaklığın giderilmesi davası açmasında iyiniyet söz konusu değildir.
1-)biz bu taşınmaz üzerindeki ev için 4 yıllık kullanım için ecrimisil talep edebilir miyiz?
2-)Bu ev için müdahalenin önlenmesi davası açmada hukuki yarar var mıdır sonuç olarak evın olduğu arazi iki ortağa aittir?
3-)eğer taşınmaz satılırsa müvekkilim evden pay alabilir mi evin kimin olduğuna dair bir şerh bulunmamaktadır?
Old 02-01-2013, 17:16   #2
garani

 
Varsayılan

keşif esnasında muhtesat iddiasında bulunmadıysanız mahkemeden muhtesatın aidiyetinin tespiti davası açmak için süre alın ev müvekkilinizin ise.eğer ki ev müvekkilinizin değil ise satışa arzla beraber o gayrimenkulde çıkacaktır ve otomatikman değer artışı olup müvekkilinizin hissesine düşen alacak miktarı da artacaktır.
Old 03-01-2013, 11:07   #3
garani

 
Varsayılan

ev konusunda müvekkilinizin muhtesat iddiası varsa ve ev konusunda hak sahibi olduğunu iddia ve ispat edebiliyoresanı hisse oranında bir ecrimisil talep etmeniz mümkün
Old 03-01-2013, 14:41   #4
detay82

 
Varsayılan

Sayın av.aysenn,

Aşağıdaki Yargıtay kararında, sayın garani'nin de bahsettiği muhdesatların durumları ile ilgili bilgi verilmekte;


6.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/12068

Karar: 2008/13761

Karar Tarihi: 15.12.2008

 

ORTAKLI
ĞIN GİDERİLMESİ DAVASI - PAYDAŞLIĞIN SATIŞ SURETİYLE GİDERİLMESİNE İLİŞKİN DAVALARDA USUL - BÜTÜNLEYİCİ PARÇANIN KİME AİT OLDUĞUNUN TESPİTİ GEREĞİ - ON GÜNLÜK KESİN SÜRE

ÖZET: Payda

şlığın satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç gibi bütünleyici parçanın kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların hak iddia etmeleri ve öncelikle bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde eğer bunların değeri sulh mahkemesinin görevine giriyorsa olay bir hadise olarak, sulh mahkemesinde çözümlenir. Aksi halde o paydaşa görevli mahkemede dava açmak üzere on günlük yasal süre verilmelidir. Yasadan doğan bu süre kesin olup kısaltılamaz ve uzatılamaz. Bu süre içerisinde dava açılırsa sonucun beklenmesi, açılmaz ise o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmesi gerekir.

(4721 S. K. m. 698) (1086 S. K. m. 567)

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmi
ş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı paydaşlığın giderilmesi davasına dair karar davalılar tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Uyuşmazlık, 101 parsel nolu taşınmazın ortaklığının giderilmesine ilişkindir. Mahkemece, satış kararı verilmiş, hüküm davalılar Muammer ve Cemil vekili tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı vekili dava dilekçesinde, 101 parsel nolu taşınmazın aynen, olmadığı takdirde satılarak ortaklığının giderilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalılar Muammer ve Cemil vekili, müvekkilleri tarafından 200 adet zeytin ağacı, 30 adet meyve ağacının dikildiğini, taşınmazın duvar ve çit ile çevrildiğini belirterek mülkiyetin tespiti için dava açacaklarını, süre verilmesini istemişlerdir. Mahkemece, A... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2004/71 Es. ile dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunan ağaç ve duvarın aidiyeti hususunda davalılar tarafından açılan davanın bekletici mesele yapılmasına karar verilmiş ise de anılan ara kararından dönülerek dava konusu taşınmazın üzerindeki muhdesatlar ile birlikte satılarak ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir.

Paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs gibi bütünleyici parça (muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara (ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar (ortaklar) ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesinde bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır.

Bütünleyici parçanın (muhdesat) arzın paydaşlarına (ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay vermek mümkün değildir.

Paydaşlığın (ortaklığın) satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç gibi bütünleyici parçanın (muhdesat) kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların (ortaklar) hak iddia etmeleri ve öncelikle bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde eğer bunların değeri sulh mahkemesinin görevine giriyorsa olay bir hadise olarak, sulh mahkemesinde çözümlenir. Aksi halde o paydaşa görevli mahkemede dava açmak üzere HUMK.'nun 567. maddesi hükmü uyarınca on (10) günlük yasal süre verilmelidir. Yasadan doğan bu süre kesin olup kısaltılamaz ve uzatılamaz. Bu süre içerisinde dava açılırsa sonucun beklenmesi, açılmaz ise o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmesi gerekir.

