Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Ödeme Emrinin Usulsüz Tebligatı Taahhüdü geçersiz kılar mı ?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-05-2012, 16:45   #1
Av.Nurdan Anlı

 
Dikkat Ödeme Emrinin Usulsüz Tebligatı Taahhüdü geçersiz kılar mı ?

Merhaba Sayın Meslektaşlarım,
Müvekkile gönderilen 7 örnek ödeme emri 14 yaşındaki kızına tebliğ edilmiş.Daha sonra hacze gelindiğinde müvekkil ödeme gücünün olmadığını , babasına ait ev satılırsa ödeyebileceğini belirtmiş.Ancak haciz zaptına tüm dosya borcunu ...tarihinde ödeyeceğine dair bir taahhüt alınmış. Taahhüdü ihlal ettiği gerekçesi ile şikayet dilekçesi gelince , dosyayı inceledim , müvekkil farkına varmasa da taahhüt usulüne uygun olarak alınmış ve imzalatılmış.Şu aşamada tebligatın 14 yaşındaki kızına yapılmış olması sebebiyle Tebligat Kanunu m.22'ye göre usulsüz olduğu ve haciz tarihinde takipten haberdar olduğu , bu nedenle o tarihte takip kesinleşmeden alınan taahhüdün geçersiz olduğu gerekçesi ile itiraz edebilir miyiz?
Alacaklı banka ve müvekkil ilkokul mezunu bir kadın.Tebligatın üzerinden 6 ay Haczin üzerinden 5 ay geçmiş durumda.Şikayet yoluyla tebligatın ve dolayısıyla taahhüdün geçersizliğini ileri sürmek mümkün olur mu?
Yanıtlayacak tüm meslektaşlarıma şimdiden teşekkürler.
Old 03-05-2012, 17:06   #2
yılmazkan

 
Varsayılan

Tebligat Kanunu 22.maddeye göre tebligat yapılacak görünüşüne nazaran 18 yaşından küçük olmamalıdır. Bu hali tebligatın usulsüz olduğu akla gelebilir. Ancak tebligat usulsüz olsa bile Tebligat Kanunu 32.maddeye göre, başka bir şekilde öğrenilmemişse, muhatabın öğrendiğini beyan ettiği tarihte tebligat yapılmış sayılır. Olayınızda haciz yapılmıştır. Borçlu haciz anında borçtan ve diğer işlemlerden haberdar olmuştur. Bu andan itibaren itiraz etme süresi işlemeye başlar. Taahhüt geçerli ise bu aşamadan sonra ödeme emrinin tebliğindeki usulsüzlüğe dayanmak mümkün değildir.
Old 03-05-2012, 17:20   #3
av m bayraktar

 
Varsayılan

degerli meslektaşım izleyeceğiniz yol son derece mantıklı icara mahkemesine yapacağınız şikayet sonrası ödeme emrinin usulsüz tebliğinden dolayı reddi yoluna gidin açtığınız bu davayı da icra ceza mahkemesinde bekletici mesele yaptırın eğer şikayetiniz kabul görürse otomatikmen sonuca ulaşmış olacaksınız aksi halde de icra ceza mahkemesine aynı savunma ile tebliğatın usulsüzlüğü ve dosaynın kesinleşmeden taahhüt alındığı savunmasını yapmayı ihmal etmeyin
saygılarımla
Old 03-05-2012, 22:48   #4
Av.Nurdan Anlı

 
Varsayılan

Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim. Sayın Yılmazkan borca itiraz edecek bir husus yok.Sadece borçlunun hacze gelindiği sırasında takipten haberdar olduğu ve takip kesinleşmeden taahhüt alındığı için itiraz etmeyi düşündüm.Sayın Bayraktar taahhüdü ihlal şikayet dilekçesi tebliğinin üzerinden de 7 gün geçmiş.Şikayet sonrası , ödeme emrinin usulsüz tebliğinden dolayı reddi yoluna gidin demişsiniz.Şikayet yoluyla ödeme emrinin iptali istemi mi demek istediniz? Tekrar teşekkürler .
Old 04-05-2012, 09:04   #5
av m bayraktar

