Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ıslah yolumu tıkamak için davalı taraf kısmı davamı kabul etti.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 30-11-2007, 10:55   #1
İhsan Yıldırım

 
Varsayılan ıslah yolumu tıkamak için davalı taraf kısmı davamı kabul etti.

Merhaba arkadaşlar,
Fazlaya ait haklarımı saklı tutarak bir işçi alacağı davası açtım. Zamanaşımına uğramış alacakları da talep ettim. Davalı taraf süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunmayınca, taleplerimin tamamı davaya konu oldu. Ancak daha sonra davalı taraf davayı bir yıl kadar uzattıktan sonra, deliller toplanıp dosya bilirkişiye gönderilme aşamasınayken davayı kabul etti. Şimdi ne olacak? Benim daha önce karşılaşmadığım bir durum sitemizdeki forumları kontrol ettim sanıyorum daha önce böyle bir olayla karşılaşan olmamış ve konu açılmamış.
Hakimden "dosya bilirkişiye gönderilsin ıslah taleplerimiz olacak" diye süre aldım ancak Yargıtay'da problem olur mu diye düşünüyorum. Çünkü kabul, davayı sona erdiren ve kimsenin rızasına bağlı olmayan bir müessese. Ancak burada yapılış niyeti tamamen farklı. Dava açılırken zamanaşımı sözkonusu olmayıp, davanın uzamasıyla, daha sonradan da ortaya çıkabilirdi. Bu yolun kabulü halinde, ıslah yolunu tıkamak için herkes davayı uzatıp, sonra da dosya bilirkişiye gitmeden önce kısmi talepli davayı kabul edip davayı sona erdirir ki, bu da hukukun genel mantığına ters, daha doğrusu çelişkili.
Fikri olanlar benimle paylaşırsa sevinirim iyi çalışmalar
Old 30-11-2007, 12:04   #2
ali ekmekçi

 
Varsayılan

İşçi Alacağı Kıdem vs.mi? Yoksa Nedir Açıklarsanız Ona Göre Düşünelim.
Old 30-11-2007, 12:06   #3
İhsan Yıldırım

 
Varsayılan

kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla çalışma, yıllık izin ve genel tatil ücretleri
Old 30-11-2007, 12:11   #4
ali ekmekçi

 
Varsayılan

EĞER HESAPLAMA İMKANINIZ VARSA alacakları hesap etmeli ve ıslah yapmalısınız...böyle bir imkan bilhassa fazla çalışma ücretinde zordur bu durumda bu dava böylece bitse bile fazlaya ilşkin haklarınız saklı olduğuna göre kalanalacağınızı dava edip bu dosyanızı delil gösterebilirsiniz....başarılar dilerim
Old 30-11-2007, 12:13   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Yıldırım,

Bu aşamada davayı kabul neden aleyhinize olsun ki? "Fazlaya ilişkin haklarınızı saklı tutarak talep edilen işçi alacaklarının", bilirkişi incelemesi ile de tespitini talep etmiş olmalısınız davayı açarken? Bu aşamada inceleme zaten yapılacak, raporu takiben siz de kısmi ıslah dilekçenizi verirsiniz, -dilerseniz hesaplamayı kendiniz yaparak şimdiden verin-, neticede dava şu aşamada karara bağlanmadı, malum olduğu üzere, ıslah da karşı yanın kabulüne bağlı değil


Saygılarımla...
Old 30-11-2007, 12:20   #6
Avsibel

 
Varsayılan

Sayın Yıldırım sizin saydığınız işçi alacaklarının belli olması için bilirkişi incelemesi şarttır.Açtığınız sembolik rakamlarla dosyanın karara çıkması kanaatimce usul ekonomisine de aykırıdır.Dosya bilirkişiye gönderilir taraflar raporu kabul ederse davayı kabul beyanı doğrultusunda davanız sonuçlanır.Saygılarımla
Old 30-11-2007, 15:49   #7
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlarım,

Yargılamada kabul beyanı ile uyuşmazlık sona erdiğinden bundan sonra artık ıslah yapılamaz. (Kuru, HMUK, Islah, sy.3978 vd.)Boşanma, hizmet tespiti vb. davalarda tarafların dava konusu üzerinde tasarruf yetkisi olmadığından mahkemenin resen inceleme görevi vardır, bu nedenle bu tür davalarda hakim kabul veya feragatla bağlı değildir. Ne varki, işçi alacağı davası adı üzerinde bir alacak davasıdır ve hakim tarafların talepleriyle bağlıdır.Bu nedenle davayı "kabul" eden davalının beyanı ihtilafı sona erdirir, hakim ancak yargılama giderleri için davaya devam edebilir.

Yine de , kabulden sonra "ıslah" yolu ile müddeabihin arttırılması mümkün değilse de, fazlaya dair haklar saklı tutulduğu için "ek dava" yoluna gidilebilir.Zaten mahkeme karar verirken "fazlaya dair haklar hususunda dava açmakta muhtariyetine.." şeklinde karar verecektir; ki bu da ek dava açılabilmesi için ön şart değildir. İlk davayı kabul eden davalı açısından borçluluk vakıası ek dava açısından "kesin delil" teşkil edecektir.Ek davada bilirkişi incelemesi ile alacak hesaplanacak, davacı ilk davada fazlaya dair tutmuş olduğu hakları bu dava yoluyla tahsil edebilecektir.

Saygılarımla
Old 30-11-2007, 15:54   #8
*sinequanon*

 
Varsayılan

Sayın Akpunar'a katılıyorum ancak bu kez de fazlaya ilişkin kısım için açılacak davada zamanaşımına uğramış kısım için karşı tarafa itirazda bulunma imkanı doğacak.Sanırım Sayın Yıldırım'ın da takıldığı nokta burası.

