Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Güvence Hesabı & Sigortasız Araç Ölümlü Trafik Kazası

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 4,50 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-02-2008, 15:45   #1
av.araf

 
Mahçup Güvence Hesabı & Sigortasız Araç Ölümlü Trafik Kazası

Değerli meslektaşlarım yine ve yeni (aslında pek yeni sayılmaz forumda birçok kez tartışılmış bir konu ama olay biraz farklılık arzediyor bu sefer) bir konuda size danışmak istiyorum.

24.02.2004 tarihinde meydana gelen bir tarafik kazası neticesinde ölen bir şahsın yakınları aradan 4 sene geçmesinden sonra Açık gözlü bir aracı sigorta şirketi tarafından tespit ediliyor ve Güvence Hesabından tazminat alması konusunda kendilerinden bir vekâlet alınıyor ve bu başvurudan caymaları halinde Aracı şirkete karşı hukuken sorumlu olacağı ve cezai şart ödeyeceği hususunda bir sözleşme imzalatılıyor. Ancak söz konusu kazada aracı kullanan (ehliyetsiz olarak) kişi ve aracın fiili maliki ölenin kardeşleri ve ceza davasında ölenin yakınları bunlardan şikâyetçi olmamış yani aile içinde bir olay. Ancak rücu konusunda gerekli bilgi verilmediğinden, tecrübesizliklerinden faydalanılarak Aracı şirket tarafından ailecek zor durumda bırakılmışlardır. Ancak olayın bir boyutu varki işte tam burada benim müvekkilim devreye giriyor. Müvekkil kazadan bir gün aracı ölenin abisine satan kişi. Satış mesai saatleri dışında yapıldığından resmen yapılamamış ancak taraflar aralarında bir Protokol düzenliyorlar. Bu protokolle satış tarihinden itibaren doğacak cezai, maddi, manevi, yasal her türlü sorumluluğun alıcıya ait olduğu ve müvekkilin hiçbir sorumluluğu olmadığını kayıt altına alıyorlar. Ancak resmi işlemlerin yapılmasına fırsat vermeden fiili satıştan bir gün sonra bu kaza meydana geliyor. Güvence Hesabından aracın resmi maliki olması sebebiyle tazminat bedelinin zarar görenlere ödenmesi halinde müvekkilime rücu edileceği hususunda bir bildirim geliyor.
Şimdi gelelim sorulara J
1- Fiili malik ile resmi malikin aralarında yaptıkları prtokol bu rücu durumunda müvekkilime bir fayda sağlar mı?
2- Fiili malik ve ehliyetsiz araç kullanarak kazaya sebebiyet veren kardeş Müvekkilimin hiçbir kusuru olmadığına ve sorumlulukların kendilerince yüklenileceğine dair Güvence hesabına yazılı olarak başvuruda bulunsalar müvekkilimin menfaatine olur mu?(Ancak her ikisininde ödeme kabiliyeti yok L )
3- Kişilerin tecrübesizliklerinden faydalanarak gerekli bilgilendirilmeleri yapmadan cezai şartlarla kazadan zarar görenleri hukuken bağlayan Aracı Sigorta Şirketine karşı nasıl bir işlem tesis edilebilir?
4- Araç hala müvekkil üzerinde olduğuna göre aracın satışını almayan fiili malike karşı nasıl bir yol izlenebilir?

Ne çok yazdım di mi
Şimdiden hepinize teşekkür ederim ...
Old 19-02-2008, 17:05   #2
FYLOZOF

 
Varsayılan

Böyle bir hikaye hatırlıyorum, müvekkilerin soyadı başaranmı
Old 20-02-2008, 16:15   #3
av.araf

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan FYLOZOF
Böyle bir hikaye hatırlıyorum, müvekkilerin soyadı başaranmı
maalesef değil
Old 21-10-2008, 11:26   #5
av.mehmet baş

 
Varsayılan

Aylardır msj yazan bir meslektaşımız olmamış.sanırım bu müvekkilinizi kurtaramayacağınız anlamına geliyor.sizin olayınızla hemem hemen aynı bir olay benim müvekkilimin başıan gelmiş.aracı harici satış sözleşmesi ile bir oto galerisine satmış.galeriden satın alan şahsı ise bütün aramalarına ragmen bulamamı.araç iki yıl sonra kaza yapmış ve güvence hesabı zarar gören şahsa 48.000 YTL tazminat ödemiş.Şimdi işleten sıfatıyla bu ödenen paray rücuen tazminat davası açarak talep ediyor güvence hesabı.İlk duruşması henüz yapılmadı.
Yargıtayın lehimize bir kararını henüz bulamadım.bence yargıtay bu konuda şekli işletenlik durumuna daha çok önem veriyor.yani trafik tescilde kayıtlı gözüken şahsı işleten sayıyor ve sorumlu olduğu sonucuna varıyor.
evet noter satışı yapılmayan araçların mülkiyeti alıcıya geçmez ama bu tür durumlarda şekli işletenlikten çok aslında maddi işleten kim bunun araştırılması ve sonuca göre karar verilmesi gerekir diye düşünüyorum.


Bir içtihat sunuyorum inceleyin.belki siz bana yardımcı olursunuz.olayınız üzerinden aylar geçmiş nasıl neticelendi bilgi verirseniz sevinirim.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No.
1998/19-468
Karar No.
1998/529
Tarihi
24.06.1998

İLGİLİ MEVZUAT
818-BORÇLAR KANUNU/55

2918-KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU ( KTK )/19/20/21/3/85/91


KAVRAMLAR
KUSURSUZ SORUMLULUK
ARAÇ SAHİBİNİN SORUMLULUĞU
ARAÇ İŞLETENİN SORUMLULUĞU
İŞLETENİN HUKUKİ NİTELİĞİ
TESCİLLİ ARAÇ
TEŞEBBÜS SAHİBİNİN SORUMLULUĞU
MÜLKİYET MUHAFAZA KAYDIYLA SATIŞ
VARSAYIMLI İŞLETENLİK

