Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

eleştiri ile hakaret arasındaki hukuki fark

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-11-2010, 13:44   #1
mefhumu muhalif

 
Varsayılan eleştiri ile hakaret arasındaki hukuki fark

merhabalar sayın meslektaşlarım,
hakaret olduğu iddia edilen sözler nedeniyle müvekkil aleyhine açılmış olan manevi tazminat davasına cevap dilekçesi hazırlamakla meşgulüm
yardım istediğim nokta kişilerin sarf etmiş oldukları sözlerin eleştiri ve hakaret olarak sınıflandırılmasında hangi kriterlere dikkatetmek gerekir?
somut olayın özelliğine göre değişebilecek bir durum farkındayım ancak bu konu ile ilgili makale, bilimsel çalışma ve mahkeme kararı sunabilecek yada fikir paylaşabilecek meslektaşlar olursa sevinirim
simdiden tesekkürler
Old 12-11-2010, 16:17   #3
Hasan ERCAN

 
Varsayılan hakaret

Bu konuda A.İ.H.M NİN KARARLARve sözleşmenin 10.md.si sövme haricindeki hakaretlerde sarsıcı ,ağır eleştiri hakaret değil fikir özgürlüğü ile ilintili olduğu hakkındadır.
Old 09-10-2017, 09:16   #4
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Özet:
davada alacaklı vekili olan sanık avukatın, duruşmayı yöneten mahkeme hakiminin duruşmaya geç ve dosyaya hazırlanmadan çıktığını gösterir nitelikte davranışlar sergilemesi nedeniyle yargılamanın 15 ay gibi bir zaman uzamasına neden olduğunu düşündüğü ve yine bu bağlamda, olay günü duruşma tutanağına ara kararını eksik yazdığı kanısıyla şikayetçi hakime “Bak biz iddia etmiyoruz, burası emniyetçe tespit edilen adrestir, dosyayı incelemeden çıkarsanız böyle olur, on beş aydır yargılama ağır ceza mahkemesi gibi devam etmektedir. Vergi dairesinden dosyaya gelen yazıyı yazmamanız da dosyayı incelemediğinizi göstermektedir. Burada babanızın uşağı yok” şeklindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici ve ağır eleştiri niteliğinde olduğu


Yazdır
Kanun No:5237 Madde No:125 Fıkra:Tümü-0


T.C.
Yargıtay
4. Ceza Dairesi

Esas No:2014/16690
Karar No:2014/14210
K. Tarihi:29.4.2014



Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Yargılamaya konu somut olayda; davada alacaklı vekili olan sanık avukatın, duruşmayı yöneten mahkeme hakiminin duruşmaya geç ve dosyaya hazırlanmadan çıktığını gösterir nitelikte davranışlar sergilemesi nedeniyle yargılamanın 15 ay gibi bir zaman uzamasına neden olduğunu düşündüğü ve yine bu bağlamda, olay günü duruşma tutanağına ara kararını eksik yazdığı kanısıyla şikayetçi hakime “Bak biz iddia etmiyoruz, burası emniyetçe tespit edilen adrestir, dosyayı incelemeden çıkarsanız böyle olur, on beş aydır yargılama ağır ceza mahkemesi gibi devam etmektedir. Vergi dairesinden dosyaya gelen yazıyı yazmamanız da dosyayı incelemediğinizi göstermektedir. Burada babanızın uşağı yok” şeklindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici ve ağır eleştiri niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık Ö.. M.. ve müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29/04/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 09-10-2017, 09:58   #5
Av.Evren Akçay

 
Varsayılan

Eleştiri ve hakaret ayrımına dair 2 tane CGK kararını ekliyorum. Umarım faydalı olur.

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2007/4-117
Karar: 2007/175
Karar Tarihi: 17.07.2007

BASIN YOLUYLA SÖVME SUÇU - YAZILAN YAZININ POLEMİK NİTELİĞİ TAŞIYIP TAŞIMAMASI - ASILSIZ KİŞİSEL SALDIRI

ÖZET: Söz konusu yazı, basın özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığına, dolayısıyla suçun sübutuna ilişkindir. Eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesinin, kaba olmasının ve nezaket sınırlarını aşmasının, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu olarak ortaya çıktığı, ancak; basın özgürlüğünün, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerdiğinin kabul edilmesi gerekir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler <polemik> niteliğinde olsalar da, nesnel bir açıklamayla desteklendiklerinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.


