Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

feragat halinde tedbir nafakası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-01-2009, 22:31   #1
sevda mert

 
Varsayılan feragat halinde tedbir nafakası

müvekkilemin eşine karşı açtığı boşanma davası yine kendi feragatı nedeniyle reddedildi.davanın açılmasıyla birlikte müvekkilem lehine hükmolunan tedbir nafakası karşı tarafın (boşanmak isteyen eşin) bu red kararını temyiz etmesi halinde devam edecekmidir yoksa feragat beyanı mahkemeye ulaştığı anda nafaka zaten kesilmişmidir,temyiz aşamasında da olsa devam etmeyecekmidir?teşekkürler
Old 29-01-2009, 00:21   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Bütün tedbirler, mahkemece kararda aksi belirtilmediği sürece, karar kesinleşene dek devam eder.
Old 29-01-2009, 00:36   #3
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Feragat kesin hükmün sonuçlarını oluşturacağından ( HUMK. 95) feragat beyanının mahkemeye ulaşmasıyla tedbir nafakasının kalkacağını düşünüyorum.

---Ayrıca genel kural olarak aksine karar varilmedikçe Esas hakkındaki kararın tefhim veya tebliği ile tedbir kendiliğinden kalkmış sayılır. ( HUMK 112)---
Old 29-01-2009, 07:33   #4
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

İlk mesajda eksik yazmışım; "Aile hukukuna ilişkin bütün tedbirler, mahkemece kararda aksi belirtilmediği sürece, karar kesinleşene dek devam eder." demeliydim.

Bu itibarla sayın Yücel Kocabaş'ın "feragat beyanının mahkemeye ulaşmasıyla tedbir nafakasının kalkacağını düşünüyorum" şeklindeki görüşüne katılmıyorum.
HUMK 95'de feragatin "kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı"ndan sözedilmişse de, feragat beyanı kendiliğinden kararı kesinleştirmez; usul hukuku bakımından yine de mahkemenin bir karar vermesine ihtiyaç vardır.

Aile hukuku açısından da MK 169'daki tedbirler nitelikleri gereği, mahkemece kararda tedbirlerin devamına karar verilmese bile, karar kesinleşinceye dek devam ederler. Tedbir nafakası da bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Görüşümü destekleyen bir Yargıtay kararı aşağıdadır. Saygılarımla.

T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi

E:2003/24134
K:2004/1515
T:27.01.2004

Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Takip dayanağı Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/529 esas 2003/210 karar sayılı 11.3.2003 karar tarihli boşanma ilamında tedbir nafakasına hükmedilmiştir. Boşanma talebi reddedildiğinden ve nafakanın devamına ilişkin karar oluşturulmadığından bu durumda tedbir nafakası boşanma kararının kesinleşmesi tarihine kadar devam eder ve kesinleşme tarihinde son bulur. Bu kural ışığında boşanma davasının red kararının kesinleşme tarihi araştırılıp sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde istemin reddi biçiminde karar tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 27.01.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 29-01-2009, 10:32   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Özü: Feragat kesin hükmün sonuçlarını doğuracağından M.K.nun 137 (TMK 169) maddesi uyarınca tayin olunan nafakanın kararın şekli anlamda kesinleşmesine kadar devamına karar verilemez.

Davadan feragat davayı sona erdirir ve kesin hükmün sonuçlarını hasıl eder. (HUMY md.95) Bu sonuç için hükmün tebliği, sürelerin geçmesi, kanun yollarına müracaat sonucunun beklenmesi, kısaca şekli anlamda kesinleşme gerekmez. O halde boşanma davası içinde Medeni Kanunun 137.maddesine göre takdir edilen tedbir nafakası davadan feragatin olduğu 06.04.1994 tarihinde sona erer. Mahkemece şekli kesinleşmeyi amaçlar biçimde nafakanın karar kesinleşmesine kadar devam etmesine biçiminde karar vermesi doğru değildir (...). Yarg. 2.HD 17.04.1995 E.4115, K.4708 (Ali İhsan ÖZUĞUR, Nafaka Hukuku, 2004, s.174).
Old 29-01-2009, 13:41   #6
halit pamuk

