Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Mal rejimi tasfiyesinde zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-06-2010, 14:38   #1
g.hayat

 
Varsayılan Mal rejimi tasfiyesinde zamanaşımı

Bilindiği üzere mal rejimi tasfiyesinde uygulanacak zamanaşımı süresi net değildir. Bazı yargıtay karaları 10 zamanaşımı süresini dikkate alırken (2. HD 2006/9383E.-2007/1228 K., ve 2008/6331 E.-2008/5733 K. ile 13. HD 2003/12079 E.-2004/741 K.) farklı daireler 1 yıllık zamanaşımı süresi yönünde kararlar vermiştir. (8. HD 2009/873 E.-2009/2621 K. ve 2009/982 E.-2009/2991 K. 09.06.2009)

Bu konuda yani zamanaşımının süresi konusunda daha yeni tarihli bir yargıtay kararı veya İBK arıyorum. Değerli fikirleriniz ve yardımınız için şimdiden teşekkürler..
Old 22-06-2010, 14:51   #2
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Sayın Melektaşım,

Konuya ilişkin henüz HGK ya da İBK kararı bulunmamaktadır.

Edinilmiş mal rejimi tasfiyesinden kaynaklı iki alacak hakkı var. Biri tasfiye payı alacağı diğeri TMK.2277' de ifade bulan değer artış payı alacağı.

Son kararlar özellikle 8.Hukuk Dairesi bu alacaklara ilişkin davaların 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğu yönünde iken (tamamen hatalı olduğunu düşünüyorum) en yakın tarihli kararında; 2002 yılı öncesinde edinilmiş, eşler mal ayrılığı rejime tabi iken edinilmiş malda "değer artış payı"na ilişkin zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu kabul etmiş durumdadır.

Karar için bkz. : http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=5881

O halde gelinen noktada, 2002 yılı sonrası değer artış payı ve tasfiye payı alacağına 1 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmakta olacaktır.

Umarım haksız uygulama bir an önce son bulur.

Saygılarımla,
Old 23-06-2010, 10:53   #3
Av. Hamza

 
Varsayılan

bu tür davalara artık 8. HD baktığı için bu dairenin uygulaması 1 yıllık zamanaşımı yönündedir. onun için HGK veya İBK çıkıncaya kadar şu anda yapacak bir şey yok.
Old 23-06-2010, 15:33   #4
Av.Murat Serezli

 
Varsayılan içtihadı birleştirme kararı

sayın meslektaşım 2009 yılı eylül ayı civarında yargıtay hukuk daireleri arasında işbölümü yapılıyor. 8.HD dairesi de bu güne kadar 2. HD sinin geliştirdiği 10 yıl süre yerine boşanmanın kesinleşmesinden itibaren bir yıl zamanaşımı süresini kabul etti.
Derhal içtihadı birleştirme talebinde bulundum..nisan ayında yargıtayda idim. tüm türkiyede aynı konuda meslektaşlardan yağmur gibi ib talepleri yağıyormuş.
Adli tatilden önce bu konuda karar vermek üzere büyük kurulu toplanağını kaleminden öğrendim.
Old 23-06-2010, 21:50   #5
üye14072

 
Varsayılan

mümkün oldukça duruşma sıramı önceki duruşmaları izleyerek beklerim
bu vesile ile öğrendim bende bu vakayı

demekki en ucuz öğrenen benim


şimdi konu basit

yasanın düzenlemeyi unuttuğu bir hususta 2nci daire 10 yıl demiş

iş bölümü ile bu tip davalar 8 e geçince
8nci daire 1 yıl demiş

hayırlı işler

yargıtayın görevi nedir

ülke çapında hukukun birlik içerisinde uygulanması


(

önce kendi içerisinde birlik sağlasın

yüksek yargı yeniden düzenlenmelidir

bu kadar çok yüksek mahkeme olmaz

bu şekilde bir düzenleme olmaz

şimdi bu durumda mağdur olan müvekkile karşı kim sorumlu

baro disiplin kurulu aynen şunu diyecektir,

avukatlık özen mesleğidir
e baba

avukat içtihatları izlemelidir

hangi yargıtay kararı yayımlanıyor

koca bir internet siteleri var

orada o gün yazılan kararları yayımlasalar ne olur

patagonya heyetinin ziyareti
veya amerikaya yapılan mesleki ziyaretten bana ne

sen önce işini yap

harçlar meselesi var

aihm güzel bir karar verdi
anayasa mah iptal kararı verdi
bakanlık iyi bir mütalaa verdi
ve yayımladılar
izleyebildik
okuduk
öğrendik

şeffaflık budur

ama yargıtay tıpkı ıslah meselesinde olduğu gibi,
allem etti kallem etti kulağını tersten gösterdi,

gene eskiye dönen bir karar verdi

hemde genel kurul

yayımlandı mı

hayır

eee
hayırlı işler

lafa geldimi kimse kendine toz kondurmaz
hakim bağımsızlığı tarafsızlığı,

estek köstek kerestek

işe geldimi

ne bilim yazdım işte

sevgiler
emin öztürk
Old 08-08-2010, 17:26   #6
Sadık Toprak

 
Varsayılan Mal rejimi tasfiye davalarında zamanaşımı

Değerli üyeler,

Mal rejimi tasfiye davalarında zamanaşımı konusunda düşündüklerimi, belki uzun olacak ama, aşağıdaki gibi özetlemeye çalıştım. Düşüncelerimi paylaşan ve katılmayanların görüşlerini almaktan memnun olacağım.

Bilindiği gibi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni Kanunun uygulanmaya başlanması ile Aile Hukukunda ve özellikle boşanma davalarında zaman zaman sorunlar yaşanmaktadır. Boşanma davalarında yaşanan sıkıntıların başında ise mal rejimi tasfiye davaları gelmektedir. Gerek doktrinde, gerek yargıda tartışmalı olan hususlar bulunmaktadır. Nitekim, mal rejimi tasfiyesi ile ilgili olarak Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sadece ZAMANAŞIMI konusunda, 2009 ve 2010 yıllarında birbirini nakzeden ilamlarının sayısı dörde ulaşmıştır.

4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun dikkatle tetkik edildiğinde, her ne kadar 1. maddesinde geçmişe etkili olmama kuralını benimsediğini belirtse de, hemen tüm maddelerinde şu veya bu şekilde, 4721 sayılı TMK hükümlerinin uygulanmasına ayrı bir özen gösterildiği müşahede edilmektedir. O kadar ki, hemen tüm maddelerin ve hatta fıkraların sonlarında, bir takım kayıtlara bağlı olduğunu belirtmek suretiyle, 4721 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ibaresi vurgulanmaktadır. Bu tutum, kanun koyucu tarafından yeni Kanunun biran evvel etkin uygulamaya geçirilmesinin temini bakımından düşünülmüş olabilir. Ancak, eski kanun ile yeni kanunun uygulanacağı alan ve hükümlerin anlaşılmasında hala güçlükler yaşanmaktadır.

