Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Düşünceyle İnatlaşmak - Düşünce Özgürlüğü

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 17-10-2009, 19:03   #1
hilmiseker

 
Varsayılan Düşünceyle İnatlaşmak - Düşünce Özgürlüğü

Düşünceyle İnatlaşmak
Düşünce özgürlüğü, bedelle var olmuştur. Gücünü, ödediği bedelden alır. Toplumun emrine giren düşünce, toplumun umarlarıyla çelişene, inatlaşana, bağdaşmayana yönelir. Düşünce tanrıyı dize getirmiştir. Tanrı, düşüncenin gücüyle yeryüzüne inmiştir.
Tartışılmayanı, tartışılır, ilişilmeyeni dokunulur kılmıştır. Bağışıklıklarla yolunu ayırmış onu büzerek tarihin çöplüğüne atmıştır. Batı, bu gününü düşünce özerkliğine borçludur. İlişmez olana ilişme, rönesansın adıdır. Fransız devrimi, bu kaynaklardan içer. Cumhuriyet pozitivizmden, pozitivizm, reform ve rönesanssın verdiklerinden beslenir. Devlet, kurum kuram ve kavramları varlığını özelde bu geçmişe borçludur.
Reform ve rönesansı yapan düşünce, kendisini gerçeklikten beslenen hukukla kurumsallaştırır. Düşünce hukukun gerçeklerden beslenmesini önerir. Hukuk, düşünceyi yaşamının sebebi addeder. Diyalektik tartışma gerçek için elzemdir. Toplumsal gelişme diyalektik tartışmayla ayakta durur. Düşüncenin yoksanması, diyaloğun reddidir. Diyaloğun reddedilmesi, toplumsal gelişmeyi itecek gücün yitimidir. Tartışma ve yarışmanın sönümlenmesi, monolotikliğin yaşama taht kurmasıdır. Çok renkli, kokulu ve farklılığın sönümlenmesi, dünyanın matlaşmasıdır.
Hukuk, gerçeğin emrindedir. Gerçek çoğulculuktan beslenir. Çoğul olanın yarışmasıyla anlamlandırılmayı, betimlenmeyi ve tanımlanmayı önerir. Çoğulculuk, hukukun güvencesiyle yaşam bulur. Çoğulcu yaşam aydınlığa tutunmak, sürprizler önlemek, ileriyi görmek ve çelişkileri barışı inşa eden amile dönüştürmektir. Gelecekten umutlu olmak, bütün içinde farklı olmakla mümkündür. Farklı olanla yarışmak, geleceği güçlü temellerle inşa etmektir.
Düşünmek, yaşamaktır. Yaşamak, özgürleşmektir. Özgürleşmek insanlaşmaktır. İnsanlaşmak, engellerinden kurtulmaktır. Özerklik, engellerin temizlenmesi, hakların bağlarından sıyrılması demektir. Olanaklarını geliştirmenin önündeki tümsek ve bariyerlerin kaldırılması, hukukla mümkündür. Gerçeklerden beslenmeyen, esnek veya hoşgörülü olmayan hukukun, düşünceye lojistik sağlaması, tümsek ve bariyerleri görmesi ve ayıklaması imkânsızdır. Devlet yurttaşın emrindedir. Yurttaşa tabi olmak, özgürlükleri engellerinden kurtarmayı gerektirir. Hakları borca dönüştürmek, özgürlükleri borçlanmak, borcunu temerrüde düşmeden ödemek, toplum ve bireyle ibralaşmak demektir. İbralaşmayan devlet, takibe uğramayı göze alan mütemerittir. Borcun üzerine yatmak, yurttaşıyla davalaşarak adli bir toplum inşa etmeyi benimsemektir. Adlileşmek, uyuşmazlıkları kuluçkaya yatırmak, mayalayarak yarınları belirsiz kılmak, birey ve toplumla kavgaya tutuşmaktır. Yarışan değil, karşıtlık temelinde konuşlanan bir yaşam alanı yaratmak, kavgayı geleceğe taşıyarak, adliyeleri büyütmektir.
Bireysel ve toplumsal gelişim düşünsel özerklikle mümkündür. Düşünce özgürlüğü olmadan barış inşa edilemez. Susarak konuşmak, hastalığa işarettir. Konuşamamak gerçeği ıskalamaktır. Iskalayan bir düzende gerçekler gün yüzüne çıkmaz. Toplum karşıtları oksijensiz bir yaşamı sever. Anaerobik yaşam, karanlıkta kirli olanla yaşamayı bir beslenme şekli sayar. Düşünmeyi önlemek, toplumun nefes kanallarını tıkamak, onu havasızlığa mahkûm etmektir. Hastalıklı Hukuk, böyle bir yaşamı erekleri için fırsat, kirli olanı, hukuk olarak lanse eder.