Olayımıza gelince; davaya konu edilen ve satışına karar verilen 101 parsel nolu taşınmaz üzerinde çok sayıda zeytin ağacı bulunduğu, tel örgü ile çevrildiği, basit bir bağ evi bulunduğu yerinde yapılan uygulamalı keşif sonucu belirlenmiştir. Davalılar Muammer ve Cemil Örnek vekili söz konusu ağaçların müvekkilleri tarafından dikildiğini, duvarın da yine müvekkilleri tarafından yaptırıldığını ileri sürerek mülkiyetin tespiti için dava açacaklarını bildirmiş ve A... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 2004/71 Es. sayılı dosyasında açılan dava mahkemece incelendikten sonra bekletici mesele yapılmasına karar verildiği halde HUMK.'nun 567. maddesinde öngörülen süre içinde davanın açılmadığı gerekçesiyle bekletici mesele yapılmasından vazgeçilmiştir. Anılan madde hükmü hakimin taraflara önel vermesi hallerinde uygulanır. Olayımızda ise muhdesatın mülkiyetini iddia eden davalılar kendiliğinden dava açtıklarına göre bu davanın süresinde açılmadığından söz edilemez.

Bu durumda mahkemece muhdesatın aidiyetine ilişkin işbu davanın bekletici mesele yapılarak sonucuna göre satış bedelinin dağıtılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK. nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 15.12.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Ecrimisil ve müdahalenin meni davasında da intifadan men koşulu önem arz etmektedir. Aşağıdaki Yargıtay kararlarında bu konudan bahsedilmektedir;

Ecrimisile konu edilen ve tarafların paydaş olduğu taşınmazlardan, kural olarak paydaşlar intifadan men edilmedikçe birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. 3.HD. 09.05.2012 T 4664-5183 E-K

Kural olarak, paydaşlar intifadan men edilmedikçe birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. Ancak, bu kuralın bazı istisnaları vardır ki, bunlar; davacı paydaş tarafından davalı paydaşlar aleyhine daha evvel bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması halleridir. Bu ayrık durumlarda intifadan men koşulu aranmaz. Sözü edilen davaların açılmış olması hallerinde ise, o dava dilekçesinin davalı paydaşa tebliğ edildiği tarihten sonrasına ilişkin olarak intifadan men koşulu gerçekleşmiş sayılır. 3. HD 12.2.2004 T. 503-797 E-K

Davaya konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Paydaşlar kural olarak intifadan men edilmedikçe birbirlerinden ecrimisil isteyemezler.
İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de; ecrimisil istenen süreden önce veya süre içinde davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan yararlanmak isteğini davalı paydaşa bildirmiş olmasına bağlıdır. Bu koşul, dava şartı niteliğinde olduğundan gerçekleşip gerçekleşmediğinin mahkemece resen araştırılarak saptanması gereklidir.
İntifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası ise, yemin dahil her türlü delil ile ispatlanabilir. 3. HD 5.4.2004 T. 2969-3143 E-K


3.Hukuk Dairesi

Esas: 1990/2609

Karar: 1990/9339

Karar Tarihi: 19.11.1990

ÖZET : Özellikle sözkonusu ta

şınmazlardaki incir ağaçlarının ortak muris tarafından ya da taraflarca müştereken dikilip yetiriştirildiği belirlenirse, intifaden men koşulu aranmayacağından, diğer yönler (yani tarflar arasında düzenlenen ve anılan izaleyi şuyu davasının reddine ilişkin karara esas alınan 3.9.1970 tarihli sözleşmede yazılı bölüşme şekli ve bu sözleşmeye göre davacıya ayrılan taşınmaz bölümünün davalılarca işgal edilip edilmediğinin kesin olarak saptanması ve işgal bulunduğu takdirde bu bölüm için intifaden men aranmaksızın işgal süresi ve ecrimisil miktarı gibi hususlar) üzerinde durulması ve sonuçlarına göre bir karar verilmesi gerekir.