Bu cümleden olmak üzere, 4721 sayılı Kanunun mal rejimi tasfiyesi davaları için 178. maddesinde öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresi de, Kanunun yürürlüğe girişinden bu yana geçen 8 yıla rağmen tartışılmaya devam etmektedir. Bana göre, tartışılacak, tereddüde düşecek bir durum bulunmamaktadır.

Şöyle ki;
1- 743 sayılı TKM’nde mal rejimi tasfiyesi için kanun herhangi bir zamanaşımı süresi öngörmemiştir. Yani önceki 743 sayılı KANUNDA bu konuda bir hüküm bulunmamaktadır.

2- Bu nedenle, Yargıtay İÇTİHATLARI ile, 818 sayılı Borçlar Kanunun (BK) 125. maddesinin alacak davalarında öngördüğü 10 yıllık zamanaşımının mal rejimi tasfiye davalarında da kullanılmıştır.

3- Kanun hükmü olmadığı takdirde boşluğu doldurmak için içtihatlar ve içtihadı birleştirme kararlarının uygulandığı malumdur. Yani, kanun hükmünün bulunmaması halinde içtihatlar uygulanır. Konu hakkında kanun hükmü vazedildiğinde İÇTİHATLAR GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRİR.

4- BK 125. madde, “.. Kanunda başka suretle HÜKÜM MEVCUT OLMADIĞI takdirde…” ifadesini kullanmıştır. Kanunda artık o konuda boşluk yoktur. 4721 sayılı TMK’nun 178. maddesi, mal rejimi tasfiye davalarında 1 yıllık zamanaşımını KANUN HÜKMÜ olarak açık seçik ortaya koymuştur. İçtihatlara, BK’nun 125. maddesini kullanmaya veya atıfta bulunmaya artık gerek kalmamıştır.

5- Deniyor ki, 4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanunun 1. ve 10. maddeleri çerçevesinde 1 Ocak 2002 tarihinden önceki evliliklerde, boşanma halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanır. Doğrudur, KANUN HÜKÜMLERİ uygulanır. 4722 sayılı Kanun, İÇTİHAT KARARLARI dememiştir. Kaldı ki, belli bir konuda içtihat varsa, aynı konuda kanun hükmünün vazedilmesiyle bu içtihat geçerliğini yitirir.

6- Belki de yukarıda kayıtlı açıklamaları yapmaya hiç gerek bulunmamaktadır. 4722 sayılı Kanunun ”Hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri” başlıklı 20. maddesi herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır.

MADDE 20. — Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, Türk Kanunu Medenîsi hükümlerine tâbi olmaya devam ederler. Ancak söz konusu süreler, Türk Medenî Kanununun belirlediği süreden uzun ise, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu Kanunda belirlenen sürenin geçmesiyle dolmuş olur.

Kanun yürürlüğe girmeden önce işlemeye başlamış süreler DAHİ, TMK’daki sürelerden uzunsa, TMK’daki hüküm uygulanacaktır. İşlemeye başlamamış süreler ise haliyle TMK hükümlerine tabidir.

O zaman ne tartışılmaktadır? 1 Ocak 2002 tarihinden önce akdedilmiş evlilik birliliğinin boşanma, iptal veya ölümle son bulması halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanacaktır. Peki, güzel, önceki Kanun döneminde, kanun hükmü de olmayan, içtihat kararlarına göre, başka bir kanuna atıfla oluşturulmuş 10 yıllık zamanaşımı süresi, 4721 sayılı TMK’nun öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresinden uzun değil midir? Uzundur. O zaman 4722 sayılı kanuna göre ne yapılacaktır? 4721 sayılı Kanunda mevzu bahis olan, yani 1 yıllık süre uygulanacaktır.

PROF. DR. ŞAKİR BERKİ’NİN ZAMANAŞIMI HAKKINDA ANLATTIKLARI.

Rahmetli hocamız Prof. Dr. Şakir BERKİ derslerde zamanaşımına ayrı bir önem verirdi. Kanunlarda zamanaşımı hükümlerine duyulan ihtiyacın nedenlerini, günümüzde de bilinen genel bilgiler doğrultusunda anlattıktan başka, bir başka hususu da ilave ederdi. Borçlar Hukuku’nun öngördüğü 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin yanlış anlaşıldığını ve yanlış uygulandığını söylerdi. Borçlar Kanunun, İsviçre Borçlar Kanunundan aynen iktibas edildiğini, İsviçre’nin ise kanunu oluşturmasında Alman ve Fransız kanunlarından yararlandığını ilave ederdi. Avrupa kanunlarında zamanaşımı için her halükarda 10 yıldır” ifadesinin iktibas sırasında manasının anlaşılamayarak, sadece “10 yıl” ifadesinin kaydedildiğini, bu uzun sürenin, esasında varlığı bilinmeyen bir alacağın, daha sonra ortaya çıkması, öğrenilmesi halinde uygulanmasına münhasır olduğunu söylerdi.

Örnek vermek gerekirse, mal rejimi tasfiyesi gibi bir davada, evlilik birliği sırasında eşlerden biri, bir taşınmaz satın almıştır. Diğer eş bunu bilmemektedir. Her iki eş de çalışmaktadır. Mal rejimi tasfiye davasında bu taşınmazın mevcudiyeti diğer eş tarafından bilinmemektedir. Dava sonuçlanmış ve kesinleşmiştir.

Davanın açıldığı tarihten, örneğin 8 sene sonra bu taşınmazın varlığı ve tarafların evlilik birliği içerisinde edinildiği anlaşılmıştır. İşte, bu durumda yine dava açılabilecektir. Ama, dava açma tarihinden sonra 10 yıl geçmiştir ve yukarıda kayıtlı durum ortaya çıkmıştır. “Her halükarda” tanımının önemi burada ortaya çıkmaktadır. Yani bu durum kanıtlanmış ve hak doğurucu bir sebep olarak ileri sürülse dahi zamanaşımı def’i ileri sürülebilecektir

Ben de hocamın görüşlerine katılıyorum. Alacağınız, talep edeceğiniz belli iken, hiç kimse oturup bunu 9 sene bekleyip sonra talep etmez. Hemen dava açar. Alacağın zayi edilmesi, kaçırılması veya başka bir ayına dönüştürülme risk ve ihtimalini göze almaz. 10 yıllık zamanaşımı süresinin yeni Türk Borçlar Kanunu taslağında değiştirilmekte olduğuna dair duyumlar da bulunmaktadır.
Old 03-05-2013, 14:07   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhaba,

Yargıtay HGK.’nun 17 Nisan 2013 tarih ve 2013/8-375 E dosyasında katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresini 10 yıl olarak belirlendiği bilgisi tarafımıza iletilmiştir.

Kararın gerekçesi henüz yazılmamış olup takip ediyoruz.Yazıldığında paylaşacağız.