 
Varsayılan

2. Hukuk dairesinin feragatla birlikte davanın derdest olmaktan çıktığı ve feragatten itibaren tedbirin sona erdiği görüşünde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu görüş kabule mümkün değildir.Zira, davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararın bozulma ihtimali vardır. Karar bozulması üzerine dava yeniden derdest olacaktır. Bu nedenle şekli anlamda kesinleşmeyi aramak gerekir, diye düşünüyorum.

12. hukuk dairesi de bir kararında "Taahhütnamede belirtilen Mersin 2 Asliye Hukuk Mahkemesindeki dosyanın yetkisizlik kararı ile Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesine geldiği, davanın feragatla 7.2.1996 tarihinde sonuçlandığı, kararın 13.3.1997 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Alacaklının tedbir nafakası alacağını boşanma davasının kesinleştiği tarihe kadar isteme hakkı bulunmaktadır."(12. HUKUK DAİRESİ E. 1997/3989 K. 1997/4434 T. 10.4.1997)
demektedir.


Boşanma davasının reddine veya kabulüne ilişkin hükümde, tebbir nafakasının açıkça devamına karar verilmemiş olsa bile, tedbir nafakası boşanma davasına ilişikin hüküm kesinleşinceye kadar devam eder. Yani, HUMK.m.112 hükmü, tedbir nafakası için uygulanmaz, diye düşünüyorum. ( Baki Kuru.Hukuk Muhakemeleri Usulü. Cilt IV. 2001. sH.4389)
Old 29-01-2009, 17:02   #7
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Yargıtay 2.HD. aşağıdaki kararında aynı düşencelerle TMK 166/son maddesindeki üçyıllık süreyi feragat tarihinden başlatmaktadır.kararın şeklen kesinleşmesini beklemeye gerek yok denilmektedir. Değişik olaylarda istikrarlı olarak ayni nitelikte kararlar verilmektedir.

HGK. aşağıdaki kararında "feragat tarihinde kesin bir hükmün hukuksal sonuçlarını doğurmuş olan feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın temyiz edilip edilmemesi ve edilmiş ise gerçekleşen Yargıtay incelemesi, kesinleşme tarihini değiştirmez. Çünkü şekli anlamında kesinleşme mahkemece hangi tarihte karar verilmiş yada yargıtayca hangi tarihte kanun yolu denetimi yapılmış olursa olsun feragat tarihinde ( anında ) hukuksal sonuçlarını ortaya koymuştur. " demektedir.

Tabii ki; Yargıtay 2.HD.si de HGK. da yanlış düşünüyor denilebilir. Fakat bu forumlarde genellikle uygulamaya yönelik sorular sorulmakta ve yanıtlardan genelde eldeki davalarda yararlanılmaktadır.Sonuçta o soru ile ilgili dilekçeler görüşlerine yer verilen Yargıtayca incelenecektir. Bu yönden yapılacak tavsiyelerde Yargıtay uygulamalarına değer verilmesi gerektiği kanısındayım.


T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/2383

K. 2008/3409

T. 13.3.2008

• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI ( Önceki Boşanma Davasından Feragat Tarihinden İtibaren Tarafların 3 Yıllık Sürede Bir Araya Gelmedikleri Anlaşıldığından Boşanmaya Karar Verilmesi Gerektiği )

• EVLİLİK BİRLİĞİNİN YENİDEN KURULAMAMASI ( Önceki Boşanma Davasından Feragat Tarihinden İtibaren Tarafların 3 Yıllık Sürede Bir Araya Gelmedikleri Anlaşıldığından Boşanmaya Karar Verilmesi Gerektiği )

• FERAGAT ( Önceki Boşanma Davasından Feragat Tarihinden İtibaren Tarafların 3 Yıllık Sürede Bir Araya Gelmedikleri Anlaşıldığından Boşanmaya Karar Verilmesi Gerektiği )

