Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

su idaresine karşı açılacak davada yargı yolu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-01-2010, 14:55   #1
avarzu

 
Varsayılan su idaresine karşı açılacak davada yargı yolu

sakarya ya bağlı yaklaşık 13 haneli bir köyde yaşayan köylülerin iddiasına göre, köyün zemininden geçen ve sakarya nın içme suyu idaresi olan adasu nun isale boru hattlarının eski ve kakımsız olmalarından ötürü 11.03.2009 tarihinde köyde su borularında patlama meydana gelmiş ve bu patlama sonucunda köyde heyelan oluşmuş ve köy Bayındırlık ve iskan müdürlüğünün kararı uyarınca afet bölgesi ilan edilmiş, köylülere de köyün tahliye edilmesi hususunda tebliğ yapılmıştır. Bunun la birlikte köylülere geri ödemeli olarak afet kredisi verileceği söylenmiştir. Köylülerin iddiası bunun doğal bir afet olmayıp adasunun bakımsız borularının zamanında tamir edilmemesi sonucunda oluşmasıdır. Buna ilişkin ilk yol olarak köyde delil tespiti yaptırıp gelen bilirkişi raporu uyarınca tazminat davası açmayı düşünmekteyim. fakat davayı hangi yargı yolunda açacağım konusunda kafam çok karışık. Zira bu adasunun haksız fiili deyip adli yargı yolunu mu seçmek yoksa hizmet kusuruna dayanıp idareye karşımı dava açmak gerekir. Benzer konu üzerinde daha evvel çalışmış ve bilgi sahibi olan meslakdaşların görüşlerini sabırsızlıkla bekleyeceğim. Saygılar ve kolaylıklar diliyorum...
Old 07-01-2010, 16:07   #2
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın avarzu;


Sunduğum kararları incelemenizi öneririm. Tacir olan taraflar arasında haksız fiile dayalı davalarda görevli mahkemenin hukuk mahkemeleri olacağına ilişkin yargıtay kararını sundum. Ancak köy tüzel kişiliği tacir sıfatına haiz değil fakat ADASU işletmesinin "idare" olarak nitelendirilemeyeceği ve tacir sıfatını taşıdığı konusunda kuşku yok. Danıştay kararları ise, "idare" olarak nitelendirilebilecek kuruluşlar aleyhinde açılacak davalarla ilgili. Faydalı olması dileğiyle..

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2007/4-597 K. 2007/694

• HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE TAZMİNAT ( Tacir Sıfatını Taşıyan Davacı İle Tacir Olduğu Kabul Edilen Davalı İSKİ Arasındaki Uyuşmazlığın Adli Yargıda Çözümleneceği )

• GÖREV ( Tacir Sıfatını Taşıyan Davacı İle Tacir Olduğu Kabul Edilen Davalı İSKİ Arasındaki Haksız Fiilden Kaynaklanan Uyuşmazlığın Adli Yargıda Çözümleneceği )

• TACİRLER ARASINDAKİ DAVA ( Haksız Fiilden Kaynaklanan Uyuşmazlığın Adli Yargıda Çözümleneceği - Yağmur Sularının Kanalizasyon Sistemiyle Tahliye Edilememesinden Doğan Zarar Nedeniyle Tazminat )

• YAĞMUR SULARININ KANALİZASYON SİSTEMİYLE TAHLİYE EDİLEMEMESİNDEN DOĞAN ZARAR ( Tacir Sıfatını Taşıyan Davacı İle Tacir Olduğu Kabul Edilen Davalı İSKİ Arasındaki Uyuşmazlığın Adli Yargıda Çözümleneceği )

• KAMU KURUMUNUN VERDİĞİ ZARAR ( Yağmur Sularının Kanalizasyon Sistemiyle Tahliye Edilememesinden Doğan Zarar Nedeniyle Tazminat - Tacir Sıfatını Taşıyan Davacı İle Tacir Olduğu Kabul Edilen Davalı İSKİ Arasındaki Uyuşmazlığın Adli Yargıda Çözümleneceği )