Dava: Dava dilek
çesinde fazlaya ait hak saklı tutularak 165.000 lira ecrimisilin masraflarla birlikte davalı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili istenilmiştir. Mahkemece, davanın reddi cihetine gidilmiş; hükmü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:

Karar: Davada, tarflara ortak muristen kalan 240 ve 247 parsel sayılı incir bahçelerinin, davalılarca işgal ve istifade edilip davacının yararlandırılmadığı iddiasıyla 1984-1988 yıllarına ilişkin olarak ecrinmisil istenmiştir.

Mahkemece, sözkonusu taşınmazların taraflara ortak muristen kaldığı ve dolayısıyla paydaş oldukları kabul edilerek intifadan men koşulunun gereçekleşmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Her ne kadar kural olarak, paydaşların birbirinden ecrimisil isteyebilmesi intifaden men koşulunun gerçekleşmiş olmasına bağlı ise de, bu kuralın bir takım istisnaları vardır. Örneğin ecrimisile konu edilen taşınmazın (meyve bahçesi gibi) doğal ürün veren, (dükkan gibi kira getiren) hukuksal semereli bir yer olması, ecrimisil isteyen paydaşını diğer paydaş veya paydaşlar aleyhine daha önce (ortak taşınmazın yalnızca onlar tarafından kullanılmasına rıza göstermediğine dair) elatmanın önlenmesi ve ecrimisil gibi davalar açmış bulunması taşınmazı kullanan davalı paydaş veya paydaşların, davacı paydaşın paydaşlığını inkar (başka bir anlatımla taşınmazın tamamında hak iddia) etmesi hallerinde intifaden men koşulu aranmaz, yada açılan önceki davanın dava dilekçesinin tebliği tarihinden sonrası için itifaden men koşulu gerçekleşmiş sayılır. Bu gibi durumlar dışında ise, intifadan men koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği hususu, yemin dahil her türlü delille kanıtlanabilir.

Ecrimisile konu edilen taşınmazların, gerek kayden ve gerekse fiilen incir bahçesi oldukları dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu nitelikleri itibariyle doğal ürün veren yerlerden sayılacaklarından intifaden men koşulu aranmak gerekir. Kaldı ki, davacı tarafından aynı davalılar aleyhine 20.10.1986 tarihinde açılan ve Ödemiş Sulh Hukuk Mahkemesi'nce 14.4.1987 gün ve 1627/617 sayı ile karar bağlanan izaleyi şuyu davasının dava dilekçesinde; davacının, kendisini davalıların bu taşınmazlara sokmadıklarına dair iddiası mevcut olmakla, o dava dilekçesinin davalılara tebliğ edildiği tarihten sonrası için davacı lehine intifaden men koşulu gerçekleşmiş sayılır. Öte yandan, bu davanın keşfinde bir kısım davalıların, anılan taşınmazlarda davacının payı veya ilgisi bulunmadığını öne sürmüş olmaları dahi onlar yönünden, intifaden men koşulunu kendiliğinden gerçekleştirir.

O halde; belirtilen ilkeler gözetilerek, özellikle sözkonusu taşınmazlardaki incir ağaçlarının (yalnızca davalı paydaşlarca dikilip yetiştirilmesi durumu müstesna olmak üzere) ortak muris tarafından ya da taraflarca müştereken dikilip yetiriştirildiği belirlenirse, intifaden men koşulu aranmayacağından, diğer yönler (yani tarflar arasında düzenlenen ve anılan izaleyi şuyu davasının reddine ilişkin karara esas alınan 3.9.1970 tarihli sözleşmede yazılı bölüşme şekli ve bu sözleşmeye göre davacıya ayrılan taşınmaz bölümünün davalılarca işgal edilip edilmediğinin kesin olarak saptanması ve işgal bulunduğu takdirde bu bölüm için intifaden men aranmaksızın işgal süresi ve ecrimisil miktarı gibi hususlar) üzerinde durulması ve sonuçlarına göre bir karar verilmesi gerekirken, bu cihetin düşünülmeksizin yazılı şekilde davanın reddi doğru değildir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin ödenen temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.11.1990 gününde oybirliği ile karar verildi
Old 03-01-2013, 14:44   #5
detay82

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/5785
Karar: 2005/6840
Karar Tarihi: 07.06.2005
ÖZET: Paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda tüm paydaşları kapsar biçimde ve onların onayı ile oluşan özel parselasyon ya da eylemli kullanma biçiminin oluştuğunun saptanması halinde, paydaşların kendi payları karşılığı kullandıkları yerlere bir diğer paydaşın elatması durumunda bunun korunması gerekeceğinde kuşku yoktur. Ancak, böyle bir olgunun belirlenmemesi durumunda ise, Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyet hükümleri gözetilerek çekişmeye çözüm getirilmesi asıldır. Bu halde, dava tarafları paydaşların taşınmazda yararlandıkları yerlerin bulunduğu belirlendiğinde bunun miktarına bakılmaksızın davanın reddinin gerekeceği muhakkaktır.
 