ÖZET
TRAFİK SİCİLİNDE ADINA KAYITLI BULUNAN KİŞİ; ARACI, KENDİ HESABINA VE KENDİSİNE AİT OLMAK ÜZERE KULLANIYOR VE ARAÇTAN ÇIKAR SAĞLIYORSA, KİŞİLİĞİNDE HEM ŞEKLİ HEM DE MADDİ ANLAMDA İŞLETENLİK SIFATI BİRLEŞTİRİLMİŞ OLUR. “ARAÇ İŞLETİCİSİ” DEYİMİ 17.10.1966 DEĞİŞİKLİĞİ İLE BİRİNCİ BÖLÜM BAŞLIĞI ALTINDA 85. MADDENİN MATLABINA GİRMİŞTİR Kİ, TİCARİ ARAÇ İŞLETENİ ANLAMINA GELMEKTEDİR. MOTORLU ARACIN, BİR TEŞEBBÜSÜN ÜNVANI VEYA İŞLETME ADI ALTINDA VEYA BU TEŞEBBÜS TARAFINDAN KESİLEN BİLETLE İŞLETİLMESİ DURUMUNDA BU TEŞEBBÜS DE SORUMLULUĞA KATLANACAKTIR. BUNA TEŞEBBÜS SAHİBİNİN SORUMLULUĞU DENİR. TEŞEBBÜSÜN SORUMLU OLMASI GEREKEN DURUMLARDA İŞLETENİN SORUMLULUĞU KALKMIŞ OLMAZ. ARACIN MUVAZAALI DEVRİ HALİNDE, ARACI İŞLETEN VE ARAÇ ÜZERİNDE FİİLİ TASARRUFU BULUNDUĞU İSBAT EDİLEN KİMSE İŞLETEN SAYILIR.

DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.7.1995 gün ve 1994/363 E - 1995/772 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Kopex-Export-İmport Co vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 3.6.1997 gün ve 1997/3939-5708 sayılı ilamı:
( … Davalı Kopex Export İmport Şirketi vekili savunmasında; müvekkilinin kazaya karışan 27 SC 551 plaka sayılı kamyonun olaydan önce 30.9.1993 tarihli fatura ile dava dışı Salih Boğa HLf Kollektif Şirketine satıp teslim ettiğini, ancak adı geçen alıcının trafikte devir işlemini yapmadığını, bunun üzerine ilgili Emniyet Müdürlüğüne 19.1.1994 tarihli yazı ile başvurarak aracın kaydının devrini talep ettiklerini, 2918 sayılı K.T.K.’nun 3. maddesine göre, olayın meydana geldiği 14.4.1994 tarihinde işleten sıfatının bulunmadığını ileri sürerek davanın husumet yönünden reddini istemiş olup, bu husus dosyaya ibraz edilen, teklif mektubu, fatura, davalı şirketin Islahiye Emniyet Müdürlüğü’ne verdiği dilekçe örneklerinden tesbit olduğu gibi, dava dilekçesinin 7 nolu bendinde de davalı şirketin anılan aracı 30.9.1993 tarih ve 023157 nolu fatura ile Salih Boğa Halefleri Koll. Şirketine sattığı ve zilyetliğini devrettiği, davalı şirketin aracın trafik kaydının alıcıya devri için 10.1.1994 tarihinde trafik şube müdürlüğüne yaptığı başvurusunun satışın noterden yapılamaması nedeniyle reddedildiği, aracın 30.9.1994 tarihinden beri Salih Boğa halefleri kollektif elinde olduğu ancak trafik kaydına göre davalı şirkete husumet yöneltildiği belirtilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesine göre, motorlu aracın neden olduğu zarardan işleten sorumludur.
Aynı yasanın 3. maddesinde başka bir kimsenin aracını kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işleten ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunan kimsenin işleten sayılacağı öngörülmüştür.
Olayımızda davalı şirketin aracı dava dışı Salih Boğa halefleri kollektif şirketine satışı resmi şekilde yapılmadığından 2918 sayılı K.T.K. 20/d maddesine göre geçersiz ise de, satışla birlikte 30.9.1993 tarihinde aracın alıcıya teslim edildiği ve o tarihten sonra alıcı Salih Boğa Hlf Kollektif şirketi tarafından kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği, başka bir anlatımla kazanın meydana geldiği 14.4.1994 tarihinde davalı şirketin işleten sıfatının bulunmadığı sabittir.
Hal böyle olunca davalı Kopex Eksport-İmport şirketi haklarındaki davanın husumet yönünden reddi gerekirken yazılı şekilde tazminatla sorumlu tutulması doğru olmadığından yerel mahkeme kararının bozulması icap ettiği halde bu yön Dairemizce gözden kaçırılarak hükmün onandığı anlaşıldığından, HUMK’.nun 440. maddesi gereğince davalı şirket vekilinin yerinde görülen karar düzeltme isteminin kabulü uygun görülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 10.6.1996 tarih 1995/11718 Esas, 1996/5445 karar sayılı onama kararının kaldırılmasına ve Kopex Export İmport şirketi hakkındaki davanın husumet yönünden reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının Bozulmasına… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davada çözümlenmesi gereken sorun “işleten”in hukuki niteliğini belirlemekte toplanmaktadır. İşleten bir terim olarak yasa’ya girmiştir. 232 sayılı Yasayla değişikliğe uğratılmadan önceki eski Yasa, “kullanan” deyimini; 232 sayılı Yasa ise “kullanan” sözcüğünün yerine “araç sahibi” demekteydi; ne var ki bu deyimler kesin ve yeterli sonucun sağlanmasına elverişli olmadığından şekli ölçüyle birlikte aşağıda açıklandığı üzere maddi ölçü kıstasınında olaylara uygulanmasını zorunlu kılmıştır, şekli ölçüye göre işleten, satışa esas olan tescil belgesinde ( m.19 ) aracın fenni muayene ve trafiğe çıkmasının temelini oluşturan trafik belgesinde ( m.21 ), sigorta poliçesi ile ( m.91 ) vergi kaydında adı yazılı kişidir ( Ahmet Kılıçoğlu, 2918 sayılı Yasa’ya göre araç, işletenin sorumluluğu, Batider C.XII, Sa: 2-3; Bolat Bolatoğlu, Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Motorlu Araç, İşletenin Hukuki Sorumluluğu, Ank. 1988, s.55 ). Maddi ölçü ise araçtan yararlanmayı ve araç üzerindeki eylemli egemenliği temel alır. Hemen belirtelim ki yeni Yasa, bu temel olgu üzerine oturtulmuş; fakat çeşitlemelere yer verilmiştir.
O nedenle konunun daha aydınlığa kavuşması için işleten çeşitleri üzerinde durulması kaçınılmazdır. Kimlerin işleten olabileceği Yasada sıralanmıştır. Öncelikle vurgulayalım ki kimin araç sahibi olduğu konusunda, trafiğe tescil ve tescil belgesi ile sahiplik ve satış belgesi birer delil işlevi niteliğindedir ( Bkz. Bolatoğlu, Op. Cilt. 65 vd ). Yasa, 3. maddesinde “Araç sahibini, Araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir” şeklinde tanımlamıştır. Tescilli araç, ancak noter sözleşmesiyle devredilir ve noter, ertesi günü tescilin sağlanması için durumu bildirir ( m.20/d ve 20/e ). İşte bu arada bir kaza olduğunda o zaman aracın kim yararına kullanıldığına bakılarak sorumlu kişi tesbit ve tayin edilecektir.
Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi, aracı, kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyorsa, kişiliğinde hem şekli hem de maddi anlamda işletenlik sıfatını birleştirmiş olur.
Noterlerin, düzenleme yoluyla yaptığı satış ve devir işleminin arkasından yapılacak tescil, mülkiyete karine oluşturması bakımından önem taşır. O nedenle kuşku ve duraksama hasıl eden durumlarda aracın malikine işleten gözüyle bakmak ve buna ağırlık vermek yerinde olacaktır ( Bkz. Ergün Özsunay, Trafik Hukukunda Zarar Gideri mi Sorumlusu olarak “işleten” ( Araç Sahibi” Kavramına İlişkin Bazı Sorunlar, Batider Temmuz 1971, C.VI, s.1, sh.83-110 ).
Araç işleticisi deyimi 17.10.1966 değişikliğiyle Birinci Bölüm başlığı altında 85. maddenin matlabına girmiştir ki, ticari araç işleteni anlamına gelmektedir.
Motorlu aracın, bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi durumunda bu teşebbüs de sorumluluğa katlanacaktır. Buna teşebbüs sahibinin sorumluluğu denir.
Teşebbüs sahibi, üçüncü maddedeki tanımlamaya göre “işleten” değildir; fakat gerek motorlu araç sahibi ve gerekse araç işleticisiyle birlikte müteselsilen zarar görene karşı sorumludur. Başka bir söyleyişle teşebbüsün sorumlu olması gereken durumlarda işletenin sorumluluğu kalkmış olmaz. Yine mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi durumlarda kiracı, ariyet veya rehin alan kişilerde öteki işleten sıfatına sahiptirler. Bunların yanında birde varsayımlı işletenlik sözkonusudur. Gerçekte de yasa, zarar görenleri danışıklı ( muvazaalı ) işlem birde varsayımlı işletenliği öngörmüştür ( m.3 ). Kişiler, üçüncü kişilere karşı danışıklı işlemlere girişebilirler. Örneğin, mal varlığı az ya da yok olanlar üzerlerine aracı kaydettirebilirler, rehin vermiş ya da kiralamış gözükebilirler. İşte Yasa koyucu bu durumda “ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere, işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse bu kimse işleten sayılır” demektedir.
Kanıtlama yolu ile kişi ya da kişileri belirleme, ona ya da onlara teknik anlamda işletenlik niteliği vermez; işleten gibi sorumlu olmaları sonucunu doğurur.
Öyleyse öncelikle görünür işletenlere başvurulduğu ve kuşkulu bir durum söz konusu olmadığı sürece sorumluluk yolunda hüküm kurulmalıdır. Davacıların iddiaları ya davalıların savunmaları varsayımlı işletenliğe yöneldiğinde muvazaalı işlemler konusundaki genel ilkeler gözetilmelidir. Açıklanan yasal kuralların ışığında somut olaya bakıldığında, sav savunma dosyada toplanan delil, bilgi ve belgelerden aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere eylemli biçimde işletenin dava dışı Salih Boğa ve halefleri Kollektif Şirketi olduğunda kuşku ve duraksamaya yer bulunmamalıdır. O nedenle sözü edilen yasa hükümleri uyarınca davalı şirketin işleten sıfatı bulunmadığı açıktır.
Hal böyle olunca Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken direnilmesi Usule ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Kopex-Export-İmport Co vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU


Esas No.
2004/10-165
Karar No.
2004/171
Tarihi
24.03.2004


İLGİLİ MEVZUAT
1479-ESNAF VE SANATKARLAR VE DIGER BAGIMSIZ ÇALISANLAR SOSYAL SIGORTALAR KURUMU KANUNU (BAĞ-KUR )/63
2918-KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU ( KTK )/3/85


KAVRAMLAR
TRAFİK KAZASI SONUCU BAĞ-KUR TARAFINDAN YAPILAN ÖDEME VE MASRAFLAR
ARAÇ SAHİBİNİN SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN HÜKMÜN ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMESİ
İŞLETENİN SORUMLULUĞU
RÜCUAN TAZMİNAT TALEBİ
CENAZE GİDERLERİ VE YAKINLARA ÖDENEN PEŞİN SERMAYE DEĞERLERİ İÇİN BAĞ
KUR'UN RÜCU TALEBİ


ÖZET
DAVACI KURUM VEKİLİ, TRAFİK KAZASI SONUCUNDA VEFAT EDEN SİGORTALININ HAK SAHİPLERİNE BAĞLANAN İLK PEŞİN DEĞERLİ GELİR VE CENAZE MASRAFLARININ 1479 SAYILI ESNAF VE SANATKARLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR ( BAĞ-KUR ) YASASI'NIN 63. MADDESİ UYARINCA KUSURLU ARAÇ SÜRÜCÜSÜ İLE ARAÇ MALİKİ OLAN DAVALILARDAN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİNİ İSTEMİŞTİR. KAZAYA KARIŞAN ARACIN TRAFİK SİCİLİNDE SAMİ LATİN ADINA KAYITLI OLDUĞU, ZORUNLU TRAFİK SİGORTASININ ADI GEÇEN TARAFINDAN YAPTIRILDIĞI TARTIŞMASIZDIR. YEREL MAHKEMECE DAVALI SAMİ LATİN HAKKINDA 1479 SAYILI YASANIN 63. MADDESİNDE GÖSTERİLEN ( ARAÇ SAHİPLİĞİ ) SIFATI DİKKATE ALINARAK HÜKÜM KURULMUŞTUR. ANCAK, ANILAN MADDEDE YAZILI ( ARAÇ SAHİBİ ) İBARESİ ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMİŞTİR. MAHKEMECE YAPILACAK İŞ, MADDEDE YAZILI "DİĞER SORUMLULARA" RÜCU EDER İFADELERİ İLE, 2918 SAYILI YASANIN 85. VE 3. MADDELERİ BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMEK SURETİYLE, DAVALI SAMİ'NİN İŞLETEN SIFATININ BULUNUP BULUNMADIĞI ARAŞTIRILIP, HASIL OLACAK SONUÇ DAİRESİNDE BİR KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN ÖNCEKİ KARARDA DİRENİLMESİ USUL VE YASAYA AYKIRI OLUP, DİRENME KARARI BU NEDENLE BOZULMALIDIR


Taraflar arasındaki "rücuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaneli Asliye Hukuk ( İş ) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.10.2001 gün ve 1999/176, 2001/170 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 17.12.2002 gün ve 9388-9793 sayılı ilamı ile; ( ....Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 63. maddesidir.

