Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Belirsiz Alacak Davasında Islah Yapmadan Karar Verilmesi Ve Zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-07-2019, 21:28   #1
abuj

 
Varsayılan Belirsiz Alacak Davasında Islah Yapmadan Karar Verilmesi Ve Zamanaşımı

Sayın meslektaşlarım,

Trafik kazası neticesinde yaralanan müvekkilin kalıcı sakatlık tazminatının tespiti ve tahsili amacıyla davamızı belirsiz alacak davası olarak açtık. Davamızın devamında bilirkişiden hesaplama raporu alınarak tazminatımız belirli hale geldi ancak son duruşmada hatalı beyanda bulunduğumuzdan, ıslah yapmadan mahkemece harca esas değer olarak belirttiğimiz miktar üzerinden karar verildi.

1-) Bilirkişi raporu ile tespit edilen tazminatımızın ıslah yapmadığımız kısmı için ek dava açmam mümkün mü?

2-) Eğer dava açmam mümkün ise tekrardan belirsiz alacak olarak dava açabilir miyim? Ya da kısmi dava açabilir miyim?

3-) İlk davamız belirsiz alacak olarak açılmış olduğundan zamanaşımı kesildi diye düşünüyorum ancak ıslah yapmadığımız miktar için de zamanaşımı kesilmiş olur mu?

Cevaplarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Old 10-07-2019, 09:49   #2
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Katkı

Merhaba sayın meslektaşım,


1-Trafik kazası neticesinde yaralanan müvekkilin
a.Tek taraflı / karşılıklı trafik kazası ?
b.Kendi sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası ?
c.Yolcu olduğu araçla trafik kazası ?
d.Trafik iş kazası olup olmadığı?

2-…kalıcı sakatlık tazminatının tespiti ve tahsili amacıyla davamızı BELİRSİZ ALACAK DAVASI olarak açtık (HMK.m.107)
a.Davamızın devamında BİLİRKİŞİDEN HESAPLAMA RAPORU alınarak tazminatımız belirli hale geldi ancak
b.…son duruşmada hatalı beyanda bulunduğumuzdan, ISLAH YAPMADAN mahkemece harca esas değer olarak belirttiğimiz miktar üzerinden KARAR VERİLDİ.

*Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin MÜMKÜN OLDUĞU ANDA davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu TALEBİNİ ARTIRABİLİR.” (HMK.m.107/2)

SORULAR ve YANITLAR:

1-)Bilirkişi raporu ile tespit edilen tazminatımızın ıslah yapmadığımız kısmı için ek dava açmam mümkün mü?
1.1.“Netice ve Talep “ ?
1.2.“Fazlaya ilişkin haklar ?
1.3. Taleple bağlılık (HMK.m.26)
“Dava kısmi dava olarak açılmış, daha sonra ıslah ya da ek dava açılmak suretiyle bakiye alacaklar bakımından herhangi bir talepte bulunulmamıştır….”
9.HD. E. 2019/4244, K. 2019/11452, T. 20.5.2019
http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=9hd-2019-4244.htm&kw=`ek+dava`#fm
1.4.(Saklı tutulmuşsa) fazlaya ilişkin haklarla ilgili ek dava açılabilmesi mümkün görünüyor (enerji-zaman-harç vs.-durumun müvekkile açıklanması…)

2-) Eğer dava açmam mümkün ise tekrardan belirsiz alacak olarak dava açabilir miyim? Ya da kısmi dava açabilir miyim?
2.1.Neden belirsiz dava (HMK.m.107)? (Bilirkişi raporuyla belirlenmedi mi?)
2.2.Kısmi dava, HMK.m.109 (İlk davaya ek olarak; “fazla ait saklı tutulan hakların” talebi…)
2.3.HMK.m.177- “Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarih ve 2015/1-2016/1 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bozmadan sonra müddeabihin ıslah yolu ile arttırılması mümkün değildir. Fazlaya dair hakların ek dava açılmak suretiyle istenmesi gerekir....”
http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=5hd-2018-6065.htm&kw=`ek+dava`#fm

3-) İlk davamız belirsiz alacak olarak açılmış olduğundan zamanaşımı kesildi diye düşünüyorum ancak ıslah yapmadığımız miktar için de zamanaşımı kesilmiş olur mu?

*ZAMANAŞIM:

a. Hukuk zamanaşımı (TBK.m.49; 72)
“Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” (TBK.m.72/1)

b.2918 s.KTK” Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar (m.109)
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

c.Ceza zamanaşımı (8 yıl, TCK'nın 66/1-e)

Saygılar
Old 10-07-2019, 11:26   #3
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Meslektaşım aşağıdaki karar işinize yarayacaktır. Ancak hatalı beyandan kastınız nedir açıklarsanız, daha rahat yardımcı olabiliriz.