4721/m.166

1086/m.95

ÖZET : Önceki boşanma davasından feragat tarihinden itibaren tarafların 3 yıllık sürede bir araya gelmedikleri anlaşıldığından boşanmaya karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davalı koca 02.12.1998 tarihinde boşanma davası açmış, 07.09.1999 tarihinde feragat etmiş, dava feragat sebebiyle reddedilmiştir. Feragat kendiliğinden bu iradenin mahkemeye ulaştığı ve açıklandığı tarihte kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurur ( HUMK m. 95 ). Feragat üzerine verilen kararın şeklen kesinleşmesinin beklenmesine gerek yoktur. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddeye dayalı bu dava ise, 17.03.2006 tarihinde açılmıştır. Önceki davadaki feragat tarihinden itibaren 3 yıllık süre geçmiştir. Toplanan delillerden, feragatten sonra tarafların bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya karar verilmesi gerekirken, davanın reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Hükmün yukarıda gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.03.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1991/2-550

K. 1991/631

T. 11.12.1991

• BOŞANMA DAVASI ( Davadan Feragat Edilmesi )

• DAVADAN FERAGAT ( Kesin Hükmün Sonuçlarını Doğurması )

• KESİN HÜKÜM ( Davadan Feragat ve Kabul )

• FERAGAT ( Kesin Hükmün Sonucunu Doğurması )

• KABUL ( Kesin Hükmün Sonucunu Doğurması )

• DERDEST DAVANIN OLMAMASI ( Boşanma İsteğinde Bulunan Taraflar Arasında Feragat Tarihinden İtibaren )