Söz konusu maddede üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu kanunda sayılan yardımların yapılması durumunda, Kurumun yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için araç sahiplerine, ( araç sahibinin kusuru olmasa bile ) rücu edeceği hükmü öngörülmüştür. Araç sürücüsünün olayda %100 kusurlu olduğu tesbit edildiğine göre araç maliki davalı Sami Latin yönünden 1479 sayılı Kanunun 63. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "... araç sahiplerine..." ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 27.03.2002 tarih 2001/343 Esas, 2002/41 sayılı Kararı ile Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermesi karşısında kanunun 63. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı karşısında araç maliki Sami Latin'in işleten sıfatı yoksa sorumlu tutulamayacak, araç maliki Sami Latin aynı zamanda işleten ise sorumlu tutulacaktır. Burada değerlendirilmesi gereken husus davalı Samı Latin'in işleten sıfatı ile sorumlu olup olamayacağına ilişkindir. Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyor ise karşılığında hem şekli hem de maddi anlamda işletenlik sıfatı birleşmiş olur. 2918 sayılı yasanın 3. maddesinde araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatı ile sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişinin işleten olduğu, ancak ilgilisi tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikenin kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu olduğu ispat edilmişse bu kişinin işleten sayılabileceği hükme bağlanmıştır. Somut olayda araç maliki davalı Sami Latin olay tarihinden önce otomobili 27.12.1995 tarihli sözleşme ile Ebubekir Alan isimli şahsa sattığını, ve teslim ettiğini, ancak aracın mülkiyetini devretmediğini savunmuştur. Kaza tarihinden 6 ay önce aracın Sami Latin tarafından dava dışı Ebubekir Akın'a satıldığı yolundaki beyan araştırılmalı, 2918 sayılı yasanın 3.maddesinin son cümlesinin burada tezahür edip etmediği, davalı Sami Latin üzerine kayıtlı araç uzun zamandan beri Ebubekir Akın tarafından harici satışa dayalı olarak kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp davalı Ali Akın'ın kullanımı dolayısıyla bu kişi yönünden işletenlik kavramının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalıdır. Araç maliki işleten durumunda değilse sırf araç maliki sıfatı ile sorumlu tutulamayacağı düşünülmeden davalı Sami Latin'in sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar ( Bağ-Kur ) Yasası'nın 63. maddesi uyarınca rücuan tazminat alacağına ilişkindir.

Davacı Kurum vekili, trafik kazası sonucunda vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelir ve cenaze masraflarının kusurlu araç sürücüsü ile araç maliki olan davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemektedir.

Davalılardan Sami Latin, trafik kazasına konu aracı kazadan önce, -dava dışı- Ebubekir Akın isimli şahsa haricen sattığını, aracı teslim etmesine karşın bir miktar alacağının kalması nedeniyle, trafik sicilinden devrini vermediğini, daha sonra ise şahsın izini kaybettiği için devrini veremediğini savunarak hakkında açılmış olan davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, 3.10.2001 günlü kararında, araç sürücüsü davalı Ali Akın'ın olayda tam kusurlu bulunduğu, diğer davalı Sami Latin'in ise araç maliki olduğu nedenle istemin kabulüne karar vermiş, Özel Dairece hüküm yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, bu kez Yerel Mahkemece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girme tarihinin, Yerel Mahkemenin bozmaya konu kararından sonraya ait olduğu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının ancak Resmi Gazetede yayımından sonra açılacak davalarda uygulanması gerekeceği, iptal kararının ayrıca bir hüküm yoksa geriye etkili olmayacağı" gerekçeleri ile direnme kararı verilmiştir.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 63. maddesi uyarınca; "Üçüncü bir kişinin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.

Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, ( araç sahiplerine ) ve diğer sorumlulara rücu eder..."

Maddede yer alan ( araç sahiplerine ) ibaresi Anayasa Mahkemesinin 13.11.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan ( 27.3.2002 gün,2001/343 Esas, 2002/41 Karar sayılı ) kararı ile iptal edilmiştir.

Uyuşmazlık, Anayasa Mahkemesi iptal kararının, görülmekte olan davada, bir diğer ifadeyle, kesinleşmemiş kararlara uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Anayasa Mahkemesince, Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun veya kanun hükmünde kararname veya bunların belli madde ve hükümleri ( Anayasa Mahkemesi kararında aksi yazılı değilse ) iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar ( Anayasa m.153/3 ).

Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez ( Anayasa m. 153/5 ). Madde hükmünde yer alan bu ilke uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü; kanunun iptal edilmesinden önce o kanuna dayanılarak yapılmış ve kesinleşmiş olan işlemleri, diğer bir anlatım ile, kesinleşmiş mahkeme kararları ( maddi anlamda kesin hükmü ) ile oluşan hukuki durumların sonucunu ortadan kaldıramayacak, bu hususların yeniden ele alınıp incelenmesine olanak sağlamayacaktır. Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün geriye yürümemesi, kesinleşen ilamlar bakımından geçerlidir. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararı ile de doğrulanan bu ilke 18.11.1964 gün ve 2/4 ve ayrıca 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları ile de desteklenmiştir.

Buna karşılık usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde olan Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, görülmekte olan ( derdest ) davaları ( kesinleşmemiş olan hükümleri ) etkileyecek, henüz kesin hükme bağlanmamış bütün davalarda uygulanması gerekecektir ( HGK'nun 21.1.2004 gün ve 2004/10-44-19 sayılı kararı ).

İptal edilen kanun hükmü mahkemede görülmekte olan davanın hukuki dayanağını oluşturuyorsa, artık Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilecektir.

Hakim, Türk kanunlarını resen uygulamakla yükümlüdür ( HUMK m.76 ). Tarafların bildirdikleri vakıalara uygulanacak hukuk kuralını bulup uygulamak, başka bir deyimle bu vakıaların hukuki niteliğini belirlemek Türk Kanunlarını uygulamak demektir ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 B, 6.C, s.1927 ). İptal kararı ile yürürlükten kalkan bir hukuk kuralı, görülmekte olan bir davanın hukuki sebebini oluşturamayacaktır.Hakim yürürlükte bulunan yasalar uyarınca vakıaların hukuki sebeplerini kendiliğinden uygulamak durumundadır.