T.C YARGITAY
.Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2013/ 7-1728
Karar: 2015 / 1036
Karar Tarihi: 13.03.2015

ALACAK DAVASI - ADİ ORTAKLIK SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN EK ALACAK İSTEMİ - MAHKEMENİN KISMİ DAVADA TESPİT EDİLEN OLGULARLA KENDİSİNİ BAĞLI KABUL ETMESİ VE RAPORDA TESPİT EDİLEN MİKTARI HÜKMÜNE DAYANAK ALMASI - DİRENME KARARININ ONANMASI

ÖZET: Dava, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan ek alacak istemine ilişkindir. Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.
(1086 S. K. m. 275) (6100 S. K. m. 266) (818 S. K. m. 66) (YHGK 15.02.1980 T. 1980/9-73 E. 1980/186 K.) (YHGK 02.06.1982 T. 1981/11-1130 E. 1982/549 K.) (YHGK 09.11.1988 T. 1988/15-572 E. 1988/898 K.)

Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.03.2012 gün ve 2011/178 E. 2012/39 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 18.12.2012 gün ve 2012/5068 E. 2012/9503 K. sayılı ilamı ile;

(....1- Dava, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan ek alacak istemine ilişkindir.

İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla saptanan dava niteliği ile dosya kapsamında toplanıp değerlendirilen delillere, delillerin takdir, tahlil ve tartışımına ilişkin hükümde gösterilen gerekçelere göre, davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalının hükmedilen alacak miktarına yönelik temyiz itirazlarına gelince, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve soruşturma, toplanan deliller hüküm vermeye yeterli değildir.

HUMK’nun 275. (yeni HMK 266) maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması, taraflarca öne sürülen itirazların da yine bilirkişi tarafından değerlendirilmesi gerekir.

Somut olaya gelince; davacı, davalı aleyhine Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/20 E, sayılı dosyasında fazlaya ilişkin haklan saklı kalmak kaydıyla alacak davası açtığını, mahkemece 19.10.2007 tarih ve 2007/410 K. ile davanın reddine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 29.12.2008 tarih 14613 E., 15859 K. sayılı ilamı ile bozulduğunu, bozma kararı doğrultusunda alınan bilirkişi raporuyla zararının 106.000 TL olduğunun tespit edildiğini, zarar miktarının 1.000 TL’lik kısmının tahsiline ilişkin bozma sonrası verilen 07.04.2010 tarih 2009/240 E, 2010/91 K sayılı kararının Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 13.01.2011 tarih 2010/8970 E, 2011/82 K ile onanarak kesinleştiğini, öne sürerek bakiye 105.000 TL’nin tahsilini istemiştir.

Davalı davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07.04.2010 tarih 2009/240 E, 2010/91 K. sayılı dosyasında hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının davalıdan 106.000 TL alacaklı olduğunun açıklandığı, bilirkişi raporunun kararla birlikte kesinleşmiş delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkemece zarar miktarının belirlenmesi için ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, Kütahya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2007 tarih ve 2006/20 E, 2007/410 K sayılı dosyasında bozma doğrultusunda alınan bilirkişi raporuyla zararının 106.000 TL olduğunun tespit edildiği gerekçe gösterilerek ve bu bilirkişi raporu benimsenerek hüküm verilmiş ise de, Yargıtay l3.Hukuk Dairesi’nin 29.12.2008 tarih 14613 E.,15859 K. sayılı bozma ilamında açıkça vurgulanan ilkeler de gözetilerek, davacının ek dava ile talep ettiği dava konusu bedelin, tarafların gerçek iradelerinin taşınmazların rayiç değeri olduğu gözetilip, ek dava açısından tarafların iddia ve savunmalarını karşılayacak şekilde ayrıca bilirkişi raporu alınmak suretiyle saptanması gerektiği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan hukuksal olgular dikkate alınarak, mahkemece talep edilen alacak miktarının belirlenmesi için ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırılması, bilirkişi raporu ile Kütahya 1 .Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07.04.2010 tarih 2009/240 E, 2010/91 K sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu arasında çelişki meydana gelmesi halinde çelişkinin giderilmesi için gerekirse üçüncü kez bilirkişi incelemesi yaptırılarak çelişkinin giderilmesi, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir....)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan ek alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davacının davalı aleyhine Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/20 E. sayılı dosyasında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla alacak davası açtığını, mahkemece 19.10.2007 tarih ve 2007/410 K. ile davanın reddine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 29.12.2008 tarih 14613 E. 15859 K. sayılı ilamı ile bozulduğunu, bozma kararı doğrultusunda alınan bilirkişi raporuyla zararının 106.000,00 TL olduğunun tespit edildiğini, zarar miktarının 1.000,00 TL’lik kısmının tahsiline ilişkin bozma sonrası verilen 07.04.2010 tarih 2009/240 E. 2010/91 K. sayılı kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.01.2011 tarih 2010/8970 E. 2011/82 K. ile onanarak kesinleştiğini öne sürerek bakiye 105.000,00 TL’nin tahsilini istemiştir.

