Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

icra mahkemesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-11-2009, 14:40   #1
msahinparlak

 
Varsayılan icra mahkemesi

Sayın meslektaşlarım, değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim, bakmış olduğumuz davada esas mesele daha farklıdır. Özetlemek gerekirse.1- ahmet ile barış 2 yıl boyunca karşılıklı ticaret yapıyorlar 2- ahmet barışa kızıyor ve barışın haberi olmadan barışa 4000 TL fatura kesiyor 3- daha sonra bu faturalara dayanarak ilamsız takip yapıyor 4- barış borçlu olmadığı için doğal olarak itiraz edip takibi durduruyor. 5- ahmet İTM de itirazın kaldırılması davası açıyor 6- barış davayı takip etmediği için İTM itirazı kaldırıyor 7- kararı tebliğ alan barış temyiz ediyor 8- temyiz mahkemesi itirazın kaldırılmasına ilişkin kararı oanylıyor 9- borcu ödemek zorunda kalan barış ne yapmalıdır. 10- gerçekte maddi gerçek araştırılırsa ve defterler inclenirse bankadan yapılan havaleler göz önüne alınırsa barış alacaklıdır ahmet değil. SORULAR 1- Açılan istirdat davasında İTM nin yargıtayca onanmış kararına rağmen maddi gerçek araştırılır mı? 2- İTM haksız ve hukuka aykırı olarak ve bilirkişi raporuna aykırı olarak sadece faturalara dayanarak itirazı kaldırmıştır, İTm nin kararı kesin hüküm teşkil eder mi? 3- barışın yapmış olduğu havalelere göre aslında barış alacaklı görünmektedir, genel mahkeme tekrar bir bilirkişi incelemesi yaptırmak zorunda değil midir? 4- Mahkeme dosyayı bilirkişiye gönderip göndermemek konusunda karar vermek için gelecek celsede karar verecek. Lütfen İTM nin kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğine ilişkin,İTM'nin sadece faturalara dayanarak itirazı kaldıranayacağına ilişkin ve genel mahkemede açılan istirdat davasında İTM kararı olsa dahi mahkemenin gerçeği araştırmak zorunda olduğuna ilişkin elinde emsal kararı olan arkadaşlar, bu konuda bilgi sahibi olan veya hukuki yorum yapmak isteyen aradaşlar yazabilir misiniz. Selamlar Saygılar
Old 23-11-2009, 14:44   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/9717
Karar: 2006/12898
Karar Tarihi: 15.06.2006

ÖZET: Dayanak belge <mücerret borç ikrarını> içerdiğinden alacaklı kabul sebebiyle borçlunun itirazının kaldırılmasını icra mahkemesinden talep edebilir. Bu durumda, mahkemece borçlunun sunmuş olduğu ödemeye ait belgeler incelenerek bu belgelerin İİK. nun 68/2. maddesi kapsamında belgeler olup olmadığı irdelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

(2004 S. K. m. 62, 68)

Dava: Yukarıda gün ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içerisinde temyizen incelenmesi alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Alacaklı vekili tarafından borçlu hakkında ödenmeyen 2 adet fatura toplamı 52.000 YTL asıl alacağın eklentileri ile birlikte tahsili için icra takibine geçilmiş ve borçluya örnek 7 no'lu ödeme emri tebliğ edilmiştir. Borçlu tarafından İİK. nun 62/1. maddesinde öngörülen 7 gülük süre içinde icra dairesine başvurarak borca itiraz edildiği görülmektedir. Borçlunun itiraz dilekçesinin incelenmesinde; fatura bedellerinin ödendiği, bu nedenle borçları olmadığını ödemeye ait belgelerde ibraz edilmek suretiyle söz konusu fatura ve ilişkiye karşı çıkılmadığı, varlığının kabul edildiği tespit edilmiştir. İİK. nun 68/1. maddesi gereğince bu halde dayanak belge <mücerret borç ikrarını> içerdiğinden alacaklı belirtilen kabul sebebiyle borçlunun itirazının kaldırılmasını icra mahkemesinden talep edebilir. Bu durumda, mahkemece borçlunun sunmuş olduğu ödemeye ait belgeler incelenerek bu belgelerin İİK. nun 68/2. maddesi kapsamında belgeler olup olmadığı irdelenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK. 366 ve HUMK. nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 15.06.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 23-11-2009, 14:44   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/22397
Karar: 2007/256
Karar Tarihi: 16.01.2007

ÖZET: Somut olayda alacaklının sözleşme ve faturaya dayalı olarak genel haciz yolu ile takip yaptığı anlaşılmaktadır. Fatura mücerret borç ikrarı gösterir belge niteliğinde değildir, mahkeme gerekçesinin aksine süresinde içeriğine itiraz edilmeyen tarafından faturanın geçerli sayılacağına ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır. Borçlunun fatura içeriği ve takip konusu borçla ilgili hukuki ilişki de kabul edilmediğine göre alacaklının faturaya dayalı olarak itirazın kaldırılmasını istemesi mümkün değildir.


(6762 S. K. m. 23) (2004 S. K. m. 68)

Dava: Somut olayda alacaklının sözleşme ve faturaya dayalı olarak genel haciz yolu ile takip yaptığı anlaşılmaktadır. Fatura İİK. 68. maddesinde yazılı mücerret borç ikrarı gösterir belge niteliğinde değildir, mahkeme gerekçesinin aksine TTK. nun 23. maddesinde süresinde içeriğine itiraz edilmeyen tarafından faturanın İİK. 68/1. maddesinde sayılacağına ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır. Borçlunun fatura içeriği ve takip konusu borçla ilgili hukuki ilişki de kabul edilmediğine göre alacaklının faturaya dayalı olarak itirazın kaldırılmasını istemesi mümkün değildir.

Öte yandan takip dayanağı sözleşme de karşılıklı edimleri içermekte olup kayıtsız şartsız borç ikrarını ihtiva etmemektedir. Tarafların edimlerini yerine getirip getirmediği ve alacağın miktarı ile tahsilinin gerekip gerekmediği yargılamayı gerektirmekte olup itirazın kaldırılması talep edilemez.

O halde alacağın tahsil edilip edilmeyeceği yargılamayı gerektirmekte olup, mahkemece borca itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine kabulü isabetsizdir.

Sonuç: Borçlu vekilinin itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HVMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 23-11-2009, 14:45   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/8247
Karar: 2004/13104
Karar Tarihi: 24.05.2004

ÖZET : Borçlu tarafça borç kabul edilmediği sürece faturalar İİK.nun 68/1. maddesinde belirtilen nitelikte borç ikrarını havi belge sayılmazlar. Öte yandan TTK.nun 726. madde hükmüne göre hamil cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına karşı haciz olduğu müracaat haklarını ibraz müddetinin bitiminden itibaren 6 ay geçmekle mürürü zamana uğrar. Bu nedenle 4.6.2001 tarihinde ibraz olunan çek bu tarihi itibarıyle 6 ay içinde takibe konu edilmediğinden zamanaşımı gerçekleşmiştir. Açıklanan nedenlerle alacaklı isteminin reddine karar vermek gerekirken itirazın kaldırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.

