Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Fazlaya Ilişkin Hakkin Açiklamalar Kisminda Sakli Tutulmasi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 18-04-2013, 09:21   #1
Av.İlknur Bayram

 
Varsayılan Fazlaya Ilişkin Hakkin Açiklamalar Kisminda Sakli Tutulmasi

Herkese kolay gelsin arkadaşlar.. Pilot olarak açılan bir iş davası dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkın açıklamalar kısmında açıkça saklı tutulmuş olması ancak netice-i talep kısmında fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmaması durumunda ne yapılabilir. Dava dilekçesi bir bütün olarak algılanarak fazlaya ilişkin hakkımın saklı tutulduğu mu farzedilir yoksa sadece netice-i talep kısmına mı bakılır.Daha önce böyle bir durumla karşılaşan arkadaşlar var mı.İyi çalışmalar..
Old 18-04-2013, 09:33   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.İlknur Bayram
Herkese kolay gelsin arkadaşlar.. Pilot olarak açılan bir iş davası dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkın açıklamalar kısmında açıkça saklı tutulmuş olması ancak netice-i talep kısmında fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmaması durumunda ne yapılabilir. Dava dilekçesi bir bütün olarak algılanarak fazlaya ilişkin hakkımın saklı tutulduğu mu farzedilir yoksa sadece netice-i talep kısmına mı bakılır.Daha önce böyle bir durumla karşılaşan arkadaşlar var mı.İyi çalışmalar..

Dilekçenin herhangi bir yerinde bunun yazılmış olması yeterlidir.
Old 18-04-2013, 09:42   #3
Av.İlknur Bayram

 
Varsayılan

Verdiğiniz cevap için çok teşekkür ederim. Bu konuya ilişkin elinizde Yargıtay kararı mevcut mudur. Bu hususa açıklama getirmek amacıyla ek bir dilekçe vermem gerekir mi?
Old 18-04-2013, 09:55   #4
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.İlknur Bayram
Verdiğiniz cevap için çok teşekkür ederim. Bu konuya ilişkin elinizde Yargıtay kararı mevcut mudur. Bu hususa açıklama getirmek amacıyla ek bir dilekçe vermem gerekir mi?

Herşey için içtihat aramayınız. Dava dilekçesinin içeriği başlıklı HMK 109'da dilekçede hangi hususun nereye yazılması gerektiği düzenlenmemiştir. Bu husus da dilekçenin herhangi bir yerine yazılabilir.

Ayrıca (Anımsatma için Av.Engin Ekici'ye teşekkür ederim.) dava HMK 107'ye uygun biçimde açıldıysa; fazlaya dair haklar saklı tutulmamış olsa bile, ikinci fıkraya göre "Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir."
Old 18-04-2013, 12:33   #5
olgu

 
Varsayılan

HMK 109/3
Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
Old 18-04-2013, 12:58   #6
Av.İlknur Bayram

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
HMK 109/3
Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.

Öncelikle teşekkür ediyorum.Benim sormak istediğim açmış olduğum davada sadece netice-i talep kısmına bakılarak fazlaya ilişkin hakkımı saklı tutmadığım gerekçesiyle ileride ıslah talebim reddolunur mu? Yoksa bu hususun açıklamalar kısmında geçmiş olması yeterli midir? Sehven bu hususu netice-i talebe yazmadığımı açıklayıcı bir dilekçe vermem gerekir mi?
Old 18-04-2013, 13:01   #7
olgu

 
Varsayılan

Islah yargılamanın her aşamasında yapılabilir, Yargıtay bozması sonrası dahil.

Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması Humk dönemince Yargıtay tarafından bakiye miktardan feragat olarak değerlendirilmekteydi.

HMK'nın 109/3. maddesi gereğince bakiye kısımdan fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmasada feragat anlamına gelmediğinden ıslahta hiçbir sakınca yoktur.
Old 18-04-2013, 13:09   #8
Av.İlknur Bayram

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
Islah yargılamanın her aşamasında yapılabilir, Yargıtay bozması sonrası dahil.

Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması Humk dönemince Yargıtay tarafından bakiye miktardan feragat olarak değerlendirilmekteydi.

HMK'nın 109/3. maddesi gereğince bakiye kısımdan fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmasada feragat anlamına gelmediğinden ıslahta hiçbir sakınca yoktur.

HUMK uygulaması ile kıyasladığımızda bu sonuç mantıklı. Çok teşekkürler iyi çalışmalar
Old 18-04-2013, 14:24   #10
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Dursun KARACA
Bozmadan sonra ıslah HMK döneminde de olmuyor galiba?
T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

E: 2011/33835

K: 2011/42324

T: 01.11.2011

* 6100 SAYILI HMK'DA BOZMA KARARINDAN SONRA ISLAH YAPILMASI ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islah Yapılabileceği/Tazminat Davası )

* BOZMA KARARINDAN SONRA ISLAH YAPILMASI ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği - Tek Bir Dava İle Halledilebilecek Bir Uyuşmazlığın Bir Başka Dava Konusu Olmasının Usul Ekonomisine Aykırı Olduğu/Bozmaya Uyma Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Gözetileceği )

* USUL EKONOMİSİ ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği/Bozma Kararından Sonra Yapılan Islah - Bozmaya Karşı Uyma Kararı Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Dikkate Alınacağı )

* ISLAHIN TAHKİKAT SONUNA KADAR YAPILABİLMESİ ( Bozmadan Sonra Yapılan Islah - Tek Bir Dava İle Halledilebilecek Bir Uyuşmazlığın Bir Başka Dava Konusu Olmasının Usul Ekonomisine Aykırı Olduğu/Bozmaya Karşı Uyma Kararı Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Gözetileceği )

* TAZMİNAT DAVASI ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği/Bozma Kararından Sonra Yapılan Islah - Bozmaya Karşı Uyma Kararı Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Dikkate Alınacağı ) 6100/m.30, 177

ÖZET: Uyuşmazlık, bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Davacı bozma ilamı sonrasında ıslah harcını yatırmak sureti ile davasını ıslah etmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu göre, ıslah tahkikatın sonuna kadar yapılabilecektir. Yargıtay kararına uyularak yapılan yargılamada tahkikatın devam etmesi karşında, ıslah yasaya aykırı görülmemiştir. Tek bir dava ile halledilebilecek bir uyuşmazlığın bir başka dava konusu olması da usul ekonomisine uymamaktadır.