6762/m.3,11,12/11,13,18/1

818/m.41


ÖZET : Dava, yağmur sularının yetersiz ve bakımsız bulunan davalıya ait kanalizasyon sistemiyle tahliye edilemediğinden biriken suyun davacının işyerine girerek malzemelerine zarar verdiği gerekçesiyle tazminat istemine ilişkindir. Dava, haksız eyleme dayalıdır. Tacir sıfatını taşıyan davacı ile yine tacir olduğu kabul edilen davalı İSKİ arasındaki haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlığın çözüm yeri adli yargıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 1.Asliye Hukuk Mahkemesince yargı yolu yönünden davanın reddine dair verilen 16.02.2006 gün ve 2005/204-2006/47 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 08.06.2006 gün ve 2006/6190-6965 sayılı ilamı ile;
( ... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, yağmur sularının yetersiz ve bakımsız bulunan davalıya ait kanalizasyon sistemiyle tahliye edilemediğinden biriken suyun davacının işyerine girerek malzemelerine zarar verdiği gerekçesiyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davaya idari yargı yerinde bakılması gerektiğinden yargı yolu bakımından davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı İSKİ Genel Müdürlüğü, bir kamu kurumudur ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlıdır. Diğer yandan, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nün Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un Ek 5. maddesi gereğince bu kanun hükümlerinin göz önünde tutulması gerekir.
2560 sayılı Kanun'da, kurumun, Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Genel Müdürlük ile yönetileceği, denetçileri aracılığı ile denetleneceği, yıllık çalışma ve yatırımlarının bilançolarda belirlenerek, genel kurulun onayına sunulacağı ve bütçesinin kamu iktisadi teşebbüslerinde uygulanan bütçe formülüne göre düzenleneceği belirtilmiştir.
Yasanın açık düzenlemesinden, davalı kamu kurumunun kamu hizmeti niteliğindeki çalışmalarını özel hukuk kuralları altında yapacağı anlaşılmaktadır.
Diğer yandan, TTK.nun 18. maddesinde kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek ve ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve müesseselerin "tacir" sayılacakları belirtilmiş; aynı Yasanın 12/11. maddesinde ise, su, gaz, elektrik dağıtım, telefon, radyo ile haberleşme ve yayın yapma gibi işlerle uğraşan müesseselerin "ticarethane" sayılacakları düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında, davalının 2560 sayılı Yasa kapsamında bir kamu kurumu olduğu ve kamu hizmeti yaptığı ancak çalışmalarının özel hukuk hükümlerine bağlı bulunduğu ve tacir sıfatını taşıdığı benimsenmelidir. Davalının, haksız eylem niteliğindeki tutumundan kaynaklanan uyuşmazlığın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir. Bu yönde yargısal uygulamalar yerleşiktir. ( HGK.nun, 21.9.1983 gün ve 1980/1 1-2721; 1983/823 ile 29.11.1995 gün ve 1995/11-647;1995/1043 sayılı kararları. ). Mahkemece, işin esasının incelenmesi gerekirken, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız eyleme dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, davalı İSKİ Genel Müdürlüğüne husumet yönelterek açtığı dava ile davalının yağmur sularını toplayacak yeterli sistemi kurmaması ve bakımını yapmaması nedeniyle kanalizasyon sisteminin tıkanarak yağan yağmur sularının birikmesi sonucu gerçekleşen su baskınında iş yerinin zarara uğradığı iddiası ile 76.000 YTL. tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı İSKİ, davaya bakma görevinin adli yargıya değil idari yargıya ait olduğunu, husumetin de kendilerine düşmediğini ifadeyle davanın yargı yolu ve husumet nedeniyle ve esasa girilmesi halinde de esastan reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı savunması da esas alınarak davanın yargı yolu yönünden reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne aynen alınan bozma ilamı ile davalının hukuki statüsü de açıklanmak suretiyle uyuşmazlığın çözüm yerinin Adli Yargı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı yolu noktasındadır.
Dava, temelinde haksız eyleme dayanmakta; davacı, davalı İSKİ Genel Müdürlüğünü hasım göstererek zararının tazminini istemektedir.
Uyuşmazlığın bu niteliğine göre, somut olaya uygulanacak hukuk kurallarının tespiti bakımından öncelikle, davalı İSKİ Genel Müdürlüğünün hukuki statüsü, irdelenmelidir.
Davalı İSKİ Genel Müdürlüğü, kuruluşu, işleyiş ve yapısı ile görevleri "23/11/1981 tarih ve 17523 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 20.11.1981 tarih ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'la düzenlenen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bulunan, bir kamu kurumudur.