(2004 S. K. m. 68) (6762 S. K. m. 726)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu ve alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Tarafların İddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE;

2- Borçlu vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;

Alacaklı 4.6.2001 keşide tarihli çek ve faturalara ilişkin olarak, 3.9.2003 tarihinde genel haciz yoluyla takip başlatmış borçlu tarafından yasal süre içerisinde faturalara ilişkin borcu olmadığını bunların hayali olduğunu çek ile ilgili olarakda zamanaşımı itirazını ileri sürmüştür. Öncelikle belirtelim ki borçlu tarafça borç kabul edilmediği sürece faturalar İİK.nun 68/1. maddesinde belirtilen nitelikte borç ikrarını havi belge sayılmazlar. Öte yandan TTK.nun 726. madde hükmüne göre hamil cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına karşı haciz olduğu müracaat haklarını ibraz müddetinin bitiminden itibaren 6 ay geçmekle mürürü zamana uğrar. Bu nedenle 4.6.2001 tarihinde ibraz olunan çek bu tarihi itibarıyle 6 ay içinde takibe konu edilmediğinden zamanaşımı gerçekleşmiştir. Açıklanan nedenlerle alacaklı isteminin reddine karar vermek gerekirken itirazın kaldırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.

Sonuç: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24.05.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.



Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 23-11-2009, 14:47   #5
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Faturaya dayalı takipte itirazın kesin kaldırılmasına karar verilebilmesi için borçlunun itirazında hukuki ilişkiye karşı çıkıp ödeme itirazında bulunması gerekir. Aksi takdirde itirazın kaldırılmasına karar verilemez. Zira takibin dayanağı faturanın İİK'nun 68/1. maddesinde yazılı belgelerden olmadığı tartışmasızdır
Old 23-11-2009, 14:49   #6
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
19.Hukuk Dairesi

Esas: 2007/8454
Karar: 2008/2146
Karar Tarihi: 07.03.2008

ÖZET: Davacı vekili, bonodaki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek menfi tespit davası açmıştır. Davacı, sahtelik iddiasında bulunduğuna göre, mahkemece bu iddianın HUMK'nun 308. ve 309. maddeleri hükümleri uyarınca incelenmesi gerekir. İcra mahkemesi kararı takip hukukuna yönelik olup menfi tespit davasında kesin hüküm oluşturmaz. Bu durumda mahkemece dava konusu bonodaki imzanın davacı borçluya ait olup olmadığı yönünden Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınarak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.

(2004 S. K. m. 72) (1086 S. K. m. 237, 308, 309, 317)

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek. Av. H.B. ve Av. M.K. ile davalılardan Berç vek. Av. M.S.D. gelmiş, diğer davalı tarafından kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Dava, keşidecisi davacı Şükrü, lehtarı davalı Ayten olan ve diğer davalıya ciro edilen 12.11.2001 tanzim, 12.11.2003 vadeli nakden ihdas edilen bonoya istinaden yapılan icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkili ile davalılardan Ayten arasında 2001 yılında gayrimenkul alım satımı işlemi gerçekleştiğini, bedelinin ödenip işlemin tamamlandığını, bundan başka bir ticari veya hukuki ilişkisi bulunmadığını, aradan 5 yıl geçtikten sonra 500.000 Dolarlık bonoya dayalı icra takibine muhatap olduğunu, gayrimenkul satışı çerçevesinde davalının müvekkilini ibra ettiğini, müvekkilinin aynı zamanda bonodaki imzaya itiraz ettiğini, icra mahkemesinde davanın devam ettiğini, bonodaki imzanın müvekkili imzasının taklit edilerek tamamen sahte olarak tanzim edildiğini, ayrıca 2001 yılı tanzim tarihini taşıyan bonoda 2002 yılında tedavüle çıkan pulun bulunması da bononun sahte olduğunu gösterdiğini belirterek borçlu olmadığının tespiti ve takibin iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı Ayten vekili, bononun 24.09.2001 tarihli gayrimenkul satış protokolü çerçevesinde bakiye alacak için imzalanıp verildiğini, imzanın davacıya ait olduğunu, bononun Berç'e olan borcuna karşılık Berç'e ciro edildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Davalı Berç vekili, müvekkilinin iyi niyetli hamil olduğunu, davacının icra mahkemesinde yaptığı imzaya itirazının reddedildiğini belirterek davanın reddini ve tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucu, imzaya itirazın icra mahkemesince incelendiğini, bu nedenle imza itirazının yeniden incelenmediğini, bononun tüm unsurları taşıdığını, bononun karşılıksız olduğu iddiasının da kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, bonodaki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek menfi tespit davası açmıştır. Davacı, sahtelik iddiasında bulunduğuna göre, mahkemece bu iddianın HUMK'nun 317. maddesinin atfı uyarınca HUMK'nun 308. ve 309. maddeleri hükümleri uyarınca incelenmesi gerekir.

İcra mahkemesi kararı takip hukukuna yönelik olup menfi tespit davasında kesin hüküm oluşturmaz.

Bu durumda mahkemece dava konusu bonodaki imzanın davacı borçluya ait olup olmadığı yönünden Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınarak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 550,00. YTL duruşma vekalet ücretinin, davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 07.03.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 23-11-2009, 14:51   #7
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/5023
Karar: 2005/1472
Karar Tarihi: 21.02.2005

ÖZET: İlamlı icra nedeniyle borçlu olmadığı parayı ödemek zorunda kalan borçlunun, İİK.nun 72.maddesi uyarınca, istirdat davası açmak hakkı bulunduğuna ilişkin İİK.nun 33/son madde hükmünden, borçlunun ilamlı icrada menfi tespit davası açamayacağı sonucuna varılmamalıdır. İcra mahkemesince icranın geri bırakılması talebi reddedilen veya icranın geri bırakılması yoluna hiç başvurmamış olan borçlu, ilamlı icrada, borcunu icra dairesine ödemeden önce, ilamın verildiği tarihten sonraki dönemde borcun itfa edilmiş olduğunu ileri sürerek, alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açabilir. Buna karşılık, borçlu, hükmün verildiği tarihten önceki dönemde borcun ödenmiş olduğunu ileri sürerek, istirdat davası veya menfi tespit davası açamayacağının ilke olarak kabulü gerekir.

(2004 S. K. 33, 41, 72) (1086 S. K. m. 237)

Taraflar arasında görülen davada Antalya Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 06.11.2003 tarih ve 2003/249-2003/1423 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından' istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili aleyhine davalı sigortanın Antalya Asliye Ticaret Mahkemesi'ne açtığı dava üzerine verilen yetkisizlik kararı ile dosyanın gönderildiği Sandıklı Asliye Hukuk Mahkemesi'nce karar verilmeden önce, müvekkilinin, davalı sigorta vekiline değişik tarihlerde haricen toplam 1.250.000.000 lira ödeme yaptığı halde, bu ödemelerin dava dosyasına yansıtılmadığını, 1.250.000.000 liranın 03.08.2000 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte müvekkilinden tahsiline karar verildiğini ve bu ilamda yazılı asıl alacak, işlemiş faiz, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin tahsili için müvekkili aleyhine takip başlatıldığını ileri sürerek, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, toplam alacak olan 3.062.500.000 TL. üzerinden % 40 kötü niyet tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının o dava sırasında ödediği 1.250.000.000 TL. kısmi ödemenin değişik tarihlerde ve geç yapıldığını, bir bölüm faiz borcunun devam ettiğini, ödenen meblağın sehven takip talebinde yer aldığını, bakiye takip borcunun miktarı belirlenerek, buna göre hüküm tesisi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, dosya kapsamına göre, davalı vekilinin beyanı dikkate alındığında davanın kabulü gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile takibe konu alacak ile ilgili davacının borçlu olmadığının tespitine, asıl alacak miktarı olan 1.250.000.000 lira üzerinden % 40 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı alacaklı vekilinin, haricen tahsil ettiğini açıkça işbu davada kabul ettiği ve alındı belgeleriyle de sabit 1.250.000.000 lira için de takip başlatmakta kötü niyetli olduğunun kabulü ile davacı yararına kötü niyet tazminatı hükmedilmesinde bur usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava, ilama dayalı takip borcunun tamamına ilişkin menfi tespit istemine ilişkindir.