DAVA: Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ö.F. Tüfek tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR: 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “ ... Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve diğer hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının seksendördüncü maddesinin açık hükümü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamıyacağına ...” denmek sureti ile Yargıtay bozma kararlarından sonra ıslah yapılamayacağına karar verilmiştir.

Buna karşın 04.02.1959 tarih ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise

“ ...Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir...” açıklaması bulunmaktadır.

Somut olayda, dairemizin 27.10.2009 gün ve 2008/11352 E, 2009/29488 K sayılı ilamı ile,

“…dosya içerisinde bulunan 17.05.2004 tarihli …. , 24.11.2003 tarihli ... belgeler altındaki imzalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak sureti ile diğer deliler ile birlikte değerlendirilerek karar verilmesi ...” yönünden hükmün esasına ilişkin bozma yapılmıştır.

Davacı 07.01.2011 tarihinde bozma ilamı sonrasında ıslah harcını yatırmak sureti ile davasını ıslah etmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ıslahın zamanı ve şekli başlıklı 177. maddesinde ;“ (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.” ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Tahkikatın sona ermesi başlıklı 184. Maddesinde “ (1) Hakim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. (2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.” hükümleri yer almaktadır.

O halde Hukuk Muhakemeleri Kanunu göre, ıslah tahkikatın sonuna kadar yapılabilecektir (m. 177). 27.10.2009 gün ve 2008/11352E, 2009/29488 K sayılı dairemiz bozma ilamı hükmün esasına ilişkin olması ve Yargıtay kararına uyularak yapılan yargılamada tahkikatın devam etmesi karşında, 07.01.2011 tarihinde yapılan ıslah yasaya aykırı görülmemiştir

Kaldı ki tek bir dava ile halledilebilecek bir uyuşmazlığın bir başka dava konusu olması da usul ekonomisine uymamaktadır. Bu düşünce Hukuk Muhakemeleri Kanunu Usul ekonomisi ilkesi başlıklı 30. maddesinde ki “ (1) Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” düzenlemesi ile de örtüşmektedir.

SONUÇ: Sonucu itibari ile doğru olan kararın bu gerekçe ile ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 01.11.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY : Yerel Mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen 27.11.2009 gün ve 239-804 sayılı karar, tarafların temyizi üzerine Dairemizin 27.10.2009 gün ve 2008/11352-2009/29488 sayılı ilamı ile hizmet süresinin araştırılması yönünden eksik inceleme yapıldığı gerekçesi ile bozulmuş, yerel mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sırasında davacı tarafından verilen 07.01.2011 harç tarihli ıslah dilekçesi ile arttırılan talepler hüküm altına alınmıştır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4.2.1948 tarih ve 1944/10 E, 1948/ 3 K. sayılı kararı uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Dairemizin yerleşmiş görüşleri aynı yöndedir, (24.05.2011 gün ve 2011/24139-2011/15099, 02.06.2011 gün ve 2011/23201-2011/16475, 06.10.2011 gün ve 2011/41264-2011/35574, 27.10.2011 gün ve 2011/44131-2011/41314 sayılı kararlar). Davacı taraf bozmadan sonra yapılan yargılama sırasında ıslah dilekçesi vererek taleplerini arttırmış ve mahkemece arttırılan miktarlar üzerinden hüküm tesis edilmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun kararına aykırı şekilde ıslahın kabulü hatalı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekirken onanması yönünde oluşan sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.
Old 18-04-2013, 14:25   #11
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

E: 2011/33835

K: 2011/42324

T: 01.11.2011


Bu kararı az önce ben başka bir konuya eklemiştim. Başlığa da "Bir adet tartışmalı karar var" demiştim.

Sizce bu karar yerinde midir?
Old 18-04-2013, 14:41   #12
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Bu kararı az önce ben başka bir konuya eklemiştim. Başlığa da "Bir adet tartışmalı karar var" demiştim.

Sizce bu karar yerinde midir?

Usul ekonomisi açısından bakarsak, pilot dava açarsınız dava reddedilir temyiz edersiniz yargıtay alacak vardır der bozar bk incelemesi ile de ıslah yaparsanız ek davaya gerek kalmaz.
Aynı konu hakkında 2. Hatta 3 yargılama yapılmaz.
Old 18-04-2013, 15:06   #13
av.d.d

 
Varsayılan

Karar bence yerindedir. Şöyle ki;

Alıntı:
Buna karşın 04.02.1959 tarih ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise

“ ...Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir...” açıklaması bulunmaktadır

Bozma ilamından sonra yeni bir tahkikat başlamıştır.

Alıntı:
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ıslahın zamanı ve şekli başlıklı 177. maddesinde ;“ (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

Bozma ilamından sonra yeni bir tahkikat başladığı için, alıntıladığım kanun maddesine göre de ıslah yapılmasında sakınca yoktur.
Old 18-04-2013, 15:47   #15
av.d.d

 
Varsayılan

Sayın Karaca, eski HUMK zamanında da madde 84 'e göre yargılama bitinceye kadar ıslah yapılabiliyordu. Bu konuda o zaman da bence ıslah bozmadan sonra da mümkündür.
Ancak ilgili yargıtay kararı üzerine görüş bildirdiğim için HMK ilgili maddeye göre demiştim.
Yukarıda da belirttiğim gibi eski kanun zamanında da sakıncası yoktur bence.
Old 18-04-2013, 15:56   #16
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.d.d
Karar bence yerindedir. Şöyle ki;



Bozma ilamından sonra yeni bir tahkikat başlamıştır.



Bozma ilamından sonra yeni bir tahkikat başladığı için, alıntıladığım kanun maddesine göre de ıslah yapılmasında sakınca yoktur.

Islahla ilgili kanun maddeleri HUMK yürürlükteyken de, HMK yürürlüğe girdikten sonra da hemen hemen aynıdır. O halde koskoca İBK kararına rağmen, Dairenin aldığı bu karar hiç de hukuki değildir.