2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda yer alan düzenlemeler ile, İSKİ'nin; Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Genel Müdürlükçe yönetileceği, denetçileri vasıtasıyla denetim yapılacağı, yıllık faaliyet ve yatırımlarının bilançolarda belirlenip, Genel Kurulların tasvibine sunulacağı ve bütçesinin Kamu İktisadi Teşekküllerinde uygulanan formüle göre tanzim olunacağı belirtilmiştir.
Hemen burada, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen "tacir" ve "ticari işletme" kavramları üzerinde de durulmalıdır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 18/1 maddesinde:"Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar." hükmü yer almaktadır.
Maddede yer alan "ticari şekilde işletilmek" kavramına ise 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 11/1 maddesinde yer verilmiş; maddede aynen "Ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler, ticari işletme sayılır" denilmiştir.
Aynı Kanunun 12/11. maddesinde ise "su, gaz, ve elektrik dağıtma, telefon ve radyo ile haberleşme yayın yapma gibi işlerle uğraşan müesseselerin ticarethane sayılacakları" ifade edilmektedir.
Yine Aynı Kanunun 13. maddesinde yer alan "bir müessesenin işlerinin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari ve sınai müessese şekil ve mahiyeti verildiği takdirde bu müessese de ticari işletme sayılır" hükmü ile de; müessesenin işlerinin hacim ve öneminin ticari muhasebeyi gerektirmesi ve ona ticari ve sınai bir müessese şekil ve mahiyeti vermesi halinde bunun da ticari işletme sayılacağı, belirtilmiştir.
Diğer taraftan, Ticaret Sicili Nizamnamesinin 13/2. maddesine göre, kamu tüzel kişileri tarafından kurulan iktisadi işletmeler tüzel kişilikleri bulunmasa dahi bir ticaret unvanı seçmeye ve kullanmaya mecbur oldukları gibi, kurucu kamu tüzel kişileri de bu iktisadi işletmeleri ticaret siciline kaydettirilmek zorundadır. Keza doktrinde de ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmek üzere kurulan bütçesi ve mameleki kamu tüzel kişisi tarafından ayrılmış iktisadi işletmeler "tacir" sayılmışlardır.
Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, İSKİ ( İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi ) Genel Müdürlüğü 2560 sayılı Kanun ile kurulmuş, TTK.nun 18/1. maddesinde öngörülen biçimde Özel Hukuk hükümlerine göre idare edilen bir kamu kuruluşu olması yanında, ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte; yaptığı işler itibariyle de ticarethane sayılmakta ve sonuç itibariyle de çok açık biçimde tacir sıfatını taşımaktadır.
Özel hukuk hükümlerine tabi ve ticari şekilde işletilen, tacir sıfatı taşıyan davalı İSKİ'nin, TTK. 3. maddesinde sayılan haksız fiilinden kaynaklanan eldeki davanın, hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İdari Yargı yerinde görüleceğinin ileri sürülmesi mevcut yasal düzenleme ve eylemsel uygulama karşısında da geçerli bir görüş olarak benimsenemez.
Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları, idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelere denilmektedir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü ( kamu otoritesini ) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir. Kamu tüzel kişilerinin kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemleri, özel hukuk alanına ilişkin olduğundan bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemez. Kamu idare ve kurumlarının kamu otoritesinin ( egemenlik hakkının ) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan sadır olan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, kamu tüzel kişilerinin özel hukuk tüzel kişisi olarak yürüttüğü hizmetlere ilişkin faaliyetleri sırasında meydana gelen zararlardan ötürü, ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğu özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmelidir.
Durum bu olunca, tacir sıfatını taşıyan davacı ile yine açıklanan nedenlerle tacir olduğu kabul edilen davalı İSKİ arasındaki haksız fiilden kaynaklanan davaya adli yargı yerinde bakılacağında kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim, yargısal uygulamada da bu kabul şekli yerleşmiş, aynı hukuksal statüye sahip ASKİ Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak önüne gelen bir ihtilaf nedeniyle Hukuk Genel Kurulu 21/9/1983 gün ve 1980/11-2721 E. Esas, 1983/823 K. sayılı ilamıyla; 2560 sayılı Yasanın 23/11/1981 tarihinde yürürlüğe girişinden itibaren "görülen hizmetlerin kamu hizmeti ise de faaliyetin özel hukuk kuralları altında yapıldığını kabulle TTK.nun 18/1. anlamında tacir sayılacağına" karar vermiş; aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun İSKİ ile ilgili olarak verilen 29.11.1995 gün ve 1995/11-647 E.-1043 K.sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Ayrıca, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11/2/1959 tarihli 1958/17 Esas, 1959/15 K. sayılı kararının, 2560 sayılı Yasanın bu karardan sonra 23/11/1981 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle olaya uygulanma imkanı kalmadığı da unutulmamalıdır.