İlamlı icra nedeniyle borçlu olmadığı parayı ödemek zorunda kalan borçlunun, 72'nci madde uyarınca, istirdat davası açmak hakkı bulunduğuna ilişkin İİK.nun 33/son madde hükmünden, borçlunun ilamlı icrada menfi tespit davası açamayacağı sonucuna varılmamalıdır. Zira, aynı Kanun'un 41'nci madde hükmündeki genel yollama, 72'nci maddenin tümünü de kapsar. Menfi tespit davası, bir eda davası olan istirdat davasının öncüsü olup, menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu açıktır. Buna göre, icra mahkemesince icranın geri bırakılması talebi reddedilen veya icranın geri bırakılması yoluna hiç başvurmamış olan borçlu, ilamlı icrada, borcunu icra dairesine ödemeden önce, ilamın verildiği tarihten sonraki dönemde borcun itfa edilmiş olduğunu ileri sürerek, alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açabilir. Alacaklı, İcra mahkemesinin icranın geri bırakılması talebinin reddi kararına dayanarak, menfi tespit davasına karşı kesin hüküm itirazında bulunamaz. Çünkü, icra mahkemesi kararları maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Buna karşılık, borçlu, hükmün verildiği tarihten önceki dönemde borcun ödenmiş olduğunu ileri sürerek, istirdat davası veya menfi tespit davası açamaz. Çünkü, borçlunun bu iddialarını dava sırasında ileri sürmesi gerekirdi, aksi halin kabulü, maddi anlamda kesin hükme (HUMK.nun 237'nci maddesi) aykırı düşer.(Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, El Kitabı, İstanbul, 2004, Sh.817,818)

Somut olayda, davacı yukarıda yapılan iddia özetinden de anlaşılacağı üzere, davacı, davalı olduğu o dava sırasında yaptığı ve dava sonunda aleyhine hükmedilen 1.250.000.000 lira, belgeli harici ödemenin o davanın davacı, işbu davanın davalı vekilince o dava dosyasında yansıtılmadığını ileri sürerek, menfi tespit isteminde bulunmasına ve o ilamı temyiz ettiğini iddia etmemiş olmasına, takip dosyası içeriğinden de temyiz ettiğinin anlaşılmamasına göre, o ilamın verilmesinden önceki dönemde yaptığı ödemeye ilişkin menfi tespit isteminde bulunamayacağının ilke olarak kabulü gerekir.

Ne var ki, davalı vekili, yukarıda yapılan savunma özetinden de anlaşılacağı üzere, 1.250.000.000 liranın toplam alacağından düşülerek, bakiyesine hükmedilmesi gerektiğini yanıt dilekçesinde kabul etmiş olup, bu kısmi kabulü çerçevesinde, mahkemece belirlenecek borç miktarı gözetilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile takip alacağının tamamına ilişkin davanın kabulü doğru olmamıştır.

Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.02.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 23-11-2009, 14:51   #8
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2002/11732
Karar: 2003/4182
Karar Tarihi: 28.04.2003

ÖZET: Davalının ceza mahkemecince ve Merci Hakimliğince celbedilen ticaret sicil cevaplarında, açık çelişki bulunmaktadır. Delil yetersizliğine dayalı bu beraat kararı hukuk hakimini bağlamaz ise de, sonuca etkili bu çelişki üzerinde durulması gerektiği de açıktır. Bu durumda, sicil cevaplarının asılları veya sicil dosyası celbedilerek, bu açıklamalar ışığında davanın sonuçlandırılması gerekir.

(2004 S. K. m. 72)

Dava: Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 23.03.2001 tarih ve 2000/328 - 2001/288 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, davalının tek başına temsile yetkili olduğu dava dışı Adil Turizm A.Ş. ne teminat için müvekkilince verilen 3.600.000.000 lira bedelli bononun lehdar hanesi doldurularak davalı tarafından ihtiyati haciz kararı aldırılıp, İstanbul 9 ncu İcra Müdürlüğünün 1998/9292 esas sayılı dosyası ile takibe girişildiğini, takibe konu borcun bir bölümünün davalıya ödendiğini, ancak İstanbul 6 ncı İTM'ne açılan dava sonunda bu takibin iptaline karar verilip onarak kesinleştiğini, bu durumda davalının tahsil ettiği parayı iade etmesi gerekirken, icra tarafından çıkarılan muhtıraya rağmen iade etmediğini ileri sürerek müvekkilinden tahsil edilen 1.857.000.000 lira'nın temerrüt faiziyle birlikte istirdadını talep ve dava etmiştir.

Davalı, davaya yanıt vermemiştir.

Mahkemece, iddia, toplanan kanıtlar doğrultusunda, kesinleşen merci kararı üzerine takibin iptal edilmesi nedeniyle borç kalmamış olduğundan, davacının istirdat istemini haklı bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Bu davanın açılmasının nedeni olan İstanbul 6 ncı İTM Hakimliği'nin dava dosyasında bulunan ticaret sicil cevabında, 02.06.1995 tarihinden itibaren bir yıl için Vural Erdem'in, davacı Setap A.Ş'ni tek başına temsile yetkili olduğunun bildirilmesi üzerine, davalının davacı aleyhine takibe konu 04.09.1997 keşide tarihli bonoya imza koyan bu kişinin düzenlediği bu bononun davacı şirketi bağlamayacağı sonucuna varılarak, takibin iptaline karar verilmiş, karar onararak kesinleşmiştir. Ne var ki dar yetkili İcra Tetkik Merci'inin takip hukukuna ilişkin kararları, sadece takip hukuku bakımından kesin hüküm teşkil eder. Bu kararlar, sonradan mahkemelerde açılan davalarda esas hak bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim, davaya yanıt vermeyen davalı vekilinin temyiz dilekçesinde eklediği ceza ilamından, sahte evrakta sahtecilik, dolandırıcılık suçundan sanık olarak yargılanan Vural'ın, ticaret sicil gazete örneğine göre 20.06.1995 tarihinden itibaren 3 yıl (davacı) şirketi temsile yetkili olduğu, 04.09.1997 tarihinde imzaladığı bononun şirketi bağladığı sonucuna varılarak, delil yetersizliğinden beraat ettiği anlaşılmaktadır.