Saygılar...
Old 30-11-2007, 16:19   #9
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Bülent S. Akpunar
...Zaten mahkeme karar verirken "fazlaya dair haklar hususunda dava açmakta muhtariyetine.." şeklinde karar verecektir; ki bu da ek dava açılabilmesi için ön şart değildir. İlk davayı kabul eden davalı açısından borçluluk vakıası ek dava açısından "kesin delil" teşkil edecektir.Ek davada bilirkişi incelemesi ile alacak hesaplanacak, davacı ilk davada fazlaya dair tutmuş olduğu hakları bu dava yoluyla tahsil edebilecektir.

Saygılarımla


Ama bu kesin delil, yine de, saklı tutulan haklar için açılacak yeni davada davalının zamanaşımını dile getirmesine engel olmayacaktır, kaldı ki açıklamanız doğrultusunda (Şerhli bilgilendirmeniz için ayrıca teşekkürler) bilirkişi incelemesi de yapılmaması gerekir ve nihayetinde açılacak dava ek dava da olsa bağımsız ve yeni bir dava, değil mi?
Old 30-11-2007, 16:24   #10
İhsan Yıldırım

 
Varsayılan

Sn.Bülent Akpunar, tamam ek dava açma hakkım var, çünkü fazlaya dair haklarımı saklı tutmuşum. Ancak ek davayı davanın tamamı hakkında açmam gerekli o zaman. Yine tampon dava açarsam yine kabul ederler, bunun sonu yok. Dosya bilirkişiye gitmeden, hesaplama yapılmadan nasıl tam dava açabilirim veya benim yaptığım hesap ne kadar sağlıklı olur? çünkü karşı tarafın itiraz hakkı var, dosya hesap için bilirkişiye gittiğinde bilirkişinin hesabı benim hesabımla tutar mı? Bunların hepsi sorun. Bana göre burada haklı olduğu halde davacının elini kolunu bağlayan bir durum var. Davalının kabul ettiği ön davada zamanaşımı def'i ileri sürülmedi ama kabulden sonra açılacak ek davada hemen zamanaşımını ileri sürecekler. il davada verilen hüküm bizi bu noktada kurtarmayacak.
Sorumu okuyan tüm meslektaşlarımdan fikir bekliyorum çünkü hakikaten bana göre kısır döngü. İyi çalışmalar, teşekkürler.
Old 30-11-2007, 17:32   #11
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
9.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/5032
Karar: 2006/26967
Karar Tarihi: 12.10.2006

ÖZET: Davalı vekili, davacının ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Islah yeni bir talep olduğundan, davalının ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunması mümkündür. Bu nedenle ıslahla talep edilen fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden ıslah tarihinden geriye doğru son beş yıl içinde oluşan anılan alacakların bilirkişiden ek rapor alınarak belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Ayrıca, Davacı işçi aylık maktu ücretle çalıştığına göre aylık ücretinin içinde genel tatil ücretinin olduğu kabul edilir. Bu nedenle bayram ve genel tatil ücreti hesaplanırken bir katı dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekir. Bunun yanında duruşmada, davacıya <yıllık izinlerini kullandığına dair> yemin teklifinde bulunmuş, aynı celsede davacı vekili davalının yemin teklifini kabul etmediklerini bildirmiştir. Mahkemece yıllık izin ücretinin reddine karar yerilmesi gerekir.

(1475 S. K. m. 42) (1086 S. K. m. 83, 337) (4857 S. K. m. 53)

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalı vekili, davacının ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Islah yeni bir talep olduğundan, davalının ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunması mümkündür. Bu nedenle ıslahla talep edilen fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden ıslah tarihinden geriye doğru son 5 yıl içinde oluşan anılan alacakların bilirkişiden ek rapor alınarak belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Davalının süresinde ıslah işlemine karşı yaptığı zamanaşımı definin mahkemece nazara alınmaması doğru değildir.
3- 1475 sayılı İş Kanunun 42. maddesinde, çalışılan genel tatil ücretlerinin işçiye bir kat fazlasıyla ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Davacı işçi aylık maktu ücretle çalıştığına göre aylık ücretinin içinde genel tatil ücretinin olduğu kabul edilir. Bu nedenle bayram ve genel tatil ücreti hesaplanırken bir katı dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekirken hesap bilirkişisince iki kat üzerinden hesaplanan alacağın hüküm altına alınması hatalıdır.

4- Davalı vekili, 11.11.2004 tarihli duruşmada, davacıya <yıllık izinlerini kullandığına dair> yemin teklifinde bulunmuş, aynı celsede davacı vekili davalının yemin teklifini kabul etmediklerini bildirmiştir. Mahkemece yıllık izin ücretinin reddine karar yerilmesi gerekirken anılan isteğin kabulü de isabetli olmamıştır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.10.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 30-11-2007, 17:49   #12
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlarım,

Konu oldukça girift, doktrin ve yargıda halihazırda tartışılan ve tam olarak çözüme kavuşamamış hususlara tekabül ediyor.Öncelikle çözümlenmesi gereken hukuki sorunları saptamak isterim:

1. Davalı kabul beyanıyla kısmi davayı kabul ettiği zaman , - özellikle işçi alacakları ve haksız fiilden doğan tazminat davaları gibi önceden zarar ve alacağın tespit edilemediği davalarda- davacının ıslah hakkı kanuna karşı hile yoluyla engellenmiş olur mu?
2. Islah veya ek dava yoluyla fazlaya dair haklar talep edildiğinde bunlar açısından zamanaşımı ne zaman kesilmiş olur?
3. Konuya özel olarak, işçi alacağı davaları resen araştırmaya (BK 42) tabi midir?