 
Varsayılan

pek tabiki eger süre açısından bir sıkıntınız yoksa ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiği yönünden dava açın

eğer bu yola gidemezseniz her halükarda icra ceza mahkemesinde savunma olarak tebliğin usulsüzlüğü bu nedenle de borcun kesinleştirilmemesi nedeniyle alınan bir taahhüdün varlığından yola çıkarak savunma da bulunun derim
iyi çalışmalar
Old 04-05-2012, 11:54   #6
Av. Göztepeli

 
Varsayılan

Alınan taahhüdün geçersiz olduğunu düşünüyorum. Zira, usulsüz bir tebligat mevcut. Bu sebeple ilk defa haciz esnasında borçlu olduğunu öğrenen şahıs haciz baskısı ile taahhüt vermiştir şeklinde bir savunmada bulunmanızı tavsiye ederim.

Usulsüz tebligattan dolayı dava açamazsınız. Zira müvekkiliniz icra takibini haciz esnasında öğrenmiş ve bu tarihin üzerinden de 5 ay geçmiştir.
Old 04-05-2012, 12:35   #7
yılmazkan

 
Varsayılan

Yukarıdaki yanıtımdan çıkan asıl sonuç borca itiraz etmek değil tebligatın usulsüz bile olsa hacizle birlikte usulsüz tebligatın da öğrenilmiş olmasıdır. Usulsüz tebligat için şikayet süresi geçmiş olmakla bu aşamadan sonra tebligatın usulüne uygun olup olmadığı tartışma imkanı da kalmamıştır. Bu aşamadan sonra taahhüdü geçersiz kıldığını düşünmemekle birlikte savunmalarınızı düşündüğünüz ve burda belirtilen görüşler doğrultusunda yapın. Sonucu bizimle de paylaşırsanız çok mutlu olurum. Başarılar dilerim.
Alıntı:
Yazan Av.Nurdan Anlı
Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim. Sayın Yılmazkan borca itiraz edecek bir husus yok.Sadece borçlunun hacze gelindiği sırasında takipten haberdar olduğu ve takip kesinleşmeden taahhüt alındığı için itiraz etmeyi düşündüm.Sayın Bayraktar taahhüdü ihlal şikayet dilekçesi tebliğinin üzerinden de 7 gün geçmiş.Şikayet sonrası , ödeme emrinin usulsüz tebliğinden dolayı reddi yoluna gidin demişsiniz.Şikayet yoluyla ödeme emrinin iptali istemi mi demek istediniz? Tekrar teşekkürler .
Old 04-05-2012, 12:37   #8
Av. Feyza Altun

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yılmazkan
Tebligat Kanunu 22.maddeye göre tebligat yapılacak görünüşüne nazaran 18 yaşından küçük olmamalıdır. Bu hali tebligatın usulsüz olduğu akla gelebilir. Ancak tebligat usulsüz olsa bile Tebligat Kanunu 32.maddeye göre, başka bir şekilde öğrenilmemişse, muhatabın öğrendiğini beyan ettiği tarihte tebligat yapılmış sayılır. Olayınızda haciz yapılmıştır. Borçlu haciz anında borçtan ve diğer işlemlerden haberdar olmuştur. Bu andan itibaren itiraz etme süresi işlemeye başlar. Taahhüt geçerli ise bu aşamadan sonra ödeme emrinin tebliğindeki usulsüzlüğe dayanmak mümkün değildir.

Meslektaşıma katılıyorum. Borçlu borcu kabul ettiği gibi ödeyeceği taahhüdünde bulunmuştur.

Tebligatın usulsüzlüğünden artık bahsedilemez.

Ödeme taahhüdünün geçerliliği ve ödeme taahhüdüne dayanrak İTM'ye başvurmak ise ayrı bir konudur. Taahhüdün geçerli bir tahhüt olup olmaması tebligatla ilişkili kesinlikle değildir.
Old 04-05-2012, 12:46   #9
GECE

 
Varsayılan

Taahhüdü ihlal ile ilgili bir kaç yargıtay kararı sunuyorum, işinize yarar umarım:

* YARGITAY CEZA GENEL KURULU:
Tarih22.01.2002Esas No2001/17-294Karar No2002/1
TAAHÜDÜ İHLAL SUÇU - SÖZLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR - SANIK LEHİNE DÜZENLEMELER GETİREN ANAYASAL DÜZENLEME - SANIĞIN BORCUNU HANGİ NEDENLE VEYA NEDENLERLE YERİNE GETİREMEDİĞİNİN ARAŞTIRILMASI GEREĞİ
İcra ve İflas Kanunu (İİK) (2004):
MADDE 111\MADDE 340\MADDE 8\MADDE 106\MADDE 110\MADDE 331
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982 Anayasası) (2709): MADDE 38
Borçlar Kanunu (BK) (818): MADDE 1\MADDE 3\MADDE 117
İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği: MADDE 20
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme) (AİHS): MADDE 5\Protokol No 4
ÖzetBorçlu sanık hakkındaki icra takibi sırasında borcunu 1.8.2000 tarihinde ödeyeceğini bildirmiş, bu talebi kabul edilerek kabul muhtırası borçlu-sanığa tebliğ edilmiştir. Üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
İçerik"Anayasa m. 38, sözleşmeden kaynaklanan borcunu yerine getirmeyenin değil, getiremeyenin hürriyetinin kısıtlanamayacağı hükmünü içermektedir. Öyleyse, borcunu yerine getirebilecekken getirmeyenler, bu yasaktan yararlanamazlar. Bu çerçevede, İİK. md. 340'daki makbul sebep kavramını dar yorumlayan ve makbul sebebi örneğin, borçlu ya da onun talimatıyla başkası tarafından taksitin yatırılmasına imkan bulunmamasıyla ya da postadaki gecikmelerle sınırlayan bir uygulama, Anayasa md. 38'e aykırı olacaktır.
Ödeme şartını ihlal suçundan ödeme şartı, alacaklı ve borçlu arasında karşılıklı rıza ile yapılan bir sözleşmeye dayanıyorsa, bu suçu hükme bağlayan İİK. md. 340'daki "makbul sebep", ceza hukukundaki "beklenmeyen durum" olarak anlaşılırsa ve borçlunun gelir elde edip, taksiti ödemesini engelleyen beklenmeyen durumlarda ceza verilmesi yoluna gidilmezse, sözü geçen suç Anayasa md. 38'e aykırı olmayacaktır."
Yine öğretide Dr. Şeref Ünal (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 329 ve 330. sh.) konuya ilişkin olarak; "bu hüküm borçlar hukuku ilişkisinden kaynaklanan borçlarını rızasıyla ödemeyen bir borçlunun, bu yüzden hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasaklamıştır. Borcun ödenmemesi, ya borçlunun mal varlığı bulunmadığı için çaresizlikten veya buna rağmen kötü niyetten olabilir.
Birinci halde, yani kendi kusuru olmaksızın borcunu ödemekte acze düşen kişi, bu yüzden hapis cezasına çarptırılamaz. Ancak borçlunun hile ile veya kasten borcunu ifa etmekten kaçınması halinde, protokolün bu hükmünden yararlanması mümkün değildir.
Akde muhalefetin suç sayılarak hapis cezasıyla cezalandırılabilmesi için, yasal unsurlarının bulunması gerekir. Örneğin, borçlarından kurtulmak için ülkeden kaçma hazırlıkları yapan bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması, sözleşmeye aykırı sayılmaz.
Nitekim, bu gerekçeyle İİY'nın 331 ve onu izleyen maddelerinde kötü niyetli borçlular için cezai müeyyideler öngörülmüştür. Buna göre, alacaklısını zarara sokmak kastıyla malvarlığını eksilten, borç ödemeden aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren borçluların hapis cezasıyla cezalandırılmaları mümkündür. Bu gibi hallerde yasal dayanak İİY'nın söz konusu hükümleri olduğu için, borçluların cezalandırılması, Protokolün bu hükmüne aykırı sayılmamalıdır.
Borcun ifasının imkansızlığı, sonradan borçlunun mali durumunun bozulması yüzünden ortaya çıkabileceği gibi, başlangıçta, yani akdin yapıldığı anda da söz konusu olabilir. Örneğin, BK'nun 117 inci maddesine göre, "borçluya isnat olmayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sakıt olur." Bu ikinci halde borç kendiliğinden ortadan kalkacağından, borcun ödenip ödenmemesi zaten söz konusu değildir." şeklinde görüş bildirmiştir.
Bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Borçlu sanık hakkındaki icra takibi sırasında borcunu 1.8.2000 tarihinde ödeyeceğini bildirmiş, bu talebi kabul edilerek kabul muhtırası 8.8.2000 tarihinde borçlu-sanığa tebliğ edilmiştir.
İİY'nın 340.maddesi uyarınca "alacaklının muvafakatı ile kararlaştırılan ödeme şartının" ise bir sözleşme olduğu yönünde herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Maddedeki "makbul sebep" kavramı, Anayasanın 38. maddesinin 9. fıkrasındaki "yerine getirememe" kavramından daha dardır. Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı M. Kaban; "Yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı bir kimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağına ilişkin, 4709 Sayılı Yasa ile Anayasanın 38. maddesine eklenen kuralın uygulanabilmesi için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan birincisi yükümlülüğün doğrudan doğruya sözleşmeden kaynaklanması, araya başka bir otoritenin girmemesi, ikincisi ise, borçlunun ihmal ve kusuru olmaksızın bu yükümlülüğü istese bile yerine getiremeyecek olmasıdır. Öğretide de anılan fıkranın uygulanma koşulları uluslar arası temel metinlerden yararlanılarak bu şekilde açıklanmaktadır. (Prof. Tekin Akıllıoğlu, Age. sh. 7, Yard. Doç. Dr. İbrahim Ercan, Mukayeseli Hukuktaki Düzenlemeler) Alacaklının muvafakatıyla kararlaştırılan ödeme şartı, geçerli ve kesinleşen icra takibi esnasında yapıldığından, dolayısıyla araya kamu otoritesi girdiğinden, geçerli ve kesinleşen icra takibi esnasında yapıldığından, dolayısıyla araya kamu otoritesi girdiğinden, yükümlülüğün yalnızca sözleşmeden kaynaklandığını kabule olanak bulunmaktadır. Ayrıca, İİY.'nın 340. maddesinde ödeme koşulunun makbul bir sebep olmaksızın ihlali yaptırım altına alınmış olup, bu olgu "yerine getirememeyi" de kapsadığından, taahhüdü ihlal suçunun özgürlüğü bağlayıcı nitelikteki yaptırımın Anayasanın 38. maddesinin 9. fıkrasındaki yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği,
İki kurul üyesi ise; Yargıtay C. Başsavcılığı itirazında ileri sürülen görüşlerin haklı nedenlere dayandığı ve itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 22.1.2002 gününde yasal oyçokluğuyla karar verildi.