Üstelik, Yargıtay'n başka konuda yüzlerce kararına aykırı davranılmış olmaktadır. Bir mahkeme bozma kararına uyarsa, sadece ve sadece bozma kararında işaret edilen şekilde davranmak zorundadır. Yani yeni bir hüküm veremez. Bu konuda yüzlerce Yargıtay kararı bulunmaktadır. Islahla davanın müddeabihi artırılırsa bu artık yeni bir karardır. Bu anlamda da sözkonusu karar yerleşik Yargıtay kararlarına aykırıdır.
Old 18-04-2013, 15:56   #17
olgu

 
Varsayılan

HUMK döneminde bozmadan sonra ıslah yapılmayacağına ilişkin kararı da ekliyorum. Bazı hakimler hala aynı yoldalarki duruşmada bozmadan sonra ıslah talebinde bulunan davacı vekilini "bozmadan sonra ıslah mı olur" diye sert çıkış yapabiliyorlar.

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/13-97
K. 2005/150
T. 16.3.2005
• ISLAH ( Yalnızca Tahkikat Bitinceye ve Hüküm Verilinceye Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islahın Mümkün Olmadığı/Tazminat Davası )
• TEMYİZ FASLINDA ISLAHIN MÜMKÜN OLUP OLMADIĞI ( Islah Yalnızca Tahkikat Bitinceye ve Hüküm Verilinceye Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islahın Mümkün Olmadığı )
• BOZMAYA UYMA ( Davanın Artık Bozmada Gösterilen Yön Kapsam ve Sınırlar Çerçevesinde Sonuçlandırılacağı Anlamını Taşıdığı - Uyma Kararı Bozma Kendisinin Yararına Olan Taraf Bakımından Usuli Kazanılmış Hak Oluşturduğu )
• USULİ KAZANILMIŞ HAK ( Mahkemenin Bozmaya Uyması Halinde Bozma Kendisinin Yararına Olan Taraf Bakımından Usuli Kazanılmış Hak Oluşturduğu )
• TAZMİNAT DAVASI ( Islah Yalnızca Tahkikat Bitinceye ve Hüküm Verilinceye Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islahın Mümkün Olmadığı )
1086/m.83,84,213,430,439

04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı YİBK

ÖZET : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.

Mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de, uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Dairece bir inceleme yapılmadığından, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 7.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.04.2003 gün ve 2002/83 E- 2003/278 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalılardan Selçuk Gürbüz vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 17.02.2004 gün ve 2003/17324-2004/1659 sayılı ilamı ile;

( ... Davacılar, davacılardan Serpil Sunar’ın hamile kaldığını, bu davacıyı hamileliği döneminde davalılardan Doğuş Tıp Merkezi Ltd.Şti. istihdam ettiği diğer davalı Dr.Selçuk Gürbüz’ün gözetim ve kontrolünde bulundurduğunu, doğacak çocuğun sağlıklı olacağı bildirilmesine rağmen küçük Doğuşcan’ın elleri ve ayakları anomili olarak doğduğunu, bunda davalıların kusurlarının bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle şimdilik 50.000.000.000 TL. maddi ve manevi tazminatın tahsilini istemişler, 12.04.1999 tarihinde verdikleri açıklama dilekçelerinde de şimdilik küçük Doğuşcan için 15.000.000.000 TL. maddi 15.000.000.000 TL. manevi yine Doğuşcan’ın ilerde geçireceği ameliyat için ayrıca 10.000.000.000 TL. maddi diğer davacılar için de 10.000.000.000 TL. manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

Mahkemece, 20.000.000.000 TL. manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş; tarafların temyizi üzerine dairemizce bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmuş ve bilirkişi kurullarından rapor alındıktan sonra davacıların ıslah dilekçeleri de göz önünde bulundurularak ve hesap bilirkişisi raporu esas alınmak suretiyle küçük Doğuşcan’ın iş gücü kaybı nedeniyle toplam 53.662.765.175 TL. tazminatın tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar ve davalılardan Selçuk Gürbüz tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şumulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün olmamasına göre davacıların tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Mahkemece verilen önceki karar dairemizce, davacıların çocukları Doğuşcan' ın iş gücü kaybı nedeniyle 15.000.000.000 TL., ilerde yapılacak ameliyat masrafları için de 10.000.000.000 TL. tazminat talepleri bulunmasına karşın, bu istek kalemleri yönünden olumlu olumsuz bir karar verilmemesinin doğru bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra en son hesap bilirkişisinden 10.3.2003 tarihinde ek rapor alınmış, davacılar da bu raporun alınmasından sonra 12.3.2003 tarihli dilekçeleri ile harçlarını da ikmal etmek suretiyle anılan rapor doğrultusunda karar verilmesi için ıslah talebinde bulunmuşlar, Mahkemece de davacıların bu talepleri kabul edilmiştir. Oysa ki, 4.2.1948 tarih ve 1944/10 esas ve 1948/3 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtildiği gibi ıslah, soruşturma ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip, Yargıtay’ca karar bozulduktan sonra bu yoldan yararlanmaya olanak yoktur. Mahkemenin bu hususu gözardı ederek bozmadan sonra davacıların ıslah taleplerini kabul etmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacılar vekili, davacılardan Serpil'in hamileliği boyunca muayene, kontrol ve tetkiklerinin davalı doktor Selçuk Gürbüz tarafından yapıldığını, her defasında, hamileliğin sağlıklı ve normal gittiğinin, her şeyin yolunda olduğunun söylendiğini, ancak, sonuçta elleri ve ayakları tam oluşmayan bir bebeğin ( davacı küçük Doğuş Can Sunar'ın ) dünyaya geldiğini, bu anomalinin davalı doktorun ihmal ve kusurundan kaynaklandığını, onu istihdam eden diğer davalının da doğan zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya dair hak saklı kalmak kaydıyla, 50 milyar TL. maddi ve manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş; bu miktarın ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminata ilişkin olduğunu ve her bir davacı için hangi miktarların istenildiğini açıklamamış; 12.04.1999 günlü cevaba cevap dilekçesinde ise, eldeki davada, küçük Doğuşcan'ın ömür boyu uğrayacağı işgücü kaybı sebebi ile 15.000.000.000 TL. maddi; yaşayacağı manevi ızdırap ve acılardan dolayı 15.000.000.000 TL. manevi; ailesinin yaşadığı manevi acı ve ızdırap nedeniyle 10.000.000.000 TL. manevi; Doğuşcan'ın geçireceği ameliyatlar ve tedavisi için de 10.000.000.000 TL. maddi tazminat istenildiğini belirtmiş ve istemini bu şekilde açıklamıştır.