İlk sorudan başlarsak ; Daha önceki mesajımda belirttiğim gibi usul hukuku yönünden kabul kati hükmün neticelerini doğuran bir usuli işlemdir, kabul ile ihtilaf ve tahkikat sona erer.Ne varki , HMUK 95/2' hükmüne giren hallerde dava sona ermez. Kamu düzenine aykırı ve kanuna karşı hile olarak nitelendirilebilecek kabuller hüküm ifade etmez.Bu durumu, 3. sorunun yanıtında tekrar irdeleyeceğiz.

İkinci soruya gelelim: Normalde ıslah yoluyla müddeabih arttırılamıyordu.Ne varki, AYM. kararıyla HMUK'un 87/son fıkrası iptal edildi ve müddeabihin arttırılması imkanı getirildi.Amaç, usul ekonomisi açısından ek dava açmaya mahal bırakmamak ve dava hakkının bu nedenle kısıtlanmasını önlemekti.Ne varki, bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi "Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yolu saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığını getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi usul ve yasa hükümlerini değiştirmiş değildir. Kısmen ıslahta, tamamen ( kamilen ) ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmı ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder."(YHGK, E. 2002/9-564 K. 2002/572 T. 3.7.2002 )

Müddeabihin arttırılması, kısmi ıslahtır. Zira, daha önceki usul işlemlerine dayanır.Bu nedenle, ıslah yoluyla arttırılan miktar açısından (fazla) zamanaşımı bu tarih itibariyle hesaplanır.Zira, herne kadar dava açılmasıyla BK.133'e göre zamanaşımı kesilmişse de, kismi davada yalnızca dava edilen miktar açısından kesilme söz konusu olur. Anayasa Mahkemesi'nin ilgili iptal kararı zamanaşımı açısından kısmi davada farklılık öngörmediğinden, zamanaşımı ıslah tarihinden itibaren hesaplanmalıdır.

Üçüncü ve bence konunun en önemli sorusuna gelelim.Bence bu sorunun yanıtı önemli, zira medeni usul hukukunun şekli gerçeği maddi gerçeğe feda edebilen yapısının sorgulanmasını veya bunun olması gereken istisnalarını da içerecektir.Medeni usul hukuku özel hukuk ihtilaflarını çözmeyi amaçlar, bunun için de hızlı yargılamayı (hernekadar ülkemiz açısından geçerli olmasa da!) hedefler.Hızlı yargılamayı sağlamak için de katı şekli kurallara bağlıdır.Şekli kuralların ihmali hakkın kaybına yol açabilir.

Olayımıza dönersek, işçi alacaklarının tespit ve tahsili amacıyla açılan ve alacağın tam karşılığının hesaplanmasının dava sürecine bırakıldığı pilot olarak açılan bir kısmi davada, karşı tarafın rapor alınmasından önce davayı kabul etmesi gibi bir nedenle, fazlaya dair hakkın ek davayla talebi halinde zamanaşımı defi ile karşılaşılması olasılığı vardır.Öncelikle, bana göre kısmi dava açılmasına cevaz verilen bir hukuk düzeninde bu gibi nedenlerle hak kaybına mahal verilmesi hakkani olmayacaktır.İkincisi, "kabul" beyanı açısından değerlendirme yapılmak gerekirse, HMUK. 94/2'deki hükmün geniş yorumu ile örnekteki gibi bir işçi alacağı davasında kabul beyanının hakkın kötüye kullanılması veya açıkça kanuna karşı hile teşkil ettiğine kanat edildiğinde hakim tarafından davayı sona erdirmeden tahkikata devam edilmesi gerekmektedir.

Buna ilaveten, işçi alacağı ve haksız eylem tazminatı gibi davaların BK 42. maddesinin "emredici" hükmüne göre hakim tarafından zararın(alacağın) ve zarar(alacak) kapsamının resen araştırılması gereği; Zira bu iki davada başlangıçta belirsizliğin zorunlu kıldığı "kısmi dava ve tesbite ilşkin bölüm" ün bir "bütün" olarak ele alınması, gerek faiz ve gerek zamanaşımı konusunda alacağın tamamı için ilk kısmi dava tarihinin başlangıç alınması gerektiği ileri sürülmektedir. (Çelik Ahmet Çelik, Tazminat ve Alacaklarda Zamanaşımı, Legal Yayınları, 1. bası, sy. 94-95 vd.) Bu görüşe katılmakla birlikte, BK 42. maddesinin bir alacak davasında bu şekilde bir emredici hüküm taşıyıp taşımadığı hususunun irdelenmesi gerekir diye düşünüyorum.

İlgili değerlendirmeyi yaparken, Sayın Çelik'in görüşünün haksız fiillerden ziyade işçi alacağı davaları için dolaylı yoldan BK. 42 hükmünce resen incelemeye tabi olması gerektiği sonucuna vardım. Vardığım sonuçta yola çıktığım nokta, kabul beyanının hizmet tespiti davalarında geçerli olmaması.Şöyle düşünelim, işçinin hizmeti belirli değilse hizmetin tespiti alacak davası açısından zorunlu olarak ön şart teşkil edecektir. Şimdi, hizmet tespiti davası açılmadan "kabul" ile sonuçlanan bir işçi alacağı davasını düşünelim."Hizmet Akti" nedeniyle İşçi alacakları kabul nedeniyle kati hükmün neticelerini doğuruyor, ama sonradan hizmet tespiti ihtilafa konu oluyor ve örneğin açılmış olan bir hizmet tespiti davası reddoluyor. Burada ortaya bir hukuk garabeti ortaya çıkacaktır!!