Davalı vekili; davanın BK’nun 66. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, dilekçenin konu kısmında 10.000,00 TL belirtilmesine rağmen sonuç kısmında 105.000,00 TL yazıldığını, Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/240 E. 2010/91 K. sayılı dava dosyasında davacının davasını ıslah ettiğini, bu ıslahın ek dava niteliğinde olduğunu, dolayısıyla eldeki davanın derdest bulunduğunu, esasa ilişkin olarak; her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirilmesi gerektiğini, davacının serbest iradesiyle yaptığı protokolde kendi borcuna karşılık müvekkiline taşınmazın mülkiyetini devrettiğini, taşınmazın değeri borcun çok üzerinde ise böyle bir protokol düzenlenmesine gerek olmadığını, 17.01.2005 tarihli protokolde davacının müvekkiline olan borcunun ödenmesi ve şartlarının belirlendiğini ve protokol şartlarının gerçekleştirildiğini, davacının kötü niyetli olarak eldeki davayı açtığını, dava açma hakkı bulunmadığını, dava tarihinde sözleşmedeki şartların oluşmadığını, belediyeden alınacak değer yerine rayiç değerin alınmasının protokolün amacına ve hayatın olağan akışına aykırı bulunduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.04.2010 tarih 2009/240 E., 2010/91 K. sayılı dosyasında hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının davalıdan 106.000,00 TL alacaklı olduğunun açıklandığı, bilirkişi raporunun kararla birlikte kesinleşmiş delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkemece verilen kabul kararı yukarıda belirtilen gerekçelerle Özel Dairece bozulmuş, mahkemece “...hükme esas alınan Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.04.2010 tarih 2009/240 E. 2010/91 K. sayılı kararı Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 13.01.2011 tarih 8970 E. 82 K. sayılı kararla onanmak suretiyle kesinleşmiş olduğuna göre kesinleşmiş yargı kararının üzerine başka bir bilirkişi raporu aldırılmasının yargıya olan güveni zedeleyeceği gibi usulü kazanılmış hak kuralını bertaraf edeceği "gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısmi davada alınan rapor ve verilen kararın eldeki ek davaya etkisinin ne olacağı ve buna göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Hemen burada, kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır.

Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.

Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.

Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.

Kısacası ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtay’ca doğrudan doğruya (resen) göz önünde tutulmalıdır.

Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.

Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 E. 1980/186 K., 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 Esas 1982/549 Karar ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 Esas 1988/898 K. sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.

Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusundaki uyuşmazlığa gelince;

Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

Nitekim somut olayda da davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahati açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır.

Bu aşamada Mahkemece ilk davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan ek davada ilk dava aşamasında kesinleşen olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporunun da kesin delil haline gelip gelmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.

Davalının sorumluluğunu tespit eden bu kesin hükmün içeriği, dosya safahati ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamları ile kısmi davada verilen hükmü onayan daire kararının kesinleşen olguların inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesi karşısında, kısmi davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporundaki tespitler de gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır.

Özellikle, davalı tarafın kısmi davada verilen son kararı temyizinde bilirkişi raporuna yönelik temyiz itirazları, daha önce hükmüne uyulan bozma ilamları içeriğine göre kesinleştiği ifade edilerek reddedilmiş, karar onanmış; böylece kesinleşen kısmi davada hükme esas alınan rapor davalı yönünden kesinleşmiştir. Davacı ise raporlara itiraz etmemekle burada ortaya konan tazminat miktarı ile kendisini bağlamıştır. Taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir.

Zira kısmi davada alınan raporlar yargısal denetimler sırasında değerlendirilmiş; sonra açılacak davada halledilecek bir yön bırakılmadan raporlarla ilgili ayrıntılı değerlendirmelerle bozma nedenleri ortaya konulmuş; bozma ilamına uyularak ve gerekleri yerine getirilerek oluşturulan mahkeme kararı da bu kesinleşme olgusu da ifade edilerek onanmıştır. Kısmi davadaki raporlara davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını temyiz isteklerine de konu etmişse de bunlar Özel Dairece incelenerek sonuçta hükmüne uyulan ilamlar çerçevesinde ve alacağın tamamının miktarını da ortaya koyan ancak taleple bağlı kalarak verilen mahkemenin kabul kararı onanarak kesin halini almıştır. Kısmi dava için açıklanan şekilde oluşturulan mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiği belirgindir.