Sonuç itibariyle; tacir sıfatını taşıyan davacı ile yine açıklanan nedenlerle tacir olduğu kabul edilen davalı İSKİ arasındaki haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlığın çözüm yeri adli yargı olduğundan, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, aksine gerekçelerle önceki kararda dlrenilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 03.10.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Çoğunluk görüşü ile uyuşmazlık, İstanbul Su ve Kanalizasyon idaresi ( İSKİ ) tarafından yaptırılan kanalizasyon sisteminin yetersiz ve bakımsız olmasından dolayı yağan yağmur sularının tahliye edilmeyip birikip davacı şirket işyerine dolmasından dolayı oluşan zararın gideriminin idari yada adli yargı yolundan hangisinde görüleceği noktasında toplanmaktadır.
2560 Sayılı Kanunla kurulan ( İSKİ ) İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bağımsız bütçeli kamu tüzel kişiliğine haiz bir kuruluştur. İski personeli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir, ( m.1 ) "kullanılan sular ile yağış sularının toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaşması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için abonelerden başlanarak suların toplanacakları ve bırakılacakları noktaya kadar her türlü tesisin etüd ve projesini yapmak." ( m.2b )
Su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek, ( m-2-d )
"Yağmur sularının uzaklaştırılması ile ilgili tesislerin yapılması veya bu tip tesislerin işletilmesi, gerekli harcamalar ilgi belediyelerce karşılanmak şartıyla İSKİ tarafından yerine getirilir. Bu tesislerin yapılması veya işletilmesine ilişkin harcamalar tarifelere dahil edilemez." ( m-25 )
"İskiye ait taşınır ve taşınmaz mallar devlet malı sayılır"
İdari hukukunun uygulama alanını belirleme konusunda kamu gücü ölçütü ve kamu hizmet ölçütü şeklinde iki temel ölçüt vardır.
"Kamu hizmeti ölçütü" kamu hizmetin kabulüne ve işleyişi ile ilgili tüm faaliyetine ilişkin uyuşmazlıkların idari yargıda görüleceği düşüncesi esastır. Ancak bu kriter iktisadı ve ticari kamu hizmetlerin ortaya çıkmasıyla zayıflamıştır.
"Kamu gücü ölçütü" ne göre bir hukuki ilişkide özel hukukta görülmeyen ayrıcalıklar ve yükümlülükler varsa o eylem ve işlemde idari hukukunun kuralları uygulanır.
Kamu gücü bazı ayrıcalıklar getirir. Eğer bir tüzel kişinin personeli kamu personeli ise bu bir kamu gücü ayrıcalığıdır. Kamu malı statüsü bir kamu gücü ayrıcalığıdır.
İdareye kamu gücü ayrıcalığının verilmesinin nedeni kamu yararıdır. ( Ayrıntılı bilgi için bkz. Gözle Kemal, İdare Hukuku Dersleri, Bursa 2002, s.41-45, 603 )
Somut olayımıza gelince, İSKİ'nin görevi kamu hizmetidir. Personeli kamu personelidir. İSKİ malları kamu malıdır.
Kanalizasyon sistemini yapmak hizmeti bir kamu kurumu olan İSKİ görevidir. Anılan hizmet kusurlu işlemiştir. Başka bir anlatımla hizmet kusuru bulunmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun ikinci maddesine göre idari işlem ve eylemlerden doğan zarara konu açılan tam yargı davaları idari yargı yerlerinde görülür.
Uyuşmazlık Mahkemesinin 6.12.1999 gün 38/4 sayılı kararı bu yöndedir.
11.02.1959 gün 17/15 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kurul kararı aynı hukuki olguyu paylaşmıştır.
Bozma kararında referans alınan Türk Ticaret Kanunu m. 18'deki tacir sayılma kavramın 12/11. maddesindeki ticarethane kavramları yukarıdaki olguları ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü bu gerekçeye gidilebilmesi için ticari bir hizmet olmalı yada idarenin özel mallarının işletilmesinden doğan zarar olmalıdır. Taraflar arasındaki ilişki ayrıcalıklı bir ilişkiye konu olmamalıdır.
Kanalizasyon sisteminin yetersiz olmasından İSKİ ile dayalı şirket arasında nasıl bir ticari ilişki bulunmaktadır? Başka bir anlatımla İSKİ bir ticarethane ise İSKİ'yi göreve çağıran ve onu ücretsiz hizmete zorlayan ( biriken suların boşaltılması ) nasıl bir ticari bir sözleşme bulunmaktadır?
Görüleceği üzere TK. m. 8, 12/11 uyuşmazlığa yön verecek normatif dayanaklar değildir. Çünkü ortada özel hukuka tabi bir faaliyet yoktur. İdarenin edim yükümlülüğü bulunmaktadır. Uyuşmazlığın bakım ve görüm yeri İdari Yargıdır. Çoğunluk görüşüne yukarıda anlatılmaya çalışılan nedenlerle katılamıyorum.