Sonuç olarak, bu nedenle işçi alacağı davaları açısından resen incelemenin BK 42 hükmüne dayandırılmasını, "kabul"'ün bu dava açısından HMUK 94/2 engeline takılmasına gerektiğini düşünüyorum. Diğer davalar açısından ise kısmen ıslah veya ek dava açma sürelerinin zamanaşımı açısından baz alınması gerektiği düşüncesindeyim; en azından Yargıtay'ın istikrarlı bir kararı oluşana dek uygulamanın hukuken bu şekilde olması gerekir.

Uzun yanıtımı okuma sabrını gösterenlere teşekkür eder, soruyu soran meslektaşımıza kolaylıklar dilerim.
Old 30-11-2007, 20:22   #13
advokat34

 
Varsayılan ıslah ile ilgili başka bir sorun? Islah mahkemenin kabulüne bağlı değildi hani!

Islah ile ilgili benim de merak ettiğim başka bir konuyu sormak istedim. 'Islah gerek diğer tarafın gerek mahkemenin kabulüne bağlı olmayan ve yargılamanın her aşamasında (davanın taraflarını değiştirmek dışında), davayı tümden değiştirme imkanı tanıyan usuli bir hak diye biliyorum ama mahkeme bugün ıslah talebimizi kabul etmedi. Gerekçe, davanın karar aşamasında olduğu bir zamanda ıslah talebinin yerinde olmamasıymış. 4 yıl süren ve 4 defa bilirkişiye giden itirazın iptali dosyasında, takip talebinde yer alan alacağın yanlış hesaplama sonucu (olay istisna aktine dayalı ve yerinde tespit ile bilirkişi hesaplamasını gerektiren bir iş olduğundan), takip talebinde yüksek yazılmış olan meblağ, bilirkişi raporlarından sonra yapılan hesaplama yanlışlığının farkedilmesi üzerine, fazla yazılan miktar ıslah yolu ile düzeltilmek istendi fakat mahkeme ıslahı yukarıdaki gerekçe ile kabul etmedi. Islah talebiyle ilgili bu karar hakkındaki düşüncelerinizi almak istedim. Saygılar...
Old 30-11-2007, 22:09   #14
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

Hukuk Genel Kurulu 2003/9-76 E., 2003/126 K.
ALACAK DAVASI
FAİZ BAŞLANGICI
FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULMASI
ISLAH
ISLAHIN GEÇERLİLİĞİ VE ISLAHTA YARGILAMA GİDERİ
KISMİ DAVADA İSTENEN VE SONRADAN ISLAH TALEBİYLE ARTIRILAN ALACAKLAR
TEMERRÜT
USÜL İŞLEMLERİNİN YAPILMAMIŞ SAYILMASI
ZAMANAŞIMI
818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 74 ]
818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 101 ]
1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [ Madde 83 ]
1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [ Madde 84 ]
1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [ Madde 85 ]
1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [ Madde 86 ]
1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [ Madde 87 ]
"ÖZET"
1- DAVACI, KISMİ DAVAYI AÇMADAN ÖNCE DOĞAN PARA BORCU İÇİN İŞVERENE GÖNDERDİĞİ İHTARNAMEDE FAZLA ÇALIŞMALARA İLİŞKİN ALACAKLARINI, HAFTA SONU ÇALIŞMALARINA İLİŞKİN ALACAKLARINI, MİLLİ VE DİNİ BAYRAMLARDAKİ ÇALIŞMALARINA İLİŞKİN ALACAKLARINI, KULLANMADIĞI YILLIK İZİNLERİNE İLİŞKİN ALACAKLARININ DERHAL BANKADAKİ HESABINA YATIRILMASINI, AKSİ HALDE ALACAKLARINI FAİZİ İLE TAHSİL EDECEĞİNİ İHTAREN BİLDİRMİŞ, İHTARNAME İŞVERENE USULÜNCE UYGUN OLARAK TEBLİĞ EDİLMİŞ BULUNDUĞUNDAN İHTARNAMEDE SAYILAN ALACAKLAR İÇİN DAVADAN ÖNCE TEMERRÜT OLUŞMUŞTUR. BU NEDENLE BU ALACAKLAR İÇİN İHTARNAMENİN TEBLİĞİ İLE TEMERRÜT OLUŞTUĞUNDAN KISMİ DAVADAKİ İSTEK VE KISMİ ISLAHLA ARTTIRILAN MİKTARA TEMERRÜT TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ YÜRÜTÜLMESİ GEREKİR İSE DE MAHKEMECE BU İKİ İSTEK İÇİN İLK DAVA TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ YÜRÜTÜLMESİ DOĞRU DEĞİLDİR. 2- DAVACI İHTARNAMEDE ÜCRET ALACAĞINI TALEP ETMEMİŞ OLUP, BU KESİM İÇİN İŞVEREN DAVADAN ÖNCE TEMERRÜDE DÜŞÜRÜLMEDİĞİNDEN KISMİ DAVA İLE İSTENEN MİKTARA BU DAVANIN AÇILDIĞI 21.5.2001 TARİHİNDEN, KISMİ ISLAHLA ARTTIRILAN MİKTARA, KISMİ ISLAHIN YAPILDIĞI 21.3.2002 TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZE HÜKMEDİLMESİ GEREKİRKEN ÜCRET ALACAĞI TALEBİNİN TÜMÜNE 21.5.2001 İLK DAVA TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZE HÜKMEDİLMESİ USUL VE YASAYA AYKIRIDIR.
"İçtihat Metni"
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara İkinci İş Mahkemesi )nce davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen 14.5.2002 gün ve 2001/289-2002/224 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 17.9.2002 gün ve 14732-15413 sayılı ilamı ile; ( ...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Kıdem tazminatı dışındaki alacaklar için ıslahla istenilen bakiye miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi Hukuk Genel Kurulunun Dairemizce benimsenen görüşüne göre gerektiği halde ilk dava gününden faize karar verilmesi hatalıdır ... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalılardan H... Kargo vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 21.5.2001 tarihinde açtığı kısmi davada kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündeliklerinden şimdilik toplam 640.000.000.-TL.nın kıdem tazminatının fesih tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte tahsilini istemiştir.