Düşünsel özerklik olmadan, bireyin insanlaşması mümkün olmaz. Düşünce özgürlüğü, onurlu yaşamayı salık verir. Gerçek, geniş katılımlı bir diyalektikle gün ortasında belirlenmeyi benimser. Meşruluk, çoğulculuk ve katılımcılıkla aynı damarlardan beslenir. Çoğulculuktan sapma, hükmü büzer. Gerçeğin yargıya dönüşmesini önler. Yargının egemenlik alanını kısıtlar. Egemenlik alanının daralması etkin, verimli ve saygın olmayı engeller. Gerçeğin çoğul olanla beslenmesi, kabul edilebilirliğini kolaylaştırır. Çoğul olana yaslanmak, meşru gerçekliğe yaklaşmaktır. Düşünce özgürlüğünün büzülmesi, meşruluğun yitimidir. Meşruluğun pekişmesi, düşünce özgürlüğüyle ittifak etmeye bağlıdır. İttifakın terki, umarların dışlanması, amaçların peçelenmesi riskine yol açar.
Düşünce özgürlüğü, pozitif hukukça korunur. Koruma ve gelişme önündeki engellerin kaldırılması kurumsallaşmayla mümkündür. Düşünce özgürlüğü, çoğulcu demokratik hukuk devletinde mukadderattır. Bu değerler setinin gerçekliği, düşünsel özgürlüklerle mümkündür. Bu retoriğin, gerçekleşmesi, onu doğru anlayacak deneyimlere ihtiyaç duyar. Yargı organları, özgürlük paradigmasını ya da sınırların ötesindeki hukuk ve Anayasa’nın düşün bağlamlı söylemini, gerçeklerle ilişki kurarak yarınlara taşımalıdır. Bu eyleme biçimi, öznel düşünce biçimini, nesnel olanla uyumluluğu ölçüsünde benimser. Yerelin nesneli bükerek yorumlamasına veya zaaflarının bu anlamı tasfiye veya tesviyesine izin vermez. Yargıtay, özgürlük paradigmasının yargı deneyimleriyle her yerde ve yeknesak bir şeklide pratize olmasını misyon edinir. Geleneksel veya klasik Yargıtay olmaklık, düşünce özgürlüğünün gerçeklerden beslenen bir hukukla güvencelenerek var edilmesini misyon edinir. Düşüncenin gelişerek var olması, Yargıtay’ın gerekçe disiplinini referans değerlerle umarlarla uyumlu gerçekleştirmesine bağlıdır. Düşünce özgürlüğü doğru, haklı, makul, meşru, doyurucu, hukuki, saydam ve meşru gerekçelerle kurumsallaşır. Milliyetçi, politik, ideolojik, yetersiz, masumiyeti ihlal edenin temellendirme ögesi olmasını hukuki addetmez. Yargıtay, klasik işlevini veya rolünü, özgürlüğü borç olarak telakki eden yeni ölçek üzerinden tanımlamakla ödevlidir.
Yargıtay; gerçekten hukuk, hukuktan adalet üretmelidir. Gerçeklerden hukuk, hukuktan adalet üretmek, toplumla bağını sıcak tutan bir gerekçe düzeni inşa etmek, hukuku ülkenin her yerinde yeknesak uygulanmasına vasıta olacak, insancıl bir doktrinin varlığını zorunlu kılar. Demokratik hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerinin ittifak ettiği bir değerler setinden beslenmeyi reddeden Yargıtay’ın, hukukun üstünlüğü üzerinden biricik olması mümkün olmaz. Üstünlük ve teklik Yargıtay’ın bilinen özelliğidir. Yargıtay bu özelliğini, hukuku üstün ve yeknesak uygulamayı öneren deneyimlerinden alır.