* Yargıtay
Ceza Genel Kurulu Tarih 25.05.2004 Esas No2004/16-104Karar No2004/120
TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU - GETİRİLEN ANAYASAL DÜZENLEMENİN GÖZETİLMESİ GEREĞİ
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982 Anayasası) (2709):
MADDE 38
İcra ve İflas Kanunu (İİK) (2004): MADDE 340
ÖzetÜst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Zira Anayasa, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları artık zorunludur.
İçerikDava: Taahhüdü ihlal suçundan sanık İ.D'nin İİY'nın 340 ve TCY'nın 59. maddeleri uyarınca 25 gün hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin İzmir 2. İcra Ceza Mahkemesi'nce 13.02.2002 gün ve 11663-753 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesi'nce 08.10.2002 gün ve 10330-10135 sayı ile;
"4709 Sayılı Kanunla Anayasa'nın 38. maddesinin son fıkrasına "Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alı konamaz" hükmü eklenmiş, bu hüküm 17.10.2001 gün ve 24556 sayılı mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa'nın açık hükmü karşısında sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen kişilere yaptırım olarak hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi mümkün değildir.
Sanığa İİK'na aykırı davranışı nedeniyle hürriyeti bağlayıcı ceza tayin ve takdir edilmiştir. Şikayetçi ile sanık arasındaki temel ilişki sözleşme hukukundan kaynaklanmaktadır.
Anayasa hükmünün üstün norm olması, sonradan yürürlüğe girmesi, yaptırım yönünden sanık lehine düzenleme yapılmasını zorunlu kılması karşısında kanun koyucu tarafından yeni hüküm doğrultusunda yasal düzenleme yapılmasının beklenmesi ve sonucuna göre uygulama yapılması gerekir" gerekçesiyle hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 06.05.2003 gün ve 12180-1270 sayı ile; " .Anayasa Mahkemesi'nin 21.11.2002 tarih ve 2001/415 Esas 2002/166 Karar sayılı hükmü ile İİK'nun 340. maddesindeki kuralın, doğrudan sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirilememesi olmayıp, kamu otoritesince yürütülen cebri İcranın etkinliğinin sağlanması olduğu, dolayısıyla yasada öngörülen yükümlülüğün sözleşmeden değil yasadan kaynaklandığı gerekçesiyle Anayasa'nın 38. maddesinin 8. fıkrasına aykırı olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda İİK'nun 340. maddesinin Anayasa'ya aykırılığından söz edilemeyeceğinden, kanun koyucu tarafından yeni yasal düzenleme yapılmasının beklenmesine de gerek bulunmamaktadır" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığı'nın "bozma" istekli 26.01.2004 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Ceza Genel Kurulu Kararı

