Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

iftira-manevi tazminat davası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-02-2010, 11:23   #1
muzio

 
Varsayılan iftira-manevi tazminat davası

merhaba meslektaşlarım,

A şahsı ile B şahsının kadastro geçen bir yerle ilgili davaları devam etmekte. A şahsı müvekkilim. B şahsının 1989 model aracı bir gece yanıyor. B şahsı Savcılığa dilekçe vererek yangını aralarındaki husumetten dolayı A şahsının çıkarttığını ve şikayetçi olduğunu söylüyor. Yangının aracın motor kısmından başladığı tespit ediliyor. Savcılık delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı veriyor. A şahsı iftira nedeniyle manevi tazminat davası açmak istiyor.Yargıtay kararlarında şikayetin anayasal hak olduğu, şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığının yeterli olduğu belirtiliyor. Benim sorum şu;
A şahsı ile B şahsı arasında aralarında devam eden dava nedeniyle husumet bulunması, B şahsı açısından şikayeti haklı çıkartacak neden midir? Sırf bu husumet nedeniyle başka bir delil bulunmaksızın şikayet hakkı vardır denilebilir mi?
Old 19-02-2010, 20:59   #2
Av.M_K

 
Varsayılan

Sayın muzio,
sizin olaya benzer bi davada biz açmayı düşünüyoruz,bizimkinde ise para alıp verme meselesinden dolayı,bir husumet çıkıyor ve müvekkili savcılığa şikayet ediyor ,savcılık hali ile takipsizlik veriyor,daha sonra müvekkile karşı busefer (şikayet eden)alacak davası açıyor dava derdest.Bizde tazminat davası açmayı düşünüyoruz fakat kaç liralık açacaz bi türlü kararlaştıramadık. Sizin olaya gelince yargıtay kararı açık emare,delil mevcut ayrıca aranızda davanın bulunması durumunda mahkeme büyük birihtimal bekleyecek ona göre tazminatı belirleyecek diye düşünüyorum
Saygılarımla
Old 14-10-2010, 12:55   #3
limpid

 
Varsayılan

aynı konuda müvekkil de bir manevi tazminat davası açmak istiyor. komsusunun evinden su sızıntısı geldiğiiçin kendisi komsusuna bunu gidermesi için ricada bulunuyor ancak komsusu ters tepkiler verip müvekkile bağırıp çağırıyor. sonra da savcılığa bana hakaret etti diye şikayette bulunuyor. müvekkil tanınan bir işadamı ve de bıu olay yuzunden mahallesindeki karakola çağrılarak ifade veriyor. bu haksız şikayet sonucunda karakola gidip ifade vermesi dahi müvekkilin onurunu kırıyor ve bu nedenle manevi tazminat davası açmak istiyor. bu noktada arada husumet olmaması gerektiğini belirten yargıtay kararı elinde olan ve bu konuda fikrini paylaşmak isteyen meslektaşlarımın görüşlerini merak ediyorum. saygılarımla.
Old 14-10-2010, 13:07   #4
üye32062

 
Varsayılan

Ekte kararlar var.Umarım yardımı olur.

T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/21033
Karar: 2009/1161
Karar Tarihi: 02.02.2009

ÖZET: Davalının iş kazası sonucu yaralandığı, işveren aleyhine tazminat davası açtığı, davacı personel müdürünü davadan feragat etmesi ve belge imzalaması için kendisine tehdit ve şantaj yapmakla şikayet ettiği, davacı hakkında takipsizlik kararı verildiği, iftira suçu nedeniyle davalı hakkında yapılan soruşturma sonucunda davalı şikayetinin iddia ve savunma sınırı içinde kaldığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği, davalının açtığı tazminat davasını konuşmak üzere tarafların bir araya gelmesi ve bu görüşmeden sonra davalının şikayette bulunması gözetildiğinde davalı şikayetini haklı gösteren emare bulunduğu anlaşılmaktadır. Yasal şikayet hakkının kullanıldığı benimsenerek davanın reddine karar verilmesi gerekir.

(2709 S. K. m. 12, 17, 36) (818 S. K. m. 49) (4721 S. K. m. 24, 25)

Dava: Dava dilekçesinde 5000. YTL manevi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü.

Karar: Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın 36. maddesinde; <Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir> şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa'nın <Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği> başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK'nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.

Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda, davalının iş kazası sonucu yaralandığı, işveren aleyhine tazminat davası açtığı, davacı personel müdürünü davadan feragat etmesi ve belge imzalaması için kendisine tehdit ve şantaj yapmakla şikayet ettiği, davacı hakkında takipsizlik kararı verildiği, iftira suçu nedeniyle davalı hakkında yapılan soruşturma sonucunda davalı şikayetinin iddia ve savunma sınırı içinde kaldığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği, davalının açtığı tazminat davasını konuşmak üzere tarafların bir araya gelmesi ve bu görüşmeden sonra davalının şikayette bulunması gözetildiğinde davalı şikayetini haklı gösteren emare bulunduğu anlaşılmaktadır. Yasal şikayet hakkının kullanıldığı benimsenerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece davalının sorumluluğuna karar verilmesi bozma nedenidir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.02.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları


T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2009/7790
Karar: 2009/10029
Karar Tarihi: 16.09.2009

ÖZET: Davacının hakkındaki şikayetler nedeniyle iftira ve hakaret edildiği iddiası ile Cumhuriyet Savcılığına yaptığı başvuru üzerine; davalının şikayet hakkını kullandığı belirtilerek takipsizlik kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Soruşturma kapsamında dinlenen tanıklar, davacının kooperatif yönetim kurulu başkanı olarak site içerisindeki değişiklikler nedeniyle bağış adı altında usulsüz para topladığı yönünde beyanda bulunmuştur. Yine Kaymakamlık tarafından hazırlanan inceleme raporu ile imara aykırı yapılar yapıldığı, para cezası uygulandığı, imara aykırı yapıların eski hale getirilmesi için yönetime süre verildiği belirlenmiştir. Şu durumda yerel mahkemece, davalının somut bazı emarelere dayanarak yasal şikayet hakkını kullandığı benimsenerek istemin tümden reddine karar verilmesi gerekir.

(2709 S. K. m. 12, 17, 36) (818 S. K. m. 49) (3194 S. K. m. 42) (4721 S. K. m. 24, 25)

Dava: Davacı Mehmet P. vekili Avukat İbrahim Erbil Akan tarafından, davalı Duygu Konuk U. aleyhine 12/06/2006 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/12/2007 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Karar: Dava; haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile İlgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, zarar gören haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasına ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, orta düzeydeki başka bir kişinin de böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve şikayet hakkını kullanmasının uygunluğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik delerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. Somut olayda; davacı S.S. Sporkent 87 Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu başkanı; davalı ise, aynı kooperatifte bağımsız bölüm sahibidir. Davalının dava dışı eşi ile birlikte site içerisindeki eski yapılarda değişiklik yaptığı, değişiklik yaptığı bir kısım yerleri de satın aldığı ve bu nedenle davacı ile aralarında çekişme oluştuğu anlaşılmaktadır. Davalı, 11.6.2005 ve 12.12.2005 günlü dilekçelerle Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunarak; <...yönetimin imara aykırı yapılar yaptığı, tadilatları engellediği, tadilatlar karşılığında yasa dışı bağış adı altında paralar aldıkları, görevi kötüye kullandıkları...> iddialarını ileri sürmüş; Kaymakamlığa verdiği 13.6.2005 ve 24.3.2006 günlü dilekçelerde de aynı iddialar tekrarlayarak şikayette bulunmuştur. Davacının, davalı ile dava dışı eşi tarafından yapılan değişiklikleri engellediği gerekçesi ile kesinleşen Bodrum 2. Sulh Cezası 2004/994 Esas ve 2005/48 Karar sayılı ceza kararnamesi ile ihkak-ı hak suçundan cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan, davacının hakkındaki bu şikayetler nedeniyle iftira ve hakaret edildiği iddiası ile Cumhuriyet Savcılığına yaptığı başvuru üzerine; davalının şikayet hakkını kullandığı belirtilerek takipsizlik kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Soruşturma kapsamında dinlenen tanıklar, davacının kooperatif yönetim kurulu başkanı olarak site içerisindeki değişiklikler nedeniyle bağış adı altında usulsüz para topladığı yönünde beyanda bulunmuştur. Yine Kaymakamlık tarafından hazırlanan inceleme raporu ile imara aykırı yapılar yapıldığı, 3194 Sayılı Yasa'nın 42. maddesi uyarınca para cezası uygulandığı, imara aykırı yapıların eski hale getirilmesi için yönetime süre verildiği belirlenmiştir.

Şu durumda yerel mahkemece, davalının somut bazı emarelere dayanarak yasal şikayet hakkını kullandığı benimsenerek istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16.09.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları


T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/10984
Karar: 2005/12807
Karar Tarihi: 29.11.2005

ÖZET: Davalıların kasıtlı ve keyfi davranmadıkları, yasal düzenlemelerin öngördüğü ve amaçlığı biçimde hareket ettikleri, bu yüzden hukuka aykırı davranmadıkları anlaşıldığından, davacının, kasıtlı ve gerçeğe aykırı soruşturma yapılarak kendisine iftira edildiğini belirten iddiasını ispatlayamadığından, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekir.