(5680 S. K. m. 3, 16) (5237 S. K. m. 125 ) (2709 S. K. m. 28)

Sanığın sorumlu yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı G. Gazetesi’nin 12.04.2002 günlü sayısında, <Seçmeler Saçmalar….> isimli köşede yayınlanan yazı ile katılana karşı sövme suçunun işlendiği iddiasıyla yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesince 25.03.2003 gün ve 1164-180 sayı ile; <…Yazı bir bütün olarak yasa ve yerleşik Yargıtay İçtihatları ile birlikte değerlendirildiğinde; suça konu olan yazının haber ve eleştiri niteliğinde kaleme alındığı, katılanın kişilik haklarına saldırı niteliğinde söz ve cümlelerin kullanılmadığı, atılı yayın yolu ile hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı yönünden tam bir kanaat hasıl olmakla,…> şeklindeki gerekçe ile sanığın beraatına karar verilmiş, katılan vekili tarafından temyiz edilen bu hüküm, Yargıtay 4. Ceza Dairesince 13.03.2006 gün ve 6449 gün ve 6713 sayı ile; <…Sanık Uğur S...’ya ilişkin hükme yönelik temyizde,

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak,

Sanık Uğur S....ı’nın sorumlu yazı işleri müdürü olduğu gazetede <Seçmeler Saçmalar…> başlıklı köşede takma adla bir kişinin yazdığı yazıda katılan hakkındaki <Çöl İbişi K......’nin emrinde çavuş mu ne olan kişi…> biçimindeki ibarenin haber verme amacını aşan, eleştiri sınırları dışında kalan, kişiyi küçük düşürücü değer yargısı niteliğinde olması karşısında 765 ve 5237 sayılı Ceza Yasaları karşılaştırılıp sanığın lehine olan hükmün saptanıp uygulanması gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle beraat kararı verilmesi…> isabetsizliğinden bozulmuş ise de; Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesince 25.01.2007 gün ve 143-23 sayı ile; önceki hükümde direnilmek suretiyle tekrar beraat kararı verilmiştir.

Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının 14.05.2007 gün ve 85348 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık Uğur S.... hakkındaki hükme hasren yapılan incelemede;

A) Yargılama konusu maddi olayın;

Sanığın sorumlu yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı G..... Gazetesi’nin 12.04.2002 tarihli sayısının 3. sayfasında yer alan <Seçmeler Saçmalar…> isimli köşede <İlahi, bu da sorulur mu?.. E.....’ın işi bu!..Çöl İbişi Kaddafi’nin emrinde çavuş mu ne, olan biri, başka ne yapacak?..Aslında, <Yaaa öyle mi? Diyeceksin, E......’ı oraya, İsraillilerle savaşa göndereceksin!...Cihadı, burada oturduğu yerden değil, oradan açacak…Bakalım o zaman E.....’ı bulabilir misin?..Artık İsviçre’ye mi kaçar, Amerika’ya mı orası belli olmaz…Ama ortadan toz olacağı kesindir!..> şeklindeki bir yazının yayınlanması, tarzında gerçekleştiği,

B) Yargıtay 4. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında çıkan ve Genel Kurul’ca çözülmesi gereken hukuki ihtilafın;

Söz konusu yazıda, basın özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığına, dolayısıyla suçun sübutuna ilişkin olduğu,

Bu kapsamda; yerel mahkemece suçun sübut bulmadığı yönünde ısrar edilirken;, Özel Dairece haber verme amacının aşıldığı, eleştiri sınırlarının dışına çıkıldığı ve kişiyi küçük düşürücü ifadeler kullanıldığı gerekçesiyle suçun unsurlarının oluştuğunun kabul edildiği,

C) Genel Kurul’ca yapılan değerlendirmede;

1- Suça konu yazının; G.... Gazetesi’nin 12.04.2002 tarihli sayısının 3. sayfasında yer aldığı anlaşılan <Seçmeler Saçmalar> isimli köşede yer aldığı, köşenin yazarı olarak Cemil T....’un görüldüğü, ancak daha sonra Cemil T.... diye birisinin gerçekte olmadığının anlaşıldığı, yazıyı kimin yazdığının ise sanık tarafından hiçbir aşamada açıklanmadığı,

2- Yazının; <E....’ın cihadı!>, <Rauf yine ofsaytta!>, <Şaşkın ördek!>, <Kazığa oturduk!> ve <Uçtu paralar! İsimlerini taşıyan 5 ana başlıktan oluştuğu, her başlığın altında değişik bir köşe yazarından bir paragraflık alıntı yapıldığı, onun altında da yazarın sert ve abartılı bir üslupla kendi değerlendirmesini yaptığı,

On paragraftan meydana gelen yazıda, her başlığın altında iki paragrafın bulunduğu, dolayısıyla, yazının bütünlük arz etmeyen 5 ayrı ve birbirinden bağımsız konudan meydana geldiği,

Yazıdaki ilk iki paragrafın olayımızla ilgili olduğu, bu bölümün başlığının; <E.....’ın cihadı!> olarak belirlendiği, başlığın altındaki paragrafta H..... Gazetesi yazarı Ertuğrul Ö......’ün bir yazısından; <Eski R.... Partisi Genel Başkanı Necmettin E......’ın cihat bildirisine imza attığı örgüt ve kişilerin listesine bakın. Bu liste Türkiye’nin 28 Şubat’ta nasıl bir badireden kurtulduğunun kanıtı olamaz mı? Türkiye’de başbakanlık yapmış bir insanın Hamas’la, Müslüman Kardeşler’le aynı cihat çağrısında işi ne?> şeklindeki alıntının yapıldığı,