Somut olayda Yerel Mahkeme, 63. madde ( araç sahibinin kusursuz sorumluluğunu öngören ) hükmü uyarınca davalılardan Sami Latin hakkında davacı Kurum lehine rücu tazminatına karar vermişken, kararın tebliği aşamasında, Anayasa Mahkemesince hükmün dayanağını oluşturan "araç sahiplerine" ibaresi iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün Resmi Gazetede yayımlanması ile davanın hukuki dayanaklarından birisi ortadan kalkmıştır. Bu durumda adı geçen davalının sorumluluğunun saptanması aşamasında, "araç sahibi" sıfatından kaynaklanan kusursuz sorumluluğu ile değil, anılan maddede yer alan diğer sorumluluk halleri dikkate alınarak hüküm kurmak gerekecektir.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin kararında "kişilerin üzerlerine kayıtlı aracı tasarruf edip etmedikleri araştırılmaksızın sadece kayıt işleminin objektif sorumluluğa esas alınmasının" doğru bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu belirleme ile 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 63.maddesinde açıklanan "Diğer sorumlulara rücu eder" hükmünü işaret ettiği açıktır. Yasada yazılı "diğer sorumlular" dan kastın ise 2918 sayılı Yasanın 85/1 ve aynı Yasanın 3.maddesinde yazılı işleten kavramının ne olduğunun tespiti öncelik taşımaktadır.

Şekli ölçüye göre işleten, satışa esas olan tescil belgesinde ( m.19 ), aracın fenni muayene ve trafiğe çıkmasının temelini oluşturan trafik belgesinde ( m.21 ), sigorta poliçesi ile ( m.91 ) vergi kaydında adı yazılı kişidir.

Maddi ölçü ise araçtan ekonomik olarak yararlanmayı ve araç üzerindeki eylemli egemenliği ölçü alır. 2918 sayılı yasa bu temel olgu üzerine oturtulmuştur.

Kimlerin işleten olabileceği Yasada sıralanmıştır.Öncelikle vurgulanmalı ki kimin araç sahibi olduğu konusunda yasa kuralını koymuştur. Trafiğe tescil, tescil belgesi ile sahiplik, Noter tarafından yapılan satış belgesi birer sahiplik belgesidir.2918 sayılı Yasanın 3.maddesinde "araç sahibi, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya Noterden lehine satış belgesi düzenlenmiş kişi" olarak tanımlamıştır. Trafiğe tescilli araç, ancak Noter sözleşmesiyle devredilir. 2918 sayılı Yasanın 20/d maddesi uyarınca Trafiğe tescilli araçların haricen satışı geçersiz olup bu husus kamu düzeni ile ilgili olduğundan mahkemelerce kendiliğinden ( resen ) gözönünde bulundurulur. İşte bir kaza olduğunda aracın kim yararına kullanıldığına bakılarak sorumlu kişi tespit edilebilecektir.

Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi, aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan ekonomik çıkar sağlıyorsa bu kişi hem şekli hem de maddi anlamda işletendir. Burada maliklik sıfatı ile işletenlik sıfatı aynı kişide birleşmiştir.Noterlerin düzenleme yoluyla yaptığı satışlar dışında, aracın haricen satışında bu satışlar geçersiz olduğundan bu gibi durumlarda aracın sicilde kayıtlı malikine işleten gözüyle bakmak ve buna ağırlık vermek olayın mağdurları bakımından yerinde olacaktır. ( Bkz.Ergun Özsunay, Trafik Hukukunda Zarar Giderimi Sorumlusu olarak "İşleten" ( Araç sahibi ) Kavramına İlişkin Bazı Sorunlar. Batıder Temmuz 1971 C.VI S.1 Sh.83-110 )

2918 sayılı Yasanın 3. maddesinde yazılı işleten kavramına da açıklık getirmek gerekir. Bu maddeye göre işleten, araç sahibi olan veya aracı mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracı uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi işleten olarak kabul edilmektedir. Bunların yanında 2918 sayılı Yasanın 17.10.1996 gün ve 4199 sayılı yasa ile değişik 85 nci maddesinde motorlu aracın, bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi durumunda bu teşebbüs de sorumluluğa katlanacaktır.Teşebbüs sahibi 2918/3 madde tanımlamasına göre işleten değildir.Gerek motorlu aracın işleteni gerekse teşebbüs sahibi zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olacaklardır.

Bu sayılanların dışında yasa ( 2918/m.3 ) varsayımlı işleten kavramına yer vermiştir.Zarar görenleri danışıklı ( muvazaalı ) işlemlere karşı korumak için bu düzenlemeyi yapmıştır.Maddeye göre "ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır" denilmiştir.

Bu gibi olaylarda öncelikle görünür işletenlerin sorumluluğu yönüne gidilmelidir. Davacıların iddiaları yada davalıların savunmaları varsayımlı işletenliğe yöneldiğinde, muvazaalı işlemler konusunda genel ilkeler gözetilmelidir.

Açıklanan yasal kurallar ışığında somut olaya bakıldığında; kazaya karışan 34 SPT 17 plakalı aracın trafik sicilinde Sami Latin adına kayıtlı olduğu, Zorunlu Trafik Sigortasının adı geçen tarafından yaptırıldığı tartışmasızdır. Yerel mahkemece davalı Sami Latin hakkında 1479 sayılı Yasanın 63 maddesinde gösterilen ( Araç sahipliği ) sıfatı dikkate alınarak hüküm kurulmuştur.