Bilginize
Old 03-05-2013, 21:32   #8
üye42775

 
Varsayılan

Yar. H.G.K. 2013/8-375 E. ve 2013/520 K.
Old 03-05-2013, 21:39   #9
üye42775

 
Varsayılan

Katılma Alacağı konusunda zamanaşımı hususu özellikle son 2-3 yıldan beri Yasal Mal Rejiminin Tasfiyesi’nde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere, Yargıtay’da görevli daire 2. Hukuk Dairesi’ydi. Yar. 2. H.D. 2007/6331 E., 2008/5733 K. ve 21.04.2008 tarihli kararında, katılma alacağındaki zamanaşımı süresinin 10 YIL olduğuna OYÇOKLUĞU ile karar verilmiştir. (Aynı yönde; Yar. 2. H.D. 2007/5877 E., 2008/5526 K. ve 17.04.2008; Yar. 2. H.D. 2006/9383 E., 2007/1228 K. ve 05.02.2007)

02.02.2009 tarihinden sonra görevli daire 8. Hukuk Dairesi oldu. 8. Hukuk Dairesi ise, TMK 178. madde kapsamında katılma alacağındaki zamanaşımı süresinin 1 YIL olduğuna karar vermiştir.

Bunun üzerine içtihatlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İçtihadı Birleştirme Kuruluna talepte bulunulmuştur. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 19.07.2010 tarih ve 114 sayılı Kararı ile talep REDDEDİLMİŞTİR. Gerekçe ise, “Yar. H.G.K. 05.05.2010 tarih ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararında, bu tür davaların 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu kabul edilmiştir. 8. Hukuk Dairesi’nin bu karardan sonra aksine ve aykırılık oluşturacak yerleşik bir kararına da rastlanmamıştır.” denilerek talep reddedilmiştir.

Halbuki, Yar. H.G.K. 05.05.2010 tarih ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararı, KATKI PAYI ALACAĞI yani 01.01.2002’den önce edinilen mallar açısından verilen bir karardır. İçtihadı Birleştirme Kuruluna giden sorun ise, KATILMA ALACAĞINDAKİ ZAMANAŞIMINA ilişkindi. Zaten 8. Hukuk Dairesi KATKI PAYI ALACAĞI ile ilgili Genel Kurul Kararı’ndan sonra 10 YILLIK görüşe uymuştur. Asıl sorun 2. Hukuk Dairesi ile 8. Hukuk Dairesi arasındaki KATILMA ALACAĞINDAKİ ZAMANAŞIMI süresi ile ilgili içtihatları arasındaki çelişkiyi gidermekti. Kısacası, İçtihadı Birleştirme Kurulu yanlış bir tespit yapıp sorunun devam etmesine neden olmuştur.

Yargıtay üyelerinin ve doktrinden bir kısım yazarların Adalet Bakanlığı’na T.M.K. 178. maddeye bir fıkra daha eklenerek 3 veya 5 YILLIK bir sürenin konulması yönünde görüş bildirmişlerdir. Ancak bir sonuç çıkmamıştır. Kanımca, özellikle yurtdışında gerçekleşen boşanma davalarının kesinleşme tarihinin, yabancı mahkeme kararının kesinleşme tarihi olarak belirlenmesi can yakıcı sonuçlara sebep olacaktır. KILIÇOĞLU ise, zamanaşımı süresinin tanıma kararının kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlaması gerektiği savunmaktadır. (KILIÇOĞLU, Ahmet M. Katkı-Katılma Alacağı, Ankara, 2012, 2. Bası, s. 164) ŞIPKA ise, 8. Hukuk Dairesi’nin görüşünü benimsemektedir. (ŞIPKA, Şükran. Türk Hukukunda Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi Ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar, İstanbul, 2011, 1. Baskı, s. 365)

“TMK.’nun 225/2. maddesi hükmü yabancı mahkeme boşanma kararlarının tanıma ve tenfizinde de uygulanır. Bir yabancı mahkeme kararının tanınması ile o yabancı mahkeme kararının hukuki sonuçları, özellikle kesin hüküm etkisi Türk hukuku açısından da geçerli hale gelmiş olur. 12.12.2007 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 59. maddesinde ".....Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği...." Hükme bağlanmıştır. Buna göre, zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak yabancı mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşme tarihinin esas alınmasında herhangi bir isabetsizlik yoktur.” (Yar. 8. H.D. 13.07.2010, 1855/3896 sayılı Kararı)

Bir parantez açmak gerekirse, akla şu soru da gelebilir. Hiç bununla uğraşmaya gerek yoktur, 6100 sayılı H.M.K. 107. maddesinde düzenlenen Belirsiz Alacak Davası bu sorunu çözebilir denilebilir. Kanımca, bu kadar da ümitli ve cesaretli olmamak gerekir. Sempozyumlarda görüşlerine başvurduğumuz 8. Hukuk Dairesi üyeleri Katılma Alacağı’nda Belirsiz Alacak Davası açabilmek için dava konusu taşınmazların ayrı ayrı şehirlerde 2-3’den fazla olması gerektiği yönündedir. Doktrinde ŞIPKA ise, katılma alacağı davasının belirsiz alacak davasına konu olabileceğini belirtmektedir. Ancak katkı payı alacağı davası için aynı görüşü benimsememektedir. Gerekçesi ise, katkı payı alacağı davasında, dava konusu taşınmaz/ların dava tarihindeki değerini tespit edebilmemin mümkün olmasıdır. Kanımca, bu görüşe katılmak mümkün değildir. Çünkü, dava konusu taşınmazın değerini tespit edebilsek bile katkı oranının belirlenebilmesi için karşı tarafın da delillerinin değerlendirilmesi ve bundan sonra hukukçu-emlakçı-muhasebeci bilirkişi heyetine gidilmesi gerekmektedir.

Devamla, yakın tarihli 8. Hukuk Dairesi Kararları’nda daire arasında da görüş ayrılığının oluştuğu gözlemlenmektedir. (Yar. 8. H.D. 2011/7357 E., 2012/4389 K. ve 17.05.2012; aynı yönde; Yar. 8. H.D. 2011/7034 E., 2012/5179 K. ve 04.06.2012 tarihli Kararı)