(4721 S. K. m. 2, 756) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26)
Dava: Taraflar aras
ında görülen davada; Davacı, paydaşı bulunduğu 331 parsel sayılı taşınmazda diğer pay sahipleri ile yapılan rızai taksim sonucu kendisine düşen yere davalının elattığını ve kullanımını engellediğini ileri sürerek, davalının payına yönelik elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, taşınmazın paydaşları arasında yapılan 12.4.1990 tarihli harici anlaşma senedine değer verilmek suretiyle davanın kabulüne hükmedilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 7/6/2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Hakkı Gökçe ile temyiz edilen vekili avukat Ekrem Turgut geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi N.Semra Soydaş tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 331 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu; anılan yerde taraflarla birlikte birçok paydaşın daha bulunduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K. nun 706, B.K.nun 213, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, kuralının yanında M.K. nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K. nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Yukarıda açıklandığı üzere, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda tüm paydaşları kapsar biçimde ve onların onayı ile oluşan özel parselasyon ya da eylemli kullanma biçiminin oluştuğunun saptanması halinde, paydaşların kendi payları karşılığı kullandıkları yerlere bir diğer paydaşın elatması durumunda bunun korunması gerekeceğinde kuşku yoktur. Ancak, böyle bir olgunun belirlenmemesi durumunda ise, Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyet hükümleri gözetilerek çekişmeye çözüm getirilmesi asıldır. Bu halde, dava tarafları paydaşların taşınmazda yararlandıkları yerlerin bulunduğu belirlendiğinde bunun miktarına bakılmaksızın davanın reddinin gerekeceği muhakkaktır. Diğer taraftan paylı mülkiyet üzere olan yerde paydaşların tümünün anlaşması olmadığı takdirde, taşınmazın belli ve muayyen bir yerinin ya da miktarının paydaşlardan birine özgülenmesi olanaksızdır. Zira, bu tür mülkiyette paydaşlardan her birinin taşınmazın her yerinde hakları mevcuttur. Belirtilen bu kurallar gözetilerek eldeki davaya bakıldığında; paydaşların hepsini kapsar biçimde bir kullanma şeklinin kabul edildiği söylenemez. Buna dair dosyaya sunulan 12.4.1990 tarihli anlaşma senedinde tüm paydaşların katılımı yoktur.
Diğer taraftan, taraflar arasında önceden görülüp kesinleşen davada davacıya özgülendiği belirtilen bölüm bakımından davanın kabul edilmiş olmasının yanılgılı tespitlere dayandığı açıktır. Ayrıca, o dava sırasında taşınmazdaki bir kısım payların el değiştirdiği de anlaşılmaktadır. Öyle ise, anılan dava sonucu verilen hükmün yukarıda kuralları açıklanan paylı mülkiyet hükümlerine uygun düşmediği sabittir.
Bütün bunlardan öte, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazlardaki çekişmenin temelde ortaklığın giderilmesi davası ile nihai olara çözülebileceği; eldeki ve önceki dava münasebeti ile kurulan hükümlerin çekişmeye geçici çözüm niteliğinde bulunduğu da, gözden ırak tutulmamalıdır.
Hal böyle olunca, tarafların taşınmazda nizasız yerler kullandıkları dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Sonuç: Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın iade edilmesine, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 07.06.2005 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 03-01-2013, 14:46   #6
detay82

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2006/11630
Karar: 2006/13613
Karar Tarihi: 19.10.2006

ÖZET: Ecrimisile konu taşınmazda taraflar paydaştır. Paydaşlar kural olarak intifadan men edilmedikçe birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de; ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşlara bildirilmiş olmasına bağlıdır. İntifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası yemin dahil her türlü delille ispatlanabilir. Davalılar murisin ölümünden önce ve sonra taşınmazın kendileri tarafından kullanılmasına davacının açık ya da örtülü rızası bulunduğunu savunmuştur. Bu nedenle savunma ve gerçekleşen maddi olgular karşısında intifadan men koşulunun araştırılması gerekmektedir.
 