Aktüel beklentiler, özgürlükleri güvenceye alan deneyimlere gözünü dikmiştir. 21 yüzyıl Türkiye’si, özgür bir toplum tasavvur etmekle kalmıyor. Herkesin düşündüğünü ifade etmenin özgürlük sayıldığı bir dünyayı düşlüyor. Yargıtay, hukukun güvenceye aldığı bu söylemi gerçekleştirmek, düşünce engellerini temizlemek zorundadır. Kurucu iktidar ve onaylanan hukuki metinler düşünsel özerklikten yanadır. Olanak ve kolaylıkların reddi, özerkliğin örtülü yadsınmasıdır. Pratik bu umara engel olmaktan vazgeçmelidir. Bu irade kendisinin deneyimlerle varkılınmasını dört gözle beklemektedir. Cumhuriyet, muvazaa olan ve olmayan dinamikleriyle demokratikleşmeyi denemiştir. Denemeye devam etmektedir. Cumhuriyetin bu isterini, onun kurumları görmezden gelmeyi bırakmalıdır. Demokratik olmak, cumhuriyetin dillendirmediği özlemidir.
Yargısal deneyimler bu beklentilerle örtüşmelidir. Yargıtay, istisnai yorumlarla düşünce özgürlüğünü büzmeyi reddeden bir doktrinin hamili olmalıdır. Deneyimler asılları bozan değil, onları konsolide eden oluşuklardır. Özgürlüklerin yargısal deneyimlerle büzülmesi, cumhuriyetin özgürlük vaadinin, ona rağmen askıya alınmasıdır. Bu asılla yolunu ayırmak, arkasını dönmek onu tanımamak demektir.
Yasa, retorik deneyimlerle güçlenmedikçe soyut kalmak zorundadır. Sözleşme, yasal düzenlemeleri verilen söz için yeterli bulmaz. Kendisinin deneyimlerle vücut bulmasına bakar. İsterimiz, istisnalarla özgürlüklerin kaynağına hapsedilmesini önleyecek deneyimleri teşvik eden bir güzergâhın seçilmesidir. Bu topluma ve uluslar arası kamuya verilen sözün gereğidir.
Yargıtay, toplumsal değerlere aynı kaptan yemek zorundadır. Toplumsal değerlerin milliyetçi, ideolojik, totaliter, politik veya geleneksel reflekslerle dışlanması, aşınması veya aşılması onun gelecekle ilgili umut düş ve beklentilerinin seraba dönüştürür. Onu geleceğe taşıyan kurum, kuram ve kavramlarla vesayet altına alınması demektir.
Orhan Pamuk kararı, gerçeklikle yolunu ayıran bir potansiyele çağrı yapar. Düşünce özgürlüğünün geleneksel olanla tanımlanması, ideolojik kavramlarla beslenmesi, tekrarlanarak tanımlanması düşünceye patinaj yaptırmak, potansiyel gelişme dinamiklerini iğdiş etmek demektir. Düşünce özgürlüğü devlet aklının kıskacından çıkarılarak, doğal yaşamına bırakılmalıdır. Pamuk’un tarihi yorumlaması, düşünsel bir özerkliğin kullanılmasıdır. Kendince temellendirilmiş, yarışmayı bekleyen, öznel bir düşüncedir. Bu düşünce muhataplarınca çürütülmeye bırakılmalı ya da muhataplarının bu düşünceyle yarışmalarına izin verilmelidir. Gerçek doğasından kopmadan var olmayı seçmektedir. Diyalektik tasarım, gerçeğin yasalar ve yorumlarla dizayn edilmesini veya yatağının protez olanla değiştirilmesini, varlığına müdahale sayar. Müdahale, gerçeği karışma ölçüsünde sözde olana dönüştürür. Tarih yasalarla korunmaya muhtaç değildir. Öznel okumaları kaliye almaz. Yargı, düşünce özgürlüğüne müdahale etmekten olabildiğince uzak durmalıdır. Tarihin yargısını yasalarla önlemeyi bırakmalıdır. Muhtemel engelleri kaldırarak, bu yarıştan gerçeğin çıkması için elinden geleni yapmalıdır. Gerçeğin açığa çıkması, kuşkunun sonudur. Kuşkunun sonu, gerilimin bitmesidir. Yargıtay, içtihatlarıyla bu gerilimin sönümleyecek olanak ve kolaylıkları betimlemelidir. Düşünceye müdahale, yarışma kurallarına aykırılıkla sınırlıdır. Gelişim ve gerçeğin hizmetindeki bir tartışma ve düşünce özgürlüğü toplumun yararınadır. Gelişme, gerçekle aynı kulvarda yürümeyi, düşünceye borçludur.