Davacılar vekili, 12.03.2003 günlü dilekçeyle,dava dilekçesinde saklı tutulmuş olan fazlaya ilişkin hak kapsamında, bilirkişi raporundaki hesaplama üzerinden davadaki maddi tazminat istemini ıslah yoluyla 53.662.765.178 TL.ye yükseltmiştir.

Davalı Selçuk Gürbüz vekili bebeğin anomalilik taşımasında davalı doktorun herhangi bir kusur ve ihmalinin bulunmadığını, davalının gerekli mesleki tecrübeye ve yeterliliğe de sahip olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı Doğuş Tıp Merkezi Ltd.Şti. vekili ise, davalı şirkete sorumluluk düşmeyeceğini, anomalinin genetik faktörlerden kaynaklandığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkeme, 17.05.2000 günlü birinci kararında, olayda davalı doktorun tanı yanlışlığı nedeniyle 3/8 oranında kusurlu olduğu yolundaki Adli Tıp Kurumu raporunu esas alarak, davanın kısmen kabulüne, 20.000.000.000 TL. manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline hükmetmiş; bu karar Özel Dairece, davacıların maddi tazminat istekleri hakkında inceleme ve araştırma yapılmamasının ve bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olmasının yanlışlığına işaretle bozulmuş; Mahkeme bozmaya uyduktan ve bozma doğrultusunda yeniden inceleme ve araştırma yaptıktan sonra; alınan Adli Tıp raporlarında, davalı doktorun olayda 3/8 oranında kusurlu bulunduğunun ve çocuğun %95 oranında meslekte kazanma gücünü yitirmiş sayılacağının belirtildiği, hesap konusundaki bilirkişi raporuna göre de toplam zararın 53.662.765.178 TL. olduğu, dava dilekçesindeki 15.000.000.000 TL. tazminat isteminin, bilirkişi raporundaki hesaplama esas alınarak sonradan ıslah yoluyla artırıldığı gerekçesiyle ve ıslahın geçerliliğini benimseyerek, toplam 53.662.765.178 TL. maddi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiştir.

Davacı vekili ile davalılardan Selçuk Gürbüz vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece, davacılar vekilinin tüm, davalı Selçuk Gürbüz vekilinin diğer temyiz itirazların reddedilmek suretiyle, anılan davalı yararına yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi de reddedilmiş; Yerel Mahkeme, 17.05.2000 günlü birinci kararın, davacıların maddi tazminat istekleri yönünden hiçbir inceleme ve araştırma yapılmamış, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması nedeniyle bozulduğunu, bu durumda, anılan birinci karardan önce bu istek hakkında soruşturma ve yargılamanın bittiğinden ve karara bağlandığından söz edilemeyeceğini, söz konusu isteklerle ilgili olarak ilk kez ( direnmeye esas, ikinci ) kararda hüküm kurulduğunu, dolayısıyla birinci bozmadan sonraki ıslahın geçerli olduğunu gerekçe göstererek önceki kararında direnmiş; direnme karanını davalılardan Selçuk Gürbüz vekili temyiz etmiştir.

Davacılardan Serpil Sunar'ın hamileliği sırasında muayene, kontrol ve tetkikleri davalı şirket tarafından işletilen özel hastanede, diğer davalı doktor Selçuk Gürbüz tarafından yapılmış, sonuçta el ve ayakları yönünden anomalili bir bebek dünyaya gelmiştir.

İçerikleri yukarıda açıklanan; Yerel Mahkemenin birinci kararı ile ona ilişkin bozma ilamı, bozmaya uyularak verilen ( direnmeye esas ) karar ve bozmanın içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, birinci kararın bozulmasından sonra istek miktarı yönünden yapılan ıslahın geçerli olup, olmadığı; bu ıslah esas alınmak suretiyle hüküm kurulmasına usulen olanak bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, ıslah konusundaki yasal durum hakkında aşağıdaki açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği üzere, ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'ndaki Islaha İlişkin Düzenlemeler:

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 83. ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 83.maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 84.maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın, tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.

Yeri gelmişken, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesindeki kuralın ve o çerçevede tahkikat kavramının irdelenmesinde yarar vardır:

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 213. ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, tahkikat evresi, tarafların layihalarının verilmesinden veya bunlar için belirli olan sürelerin geçmesinden sonra, hakimin, yargılama ve hüküm için davanın yeterince aydınlanmadığı kanısına varması halinde, tarafları duruşmaya çağırmasıyla başlar; tarafların veya vekillerinin duruşmada dinlenmelerinden sonra, gerektiğinde çekişmeli hususlar hakkında tarafların delillerinin toplanmasıyla ve bunların incelenmesiyle sona erer. Tahkikat evresinin ardından, sözlü yargılamanın da ( Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu md. 377 ve devamı ) tamamlanmasından sonra, davanın hüküm verilecek derecede aydınlanmış olması halinde hüküm verilir ve tefhim edilir.

Buna göre, tahkikat kavramı, layihalarla yeterince aydınlanmamış olan bir davada, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayıp, çekişmeli yönlere ilişkin taraf delillerinin toplanmasıyla biten ve uygulamada, davaların tamamına yakın bölümünde gerçekleşen bir evreyi ifade etmektedir. Vurgulanmalıdır ki; tahkikat evresi, bozmanın içerik ve kapsamına göre, bazı hallerde bozmadan sonra da gerçekleşebilir. Ancak, 84.maddedeki "tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar" ifadesinden, Kanunun, tahkikat ve hüküm arasında düzenlediği sözlü yargılama evresinde ıslaha izin vermediği sonucu çıkarılabilmektedir.

Uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunduğundan, 04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının metni, sadece gerekli kısaltmalar yapılarak aşağıya alınmıştır:

"1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren 'ıslah' müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkanı sağlanmıştır. ..Bir dava açıldıktan sonra. .. davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri 'ıslah' yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın her hangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksendördüncü maddemize tekabül -eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde 'ıslah'ın duruşmanın sonuna kadar "JusÄu'a la cloture des debast" ve teşkilatımızı hedef tutan seksendördüncü maddede 'ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmıyanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir' denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden 'ıslah'ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen 'ıslah' suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.

Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen 'ıslah'ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına...

a-İçtihadı Birleştirme Kararının Amacı ve Değerlendirilmesi: Metni yukarıya alınmış olan İçtihadı Birleştirme Kararının şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:

-Islah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.

-Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla, 84.maddenin soyut iznine bakılarak, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hallerde, işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O halde, ıslahla ilgili kuralların, yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanması; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.

Bu saptamalar, somut uyuşmazlığı ilgilendiren yönleriyle basite indirgendiğinde, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yukarıda irdelenen 84.maddesindeki kural yanında, bozmaya uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakların ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bu endişenin nedeni şudur: Bir davada verilen hükme yönelik bozma ilamı doğaldır ki, bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması halinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla, mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de, uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Dairece bir inceleme yapılmadığından, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçeyle, Yerel Mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı Selçuk Gürbüz vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13.Hukuk Dairesine gönderilmesine 16.3.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ :

Dava, doktor kusuruna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde zarar kalemleri açıklanmamış ise de, davacılar vekili 12.04.1999 tarihli cevaba cevap dilekçesinde, talep edilen maddi ve manevi zararların ayrıntılı açıklamasını yapmıştır. Mahkemece, 20.000.000.000 Lira manevi tazminatın davalılardan tahsiline ilişkin verilen kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 25.01.2001 gün ve 2001/10462-674 sayılı ilamında, davalıların tüm temyiz itirazları red edildikten sonra, davacıların maddi tazminat istekleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı bulunarak karar bozulmuştur. Bozmaya uyan mahkemece maddi tazminat zararı ile ilgili araştırma yapılmış, davacılar zararının 53.662.765.178 Lira olarak tespit edilmesi üzerine, davacılar vekili, verdiği 12.03.2003 tarihli ıslah dilekçesi ile, 15.000.000.000 Lira olarak açıkladığı maddi tazminat miktarını ıslah dilekçesiyle artırarak 53.662.765.178 Lira olarak talep etmiştir. Bu defa mahkemece toplam 53.662.765.178 Lira maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiş, Dairemizin 17.02.2004 tarihli bozma ilamında ise, 04.02.1948 tarih ve 1944/10 esas ve 1948/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozma sonrası ıslahın usulen mümkün olamayacağı gerekçesi ile yerel mahkeme kararı yeniden bozulmuştur.

Genel Kurulun Sayın Çoğunluğunca da benimsenen yerel mahkeme kararında; maddi tazminat isteği ile ilgili olarak, daha önceden hiçbir inceleme yapılmadığı ve karar verilmediği, bu durumda bozma sonrası ıslahın mümkün olabileceği kabul edilmiştir.

Şu hususu hemen belirtmek gerekir ki, uygulamaları bir esasta toplamak, duraksamalara yer vermemek ve M.K. nun 1.maddesi anlamında uygulamada meydana gelen boşlukları doldurmak amacı güden İçtihadı Birleştirme Kararları ilke kararlarıdır ve benzer konularda Yargıtay Genel Kurullarını, Dairelerini ve Adliye Mahkemelerini bağlar. Bu aynı zamanda Yargıtay Kanunu’nun 45.maddesinin de emredici hükmü gereğidir. Bir başka anlatım ile İçtihadı Birleştirme Kararı o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Yargıtay’ın da kökleşmiş inançları bu yöndedir. ( Hukuk Genel Kurulunun 20.02.1963 gün ve 4/71-21 sayılı, 3.Hukuk Dairesinin 10.04.1970 gün ve 1124-1508 sayılı kararları ). Şayet, değişik nedenlerle İçtihadı Birleştirme Kararlarının değiştirilme ihtiyacı hissedilirse bunun usul ve şekli de Yargıtay Kanunu 45/111.maddesi hükmünde açıklanmıştır. O halde yürürlükte olan İçtihadı Birleştirme Kararlarına uyulması bir zorunluluktur.

Bu açıklamalardan sonra, 04.02.1948 gün ve 1944/10 esas 1948/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının içerik ve somut dava konusu olaydaki uyuşmazlığı uygulanabilirliği yönünden irdelenmesine gelince; Anılan İçtihadı Birleştirme Kararının konusu aynen şöyledir. “Bir davanın tahkikat ve yargılaması sonunda verilmiş olan hüküm Yargıtay’ca bozulduktan sonra da tarafların ıslah isteminde bulunmalarına usul hükümlerince cevaz olup olmadığı hususunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 03.11.1934 tarih ve 2473-3316 ve Dördüncü Hukuk Dairesinin 26.11.1943 tarih ve 4549-3301 sayılı kararlarını havi ilamları arasında meydana gelen aykırılığın giderilmesi..” 04.02.1948 tarihli İçtihadı Birleştirme kararından aynen alınan bu ifadelerden de açıkça anlaşılacağı gibi, İçtihadı Birleştirmenin konusunu “bozma sonrası ıslahın olup olamayacağı” hususu oluşturmaktadır. İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde; Bozma kararının usul veya esastan olması gibi bir sınırlama getirilmemiştir. Konunun gündeme alınıp tartışmaya açıldığında ise, konuya bir sınırlama getirilmesi, şayet bozma usuli bir nedenle ise, bozma sonrası da ıslaha olanak verilmesi yönünde görüşler bildirilmiştir. Hatta Ticaret Dairesi Başkanı rahmetli Faiz Yörükoğlu bu konudaki tereddütlerini, “..bozmanın mahiyetine göre iş değişir, tebligattan dolayı bozma vukubulduğu taktirde tahkikat yeniden başlıyor demektir. Şu halde bozmanın mahiyetine göre bozmadan sonra da ıslah cari olabilir.” sözleriyle dile getirmiştir. Aksi yöndeki görüşler ve tüm tartışmalardan sonra, kararın gerekçesinin bir bölümünde “kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430.uncu maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyit edildiğine göre Seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hüküm Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma kararı ile kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeyi ve çabukluk esaslarına aykırı düşer” denilmiş ve netice olarak da; “...ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun Seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip, Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olmayacağına...” şeklinde karar verilmiştir.