--------------------------------------------------------------------------

DANIŞTAY 10. DAİRE E. 1992/3057 K. 1993/4149

• YERLEŞİM BİRİMİNDEN GEÇEN SU KANALI ( Etrafını Kapatmayan İdarenin Hizmet Kusurunun Bulunması )

• HİZMET KUSURU ( Yerleşim Yerinden Geçen Su Kanalının Etrafının Kapatılmaması )

• İDARENİN HİZMET KUSURU ( Yerleşim Yerinden Geçen Su Kanalının Etrafının Kapatılmaması )

• MADDİ MANEVİ TAZMİNAT ( Yerleşim Yerinden Geçen Su Kanalının Etrafının Kapatılmaması Nedeniyle Doğan Zararın İdare Tarafından Tazmini )

2709/m.125

2577/m.2


ÖZET : Yerleşim biriminden geçen su kanalının etrafını kapatmayarak hizmet kusuru bulunan idare tazminle yükümlüdür. İstemin Özeti: Davacıların 6 yaşındaki çocuklarının davalı idareye ait su kanalına düşerek ölmesi sonucu destekten yoksun kaldıklarından bahisle toplam 10.000.000.-lira maddi, duyulan acı ve üzüntü nedeniyle toplam 40.000.000.- lira manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açtıkları dava sonunda; Adana 1. İdare Mahkemesince, olayda davacıların çocuğunun, sulama kanalına düşerek öldüğü, idarenin yerleşim biriminden geçen bir kanalın etrafını kapatmamakla açıkça hizmet kusuru işlediği, altı yaşındaki çocuğun dikkatsizlik ya da tedbirsizliğinden de sözedilemeyeceği, bu itibarla da davacıların uğradıkları zararın idarece tazmin edilmesi gerektiği, bilirkişi tarafından Hazırlanan rapor da davacılardan baba ...`in destekten yoksun kalma zararının bulunmadığı anne ...`in ise 30.255.745 lira destekten yoksun kalma zararının bulunduğunun belirtildiği, ancak anne için 5.000.000.-lira maddi tazminat istendiğinden istemle bağlı kalınmasının zorunlu olduğu, duyulan acı ve üzüntü karşılığı davacıların herbiri için 5.000.000.- lira olmak üzere toplam 10.000.000.- lira da manevi tazminat verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanan kısmen kabulü ile anne için 5.000.000.- lira maddi tazminatın dava açma tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ve davacıların her biri için 5.000.000.- lira olmak üzere toplam 10.000.000.-lira manevi tazminatın davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, davanın fazlaya ilişkin kısmının reddine karar verilmiştir.
Karşılıklı olarak temyiz isteminde bulunan taraflardan davacılar, olayın özelliği gereği 10.000.000.- lira manevi tazminatın duyulan acı ve elemi azaltıcı yeterlikte olmadığı iddiasıyla Adana 1. İdare Mahkemesinin 27.12.1991 tarih ve E: 1990/116, K: 1991/1447 sayılı kararının manevi tazminat isteminin fazlaya ilişkin bölümünün reddine ilişkin kısmının temyizen incelenip bozulmasını isterken, davalı idare ise bilirkişi raporunun dayanaksız ve yetersiz olduğu, kanallarda ikaz levhaları, suya girenlerin çıkabilmeleri için beton ve demir merdivenler gibi önlemler alındığı, kanal boyunca motorsikletli görevliler istihdam edildiği, kanalların uzunluğu karşısında başkaca önlemler alınmasının devlet olanaklarının kısıtlılığı nedeniyle olanaksız olduğu, olayda anne ve babanın kusurlu olduğu iddiasıyla anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti: Davalı idare savunma vermemiştir. Davacılar ise yerinde olmadığını öne sürdükleri davalı temyiz isteminin reddi gerektiğini savunmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: H. Ö.
Danıştay Savcısı: Ü. O.
Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne surülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince işin gereği düşünüldü:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3622 sayılı Kanun ile değişik 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Bozulması istenen karar, usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz sebepleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddiyle bozulması istenen kararın onanmasına, 27.10.1993 gününde oyçokluğu ile karar verdildi. AZLlK OYU
Dava dosyasının incelenmesinden davalı idarenin gerekli ve yeterli önlemleri aldığı anlaşıldığından idareye atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı gibi, davacıların çocuklarına gerekli ihtimamı ve özeni göstermemesi nedeniyle kusurlu bulunduğu açık olduğundan tazminata hükmedilmesi yolunda verilen temyize konu kararın bozulması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyorum.

--------------------------------------------------------------------------

DANIŞTAY 10. DAİRE E. 1993/724 K. 1993/3146

• MADDİ MANEVİ TAZMİNAT ( Heyelan Bölgesinde Yer Alan Yolun Güvenliğini Sağlayamayan İdarenin Hizmet Kusurunun Bulunması )

• HEYELAN BÖLGESİNDE BULUNAN YOL ( Güvenliği Sağlayamayan İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Zararı Tazminle Yükümle Olması )

• HİZMET KUSURU ( İdarenin Heyelan Bölgesindeki Yolun Güvenliğini Sağlayamaması )

• İDARENİN HİZMET KUSURU ( Heyelan Bölgesindeki Yolun Güvenliğini Sağlayamaması )