Deneyimleri kıble edinen bir yargı pratiği, bu deneyimi referans almak zorunda kalır. Hukuk sistemi, deneyimlerden beslenmeyi tutku halinde getirmiştir. Yargısal deneyimler, habis olmadıkları sürece anlamlıdır. Yerel yargıcın, Yargıtay’dan etkilenmemesi neredeyse imkânsızdır. Bu imkânsızlık Yargıtay’ın sorumluluğunu katlamaktadır. Düşünce özgürlüğünün gelenekselle anlamlandırılması ya da meşru ve hukuki olmayanla tanımlanması, yerel yargıçların düşünce özgürlüğüne ilişkin yaklaşımlarını vesayete alarak disipline etmektir. Emsal deneyimlerle hiyerarşik bir ilişki yaratmak doğru değildir. Doğru olmayan bir başka şey de, hukuku meşru olmayan bu ilişkinin aracına dönüştürmektir. Hukuk hiyerarşiyi reddeder. Bu yoksanma, onun bilimsel ahlakından kaynaklanır. Hiyerarşiyi deneyimlerle pekiştirmek, hukukun bilimsel yanının yadsınmasıdır.
Düşünce özgürlüğü, içtihatları ciddiye alan pratiklerin riski altındadır. İçtihatlar hiyerarşisinin ters dönmesi, emsali bağlayıcı hale getirmiştir. Bu bağlayıcılık Anglo Amerikan ve Anglo Sakson hukukunu kıskandıracak düzeydedir. Pamuk karar’ı düşünce özgürlüğünün yeniden tanımlanması veya geleneksel tanımın pekiştirilmesidir. Bu tanımlama toplumsal arzuları doyurucu olmaktan uzaktır. Kavramın öznel veya aktüel düşünce özerkliğiyle yollarını ayırması demektir.
Bu koşullar altında düşünce özgürlüğünün nefes alması hayaldir. Yerel yargıcın yükselme, terfi ve özlük düzeniyle yakından ilgili bu kararı referans almaması sürprizdir. Düşüncenin ifade edilmesi, geleneksel kodlarla sınırlıdır. Bu kodların, kendisini yargısal deneyimler üzerinden peçeleyerek yinelemesi muhtemeldir. Bu, özgürlüğün şekil değiştiren ya da kendini kılıflayanla önlenmesi, büyük ölçüde kısıtlanması veya yok edilmesidir.
Yargısal deneyimlerin düşünsel özerklikle yolunu ayırması, demokratik ve çoğulcu bir yargının ve toplumun sönümlenmesidir. Yargı, bu kararının yaratacağı etki ve sonuçları, başka olasılıkların da olabileceğini düşünerek ya da karşı düşünce geliştirme olanaklarını gözeterek yeniden hesaplamalıdır. Durulan yer, görmeyi etkiler. Sahici görme hukukun doğru bilgisiyle eylemeyi gerekli kılar. Hukuk kuşkuların yenilmesini hedefler. Kuşkulu kalmak, hukuk aracılığıyla kuşkuları çoğaltarak pekiştirmektir. Orhan Pamuk davasını konu alan bu karar, kuşkuları bertaraf etmek yerine, kuşkulara çağrı yapmıştır.
Dahası, husumetin(taraf olma yeteneği) sınırlarını sürpriz bir şekilde genişleterek, hükümden etkilenenleri etnik olanla çoğaltmıştır. Husumeti, ideolojik ve geleneksel refleksler üzerinden yeniden biçimlendirmek veya husumetin kapsamını, etnik ve demografik olanla genişletmek, sorumluluğun oylumunu içine masum olanları da alacak denli genişletmek demektir. Şahsiliği terk ederek, Roma’nın fiziki yok edişi imkânlı kılan hukukuna çağrı yapmaktır. Davada husumet, dava konusu hakla ilgili olmaktır. Bu ilgi somut ve yakın bir ilgi olmakla sınırlıdır. Gelecekteki ilgi veya soyut bağ, dava konusu hakla ilgili olmayı önler. Hukuk etnik, milliyetçi ve ideolojik olana aracılık etmeyi yoksar.