Bilirkişi raporundan sonra verdiği 21.3.2002 tarihli dilekçe ile kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündelikleri miktarını rapor doğrultusunda arttırmak suretiyle alacağının bu geri kalan bölümünün de kıdem tazminatının fesih tarihinden işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliğinden itibaren yasal faizleri ile birlikte hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Mahkemenin kıdem tazminatının 7.5.2001 fesih tarhinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi, diğer alacakların 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline" dair verdiği karar yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur.

Mahkemece, "kısmi davadan önce işverene ihtarname çekilip tebliğ edildiği, ihtarnamede ödeme günü belirtilmediğinden kısmi davada istenen miktarlar ile sonradan arttırılan kalemlere ilişkin miktarlara 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Bilindiği gibi HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesinde "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü vardı. Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazetenin 4.11.2000 tarihli nüshasında yayınlanan 20.7.1999 tarih 1999/1 E, 1999/33 K. sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi "ıslah" yoluyla artırılmasını önleyen bu kural bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığından ve itiraz konusu kural, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması nedeniyle Anayasa"nın Hukuk Devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğünü kısıtladığından, Anayasaya aykırı bulunduğundan iptal edilmiştir.

Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihi ( davalı muvafakat etmese bile )aynı dava içinde ıslah yolu ile arttırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tutuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.

Islahın sonuçlarına gelince; Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. ( HUMK m.83 )Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabilir ( HUMK. m.84 ). Yargıtay'ın 4.2.1948 gün 10/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına göre hükmün Yargıtay'ca bozulması üzerine, hüküm mahkemesinde yeni tahkikat sırasında ıslah yapılması mümkün değildir. HUMK.nun 85. maddesi gereğince ıslah muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi, diğer tarafa tebliğ edilmek şartıyla dilekçe ile de yapılabilir. Islah tek taraflı bir irade beyanı ile olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Ancak ıslah eden taraf bu tarihe kadar olan yargılama giderleriyle, karşı taraf için mahkemenin takdir edeceği zarar ve ziyanı karşı tarafın talebi üzerine davada mahkum olmuş gibi derhal mahkeme veznesine ödemeye mecburdur ( HUMK m.86/1 ). Karşı tarafın zarar ve ziyan konusunda bir talebi yoksa mahkeme resen ( kendiliğinden )bu masraflar yatırılmadı diye ıslah talebini red edemez.

Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir ( HUMK m.87 ). Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır ( Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru "Hukuk Muhakemeleri Usulü" 6. Baskı CiIt:IV, sh:3998 vd, Prof.Dr.Sabri Şakir Ansay "Yargılama Usulleri" isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr. İlhan Postacıoğlu "Medeni Usul Hukuku Dersleri" 1975 baskı S:460 vd, Prof.Dr. Saim Üstündağ "Medeni Yargılama Hukuku Esasları" 1973 baskı S:335 vd, YHGK 18.12.1957 gün E:2/66 K:64, 30.1.2002 gün E:2002/2-63 K:2002/23 ).

Davanın kısmen ıslahında ise, örneğin müddeabihi aynı davada arttırması, davasını genişletmesi hallerinde, kısmi ıslahtan söz edilebilecektir. Bu durumda o zamana kadar yapılmış bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasına imkan yoktur. Davanın kısmen ıslahını düzenleyen HUMK.nun 87 nci m.de "bunu ( ıslahı )yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren" dediğine göre, davacının davasını kısmen ıslah etmesi halinde, hangi usul işlemlerinin yapılmamış sayılması gerekeceği davacının iradesine göre yorumlanacaktır. Davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmakla devam edecektir ( Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru a.g.e sh:4018 ). Kısmı ıslah halinde davacı, ıslah yolu ile müddeabihi arttırabileceği için, kısmi dava açan davacı, alacağının saklı tuttuğu bölümünü sonradan aynı davada talep edebilecektir. Asıl alacağını ilk davada talep eden alacaklı ( davacı )davalı ( borçlu )muvafakat etmezse kısmi ıslah yolu ile aynı davada faiz isteyebilecektir.

Sırası gelmişken kısmi davanın açılması şartlarının da irdelenmesi gerekir. Hukukumuzda ilke olarak kısmi dava açılması mümkündür. Çünkü yasalarımızda bir alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalanının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açar. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Özel Dairelerce oybirliği ile benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Bunun gibi, kısmi dava ile alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan kesimi için hak düşürücü süre korunmuş olur. Kısmi dava dışı kalan ( saklı tutulan )alacak kesimi hakkında hak düşürücü süre korunmuş olmaz.