2577/m.2


ÖZET : Heyelan bölgesinde yeralan yolun güvenliğini sağlayamadığı için hizmet kusuru bulunan idare uğranılan zararı tazminle yükümlüdür. İstemin Özeti: Trabzon İli, Maçka İlçesi Çatak Köyü mevkiinde 23.6.1988 tarihinde oluşan toprak kayması sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 225.000.000.-TL. tutarındaki maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davayı Trabzon İdare Mahkemesi, 21.10.1992 gün ve E: 1989/312, K: 1992/530 sayılı kararıyla; davacıların uğramış olduklarını ileri sürdükleri zararın davalı idarenin hizmet kusurundan doğmadığı, sosyal hasar, idari risk, sebepsiz zenginleşme ve kamu personelinin göreve ilişkin eylemlerinden doğan kusursuz sorumluluk ilkelerine göre de zararın tazmini söz konusu olamayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Davacılar, yolun geçmemesi gereken bir yerden geçirildiği Meşeunkuran Dağının içine fazla girildiği ve sonuçta zeminin doğal dengesinin bozulduğu, yol yapımından önce yolun bir projesinin yapılmadığı zemin mekaniğinin bilimsel esaslara göre değerlendirilmediği, dağın içinden çıkan suya akıntı verilmeyerek bu suyun dağın içinde toplanmasına ve bunun da toprak kaymasına neden olduğu, heyelanın olacağına ilişkin belirtiler olmasına karşın önlem alınmadığı, olayın doğal bir afet olarak nitelendirilemeyeceği, bilirkişi raporunun yetersizliği nedeniyle karara esas alınamayacaği iddialarıyla anılan mahkeme kararının bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti: Yerinde olmadığı öne sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Z. B.
Danıştay Savcısı: Ö. B.
Düşüncesi: Temyizi istenilen mahkeme kararının 9 uncu sayfasında olay günü saat 05`te Çatak Mevkiinde küçük bir heyelan olduğu davalı kuruma ait grayderin olay yerine gelerek saat 07`ye kadar çalıştığı fakat lastiğinin patlaması sonucu çalışmaya ara verildiği saat 08`de ise esas heyelanın vuku bulduğu ve grayderin de toprak altında kaldığı belirtilmiştir.
Bu durumda Çatak Mevkiinde saat 05`te heyelan vuku bulduğuna göre büyük heyelanın vuku bulduğu saat 08`e kadar davalı idare tarafından karayolunun her iki yönünden trafiğin kesilip kesilmediği, heyelan bölgesinde araç yoğunluğunun azaltılmasına yönelik önlemler alınıp alınmadığının araştırılması gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulü ile bu husus araştırıldıktan sonra karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünüldü: TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince temyiz aşamasında duruşma yapılması istemi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 17 nci maddesine göre yerinde görülmeyerek işin esası incelenip gereği düşünüldü:
Dava; Trabzon İli, Maçka İlçesi, Çatak Mevkiinde 23.6.1988 günü saat 08`de oluşan toprak kayması sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte hizmeti kusurlu işlettiği iddia olunan idarece tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Trabzon İdare Mahkemesince, dava dosyasının içinde bulunan tüm belge ve bilgilerin ve karar için yeterli görülen bilirkişi raporunun incelenmesinden, davalı idarenin yol güzergahının seçiminde isabetli davrandığı, yol yapımının arazinin yapısını etkilemediği, sonuçta Çatak olayının gerçekleşmesinin nedeni olmadığı, yolun Değirmendere Vadisinden geçirilmesinin zorunlu olduğu, buranın tümüyle potansiyel heyelan alanı içinde kaldığı, yolun Değirmenderenin batı kıyısından geçirilmesi mümkün olmakla birlikte jeolojik ve kaymaya eğilimli olduğu, olaydan sonra yapılan ve bugün de kullanılan yeni yolun da yine potansiyel heyelan tehlikesi altında bulunduğu, yolun bu yerden geçirilmiş olması halinde de yolun yine yukarıdan inen 530.000 m3`lük malzemeden ( kaymadan ) etkileneceği, suyun dağın içine verilmeyip ( akmasının ) dışarı akması için gerekli tedbirlerin alındığı, esasen bu bölgenin tümünün ve özellikle Değirmendere Vadisinin boydan boya ( yaklaşık 20-28 km ) heyelana maruz kalınabilecek bir yer olduğu, aşırı yağışlar nedeniyle dağın yukarıdan koparak aşağı indiği sonucuna ulaşılmış olup, bu durumda da davacıların uğramış olduklarını ileri sürdükleri zararın davalı idarenin hizmet kusurundan doğmadığı, davalı idarenin heyelanın ne zaman ve hangi boyutta olacağını bilmesine ve ona göre de yolu trafiğe kapatmasına ve ölenin dağ ile yol arasında bulunan ve dağın akmasıyla akıntılar altında kalan kahvehaneye gitmesini engellemesine olanak bulunmadığı, öte yandan karayolları aracının lastiğinin patlaması nedeniyle çalışma yapamamasının, heyelan olmasıyla bir ilgisi bulunmadığı, bu durumda oluşan zararla yürütülen hizmet arasında bir illiyet bağı bulunmadığı, ayrıca sosyal hasar, idari risk, sebepsiz zenginleşme ve kamu personelinin göreve ilişkin eylemlerinden doğan kusursuz sorumluluk ilkelerine göre de zararın tazmin edilemeyeceği gerekçesiyle 21.10.1992 gün ve E: 1989/312, K: 1992/530 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir.