Yazının ve bölümün 2. paragrafında ise, Ertuğrul Ö....’ün bu yazısına istinaden, davamızın konusunu oluşturan; <İlahi, bu da sorulur mu?.. E.....’ın işi bu!..Çöl İbişi Kaddafi’nin emrinde çavuş mu ne, olan biri, başka ne yapacak?..Aslında, <Yaaa öyle mi? Diyeceksin, E....’ı oraya, İsraillilerle savaşa göndereceksin!...Cihadı, burada oturduğu yerden değil, oradan açacak…Bakalım o zaman E.....’ı bulabilir misin?..Artık İsviçre’ye mi kaçar, Amerika’ya mı orası belli olmaz…Ama ortadan toz olacağı kesindir!..> biçimindeki satırlara yer verildiği,

Bundan sonraki bölümlerin olayımızla hiçbir ilgisinin bulunmadığı,

3- Necmettin E..... vekili olan Av. Ahmet Ö......’in, 17.04.2002 tarihli dilekçe ile G.... Gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü olan Uğur S... ve yazar Cemil T.... hakkında bu yazı nedeniyle şikayette bulunarak, sanıkların 5680 sayılı Basın Yasası’nın 16. maddesi yoluyla, Türk Ceza Yasasının ilgili maddelerine göre cezalandırılmasını istediği,

Bunun üzerine başlatılan soruşturma sonunda her iki sanık hakkında 765 sayılı Yasanın 482/1-4 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı,

Yapılan araştırma sonunda, Cemil T.... diye birisinin gerçekte olmadığının, bu ismin takma olduğunun; buna karşılık 12.04.2002 tarihi itibarıyla Uğur S...’nın G..... Gazetesi’nin sorumlu yazı işleri müdürü olarak görev yaptığının belirlendiği,

Sanık Uğur S...’nın, talimat mahkemesine sunduğu 04.03.2003 tarihli yazılı savunmada ve yazılı savunmayı doğrulayan sözlü savunmasında;

<Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptığım G.... Gazetesinin 12.04.2002 günlü nüshasında <Seçmeler Saçmalar> isimli köşede Cemil T....imzasıyla yayınlanan <E.....’ın cihadı!> başlıklı yazı ile müştekiye hakaret ettiğim iddiasıyla, dava açıldığını öğrenmiş bulunuyorum.

Öncelikle davaya konu yazıyı müştekiye hakaret kastıyla değil, haber vermek/eleştirmek amacıyla yayınladığımı belirtmek istiyorum.

Ayrıca söz konusu yazıda atılı suçun unsurları bulunmamaktadır.

Çünkü; görüleceği üzere <Seçmeler Saçmalar> başlıklı köşede yayınlanan yazılar, daha önce basında yer alan bazı haber ve yorumlar üzerine yapılan değerlendirmelerden oluşmaktadır. Özellikle, kamuoyunun iyi bildiği konularda yapılmış olan yorumlarda olayların bizatihi taşıdığı ikilemler ön plana çıkartılarak eleştiri hakkı kullanılmaktadır.

Nitekim <E.....’ın cihadı> başlıklı yazıda da, H..... Gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Ö....’ün kaleme aldığı bir yazı içinde sormuş olduğu <Türkiye’de Başbakanlık yapmış bir insanın Hamas’la, Müslüman Kardeşler’le aynı cihat çağrısında işi ne> şeklindeki sorusunun yarattığı ikileme okuyucunun dikkati çekilmek istenmektedir. Bilindiği gibi Türk siyasal yaşamının ilginç simalarından biri olan müştekinin Başbakan sıfatıyla görüşme yapmak için Libya’da bulunduğu sırada, Libya Lideri K.....’nin çadırında yaşananlar uzunca süre ülke gündemini işgal etmişti. Yayın tarihinde müştekinin Hamas ve Müslüman Kardeşler’le birlikte <Cihad> çağrısı içeren bir metni imzaladığı kamuya yansımıştı.

Dava konusu yazıda da köşenin amacına uygun olarak mizahi bir üslupla müştekinin düşünce ve fiilleri araştırılmıştır. Yazıda müştekinin daha önceki eylemlerinden hareketle cihat bildirisini imzalamasının yol açabileceği olaylara ilişkin yorum ve eleştiri yapılmıştır. Yazının amacı müştekiyi tahkir olmayıp, sosyal olguları eleştirel bakışla irdeleyerek kamuya yansıtmaktır. Bu halde, bulunduğu köşenin özelliği de nazara alındığında, yazının hakaret suçunun unsurlarını taşımadığı açıktır…> şeklinde açıklamada bulunduğu,

Bozmadan sonra yaptığı, 26.12.2006 tarihli yazılı savunmada ise;

<Önceki savunmasını tekrar ettikten sonra,….dava konusu yazı, Türkiye’de başbakanlık yapmış olan katılanın Hamas ve Müslüman Kardeşler gibi radikal dinci örgütlerle birlikte <Cihad> çağrısı içeren bir metni imzalaması ve Libya Lideri K......’nin başkanı olduğu <Uluslar arası İslam Halk Komutanlığı> adlı bir örgütün üyesi olduğuna ilişkin iddiaların kamuoyunda tartışılması üzerine kaleme alınmış olan bir eleştiri yazısıdır.

