Kadastro tespitine itiraz davasında, taşınmazda çıkan miktar fazlalığının tescili

Müvekkilin ve öncesinde ailesinin nizasız fazılasız 93 senedir kullandığı zeytinlik, kadastro gecerken, üzerinde fazlalık tespit edilmek suretiyle fazlalıkla birlikte müvekkil adına kayıt ediliyor. Hazine itiraz ederek, buranın orman vasfı oldugunu, orman kadastrosuna göre orman vasıflı olmamakla birlikte orman kadastrosu kesinleşse de 20 yılın gecmediğini beyanla tespite itiraz ediyor.

Yapılan yargılamada ve bilirkişi tespitinde;

- Bölgenin hiç bir şekilde orman vasfı bulunmadığı ( öncesinde ve sonrasında)
- Buranın zeytinlik oldugu ve üzerindeki agacların en az 100-150 yasında oldugu, bakıldığı ve optimum düzeyde olduğu,
- Davalı ve ailesinin burayı nizasız fasılasız yaklaşık 100 senedir kullandığı

tespit ediliyor.

Ancak mahkeme hükmünde;
"Taşınmazın orman sayılmayan yer olduğu ifade edilmiş ise de dayanak vergi kaydı, değişmeye, genişletilmeye elverişli sınır ihtiva etmesi nedeniyle3402 sayılı kanunun 20. madde hükmü gereğince kapsamının yüzölçümü ile belirlenmesi zorunluu olup, dava konusu parselin dayanak vergi kaydı miktar fazlasının öncesinin orman oldugunun kabulü gerekir. Orman sınırlandırmasının yapılıp kesinleştiği 91 yılına kadar dava konusu yerin orman sayılan yerlerden oldugunun kabul edilmesi gerektiğinden 1991 yılına kadar surdurulen zilyetliğin bir önemi bulunmamaktadır. Bilirkişilerin buranın 6831 s.y. kapsamında orman vasfında olmadıgı gorusunun de acıklanan belirleme karsısında bir anlamı yoktur" diyerek davayı kabul ediyor.

Miktar fazlası denilen kısım arazinin 2/3luk kısmı zaten. Ve uzeri de 150 yıllık zeytin agacları ile kaplı.

766 sayılı yasa md. 43, 3402 s.y. md. 14, 17 ve 20 ve Taşınmaz malların sınrılandırma tespit ve .... hk yönetmelik ( 19618 s. ve 28.10.87 t.li RG) md. 14 u birarada degerlendirdiğimde ben bu sonuca ulasamıyorum.

Neticede burasının orman olmadıgı tespit edilmiş, 100 sene öncesinde de orman olmadıgı tespit edilmiş, orman kadastrosu da 91 yılında bunu tespit etmiş ve yörede ormana hiç bir yer almamıs. Buna ragmen ölçümlemeye esas alınan dayanak vergi kaydı ile şimdi yapılan ölçümlerde cıkan miktar fazlalığının orman olarak kabulü niçin gerekiyor? Mahkeme hukmünde 1991 yılından itibaren dava tarihine kadar 20 yıl gecse idi, zilyetlikle kazanmıs olacaktı ama bu surede gecmediğinden davanın kabulü gerekir diyor.

Yani mahkeme bu arazinin orman olmadıgını ve nizasız fasılasız 100 yıldır kullanıldıgını tespit ediyor ama, aksi yönde karar veriyor.

Bu konuda tecrubesi olan veya aksi yönde bir yargıtay kararı bilen bir arkdasım varsa ve benimle paylasırsa cok sevinirim.

Tesekkurler,

Vergi kaydının değişebilir sınırlarının bulunduğu yönde kanunlar uyarınca devlete kalan taşınmaz varsa, kayıt miktarına itibar edilmiş olabilir. Değişebilir sınır yönünde böyle bir taşınmaz var mı?

benzer bir durum ile benim de müvekkilime yönelik açılan dava malesef aleyhimize sonuçlandı ve karar kesinleşti. Ancak ben burada mülkiyet hakkına orantısız ve haksız bir müdahale olduğunu bu nedenle tazminat talep hakkının olabileceğini düşünmekteyim.

Alıntı: Yazan Av.Askan benzer bir durum ile benim de müvekkilime yönelik açılan dava malesef aleyhimize sonuçlandı ve karar kesinleşti. Ancak ben burada mülkiyet hakkına orantısız ve haksız bir müdahale olduğunu bu nedenle tazminat talep hakkının olabileceğini düşünmekteyim.

Sayın Meslektaşlarım, ben Orman Genel Müdürlüğü Avukatıyım. biz bu durumlarla çok karşılaşıyoruz. malumunuz Orman Kanunu gereğince de genellikle, kazanan tarafta oluyoruz:-) ancak, Ülkemizde, bu tür, mülkiyet hakkına müdahaleler sonucunda, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolunu da tükettikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurarak; tazminat alanlar oldu. uğramış olduğunuz zararın tazmini için, bu yolu izleyebilirsiniz. ancak, Orman Genel Müdürlüğü ya da Hazine'ye karşı açılan davalardan ya da yapılan başvurulardan sonuç alınamıyor. zira, 6831 sayılı Orman Kanunu ve 1982 Anayasası'nın 169'uncu maddesi çok açık. iyi çalışmalar dileğiyle.

Sayın Sevgi Hn. öncelikle ilginiz için çok teşekkür ederim.
Uzun süredir bu konuyu araştırıyorum. Söylediğiniz gibi mevzuat nedeni ile iç hukukta birşey elde edebilmek kolay görünmüyor. Ancak -emsal nitelikte bir içtihata henüz rastlamamış olsam da- AHİM içtihatları bu konuda çok ümit verici.
Bu noktada AHİM içtihatlarını iç hukukta kullanarak ben sonuç elde etmeyi düşünüyorum.Çünkü ağır bir mağduriyet söz konusu.

Ancak; sizin görüşünüz ile iç hukukta etkili bir hukuk yolu olmadığına dayanarak doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne ve sonrasında AHİM'e başvurabilmek mümkün olabilir mi? Bu konuda paylaşabileceğiniz bir karar var ise memnun olurum.

Saygılar ve Sevgilerle

Sayın Meslektaşım,
bu konuda görülüp; sonuçlanmış davalar var. henüz içtihat elde edemedim, ama diğer Orman Avukatı arkadaşlarla görüşüyorum. onlarda, özellikle Karadeniz Bölgesi'nde görev yapan arkadaşlarda, içtihatlar var. aldığım zaman, buraya ekleyeceğim. o içtihatlar da söylediğim gibi, Anayasa Mahkemesi'nden sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurularak elde edilmiş.
iyi çalışmalar dileğiyle.