Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

CGK Kararı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-02-2009, 16:54   #1
detay82

 
Varsayılan CGK Kararı

Y.CGK nun 14.10.1999 gün ve 6/249-192 sayılı kararını arıyorum. Paylaşacak meslektaşlarıma şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum. İyi çalışmalar.
Old 09-02-2009, 17:21   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

İşinize yararsa söz konusu karara dayanılarak verilmiş bir daire kararı. İyi çalışmalar...

T.C. YARGITAY
11.Ceza Dairesi


Esas: 2002/3128
Karar: 2002/3806
Karar Tarihi: 06.05.2002


ÖZET: Satış vaadi sözleşmesiyle müştekiye satmayı vaat ettiği bağımsız bölümün satış ve tesliminden rücu ile arsa sahipleri aracılığı ile başkasına satmaktan ibaret eyleminin, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.1999 gün ve 6/249-192 sayılı içtihadında da açıklandığı üzere, hukuki uyuşmazlığın mahiyetinde bulunduğu, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyete karar verilmesi hukuka aykırıdır.


(765 S. K. m. 503)


Dava: Dolandırıcılık suçundan sanık Hacı A. E'in yapılan yargılanması sonunda: TCK. nun 503/1, 522 ve 59. maddeleri gereğince 1 sene 15 gün hapis ve 593.002.500-TL ağır para cezasıyla mahkumiyetine dair A. 5. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 17.12.1999 gün ve 1998/975 Esas, 1999/1171 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığının bozma isteyen 1.4.2002 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği görüşüldü:


Karar: Sanığın, 8.1.1996 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle müştekiye satmayı vaat ettiği bağımsız bölümün satış ve tesliminden rücu ile 3.7.1996 tarihinde arsa sahipleri aracılığı ile başkasına satmaktan ibaret eyleminin, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.1999 gün ve 6/249-192 sayılı içtihadında da açıklandığı üzere, hukuki uyuşmazlığın mahiyetinde bulunduğu, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraatı yerine mahkumiyetine hükmolunması,


Sonuç: Kanuna aykırı, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi CMUK'nun 321 nci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.05.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 09-02-2009, 17:29   #3
detay82

 
Varsayılan

Ben de bu kararı buldum ve bu kararda atıfta bulunulduğu için CGK kararını aradım ama bulamadım.
Old 10-02-2009, 10:36   #5
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

Sayın değer, söz konusu karar kaynaklarımızda yer almamakta. Dediğiniz gibi yayınlanmamış bir karar olabilir. Şu karar da benzer bir tartışma yapıyor, belki işinize yarar diye düşündük. İyi çalışmalar...


T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu


Esas: 2002/6-256
Karar: 2002/384
Karar Tarihi: 12.11.2002


ÖZET: Katılanın kandırabilecek nitelikte hile ve desise kullanılarak hataya düşürüldüğünden söz edilemeyeceğinden, sanık ile katılan arasında şirket hisselerinin devrinden kaynaklanan bir hukuki uyuşmazlık niteliğindeki olayda dolandırıcılık suçunun unsurlarının gerçekleşmediğinin kabulü gerekir.


(765 S. K. m. 503)


Dava: Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan sanıklar M.Z ve N.Z.'nun her iki suçtan da beraatlerine ilişkin Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.11.1999 gün ve 157/274 sayılı hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.06.2001 gün ve 9930/9714 sayı ile,


<Oluşa, kabule, dosya içeriği kanıtlara göre tek imza ile düzenlenen ve bankaya karşı ödeme yeteneği taşımayan çekin keşide edilip katılana verildiği, karşılığının da bulundurulma-dığı ve kül halinde dolandırıcılık suçunun oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi> isabetsizliğinden bozulmuştur.


Yerel Mahkeme 22.10.2001 gün ve 268/390 sayı ile; <Sanıkların suça konu çekten dolayı borçları olmadığı yönünde her hangi bir iddiaları söz konusu değildir. Tam aksine sanıklar suça konu çek meblağı kadar şirketin müdahile borcu olduğunu açıkça ikrar etmektedirler.


3167 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce karşılıksız çek keşide etme suçunun cezası TCK.nun 503. maddesi olarak değerlendirilmekte idi. Ancak her ne kadar TTK. hükümlerine göre çekin ibrazı halinde karşılığının bankada bulunması ve keşide tarihinin aynı zamanda ödeme tarihi olması hükme bağlanmış ise de; ülkemizdeki çeklerin vadeli olarak kullanılması gerçeği karşısında 3167 sayılı Yasa ihdas edilmiş, çekin karşılıksız çıkması dolandırıcılık suçu olarak kabul edilmemiş, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için özel kasıt aranmıştır.