Yukarıda da değinildiği gibi, İçtihadı Birleştirme Kararları ilke kararları olup, anılan ilke kararında bozmanın usul ve esastan olması gibi bir ayrım gözetilmeksizin, bozma sonrası ıslah müessesesinden yararlanmanın mümkün olmadığı açık bir şekilde kararlaştırılmıştır.

Dairemizin özellikle ilk bozmasının içeriğine gelince; Bozma ilamında açıkça, davacıların, işgücü kaybı olarak 15.000.000.000 Lira, tedavi gideri olarak 10.000.000.000 Lira olmak üzere toplam 25.000.000.000 Lira da maddi tazminat isteği olduğu halde bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi bozma nedeni olarak gösterilmiştir. Davacıların isteyebileceği tüm zararların tespit ve hüküm altına alınması gibi bir bozma gerekçesi yoktur. Zaten bu şekildeki bir bozmanın HUMK.nun 74.maddesin de ifadesini bulan taleple bağlılık ilkesine aykırı olacağı açıktır. Böyle bir davada elbette mahkemece, davacıların isteyebileceği maddi zararlar öncelikle belirlenecektir. Sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında saklı tutulan fazlaya ilişkin hakların ise, ancak ek dava ile talep edilmesi mümkündür. Yerel mahkemece ilk bozma sonrası vaki olan ıslah talebi kabul edilmiş olup, Dairemiz ikinci bozmasında da 04.02.1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında bunun mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Gerçekten de artık bozma sonrası ıslah müessesesinden yararlanma olanağı kalmamıştır. 04.02.1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının gerek tartışmalarında gerekse gerekçe bölümünde bu husus tartışılmış ve usuli bozma esastan bozma ayrımı yapılmadan “BOZMA SONRASI ISLAHIN MÜMKÜN OLMADIĞI” ilkesi kabul edilmiştir.

Açıklanan tüm bu nedenlerle, 04.02.1948 tarih ve 1944/10 esas, 1948/3 karar sayılı kararında belirtilen “Bozma sonrası ıslah olmaz” ilkesine uygun düşmeyen yerel mahkeme kararını benimseyen sayın çoğunluk kararına katılmıyoruz.

Old 18-04-2013, 15:57   #18
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Islahla ilgili kanun maddeleri HUMK yürürlükteyken de, HMK yürürlüğe girdikten sonra da hemen hemen aynıdır. O halde koskoca İBK kararına rağmen, Dairenin aldığı bu karar hiç de hukuki değildir.

Üstelik, Yargıtay'n başka konuda yüzlerce kararına aykırı davranılmış olmaktadır. Bir mahkeme bozma kararına uyarsa, sadece ve sadece bozma kararında işaret edilen şekilde davranmak zorundadır. Yani yeni bir hüküm veremez. Bu konuda yüzlerce Yargıtay kararı bulunmaktadır. Islahla davanın müddeabihi artırılırsa bu artık yeni bir karardır. Bu anlamda da sözkonusu karar yerleşik Yargıtay kararlarına aykırıdır.

Usul hocaların görüşü bozmadan sonra tahkikat tekrar başlar ve yasa maddesi gereği ıslah tahkikatın her aşamasında yapılabilir bu sebepten bozmadan sonrada ıslah mümkündür.
Old 18-04-2013, 16:01   #19
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
Usul ekonomisi açısından bakarsak, pilot dava açarsınız dava reddedilir temyiz edersiniz yargıtay alacak vardır der bozar bk incelemesi ile de ıslah yaparsanız ek davaya gerek kalmaz.
Aynı konu hakkında 2. Hatta 3 yargılama yapılmaz.

Verdiğiniz örnekte, bir alacak davası yerel mahkemece red edilir de, Yargıtay tarafından bozulursa, bozma kararında "davanın kabulü yerine red edilmiş olması bozma nedenidir" meailinde bir bozma kararı verecektir. Yerel mahkeme bu karara uyarsa, sadece "davanın kabulüne"karar verecektir.
Old 18-04-2013, 16:02   #20
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Hakkın özü sabitse miktarda yapılan ıslah bence de mümkündür.

Tek çekince "kazanılmış hak" kavramıdır. Dayanılan olaylar değişmediği, hukuki sebepler aynı kaldığı sürece sadece miktar üzerinde yapılan arttırma kabul edilebilir diye düşünüyorum. Bu da somut duruma göre değerlendirilebilir vs..

İşçi lehine yorum da işin içine katılınca sakınca yoktur diyorum. ))
Old 18-04-2013, 16:03   #21
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Verdiğiniz örnekte, bir alacak davası yerel mahkemece red edilir de, Yargıtay tarafından bozulursa, bozma kararında "davanın kabulü yerine red edilmiş olması bozma nedenidir" meailinde bir bozma kararı verecektir. Yerel mahkeme bu karara uyarsa, sadece "davanın kabulüne"karar verecektir.

İş davası olarak düşünelim. (karar 9. daireye ait olduğundan)

Yerel Mahkeme fazla çalışma yok dedi Bk incelemesi yaptırmadan, Yargıtay fazla çalışma vardır dedi. pilot dava üzerinden hemen karar mı vermeli yoksa Bk tarafından hesap mı yapılmalı?
Old 18-04-2013, 16:08   #22
av.d.d

 
Varsayılan

Sayın Ergin,
Ben zaten bozmadan sonra ıslah yapılamaz kararını o zamanda yanlış bir uygulama olarak değerlendirmiştim. O nedenle şuan da verilen yargıtay kararı benim görüşümü desterler nitelikte. O yüzden ben bozmadan sonra ıslah yapılabileceği kısmına katılıyorum.
Ancak dediğiniz gibi de verilen kararlar birleştirme kararına aykırı olamaz ancak olmuş işte.