Görülmektedir ki, somut olayda, kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümü de açılan eldeki ek dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini almış; kısmi davada kesinleşen bu rapor içeriği de dayanak alınarak hükme varılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce kısmi davada alınan bilirkişi raporu içeriğinin ve raporda tespit edilen miktarın, kısmi davada bilirkişi raporunun irdelenmemesi nedeniyle eldeki ek dava yönünden bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı; alacak miktarının belirlenmesi için mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği; kesin hüküm veya kesin delilin ancak ilk davada talep edilen miktar için sözkonusu olabileceği gerekçeleriyle mahkeme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşünü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O halde, Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (5.379.40 TL.) harcın temyiz edenden alınmasına, 13.03.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)
Old 10-07-2019, 18:47   #4
abuj

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hulusi Metin
Merhaba sayın meslektaşım,


1-Trafik kazası neticesinde yaralanan müvekkilin
a.Tek taraflı / karşılıklı trafik kazası ?
b.Kendi sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası ?
c.Yolcu olduğu araçla trafik kazası ?
d.Trafik iş kazası olup olmadığı?

2-…kalıcı sakatlık tazminatının tespiti ve tahsili amacıyla davamızı BELİRSİZ ALACAK DAVASI olarak açtık (HMK.m.107)
a.Davamızın devamında BİLİRKİŞİDEN HESAPLAMA RAPORU alınarak tazminatımız belirli hale geldi ancak
b.…son duruşmada hatalı beyanda bulunduğumuzdan, ISLAH YAPMADAN mahkemece harca esas değer olarak belirttiğimiz miktar üzerinden KARAR VERİLDİ.

*Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin MÜMKÜN OLDUĞU ANDA davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu TALEBİNİ ARTIRABİLİR.” (HMK.m.107/2)

SORULAR ve YANITLAR:

1-)Bilirkişi raporu ile tespit edilen tazminatımızın ıslah yapmadığımız kısmı için ek dava açmam mümkün mü?
1.1.“Netice ve Talep “ ?
1.2.“Fazlaya ilişkin haklar ?
1.3. Taleple bağlılık (HMK.m.26)
“Dava kısmi dava olarak açılmış, daha sonra ıslah ya da ek dava açılmak suretiyle bakiye alacaklar bakımından herhangi bir talepte bulunulmamıştır….”
9.HD. E. 2019/4244, K. 2019/11452, T. 20.5.2019
http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=9hd-2019-4244.htm&kw=`ek+dava`#fm
1.4.(Saklı tutulmuşsa) fazlaya ilişkin haklarla ilgili ek dava açılabilmesi mümkün görünüyor (enerji-zaman-harç vs.-durumun müvekkile açıklanması…)

2-) Eğer dava açmam mümkün ise tekrardan belirsiz alacak olarak dava açabilir miyim? Ya da kısmi dava açabilir miyim?
2.1.Neden belirsiz dava (HMK.m.107)? (Bilirkişi raporuyla belirlenmedi mi?)
2.2.Kısmi dava, HMK.m.109 (İlk davaya ek olarak; “fazla ait saklı tutulan hakların” talebi…)
2.3.HMK.m.177- “Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarih ve 2015/1-2016/1 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bozmadan sonra müddeabihin ıslah yolu ile arttırılması mümkün değildir. Fazlaya dair hakların ek dava açılmak suretiyle istenmesi gerekir....”
http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=5hd-2018-6065.htm&kw=`ek+dava`#fm

3-) İlk davamız belirsiz alacak olarak açılmış olduğundan zamanaşımı kesildi diye düşünüyorum ancak ıslah yapmadığımız miktar için de zamanaşımı kesilmiş olur mu?

*ZAMANAŞIM:

a. Hukuk zamanaşımı (TBK.m.49; 72)
“Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” (TBK.m.72/1)

b.2918 s.KTK” Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar (m.109)
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

c.Ceza zamanaşımı (8 yıl, TCK'nın 66/1-e)

Saygılar

Meslektaşım cevabınız için teşekkür ederim. 15/08/2010 tarihinde karşılıklı olarak meydana gelen trafik kazasında müvekkil kusurlu olmayan aracın içerisinde yolcu konumundadır ve söz konusu kaza iş kazası değil trafik kazasıdır. Mahkemelerce uzamış ceza zamanaşımı dikkate alınarak 8 yıllık süre dikkate alınmaktadır. Sigorta şirketine ön başvuru şartı dava şartı olarak getirildiğinden, 8 yıllık süre geçmeden tarafımızca başvuru şirkete yapılmış ancak şirket tarafından ödeme yapılmadığından iş bu dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır.