(1086 S. K. m. 428) (4721 S. K. m. 995)
Dava dilek
çesinde 4000 YTL ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü 3.061 YTL cihetine gidilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
YARGITAY KARARI
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı, murisi babasının 29.12.1997 tarihinde vefatından beri muris adına kayıtlı dairede davalıların (annesi F. ve kardeşi D.'nin) oturduğunu, kendisine herhangi bir kira bedelinin ödenmediğini beyanla hissesine düşen 4000 YTL ecrimisilin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar murisin vefatından önce de bu dairede oturduklarını tüm kardeşlerin bu kullanımına rıza gösterdiklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 3.061 YTL ecrimisilin tahsili cihetine gidilmiş olup hükmü davalılar temyiz etmektedir.
Ecrimisile konu taşınmazda taraflar paydaştır. Paydaşlar kural olarak intifadan men edilmedikçe birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de; ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşlara bildirilmiş olmasına bağlıdır. İntifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası yemin dahil her türlü delille ispatlanabilir.
Davalılar murisin ölümünden önce ve sonra taşınmazın kendileri tarafından kullanılmasına davacının açık ya da örtülü rızası bulunduğunu savunmuştur. Bu nedenle savunma ve gerçekleşen maddi olgular karşısında intifadan men koşulunun araştırılması gerekmektedir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.10.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Old 03-01-2013, 14:48   #7
detay82

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/623
Karar: 2010/944
Karar Tarihi: 03.02.2010
 
ÖZET: Paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle bütün paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
(4721 S. K. m. 683, 688, 706) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26)
Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, murisi ile davalıların birlikte müştereken malik oldukları 1.8.1969 gün 1, 2 ve 3 sıra no.lu tapulu taşınmazların paydaşlar arasında fiilen taksim edildiğini ve uzun yıllardır miras bırakanı babasının kendi payına düşen kısmı tasarruf ettiğini, ancak babasının ölümünden sonra davalıların fındık dikmek suretiyle çekişmeli yere müdahale ettiklerini, taşınmazdan hiçbir yer kullanmadığını ileri sürüp elatmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı G., dava konusu taşınmazla ilgisi bulunmadığını, sair davalının yanında işçi olarak çalıştığını, davalı M., dede ve babasından intikal eden taşınmazı yaklaşık 30 yıldır tasarruf ettiğini, rızai taksim bulunmadığını, taşınmazı kendi emeği ve harcamalarıyla bahçe haline getirdiğini bildirip davanın reddini savunmuşlar, yargılama sırasında davalı Mehmet'in ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmişlerdir.
Mahkemece, davalı G. yönünden davanın husumetten reddine, davalı M. yönünden, davacı ve davalının ortak murisin mirasçıları olup bütün mirasçıları kapsar şekilde taksim yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. A.'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Karar: Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazda 1.8.1969 tarih, 1 sıra no.lu tapu kaydı gereğince davanın tarafları ile dava dışı kişilerin birlikte paydaşı bulundukları ve davacının taşınmazın bir bölümüne fındık ağacı yetiştirmek suretiyle davalının elattığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Yasası

’nın 688 ve takip eden maddelerinde ön görülen paylı mülkiyet hükümlerinin uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik sebeplerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı sebebiyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli sebeplerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.

’nun 706, B.K.’nun 213, T.K.’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi bütün paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, <akte vefa> kuralının yanında M.K.’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle bütün paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarda değinildiği gibi, M.K.

’nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; mahkemece <bütün paydaşların bir araya gelerek rızai bir taksim yapmadıkları> gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarda değinilen ilkeler gözetildiğinde yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, öncelikle bütün paydaşları kapsar şekilde haricen rızai bir taksim yapılmadığı mahkemece belirlenip benimsendiğine göre, yine aynı biçimde bütün paydaşların uzun zamandan beri taşınmazın kullanımı yönünden fiili bir durum yaratıp yaratmadıkları tespit edilmeden, fiili bir durum oluşturulmadığının anlaşılması halinde ise davacının taşınmazda kullanabileceği bir yerin olup olmadığının, başka bir ifadeyle davacı bakımından intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği saptanmadan eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi
Old 03-01-2013, 15:09   #8
garani

 
Varsayılan

sayın ismail değer 6hd 2008/12068 esas sayılı karar benım bır dosyam için önemli idi.tesadufen de olsa bu kararın yayınlanması tarafınızdan cok iyi oldu.teşekkur ederim.zira benim davamda iki haftalık kesin süreden süre ihtarat yapılan paydaşların iki tanesi dava açtı bende süreden reddini talep ettim sizin o kararınızda benım olayımın aynısı
Old 05-01-2013, 00:37   #9
Av.Şenol

 
Varsayılan

1-)biz bu taşınmaz üzerindeki ev için 4 yıllık kullanım için ecrimisil talep edebilir miyiz?