Usul kuralları, etnik olanla hüküm kurulmasını ya da dava konusu hakla ilginin etnisite üzerinden kurulmasına onay vermez. O halde sadece Türk olmak, bir davanın açılması için yeterli değildir. Herkesi davacı ve davalı yapan bir hukuk anlayışı, toplumu adlileşmeye teşvik etmekle kalmaz, topraklarını devasa bir adliyeye dönüştürür. Böyle bir toplumda hâkime gerek kalmaz. Herkes fırsatını bulduğunda yargıçlaşmayı ve öznel hukukunu uygulamayı ihmal etmez. Hukuk, uyuşmazlıktan uyuşmazlık yaratılmasını yasaklar. Yargıç, yanlara dava açmalarını öneren veya teşvik eden bir kimliğin adı değildir. Hukuk, uyuşmazlığını likilide edilerek lokalleşmesini önerir. Sınırların belirsizleştirilerek, herkesin davacı olmasını aklına getirmez. Sürdürülebilir uyuşmazlık veya uyuşmazlıkları süreklileştirmek, toplumsal barışı tehdit eder.
Hükümden etkilenenleri etnisiteye yaslamak, kendisini dava konusu hakla ilişkilendirmek demektir. Türk yurttaşlarını potansiyel birer davacı olmaklığa hazırlamak veya bunun önünü açmak, davayı, içine hâkim, savcı ve yargılananları alacak şekilde genişletmektir. Hukuk, yargılayanın müşteki olduğu veya muhtemel davacısı olduğu bir davanın görülmesini önler. Kendisiyle ilişki kuracak denli sınırları genişletmek, davayı eylemli ve hukuki olarak görülemez kılmak demektir.
Nesnel hukuk, yargılayanlarla yargılananların özdeşleşmesini, nesnel ve öznel yansızlıkla bağdaşmaz bulur. Yansızlık dava konusu kimliklerle dikey ilişkide eşit uzaklıkta kalmayı önerir. Bu öneri ilişkisizliği yoksar, etik davranmayı benimser. Etik ilişki, dava konusu nesne ve öznelerle özdeşleşecek denli öznelleşmeyi, hükmün kuşkulu bir ilişkiden kaynaklanan kirli bir nesne olmasını yoksar. Yani dava konusu hak ve kişilerle aynı kabdan yemeyi, adli bir kirlilik olarak düşünür.
Üçüncü göz olmaklık, yargılayanlarla özdeşleşmeyi önleyecek tedbirler almayı zorunlu addeder. Yargıcın davacılarla aynı karede kalmayı veya onlarla düşünce ve etnik kimlik ve bunlar gibi kavramlar üzerinden akrabalık kurmayı yasaklar. Onlarla bu tür bir ilişki kurma ihtimali ya da yargıcı aynı dava da veya bir başka davada aynı argüman ve nesneler üzerinden ilişkilendiren her ihtimal, nesnel yansızlığın çiğnenmesi manasına gelir. Yargıcın, Türklük ölçütü üzerinden dava konusu hakla ilişki kurması, bu ilişkiyi etik olmaktan çıkarır. Yanlarla düşünsel akrabalık, davadan çekilmeyi zorunlu kılar.
Husumetin genişletilmesi, davacıyla yargıcı aynı kimlikle buluşturur. Dava kendisine nesnel bir yargıç bulmak zorundadır. Yaslanılan gerekçe, gerçekten hukuk üretmeye hukuki ve mantıki benimsenmeyi riske etmektedir. Bu risk, deneyimin toplumsal kabul edilirliğini gözetmekten uzaktır.
Yargı, yaslandığı meşru ve hukuki olmayan bu gerekçelerle kendi meşrutiyetini tartışılır kılmakla kalmamış, Yasama’nın 301 ile ilgili düşüncesini yasal ve hukuki olmayan deneyimlerle aşmıştır. 301.madde; bir başka deyişle, kendisini peçeleyerek bıraktığı yere yeniden dönmüştür. Bu dönüş, yaratacağı etki ve sonuçlarla eskisinden daha güçlüdür. Hukuk, yasanın iradesinin peçelenerek veya kılıf içtihatlarla aşılmasını benimsemez. Açılacak tazminat davaları, Alfonso Reyes’e inat özgürlük türküsünü çağıracak çeneleri bir daha açılmayacak şekilde kenetleyecektir. Tazminat davalarını ülkenin demografisine ciro etmek veya düşünce özgürlüğünü karşıtların inisiyatifine terk etmek, görünen adaleti riske etmekten başka, hukuku ideolojik olanı üretmeye icbar etmek demektir. Doğrusu, yargının bu süreci tarafsız ve doğru yöneterek düşüncelerin ontoloji ve epistemolojik