1086/m.95

743/m.138,162

ÖZET : Davadan feragat ve kabul kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Boşanma isteğinde bulunan taraflar arasında bu tarihten sonra, artık derdest bir davanın varlığından sözedilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR: Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Elazığ Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.11.1990 gün ve 1990/150-316 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.2.1991 gün ve 12890-2975 sayılı ilamı ile ( ...l Davadan feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurur. ( HUMK. m. 95 ) Bu iradenin açıklandığı anda tüm sonuçlarıyla birlikte dava ortadan kalkar. Artık derdest bir davanın varlığından söz edilemez. Bu açık kurala rağmen mahkemenin feragat sebebiyle red edilen 1984/171 sayılı boşanma davasının derdest olduğunu tartışıp ve sonuç olarak davalının eşinden ayrı yaşamada haklı olduğunu kabul edip davayı reddetmesi isabetsizdir.
2- İhtarın hukuki sonuç doğurabilmesi için davet edilen evin ihtar istek tarihinden iki ay öncesinden hazırlanması gerekir. Bir kısım tanıklar konutun 1988 yılı yaz başında hazırlandığını beyan etmişlersede, açık bir tarihten sözetmemişlerdir. Davanın özelliği itibariyle kocanın evden ayrıldığı günün bilinmesine ve ayrıca müşterek konutun hazırlandığı tarihin tesbitine ihtiyaç vardır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, tanıkları yeniden dinleyip, davacının evden ayrıldığı gün ile müşterek konutun hazırlandığı tarihi açık biçimde tesbit etmek ve hasıl olacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
KARAR : Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
Kuşkusuz Medeni Kanunun 162/2. maddesi uyarınca, boşanma veya ayrılık davası açılmış olması eşlere ayrı yaşamak, başka bir ifade ile birlik dışında kalmak hakkını verir. Bu durumda hukuksal sonucu olarak aynı kanunun l32. maddesine dayanılarak birlik dışında kalan eşe ihtar gönderilemez ve hazırlanan eve davet yapılamaz. Yapılmış ise ihtar geçersizdir. Hakim
24.6.1957 tarihli ve 10/l sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca bu yönü doğrudan araştırmakla yükümlüdür.
Olayımızda ise, 13.6.1988 tarihli dilekçesiyle eşi davalıyı evine davet eden kocanın, daha önce açtığı boşanma davası 26.6.1984 tarihinde vaki feragat sebebiyle reddedilmiş fakat söz konusu karar tebliğe çıkarılamamıştır.
Davada Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık oluşturan husus, önceki boşanma davasının feragat nedeniyle reddine ilişkin verilen ve tebliğe çıkarılmayan kararın kesinleşmiş sayılıp sayılmayacağı, dolayısıyla önceki davanın derdest olup olmadığı yeni davalı kadının 1984 yılından bu yana Medeni Kanunun 162/2. maddesine dayanarak evlilik birliği dışında yaşamakta haklı bulunup bulunamadığıdır. Öyle ise Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 95/l. maddesinde öngörülen "feragat ve kabul kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder." ifadesinden ne anlaşılması gerektiği ve anılan maddenin hukuksal yorumu öncelik ve önem kazanmaktadır.
Bilindiği gibi görülmekte olan bir davayı sona erdirmek amacına dayalı feragat, taraflardan birinin netice talebinden vazgeçmesi olup, geçerliliği karşı tarafın muvafakatına bağlı değildir. Çünkü feragat tesirlerini ve sonuçlarını onu yapan tarafın tek yönlü irade beyanı ile doğurur. İşte bu yöndendir ki 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bazı maddelerini değiştiren 2394 sayılı kanuna ait tasarının Bakanlar Kurulunda görüşülmesi sırasında "feragat ve kabulun doğmasının karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı" gerekçesiyle tasarıda mevcut feragat veya kabul dilekçesinin karşı tarafa tebliği hususu madde metninden çıkarılmış ve ilgili 93. madde bu şekli ile kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Bütün bu genel açıklamalardan sonra direnmenin asıl konusunu oluşturan HUMK.nun 95. maddesindeki kat'i ( kesin ) hüküm kavramının kapsamı ve niteliğinin belirlenmesine gelecek olursak, aynı kanunun 237. maddesinde kesin hükmün tamamının yazılmadığı ve fakat kesin hükmün varlığı için gerekli koşulların sayılmakla yetinildiği tartışmasızdır. Diğer taraftan doktrinde kesin hüküm, maddi anlamda ve şekli anlamda kesinlik olarak ikili bir ayrıma
tabi tutulduğuda bilinmektedir.
Şekli anlamda kesinlik bir mahkeme kararının karşı kanun yollarına başvurmamızın mümkün olmadığı anlamını taşır. Daha doğrusu şekli kesinleşmiş bir karara karşı kanun yolları kapalıdır. Maddi anlamda kesinlik ise mahkeme kararlarına tanınan kanuni gerçeklik özelliğini yansıtır. Çünkü kesinleşmiş bir karar yargısal bir gerçeği yansıttığı için söz konusu karar artık hiçbir yerde ( hiçbir yargı organında ) ve hiç bir biçimde yeni bir tartışma konusu yapılamaz. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının yasanın ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyan zorunluluğunu düzenleyen 138. maddesine temel alınan düşünce de, bu ilkenin doğal sonucunu oluşturmaktadır.