- Anlattığınız kadarıyla; intifadan men şartı gerçekleşmediğinden talep edemezsiniz.

2-)Bu ev için müdahalenin önlenmesi davası açmada hukuki yarar var mıdır sonuç olarak evın olduğu arazi iki ortağa aittir?

-Öncelikle ortada bir izale-i şüyu davası olduğu için men-i müdahale davasında hukuki yarar yoktur. Çünkü izale-i şüyu özü itibarıyla zaten müdaheleyi sonlandıracaktır. Ayrıca müdahalenin men-i davası açmak yerine ayrı bir ecri misil talepli dava açma fikri daha makul geliyor. Burada da müvekkilinizin kardeşinin 4 yıldır evi ve dolayısıyla araziyi kendisinin kullandığını ve fiili bir taksim durumunun olduğunu iddia ve ispat etmesi durumuyla da karşılaşabilirsiniz.

3-)eğer taşınmaz satılırsa müvekkilim evden pay alabilir mi evin kimin olduğuna dair bir şerh bulunmamaktadır

- Müvekkilinizin kardeşi bu ev bana aittir diye bir iddia da bulunmaz ise daha doğrusu ortada muhdesatın mülkiyetinin kime ait olduğu hakkında bir dava yoksa, satış ev ile birlikte yapılacağından toplam satış bedelinden hisseniz oranında pay alacaksınız. Ama burada da şöyle bir durumla karşılaşılabilir mi? Müvekkilinizin kardeşi bu durumda evin kenisine ait olduğunu iddia ederek almış olduğunuz satış bedelinden sebepsiz zenginleşme hükümlerince iade talep edebilir. Ya da izalei şüyu davasında öyle bir iddia da bulunmadığından (dava açmadığından) bu hakkından vazgeçmiş kabul edilelir mi?
Old 05-01-2013, 14:56   #10
garani

 
Varsayılan

1-4 yıllık ecrimisil talep edilebileceğini düşünüyorum.zira oratada muhtesatın aidiyeti olmadığından paydaşın hissesinin haksız kullanımı söz konusudur.intifadan men ihtarname ile söz konusu olur aksi durumda dava açma tarihi göz önünde bulundurulur kanaatimce.

2-bence de men-i müdahale de hukuki yarar yoktur.zira iştirak halinde mülkiyetin söz konusu olduğu bir gayrimenkulde kimin nerde hissedar olduğu belli değildir.taksim sözleşmesi yoksa.sayın şenol 1de ecrimisil talep edemezsiniz demişsiniz ama 2.şıkta ecrimisil mantıklı geliyor demişsiniz.orayı çözemedim

3-dava açmaması birşey değiştirmez.iddia ve ispat ettiği sürece muhtesat iddiası varsa sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince paranın iadesini talep edebilecektir.
Old 05-01-2013, 23:55   #11
Av.Şenol

 
Varsayılan

Sayın garani, sanırım tarih belirtmediğim için 2. soru cevabında bi çelişki algılandı. Müdahalenin men-i yerine (ev hali hazırda kullanılmaya devam edildiği için) en azından satış süreci sonuçlanana kadar ecri misil talep edilmesini kastetmiştim.
Old 06-01-2013, 23:14   #12
garani

 
Varsayılan

o zaman yukarıda vermiş olduğum bilginin teyiti geldi
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ortaklığın giderilmesi üye33755 Meslektaşların Soruları 2 17-05-2012 11:13
ortaklığın giderilmesi _erman_ Meslektaşların Soruları 20 25-04-2012 09:16
ortaklığın giderilmesi Av. İbrahim YİĞİT Meslektaşların Soruları 4 14-03-2009 15:35
ortaklığın giderilmesi ayşe dağdelen Meslektaşların Soruları 2 05-02-2009 16:59


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03945708 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.