Bu genel açıklamalardan sonra somut olayın irdelenmesine gelince; Davacı, açtığı kısmi dava ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle talepte bulunmuş, kıdem tazminatı için fesih tarihinden sair alacakları için ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faiz istemiştir. İlk davadan önce temerrüd ihtarının keşide edilmediği hallerde, kısmi davanın, dava edilmeyen fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği yargısal kararlar da benimsenmektedir. Çünkü açılan kısmi dava ancak, dava konusu edilen miktar kadar davalıyı temerrüde düşürür. Bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporu ile ortaya çıkan ve kısmi ıslaha konu olan kesim için, kısmi dava dilekçesinin borçluyu temerrüde düşüreceğinden söz edilemez. ( Y.5.H.D. 4.5.1989 E:23307 K:9906, Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:572 )

Yine kısmi davadan önce borçlu temerrüde düşürülmemiş, davacı ( alacaklı )kısmi davanın devamı sırasında müddeabihi arttırmış ise, kısmi ıslah ile davalı temerrüde düşeceği için, bu kesim için kısmi ıslah tarihinden itibaren faiz yürütüleceği, yargı kararlarında benimsenmiştir. ( Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:2002/572 )

Davacı ( alacaklı )açacağı kısmi davadan önce borçluyu temerrüde düşürmüş ve yargılamanın devamı sırasında kısmi ıslah yolu ile müddeabihi arttırmış veya ek dava açmış ve kısmi dava ile birleştirilmiş ise, bu temerrüd ihtarının bu iki halde borçlunun temerrüdünü oluşturup oluşturmayacağı sorununun da çözümlenmesi gerekir.

Bütün borçlar açısından olduğu gibi, para borçları bakımından da temerrüdün temel şartı borcun muaccel hale gelmiş bulunmasıdır.

BK.nun 74. maddesinin mehazına göre "ifa zamanı ne sözleşmeyle ne de borç ilişkisinin niteliğiyle belirlenmiş bulunmadıkça, borç hemen ifa edilebilir ve ifası derhal talep olunabilir" BK.74. maddesi çerçevesinde ifa zamanı bakımından kural, borcun herhangi bir vadeye bağlı bulunmaması ve doğumu anından itibaren muaccel olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse ilke olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşacaktır. Borcun muaccel hale gelmesi borçlu temerrüdünün ana şartı ise de, tek başına temerrüdü sağlamaya yeterli değildir. BK. 101/f-1'e göre "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur" denilmiştir. Öyleyse borçlunun temerrüde düşmesi için ihtarın kural olarak şart kılındığı anlaşılmaktadır. Genel olarak ihtarın normal gerçekleşme tarzı, alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya iletmesidir. Alacaklı tarafından borçluya yöneltilen ihtar, onun ödemeyi talep edildiğini tereddüte yer bırakmayacak biçimde açık ve kesin bu şekilde ortaya koymalıdır. Uygulamada ihtar yerine geçen işlem olarak dava açılması veya icra takibi yapılması halinde de temerrüdün oluşacağı kabul edilmektedir ( Bkz. Dr. Nami Barlas Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst.1992 s:27 vd ).

O halde bir borç ilişkisinde alacaklının temerrüt faizi talep edebilmesi için, iki temel şartın bir arada bulunması gerekir. Borcun bir para borcu olması ve borçlu temerrüdünün gerçekleşmesi gerekir.

Bu ilkeleri somut olaya uyguladığımızda; davacı, kısmi davayı açmadan önce doğan para borcu için işverene gönderdiği ihtarnamede fazla çalışmalara ilişkin alacaklarını, hafta sonu çalışmalarına ilişkin alacaklarını, milli ve dini bayramlardaki çalışmalarına ilişkin alacaklarını, kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin alacaklarının derhal bankadaki hesabına yatırılmasını, aksi halde alacaklarını faizi ile tahsil edeceğini ihtaren bildirmiş, ihtarname işverene usulünce uygun olarak tebliğ edilmiş bulunduğundan ihtarnamede sayılan alacaklar için davadan önce temerrüt oluşmuştur.

1- Bu nedenle ücret alacağı dışındaki alacaklar için ihtarnamenin tebliği ile temerrüt oluştuğundan kısmi davadaki istek ve kısmi ıslahla arttırılan miktara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir ise de mahkemece bu iki istek için ilk dava tarihi bulunan 21.5.2001 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi doğru değilse de temyiz edenin sıfatı nedeni ile bu husus bozma nedeni yapılmamıştır. Bu nedenlerle direnme kararı yerindedir.

2- Davacı ihtarnamede ücret alacağını talep etmemiş olup, bu kesim için işveren davadan önce temerrüde düşürülmediğinden kısmi dava ile istenen miktara bu davanın açıldığı 21.5.2001 tarihinden, kısmi ıslahla arttırılan miktara, kısmi ıslahın yapıldığı 21.3.2002 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ücret alacağı talebinin tümüne 21.5.2001 ilk dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ücret alacağı yönündeki direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : 1- Yukarıda ( 1 )numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin fazla çalışma alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı yönündeki temyiz itirazlarının reddi ile bu alacaklar yönünden verilen direnme kararının ( ONANMASINA ),

2- Yukarıda ( 2 )numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin ücret alacağı yönündeki temyiz itirazlarının kabulü ile ücret alacağı yönündeki direnme kararının ( BOZULMASINA ), 5.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 30-11-2007, 22:15   #15
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

@Av. Eylül: Islah yolu ile müddeabihin azaltılması söz konusu değildir. Islah yapsanız bile makemenin bunu kısmi feragat olarak nitelendirmesi ve buna göre karar vermesi gerekir.