Karşı oy gerekçesi; “Somut olayda davaya konu 35 DSV 37 plakalı araç 20.05.2003 tarihinde üçüncü kişiden satın alınarak davalı eş (M.K.) adına tescil edilmiştir. Kooperatif üyeliği ise 29.02.1994 tarihinde davalı adına oluşturulmuştur. Kooperatif de henüz ferdileşmeye geçilmemiştir. Ödemelerin Kasım 2007 ayına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda kooperatif üyeliğinin 01.01.2002 tarihinden sonraki ödemeleri yönünden zamanaşımı süresinin yine taşıtın tescil tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık süreye mi tabi olacağı yoksa BK. nun 125. maddesindeki yıllık süreye mi tabi olacağı konusunda azınlık ile çoğunluk arasında görüş farklılığı bulunmaktadır. Şöyle ki, TMK.nun sistematiği içerisinde görüleceği üzere zamanaşımı ya da hak düşürücü süreler her müessesenin sonunda ayrı bir madde ile belirlenmiştir. (TMK.123, 178, 241, 289, 303 vs. gibi). Öte yandan TMK.nun 178. maddesinin hükümet gerekçesinde yazılı olduğu üzere bu maddenin maddi ya da manevi tazminat davaları, yoksulluk nafakası gibi davalara hasren düzenlendiği tartışmasızdır. Esasen ağırlıklı bilimsel görüşlerde bu yöndedir. Yasa koyucu mal rejimi ile ilgili bölümde bilinçli olarak yarı bir zamanaşımı süresi düzenlememiştir. Dolayısıyla genel nitelikteki BK.nun 125. maddesine yollama yapmıştır. Bu nedenlerle araç için ve kooperatif üyeliğinin 01.01.2002 tarihinden sonraki ödemeleri için zamanaşımı süresi on yıldır. Açıkladığım nedenlerle, mahalli mahkemenin kararının ve Dairenin Sayın çoğunluğunun bu kararın onanmasına ilişkin kararının doğru olmadığı kanaatindeyim. Belirttiğim sebeplerle mahalli mahkeme kararının buna ilişkin bölümlerinin bozulması düşüncesindeyim. 04.06.2012”

Önce Yar. H.G.K. 2012/1513 E. sayılı dosyası ile Katılma Alacaklarında Zamanaşımı hususu direnme yolu ile Genel Kurula gelmiş ancak noksan ikmali - iade denilerek geri çevrilmişti. Eksiklik giderilmiş olarak Yar. H.G.K. 2013/375 E. sayılı dosyası ile artık bu husus incelenecektir.

Kanımca, Katılma Alacağı konusunda zamanaşımı süresi 10 YIL olarak belirlenecek ve yerel mahkeme kararı ONANACAKTIR. Bu yüzden yerel mahkemelerde bulunan Aile Mahkemesi Hakimlerimizin zamanaşımı ile ilgili bu karar çıkmadan 8. Hukuk Dairesi’nin görüşünü benimseyerek karar verip ellerinde bulunan dosyaları kararı çıkartmaları halinde bu sefer Genel Kurul’un görüşünü benimseyecek olan 8. Hukuk Dairesi’nden bozma yönünde karar alacakları da şüphesizdir.

(http://www.adalet.org/forum2/goster.php? konu=Kat%FDlma+alaca%F0%FD+-+zamana%FE%FDm%FD+-+bilgilendirme&fid=247973&oturumno=5ea19aae997a656 &alan=%D6zel+Hukuk) (15.04.2013 tarihli görüşümüz)

Yukarıdaki görüşümüz doğrultusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı'nda Katılma Alacağı Davalarında zamanaşımı süresini 10 YIL olarak belirlemiştir. Kararda yerel mahkeme kararına ilişkin ön sorun tartılmış ise de ön sorun aşılmış ve 10 YILLIK zamanaşımı kararı verilmiştir.
Old 03-05-2013, 22:07   #10
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Ek bilgi;

Yerel Mahkeme Bilgisi;

İstanbul Anadolu 5. Aile Mahkemesi 2012/605(E), 04/10/2012tarih ve 2012/727(K) dosyası ile ilgili verilen;

H.G.K. 2013/8-375 E. ve 2013/520 K.
Old 03-05-2013, 22:36   #11
üye42775

 
Varsayılan

Ancak yerel mahkemenin adliyeler birleşmeden önceki adı Kadıköy 1. Aile Mahkemesi'dir.
Old 29-05-2013, 11:02   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO : 2013/8-375
KARAR NO : 2013/520

YARRGITAY İLAMI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 04/10/2012
NUMARASI : 2012/605-2012/727

Taraflar arasındaki “katkı payı ve katılma alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.11.2011 gün ve 2007/176 E..-2011/1000 .K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
8.Hukuk Dairesinin 08.05.2012 gün ve 2012/2056 E., 2012/3981 K. sayılı ilamı ile; (...Davacıbirleşen dosyada davalı E.A.G. vekili, evlilik içinde alınan ve davalı S.adına tescil edilen Gelibolu ve Zekeriyaköy’de bulunan taşınmazlarla ilgili katkı payı ve katılma alacağı isteğinde
bulunmuş, ayrıca vekil edenine ait antika yüzükle ilgili de talepleri olduğu bildirilmiş, birleşen dosyada vekil edeni aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini ve aksi halde belirlenecek miktarların karşılıklı takas ve mahsup edilmesini istemiş, 11.10.2011 tarihli harcını da yatırdığı
dilekçesi ile taleplerini 111.300 TL katkı payı, 148.700 TL katılma alacağı olarak ıslah etmiştir.

Davalı S.M.Ş.vekili, Zekeriyaköy’deki taşınmazda davacının katkısı olmadığını, Gelibolu’daki taşınmazın annesi tarafından bedelsiz verildiğini, yüzüğün varlığının ve vekil edeni tarafından alındığının ispat edilmesi gerektiğini açıklayarak davacının davasının reddine karar
verilmesini savunmuş, birleşen dava dosyasında ise, evlilik içinde alınan ve E. adına tescil edilen iki adet araçla ilgili katkı payı ve katılma alacağı isteğinde bulunarak birleşen dosyanın davalısı E.’dan tahsilini istemiştir. Islah dilekçesine karşı cevabında ise katılma alacağı ile ilgili talebin
zamanaşımına uğradığını açıklayarak reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davacı E.A.G. vekili tarafından açılan katkı payı alacağı davasının kabulü ile 111.300 TL katkı payı alacağının davalı-karşı davacı S. M.Ş.'den tahsiline, hüküm altına alınan katkı payı alacağından 100.000 TL’ye dava tarihi, 1.300 TL'ye ise ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacı E.A.G tarafından açılan denkleştirme katılım alacağı isteminin kısmen kabulü kısmen reddi ile 148.700 TL katılım alacağının karar tarihinden
itibaren yasal faizi ile birlikte davalı davacı S. M.Ş.'den tahsiline, fazlaya dair istemin reddine, davacı E.A.G ’ün yüzük ile ilgili talebinin vazgeçme nedeni ile reddine, mahkememizin bu dosyası ile birleştirilen dava dosyasında davacı S. M.Ş lehine 10.000 TL katılım alacağının
karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıdan alınıp davalı-karşı davacıya ödenmesine, davalı karşı davacının katkı payı davasının kısmen kabulü kısmen reddi ile 7.200 TL katkı payı alacağının davanın açıldığı 12.10.2009 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte E.’dan tahsiline,
fazlaya dair istemin reddine, tarafların hüküm altına alınan alacakları ile doğacak yasal faizlerin karar kesinleştiğinde karşılıklı olarak takas ve mahsubuna karar verilmesi üzerine hüküm davalı-birleşen
dosyanın davacısı S. M.Ş vekili ile katılma yolu ile davacı-birleşen dosyanın davalısı E.A.G vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkeme, davalı-karşı davacı S.vekilinin hükmün açıklanmasına ilişkin isteğini de hükümde açıklanması gereken bir husus veya maddi hata olmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.