Yukarıda anıldığı gibi 1479/63 ncü madde de yazılı ( Araç sahibi ) ibaresi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Mahkemece yapılacak iş 1479/63 ncü maddede yazılı "diğer sorumlulara" rücu eder ifadeleri ile, 2918 sayılı Yasanın 85, aynı Yasanın 3.maddeleri birlikte değerlendirilmek suretiyle, davalı Sami'nin işleten sıfatının bulunup bulunmadığı araştırılmak, hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda yazılı nedenlerden dolayı HUMK.429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24.3.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 22-10-2008, 13:13   #6
av.araf

 
Varsayılan

Değerli Meslektaşım öncelikle alakanıza teşekkür ederim.
Sanırım benzer bir olayla karşılaşan meslektaşlarımız olmaması sebebiyle bugüne kadar herhangi bir cevap eklenmedi bu sayfaya (ya da ben polyannayım )

Bizim olayımızın üzerinden aylar geçmesine rağmen henüz bir netice almış değiliz.Çünkü bizde güvence hesabı dava açmak yerine ödediği tazminatı direk icra yolu ile talep etmeyi uygun gördü.Bizde ilamsız icra olması sebebiyle icra dosyasına itiraz ettik.Henüz itiraz üzerine açılmış bir dava yok.Ama olayımızın seyri esnasında aracı fiilen işletenler müvekkilimin hiçbir kusurlu davranışı olmadığını satışı almama hususunda ve kazada kendi kusurlu davaranışlarının olduğunu içeren birer dilekçe ile güvence hesabına başvurdular ve maddi manevi bütün sorumluluğun kendilerine ait olduğunu kabul ve beyan ettiler.Buna rağmen güvence hesabı dava açma gereği hissetmeden bizi de taraf göstererek direk icra yoluyla tahsile gitti.Sanırım siz bizden daha önce sonuç alacaksınız.Gelişmeleri sayfaya karşılıklı olarak eklediğimiz takdirde bizden sonra böyle bir ihtilafla karşılaşan meslektaşlarımız daha sağlam adımlarla hareket edebilirler sanırım.
Old 10-11-2008, 12:22   #7
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan Soruya yanıt

Değerli meslektaşım . Sorularınıza yanıtlarımı aşağıda sunuyorum. Umarım yararlı olacaktır.




1- 2918 Sayılı Karayolları Trafik Yasasının 20/d maddesinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi esas alınarak noterlerce yapılacağı, noterlerce yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olduğu ifade edilmiştir. Belirtilen bu yasal düzenleme itibariyle motorlu araçların mülkiyetinin el değiştirme işleminin anılan madde uyarınca yapılması gerektiği sonucuna varmak gerekir. Maddede araçların mülkiyetinin değiştirilmesi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak ayrı ve kendine özgü bir biçim koşuluna bağlanmıştır. Yine belirtilen bu koşula uygun olmayan devirlerin de geçersiz olduğu ifade edilmiştir.


Trafik kayıtları mülkiyeti kesin olarak gösteren sicillerden bulunmamakla beraber aksinin ancak yasada belirlenen nitelikteki delillerle ispat edilmesi gerekir. O halde trafik sicilinin aksi ancak noter senedi ile kanıtlanabilir. Müvekkiliniz iddiasını bu nitelikteki bir belge ile ispat edemediğinden harici satış işlemi geçersiz olduğuna ve başka geçerli bir neden de bulunmadığına göre trafik kaydında malik olarak görünen müvekkiliniz rücu davasında sorumlu tutulacaktır.


Değerli meslektaşım Av. Mehmet BAŞ'ın sorunuza verdiği yanıtta sunmuş olduğu içtihatların somut olaya uygun düşmediği kanısındayım . Özellikle Bağ-Kur rücu davası ile ilgili olan için bunu net olarak söylemek mümkündür. Çünkü Bağ-Kur'un rücu hakkı kanundan doğmaktadır , halefiyete dayalı değildir ve 1479 sayılı Kanun'un 63. maddesinde kişilerin üzerlerine kayıtlı aracı tasarruf edip etmediğinin araştırılması gerektiği, sadece tescil kaydının objektif sorumluluğa esas alınamayacağı açıkça vurgulanmıştır. Oysa, sigortacının veya Güvence Hesabı'nın rücu hakkı halefiyete dayalıdır.


Bu durumda fiili malik ile resmi malikin aralarında yaptığı protokolün müvekkilinize Güvence Hesabı'nın rücu talebi açısından bir yarar sağlamayacağını düşünüyorum.


2- Fiili malik ile ehliyetsiz araç kullanan kardeşin Güvence Hesabı'na belirttiğiniz biçimdeki yazılı başvuruları sizin Güvence Hesabı'na ödeme yaptıktan sonra onlara karşı açacağınız rücu davasında kesin delil olur.




3- Aracı sigorta şirketine karşı , sözleşmeyi imza edenlen kendilerinin rücu konusunda bilgilendirilmediklerini, hataya düşürüldüklerini bu nedenle sözleşmenin iptalini istemeleri mümkündür. Sözleşmenin konusu, niteliği gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Somut olayda da sözleşmeyi imza edenler kendi yakınlarına rücu edileceği hususunda hataya düşmeselerdi böyle bir sözleşmeyi imza etmeyeceklerdi.


Diğer yandan, 1238 sayılı kanunla değişik 1136 sayılı kanunun 35. maddesinde adli işlemlere ait bütün evrakın düzenlenmesi Avukatlara tanınmış bir hak olup Avukatlık yapmak yetkisini haiz bulunmayanların bu maddedeki hükmü ihlal ederek destekten yoksun kalma tazminatı hususunda aracılık işlemi yapmaları Avukatlara ait yetkilerin kullanılması olarak yorumlanıp haklarında suç duyurusunda bulunulabilir kanısındayım.


4- Araç hala müvekkiliniz üzerine olduğuna göre aracı elinde bulunduran aleyhine men'i müdahele ve aracın müvekkilinize teslimi hususunda dava açmanız gerektiği kanısındayım.
Old 10-11-2008, 16:00   #8
av.mehmet baş

 
Varsayılan

Değerli Meslektaşlarım,acele ile bulduğum birkaç yargıtay kararını eklemiştim söz konusu olaya...
Güvence Hesabının diğer sorumlulara rucu etmesinin hukuki boyutunu kanundan doğan halefiyet olduğu konusunda benimde tereddütlerim vardı.değerli meslektaşım Şenel Beyin bahsettiği gibi ise o halde bizimde açılan rucuen tazminat davasında karşı tarafın kusuruna göre hakkaniyetli bir indirim talep etme hakkımız olacaktır diye düşünüyorum.Bu konuda da bilgi verirseniz banada yaralı olacaktır diye düşünüyorum şimdiden teşekkür ediyorum ilginiz için.
Ancak sorulan soruda öyle sanıyorum ki;Araç maliki olarak gözüken-trafikte adına kayıtlı araç sahibinin-aracı haricen sattıktan sonraki meydana gelen kazadan işleten olarak soırumluluğu varmıdır?İşleten olmadığı ispat edilebilir mi? gibi cevaplar isteniyordu.
Yargıtayın uzun zamandır trafikte adına kayıtlı kişiyi yani şekli işleteni bu tür kazalarda sorumlu saydığı bir gerçek.Ama benimde merak ettiğim şey bu tür davalarda maddi işletenlik sıfatının araştırılıp araştırılmadığı yani aracı trafiğe çıkarmakta irade sahibi olan,aracın tüm masraf ve rizikolarına katlanan kişi aracı harici satışla devralmış ise bile işleten sayılmayacakmıdır?