Aynı kişinin ceza mahkemecince ve Merci Hakimliğince celbedilen ticaret sicil cevaplarında, açık çelişki bulunmaktadır. Delil yetersizliğine dayalı bu beraat kararı hukuk hakimini bağlamaz ise de, sonuca etkili bu çelişki üzerinde durulması gerektiği de açıktır.

Bu durumda, sicil cevaplarının asılları veya sicil dosyası celbedilerek, bu açıklamalar ışığında davanın sonuçlandırılması gerekmekte olup, merci kararının kesin olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığından, eksik incelemeye dayalı hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.04.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 23-11-2009, 14:56   #9
özfn_34

 
Varsayılan

İcra Mahkemesi kararları kesin anlamda maddi hüküm teşkil etmez(istihkak davası sonucu verilen kararlar ve ihalenin feshi talebinin reddine ilişkin kararlar dışında)bu yüzden açacağınız menfi tespit davasında haklarınızı savunabilirsiniz.
Old 23-11-2009, 16:01   #10
msahinparlak

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım Av Şenel Deligöz değerli zamanınızı ayırdığınız ve faideli emsal kararlarınız için çok teşekkür ederim
Old 30-11-2009, 17:33   #11
msahinparlak

 
Varsayılan

ben sulh hukuk mahkemesinde delillerin tekrar incelenmesini isteyeceğim
Old 06-12-2009, 13:36   #12
msahinparlak

 
Varsayılan

arkadaşlar ilginiz için çok teşekkür ederim, icra mahkemesinin kararlarının kazıye-i muhakeme teşkil etmeyeceğine dair bir kaç karar buldum saygılar
3. Hukuk Dairesi 1989/9571 E., 1990/5935 K.
• ALACAK
• ALACAK DAVASI
• İCRA TETKİK MERCİİ KARARI
• KESİN HÜKÜM
• USUL
"İçtihat Metni"

T.C.
Y A R G I T A Y
Üçüncü Hukuk Dairesi

E. 1989/9571
K. 1990/5935
T. 25.6.1990


ÖZET : İtirazın kaldırılmasına ilişkin İcra Tetkik Mercii Kararları ancak icra
takibinin gerektirdiği hukuki sonuçları doğurur nitelikte olup HUMK.nun 237.
maddesinde nitelikleri belirlenen kaziye-i muhkeme teşkil etmez.

(1086 s. HUMK. m. 237)

Dava dilekçesinde, 188.000 lira alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı
taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece, davanın reddi cihetine gidilmiş;
hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün
kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı, bonoya dayalı alacak takibine karşı itirazda bulunan davalının
itirazının kaldırılması ve takibin devamı için İcra Tetkik Merciine vaki
başvurusu üzerine İcra Tetkik Merciince itirazın reddedilmesinden sonra
davacı ağır ceza mahkemesinde sahtecilik suçundan yargılanmış, ancak
yargılama sırasında yapılan tahkikat sonunda sahteliğe konu yazı ve imzanın
davalıya ait olduğu saptanarak beraat etmiştir.

Davacı bu surette kesinleşen hukuki durum karşısında bonoya bağlı alacağının
tahsilini genel mahkemeden talep etmektedir.

Mahkemece, kesin hükmün varlığı ileri sürülerek dava red edilmiş ise de,
itirazın kaldırılmasına ilişkin İcra Tetkik Mercii kararları ancak icra
takibinin gerektirdiği hukuki sonuçları doğurur nitelikte olup HUMK.nun 237.
maddesinde nitelikleri belirlenen kaziye-i muhkeme teşkil etmez.

Davanın iddia ve savunma doğrultusunda tahkikatı icra olunarak sonucuna göre
bir karar verilmesi gerekirken kesin hükmün var olduğu gerekçesi ile reddi
doğru değildir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde
hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan
kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin
ödediği temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.6.1990
gününde oybirliğiyle karar verildi.

11. Hukuk Dairesi 2003/4149 E., 2003/11292 K.
• GÖREVSİZLİK KARARI
• İCRA TETKİK MERCİİ KARARI
"İçtihat Metni"
T.C.
YARGITAY
ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ
ESAS KARAR
2003/4149 2003/11292

YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ : Konya 3.Sulh Hukuk Mahkemesi

GÜNÜ : 20.02.2003

SAYISI : 2002/1033 - 2003/209


Taraflar arasında görülen davada Konya 3.Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 20.02.2003 tarih ve 2002/1033 - 2003/209 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının müvekkili kooperatifin ortağı olup aidat borcunu ödemediğini, alacağın işlemiş faiziyle tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, % 40 icra-inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tetkik merciinde itirazın iptali davası açılmayacağını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının girişmiş olduğu takibe vaki itiraz üzerine icra tetkik merciince dava açtığı, tetkik merciince görevsizlik kararı verilerek, dava dosyasının sulh veya asliye hukuk mahkemesine gönderilmeyeceği, eğer Tetkik Mercii görevsiz olduğu kanısında ise davanın reddine karar vereceği, bundan sonra davacının İİK'nun 67 nci maddesi uyarınca bir yıllık süresi içerisinde genel mahkemelerde harcını yatırarak itirazın iptali ya da alacak davası açmasının gerektiği, işbu davanın ise harcı yatırılarak usulünce açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, kooperatif aidat alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz etmesi nedeniyle, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı kooperatif, başlattığı icra takibi ile davalının aidatlardan kaynaklanan borcunun tahsilini amaçlamış, davalı borçlunun icra takibine vaki itirazı üzerine, İcra Tetkik Mercii'nde itirazın iptali davası açmıştır. İcra Tetkik Mercii'nin itirazın iptali davasında kendisini görevli görmemesi nedeniyle verilen görevsizlik kararının ardından dosya Sulh Hukuk Mahkemesine gelmiş, anılan mahkemece, İcra Tetkik Mercii'nin aralarında görev ilişkisi bulunmayan diğer mahkemelere görevsizlik kararı veremeyeceğinden bahisle, süresi içerisinde açılmayan itirazın iptali davasının reddine ilişkin temyize konu edilen karar verilmiştir.
İcra Tetkik Mercii ve icra iflas uyuşmazlıkları için kurulmuş özel bir yargı organıdır.İcra Tetkik Mercii'nin görevine giren işler İcra ve İflas Kanununda belirtilirken Tetkik Mercii'nin görevi dışında kalan ve mahkemelerin bakması gereken uyuşmazlıklar da yine İcra ve İflas Kanunu'nda açıklanmıştır.
Somut olayda temyiz nedeni olan husus, İcra Tetkik Mercii'nce, uyuşmazlığın genel mahkemeler olan Sulh veya Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, İİK.nun Tetkik Mercii'nce verilecek kararlardan hangilerinin temyizi kabil kararlardan olduğunu düzenleyen 363 ncü maddesinin 2 nci bendinde "göreve" ilişkin kararların da temyizi kabil kararlar arasında gösterilmiş olmakla, mercice görevsizlik kararı verilebileceği açıkça anlaşılmaktadır.
Tetkik Mercii'nce İİK.nun 68 nci maddesinin 2 ve 3 ncü fıkralarına uygun düşen uyuşmazlıklar nedeniyle ancak takibe vaki itirazın kaldırılması veya reddi kararı verilebileceği, bu gibi durumlarda görevsizlik kararı verilemeyeceği doktrinde tartışma konusu olmuş ise de, (Bkz. Prof. Dr. İ. Postacıoğlu, İcra Hukuku Esasları, İst. 1982, sh. 202 vd.) somut olaydaki dava, İİK.nun 67 nci maddesinde düzenlenen ve esasen mahkemede açılması gereken "itirazın iptali" davası olmasına nazaran, Tetkik Mercii'nin görevi ile bağdaşmayan bu tür davada görevsizlik kararı verebileceği tartışmasız bir husustur. Nitekim, Yargıtay H.G.K.nun 19.11.2003 gün ve 2003/3 - 737 Esas ve 2003/700 Karar sayılı içtihadında da bu ilkeler çerçevesinde İcra Tetkik Mercii'in görevsizlik kararı verebileceği kabul edilmiştir.
O halde, mercice usulüne uygun bir görevsizlik kararı verilmesi ile görevli mahkemeye gönderilen iş bu davada, mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.12.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