Dolayısıyla kesin hüküm ancak mahkeme kararlarına tanınmış bir yargısal gerçektir. Oysa feragat ile sonuçlanan davalarda bir mahkeme kararı ( işlemi ) söz konusu olmadığından ve dava doğrudan doğruya tek yanlı taraf iradesiyle ( taraf işlemiyle ) sona erdiğinden HUMK.nun 95. maddesinde sözü edilen kesinlik sadece ve tamamen şekli anlamda bir kesinliktir.
Bu konuda çeşitli bilimsel eserlerde ve makalelerde incelenen ve Türk Hukuk doktrinini oluşturan başkan görüşü ana başlıklarıyla ve Özet olarak aşağıdaki şekilde açıklamak uygun olacaktır.
Feragat, asıl uyuşmazlığı çözümleyen bir mahkeme kararına eşdeğerde kabul edilemeyeceği ve taraf işlemlerine birer kanuni gerçek olmak özelliği tanınamıyacağı için gerek maddeten ve gerekse ... kesinliğe uygun olmamakla birlikte, usul ekonomisi açısından şekli anlamda kesin hüküm sadece hukuki sonuçlarını doğururlar. Dolayısıyla feragat ile biten davalar temyiz edilemezler.
Feragat aleyhine temyiz yoluna gidilmesinin ise ne mantıklı bir yönü ve nede temyiz eden açısından hukuki yararı vardır. Çünkü tek yanlı bir irade beyanı olan tesir ve sonuclarını karşı tarafın onayına gerek olmadan meydana getiren feragat ile ilgili olarak mahkemenin verdiği davanın reddine ilişkin karar, gerçek anlamda bir karar ( mahkeme hükmü ) olmayıp yalnızca davadan feragat edilmesi ( vazgeçilmesi ) nedeniyle davanın sona erdiğini tesbit
etmekten ibarettir.
Nitekim HUMK. 237 maddesini karşılayan kaynak kanunun 211. maddesinde Almanca ( materielle rechteraft ) anlamına gelen ( L'asterite de le Shose juges ) yani "maddi kesin hüküm" ( kaziyei muhakeme ) terimleri kullanıldığı halde olayımızla ilgili HUMK.nun 95 maddesini karşılayan 89. maddesinde almancada ( yercel Nachtaraft ) denilen ve Fransızcada da ( asterite farmelle de la chose jugce ) veya ( force de chose jugca ) karşılığı olan ( "JUGENENT DEFİNİTİ" deyiminin kullanılması ( Prof. Dr. Ergün Önen- feragat ve kabul kesin hüküm
teşkil etmez. Ankara Barosu Dergisi 1976/l. s. 35 ) bu düşünceyi açık ve kesin olarak doğrulamaktadır. Feragat ile ilgili olarak Türk Hukuk Doktrininin yukarıda ana başlıklarıyla özetlenmesine çalışılan düşüncelerine rağmen uygulamada daha ılımlı bir yolun takip edilmesi ve mahkemelerin feragat sebebiyle davanın sona erdiğine ilişkin kararlarının, temyiz kabiliyeti
olduğu kabul edilerek Yargıtayca incelenmesi; bu kararların maddi anlamda kesinlik taşımadığı gerçeğini değiştiremez ve feragatın feragat tarihinde kesin bir hüküm hukuksal sonuçlarını doğuramayacağı biçiminde yorumlanamaz. Daha uygun bir ifade ile aslında feragat tarihinde kesin bir hükmün hukuksal sonuçlarını doğurmuş olan "feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın temyiz edilip edilmemesi ve edilmiş ise gerçekleşen Yargıtay incelemesi, kesinleşme tarihini değiştirmez. Çünkü şekli anlamında kesinleşme mahkemece hangi tarihte karar verilmiş yada yargıtayca hangi tarihte kanun yolu denetimi yapılmış olursa olsun feragat tarihinde ( anında ) hukuksal sonuçlarını ortaya koymuştur. Bu durumda ise önceki davada gerçekleşen feragat anından ( tarihinden ) itibaren davalı eş medeni kanunun 162/2. maddesinden kaynaklanan birlik dışında ayrı yaşama hakkına sahip olmadığından yapılan ihtar geçerli olup önceki davada verilen karar tebliğe çıkarılamamış olsa bile o dava artık yerel mahkemenin benimsediği biçimiyle derdest bir dava olarak kabul edilemez.
Diğer taraftan ihtarın hukuksal sonuç doğurabilmesi için davet edilen evin Medeni Kanunun 138 maddesi uyarınca istek tarihinden iki ay öncesinden hazırlanmış olması gerekir. Dosya kapsamına, mevcut delillere ve özellikle tanık anlatımlarına göre davete konu evin hangi tarihte hazırlandığı kesinlikle anlaşılmamaktadır. Öyle ise bu yönün tanıklar yeniden dinlenmek suretiyle araştırılmamasına yönelik özel dairenin ikinci bozma sebebi de yasa ve usul hükümlerine uygun bulunmaktadır.
Açıklanan bütün bu düşüncelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına yazılması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429 maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine ll.12.1991 gününde karar verildi.
Old 29-01-2009, 17:11   #8
halit pamuk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Fakat bu forumlarde genellikle uygulamaya yönelik sorular sorulmakta ve yanıtlardan genelde eldeki davalarda yararlanılmaktedır. Bu yönden Yargıtay uygulamalarına ağırlık tanınması gerektiği kanısındayım.