1-)Bilirkişi raporu ile tespit edilen tazminatımızın ıslah yapmadığımız kısmı için ek dava açmam mümkün mü?
1.1.“Netice ve Talep “ ?
1.2.“Fazlaya ilişkin haklar ?
1.3. Taleple bağlılık (HMK.m.26)
meslektaşım cevabınızda ki bu kısmı anlayamadım.

1.1. Netice ve talep olarak "bilirkişi marifeti ile tespit edilen miktarın tahsili" olarak belirtmeyi düşünüyorum.

1.2. Fazlaya ilişkin haklarımı saklı tutmuştum. Dava dilekçemde bu hususu özellikle belirtmiştim.

1.3. "Taleple bağlılık" ilk mahkeme talebimle bağlı kalarak harca esas değerden karar vermek zorunda kaldı.

Meslektaşım cevabınızdan anladığım; fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuş ise (alacak artık belirli olduğundan kısmi dava veya tam değer üzerinden açılması şartı ile) ek dava açarak ıslah yapılmayan miktarı isteyebilirim. ilk olarak belirsiz alacak olarak açılan davamızda davanın tamamı için zamanaşımı kesildiğinden ek davada zamanaşımı sorunu ile de karşılaşmayacağım.

Meslektaşım bu şekilde bir sonuç çıkardım. Ancak doğru mu anlamışım cevaplarsanız çok sevinirim.
Old 10-07-2019, 18:57   #5
abuj

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Musa TAÇYILDIZ
Meslektaşım aşağıdaki karar işinize yarayacaktır. Ancak hatalı beyandan kastınız nedir açıklarsanız, daha rahat yardımcı olabiliriz.


T.C YARGITAY
.Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2013/ 7-1728
Karar: 2015 / 1036
Karar Tarihi: 13.03.2015

ALACAK DAVASI - ADİ ORTAKLIK SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN EK ALACAK İSTEMİ - MAHKEMENİN KISMİ DAVADA TESPİT EDİLEN OLGULARLA KENDİSİNİ BAĞLI KABUL ETMESİ VE RAPORDA TESPİT EDİLEN MİKTARI HÜKMÜNE DAYANAK ALMASI - DİRENME KARARININ ONANMASI

ÖZET: Dava, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan ek alacak istemine ilişkindir. Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.
(1086 S. K. m. 275) (6100 S. K. m. 266) (818 S. K. m. 66) (YHGK 15.02.1980 T. 1980/9-73 E. 1980/186 K.) (YHGK 02.06.1982 T. 1981/11-1130 E. 1982/549 K.) (YHGK 09.11.1988 T. 1988/15-572 E. 1988/898 K.)

Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.03.2012 gün ve 2011/178 E. 2012/39 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 18.12.2012 gün ve 2012/5068 E. 2012/9503 K. sayılı ilamı ile;

(....1- Dava, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan ek alacak istemine ilişkindir.

İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla saptanan dava niteliği ile dosya kapsamında toplanıp değerlendirilen delillere, delillerin takdir, tahlil ve tartışımına ilişkin hükümde gösterilen gerekçelere göre, davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalının hükmedilen alacak miktarına yönelik temyiz itirazlarına gelince, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve soruşturma, toplanan deliller hüküm vermeye yeterli değildir.

HUMK’nun 275. (yeni HMK 266) maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması, taraflarca öne sürülen itirazların da yine bilirkişi tarafından değerlendirilmesi gerekir.

Somut olaya gelince; davacı, davalı aleyhine Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/20 E, sayılı dosyasında fazlaya ilişkin haklan saklı kalmak kaydıyla alacak davası açtığını, mahkemece 19.10.2007 tarih ve 2007/410 K. ile davanın reddine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 29.12.2008 tarih 14613 E., 15859 K. sayılı ilamı ile bozulduğunu, bozma kararı doğrultusunda alınan bilirkişi raporuyla zararının 106.000 TL olduğunun tespit edildiğini, zarar miktarının 1.000 TL’lik kısmının tahsiline ilişkin bozma sonrası verilen 07.04.2010 tarih 2009/240 E, 2010/91 K sayılı kararının Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 13.01.2011 tarih 2010/8970 E, 2011/82 K ile onanarak kesinleştiğini, öne sürerek bakiye 105.000 TL’nin tahsilini istemiştir.