Dolayısıyla yazı, müştekinin kamuoyunda büyük tepkiyle karşılanan icraatlarının eleştirilmesinden ibarettir, yazıda kullanılan ifadeler hakaret teşkil etmediği gibi, katılanı küçük düşürmek amacı da taşımamaktadır.

Nitekim, müştekinin bu tür icraatları nedeniyle, genel başkanı olduğu siyası partinin kapatılmasına karar verilmiştir. Ayrıca, katılan hakkında <özel evrakta sahtecilik> suçundan 2 yıl 3 ay hapis cezası verilmiş, karar kesinleşmiştir.Keza, dönemin G...... milletvekili Mustafa T.... tarafından konu Meclis’e taşınmış ve o tarihte Başbakan olan katılanın cevaplaması için soru önergesi verilmiştir.

Libya Lideri Muammer K.....’nin 21.Haziran.1997 tarihli Sabah Gazetesinde yayınlanan açıklamalarında söylediği; <Kardeşim E......, benim başında olduğum Uluslar arası İslam Halk Komutanlığının üyesidir.> şeklindeki sözleri de dava konusu yazıda dile getirilen eleştirilerin haklılığını açıkça ortaya koymuştur.

Dolayısıyla, yazıdaki eleştirilerin sebebi müştekinin kendi kusurlu davranışıdır ve bunun sonucuna da katlanmak zorundadır.
…..
Dolayısıyla, dava konusu yazının, katılanın kamuoyuna yansıyan davranışları karşısında eleştiri niteliğinde olduğu gözetilmeden, yazının bütünü göz ardı edilerek hakaret teşkil ettiği söylenemez…> biçiminde ifadelere yer verdiği, mahkemedeki savunmasında ise yazılı savunmasını tekrar ettiği,

Mahkemenin, Milli K..... Başkanlığından söz konusu gazetenin onaylı örneğini temin ettiği,

Müdahil vekilinin; yazının konusunu oluşturan olayla ilgili olarak T...., G...., S...., R...., S..., P.... ve H..... Gazetelerinde 11.04.2002 tarihinde yayınlanan yazıları noter kanalıyla tekzip ettiklerini belirterek, tekzip metinlerinin birer suretini dosyaya sunarak, Necmettin E.....’ın imzaladığı böyle bir Cihad bildirisinin olmadığını iddia ettiği, katılan vekili tarafından 12.04.2002 tarihinde yapılan basın açıklamasının bir suretinin de dosyaya eklendiği,

4- Tüm dosya kapsamı birlikte ele alınarak yapılan değerlendirmede;

Ceza Genel Kurulu’nun 11.07.2006 gün ve 162-181 sayılı kararında da kabul edildiği gibi; geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım hakların da tanındığı,

Bunların; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları olduğu,

Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturduğu,

Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada <küçültücü> sözlerin kullanılmamasının gerektiği,

Yargılama konusu metindeki eleştiri ve değer yargılarının sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiş olduğu,

Esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesinin, kaba olmasının ve nezaket sınırlarını aşmasının, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu olarak ortaya çıktığı, ancak; basın özgürlüğünün, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerdiğinin kabul edilmesi gerektiği, gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler <polemik> niteliğinde olsalar da, nesnel bir açıklamayla desteklendiklerinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceği, kaldı ki, kamu görevinde bulunan veya talip olanların, diğerlerine oranla daha sert eleştirilere muhatap kalmasının da doğal karşılanması gerektiği,

Somut olayda, yorumun kaynağı, yapılma nedeni, hakkında açıklama yapılanın toplumdaki konumu, yazının bir bütün olarak içeriği dikkate alındığında; sanığın, siyasi bir kişilik olan katılanın Başbakanlık görevi sırasındaki bir takım uygulamaları polemik yaratan ve rahatsız eden bir üslupla sorgulayıp, sert, ağır ve çarpıcı biçimde kamuoyunun bilgisine sunduğu,

Ancak; eylemin katılanı görevinden dolayı aşağılama, küçültme boyutuna da ulaşmadığı,

Görüş ve kanaati benimsenmekle;

Somut olayda; katılanın Başbakanlık yaptığı sırada yaşadığı bir kısım olayları sert ve alaycı bir üslupla kamuoyu önünde yorumlayan yazıya sorumlu yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı G.... Gazetesinde yer veren sanığın eyleminin basın yoluyla sövme suçunun unsurlarını oluşturmadığını kabul etmek gerekmiştir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; Özel Daire bozma ilamında gösterilen gerekçenin haklı nedenlere dayandığını ve sanığa yüklenen suçun sabit olduğunu belirterek direnme kararının bozulması yönünde karşı oy kullanmışlardır.