Bulduğum 2 yargıtay kararı daha var.inceleyip cevap verirseniz çok memnun kalırım saygılarımla.....
**************
RÜCUEN TAZMİNAT DAVASI - BAĞ-KURUN RÜCU HAKKININ KANUNDAN DOĞMASI - HAK SAHİPLERİNİN GERÇEK ZARARINA KUSUR ORANI UYGULANMASI
KAYIT NO : 91976
**************
Esas Yılı : 2003
Esas No : 3976
Karar Yılı : 2003
Karar No : 5037
Karar Tarihi : 17.06.2003
Daire No : 10
Daire : HD
**************
ÖZET? Bağ-Kur'un rücu hakkı kanundan doğan, halefiyete dayanmayan basit rücu hakkı olduğundan; bağlanan peşin sermaye miktarına davalı sürücünün 5/8 oranındaki kusuru uygulanarak karar vermek gerekirken hak sahiplerinin gerçek zararına sürücünün 5/8 nispetindeki kusur uygulanmak suretiyle eksik rücu alacağına karar verilmesi isabetsizdir.
**************
(1479 S. K. m. 63)
Dava: Davacı, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rucüen ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı ve davalılardan Gıyasettin K. Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Taş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Karar: Dava, 16.11.1997 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu ölen Feridun B.'ın hak sahiplerine Bağ-Kur tarafından bağlanan ilk peşin değerli gelirin 1479 Sayılı Kanunun 63.maddesine göre davalılardan rucüen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesi hükmü kapsamında rücu edilecek kişilerin sorumlulukları öncelikle 3.kişinin suç sayılan hareketi ile yasada belirtilen sosyal sigorta yardımlarının yapılmasını gerektiren bir halin doğması ve sigortalı ya da hak sahiplerine bu yardımların yapılması koşuluna bağlanmıştır.
Somut olayda; davalılardan sürücü Cavit T.'in ceza mahkemesinde 5/8 oranındaki kusuru ile trafik kazasına neden olduğu ve Bağ-Kur sigortalısı Feridun Balkan'ın vefat etmesi nedeniyle, hak sahiplerine Bağ-Kur tarafından aylık bağlandığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki, davalı Gıyaseddin K.'ın rücu alacağından sorumluluğuna dayanak kılınan 1479 Sayılı Kanunun 63.maddesinin 3396 Sayılı Kanunla değiştirilen 2.fıkrasında yer alan <araç maliklerine> ibaresi; Anayasa Mahkemesinin 27.03.2000 tarih ve 2001/343 Esas-2002/41 Sayılı Kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı 13.11.2002 gün ve 24935 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu durumda araç malikinin 1479 Sayılı Kanunun 63.maddesi kapsamında Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak anılan yasanın öngördüğü <diğer sorumlular> kavramı kapsamında 2918 Sayılı Kanunun 3.maddesi hükmünde öngörülen tanım çevresinde işleten sıfatını haiz bulunması; bir başka anlatımla trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan traktör üzerindeki fiili hakimiyet ile aracı tehlikesi kendisine ait olmak üzere kendi nam ve hesabına işletiyor olması halinde mümkündür. Gıyaseddin K.'ın traktörünün M. Kemalpaşa da <Ö... Galeriye> sattığı ve bu galeri sahibinin olaydan 1,5 yıl öncesinde traktörü olayda ölen Feridun B.'a haricen satış yaptığı tanık sözleri ceza dosyası ve Cumhuriyet Savcılığı tahkikat evrakından anlaşılmaktadır. Gıyaseddin K.'ın İŞLETEN OLMADIĞI ANLAŞILDIĞINDAN, sırf araç maliki olarak sorumlu tutulması mümkün değildir. Öte yandan, Bağ-Kur'un rücu hakkı kanundan doğan, halefiyete dayanmayan basit rücu hakkı olduğundan; bağlanan peşin sermaye miktarına davalı sürücü Cavit T.'in 5/8 oranındaki kusuru uygulanarak karar vermek gerekirken hak sahiplerinin gerçek zararına sürücünün 5/8 nispetindeki kusur uygulanmak suretiyle eksik rücu alacağına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, Bağ-Kur vekili ve davalı Gıyaseddin K. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç? Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17.06.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)
**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.