T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/1257
Karar: 2005/1591
Karar Tarihi: 21.02.2005
ÖZET: Dava konusu olayda olduğu gibi davacının talep sonucunu azaltması ( daraltması ) davayı değiştirme sayılmaz. Bu nedenle, davacının talep sonucunu azaltabilmesi için kural olarak davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Davacı, talep sonucunu kısmi feragat yolu ile daraltabilir.
(1086 S. K. m. 83, 87)
Dava: Dava dilekçesinde 8.500.000.000 lira ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın 6.452.578.800 lira için kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Davada; haksız işgal nedeniyle davalı idareden 8.500.000.000 Lira ecrimisilin tahsili istenilmiş, davanın devamı sırasında davacı vekili tarafından verilen 8.10.2004 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 6.452.578.800 Lira olarak ıslah ederek bu miktar üzerinden karar verilmesini istemiş, mahkemece de ıslah talebine göre 6.452.578.800 Lira ecrimisilin tahsiline karar verilmiştir.
HUMK. nun 83 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltilmesine olanak tanıyan bir yoldur.
HUMK. nun 87.maddesinin <müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez.> şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 7.11.2001 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 20.7.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece davadaki talep sonucunun kısmi ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir.
Dava konusu olayda olduğu gibi davacının talep sonucunu azaltması ( daraltması ) davayı değiştirme sayılmaz. Bu nedenle, davacının talep sonucunu azaltabilmesi için kural olarak davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Davacı, talep sonucunu kısmi feragat yolu ile daraltabilir.
O halde; müddeabihin azaltılması, ıslah kavramı kapsamında değil davadan feragat müessesesi içinde mütalaa edilebilir. Feragatin ise açık, kesin ve koşulsuz olması yasa gereğidir ( HUMK md.91 ).
Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmeden davacının tahsiline karar verilen 6.452.578.800 liranın dışındaki isteği hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması ( feragat müessesesinin sonucu olarak yargılama giderleri vs. yönünden ) doğru görülmemiştir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.02.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 02-12-2007, 01:38   #16
üye14072

 
Varsayılan karşı taraf usul hukukunu iyi biliyor

bence böyle,
karşı taraf usulü hatim etmiş

alacağınızı hesaplayabilirsiniz, bundan çekinmeyin
internette bile hesap yapan siteler var
bilirkişilik yapan bir meslektaşa götürün verin ücretini alın raporu,

karşının amacı belli sizi son 5 yıla sıkıştırıp zarara uğratmak,

bir başka yöntem,
kabul edildikçe kısmi davanızı açın,
icraya verin,

o kabul etsin siz tahsil edin,

elinizde iyi kötü bir hesap varsa,
ne güzel iş,

usul ekonomisi iyi güzel de
karşınızdaki usul ustası ise,
napıcanız,

saygılar sevgiler
av. m. emin öztürk
kocaeli


ben de bir davamda karşının kısmi talebini kabul ettim,
hakim hala ceza dosyasının yargıtaydan dönüşünü bekliyor,
hayırlı işler

yukarda özellikle forum yöneticilerinin yazıları çok güzel,
oradan öğrenecek çok şeyimiz var

çok teşekkür ederim.

saygılar sevgiler
av. m. emin öztürk
kocaeli
Old 03-12-2007, 11:57   #17
İhsan Yıldırım

 
Varsayılan

Arkadaşlar, hepinize teşekkür ederim. Özellikle Sayın Akpunar vakit ayırıp uzun bir cevap yazmış, sağolsun.
Bu konuyu okuyan ve zamanaşımı itirazını kaçıran pek çok davalı vekili meslektaşın aklında bir ampul yanmıştır sanıyorum. Bu yol davalarda kullanılır ve Yargıtay işin içinden çıkamaz hale gelirse, belki hukuk mantığına daha uygun ve adil bir yasal düzenleme getirilir. Ayrıca, yine ıslahta zamanaşımı konusundaki şu çok seslilik biran evvel giderilse iyi olacak. Müvekkillere bilgi verirken bile net bir şey söyleyememek rahatsız edici.
Merak edenler için son kararımı açıklıyorum; 50.YTL'lik kısmi davalarla önümüzdeki 10 sene içinde müvekkilin alacağını tahsil etmeyi düşünüyorum.
Old 04-12-2007, 08:44   #18
Adli Tip

 
Varsayılan

Ben de konuyla alakalı bir olayla ilgili fikirlerinizden yararlanmak isterim.
Benzer bir davada, bilirkişi raporu geldikten sonra, dava konusu (kısmi) alacaklardan birini kabul ettim.
Davacı ise benim kabulümden sonra davasını ıslah etti.
Benim kabulümle, ilgili talepteki uyuşmazlık sona erdiğine göre, burada da ıslahın mümkün olmaması gerekmez mi?
Old 04-12-2007, 12:40   #19
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan İhsan Yıldırım
Bu konuyu okuyan ve zamanaşımı itirazını kaçıran pek çok davalı vekili meslektaşın aklında bir ampul yanmıştır sanıyorum. Bu yol davalarda kullanılır ve Yargıtay işin içinden çıkamaz hale gelirse, belki hukuk mantığına daha uygun ve adil bir yasal düzenleme getirilir. Ayrıca, yine ıslahta zamanaşımı konusundaki şu çok seslilik biran evvel giderilse iyi olacak. Müvekkillere bilgi verirken bile net bir şey söyleyememek rahatsız edici.
Merak edenler için son kararımı açıklıyorum; 50.YTL'lik kısmi davalarla önümüzdeki 10 sene içinde müvekkilin alacağını tahsil etmeyi düşünüyorum.

Sayın İhsan Yıldırım,

Hangi düzenleme;
Alıntı:
hukuk mantığına daha uygun ve adil bir yasal düzenleme
olacaktır?