Taraflar 20.9.1990 tarihinde evlenmiş, 12.12.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.10.2008 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM.nin 170. m.), bu
tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar (4721 sayılı TMK.nun 225/2. m.) yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK.nun 202.m).

Dava konusu mal varlığı değerlerinden Sarıyer Zekeriyaköy’deki 1431 parselde 7 nolu dubleks mesken kooperatif adına tapuda kayıtlı olup kooperatife S.M.Ş. 22.5.2000 tarihinde ortak olarak girmiş ve kooperatif ortaklığını 26.7.2005 tarihinde A.G.G.’a devretmiştir. Diğer dava konusu Gelibolu Güneyli Köyündeki 2901 parsel ise erkeğin annesi A.Ş. adına tapuda kayıtlı iken 28.8.1996 tarihinde tapuda satış yolu ile S.M.Ş.’e devredilmiştir. Birleşen dosyada dava konusu edilen 34 VA 3390 plakalı araç 29.9.1999, 34 BN 2248 plakalı araç ise 26.7.2004 tarihinde E.A:G. adına trafikte tescil edilmiştir. Dava konusu malvarlıklarının edinme tarihleri itibariyle tarafların isteklerinin karşılıklı olarak katkı payı ve katılma alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

Davacı E. vekili, vekil edeni aleyhine açılan boşanma davasına karşı harcını da yatırdığı 12.12.2005 tarihli karşı davasında “edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile vekil edenimizin kendi hissesi olan 100.000 TL'nin vekil edeninin banka hesabına geçirilmesini” istemiş, bu istek boşanma davasından tefrik edilerek ayrı esasa kaydedilmiştir. Bilahare mahkemenin isteği üzerine 11.10.2011 tarihli dilekçesi ile isteğini açıklamış ve aynı zamanda ıslah isteğinde de bulunmuş ve ıslah ettiği miktara ilişkin harcı da tamamlamıştır. Bu dilekçesinde açıkça davanın açılması sırasındaki isteklerini katkı payı alacağına özgülediklerini ve bu 100.000 TL katkı payı alacaklarının
111.300 TL'ye yükselttiklerini, bunun dışında 158.700 TL katılma alacağı talepleri olduğunu, aleyhlerine açılan dava sebebiyle varsa 10.000 TL katılma alacağının da takas edilmesini istediklerini açıklamış ve ıslah isteğinde bulunmuştur. Bu dilekçeye karşı 19.10.2011 tarihli dilekçesi ile S.vekili, ıslah edilen katılma alacağı ile ilgili 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini açıklayarak zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Öncelikle davacının (E.A.G) 12.12.2005 tarihinde açtığı davasında davanın niteliği tam anlaşılamamakta ise de 11.10.2011 tarihli dilekçesinde açıkça bu miktarı (100.000 TL'yi) katkı payı alacağına özgülediklerini bildirdiğine göre mahkemenin taleple bağlı
olması kuralı da gözetilerek davacının isteğinin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteği olmakla birlikte 100.000 TL miktarındaki harcı yatırılan talebinin tamamının katkı payı alacağı olarak kabul edilmesi gerekir. Bunun dışında davacının ıslah dilekçesinde ayrıntılarını açıkladığı katılma
alacağı isteği de bulunmaktadır. Diğer yandan birleşen dosyadaki Sinan’ın talebinin 34 VA 3390 plakalı araç bakımından katkı payı, 34 BN 2248 plakalı araç yönünden ise katılma alacağı olduğu hususunda tereddüt yoktur.

Bu belirlemeden sonra, dosya kapsamı, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları karşısında ortak hesaptan çekilen para ile alınması halinde de yarı yarıya taraflara ait olması gereken 34 BN 2248 plakalı aracın alım tarihi itibariyle aksi ispatlanamadığından edinilmiş mal olarak kabul
edilerek, katılma alacağı hesaplanmasında, 34 VA 3390 plakalı araçla ilgili olarak da dava tarihindeki değer ve tarafların gelirleri, kişisel tasarrufları ve erkeğin TKM.nin 152. maddesinde yazılı evi geçindirme yükümlülüğü gözönünde bulundurularak belirlenen katkı payı oranı ile çarpılarak
bulunan katkı payı alacağı miktarında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığına, alınan bilirkişi raporları ve yapılan hesaplamalar hüküm kurmaya yeterli görüldüğüne göre bu tür davalarda uygulanması gereken hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkeleri karşısında hükmü katılma
yoluyla temyiz eden davacı-birleşen dosyada davalı E. vekilinin araçlarla ilgili temyiz itirazlarının tamamı yerinde görülmemiştir.

Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, dosya arasında bulunan banka dekontları ve hesap ekstreleri ile havale edilen miktarlar gözetilerek Gelibolu’daki taşınmazın bedelsiz değil erkeğin annesi tarafından satışla devredildiği kabul edildiğine, çalışarak gelir elde ettiği anlaşılan kadının gelirini başka yerde kullandığı ispat edilemediğinden alımlarda katkısı olduğunun kabulü gerektiğine, yapılan katkı payı hesaplamasında taraf gelirleri, kişisel harcamaları ve TKM.nin 152. Maddesindeki erkeğin evi geçindirme yükümlülüğü dikkate alınarak belirlenen katkı payı oranı ile dava tarihindeki taşınmaz değerleri çarpılarak katkı payı alacağı bulunduğuna, bu hesaplamada Zekeriyaköy’deki taşınmaz bakımından 1.1.2002 tarihine kadar yapılan ödemeler de gözetildiğine, 111.300 TL bulunan
katkı payı alacağı bakımından dava tarihi ve ıslah tarihindeki değerlere ayrı ayrı faiz yürütüldüğüne, faiz yürütülmeyen 10.000 TL miktar için mahsuptan söz edilerek ıslah dilekçesinde faiz istenmediğine, feragat sebebiyle reddine karar verilen antika yüzükle ilgili harcı yatırılarak artırılan
bir değer olmadığından harcı yatmayan değerle ilgili vekalet ücreti takdir edilemeyeceğine, dava dilekçesinin açıklanması niteliğindeki 11.10.2011 tarihli dilekçede ayrıca yargılama giderleri ve vekalet ücretinden bahsedilmemiş olmasının, dava dilekçesinde açıkça yazılarak istenen bu taleplerle ilgili davacının hakkını ortadan kaldırmayacağına, taşınmazları veya hakkını alım tarihlerinde kocasına bağışladığına dair kadının bağışlama iradesini içeren herhangi bir delil veya beyan da dosyaya sunulmadığına, talep dikkate alınarak karşılıklı hükmedilen alacaklar ve faizleri bakımından
takas ve mahsuba karar verildiğine göre davalı-birleşen dosyadaki davacı S. vekilinin aşağıda yazılı katılma alacağı dışındaki diğer temyiz itirazları da yerinde değildir.
Davalı-birleşen dosyanın davacısı S. vekilinin katılma alacağı ile ilgili temyiz itirazlarına gelince; mahkemece yapılan değerlendirmede açılan davanın esas itibariyle belirsiz davalar olduğu, TMK.nun 178. maddesinde yazılı zamanaşımı süresinin boşanmadan kaynaklanan maddi manevi tazminat ve
yoksulluk nafakası ile ilgili olduğu, aleyhe yorumlanamayacağı açıklanarak zamanaşımı def’i reddedilmiş ve yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Davacının katılma alacağı isteğini ıslah dilekçesinde 158.700 TL olarak bildirdiği ve harcını da ıslah ile birlikte yatırdığı, dava dilekçesindeki yazılı miktar içinde katılma alacağı olmadığı, dava dilekçesindeki 100.000 TL miktarın açıkça katkı payı alacağına özgülendiği, dava 1 yıllık sürede açılmakla birlikte dava dilekçesinde katılma alacağı olarak talep edilen bir miktarın olmadığının davacı E. vekili tarafından açıklandığı, tarafların boşanmalarına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 13.10.2008 tarihinden ıslah dilekçesinin verildiği 11.10.2011 tarihleri arasında katılma alacağı bakımından 1 yıllık zamanaşımı süresinin de geçtiği ve davalının ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğu ihtilafsızdır.
Uyuşmazlık, davacının katılma alacağı talebi bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak uygulanıp uygulanamayacağı hususunda toplanmaktadır. 743 sayılı TKM.nin yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal
ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM. de mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM.nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk
edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, medeni hukukun diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince BK.nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM.nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. BK.nun 125. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik mürur
zamana tabidir”, denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanunun 132/1-3 nolu bendinde ise, “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında zamanaşımı işlemez” hükmüne
yer verilmiştir.