Davacılar, istemin özeti bölümünde belirtilen nedenlerle anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler.
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında hizmete açılan Trabzon Gümüşhane Devlet Yolunun, Çatak Mevkiinde 23.6.1988 günü saat 02`de dağdan kopan kütleler ile yolun kapandığı, davalı idarenin gönderdiği grayderin saat 05 civarında bu mevkiiye gelerek buradaki döküntüyü temizlemeye başladığı bu çalışmanın saat 07`ye kadar sürdüğü, greyderin lastiğinin patlaması nedeniyle çalışmaların durduğu, saat 08 civarında ise, esas büyük heyelanın olduğu bu arada yolun açılma çalışmalarını bekleyen insanların karayolunun 5 m. altında bulunan kahvehanede bekledikleri ve ölüm olaylarının burada gerçekleştiği, gerek dava dosyasındaki belgelerin incelenmesinden gerekse idarenin savunmasından anlaşılmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 7 nci maddesinde Karayolları Genel Müdürlüğünün, yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden düzenleme ve işaretlemeleri yaparak gerekli önlemleri almak ve aldırmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Aynı yasanın 13. maddesinin ( c ) bendinde de, Karayolları Genel Müdürlüğüne zorunlu nedenlerle meydana gelen, arıza, engel ve benzerlerini en kısa zamanda ortadan kaldırarak karayolunu kullananlara ve araçlara zarar vermeyecek duruma getirmek görevi yüklenmiştir.
2918 sayılı Yasanın 17. maddesi ile 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun Ek 4. maddesinde yer alan düzenlemelerle de; yol ağları üzerindeki konaklama tesisleri ve akaryakıt istasyonu gibi trafik güvenliğini etkileyecek yapı ve tesislerin çalıştırılabilmesi için karayolunun yapım ve bakımından sorumlu olan Karayolları Genel Müdürlüğünden izin alma koşulu getirilmiştir.
Kamu idareleri yapmakla yükümlü oldukları kamu hizmetlerini yürütürken hizmetin işleyişini düzenli olarak denetlemek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. İdarenin kendisine yüklenilen görevleri ve yetkileri ayrıcalık ve araçları kullanmayarak, bilerek ve düzenli biçimde zarara neden olması halinde; bu zararın idare hukukunun genel ilkelerinden olan açık hizmet kusuru ilkesine göre tazmini gerekmektedir.
Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun incelenmesinden davalı idarenin karayolunu geçirdiği yerin heyelan bölgesi olduğunu bilerek hizmete açtığı, açılışındn itibaren karayolunun alt kısmında taşınmazları bulunan ilgililerce sürekli olarak davalı idareye yapılan uyarılarda heyelan tehlikesinin olabileceğinin bildirildiği, nitekim dava konusu olaydan önce üç yılı aşkın blr süreden beri kütle hareketlerinin başladığı, ancak yolun yeterli önlem alınıp yol güvenliği sağlanmadan trafiğe açık tutulduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan idare mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda belirtilenin aksine aynı güzergahta daha az riskli, ancak heyelan bölgesi olması nedeniyle olağan teknik olanaklardan farklı bir özellikte yol yapımının maliyet unsuru nedeniyle gerçekleştirilememiş olması olayda idarenin sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir neden olarak kabul edilemez.
Olayda normal ölçülerde yola 25 metre uzaklıkta faaliyet göstermesi gereken kahvehanenin herhangi bir ruhsat alınmadan yola 5 metre mesafede çalıştırılması ve güvenlikten uzak kahvehaneye yönelik olarak herhangi bir girişimde bulunmayan idarenin yukarıda yer alan mevzuat hükümleriyle kendisine verilen ayrıcalık ve yetkileri kullanmaması sonuçta heyelan bölgesinde yer alan karayolunun güvenliğini sağlayamaması böylece hizmeti açık biçimde kusurlu işletmiş olması sonucu kahvehanedeki ölüm olaylarının meydana gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Trabzon İli Maçka İlçesi Çatak Mevkiinde 23.6.1988 günü saat 08`de oluşan toprak kayması sonucu yolun altında bulunan kahvehanede bulunup, toprak altında kalan yakınlarının ölümü nedeniyle davacıların uğradığı zararın, ruhsatsız kahvehanenin çalışmasını engellemek için üstüne düşen denetim görevini yerine getirmeyen, açık hizmet kusuru bulunan davalı idarece tazmini gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davayı reddeden Trabzon İdare Mahkemesinin 21.10.1992 gün E: 1989/312, K: 1992/530 sayılı kararında hukuki isabet görülmediğinden anılan kararın 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi 1. fıkrası uyarınca bozulmasına dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan mahkemeye iadesine 13.9.1993 gününde oyçokluğu ile karar verildi. AZLlK OYU