(4721 S. K. m. 24) (818 S. K. m. 49)

Dava: Dava dilekçesinde 500.000.000 lira maddi ve 4.500.000.000 lira manevi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 4.000.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan tahsili cihetine gidilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünde müdür yardımcısı olarak görev yaptığı sırada, davalılardan Ali'nin müdür vekili, diğer davalı Fikret'in İnşaat Baş Mühendisi sıfatıyla davacı aleyhine soruşturma başlatmaları ve düzenledikleri inceleme raporu sonucunda hakkında görevi ihmal suçundan dava açıldığını, ancak beraat ettiğini, davalıların bu hareketi nedeniyle manevi yönden yıprandığını, başka şehre tayini çıktığını, maddi sıkıntılar çektiğini ve psikiyatri tedavisi gördüğünü belirterek 500.000.000 lira maddi, 4.500.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece; 4.000.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan tahsiline, maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamından davacının müdür yardımcısı olarak görev yaptığı sırada iki ilkokul inşaatı için heyet başkanı olarak görevlendirilmesine rağmen, görev yerine gitmeyerek, geçici kabullerin ertelenmesine neden olmasından dolayı hakkında davalılar tarafından tahkikat yapıldığını, davalı Fikret'in düzenlediği raporda "görev yerinde bulunmadığı, özel işlerini resmi işlere tercih ettiğini, geçerli bir neden olmadan savsayarak geciktirdiği" belirtilmiştir.

Davacı hakkında görevi ihmal suçundan açılan davada Asliye Ceza Mahkemesince beraatine karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Borçlar Kanunun 49. maddesi gereğince, kişisel çıkarları halele uğrayan kişi manevi tazminat isteyebilir. Başka bir deyişle manevi tazminat istenebilmesi kişisel hak ve yararların zarar görmesi hallerinde mümkündür. Kişilik hakları, kişinin hür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü kapsar ve sağlar. Bu hak, insanın doğumu ile kazanılan ve kişiliğine bağlı bir haktır. Hayat, beden ve ruh tamlığı, vicdan, din, düşünce ve ekonomik çalışma özgürlüğü, şeref, onur ve saygınlığı, ün, isim, resim ve sırları, hep kişisel varlıklardır.

Davalıların müdür vekili ve İnşaat Baş Mühendisi sıfatıyla görevleri gereği davacının görev yerine gitmemesi ve bu nedenle geçici kabullerin gecikmesine neden olduğundan bahisle soruşturma başlatılıp rapor düzenlemeleri sonucunda davacının kişisel hak ve yararlarına zarar verildiği saptanamamıştır. Soruşturma raporunun esas alınması suretiyle davacı hakkında görevi ihmal suçundan ceza davasının açılması ve davacının bu davadan beraat etmesinde davalıların hukuka aykırı bir hareketleri bulunmamaktadır.

Davalıların kasıtlı ve keyfi davranmadıkları, yasal düzenlemelerin öngördüğü ve amaçlığı biçimde hareket ettikleri, bu yüzden hukuka aykırı davranmadıkları anlaşıldığından (davacının, kasıtlı ve gerçeğe aykırı soruşturma yapılarak kendisine iftira edildiğini belirten iddiasını ispatlayamadığından) mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.11.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 14-10-2010, 14:40   #5
limpid

 
Varsayılan

o halde yargıtay kararlarına göre komsunun yapmıs olduğu sey hak arama ve müvekkilde karakolda verdiği ifadesinde komsu ile olan su sızıntısı sorunundan bahsettiğine göre karşı taraftan manevi tazminat isteme hakkı yok gibi görünüyor. bu kapsamda yanlışmı düşünüyorum?
Old 14-10-2010, 15:28   #6
üye32062

 
Varsayılan

Müvekkilinizin komsusuna hakaret etmediğini, dolayısıyla komsunun şikayetinin maksatlı olduğunu ispatlamanız gerekiyor. Tabi mahkeme iftira atıldığını kabul etmek için makul bir sebep sunmanızı bekleyecektir.
Anayasada şikayet hakkının bulunması müvekkilinizin bu tür eylemlere maruz kalmasını haklı çıkarmaz ancak iddia eden ispat eder kuralı gereği, komsunun hakaret ettiğiniispatlaması gerektiği gibi sizinde iftira atıldığını ispatlamanız gerekiyor.
Old 14-10-2010, 19:16   #7
muzio