**************
RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI - ARAÇ MALİKİNİN SORUMLULUĞU - KUSURSUZ SORUMLULUK - İŞLETEN SIFATI
KAYIT NO : 73908
**************
Esas Yılı : 2003
Esas No : 4592
Karar Yılı : 2003
Karar No : 4836
Karar Tarihi : 10.06.2003
Daire No : 10
Daire : HD
**************
ÖZET : Davacı, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
**************
(1479 S. K. m. 63) (2918 S. K. m. 3)
DAVA : Davacı, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra işin gereği düşünüldü:
KARAR : 1-Davalılardan Recep İ.'in yüzüne karşı, diğer davalının ise yokluğunda verilen 24.9.2002 tarihli karar, davalılar tarafından Ergani Asliye Hukuk ( İş ) Mahkemesi'ne verilen 26.9.2002 tarihli temyiz dilekçesiyle temyiz edilmiş olup, ¼ oranındaki temyiz harcı tutarı olan 74.723.000 TL de 27.9.2002 tarihli, 250079 numaralı sayman mutemedi alındısıyla yatırılmış, davalılar adına çıkarılan muhtıra ve kararı temyiz etmemiş sayılmalarına ilişkin ek karar, davalıların temyiz dilekçesi ekinde sundukları pul kullanılarak sağlanmıştır. Ayrıca temyiz etmemiş sayılmaya ilişkin kararın tarihi de asıl kararla aynı olan 24.9.2002 olarak belirtilmiştir. Sıralanan bilgiler ışığında, davalıların yasal sürede ve HUMK'nun 434. maddesindeki gereklere uygun olarak yaptıkları temyiz başvurularının, dosya içeriğiyle uyumsuz tarihler ve harç miktarından bahisle reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan, davalıların temyiz etmemiş sayılmasına ilişkin ek kararın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 432. maddesi uyarınca bozulmasına.
2-Hükmün esasına yönelik temyiz itirazlarına gelince; Davalılar hakkında 1479 sayılı Yasa'nın 63. maddesine dayalı olarak açılan davada, Recep'in kusurlu araç sürücüsü, İdris'in ise araç maliki olduğu gerekçesinden hareket edilerek, davalıların bu konumları gereği tazminle sorumluluklarına hükmedilmiş, İdris'in araç maliki olarak kusursuz sorumluluğunun bulunduğu belirtilmiştir.
Araç sürücüsü olduğu gerekçesiyle tazminle sorumlu tutulan Recep İz'in ceza yargılaması ve eldeki davanın yargılaması sürecinde, kaza sırasında kendisinin aracın arka kısmında uyumakta olduğunu, aracın ölen sigortalı tarafından kullanıldığını, aracın çarpma noktasına göre de ancak sürücünün ölebileceğini iddia ettiği, iddiasını kanıtlamak için tanıklar dinlettiği, hakkındaki ceza yargılamasının da kesin sonuca bağlanmayıp 4616 sayılı Yasa uyarınca işlemden kaldırıldığı gözetildiğinde, sürücü olmadığı yolundaki savunmasıyla, sunduğu kanıtların tartışılıp, değerlendirilmesi ve red nedenlerinin gerekçeli olarak belirtilmesi zorunluluğu mevcut olduğu halde, bu yöndeki kabulün gerekçeleri ortaya konulmaksızın, davalı Recep'in olay anında araç sürücüsü olarak kabul edilip tazminle sorumluluğu yoluna gidilmiş olması,
Davalı İdris'in sorumluluğunun dayanağını oluşturan, 1479 sayılı kanunun 63. maddesinin 3396 sayılı kanunla değiştirilen 2. fıkrasındaki "... araç malikine..." ibaresi, Anayasa Mahkemesinin 27.03.2000 tarih ve 2001/343 E, 2002/41 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı 13.11.2002 gün ve 24935 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca aracı kullanan kişinin ölen sigortalı olması halinde de, anılan kişinin olay tarihinde sürücü belgesinin bulunması nedeniyle ehliyetsiz kişiye araç kullandırma biçimindeki kusurlu eylemi oluşmayacağı gibi, Kurum sigortalısının kusurlu eylemiyle ortaya çıkan zarar halinde, 1479 sayılı Yasa'nın 63. maddesinde belirtilen üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketinden de söz etme olanağı bulunmayacaktır.
Bu durumda, araç maliki İdris İz'in 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesi kapsamında rücu alacağından sorumluluğu ancak, aracın diğer davalı tarafından kullanılmış olması halinde ve anılan yasanın öngördüğü, "Diğer sorumlular" kavramı kapsamında 2918 sayılı Kanunun 3. maddesi hükmünde öngörülen tanım çerçevesinde işleten sıfatını haiz bulunması, bir başka anlatımla; Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan araç üzerindeki fiili hakimiyeti ile aracı tehlikesi kendisine ait olmak üzere kendi nam ve hesabına işletiyor olması halinde mümkündür. Bu esaslar çevresinde araştırma ve inceleme yapılmadan davalı İdris'in olay anında üzerinde araç trafik kaydının bulunduğundan bahisle sorumluluğuna karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10.06.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Old 15-04-2009, 14:00   #9
av.araf

 
Varsayılan

Bu konuyla ilgilenen arkdaşlara da yardımcı olması açısından dosya ile alakalı bilgi vermek istiyorum.İcra takibine yapmış olduğumuz itiraza yaklaşık 8 ay boyunca her hangi bir başvuru yapılmadı ancak geçen hafta itirazın iptali için dava açıldığına dair bir tebligat ulaştı elimize.Dosyayı İstanbul il sınırlarında olmadığı için bir başka meslektaşım takip edecek ama bu konuyla ilgili bir gelişme olduğu durumda istifade etmemiz için sizlerle paylaşacağım.
Old 25-02-2010, 11:23   #10
zerrin kaya

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.araf
Bu konuyla ilgilenen arkdaşlara da yardımcı olması açısından dosya ile alakalı bilgi vermek istiyorum.İcra takibine yapmış olduğumuz itiraza yaklaşık 8 ay boyunca her hangi bir başvuru yapılmadı ancak geçen hafta itirazın iptali için dava açıldığına dair bir tebligat ulaştı elimize.Dosyayı İstanbul il sınırlarında olmadığı için bir başka meslektaşım takip edecek ama bu konuyla ilgili bir gelişme olduğu durumda istifade etmemiz için sizlerle paylaşacağım.

Değerli meslektaşım ben de benzer bir olay ile karşı karşıya kaldım. Güvence Hesabı tarafından açılmış olan takibe itiraz tetmeyi düşünüyorum. Açılacak itirazın iptali davasına örnek oluşturması bakımından, dosyanızdaki gelişmeleri aktarırsanız sevinirim.

Teşekkür ederim...
Old 25-02-2010, 14:22   #11
av.araf

 
Varsayılan

Bahsettiğim olayda mağdur olan kişi yakın bir akrabam olması sebebiyle ben dosyanın İstanbul ayağında güvence hesabı ile görüşmeleriyl ilgilendim.Ancak dava kısmını bir başka meslektaşım yürütüyor.Henüz karara çıkmadı bildiğim kadarıyla olumlu bir gelişme yaşanırsa emsal olması açısından sizinle paylaşırım
Old 06-09-2012, 15:16   #12
n_plak

 
Varsayılan

Merhaba;

Konu uzun süre önce tartışılmış, o günden bu yana güvence hesabının rücu edemeyeceğine dair karar alan meslektaşım var mıdır acaba?

İyi çalışmalar
Old 28-02-2013, 15:03   #13
AV.FİLİZ AY

 
Varsayılan

Güence hesabı gerekçeli mahkeme kararı icraya konulduktan kaç gün sonra ödeme yapıyor.Temyiz ederken icranın geri bırakılması talebinde bulunuryor mu bu konuda tecrübesi olan arkadaşlar varsa aktarırsa sevinirim teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İŞ GÜcÜ Kaybi-sİgorta Şİrketİ-trafİk Kazasi Mehmet Taşcı Meslektaşların Soruları 1 01-02-2008 09:28
Trafİk Kazasi Tedavİ Gİderlerİ Av.Hakim Meslektaşların Soruları 4 09-12-2007 23:11
Sİgorta Zİncİrleme Trafİk Kazasi Av. Ahmet GÜÇ Meslektaşların Soruları 1 08-05-2007 15:15
Trafİk İŞ Kazasi Sonucu Sulh Aktİ Ve Kesİn HÜkÜm mslmklvz Meslektaşların Soruları 6 24-08-2006 20:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09992290 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.