Sanığın taahhüdü ihlal suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda çözümlenmesi gereken hukuki sorun, Anayasa'nın 38'inci maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğa bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmünün İcra İflas Yasası'nın 340'ıncı maddesinde düzenlenen ve yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olan suç bakımından nazara alınıp alınamayacağı, dolayısıyla da 4709 Sayılı Yasa ile Anayasa'ya eklenen hüküm doğrultusunda bir yasal düzenleme yapılmasının beklenilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Özel dairece yerel mahkeme kararının, yakınan ile sanık arasındaki temel ilişkinin sözleşme hukukundan kaynaklandığı ve Anayasa'nın 38'inci maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen son fıkra uyarınca, çıkarılması gerekli yeni yasanın beklenmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesinden sonra, konumuzu ilgilendiren İİY'nın 340'ıncı maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi, 28.02.2003 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 21.11.2002 gün ve 415-166 sayılı kararında, söz konusu maddede belirtilen yükümlülüğün sözleşmeden değil yasadan kaynaklandığı gerekçesiyle iptal isteğinin reddine karar vermiştir.
İcra ve İflas Yasası'nın "Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza" başlığını taşıyan 340'ıncı maddesinde;
111'inci madde gereğince veya alacaklının muvafakati ile İcra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.
Anılan yasada, yukarıda açıklanan yargısal kararlardan sonra 17.07.2003 tarihinde 4949 Sayılı Yasa ile çeşitli maddelerinde değişiklikler yapılmışsa da uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 304'ıncı maddesi değiştirilmemiş, kural aynen korunmuştur.
Bu nedenle yasa koyucunun iradesinin de Anayasa Mahkemesi'nin kararındaki gerekçeye uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulu'nun 22.01.2002 gün ve 294-1 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, anılan maddedeki "makbul sebep" kavramı, Anayasa'nın 38'inci maddesinin 9'uncu fıkrasındaki "yerine getirememe" kavramından daha dardır. Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Zira Anayasa, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları artık zorunludur. Yerel mahkemenin direnme gerekçesi, bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde yasal düzenlemeye uygundur.
Ancak, Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da açıklandığı üzere, İİY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Oysa somut olayda, 18.06.2001 tarihinde yapılan haciz sırasında düzenlenen tutanakta, taahhüt edilen borç miktarının ne olduğunun açıklanan şekilde belirlenerek, rakamsal olarak gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından, mahkumiyetine karar verilmesi olanaksız olduğu için isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na tevdiine, 25.05.2004 tarihinde tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.