Bu itibarla, yerinde görülen Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.01.2007 gün ve 143-23 sayılı direnme kararının ONANMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 17.07.2007 günü oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2009/9-190
Karar: 2009/253
Karar Tarihi: 03.11.2009

BASIN YOLUYLA HAKARET SUÇU - İFADE HÜRRİYETİ - SANIĞIN CUMHURBAŞKANINI HALK NEZDİNDE KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ İFADE VE İSNATLARDA BULUNDUĞU - ONAMA KARARININ KALDIRILMASI GEREĞİ

ÖZET: Sanık cumhurbaşkanını halk nezdinde küçük düşürücü, onun onur ve saygınlığını zedeleyecek ifade ve isnatlarda bulunmakla, atılı suçu işlemiştir. Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde olup, kabulü ile özel daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme beraat hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

(2709 S. K. m. 2, 13, 14, 25, 26, 28, 101, 102, 103, 104, 105, 106) (5237 S. K. m. 125, 299) (765 S. K. m. 158, 480, 482) (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 19) (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 10, 17)

Dava: Cumhurbaşkanına basın yoluyla hakaret suçundan sanık Abdurrahman'ın, beraatine ilişkin, Bağcılar İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nce verilen 12.10.2006 gün ve 79-607 sayılı hüküm, Üst ve o yer C.Savcıları tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nce 15.06.2009 gün ve 2777-7014 sayı ile;

<1- Üst C.Savcısının süreden sonra olan temyiz talebinin CMUK'nın 317. maddesi gereğince reddine,

2- O yer Cumhuriyet Savasının temyizine gelince;

Sanığa atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına> karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı'nca 03.08.2009 gün ve 35323 sayı ile;

<Yüksek Dokuzuncu Ceza Dairesi ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlık, sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmadığı hususundadır.

Sanık Abdurrahman tarafından 09.11.2003 tarihli <A... V...> isimli günlük gazetede <S... kına yaksın> başlığı ile bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Söz konusu yazının başlangıç bölümünde özetle, ülkede başörtüsü sorununun çözülmediğinden, bu zulmün kendisini tehlikeli hale getirdiğinden, direnme hakkından, böyle bir ülkede yaşanmayacağından, ülkeyi terk edeceğinden bahsetmiş, başörtülü olanların Çankaya ve diğer kamu alanlarına sokulmamalarının ağır bir tahrik yarattığını belirterek, bu durumun sürmesi halinde milletin cevabının ağır olacağını, sabrın istismar edilmemesini ve gerilmemesini ifade etmiştir.

Yazının devamında ise, bu sorunu asıl başlatanın zamanın Cumhurbaşkanı olduğuna vurgu yaparak, <Evet, evet bu bir Dreyfüs, Galile Galieo davasına dönecek. S... kına yaksın otursun şimdi. O başlattı. Önce ekonomiyi çökert, şimdi Çankaya'daki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor. Beyler biz herkes için adalet ve özgürlük istiyoruz> demiştir.

Yazar yazısının son bölümünde, aynı konu ile ilgili olarak ülkedeki çeşitli gelişmeleri yine aynı üslupla değerlendirildikten sonra, ülkeyi terk etme isteğinden, kalması halinde tehlikeli olacağından, Yunanistan'a sığınabileceğinden bahsetmiş, bu krizi zamanın Cumhurbaşkanının başlattığını söyleyerek yazısına son vermiştir.

Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk Milleti'nin birliğini temsil eder; Anayasa'nın uygulanmasını Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir; bu amaçla Anayasa'nın 101., 102., 103., 104., 105., 106. maddelerinde belirtilen görev ve yetkilerini kullanır.

Yazarın yazısında <Evet, evet bu bir Dreyfüs, Galile Galieo davasına dönecek. S... kına yaksın otursun şimdi. O başlattı. Önce ekonomiyi çökert, şimdi Çankaya Haki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor. Beyler biz herkes için adalet ve özgürlük istiyoruz> sözlerine de yer vererek Cumhurbaşkanı hakkında okurlarına karşı kin ve nefret duygularını uyandıracak biçimde küçük düşürücü değer yargısında bulunup, yazı içeriğindeki bütünlük dikkate alındığında da belirtilen sözleri ile zamanın Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini kötüye kullandığı yolundaki küçük düşürücü ithamlarda bulunarak eylemi hukuka uygun kılan çerçevenin aşılıp haber verme ve eleştiri hakkı sınırını aştığı, dolayısıyla suçun oluştuğu gözetilmeden beraat kapsamında değerlendirilmesinin yasaya aykırı olduğu gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin 15.06.2009 gün ve 2777-7014 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün sanık Abdurrahman yönünden bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa isnat edilen Cumhurbaşkanına basın yoluyla hakaret suçunun oluşup oluşmadığına ilişkindir.

Konunun düşünce (ifade) özgürlüğüyle doğrudan ilgisi nedeniyle, öncelikle bu konu ulusal ve uluslararası düzenlemeler kapsamında değerlendirilmeli, bu değerlendirmeler ışığında, 765 sayılı TCY'nin 158. maddesinde düzenlenen, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel, bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.

Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Demokrasinin <olmazsa olmaz şartı> olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.

İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, T.C. Anayasası'nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Bu bağlamda;

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 19. maddesinde;

<Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir>,

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin;

10. maddesinin 1. fıkrasında;

<Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir>
Hükümlerine yer verilmiş,

Anayasa'nın;

25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;

<Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz>

26. maddesinde, İHAS'nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;

<Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir>

Hükümleri yer almış,

28. maddesinde ise basın özgürlüğü ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi, Sözleşmenin 10. maddesinin 1. fıkrası ile Anayasa'nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.

Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği, uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir.

Bu cümleden olarak uluslararası alanda;

İHAS'nin;

10. maddesinin 2. fıkrasında,

<Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.>

17. maddesinde ise;

<Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz>

Tarzında düzenlemeler yapılmış,

Ulusal alanda ise Anayasa'nın;

2. maddesinde;

<Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.>

13. maddesinde;

<Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.>

14. maddesinde;

<Anayasalda yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasa'yla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa 'da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.>

26/2. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;

<Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.>

Hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa'nın 2, 13, 14 ve 26/2. ile İHAS'nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabii tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükarda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.

Sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından <zorunlu> olması gerekmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne göre;

<Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınırlamada bir takdir alanı tanınmakla birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. <Kamu düzeni> genel hükmünde düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.

Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı <değerler> (çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime tabi tutulmalıdır> (Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde İfade Özgürlüğü, sh. 111 ve 112).

<Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörünün gerekleridir> (Prof. Dr. D. Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M.R. Erdem, Yrd. Doç. Dr. O. Sancaktar, Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu, 2. Baskı, sh. 462).

Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 sayılı TCY'nin 158 ve aynı eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCY'nin 299. maddeleri incelendiğinde;

765 sayılı TCY'nin 158. maddesinde <Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler... cezalandırılır.

Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur> hükmüne yer verilmiş,

Aynı fiiller 5237 sayılı TCY'de hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yaptırıma bağlayan 299. maddesinde, <(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun alenen işlenmesi halinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır> şeklinde düzenlenmiştir.

Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, <hakaret ve sövme> teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak; hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri 765 sayılı TCY'nin 480 ve 482., 5237 sayılı TCY'nin 125. maddelerine göre belirlenecektir.

Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil, Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S., Hakaret ve Sövme Suçları, s. 80 vd.)

Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek bulunmamaktadır.

Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan, diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.

Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması halinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da özgürlükçü parlamenter rejimlerde diğer anayasal ve yasal kurumların konumu gibi eleştiriye açık olması doğaldır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık Abdurrahman tarafından 09.11.2003 tarihli <A... V...> isimli günlük gazetede <S... kına yaksın> başlığı ile yazılan yazının bütünü şu şekildedir:

<Tamam, anladık, başörtüsü sorununu çözemiyorsunuz. Bizler öz yurdumuzda paryayız. Kara deriliyiz biz... Çankaya'dan sonra, Yargıtay salonlarından da kovulduk. İnandığımız gibi yaşama hürriyetimiz yok bizim. İnancımızı, felsefi ve vicdani kanaatlerimizi dışarıda çıkartıp ondan sonra gireceğiz kamu alanına. Tapu dairesine, nüfus idaresine girerken de, nüfus cüzdanı alırken de öyle mi? Böyle bir ülkede yaşanmaz. Ben terk ederim. Bu zulmü, bu dayatmayı sevemem. Direnirim. Tehlikeli hale gelirim.

Bu ağır bir tahriktir. Aşağılamadır. Bu bir psikolojik harptir. Birileri düğmeye bastı ve bir süreden beri bir zamanlar H... Gazetesi'nin manşetlerine çıkardığı <topyekun harp> başlatıldı.

Hadi aslanlarım başörtülü hanımları SSK ve devlet hastanelerine de kabul etmeyin. Ölsünler. Çağdaş Türkiye öyle mi? Yaşasın uygarlık!

Bakın bu milletin cevabı ağır olur. Sabrımızı istismar etmeyin. Germeyin. Darbe heveslileri, böyle bir girişim karşısında milli galeyan onları bu defa perişan eder.

Ne olacak şimdi. Bir yerde başka türlü, başka yerde başka türlü mü olacak. Eğer bu hakim doğru yaptı ise nüfus memuru hakkında işlem yapacak mısınız ya da bu hakim hakkında bir işlem yapılacak mı?

Yarın bir trafik polisi, otoyol kamusal alandır, başörtünü çıkar derse bir bayana, ne olacak. Bu işi çözmesi gereken parlamentodur. Ve bu iş çığırından çıkmadan, bir an önce çözülmek zorundadır. Çünkü yarın kontrol edilemez hale gelebilir.

Evet evet bu bir Dreyfüs, bir Galile Galieo davasına dönecek. <S... kına yaksın otursun> şimdi. O başlattı. Önce ekonomiyi çökert, şimdi Çan kaya'da ki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor. Beyler biz herkes için adalet ve özgürlük istiyoruz.