Hal böyle iken sadece karşılıksız çıkmış ve keşidecisi şirket yetkililerince inkar edilmeyen borçtan dolayı dolandırıcılık suçunun işlendiğini iddia edebilmek mahkememizce mümkün görülmemiştir.


Kaldı ki, TCK.nun 503. maddesindeki suçun oluşması için sanığın mağduru <kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlamak> eylemlerinin olması gerekmektedir.


Davamız dosyasındaki olayda ise müdahil R.Ö. sanıklarla birlikte aynı şirketin ortağı iken ve kendi beyanından da anlaşılacağı üzere şirket çekinin en az iki yetkili tarafından imzalanması gerekliliğini bilmekte iken sadece yetkili N.Z.'nun imzası bulunduğunu, ikinci imzanın olmadığını gördüğü halde kabul etmiştir.


Olayda müdahilin kandırılabilmesi niteliğinde hile ve desise yapılarak hataya düşürüldüğünden söz edebilmek mümkün görünmemektedir.


Kaldı ki, eğer bir çek iki imza ile keşide edilebilecek ise iki imzanın aynı anda atılabilmesi mümkün değildir. Önce bir yetkili, onun imzasından sonra diğer yetkilinin imzalaması söz konusudur. İki yetkilinin bir arada bulunması mümkün olmayabilir. Dolayısı ile çekin geçerli hale gelebilmesi için iki imzanın tamamlanması mümkün iken müdahilin tek bir yetkili imzasından sonra ikinci yetkiliye imzalatmadan çeki alıp götürmesinde sanıkların kastı olduğunu söyleyebilmek te mümkün değildir.> gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.


Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C. Başsavcılığının <bozma> isteyen 04.10.2002 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.


CEZA GENEL KURULU KARARI


Karar: Sanıkların resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraatlerine karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık sanıklara yüklenen dolandırıcılık suçunun oluşup oluşmadığına ilişkindir.


İnceleme konusu olayda;


Katılanın ortağı bulunduğu A Tavukçuluk ve Tic. A.Ş ünvanlı şirketin büyük ortağının sanık M.Z. olduğu, şirketin yönetim kurulunun ise başkan sanık N.Z. ile başkan vekilleri L.Z. ve T.Ö. isimli kişilerden oluştuğu, yönetim kuruluna seçilenlerden en az ikisine müştereken imza yetkisi verildiği, şirketin bir kısım hisselerinin sanık Murat tarafından diğer hissedarlardan satın alınmaya başlandığı, bu arada şirketin Kazan'daki civciv fabrikasının da başka bir şirkete satıldığı, bu aşamada katılanın şirketteki 992 paya karşılık gelen 99.200.000 lira nominal değerli hissesini sanık Murat'a 4.000.000.000 lira bedelle sattığı, aralarında buna ilişkin 5 Aralık 1998 tarihli devir ve temlik senedi düzenlendiği, karşılığında şirketin İş Bankası İskitler Şubesindeki hesabından verilmiş 196722 seri numaralı çekin, sanık M.Z. tarafından 4.000.000.000 lira bedelli, 15 Şubat 1999 keşide tarihli ve borçlusu şirket olacak şekilde düzenlenerek şirketin yönetim kurulu başkanı olan diğer sanık N.Z. tarafından imzalandıktan sonra katılana verildiği, katılanın ise <Protokol> başlıklı 5 Aralık 1998 tarihli belge ile hisse devrine karşılık aldığı çeki vade tarihinden önce işleme koymayacağı yolunda taahhütte bulunduğu, bilahare çekin bankaya ibrazında karşılıksız çıktığı, suça konu çekteki yazıların sanık Murat'ın eli mahsulü, imzanın ve parafın ise sanık Nihal'e ait olduğu iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosyadaki diğer kanıtlardan anlaşılmaktadır.


Sanık M.Z. aşamalardaki savunmasında, katılanın hisselerini kendisine devrettiğini, karşılığında şirkete ait çeki düzenleyip eşi ve şirketin yönetim kurulu başkanı olan diğer sanık Nihal'e imzalattığını, işyerine gelen şikayetçiye çekte bir imza daha olması gerektiğini söylediğini, şikayetçinin çeki ver, ben imzalatırım diye aldığını, sonradan bazı hesaplar nedeniyle aralarında ihtilaf çıkması üzerine şikayetçiye "çeki ver, hesaplarımızı düzeltelim" diye söylediğini, ancak şikayetçinin buna yanaşmadığını belirtmiştir.