 
Varsayılan

Bu konuyu araştırdığımda Savcılığın delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı vermesi halinde iftira nedeniyle manevi tazminata hükmedilmeyeceğini ancak şüphelinin üzerine atılı suçu işlemediğinden bahisle takipsizlik kararı verilirse imanevi tazminata hükmedilebileceğini öğrenmiştim.
Old 15-10-2010, 08:21   #8
limpid

 
Varsayılan

cevaplarınız için teşekkürler. bu noktada ispat aracı olarak tanıktan başka birşey sunulamayacak hem bizim açımızdan hem de karşı taraf açısından. sanırım en mantıklısı savcılığın sonucunu beklemek.
Old 02-12-2011, 08:52   #9
muzio

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan muzio
Bu konuyu araştırdığımda Savcılığın delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı vermesi halinde iftira nedeniyle manevi tazminata hükmedilmeyeceğini ancak şüphelinin üzerine atılı suçu işlemediğinden bahisle takipsizlik kararı verilirse imanevi tazminata hükmedilebileceğini öğrenmiştim.
Daha önce araştırmalarımda bu sonuca ulaşmıştım. Bu sefer elimdeki takipsizlik kararında tehdit suçuna ilişkin müştekinin soyut iddiası dışında delil bulunmadığından bahisle takipsizlik kararı verilmiş. şüpheli manevi tazminat davası açmak istiyor. Delil bulunamadığından dolayı takipsizlik kararını delil yetersizliği olarak mı değerlendirmek gerekir?
Old 02-12-2011, 14:34   #10
limpid

 
Varsayılan

bence delil yetersizliği kapsamında değerlendirilmelidir. neticede soyut iddia dediğine göre ortada somut bir şey olmadan bunu da ispatlayamadığından bence hiçbir şeye dayanmamış oluyor. kolaylıklar dilerim sonucu paylaşırsanız da sevinirim.
Old 05-12-2011, 00:56   #11
av.cevat

 
Varsayılan

Arkadaşlar merhaba;
Benim de benzer bir dava açmam söz konusu.Benim olayımda müvekkil çocuk teslimini geç yapıyor.Gerekçeleri var.Savcılığa suç duyuruları var.Velayeti karşı tarafta olan kız çocuğu babasının yanında iken ,diğer tarafta üvey baba ve onun çocuğu tarafından cinsel tacize uğradığını beyan ediyor.Müvekkil de kızıyla savcılığa başvuruyor.Soruşturma sürerken teslim süresi geliyor.Müvekkil karşı tarafa durumu izah ediyor.Çocuğun psikolojisinin kötü olduğunu,gelmek istemediğini,gelip ikna etmesini,masraflarını karşılayacağını telefon ve sms ile bildiriyor.Adresinde olduğunu da özellikle belirtiyor.Ancak karşı taraf icradan talimat yazısı almasına rağmen icra takibi yapmıyor,savcılığa çocuğun zorla alıkonulduğunu ,müvekkilime ulaşılamadığını,icra takibi yapmasına rağmen çocuğu teslim alamadığını beyan ediyor.Şikayetten beş gün sonra da icra ile çocuğu teslim alıyor.Çocuk kadının aracından kaçarak polise sığınıyor.Ama polislerde tutanakla tekrar kadına teslim ediyorlar.Olaydan birgün sonra müvekkil hakkında yakalama kararı infaz ediliyor.Savcılık alıkoymaktan iddianame düzenliyor.Müvekkil yargılanıp,beraat ediyor.Şimdi karşı taraf hakkında iftira ve yalan beyanla dava açılmasına sebebiyet vermekten tazminat açmayı düşünüyoruz.Ben öncelikle savcılığa bu konuda şikayette bulundum.Şikayet sonucunu bekleyip mi dava açsam,yoksa beklemeden mi karar veremedim.Sizler de düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
haksız itham , iftira , manevi tazminat RuzgarEzel Meslektaşların Soruları 2 16-01-2010 00:44
manevi tazminat davası songül yaman Meslektaşların Soruları 1 17-11-2009 23:09
boşanma davası sürerken tedbir nafakası ve manevi tazminat davası açılırmı? Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 2 25-10-2009 21:33
iftira nedeniyle manevi tazminat talebi ewrim Meslektaşların Soruları 2 11-03-2008 15:07
Manevi Tazminat Davası Kemosabe Meslektaşların Soruları 4 09-11-2007 12:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05563211 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.