Tamam başörtüsü sorununu çözmeye gücünüz yetmiyor. Neyi bekliyorsunuz. Daha bizim ne yapmamız gerek. Üçte iki çoğunluk yetmiyor mu, toplumsal destek için...

Kasımpaşalı delikanlı şimdi ne yapacak? Milletin sabrı kalmadı. Devletin istihbaratını derin güçlere, derin aileye emanet ederek mi geleceksiniz bu işlerin üstesinden. Peki bu işi yapamıyorsunuz da, Ankara meydanlarında YÖK'ü protesto eden çocuklara meydan dayağı çekilmesini de mi engelleyemiyorsunuz. Buna da mı gücünüz yetmiyor. Kadıköy'de 6 günde bu çocuklar 3 kez meydan dayağı yediler. Sonra Ankara'dan bu rezalet... Neyse ki İstanbul Üniversitesi'nin önünde polis daha anlayışlı davrandı. Ankara'daki olaylarda 20 polis ile 50 öğrenci yaralandı, 10 kişi gözaltına alındı.

Sadece bundan ibaret değil yaşanan rezalet. Güya toplantı ve gösteri izne tabi değil. Toplantı yeri çoğu ilde şehrin en sağır noktasında. Git kurdunu orada dök der gibi. Amaç kamuyu engellemekse bu uygulama saçma. Tertip heyetinin ikamet ve nüfus kaydı, sabıka kaydı, dernek kararı, bir de noter tasdiki, hatta konuşmacının ne konuşacağı, sabıka kaydı. Sonra tertip heyetini karakola çağırıp, bu imza senin mi diye sorulması, tertip heyeti üyelerinin adres ve kimlik tespiti uygulaması diye muhtara, imama, komşulara bilgi sormalar... Kapalı salon toplantısında artık alıştık, hükümet komiseri başköşede. Sivil toplum, hükümet dışı topluluktur. Hükümet komiserinin işi ne orada? Emniyet foto film merkezi gelmiş konuşmacı ve tüm izleyicileri kayda alıyor. Birçok memur fişlenirim korkusu ile salona bile yaklaşmıyor. Dinleyenlerden alkışlayanlar da kayda alınıyor. Hem konuşmacı potansiyel suçlu, hem de izleyenler. Kim hangi söze nasıl tepki veriyor devlet onları fişliyor...

Tabii bu arada bir de otosansür söz konusu. Karşınızda birileri nerede yanlış yapacağını tespit etmeye çalışıyor. Oryantasyon ve konsantrasyon sorunu yaşıyorsunuz. Sizin entelektüel mülkiyet hakkinizin kaba bir şekilde cabası sonra. Sonra sizin ne dediğinizi anlayamayan memurların yanlış yazımı ile çarpıtılan sözleriniz ve ardından yıllar sürecek yargılamalar. Polise <kamerayı kapat> diyorsunuz, hakkınızda dava açılıyor, <görevli memurun görevine mani olmaktan...

Yaşanır mı böyle bir memlekette. Çözün bu işi. Anayasa’yı değiştirmek gerekmiyor bunun için, kanun çıkarmak da. Bir genelge yeter. Hem meydan dayağı çekeceksiniz, hem de inancımızın gereklerine uyarak kamu alanına girmemizi engelleyeceksiniz, yarın tapu da vermeyecek, ehliyet, kimlik, pasaport, okul yasak, evlilikleri de tasdik etmeyin, parka da sokmayın bizi.

Bu iş böyle giderse gidecek bir başka ülke bulurum kendime. Burada kalırsam tehlikeli olurum. Bakarsınız gider Yunanistan'a sığınırım... Ama şunu söyleyeyim, işte şimdi büyük bir hata yaptınız, kaybedenlerden olacaksınız. Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Şimdi insanlar bu şokla uyanacaklar. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. S...'nin başlattığı kriz şimdi bugün bu noktaya geldi. Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler... Selam ve dua ile>

Sanık savunmalarında özetle;