16. Hukuk Dairesi 2008/94 E., 2008/394 K.
• İCRA TETKİK MERCİİ KARARLARI
• KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
• KESİN HÜKÜM

"ÖZET"
İcra Tetkİk Mercİİ dar yetkİlİ bİr mahkeme olup, İlamIn İnfazI sIrasInda İcra memurunun İşlemİnİn şİkayetİ üzerİne verİlen karar taraflar yönünden kesİn hüküm oluşturmaz. DavacIlar dayanağI tapu kaydI revİzyon gördüğünden tapu kaydInIn kapsamInIn yenİden belİrlenmesİ ve taşInmaz müşterek mülkİyete dönüştüğünden paylar oranInda tescİlİne karar verİlmelİdİr.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasında genel kadastro ile oluşan tapunun, tapu kaydına dayanarak açılan iptali davası sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:

Kadastro sırasında 469 ada 1 parsel sayılı 1.147.647,12 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kadim kullanım nedeniyle mer'a olarak tespit edilmiş ve kesinleşmiştir. Davacılar, yasal süresi içinde tapu kaydına dayanarak dava açmıştır.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ve çekişmeli parselin 30.06.2007 tarihli fen bilirkişi raporunda (A) ile gösterilen kısmının Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2002/173-179 esas ve karar sayılı veraset ilamındaki payları oranında Ahmet mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar Mehmet ve arkadaşları ile davalı Hazine ve Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere göre davacılar vekilinin yerinde bulunmayan tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,

2- Davalı Hazine ve Belediye Başkanlığı'nın temyiz itirazlarına gelince; mahkemece Asliye Hukuk Mahkemesinin 1947/167 esas, 1948/184 karar sayılı dava dosyasında davacıların murisi Ahmet ile davalı Hazine arasında görülen "men'i müdahale davasında" çekişmeli taşınmazın mer'a olmadığı belirlenerek, davalı Hazine'nin müdahalesinin men'ine karar verildiği ve kesinleşen bu hükümle dava konusu taşınmazın mer'a olmadığının belirlendiği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de, değerlendirme dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Davacı taraf Haziran 1290 tarih 19 sıra numaralı sicilden gelen tapu kayıtlarına dayanmakta olup, kaydın yüzölçümü 14 dönüm iken Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Yargıtay denetiminden geçerek 03.05.1949 tarihinde kesinleşen 1947/167 esas, 1948/184 sayılı kararı ile 200 dönüme çıkarılmıştır. Kararın infazı sırasında, Hazine'nin icra memurunun işlemlerini şikayeti üzerine İcra Tetkik Mercii'nin 1953/3 esas, 1953/6 karar sayılı ilamıyla "Asliye Hukuk Mahkemesi ilamına konu taşınmazın miktarının sabit sınırlar içinde 600 dönümün üzerinde olduğuna ve icra memuru da aynı hudutlar içindeki taşınmazı teslim ettiğine göre Hazine'nin tüm itiraz ve şikayetlerinin reddine" dair karar verilmiş ve 13.11.1953 tarihinde Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bu karar nedeniyle, tapu kaydındaki taşınmazın yüzölçümü 55 hektar 1.400 metrekare olarak değiştirilmiştir. Taraflar açısından Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1947/167 esas, 1948/184 sayılı kararının kesin hüküm teşkil ettiği ve bu şekilde tapu miktarının 200 dönüme çıktığında tereddüt bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık, İcra Tetkik Mercii'nin 1953/3 esas, 1953/6 sayılı kararının da taraflar yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı hususundadır. İcra Tetkik Mercii dar yetkili bir mahkeme olup, ilamın infazı sırasında icra memurunun işleminin şikayeti üzerine verilen karar, taraflar yönünden kesin hüküm oluşturmaz. Hal böyle olunca, Nisan 1954 tarih 49 sıra numaralı tedavül kaydında yüzölçümünün 55 hektar 1.400 metrekareye çıkarılmasının yasal dayanağı bulunmamakta olup, tapu kaydının miktarının 200 dönüm olarak kabulünde zaruret vardır. Davacılar dayanağı tapu kaydı dava dışı 149 ada 5 parsel sayılı taşınmaza 116563 metrekare olarak revizyon görmüştür. 149 ada 5 sayılı parselin miktarı olan 116563 metrekare 200 dönümden düşülmek suretiyle davacıların tapu kaydına kapsam tayini gerekir. Ancak tapu kaydı müşterek mülkiyete dönüşmüş olup, davacılar dayandıkları tapu kaydının müstakilen maliki değildirler. Bu durumda tapu kaydına geçerlik tanınacak miktardan davacıların paylarına düşecek yüzölçümü ile sınırlı olarak davanın kabulü gerekirken, dava dışı paylara dahi değer verilerek uygulama yapılması isabetsizdir. Mahkemece yapılacak iş, yukarıda açıklanan şekilde tespit edilen ve tapu kaydı kapsamında kalan taşınmaz bölümünün tapu kaydındaki payları oranında davacılar adına tesciline karar vermekten ibarettir. Kabule göre de, adına tescile karar verilen kişilerin adlarının ve pay oranlarının karar yerinde gösterilmesi gerekirken, hükmün eki olmayan veraset ilamına atıf yapılarak tescil hükmü kurulması da usul ve yasaya aykırı bulunmaktadır. Temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 25.01.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.


11. Hukuk Dairesi 1995/8370 E., 1995/9323 K.
• İSTİRDAT DAVASI
• YEMİN HAKKI
"İçtihat Metni"
T.C.
Y A R G I T A Y
Onbirinci Hukuk Dairesi

E. 1995/8370
K. 1995/9323
T. 18.12.1995



ÖZET : Davacı; davalının yetkili hamil olmadığını belgelerle kanıtlayamadığına
göre, dava dilekçesinde vs. demek suretiyle dayandığı yemin hakkının,
davacıya hatırlatılarak, sonucuna göre bir hüküm kurmak gerekir.