Bence bu forumlarda (tabi ben de aynı şeyi yapıyorum.) sadece Yargıtay uygulmasına ağırlık verilmesi ve onu kesin doğru olarak kabul edilmesi büyük bir hatadır. Kanaatimce, Doktrinden hatta mukayeseli hukuktan örnekler vererek cevap vermek hukuk adına daha yararlı olacaktır. Ama maalesef ne soran bunu istiyor, ne cevaplayan..
Old 29-01-2009, 19:14   #9
alp213128

 
Varsayılan

Aile hukukuna tabi kararlar kesinleşmedikçe icra edillemiyorsa,boşanma davasında da re'sen araştırma ilkesi uygulanıyor ve kamu düzenine ilişkin olduğu düşünülüyorsa,boşanma davalarındaki feragatin normal davalardaki feragatin doğurduğu bütün sonuçları ihdas etmeyeceği kanaatindeyim.Zira usul hukukuna aykırılığı iddia edilerek temyiz edilebilmektedir.Ayrıca HUMK,davanın esası hakkındaki kararla birlikte ihtiyati tedbirin sona ereceğini düzenlemiş,ancak usule ilişkin son kararlar hakkında düzenleme yapmamıştır.Aileye Anayasa ve sair kanunlarda büyük önem verildiği göz önünde bulundurulursa,ihtiyati tedbirin devam edip etmeyeceği,somut olay dikkate alınarak yorumlanmalıdır.Kolay gelsin,saygılarımla...
Old 29-01-2009, 22:53   #10
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bu konuyu biraz daha araştırırsak;
" Boşanma ,evlenmenin butlanı davası içinde hükmolunan tedbir nafakası, ba davalardan feragat edilmesi halinde , feragat tarihinden itibaren sona erer. Feragat,kesin hükmün sonuçlarını doğuracağından feragat kararının şekli anlamda kesinleştiği tarihte sona erecek şekilde nafakaya karar verilmesi doğru değildir. Feragat beyanının mahkemeye ulaştığı tarihte sona erecek şekilde nafakaya hükmedilmelidir. "
( Mustafa ŞİMŞEK, Aile Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar, 2005 sh. 31-32)

NOT:
Önceki cevabımda değindiğimiz Yargıtay 2.HD.si Onursal Başkanı Ali İhsan ÖZUĞUR'un kitabında yer alan Yarg.2.HD.sinin 17.04.1995 T. 4115-4708 sayılı kararı emsal sayılan bir karar olup aynı karar Yargıtay 2.HD.üyesi Ömer Uğur GENÇCAN'ın Öğreti ve Uygulamada Boşanma isimlikitabında da yer almaktadır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tedbir nafakası avyesimcarikci Meslektaşların Soruları 1 30-12-2008 11:53
Yardım Nafakası Davasında, Sondan Bir Önceki Duruşmada Davacı Lehine Tedbir Nafakası üye15184 Meslektaşların Soruları 3 03-07-2008 23:41
Tedbir nafakası Av.Nilay TOPRAK Meslektaşların Soruları 3 01-04-2008 15:54
tedbir nafakası Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 4 26-03-2008 17:55
tedbir nafakası hidayet Meslektaşların Soruları 3 28-04-2006 13:30


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11758089 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.