4721 sayılı TMK.nunda ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Maddenin
birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğ an dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle
sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Halihazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM.nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli
olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM.nin (4721 sayılı TMK.nun) 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. TMK.nun 225/1. maddesi uyarınca mal rejimi, eşlerden birinin ölümü
veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş (ki başka bir mal rejiminin kabulü halinde sözleşme söz konusu olur) ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde de 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır. 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında mal rejimi konusunda yapılmış bir sözleşme söz konusu ise, yine 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. TMK.nun 225/2. fıkrasında; “Mahkemece evliliğin (…) boşanma sebebiyle sona ermesi…” halinde katılma alacağı bakımından TMK.nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık
zamanaşımının uygulanacağı Dairece kabul edilmektedir. Daha önce mal rejimine ilişkin davaların görüldüğü Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde de; 4721 sayılı TMK.nun 231. maddesine dayalı katılma alacağı konusundaki kararlar oyçokluğuyla verilmiştir. Çoğunluk; TMK.nun 5. maddesi
yollamasıyla bu mal rejiminde BK.nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık, azınlık ise; TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını benimsemiştir (2.H.D. 05.02.2007 T. ve 9383/1228 E/K).
Mal rejimleri konusunda on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerektiği görüşünü savunanlar; TMK.nun 178. maddesinin TMK.nun boşanma kısmında yer aldığı, bu nedenle sadece boşanmanın eki niteliğinde bulunan davalar hakkında uygulanması gerektiği, mal rejimleri konusunda uygulanmasının mümkün olmadığı, maddenin kanunda yer alış biçiminin de buna engel olduğu gerekçesine dayanmaktadırlar. Kanun sistematiğine göre gerçekten TMK.nun 178. maddesi boşanma kısmında yer almaktadır. Ne var ki, TMK.nun 158 ve 179. maddeleri de aynı bölümde yer almakta olup, TMK.nun 158/2. fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır”, Mal Rejiminin Tasfiyesi başlığını taşıyan 179. maddesinde de, “mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. O taktirde bu maddelerin yer alış biçimine hangi gerekçe gösterilmelidir. Buna benzer bir çok hüküm bulmak mümkündür. O halde bu gerekçe tek başına on yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekçesi olamaz. Ancak, tali bir gerekçe olarak değerlendirilebilir.

Bundan ayrı, istek sahibi için çok zorunlu ve yaşamsal bir değer taşıyan, aynı zamanda boşanmanın fer'i niteliğinde olan nafaka, maddi ve manevi tazminat davaları ve benzerleri bakımından daha kısa süre olan bir yıllık, mal rejimi bakımından ise oldukça uzun bir süre sayılan on yıllık zamanaşımının
kabulünün bir çelişki oluşturacağı açıktır. Yargıtay ve Daire uygulaması gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma
hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Bugünkü koşullarda bir boşanma davasının temyiz sürecide dahil en az 4-6 yıl sürdüğü bilinmektedir. Kesinleşmeden itibaren on yıllık sürenin son yılı
ya da gününde mal rejimine ilişkin davanın açıldığı da gözönünde tutulduğunda sosyal problemin asgari 15 – 20 yıla taşınacağı da bir gerçektir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa olduğu ancak,
on yıllık zamanaşımı süresinin ise çok uzun olduğu ve sosyal problemi uzun süre ayakta tuttuğu ve başka sosyal problemlere de yol açtığı ya da açacağı gözardı edilemez.

Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği
bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK.nun 178. maddesinin uygulama
olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK.nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK.nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK’nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan
nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise boşanmanın eki (fer'i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı
görülmektedir. Taraflar arasında görülen boşanma davasının kesinleştiği 13.10.2008 tarihinden ıslah dilekçesinin tarihi olan 11.10.2011 tarihine kadar TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğuna ve davalı Sinan vekili ıslah dilekçesi ile talep edilen katılma alacağı miktarı bakımından süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğuna göre, davacı E.’nın dava konusu ettiği mal varlığına ilişkin katılma alacağı miktarı zamanaşımına uğradığından mahkemece 148.700 TL katılma alacağı bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu kısım bakımından da yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davalı-birleşen dosyanın davacısı Sinan vekilinin temyiz itirazları aleyhine hükmedilen katılma alacağı açısından yerindedir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı-davacı S. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; katkı payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle katılma alacağı yönünden kısmen bozulmuş; Yerel Mahkemece, "katılma alacağına ilişkin davanın Borçlar Kanununun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı gibi, esasen bu tür davaların belirsiz alacak davaları olduğu” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize, davalı-davacı vekili getirmektedir.