(1086 s. HUMK. m. 337-343)

Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce
verilen 18.7.1995 tarih ve 227-293 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı
vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği
anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı; muhatabı Bostanlı ..... Bankası Şubesi olan ve müvekkili tarafından
hamiline keşide edilmiş (5.000.000) TL. ve (6.000.000) TL. meblağlı iki adet
çekin kaybedildiğini, iptali için dava açıldığını, ancak, bilahare davalı
elinde olduğunun anlaşıldığını, müvekkilinin annesine ait işyerinde işçi
olarak çalışan davalının çekleri haksız olarak ele geçirdiğini ileri sürerek,
istirdadını talep etmiş, yargılama sırasında çek bedellerinin ödendiğini
açıklayarak davasını istirdada dönüştürmüştür.

Davalı vekili; fiilen davacının işlettiği işyerinde ustabaşı olarak çalışan
müvekkiline bir kısım ücretlerinin çek olarak ödendiğini savunarak, davanın
reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran,
davacının annesine ait işyerinde önceden işçilik yapan davalıya ücretlerinin
bordro karşılığı ödendiği, davalının, çeklerin verilmesini gerektirecek
davacı ile aralarındaki iş ve hizmet bağlantısını ispatlayamadığı gibi ciro
ve temlik gibi nedenlere de dayanmadığı, bu itibarla çekleri haksız kuşkulu
ve iyiniyet dışı iktisap ettiği sonucuna varılarak davanın kabulü ile iki
adet çek bedeli toplam (11.000.000) TL.'nın istirdadına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava konusu çek hamiline yazılı olup, davalı elinde bulunduğuna göre, dava
konusu çekin kaybolduğunun ve davalının meşru hamil olmadığı iddiasının ispat
külfeti davacı çek keşidesine ait bulunmaktadır. Mahkemece, davanın reddine
dayanak olarak davalının ücret alacağının bordrolarla ödendiği sonucuna
dayanılmış ise de, bu bordrolarda davalı imzası bulunmadığından bu kabul
şekli doğru görülmemiştir. Bu durum karşısında davacı davalının yetkili hamil
olmadığını belgelerle kanıtlayamadığına göre, dava dilekçesinde vs. demek
suretiyle dayandığı yemin hakkının davacıya hatırlatılarak sonucuna göre
hüküm kurmak gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz
itirazlarının reddi ile hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz
peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.12.1995 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.


19. Hukuk Dairesi 2008/6337 E., 2009/2466 K.
• HAVALE
• İSPAT YÜKÜ
• SENET BEDELİ

"ÖZET"
Özet: DavacI, dava konusu senet bedelİnİ ödedİğİnİ İddİa ettİğİne ve buna İlİşkİn banka havale dekontlarInI sunduğuna göre, davalI, yapIlan ödemenİn başka bİr alacakla İlgİlİ olduğuna İlİşkİn İddİasInI yazIlI olarak kanItlamalIdIr.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Dava, takibe konu 20.09.2001 tarihli ve 3500 USD bedelli bononun ödendiği gerekçesiyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davalı vekili, davalının dayandığı dekontların dava konusu bono ile ilgisi olmadığını, bu ödemelerin takibe konu senetler dışındaki borçlar için yapıldığını, taraflar arasında birden fazla alacak ilişkisi, yani birden fazla senet olduğunu, ödemelerin davaya konu senetlere ait olup olmadığının belli olmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine, tedbir kararı olmadığından tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu senet bedelini ödediğini iddia etmiş ve buna ilişkin banka havale dekontları sunmuştur. Dekontların tarihleri senedin vade tarihinden sonra olup, içeriklerinde "senet karşılığı" açıklamaları bulunmaktadır. Kural olarak havale bir ödeme vasıtası olup, mevcut bir borcun tediyesi amacıyla yapıldığının kabulü gerekir. Davalı, iddiaya konu ödemelerin dava konusu senetle ilgisi olmşyıp, başka bir alacakla ilgili olduğunu savunmuştur. Bu durumda yapılan ödemelerin başka bir alacağa yönelik olduğu yolundaki savunmasını davalı yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Başka bir ifade ile somut olayda ispat külfeti davalı taraftadır. Mahkemece bu yönler gözetilmeden, ispat külfetinin tayininde hataya düşülerek ve icapsız yemine de dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Sonu ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 30.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
3. Hukuk Dairesi 1989/9571 E., 1990/5935 K.
• ALACAK
• ALACAK DAVASI
• İCRA TETKİK MERCİİ KARARI
• KESİN HÜKÜM
• USUL
"İçtihat Metni"

T.C.
Y A R G I T A Y
Üçüncü Hukuk Dairesi

E. 1989/9571
K. 1990/5935
T. 25.6.1990


ÖZET : İtirazın kaldırılmasına ilişkin İcra Tetkik Mercii Kararları ancak icra
takibinin gerektirdiği hukuki sonuçları doğurur nitelikte olup HUMK.nun 237.
maddesinde nitelikleri belirlenen kaziye-i muhkeme teşkil etmez.

(1086 s. HUMK. m. 237)

Dava dilekçesinde, 188.000 lira alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı
taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece, davanın reddi cihetine gidilmiş;
hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün
kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı, bonoya dayalı alacak takibine karşı itirazda bulunan davalının
itirazının kaldırılması ve takibin devamı için İcra Tetkik Merciine vaki
başvurusu üzerine İcra Tetkik Merciince itirazın reddedilmesinden sonra
davacı ağır ceza mahkemesinde sahtecilik suçundan yargılanmış, ancak
yargılama sırasında yapılan tahkikat sonunda sahteliğe konu yazı ve imzanın
davalıya ait olduğu saptanarak beraat etmiştir.

Davacı bu surette kesinleşen hukuki durum karşısında bonoya bağlı alacağının
tahsilini genel mahkemeden talep etmektedir.

Mahkemece, kesin hükmün varlığı ileri sürülerek dava red edilmiş ise de,
itirazın kaldırılmasına ilişkin İcra Tetkik Mercii kararları ancak icra
takibinin gerektirdiği hukuki sonuçları doğurur nitelikte olup HUMK.nun 237.
maddesinde nitelikleri belirlenen kaziye-i muhkeme teşkil etmez.

Davanın iddia ve savunma doğrultusunda tahkikatı icra olunarak sonucuna göre
bir karar verilmesi gerekirken kesin hükmün var olduğu gerekçesi ile reddi
doğru değildir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde
hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan
kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin
ödediği temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.6.1990
gününde oybirliğiyle karar verildi.