Bir de şöyle bir soru sormak istiyorum;
Diyelim ki 10.000TLlik bir alacak için dava açtınız. Bilirkişi raporunda eksik inceleme ile 5.000TLlik alacak olduğu bildirildi. İtiraz vs. ettiniz dikkate alınmadı, bilirkişi raporu doğrultusunda karar verildi. Temyiz incelemesinde de itiraz doğrultusunda eksik inceleme ile yeniden bilirkişiden görüş alınmak suretiyle karar bozuldu. Bilirkişi yeniden inceleme yaptı ve 10.000TLlik alacak olduğunu bildirdi ve mahkeme de 10.000TLlik alacağa yönelik bir karar tesis etti. Bu karar yeni bir karar olmuyor mu söylediğinize göre???
Old 18-04-2013, 16:24   #23
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
İş davası olarak düşünelim. (karar 9. daireye ait olduğundan)

Yerel Mahkeme fazla çalışma yok dedi Bk incelemesi yaptırmadan, Yargıtay fazla çalışma vardır dedi. pilot dava üzerinden hemen karar mı vermeli yoksa Bk tarafından hesap mı yapılmalı?

Hiç ıslah edilmese idi Yargıtay nasıl karar verecekse, öyle karar vermelidir.

Usul ekonomisi açısından o halde Yargıtay şöyle karar versin diyenler de olabilir mi? "Davacı işçinin 172 saat fazla çalıştığı ve bunun karşılığının da-dosya kapsamına göre-11.000 TL olduğu anlaşılmakla; 11.500 TL fazla mesai alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde kararın düzeltilerek onanmasına, yok yok en iyisi bu şekilde bozulmasına".
Old 18-04-2013, 16:28   #24
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Hiç ıslah edilmese idi Yargıtay nasıl karar verecekse, öyle karar vermelidir.

Usul ekonomisi açısından o halde Yargıtay şöyle karar versin diyenler de olabilir mi? "Davacı işçinin 172 saat fazla çalıştığı ve bunun karşılığının da-dosya kapsamına göre-11.000 TL olduğu anlaşılmakla; 11.500 TL fazla mesai alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde kararın düzeltilerek onanmasına, yok yok en iyisi bu şekilde bozulmasına".

Bir davamızda, davacı ayıplı mal sebebiyle hem araç bedelinin ödenmesini istemiş hemde araç ticari olup, çalışmadığı zamanki kâr kaybını. Yerel mahkeme kâr kaybı talebini reddetti, Yargıtay Kâr kaybı konusunda BK tarafından inceleme yapılması gerekir diye bozdu. Bu tür davalar pilot olarak açılıyor bozman hemen sonra kar kaybı var 50 TL talep edildi onada 50 TL demedi Bk ya gönderdi dosyayı ve akabinde ıslah geldi.
Old 18-04-2013, 16:32   #25
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.d.d
Sayın Ergin,
Ben zaten bozmadan sonra ıslah yapılamaz kararını o zamanda yanlış bir uygulama olarak değerlendirmiştim. O nedenle şuan da verilen yargıtay kararı benim görüşümü desterler nitelikte. O yüzden ben bozmadan sonra ıslah yapılabileceği kısmına katılıyorum.
Ancak dediğiniz gibi de verilen kararlar birleştirme kararına aykırı olamaz ancak olmuş işte.

Bir de şöyle bir soru sormak istiyorum;
Diyelim ki 10.000TLlik bir alacak için dava açtınız. Bilirkişi raporunda eksik inceleme ile 5.000TLlik alacak olduğu bildirildi. İtiraz vs. ettiniz dikkate alınmadı, bilirkişi raporu doğrultusunda karar verildi. Temyiz incelemesinde de itiraz doğrultusunda eksik inceleme ile yeniden bilirkişiden görüş alınmak suretiyle karar bozuldu. Bilirkişi yeniden inceleme yaptı ve 10.000TLlik alacak olduğunu bildirdi ve mahkeme de 10.000TLlik alacağa yönelik bir karar tesis etti. Bu karar yeni bir karar olmuyor mu söylediğinize göre???

Lütfen teker teker gelin.

Yeni bir karar olmuyor tabii ki. Yerel mahkeme bozma kararında gösterilen şekilde hareket ediyor.
Old 18-04-2013, 16:35   #26
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan olgu
Bir davamızda, davacı ayıplı mal sebebiyle hem araç bedelinin ödenmesini istemiş hemde araç ticari olup, çalışmadığı zamanki kâr kaybını. Yerel mahkeme kâr kaybı talebini reddetti, Yargıtay Kâr kaybı konusunda BK tarafından inceleme yapılması gerekir diye bozdu. Bu tür davalar pilot olarak açılıyor bozman hemen sonra kar kaybı var 50 TL talep edildi onada 50 TL demedi Bk ya gönderdi dosyayı ve akabinde ıslah geldi.

O davada Yargıtay'ın verdiği karar doğru. Sonra ne oldu? Islah talebi mahkemece kabul edildi mi? Yargıtay incelemesinden geçti mi?
Old 18-04-2013, 16:39   #27
av.d.d

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Yerel mahkeme bozma kararında gösterilen şekilde hareket ediyor.

Yerel mahkeme bozmaya uygun şeklide bir karar verdiğinde eski karar hükmünü yitirip yeni bir karar ortaya çıkmış olmuyor mu ?
Old 18-04-2013, 16:47   #28
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.d.d
Yerel mahkeme bozmaya uygun şeklide bir karar verdiğinde eski karar hükmünü yitirip yeni bir karar ortaya çıkmış olmuyor mu ?

Tabii ki öyledir. Ama bozma kararına uyulmuşsa ve bozma kararında gösterilen şeyler yapılmışsa sorun yok. Yargıtay'ın denetlediği bir karardan söz ediyorum. Buna uyuyorsanız, sorun yok. Ama hem bozma kararına uyup, hem de ıslahla başka bir karar veriyorsanız, Yargıtay'ın denetlediği ilk karara ne oldu? Çünkü Yargıtay yüzlerce kararında "hem bozmaya uyup, hem de karara yeni şeyler ekleyerek yeni karar veremezsin" diyor. Bu kararlar ne olacak?
Old 18-04-2013, 16:53   #29
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
O davada Yargıtay'ın verdiği karar doğru. Sonra ne oldu? Islah talebi mahkemece kabul edildi mi? Yargıtay incelemesinden geçti mi?