Davalı davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07.04.2010 tarih 2009/240 E, 2010/91 K. sayılı dosyasında hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının davalıdan 106.000 TL alacaklı olduğunun açıklandığı, bilirkişi raporunun kararla birlikte kesinleşmiş delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkemece zarar miktarının belirlenmesi için ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, Kütahya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2007 tarih ve 2006/20 E, 2007/410 K sayılı dosyasında bozma doğrultusunda alınan bilirkişi raporuyla zararının 106.000 TL olduğunun tespit edildiği gerekçe gösterilerek ve bu bilirkişi raporu benimsenerek hüküm verilmiş ise de, Yargıtay l3.Hukuk Dairesi’nin 29.12.2008 tarih 14613 E.,15859 K. sayılı bozma ilamında açıkça vurgulanan ilkeler de gözetilerek, davacının ek dava ile talep ettiği dava konusu bedelin, tarafların gerçek iradelerinin taşınmazların rayiç değeri olduğu gözetilip, ek dava açısından tarafların iddia ve savunmalarını karşılayacak şekilde ayrıca bilirkişi raporu alınmak suretiyle saptanması gerektiği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan hukuksal olgular dikkate alınarak, mahkemece talep edilen alacak miktarının belirlenmesi için ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırılması, bilirkişi raporu ile Kütahya 1 .Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07.04.2010 tarih 2009/240 E, 2010/91 K sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu arasında çelişki meydana gelmesi halinde çelişkinin giderilmesi için gerekirse üçüncü kez bilirkişi incelemesi yaptırılarak çelişkinin giderilmesi, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir....)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan ek alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davacının davalı aleyhine Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/20 E. sayılı dosyasında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla alacak davası açtığını, mahkemece 19.10.2007 tarih ve 2007/410 K. ile davanın reddine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 29.12.2008 tarih 14613 E. 15859 K. sayılı ilamı ile bozulduğunu, bozma kararı doğrultusunda alınan bilirkişi raporuyla zararının 106.000,00 TL olduğunun tespit edildiğini, zarar miktarının 1.000,00 TL’lik kısmının tahsiline ilişkin bozma sonrası verilen 07.04.2010 tarih 2009/240 E. 2010/91 K. sayılı kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.01.2011 tarih 2010/8970 E. 2011/82 K. ile onanarak kesinleştiğini öne sürerek bakiye 105.000,00 TL’nin tahsilini istemiştir.

Davalı vekili; davanın BK’nun 66. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, dilekçenin konu kısmında 10.000,00 TL belirtilmesine rağmen sonuç kısmında 105.000,00 TL yazıldığını, Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/240 E. 2010/91 K. sayılı dava dosyasında davacının davasını ıslah ettiğini, bu ıslahın ek dava niteliğinde olduğunu, dolayısıyla eldeki davanın derdest bulunduğunu, esasa ilişkin olarak; her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirilmesi gerektiğini, davacının serbest iradesiyle yaptığı protokolde kendi borcuna karşılık müvekkiline taşınmazın mülkiyetini devrettiğini, taşınmazın değeri borcun çok üzerinde ise böyle bir protokol düzenlenmesine gerek olmadığını, 17.01.2005 tarihli protokolde davacının müvekkiline olan borcunun ödenmesi ve şartlarının belirlendiğini ve protokol şartlarının gerçekleştirildiğini, davacının kötü niyetli olarak eldeki davayı açtığını, dava açma hakkı bulunmadığını, dava tarihinde sözleşmedeki şartların oluşmadığını, belediyeden alınacak değer yerine rayiç değerin alınmasının protokolün amacına ve hayatın olağan akışına aykırı bulunduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.04.2010 tarih 2009/240 E., 2010/91 K. sayılı dosyasında hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının davalıdan 106.000,00 TL alacaklı olduğunun açıklandığı, bilirkişi raporunun kararla birlikte kesinleşmiş delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkemece verilen kabul kararı yukarıda belirtilen gerekçelerle Özel Dairece bozulmuş, mahkemece “...hükme esas alınan Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.04.2010 tarih 2009/240 E. 2010/91 K. sayılı kararı Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 13.01.2011 tarih 8970 E. 82 K. sayılı kararla onanmak suretiyle kesinleşmiş olduğuna göre kesinleşmiş yargı kararının üzerine başka bir bilirkişi raporu aldırılmasının yargıya olan güveni zedeleyeceği gibi usulü kazanılmış hak kuralını bertaraf edeceği "gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısmi davada alınan rapor ve verilen kararın eldeki ek davaya etkisinin ne olacağı ve buna göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Hemen burada, kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır.

Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.

Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.

Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.

Kısacası ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtay’ca doğrudan doğruya (resen) göz önünde tutulmalıdır.

Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.

Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 E. 1980/186 K., 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 Esas 1982/549 Karar ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 Esas 1988/898 K. sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.

Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusundaki uyuşmazlığa gelince;

Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

Nitekim somut olayda da davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahati açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır.

Bu aşamada Mahkemece ilk davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan ek davada ilk dava aşamasında kesinleşen olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporunun da kesin delil haline gelip gelmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.