11. Hukuk Dairesi 2003/4149 E., 2003/11292 K.
• GÖREVSİZLİK KARARI
• İCRA TETKİK MERCİİ KARARI
"İçtihat Metni"
T.C.
YARGITAY
ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ
ESAS KARAR
2003/4149 2003/11292

YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ : Konya 3.Sulh Hukuk Mahkemesi

GÜNÜ : 20.02.2003

SAYISI : 2002/1033 - 2003/209


Taraflar arasında görülen davada Konya 3.Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 20.02.2003 tarih ve 2002/1033 - 2003/209 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının müvekkili kooperatifin ortağı olup aidat borcunu ödemediğini, alacağın işlemiş faiziyle tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, % 40 icra-inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tetkik merciinde itirazın iptali davası açılmayacağını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının girişmiş olduğu takibe vaki itiraz üzerine icra tetkik merciince dava açtığı, tetkik merciince görevsizlik kararı verilerek, dava dosyasının sulh veya asliye hukuk mahkemesine gönderilmeyeceği, eğer Tetkik Mercii görevsiz olduğu kanısında ise davanın reddine karar vereceği, bundan sonra davacının İİK'nun 67 nci maddesi uyarınca bir yıllık süresi içerisinde genel mahkemelerde harcını yatırarak itirazın iptali ya da alacak davası açmasının gerektiği, işbu davanın ise harcı yatırılarak usulünce açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, kooperatif aidat alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz etmesi nedeniyle, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı kooperatif, başlattığı icra takibi ile davalının aidatlardan kaynaklanan borcunun tahsilini amaçlamış, davalı borçlunun icra takibine vaki itirazı üzerine, İcra Tetkik Mercii'nde itirazın iptali davası açmıştır. İcra Tetkik Mercii'nin itirazın iptali davasında kendisini görevli görmemesi nedeniyle verilen görevsizlik kararının ardından dosya Sulh Hukuk Mahkemesine gelmiş, anılan mahkemece, İcra Tetkik Mercii'nin aralarında görev ilişkisi bulunmayan diğer mahkemelere görevsizlik kararı veremeyeceğinden bahisle, süresi içerisinde açılmayan itirazın iptali davasının reddine ilişkin temyize konu edilen karar verilmiştir.
İcra Tetkik Mercii ve icra iflas uyuşmazlıkları için kurulmuş özel bir yargı organıdır.İcra Tetkik Mercii'nin görevine giren işler İcra ve İflas Kanununda belirtilirken Tetkik Mercii'nin görevi dışında kalan ve mahkemelerin bakması gereken uyuşmazlıklar da yine İcra ve İflas Kanunu'nda açıklanmıştır.
Somut olayda temyiz nedeni olan husus, İcra Tetkik Mercii'nce, uyuşmazlığın genel mahkemeler olan Sulh veya Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, İİK.nun Tetkik Mercii'nce verilecek kararlardan hangilerinin temyizi kabil kararlardan olduğunu düzenleyen 363 ncü maddesinin 2 nci bendinde "göreve" ilişkin kararların da temyizi kabil kararlar arasında gösterilmiş olmakla, mercice görevsizlik kararı verilebileceği açıkça anlaşılmaktadır.
Tetkik Mercii'nce İİK.nun 68 nci maddesinin 2 ve 3 ncü fıkralarına uygun düşen uyuşmazlıklar nedeniyle ancak takibe vaki itirazın kaldırılması veya reddi kararı verilebileceği, bu gibi durumlarda görevsizlik kararı verilemeyeceği doktrinde tartışma konusu olmuş ise de, (Bkz. Prof. Dr. İ. Postacıoğlu, İcra Hukuku Esasları, İst. 1982, sh. 202 vd.) somut olaydaki dava, İİK.nun 67 nci maddesinde düzenlenen ve esasen mahkemede açılması gereken "itirazın iptali" davası olmasına nazaran, Tetkik Mercii'nin görevi ile bağdaşmayan bu tür davada görevsizlik kararı verebileceği tartışmasız bir husustur. Nitekim, Yargıtay H.G.K.nun 19.11.2003 gün ve 2003/3 - 737 Esas ve 2003/700 Karar sayılı içtihadında da bu ilkeler çerçevesinde İcra Tetkik Mercii'in görevsizlik kararı verebileceği kabul edilmiştir.
O halde, mercice usulüne uygun bir görevsizlik kararı verilmesi ile görevli mahkemeye gönderilen iş bu davada, mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.12.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



16. Hukuk Dairesi 2008/94 E., 2008/394 K.
• İCRA TETKİK MERCİİ KARARLARI
• KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
• KESİN HÜKÜM

"ÖZET"
İcra Tetkİk Mercİİ dar yetkİlİ bİr mahkeme olup, İlamIn İnfazI sIrasInda İcra memurunun İşlemİnİn şİkayetİ üzerİne verİlen karar taraflar yönünden kesİn hüküm oluşturmaz. DavacIlar dayanağI tapu kaydI revİzyon gördüğünden tapu kaydInIn kapsamInIn yenİden belİrlenmesİ ve taşInmaz müşterek mülkİyete dönüştüğünden paylar oranInda tescİlİne karar verİlmelİdİr.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasında genel kadastro ile oluşan tapunun, tapu kaydına dayanarak açılan iptali davası sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:

Kadastro sırasında 469 ada 1 parsel sayılı 1.147.647,12 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kadim kullanım nedeniyle mer'a olarak tespit edilmiş ve kesinleşmiştir. Davacılar, yasal süresi içinde tapu kaydına dayanarak dava açmıştır.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ve çekişmeli parselin 30.06.2007 tarihli fen bilirkişi raporunda (A) ile gösterilen kısmının Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2002/173-179 esas ve karar sayılı veraset ilamındaki payları oranında Ahmet mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar Mehmet ve arkadaşları ile davalı Hazine ve Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere göre davacılar vekilinin yerinde bulunmayan tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,

2- Davalı Hazine ve Belediye Başkanlığı'nın temyiz itirazlarına gelince; mahkemece Asliye Hukuk Mahkemesinin 1947/167 esas, 1948/184 karar sayılı dava dosyasında davacıların murisi Ahmet ile davalı Hazine arasında görülen "men'i müdahale davasında" çekişmeli taşınmazın mer'a olmadığı belirlenerek, davalı Hazine'nin müdahalesinin men'ine karar verildiği ve kesinleşen bu hükümle dava konusu taşınmazın mer'a olmadığının belirlendiği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de, değerlendirme dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Davacı taraf Haziran 1290 tarih 19 sıra numaralı sicilden gelen tapu kayıtlarına dayanmakta olup, kaydın yüzölçümü 14 dönüm iken Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Yargıtay denetiminden geçerek 03.05.1949 tarihinde kesinleşen 1947/167 esas, 1948/184 sayılı kararı ile 200 dönüme çıkarılmıştır. Kararın infazı sırasında, Hazine'nin icra memurunun işlemlerini şikayeti üzerine İcra Tetkik Mercii'nin 1953/3 esas, 1953/6 karar sayılı ilamıyla "Asliye Hukuk Mahkemesi ilamına konu taşınmazın miktarının sabit sınırlar içinde 600 dönümün üzerinde olduğuna ve icra memuru da aynı hudutlar içindeki taşınmazı teslim ettiğine göre Hazine'nin tüm itiraz ve şikayetlerinin reddine" dair karar verilmiş ve 13.11.1953 tarihinde Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bu karar nedeniyle, tapu kaydındaki taşınmazın yüzölçümü 55 hektar 1.400 metrekare olarak değiştirilmiştir. Taraflar açısından Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1947/167 esas, 1948/184 sayılı kararının kesin hüküm teşkil ettiği ve bu şekilde tapu miktarının 200 dönüme çıktığında tereddüt bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık, İcra Tetkik Mercii'nin 1953/3 esas, 1953/6 sayılı kararının da taraflar yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı hususundadır. İcra Tetkik Mercii dar yetkili bir mahkeme olup, ilamın infazı sırasında icra memurunun işleminin şikayeti üzerine verilen karar, taraflar yönünden kesin hüküm oluşturmaz. Hal böyle olunca, Nisan 1954 tarih 49 sıra numaralı tedavül kaydında yüzölçümünün 55 hektar 1.400 metrekareye çıkarılmasının yasal dayanağı bulunmamakta olup, tapu kaydının miktarının 200 dönüm olarak kabulünde zaruret vardır. Davacılar dayanağı tapu kaydı dava dışı 149 ada 5 parsel sayılı taşınmaza 116563 metrekare olarak revizyon görmüştür. 149 ada 5 sayılı parselin miktarı olan 116563 metrekare 200 dönümden düşülmek suretiyle davacıların tapu kaydına kapsam tayini gerekir. Ancak tapu kaydı müşterek mülkiyete dönüşmüş olup, davacılar dayandıkları tapu kaydının müstakilen maliki değildirler. Bu durumda tapu kaydına geçerlik tanınacak miktardan davacıların paylarına düşecek yüzölçümü ile sınırlı olarak davanın kabulü gerekirken, dava dışı paylara dahi değer verilerek uygulama yapılması isabetsizdir. Mahkemece yapılacak iş, yukarıda açıklanan şekilde tespit edilen ve tapu kaydı kapsamında kalan taşınmaz bölümünün tapu kaydındaki payları oranında davacılar adına tesciline karar vermekten ibarettir. Kabule göre de, adına tescile karar verilen kişilerin adlarının ve pay oranlarının karar yerinde gösterilmesi gerekirken, hükmün eki olmayan veraset ilamına atıf yapılarak tescil hükmü kurulması da usul ve yasaya aykırı bulunmaktadır. Temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 25.01.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.