Davaya konu edilen, Sarıyer Zekeriyaköy 1431 parselde 7 nolu dubleks meskenin davalıdavacı koca adına kooperatife üyelik suretiyle edinildiği 1. 1. 2002 tarihinden, kooperatif hissesinin elden çıkarıldığı 26.7.2005 tarihine kadar ödemelerin devam ettiği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğünden sonra edinilen mallar konusunda, evlilik birliğinin boşanma ile sonuçlanması halinde, eşler arasında katılma alacağına ilişkin davalarda zamanaşımı süresinin TMK

178. maddesi uyarınca bir yıl mı, yoksa aynı Kanunun 5. maddesi yollaması ile Türk Borçlar Kanunu 146. maddesi(eBK m. 125) uyarınca on yıl mı olduğu; varılacak sonuca göre ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkeme ilk karar gerekçesinde; zamanaşımı savunmasını ret ederken uygulanacak zamanaşımı süresi tartışması yanında, katılma alacağı davalarının esasen “belirsiz alacak” davları olduğunu ve zamanaşımı savunmasının bu nedenle de kabul edilmediğini belirtmiş ve özel Dairece bu hususun tartışılmamış, uygulanacak zamanaşımı hükmü(TMK m. 178) yönüyle mesele ele alınmış
ve salt bu nedene hasren bozma yapılmış olması karşısında, Yerel Mahkeme’nin terditli olarak; gerek uygulanacak zamanaşımı süresi itibariyle, gerekse de davanın bir belirsiz alacak davası olduğundan bahisle direnmesinin “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığı önsorun olarak tartışılmış ve oyçokluğu ile önsorun olmadığı kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

İşin esasının incelemesinde; uyuşmazlığa konu taşınmaz yönünden uygulanacak mal rejiminin niteliği Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmeli değildir. Çekiş me; eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mala ilişkin katılma alacağı yönünden uygulanacak zamanaşımı süresi konusundadır.

Taraflar arasında bir sözleşme bulunmaması nedeniyle, Kanuna göre belirlenecek olan; Kanun’daki düzenleme şekliyle “artık değere katılma” alacağı olarak ifade edilen ve uygulama ile öğretide “katılma alacağı” olarak adlandırılan eşler arasındaki bu alacak, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile kabul edilen “edinilmiş mallara katılma”
rejimine ilişkin bir kavram olup, TMK’nın 231 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.

Alacağın açıklanan bu niteliğine göre, Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlığa dönülecek olursa; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na bakıldığında, yasal mal rejimi olarak kabul
edilen edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına özgü olarak bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir(KILIÇOĞLU, Ahmet: “Katılma Alacağında Zamanaşımı”, Fırat Öztan’a Armağan,
C. I, Ankara 2010, s. 1289; ACAR, Faruk: Aile Konutu, Mal Rejimleri, Eşin Yasal Miras Payı, 3.B, Seçkin Yayınevi, Anaka 2012, s. 275; SONSUZOĞLU, Elif: Medeni Kanun’da Mal Rejimi Düzenlemeleri ve Vergi Hukukundaki Etkileri, Legal Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 50; ÖZUĞUR, Ali
İhsan: Mal Rejimleri, 5. B. , Seçkin Yayınevi, Ankara 2008, s. 82). Bu nedenle edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı konusu tartışmalara neden olmuştur. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler TMK m.
178’deki zamanaşımı süresinin bu dava da uygulanması gerektiğini belirtmiş iseler de bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.

Katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı(CEYLAN, Ebru: Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, Galatasaray Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006; s. 68; KILIÇOĞLU, s. 1292); “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan bir dava” da olmadığı, kaldı ki edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinin boşanmanın değil mal rejiminin sona ermesinin bir sonucu olduğu kabul edilmektedir(DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Alper: Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2005, s. 391). Zira boşanmanın fer’ileri; boşanma davası ile birlikte veya ayrı olarak açılan maddi-manevi tazminat(TMK m. 174/1-2) ve nafaka(TMK m. 175) gibi
hususlardır. Belirtmek gerekir ki; TMK m. 178’in salt boşanmanın fer’î niteliğindeki tazminat ve nafakayı kapsadığı madde gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır.

Boşanma olgusu; salt mal rejiminin sona ermesini, dolayısıyla katılma alacağı gibi taleplerin gündeme gelmesini sağlayan harici bir olgudur(ERDEM, Mehmet: Özel Hukukta Zamanaşımı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 203;KILIÇOĞLU, s.1291; ACAR, s. 284). Ancak ifade etmek gerekir ki; katılma alacağını gündeme getiren; eş söyleyişle katılma alacağını talep edilebilir hale getiren tek harici olgu boşanma değildir(TMK. m. 225).

Öğretide, mal rejimlerinden doğan davaların boşanmanın fer’î olmadığı kabul edilmekle birlikte; mal rejiminin tasfiyesinin aile hukukunun bir parçası olduğu, bu nedenle katılma alacağı davalarında, zamanaşımı süresinin TMK. m. 178’e göre belirlenmesinin isabetli olacağı da savunulmaktadır(ACAR, s. 284; ÖZUĞUR, s. 82).Bu düşünce tarzının, esasen bir kıyas olmayıp,
genişletici bir yorum olduğu ileri sürülse de, maddenin Kanun sistematiği içinde bulunduğu yer nazara alındığında, bu fikir zamanaşımında kıyas yasağına takılacaktır.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu sistematiği incelendiğinde; 178. maddenin, Kanunun “İkinci Kitap, Birinci Kısım, İkinci Bölüm-Boşanma” düzenlemesi içinde, “Boşanmada tazminat ve nafaka” kenar başlığı altında yer aldığı görülür. Oysa katılma alacağı TMK, “İkinci Kitap, Birinci
Kısım, Dördüncü Bölüm-Eşler Arasındaki Mal Rejimi” düzenlemesi kapsamında(TMK m. 231 vd.) yer almaktadır.

Mal rejiminin “boşanma” dışındaki sebeplerle sona ermesi halinde, katılma alacağında zamanaşımı süresinin TBK m. 146(eBK m. 125) uyarınca on yıl olacağı genel kabul gören bir husustur(ANIL, Yaşar Şahin/TANER, Yonca: Eşler Arasındaki Mal Rejimleri, Legal Kitabevi, İstanbul 2011, s. 191-193; DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 391). Özel Daire de, yukarıya metni alınan
kararında belirttiği üzere, mal rejiminin boşanma dışındaki hallerde; yani eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla TBK m. 146(eBK m. 125) uyarınca on(10) yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağını
kabul etmektedir. Mal rejiminin boşanma nedeniyle sona ermesi halindeki zamanaşımı süresini, salt TMK. m. 178’deki “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları” ifadesine dayandırmak
kanun koyucunun amacına da uygun düşmez. Zira, kanun koyucu mal rejimleri için ayrı ve özel bir zamanaşımı süresi öngörmek isteseydi, bunu ayrıca düzenler ve salt boşanma ile sınırlı olarak değil de mal rejiminin diğer sona erme halleri (TMK m. 225) için de öngörürdü(KILIÇOĞLU, s. 1292).
Şu halde katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK m. 178 uyarınca belirlenmesine imkân bulunmamaktadır.

Bu durumda katılma alacağında zamanaşımı sürelerinin belirlenmesi katılma alac ağının hukuki niteliğine göre belirlenecektir. Uygulanacak zamanaşımı bakımından da, öncelikle özel hukuktaki zamanaşımı süreleri üzerinde durmakta yarar vardır.