X- Trabzon İli Maçka İlçesi Çatak Mevkiinde 23.6.1988 günü saat 08`de oluşan toprak kayması sonucu yolun altında bulunan kahvehanede toplanan insanların ölmesi nedeniyle davacıların uğradığı zararın ruhsatsız kahvehanenin çalışmasını engellemek için üstüne düşen denetim görevini yerine getirmeyen davalı idarenin hizmet kusuru ilkesine göre tazmini gerekmekte olup, davanın reddine ilişkin Trabzon İdare Mahkemesi kararının bozulması yolundaki çoğunluk kararına katılmakla birlikte, davalı idarece aynı güzergahtan daha az riskli, ancak heyelan bölgesi olması nedeniyle olağan teknik imkanlardan daha farklı özellik arzeden yolun yapımında maliyet unsuru nedeniyle kaçınılmış olması kamu hizmetlerinin ihtiyaca uygunluğunun sağlanması ile ilgili olduğundan karara gerekçe olarak alınmaması gerektiği görüşü ile gerekçede karara katılmıyorum. AZLlK OYU
XX - Davacının temyiz isteminin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49 uncu maddesine uygun bulunmaması nedeniyle reddi gerektiği görüşüyle bozma kararına katılmıyorum.
Old 07-01-2010, 22:49   #3
serhat-27

 
Varsayılan

idarenin bakım görevini yapmadığını iddia ederek idarenin hizmet kusuruna dayanıyorsunuz,yani bakım görevini yapmadığından zarar gördüğünüzü iddia ediyorsunuz kamu hizmeti gören davalının bakım ve onarım görevini yapmadığından doğan tazminat davaları tam yargı davasıdır ,çünkü davacılar ile davalı arasında bir ticari ilişki yok idarenin borulara bakım ve onarım görevini yerine getirmeyerek hizmet kusuruna dayalı tazminat talebi var bu davaya idari yargı görevlidir diye düşünüyorum benzer Yargıtay 11 HD nin 27/12/2004 tarih 3654/12879 sayılı içtihatı sanırım işinize yarar
Old 05-03-2011, 19:10   #4
Av. Bonus Pater Familias

 
Varsayılan

Sayin Avarzu;
Davanizda Nasil Bİr Yol İzledİnİz? Şu An Kİ Durumdan Bahseder Mİnİz? Belkİ Bİr Dosyamda Bana Faydasi Dokunabİlİr.
Old 09-03-2011, 09:15   #5
avarzu

 
Varsayılan

ben öncelikle sulh hukuk mahkemesinden delil tespiti yoluna gidip oluşan zararın tespini sağladım.sonrada sitedeki meslektaşlarımın önerileri ve hukuk genel kurulunun kararı ile davayı adli yargıda açtım. Dosya şuan delillerin toplanması aşamasında. size de kolaylıklar dilerim..
Old 09-12-2013, 14:51   #6
Av.Gulsen

 
Varsayılan Görevli Mahkeme

Açtığınız davada görev sorunuyla karşılaştınız mı?Sonuç hakkında bilgi verirseniz sevinirim.İyi çalışmalar
Old 11-04-2016, 08:42   #7
Senatus

 
Varsayılan

Sayın 'avarzu' , davanız nasıl sonuçlandı? Kısaca bahseder misiniz ? Ya da zamanınız varsa uzunca da bahsedebilirsiniz tabi
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Üniversite Hsatanesine Karşı Açılacak Davada Görev ve Yetki ARN Meslektaşların Soruları 8 18-07-2013 12:32
C.Savcılığının Bilirkişi Ücret Kararına karşı açıla davada yargı yolu / görev sorunu BaharB Meslektaşların Soruları 5 26-09-2011 23:17
ölü kişiye karşı dava açılması mirasçılara karşı açılacak davada zamanaşımını kesermi hüsnü gökulu Meslektaşların Soruları 1 28-04-2009 12:14
özel hastaneye karşı açılacak davada husumet mnokay Meslektaşların Soruları 5 25-08-2008 16:07
bağ kura karşı açılacak davada görevli mahkeme saadet Meslektaşların Soruları 3 09-11-2007 17:15


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08063507 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.