11. Hukuk Dairesi 1995/8370 E., 1995/9323 K.
• İSTİRDAT DAVASI
• YEMİN HAKKI
"İçtihat Metni"
T.C.
Y A R G I T A Y
Onbirinci Hukuk Dairesi

E. 1995/8370
K. 1995/9323
T. 18.12.1995



ÖZET : Davacı; davalının yetkili hamil olmadığını belgelerle kanıtlayamadığına
göre, dava dilekçesinde vs. demek suretiyle dayandığı yemin hakkının,
davacıya hatırlatılarak, sonucuna göre bir hüküm kurmak gerekir.

(1086 s. HUMK. m. 337-343)

Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce
verilen 18.7.1995 tarih ve 227-293 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı
vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği
anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı; muhatabı Bostanlı ..... Bankası Şubesi olan ve müvekkili tarafından
hamiline keşide edilmiş (5.000.000) TL. ve (6.000.000) TL. meblağlı iki adet
çekin kaybedildiğini, iptali için dava açıldığını, ancak, bilahare davalı
elinde olduğunun anlaşıldığını, müvekkilinin annesine ait işyerinde işçi
olarak çalışan davalının çekleri haksız olarak ele geçirdiğini ileri sürerek,
istirdadını talep etmiş, yargılama sırasında çek bedellerinin ödendiğini
açıklayarak davasını istirdada dönüştürmüştür.

Davalı vekili; fiilen davacının işlettiği işyerinde ustabaşı olarak çalışan
müvekkiline bir kısım ücretlerinin çek olarak ödendiğini savunarak, davanın
reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran,
davacının annesine ait işyerinde önceden işçilik yapan davalıya ücretlerinin
bordro karşılığı ödendiği, davalının, çeklerin verilmesini gerektirecek
davacı ile aralarındaki iş ve hizmet bağlantısını ispatlayamadığı gibi ciro
ve temlik gibi nedenlere de dayanmadığı, bu itibarla çekleri haksız kuşkulu
ve iyiniyet dışı iktisap ettiği sonucuna varılarak davanın kabulü ile iki
adet çek bedeli toplam (11.000.000) TL.'nın istirdadına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava konusu çek hamiline yazılı olup, davalı elinde bulunduğuna göre, dava
konusu çekin kaybolduğunun ve davalının meşru hamil olmadığı iddiasının ispat
külfeti davacı çek keşidesine ait bulunmaktadır. Mahkemece, davanın reddine
dayanak olarak davalının ücret alacağının bordrolarla ödendiği sonucuna
dayanılmış ise de, bu bordrolarda davalı imzası bulunmadığından bu kabul
şekli doğru görülmemiştir. Bu durum karşısında davacı davalının yetkili hamil
olmadığını belgelerle kanıtlayamadığına göre, dava dilekçesinde vs. demek
suretiyle dayandığı yemin hakkının davacıya hatırlatılarak sonucuna göre
hüküm kurmak gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz
itirazlarının reddi ile hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz
peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.12.1995 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.


19. Hukuk Dairesi 2008/6337 E., 2009/2466 K.
• HAVALE
• İSPAT YÜKÜ
• SENET BEDELİ

"ÖZET"
Özet: DavacI, dava konusu senet bedelİnİ ödedİğİnİ İddİa ettİğİne ve buna İlİşkİn banka havale dekontlarInI sunduğuna göre, davalI, yapIlan ödemenİn başka bİr alacakla İlgİlİ olduğuna İlİşkİn İddİasInI yazIlI olarak kanItlamalIdIr.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Dava, takibe konu 20.09.2001 tarihli ve 3500 USD bedelli bononun ödendiği gerekçesiyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davalı vekili, davalının dayandığı dekontların dava konusu bono ile ilgisi olmadığını, bu ödemelerin takibe konu senetler dışındaki borçlar için yapıldığını, taraflar arasında birden fazla alacak ilişkisi, yani birden fazla senet olduğunu, ödemelerin davaya konu senetlere ait olup olmadığının belli olmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine, tedbir kararı olmadığından tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu senet bedelini ödediğini iddia etmiş ve buna ilişkin banka havale dekontları sunmuştur. Dekontların tarihleri senedin vade tarihinden sonra olup, içeriklerinde "senet karşılığı" açıklamaları bulunmaktadır. Kural olarak havale bir ödeme vasıtası olup, mevcut bir borcun tediyesi amacıyla yapıldığının kabulü gerekir. Davalı, iddiaya konu ödemelerin dava konusu senetle ilgisi olmşyıp, başka bir alacakla ilgili olduğunu savunmuştur. Bu durumda yapılan ödemelerin başka bir alacağa yönelik olduğu yolundaki savunmasını davalı yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Başka bir ifade ile somut olayda ispat külfeti davalı taraftadır. Mahkemece bu yönler gözetilmeden, ispat külfetinin tayininde hataya düşülerek ve icapsız yemine de dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Sonu ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 30.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 08-12-2009, 16:27   #13
msahinparlak

 
Varsayılan

İcra Mahkemesİ Kararlari Kaziye-İ Muhkeme TeŞkİl Etmez
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
icra mahkemesi msahinparlak Meslektaşların Soruları 7 08-12-2009 16:22
icra ceza mahkemesi kararları Av.Mehmet_Ali Meslektaşların Soruları 3 26-10-2008 14:14
icra mahkemesi ilamı advocat63 Meslektaşların Soruları 1 19-05-2008 15:56
Merzifon Icra Mahkemesi Ve Icra Dairesinde Yardım Edilecek Meslektaş hırs Şehirlerarası Nöbetçi Avukat 2 22-08-2007 12:36
bursa icra mahkemesi mevzu hukuk Şehirlerarası Nöbetçi Avukat 3 12-06-2007 15:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05790496 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.