amaçlar uğruna mücadele etmelerine imkân vermektir. Düşünce özgürlüğünü kullananın, yaşam hakkını tazminatlarla çevrelemek, kişinin şahsında ardıllarını ve toplumu cezalandırmak, düşünceden beklentisi olan birey, toplum ve kamunun, barışçıl bir dünya umarını imkânsız kılmaktır. Onu yoksanır kılan, sorumluluğu kişisel olmaktan çıkararak, düşünceyle akraba olanları kapsayacak oyluma dönüştürmekten başka, yaşam hakkını tazminatlarla tehdit altında tutarak içini boşaltmaktır. İşlevsiz ve amaçsız bırakmaktır. Şahsi Düşünmeyi kaynağına hapsetmek, doğmayı canlandırmak tehdidin boyutlarını derinleştirmek, hukuki dinlenilme hakkını aslından kopararak yeniden tanımlamaktır. Hukuki dinlenilme hakkı, düşünce özgürlüğünün yargısal versiyonudur. Bu sürüm, düşünce özgürlüğünün yazgısından soyutlanamaz. Otonom bu aşkınlık erklerin ince çizgilerle likilide edilen sınırlarını ince ve olumsuz yasamayla çiğnemiştir. Bu ihlal, en sıradan açılımı dahi tehdit eder boyuttadır. Bu tehlike, açıkta dururken sorun çözücülüğe kalkışmak, deneyimlerin baskısıyla düşünmeyi zorunlu kılar. Baskı, iradeyi fesada uğratır. Fesada uğramak, monoloğu başat kılar, çözümü amacından saptırır. Pozitif hukukunun uygulanmasından sorumlu Yargıtay, demokratik toplumla düşünce özgürlüğü arasındaki bağı, aşkın ve otonom eylemle kesmiştir. Toplumu geleceğe taşıyan, tanrıyı yeryüzüne indiren, kiliseyi tarumar eden, dokunulmazlıkları tuz buz eden düşünce, 21 yüzyılda istisna hukukuyla vesayete alınmış, tebdil ve terbiye edilmiştir. Bu ortaçağa dönüşün önerilmesi demektir. İnsanlık bu öneriyi yoksayacak bir bedelin adıdır.
İstisna hukuku, hukuku eşit olmayacak şekilde uygulamaktır. Hukuk öznel özellikler referans alınarak uygulayarak, toplumu eylemli olarak ayırmak, istisna hukukuna muhatap olanı ötekileştirmektir. Var kılınan kılıf ve görünürde gerekçelerle, gerektiğinde toplumsalın duyarsızlaştırılarak sönümlenmesi, hak ve özgürlükler, demokratik rejim, hukukun üstünlüğü ve hakça bölüşüm gibi kamusal ve toplumsal umarların, büyük bir maharetle ve içten içe aşınarak yok edilmesi, rejimin tasfiye ve tesviyesinin muazzam bir aracına dönüştürülmesidir. Başka bir ifadeyle yasanın hukuku kuşatmasına, devlet aklının gerçeklik olarak lanse edilmesine, ideolojinin hukuka evirilmesine, düşünsel birlikteliğin gerekçeler üzerinden kurulmasına, inancın hükme dönüştürülmesine, gerçeklerin hukukla peçelenmesine, milliyetçiliğin hukukla ilişki kurmasına ve bireyin hukuk üzerinden aşağılanmasına onay vermektir.
Tarih istisna hukukunun yarattığı insanlık trajedisinin çarpıcı örnekleriyle doludur. Eylemlerle istisna yaratmak, tarih ve toplumla inatlaşmak, hukuka patinaj yaptırmaktır. Doğa kendisiyle inatlaşanı karşılıksız bırakmamıştır. Düşünceyle inatlaşmak, doğayla ve yaşamla zıtlaşmaktır. Özgün, özerk, özgür, özgül, özge ve özel olana sırtını dönerek, yaşamı yaşanmaz kılmaktır. Umarımız, bireylere özgün, özerk, özel, özge, özveri ve özgül yaşam vaad eden bir hukuk pratiğinin, egemen kılınmasıdır. Yargıtay, ülkenin düşünce özgürlüğünü bu parametrelere yaslayarak biricik olmayı denemelidir. Biricik olmak, devasa sorunlarla boğuşmaktan, halsiz düşen topluma nefes aldıracak önerilerle mümkündür.
Old 18-10-2009, 06:46   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan


Yukarıdaki makaleyi okuduysanız aşağıdaki işbu mesajı yok sayınız.


Yukarıdaki makale ‘’Düşünce Özgürlüğü ve Yargıtay Kararları’’ hakkındadır. Düşünen insanlar tarafından makalenin okunması elzemdir. Okuma özürlü üyelerimiz için ben naçizane bir özet çıkardım. Özet ilginizi çekerse tamamını okumanız şiddetle önerilir.

Saygılarımla

Özet:

Düşünce özgürlüğü devlet aklının kıskacından çıkarılarak, doğal yaşamına bırakılmalıdır.

Hukuk sistemi, deneyimlerden beslenmeyi tutku halinde getirmiştir. Yargısal deneyimler, habis olmadıkları sürece anlamlıdır. Yerel yargıcın, Yargıtay’dan etkilenmemesi neredeyse imkânsızdır. Bu imkânsızlık Yargıtay’ın sorumluluğunu katlamaktadır.

Emsal deneyimlerle hiyerarşik bir ilişki yaratmak doğru değildir. Doğru olmayan bir başka şey de, hukuku meşru olmayan bu ilişkinin aracına dönüştürmektir. Hukuk hiyerarşiyi reddeder. Bu yoksanma, onun bilimsel ahlakından kaynaklanır. Hiyerarşiyi deneyimlerle pekiştirmek, hukukun bilimsel yanının yadsınmasıdır.

Düşünce özgürlüğü, içtihatları ciddiye alan pratiklerin riski altındadır. İçtihatlar hiyerarşisinin ters dönmesi, emsali bağlayıcı hale getirmiştir. Bu bağlayıcılık Anglo Amerikan ve Anglo Sakson hukukunu kıskandıracak düzeydedir.

Bu koşullar altında düşünce özgürlüğünün nefes alması hayaldir. Yerel yargıcın yükselme, terfi ve özlük düzeniyle yakından ilgili bu kararı referans almaması sürprizdir.

Durulan yer, görmeyi etkiler. Sahici görme hukukun doğru bilgisiyle eylemeyi gerekli kılar.

Eylemlerle istisna yaratmak, tarih ve toplumla inatlaşmak, hukuka patinaj yaptırmaktır. Doğa kendisiyle inatlaşanı karşılıksız bırakmamıştır. Düşünceyle inatlaşmak, doğayla ve yaşamla zıtlaşmaktır.

Yargıtay, ülkenin düşünce özgürlüğünü bu parametrelere yaslayarak biricik olmayı denemelidir. Biricik olmak, devasa sorunlarla boğuşmaktan, halsiz düşen topluma nefes aldıracak önerilerle mümkündür.
Old 18-10-2009, 10:00   #3
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Düşünce özgürlüğü, içtihatları ciddiye alan pratiklerin riski altındadır.
Old 18-10-2009, 11:52   #4
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan Hukukçu yazınca ...