Davalının sorumluluğunu tespit eden bu kesin hükmün içeriği, dosya safahati ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamları ile kısmi davada verilen hükmü onayan daire kararının kesinleşen olguların inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesi karşısında, kısmi davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporundaki tespitler de gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır.

Özellikle, davalı tarafın kısmi davada verilen son kararı temyizinde bilirkişi raporuna yönelik temyiz itirazları, daha önce hükmüne uyulan bozma ilamları içeriğine göre kesinleştiği ifade edilerek reddedilmiş, karar onanmış; böylece kesinleşen kısmi davada hükme esas alınan rapor davalı yönünden kesinleşmiştir. Davacı ise raporlara itiraz etmemekle burada ortaya konan tazminat miktarı ile kendisini bağlamıştır. Taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir.

Zira kısmi davada alınan raporlar yargısal denetimler sırasında değerlendirilmiş; sonra açılacak davada halledilecek bir yön bırakılmadan raporlarla ilgili ayrıntılı değerlendirmelerle bozma nedenleri ortaya konulmuş; bozma ilamına uyularak ve gerekleri yerine getirilerek oluşturulan mahkeme kararı da bu kesinleşme olgusu da ifade edilerek onanmıştır. Kısmi davadaki raporlara davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını temyiz isteklerine de konu etmişse de bunlar Özel Dairece incelenerek sonuçta hükmüne uyulan ilamlar çerçevesinde ve alacağın tamamının miktarını da ortaya koyan ancak taleple bağlı kalarak verilen mahkemenin kabul kararı onanarak kesin halini almıştır. Kısmi dava için açıklanan şekilde oluşturulan mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiği belirgindir.

Görülmektedir ki, somut olayda, kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümü de açılan eldeki ek dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini almış; kısmi davada kesinleşen bu rapor içeriği de dayanak alınarak hükme varılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce kısmi davada alınan bilirkişi raporu içeriğinin ve raporda tespit edilen miktarın, kısmi davada bilirkişi raporunun irdelenmemesi nedeniyle eldeki ek dava yönünden bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı; alacak miktarının belirlenmesi için mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği; kesin hüküm veya kesin delilin ancak ilk davada talep edilen miktar için sözkonusu olabileceği gerekçeleriyle mahkeme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşünü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O halde, Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (5.379.40 TL.) harcın temyiz edenden alınmasına, 13.03.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Meslektaşım cevabınız için teşekkür ederim. Öncelikle davanın duruşmasına başka bir meslektaşımız girdi ve beyan olarak dava dilekçemize göre karar verilsin şeklinde beyanı üzerine mahkeme taleple bağlı kalarak harca esas değer üzerinden kararı verdi. Bunun yanında paylaşmış olduğunuz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının şu kısmından; Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce kısmi davada alınan bilirkişi raporu içeriğinin ve raporda tespit edilen miktarın, kısmi davada bilirkişi raporunun irdelenmemesi nedeniyle eldeki ek dava yönünden bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı; alacak miktarının belirlenmesi için mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği; kesin hüküm veya kesin delilin ancak ilk davada talep edilen miktar için söz konusu olabileceği gerekçeleriyle mahkeme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşünü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. kısmi dava olarak açılan davanın açılacak olan ek davada kesin hüküm teşkil edeceği tespit edilmiş olmaktadır. Bu hususun kısmi dava açma müessesesine uygun olmadığı düşüncesi aklıma takıldı. Ayrıca ben belirsiz alacak davası açmıştım acaba aynı husus yani kesin hüküm kısmı benim ek dava açmama engel olur mu? Söz konusu kararı aleyhime olarak yorumladım. Ek dava açma hakkım sizce var mıdır? Yoksa kesin hüküm sorunu ile karşılaşır mıyım?
Old 11-07-2019, 07:40   #6
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Katkı

Sayın abuj,

İRDELEME:

Eldeki davada
1.Davalının bilirkişi raporuna itiraz edip etmediğini bilmiyoruz !!!
2.Davacı vekilinin „dava dilekçemize göre karar verilsin“ beyanı üzerine „harca esas değer üzerinden“ (HMK.m.26) karar verilmiş.
3.Hüküm (henüz) istinafa/Temyize götürülüp kesinleşmediğine göre…
a.Hükme esas alınan olgular (kararın tespit bölümü) ve
b.bilirkişi raporu da henüz kesinleşmemiş, açmayı düşündüğüz EK DAVA yönünden (henüz) „kesin delil” haline gelmemiştir.

Alıntı:
1.1. Netice ve talep olarak "bilirkişi marifeti ile tespit edilen miktarın tahsili" olarak belirtmeyi düşünüyorum.