Suçlama konusu edilen yazının kendisi tarafından yazıldığını, yazının çeşitli yerlerinden alıntılar yapılarak suçlama yapıldığını, yazının başlangıcında iktidarı sorumlu gösterdiğini, ayrıca Mehmet Akif'in örtünme ile ilgili şiirinden alıntılar yaptığını, yazının Yargıtay'da görülen bir dava sırasında, Ankara Belediyesinde çalışan başörtülü bir bayanın tanık olarak ifade vermek istemesi üzerine başörtüsü nedeniyle salondan çıkartılmasına dayalı güncel bir yazı olduğunu, <inandığımız gibi yaşama hürriyetimiz yok> şeklindeki ifadenin bir ironi olduğunu, kendisini ve iktidarı suçlayıp eleştirdiğini, Cumhurbaşkanı S...'yi, devlet iradesinin parçası olarak gördüğü bir toplantıda Anayasa fırlatması ve benzeri davranışları nedeniyle dile getirdiğini, kına yakmak deyiminin, mutlu olmak, sevinmek anlamında olduğunu, ancak argodaki kullanımın küfür olduğunu, argo dışında kullanımın söylediği şekilde bulunduğunu, kutsamak, takdis, düğün, bayram, mutluluk ifade ettiğini, kendisinin de genel anlamda kullandığını, S...'ye yaptığından memnun musun, mutlu musun, anlamında kullandığını, devam eden cümlede de bu durumun açıklandığını, herkes için özgürlük ve adalet istemi ile iyi niyetini göstermiş olduğunu, Cumhurbaşkanlığı sıfatı veya makamını hedef almadığını, kullanmadığını, S...'yi kişisel olarak eleştirdiğini, yazıda kamu zararının def edilmesinden söz ettiğini, bunun da kamu yararı bulunmadığı şeklindeki iddiayı tekzip ettiğini, Yargıtay'da yaşanmış bir olaydan hareket edildiğini ve sorunun halen devam ettiğini, bu haliyle güncel olduğunu, gazetecilerin genişletilmiş özgürlüğü bulunduğunu, normal olarak sıradan bir yurttaşın söylediği bir söz suç oluşturabilir iken, aynı sözün gazeteci tarafından söylenmesinin suç oluşturmayabileceğini, keza herhangi bir insana söylendiğinde suç oluşturan bir sözün başbakan veya cumhurbaşkanına ya da herhangi bir kamu otoritesine söylenmesinin suç oluşturmayabileceğini, gazetecilerin genişletilmiş özgürlükleri, kamu otoritelerinin genişletilmiş tahammüllerinin olması gerektiğini, hakaret kastıyla hareket etmediğini belirterek, kına yakmak deyiminin kullanıldığı yazı örnekleri ile yargısal kararları savunma dilekçelerine eklemiştir.

Yazının tarihi dikkate alındığında, söz konusu tarihte Yargıtay'da icra edilen bir duruşmada türban nedeniyle meydana gelen olayları yazarın kendi bakış açısıyla değerlendirdiği ve bu haliyle yazıda güncellik unsurunun gerçekleştiği ve yazarın dünya görüşü açısından sorun olarak gördüğü hususlardaki görüşlerini açıklamasında kamu yararı bulunduğu da kabul edilmiştir. Ancak suça konu yazıda, <S... kına yaksın otursun", <Çankaya'daki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor> sözcükleri yazıda kullanılması zorunlu olmayan ve düşünce açıklamaları şeklinde de kabul edilemeyecek olan ifadelerdir. Sanık Cumhurbaşkanını halk nezdinde küçük düşürücü, onun onur ve saygınlığını zedeleyecek ifade ve isnatlarda bulunmakla, atılı suçu işlemiştir.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde olup, kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme beraat hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Kurul Üyeleri;

<Kurulun çoğunluğu ile ilkeler bazında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Bu nedenle çoğunluk tarafından, ifade hürriyeti hususunda varılan sonuçlar ile suçun yapısı hakkında yapılan açıklamalara aynen iştirak edilmektedir. Ancak suça konu yazı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, Cumhurbaşkanına yönelik olarak söylenen <S... kına yaksın otursun>, <Çankaya'daki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor> sözcükleri hakaret suçu kapsamında değerlendirilmemelidir. Kullanılan sözcükler nezaket dışı ve ağır eleştiri kapsamında değerlendirilebilir ise de, bu sözler hakaret ve sövme kapsamında değerlendirilemez. Yazıda suç oluşturduğu belirtilen sözcükler, şeref ve itibarı ihlal edici nitelikte bulunmamaktadır. İsnada konu olan yazıda güncellik, kamusal ilgi ve yararı öğeleri gerçekleşmiş olup, açıklanış şekliyle konusu arasında da düşünsel bir bağ bulunmaktadır. Yazarın rahatsız edici bir üslupla kaleme aldığı yazı, incitici ve rahatsız edici de olsa ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmelidir, esasen eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır. Bu nedenle yerel mahkeme beraat hükmü ve bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetlidir> gerekçeleri ile Yargıtay C. Başsavcılığı'nın itirazının reddine karar verilmesi yönünde oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin 15.06.2009 tarih ve 2777-7014 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA, Bağcılar İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nin 12.10.2006 gün ve 79-607 sayılı beraat hükmünün sanık Abdurrahman yönünden BOZULMASINA,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.10.2009 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 03.11.2009 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Beddua ile hakaret arasındaki fark... sincap Meslektaşların Soruları 4 09-09-2019 17:28
Kadastro - yeni tapuda kesinleşen alanla eski tapudaki alan arasında fark AV.ELİF GÖKDEMİR Meslektaşların Soruları 4 21-12-2015 16:55
ihtiyati hacizle esas takip arasında fark olması Av.ZekiÖZSOY Medeni Usul, İcra ve İflas Hukuku Çalışma Grubu 5 14-07-2009 13:58
Hakaret,halk arasında kullanılan deyim evo09 Meslektaşların Soruları 5 07-07-2009 22:16
dava dilekçesinde konu ve açıklamalar ile sonuç istem arasında fark varsa ZEKİYE KAPTANOĞLU Meslektaşların Soruları 2 12-06-2008 13:04


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10472202 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.