Saygılarımla
Old 17-04-2008, 10:29   #20
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Konu fazla eski olmadığından ben de fikrimi belirtmek istedim.

Bu konuda şöyle bir yaklaşım getirmek istiyorum.Bilmiyorum ne dersiniz.

Kabul nedir ki yani söz konusu olayda davanın kabulü;

Dava ve netice- i talep; Fazlaya İlişkin Haklar Saklı Kalmak Kaydıyla .....YTL kıdem......YTL ihbar.vs. alacaklarının tahsili ile yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile tahsili talebidir.

Şimdi böyle bir davada kabul beyanı neden pilot açılan miktarla sınırlı kalsın ki, bu konudaki yargıtay kararlarını incelemedim,bu yönde kararlar mı var.Yani mahkeme ıslah talebini red edip hüküm mü veriyor.

Bu aşamadaki kabul davanın kabulüdür.Davanın kabulü fazlaya ilişkin haklar da hesaplanıp ortaya çıkarılmadan yapılamaz.Kabul netice-i talebe yönelik değil midir.

Hatta ve hatta bu aşamada gelen bilirkişi raporuna bile karşı yanın kendi kabul beyanından dolayı itiraz hakkı yoktur bence

Kabul beyanından sonra mahkemece yapılması gereken usulen eksiklikleri giderip yargılamanın subuta ermesidir. Bu amaçla yapılan bilirkişi incelemesi de yargılamanın sona ermesi için gereklidir.

Bunun aksini düşünmek bile mümkün değildir.
Eğer birşeyleri yanlış anlamış ve gözden kaçırmış değilsem.Varsa yargıtay kararları ile bilgilendirmelerinizi rica edeceğim.Kolay gelsin.
Old 17-04-2008, 11:08   #21
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Eklemeyi unuttuğum bir husus,

Eğer kabul münhasıran pilot olarak açılan miktar içinse kabulün kapsamadığı fazlaya ilişkin alacaklar için yargılama nizalıdır ve devam edecek demektir. Herhalükarda bilirkişi incelemesi ile dava sonuçlanacaktır.
Old 16-12-2008, 21:11   #22
Av. İlhan SALBAŞ

 
Varsayılan

zamanaşımı varsa ıslah dilekçesine cevapta da zamanaşımı definde bulunabilir.
Old 17-12-2008, 19:18   #23
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Islah ile ek dava arasında fark olmadığı kanısındayım:

İkisinde de harç ödenir
İkisinde de zamanaşımı savunması yapılabilir.

Bu nedenle ilk davadaki ''kabul'' beyanı davalıyı kurtarmaz; davacıya zararı dokunmaz. Bilirkişi incelemesi yapılmaması nedeniyle ek davanın dava değerini hesaplamak zorunda kalmak bir zarar olarak kabul edilmemeli; tam tersine meslek içi eğitimde bir ''fırsat'' olarak kabul edilmeli.

Saygılarımla
Old 17-12-2008, 20:12   #24
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Özellikle "Zamanaşımı def'i" temelinde "Islah" ile "Ek Dava"nın aynı şekilde işleme tabi tutulacağını açıkça ortaya koyan Sayın Av. Armağan Konyalı'ya katılıyorum.

Saygılarımla.
Old 23-12-2009, 14:54   #25
buketoz

 
Varsayılan

Bu konu ile bağlantılı olarak başka bir soru sormak istiyorum. Müvekkil hırsızlık yaptığı iddiası ile işten çıkartıldı. kıdem ve diğer yasal haklarını alması için dava açtık.(tarih 4 aralık 2003) Davamız açıldıktan sonra savcılığa suç duuyurusunda bulunuldu (tarih 2004). İş davamız devam etti ve ceza davası bekletici mesele yapıldı. Dosya bilirkişiye gitti ve 29.01.2009 tarihinde rapor geldi. Davayı ıslah ettik ve karşı taraf 5 yıllık zamanaşımı süresinde ıslah edilmedi diyerek zamanaşımı itirazında bulundu. Hakim de ıslah dilekçesine karşı ek rapor alınması için dosyayı tekrar bilirkişiye yolladı.

Burada ceza zamanaşımını uygulama şansım var mıdır? Davayı fazlaya ilişkin haklarım saklı kalmak kaydı ile açmıştım. Bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim. Saygılarımla.
Old 11-02-2010, 00:35   #26
üye14072

 
Varsayılan

sayın yıldırım
davanın sonu ne oldu
saygılarımla
Old 28-05-2010, 09:11   #27
furugferruhzad

 
Varsayılan

Kabul olsa bile dosya yine de bilirkişiye gönderilecek gerekçeli karara esas olması açısından sonuçta dava dilekçesinde ki müddeabih nizalı bir değer sayılır,(kabul beyanının kapsamadığı fazlaya ilişkin alacaklar var çünkü)asıl sorun bundan sonra başlıyor bence ıslah yeni bir talep olduğu için daha önce zamanaşımı def'inde bulunmamış olan taraf ıslahla birlikte def'i de bulunabilir.Bu noktya dikkat edin.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kadastro mahkemesinde davalı taraf ve açılacak dava sayısı av.asen öznur Meslektaşların Soruları 7 10-01-2010 20:03
Davalı Taraf Avukatının Tanıklığı Heybe Hukuk Meslektaşların Soruları 26 18-04-2008 13:52
davalı taraf kim olacak? gencerx07 Meslektaşların Soruları 3 29-05-2007 19:04
ıslah ile davalı değiştirme balturk Meslektaşların Soruları 6 30-06-2006 09:36


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08538294 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.