Alıntı:
Susarak konuşmak, hastalığa işarettir. Konuşamamak gerçeği ıskalamaktır. Iskalayan bir düzende gerçekler gün yüzüne çıkmaz. Toplum karşıtları oksijensiz bir yaşamı sever.
Old 18-10-2009, 12:49   #5
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan hilmiseker
.....
Orhan Pamuk kararı, gerçeklikle yolunu ayıran bir potansiyele çağrı yapar. Düşünce özgürlüğünün geleneksel olanla tanımlanması, ideolojik kavramlarla beslenmesi, tekrarlanarak tanımlanması düşünceye patinaj yaptırmak, potansiyel gelişme dinamiklerini iğdiş etmek demektir. Düşünce özgürlüğü devlet aklının kıskacından çıkarılarak, doğal yaşamına bırakılmalıdır. Pamuk’un tarihi yorumlaması, düşünsel bir özerkliğin kullanılmasıdır. Kendince temellendirilmiş, yarışmayı bekleyen, öznel bir düşüncedir. Bu düşünce muhataplarınca çürütülmeye bırakılmalı ya da muhataplarının bu düşünceyle yarışmalarına izin verilmelidir. Gerçek doğasından kopmadan var olmayı seçmektedir. Diyalektik tasarım, gerçeğin yasalar ve yorumlarla dizayn edilmesini veya yatağının protez olanla değiştirilmesini, varlığına müdahale sayar. Müdahale, gerçeği karışma ölçüsünde sözde olana dönüştürür. Tarih yasalarla korunmaya muhtaç değildir. Öznel okumaları kaliye almaz. Yargı, düşünce özgürlüğüne müdahale etmekten olabildiğince uzak durmalıdır. Tarihin yargısını yasalarla önlemeyi bırakmalıdır. Muhtemel engelleri kaldırarak, bu yarıştan gerçeğin çıkması için elinden geleni yapmalıdır. Gerçeğin açığa çıkması, kuşkunun sonudur. Kuşkunun sonu, gerilimin bitmesidir. Yargıtay, içtihatlarıyla bu gerilimin sönümleyecek olanak ve kolaylıkları betimlemelidir. Düşünceye müdahale, yarışma kurallarına aykırılıkla sınırlıdır. Gelişim ve gerçeğin hizmetindeki bir tartışma ve düşünce özgürlüğü toplumun yararınadır. Gelişme, gerçekle aynı kulvarda yürümeyi, düşünceye borçludur.
...

Alıntı:
Yazan hilmiseker

...
Başka bir ifadeyle yasanın hukuku kuşatmasına, devlet aklının gerçeklik olarak lanse edilmesine, ideolojinin hukuka evirilmesine, düşünsel birlikteliğin gerekçeler üzerinden kurulmasına, inancın hükme dönüştürülmesine, gerçeklerin hukukla peçelenmesine, milliyetçiliğin hukukla ilişki kurmasına ve bireyin hukuk üzerinden aşağılanmasına onay vermektir.
Tarih istisna hukukunun yarattığı insanlık trajedisinin çarpıcı örnekleriyle doludur. Eylemlerle istisna yaratmak, tarih ve toplumla inatlaşmak, hukuka patinaj yaptırmaktır. Doğa kendisiyle inatlaşanı karşılıksız bırakmamıştır. Düşünceyle inatlaşmak, doğayla ve yaşamla zıtlaşmaktır. Özgün, özerk, özgür, özgül, özge ve özel olana sırtını dönerek, yaşamı yaşanmaz kılmaktır. Umarımız, bireylere özgün, özerk, özel, özge, özveri ve özgül yaşam vaad eden bir hukuk pratiğinin, egemen kılınmasıdır. Yargıtay, ülkenin düşünce özgürlüğünü bu parametrelere yaslayarak biricik olmayı denemelidir. Biricik olmak, devasa sorunlarla boğuşmaktan, halsiz düşen topluma nefes aldıracak önerilerle mümkündür.

Yeniden; işitmeye, konuşmaya ve soluk almaya başlamak gibi. Ne kadar teşekkür etsem azdır ..
Old 21-10-2009, 20:33   #6
Hk.Beyhanguler

 
Varsayılan

''Düşünmek, yaşamaktır. Yaşamak, özgürleşmektir. Özgürleşmek insanlaşmaktır. İnsanlaşmak, engellerinden kurtulmaktır.''
akıldan hukuka giden zorlu bir evrimin daha yalın ve daha derin tarifi var mıdır,bilemiyorum,içten saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Düşünce Özgürlüğü Nedir? Düşünce Özgürlüğünün Tanımı yargıç isa Hukuk Sohbetleri 36 10-02-2009 15:36
fikir ve düşünce beyanı ozlemdurucan Hukuk Soruları 1 19-03-2008 16:48
Militan Demokrasi , Özgürlüğü Yoketme Özgürlüğü glossator Hukuk Sohbetleri 7 01-07-2002 22:40


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05477810 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.