Alıntı:
Meslektaşım cevabınızdan anladığım; fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuş ise (alacak artık belirli olduğundan kısmi dava veya tam değer üzerinden açılması şartı ile) ek dava açarak ıslah yapılmayan miktarı isteyebilirim. ilk olarak belirsiz alacak olarak açılan davamızda davanın tamamı için zamanaşımı kesildiğinden ek davada zamanaşımı sorunu ile de karşılaşmayacağım.
Meslektaşım bu şekilde bir sonuç çıkardım. Ancak doğru mu anlamışım cevaplarsanız çok sevinirim.

Görüş:
1.Hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için EK DAVA açılabilir.
2.Eldeki Kısmi Dava tümüyle kabul edildiğine göre… verilen HÜKÜM kesinleşirse, kararın TESPİTE ilişkin bölümü ve BİLİRKİŞİ RAPORU açılacak ek dava için KESİN HÜKÜM oluşturur.

Alıntı:
Ek dava açma hakkım sizce var mıdır? Yoksa KESİN HÜKÜM sorunu ile karşılaşır mıyım?

KESİN HÜKÜM „…şeklî anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Bir karara karşı normal kanun yollarına başvurulamıyorsa buna şekli anlamda kesin hüküm denir.
Şekli anlamda kesin hüküm Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nda tanımlanmamış ise de, maddi anlamda kesin hüküm 303'üncü maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir (HMK m. 303/1)….“
HGK. E. 2017/16-478, K. 2019/41,T. 29.1.2019
http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2017-16-478.htm&kw=`kesin+h%C3%BCk%C3%BCm`#fm

Saygılar
Old 11-07-2019, 13:47   #7
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan abuj
Meslektaşım cevabınız için teşekkür ederim. Öncelikle davanın duruşmasına başka bir meslektaşımız girdi ve beyan olarak dava dilekçemize göre karar verilsin şeklinde beyanı üzerine mahkeme taleple bağlı kalarak harca esas değer üzerinden kararı verdi. Bunun yanında paylaşmış olduğunuz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının şu kısmından; Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce kısmi davada alınan bilirkişi raporu içeriğinin ve raporda tespit edilen miktarın, kısmi davada bilirkişi raporunun irdelenmemesi nedeniyle eldeki ek dava yönünden bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı; alacak miktarının belirlenmesi için mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği; kesin hüküm veya kesin delilin ancak ilk davada talep edilen miktar için söz konusu olabileceği gerekçeleriyle mahkeme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşünü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. kısmi dava olarak açılan davanın açılacak olan ek davada kesin hüküm teşkil edeceği tespit edilmiş olmaktadır. Bu hususun kısmi dava açma müessesesine uygun olmadığı düşüncesi aklıma takıldı. Ayrıca ben belirsiz alacak davası açmıştım acaba aynı husus yani kesin hüküm kısmı benim ek dava açmama engel olur mu? Söz konusu kararı aleyhime olarak yorumladım. Ek dava açma hakkım sizce var mıdır? Yoksa kesin hüküm sorunu ile karşılaşır mıyım?

Hulusi bey cevabı vermiş ancak bende birkaç cümle edeyim...

Açacağınız yeni davada talep sonucunuz aynı olmayacak. Bu davada 1.000 TL talepe derken, yeni davada 105.000 talep edeceksiniz.

Ayrıca yukarıdaki kararda; ancak mahkeme kararı kesinleşince bilirkişi raporunun da kesinleşeceği yönündeki ibareyi atlamayın derim. "Nitekim somut olayda da davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahati açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır."

1- Kesinleşmesini bekleyebilirsiniz. (bence en garantisi)
2- Davalı taraf ile görüşebilirsiniz.
3- Kalan miktar için icra takibi yapıp; bu şekilde tahsil yapabilirsiniz.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Belirsiz Alacak Davası-Islah-Talep arttırımı Av.Serhat Günenç Meslektaşların Soruları 12 07-10-2020 13:53
Belirsiz Alacak Davasında Islah Suresinin Kaçırılması ve Ek Dava Açılması AVUKAT DENİZ Meslektaşların Soruları 4 09-03-2018 18:56
Belirsiz Alacak, Zamanaşiminin Tümden Kesilmesi, Islah Mehmet Mustafa ÖZÜNVER Meslektaşların Soruları 0 02-11-2016 14:47
Kısmi veya Belirsiz Alacak olduğu belirtilmeden fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan işçi alacağı davasında Islah ve Zamanaşımı bodrumlaw Meslektaşların Soruları 1 21-01-2015 13:50
Belirsiz Alacak-Islah.... lawyer34 Meslektaşların Soruları 7 19-06-2012 12:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05998492 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.