* YARGITAY CEZA GENEL KURULU
E.2001/8-151 K. 2001/169 T. 25.9.2001
• TAAHHÜDÜ İHLAL ( Taahhüt Edilen Miktarın Az Olmasına Bakılmaksızın Taahhüdünü İhlal Eden Sanığın Cezalandırılması )
• HACİZ ESNASINDA BOCUN ÖDENMESİNİN TAAHHÜT EDİLMESİ ( Taahhüt Edilen Miktarın Az Olmasına Bakılmaksızın Taahhüdünü İhlal Eden Sanığın Cezalandırılması )
2004/m.340
ÖZET : Borcundan dolayı kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla başlatılan icra takibinin kesinleşmesi üzerine yapılan haciz sırasında borçlu sanığın borcunu ödemeyi taahhüt ettiği, alacaklı vekili tarafından da kabul ve taahhüdü kabul muhtırasının da yöntemine uygun olarak borçlu-sanığa tebliğ edilmesine karşın borcunu ödemeyip taahhüdünü yerine getirmeyen sanığın borç miktarına bakılmaksızın cezalandırılması yasaya uygundur.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık Veysel'in İİY.nın 340: maddesi uyarınca 1 ay hafif cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin ( Akhisar İcra Ceza Mahkemesi )nce 21.7.2000 gün ve 465-801 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesince 16.5.2001 gün ve 5148-10660 sayı ile;
"Takibe konu borcun miktarı ve günün ekonomik koşulları gözönünde alındığında; borçlunun, alacaklıyı kayda değer bir zarara soktuğu kabul edilemeyeceği gözetilmeden, yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 26.6.2001 gün ve 128592 sayı ile;
"İİK. 111. maddesi taksitle ödemeyi 340. maddesi de "111. madde mucibince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu, ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlu, alacaklının şikayeti ile tetkik mercü tarafından bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılır." demektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşılacağı gibi borcunu ödemek için taahhütte bulunan borçlu bu taahhüdünü yerine getirmediği takdirde cezalandırılacağı belirtilmiştir.
İİK. 337. maddesi mal beyanında bulunmama halinde cezai yaptırımı hüküm altına almış, son cümlesi de şayet alacaklı, borçlunun borca yeter haczi kabil malını bildiği veya bilmesi gerektiğini ispat olunması halinde ceza verilmeyeceğini belirtmiştir.
Bu husus içtihatlarla geliştirilmiş asgari ücret tutarındaki bir alacak için herkesin üzerinde bulunabileceği kabul edilmiş bu miktardaki bir borçtan dolayı takip halinde borçlu mal beyanında bulunmaz ise 337/1-son cümlesi dayanak gösterilerek ceza tertibine yer olmadığına karar verilmeye bağlanmıştır. Bu arada dayanak İİK. 337/1-son cümlesidir.
Taahhüdü ihlal suçunu işleyenler hakkında ise İİK. 340 ve devam eden maddelerinde Yargıtay Sekizinci Ceza Dairemizin kararını destekleyen bir hüküm bulunmadığı gibi dayanak bir maddede yoktur.
İİK. 354. maddesi de "Kanunun bu babında yazılı suçlardan takibi şikayete bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun itfa edildiği sabit olursa dava bütün neticeleri ile beraber düşer" denilmektedir.
Taahhüdü ihlal suçunun müeyyide altına alınmasının amacı, borçlunun rızası ile ödemenin ne zaman yapılacağı sözünün verilmesi bu sözün yerine getirilmemesi halinde cezalandırılacağını borçlunun bilmesidir. Müeyyide altına alınan husus verilen sözde durulmamasıdır. Borcun miktarının az veya çok olması önemli değildir. Bunun yanında kendisine yukarıda İİK. nun 354. maddesinde belirtildiği gibi az olan borcun ödenmesi halinde ceza verilemeyeceği daha doğrusu dava bütün neticeleri ile düşeceği konusunda kanun bir hak vermiştir.
İİK. 340 ve 354. maddeleri açıkken borç miktarının günün ekonomik koşulları gözönüne alındığında, borçlunun alacaklıyı kayda değer bir zarara sokmadığı düşüncesi bu maddelerin lafsına ve ruhuna aykırı düşmektedir." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel daire kararının kaldırılmasına ve hükmün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen taahhüdü ihlal suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
İcra ve İflas Yasasının 340. maddesi hükmü ile aynı Yasanın 111. maddesine göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakatı ile İcra Dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ilişkin taahhüde, geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Görüldüğü gibi borçlunun, borcun tamamını kapsayacak şekilde taahhütde bulunması halinde, maddede borç miktarının ya da bir başka anlatımla taahhüdün yerine getirilmemesinden doğan zararın miktarının esas alınarak bir düzenleme yapılmadığı açıktır. Hukuken geçerli bir taahhüdün gerçekleşmesinden sonra, borçlu-sanığın taahhütde bulunduğu taksitlerden birini yerine getirmemesi ile suç oluşacaktır. Burada korunan yarar, alacaklının yapılan ödeme taahhüdüne güvenidir. Suç ilk taksitin ödenmemesi üzerine oluştuktan sonra artık sonraki ihlallerin yeni bir suç oluşturmamaları da bunu göstermektedir. Zira yaptırım altına alınan, ödeme taahhüdüne olan güvenin sarsılmasıdır, yoksa ödeme taahhüdüne esas olan alacak-borç miktarı değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde; Sanık aleyhine 50.000.000 lira borcundan dolayı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde örnek 163 nolu ödeme emri 6.12.1997 tarihinde usulünce tebliğ edilip, takibin kesinleşmesi üzerine 13.1.2000 tarihinde yapılan haciz sırasında borçlu-sanık toplam 152.000.000 lira olan borcu, 30.4.2000 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Bu taahhüdünün alacaklı vekili tarafından kabul edilmesi üzerine, 29.1.2000 tarihinde taahhüdü kabul muhtırasının borçlu-sanığa usulünce tebliğ edildiği ve bu muhtırada borç miktarının açıkça toplam 152.000.000 lira olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Sanık taahhüdünü yerine getirmemiştir. Bu itibarla Yerel Mahkemenin taahhüdü ihlal suçunun oluştuğunu kabul ederek kurduğu mahkumiyet hükmü isabetli olduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri ise, "Özel Daire bozma kararı haklı nedenlere dayanmakta olup isabetlidir, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının ( KABULÜNE ), Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesinin 16.5.2001 gün ve 5148-10660 sayılı kararının ( KALDIRILMASINA ), Akhisar İcra Ceza Mahkemesinin 21.7.2000 gün ve 465-801 sayılı hükmünün ( ONANMASINA ), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 25.9.2001 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 04-05-2012, 13:00   #10
Av. Göztepeli