Bilirkişi Kâr kaybına ilişkin rapor sununca davacı ıslah etti ancak henüz karar duruşması yapılmadı.
Old 14-12-2013, 12:03   #30
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Bozma kararından sonra ıslahın kabul edilmemesi sebebi Yargıtay İBGK'nun E: 1944/10, K: 1948/3 sayılı kararıdır.
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=15216


İBGK, kararında, bozmadan sonra ıslahın yapılamayacağı kabulüne (temel olarak) 3 gerekçe bildirmiştir:


1. gerekçe (Madde düzenlemesi açıktır): HUMK m.84'ün açık hükmüne göre ıslah, tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkündür ve temyiz faslında da bozmadan sonra ıslah yapılabileceğine dair herhangi bir istisnai düzenleme yoktur,


Bu kabulün aksi savunması:
Alıntı:
Yazan olgu
Usul hocaların görüşü bozmadan sonra tahkikat tekrar başlar ve yasa maddesi gereği ıslah tahkikatın her aşamasında yapılabilir bu sebepten bozmadan sonra da ıslah mümkündür.
konusunda, anılan kararda:
Alıntı:
Yazan 4 HD Başkanı Sn. Fevzi Bozer
...Muhakemenin hitamından maksat, duruşmanın hitamıdır. Binaenaleyh tahkikat veya muhakeme bittikten sonra, ıslah talebi hakkı sakıt olur; hüküm bozulduktan sonra bu hak, avdet etmez...
Alıntı:
Yazan 1 HD Başkanı Sn. Şefkati Özkutlu
...Temyiz bozdu yeniden tahkikat başladı denecek olursa işte bu nokta şaşırtır. Nitekim ikinci Hukuk Dairesini de şaşırtan bu nokta olmuştur...
Alıntı:
Yazan 5 HD Başkanı Sn. Kemal Aslansan
...Usul Kanunumuzun mehazı olan Nöşatel Usul Kanununun bahis konusu ... maddesinde ıslahın duruşmanın sonuna kadar ve teşkilatımızı hedef tutan seksen dördüncü maddede ıslahın asliye işlerinde tahkikat ve sulh işlerinde de muhakeme bitinceye kadar yapılacağı gösterilmek suretiyle ıslahın hüküm verilinceye kadar olan yargılama safhasına masruf ve münhasır olduğu anlaşılmaktadır...
denmiştir.


Kararda Sayın olgu'nun belirttiği şekilde görüş bildirimi de var olmakla;


2. gerekçe: Bozmadan sonraki ıslah, bozma kararıyla kazanılan hakları ihlal edebilecektir,
Alıntı:
Yazan Av.Ufuk Bozoğlu
...Tek çekince "kazanılmış hak" kavramıdır...


Alıntı:
Yazan 5 HD Başkanı Sn. Kemal Aslansan
...Islah hükümlerinin bozmadan sonraya teşmili bozma kararıyla husule gelen müktesep hakları ihlal edebileceği gibi ...


Alıntı:
Yazan İcra ve İflas Dairesi Başkanı Sn. Aytemiz
...nakızdan sonra ıslah yolu açık bulundurulacak olursa aleyhine bozma yapılan taraf, hasmı lehine emri nakzi haline gelen bir ciheti ıslah yoluyla hükümsüz bırakmış ve şu suretle müktesep bir hakkı ihlal etmiş olur. Bu mahzurdan dolayı kaide olarak nakızdan sonra ıslah olamaz...


Alıntı:
Yazan Birinci Başkan
...dava hükme raptolunduktan sonra temyizin nakzı o şekliyle muayyen davaya lahik olmuş hükme teferru edeceği için nakızdan sonra ıslah bahis mevzuu olmamak lazım gelir...


3. gerekçe - Islah düzenlemesinden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.


Yani İBGK
Alıntı:
Yazan olgu
Usul ekonomisi açısından...
da konuyu irdelemiştir:


Alıntı:
Yazan 5 HD Başkanı Sn. Kemal Aslansan
...bu fasıl hükümlerinin faydaları aşikardır. Yalnız bu fasıl hükümlerinin davanın herhangi bir safhasında uygulanması davaların sonu alınamayacak bir şekilde uzamasına yol açar ve bu hükümlerden beklenilen gayeye aykırı neticeler tevlit eder. Binaenaleyh bu önemli ve faydalı hükümlerin sade ve çabukluk esasını hedef tutan usul hüküm ve kurallarına uygun bir tarz ve şekilde sınırlandırmak zaruridir... tamamen ıslah ile de mahiyeti değişen davanın neticelenmesini önler uzamasına sebep olur...


Alıntı:
Yazan 3 HD Başkanı Sn. Erbil
...kabul ettiğimiz takdirde namütenahi devam eder gider. Kanunun kastı zühulü bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmektir. Islahı ilk mahkemede baskı altında bırakmak çok yerinde olur dedi...


P.S 1:
HMK sonrası İBGK kararının uygulandığı 7 HD kararı için:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=15217


P.S 2:
Msj, konunun "neden"i bilinirse tartışmanın hukukiliği sağlanabilir ve bildirilen alakasız gerekçeler de tartışmadan çıkarılır saikiyle eklenmiştir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Fazlaya İlişkin Hakkin Sakli Tutulmasi,karar Düzeltme ,parasal Sınır av.ebru Meslektaşların Soruları 1 16-01-2013 13:50
Kat KarŞiliĞi İnŞaat SÖzleŞmesİ Ve Fazlaya İlİŞkİn Haklarin Sakli Tutulmasi avukat1980 Meslektaşların Soruları 2 29-02-2012 23:44
DİlekÇe İÇerİnde Belİrtİlen Ancak Talep BÖlÜmÜnde Belİrtİlmeyen Fazlaya İlİŞkİn Haklarin Sakli Tutulmasi Av.Özlem AKALIN Meslektaşların Soruları 13 13-05-2011 22:44
Takİp Talebİnde Fazlaya İlİŞkİn Haklarin Sakli Tutulmasi ATARAS Meslektaşların Soruları 1 31-08-2010 14:59
Islah Yolu İle Fazlaya İlİŞkİn Haklarin Sakli Tutulmasi İlerİ SÜrÜlebİlİr Mİ? Hoca Meslektaşların Soruları 8 23-02-2007 19:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10955095 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.