Sanık N.Z. ; şirkette yönetici olarak imza yetkisinin bulunduğunu, ancak çek düzenlenmesi ve şirket işlemleri için iki yöneticinin imzasının gerekli olduğunu, suça konu çeki imzaladıktan sonra diğer imzanın atılmasını beklemeden, onlar attırırlar diye düşünerek, katılana verilmek üzere eşi olan diğer sanık Murat'a teslim ettiğini belirtmiştir.


Katılan R.Ö. ise; hisselerini 4.000.000.000 lira karşılığında sanık Murat'a devretme hususunda anlaşarak şirketten ayrıldığını, buna karşılık sanık Murat'ın düzenlediği çeki kendisine verdiğini, sanık Nihal'in şirketin yönetim kurulu başkanı olduğunu, ancak şirketin yönetimini fiilen sanık Murat'ın yürüttüğünü, bu nedenle Murat'ın keşide ettiği şirket çekini kabul ettiğini, ancak çekin karşılığının çıkmadığını, şirketin satıldığını da önceden bildiğini belirtmiştir.


Dolandırıcılık suçu bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak o kimsenin veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına haksız bir çıkar sağlanmasıyla oluşur. Hile, nitelikli bir yalandır. Yalan, belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Desise ise maddi mahiyetteki fiil ve hareketlerle mağduru hataya düşürmek için kullanılan aldatıcı vasıtadır. Kullanılan hile ve desise ile hataya düşürme arasında uygun nedensellik bağı olmalıdır.


Somut olayda, katılan şikayet dilekçesinde suça konu çekin sanık Murat tarafından imzalandığını, ayrıca sanık Murat'ın çekteki keşide tarihinde düzeltme yaparak paraf attığını iddia etmişse de, çekteki imzanın ve parafın katılanın iddiasının aksine, sanıkların savunmalarını doğrular biçimde şirketin yönetim kurulu başkanı olup şirket adına imza yetkisi de bulunan diğer sanık Nihal'e ait olduğu bilirkişi raporu ile kanıtlandığından, sahte düzenlenmiş bir çekten söz edilemez. Yine katılan, ortağı olduğu anonim şirketin ilzam edilebilmesi için yönetim kurulu üyelerinden en az ikisinin imzasının gerekli olduğunu bildiği halde, şirkete ait tek imzalı çeki diğer yetkililere imzalatmadan alıp kabul etmiştir. Öte yandan, şirketin satıldığını katılanın daha önceden bildiği yine kendi beyanından anlaşılmaktadır. Kaldı ki katılan, hisselerini şirketin diğer ortaklarından olan sanık Murat'a devretmesine karşın, alacağını bu şahıstan tahsil etmek yerine esasen kendisine borçlu olmadığını bildiği tüzel kişilik sahibi şirketin çekini kabul etmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, katılanın kandırabilecek nitelikte hile ve desise kullanılarak hataya düşürüldüğünden söz edilemeyeceğinden, sanık Murat ile katılan arasında şirket hisselerinin devrinden kaynaklanan bir hukuki uyuşmazlık niteliğindeki olayda dolandırıcılık suçunun unsurları gerçekleşmemiştir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir.


Çoğunluk görüşüne katılmayan üç kurul üyesi ise; Özel Daire bozma ilamının haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek, direnme hükmünün bozulması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.


Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.11.2002 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 10-02-2009, 12:49   #6
detay82

 
Varsayılan

aradığım kararın konusu muhtemelen şu an elimde bulunan bir nitelilkli dolandırıcılık dosyasına ışık tutacak nitelikte. Olay şu; bir müteahhit iki yabancı vatandaşa satış vaadiyle daire satıyor ve bunlara artık dairenin kendilerine ait olduğunu, başka bir işlem yapmaları gerekmediğini söylüyor ve bu satış vaadi sözleşmesi de tapuya şerh verilmiyor. Şimdi burada dolandırıcılık suçu oluşur mu oluşmaz mı. Bana oluşmaz gibi geliyor. Zira bahsettiğim CGK kararına atıfta bulunan yargıtay kararı bu yönde. Fakat eminim CGK kararını bulsaydım konu hakkında daha açıklayıcı olurdu, en azından müvekkillere açıklama yönünden
Old 23-02-2009, 09:52   #7
detay82

 
Varsayılan

kusura bakmayın tekrar yazmak zorunda kaldım. Çünkü tüm aramalarıma rağmen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bahsettiğim kararını bulamadım. Yardımcı olursanız sevinirim
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Derhal Beraat Kararı Verilcek Hallerde Düşme Kararı Verilemez damista Meslektaşların Soruları 2 13-05-2008 12:37
savunmanın yd kararı ile tebliği yönünde prensip kararı sincap Meslektaşların Soruları 2 22-01-2007 17:15


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07301998 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.