Uygulanması ve dolayısıyla ele alınması gereken zamanaşımı ıskati(düşürücü) zamanaşımı olup, özel hukuktaki teknik anlamı ile borcu sona erdirmeyen, ancak kanunda belirlenen sürelerin geçmesi ile alacaklının alacak ve dava hakkı karşısında borçlunun geçen süreyi ileri sürerek borcu
ifadan kaçınma hakkı kazanmasıdır(HGK. 05.05.2010, E.2010/8-231; K.2010/255 ). Bu niteliği ile zamanaşımı maddi hukuka ilişkin bir kurum olsa da; hem esasa, hem de usule ilişkin yönleri bulunmaktadır (YILMAZ, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınevi, Ankara
2012, s. 867).

2Bu açıklamalar ışığında katılma alacağının niteliğine baktığımızda; katılma alacağının kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olduğu görülür(AKINTÜRK, Turgut/ATEŞ KARAMAN, Derya: Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku, C. 2, 14. B., Beta Yayınevi, İstanbul 2012, s. 174;
ZEYTİN, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2. B, Seçkin Yayınevi, Ankara 2008, s. 234; YETİK, Nurten: Boşanma, Anlaşmalı Boşanma ve Mal Rejimleri, 3. B, Bilge Yayınevi, Ankara 2008, s. 128; KIRMIZI, Mustafa: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Aile Konutu, Yargın
Hukuk Yayınları, İstanbul 2012, s. 245). Bu niteliği gereğiyle; katılma alacağının doğumuyla bu alacak artık temlik edilebilir, haczedilebilir ve rehnedilebilir(GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2008, s. 380).
Katılma alacağı kanundan doğan bir alacak olduğundan, TMK m. 5 yollaması ile Borçlar Kanunu genel hükümlerinin bu alacak bakımından da uygulanacağı açıktır(ŞIPKA, Şükran: “Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde, Tasfiyeyi ve Katılma Alacağını Talep Hakkına İlişkin Zamanaşımı
Süreleri”, Bilge Öztan’a Armağan, Turhan Kitabevi, Ankara 2008, s. 843)
01.01.2002 Tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi konusunda Türk Medeni Kanunu’nda ayrı bir hüküm bulunmadığına ve niteliği itibariyle hakkın bir alacak hakkı olduğunun açık olmasına göre, olayda uygulanması gereken hükümler, TMK. m. 5
yollaması ile TBK. m. 146(eBK m. 125) uyarınca belirlenecektir. Anılan hükümde; “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir”(6098 Sayılı TBK. m. 146; eBK. m. 125) düzenlemesi yer almaktadır. Şu halde, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m.
146(eBK m. 125) uyarınca on(10) yıl olarak uygulanmalıdır(DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 391;
ŞIPKA, s. 846; KILIÇOĞLU, s. 1294). 2Eldeki olayda; tarafların 20.9.1990 tarihinde evlendikleri, uyuşmazlığın 01.01. 2002 tarihinden sonra edinilen taşınmaz yönünden katılma alacağına(TMK m. 231 vd.) ilişkin bulunduğu,
12.12.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulle sonuçlandığı ve boşanma hükmünün 13.10.2008 tarihinde kesinleşmiş bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, ıslah tarihi olan 11.10.2011 tarihi itibariyle Kanunda öngörülen (TBK m. 146; eBK m. 125) on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği kabul edilmelidir.

Özel Dairenin; davacı-davalının katılma alacağına ilişkin ıslahın TMK m. 178 uyarınca bir (1) yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnmesi, yukarıdaki
açıklamalar nedeniyle yerinde olup onanmalıdır. Ne var ki, Özel Dairece bozma kapsamında kalan işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları,
hükmün zamanaşımı süresi yönünden bozulması nedeniyle incelenmemiş olduğundan, diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan davalı-davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 440/1.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.04.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Old 31-05-2013, 11:52   #13
Av.Murat Serezli

 
Varsayılan Zamanaşımı ve kesin hüküm

Meslektaşlarım,

Mal rejimi tasfiye davamda, karşı tarafın muğlak ifadelerini zamanaşımı itirazı olarak değerlendirildi ve zamanaşımı yönünden dava reddedildi ve kesinleşti.
Yerel mahkeme bu muğlak ifadeleri zamanaşımı itirazı olarak görmedi. Esasa girdi ve alacağımı hesapladı. Yargıtay zamanaşımı itirazı var dedi ve bu yönde de kesinleşti.

Yargıtayın zamanaşımı hakkındaki son kararından sonra aynı alacak hakkında dava açmak istiyoruz. Sizce kesin hüküm nedeniyle bu defa davamız reddedilir mi?
Old 31-05-2013, 11:57   #14
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Murat Serezli
Meslektaşlarım,

Yargıtayın zamanaşımı hakkındaki son kararından sonra aynı alacak hakkında dava açmak istiyoruz. Sizce kesin hüküm nedeniyle bu defa davamız reddedilir mi?
Reddedilir diye düşünüyorum.
Old 31-05-2013, 12:44   #15
üye42775

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Murat Serezli
Meslektaşlarım,

Mal rejimi tasfiye davamda, karşı tarafın muğlak ifadelerini zamanaşımı itirazı olarak değerlendirildi ve zamanaşımı yönünden dava reddedildi ve kesinleşti.
Yerel mahkeme bu muğlak ifadeleri zamanaşımı itirazı olarak görmedi. Esasa girdi ve alacağımı hesapladı. Yargıtay zamanaşımı itirazı var dedi ve bu yönde de kesinleşti.

Yargıtayın zamanaşımı hakkındaki son kararından sonra aynı alacak hakkında dava açmak istiyoruz. Sizce kesin hüküm nedeniyle bu defa davamız reddedilir mi?

Yar. H.G.K. 2013/132 E. Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesi 2011/829 E. 2011/1238 K. (Katılma Alacağı) (DOSYA ARŞİVDE)

Konusu: Davalı koca, eski eşi olan davacı kadın için "bu davayı 5 yıl sonra açmasının ikinci eşi ile evlenmesini hazmedememesi" olarak nitelendirmesini yerel mahkeme zamanaşımı def'i olarak nitelendirmiş ancak Yar. 8. H.D. zamanaşımı def'i olmadığını belirterek bozmuş. Gerekçe HUMK 75 çerçevesinde yerel mahkemenin tarafların iddiaları ile bağlı olduğu ve zamanaşmı def'inin açıkça yapılması gerektiğidir. Yerel mahkeme ise direnmiştir. Buradaki olay sizin olay ile tam ters şekilde gelişmiştir. Bilgilerinize sunarım. Av. Fatih KARAMERCAN.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Mal Rejimi Tasfiyesinde zamanaşımı-iki farklı içtihat lawyer382 Meslektaşların Soruları 1 02-10-2009 12:01
boşanmada malların tasfiyesinde hangi mal rejimi uygulanmalı asstarrr Meslektaşların Soruları 4 19-09-2008 17:25
Anonim Şirket Tasfiyesinde Usulsüzlük HALİT SİNAN ALİNAK Meslektaşların Soruları 0 13-03-2008 18:01
şirket tasfiyesinde kayyım av.yunus Meslektaşların Soruları 0 01-08-2007 14:53
Mal rejimi ve zamanaşımı Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 20-03-2007 17:29


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07023406 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.