 
Varsayılan

Bence olaydaki asıl sorun taahhüdün haciz esnasında alınıp alınmaması değildir. Zira normal şartlar altında haciz esnasında alınan bir taahhüdün geçerli olmaması için herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Ancak;
İrdelenmesi gereken, öncesinde usulsüz bir tebligatın mevcut olması ve HAKKINDAKİ İCRA TAKİBİNİ İLK DEFA HACİZ SIRASINDA ÖĞRENEN BORÇLUNUN VERMİŞ OLDUĞU TAAHHÜDÜN AKIBETİDİR. Zira böyle bir durumda borçlunun itiraz etme yada borcu ödeme imkanları elinden alınmış ve taahhütte bulunmaktan başka bir çaresi kalmamıştır.
Bu durumun da başlı başına taahhüdü geçersiz kılması gerektiğini düşünüyorum.

Sonucu merakla bekliyorum.

Saygılar.
Old 04-05-2012, 14:35   #11
Av. Kübra İSLAMOĞLU BAYER

 
Varsayılan

Olayda tebligat usulsüz değil, geçersizdir. Bu durumda geçersiz tebligat nedeniyle takibin kesinleştiğinden söz edilemez. Zira geçersiz tebligatta öğrenme olsa dahi tebligat geçerli hale gelmez. Size yeniden tebligat çıkarılması gerekmektedir.

Yapılan haciz geçersiz olduğu gibi alınan taahhütte geçersizdir.

Ancak bu noktada aklıma şöyle bir şey geliyor, yoruma açık:

İcra dosyasından ödeme emri gönderilmeden takipten haberdar olmuş borçlu icra dairesinde takipten haberdar olduğunu ve itiraz etmeyeceğini beyan ederse bu durumda feragat geçerli sayılıyor(Yargıtay'ın eski görüşlerinde ödeme emri tebliği zorunlu idi ancak artık bu zorunluluk yok).

Sizin olayınızda esasen hacze gelindiğinde takipten haricen haberdar olmuş oluyor. Hacze, haciz sırasında veya yasal süresinde itiraz etmemesine rağmen akabinde ödeme emrinin geçersizliğine dayanılması durumunda takipten haberdar olunmasına rağmen zımnen itiraz hakkından feragat ettiği gerekçesiyle artık geçersiz tebligata dayanamayacağı zira hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği düşünülebilir mi.. Bu durumda haciz ve taahhüt tutanağında yazılanlar önemli.

Bana kalırsa üstte belirttiğim hususu gözetmeden doğrudan tebligatın geçersizliğine ve takibin bu nedenle kesinleşmiş sayılmayacağına dayanın.

YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/8703
K. 2010/12667
T. 23.11.2010
• TEMERRÜT SEBEBİYLE KİRALANANIN TAHLİYESİ ( Tebliğ Mazbatasında Tebligat Yapılan Kişinin Görünüşüne Nazaran Onsekiz Yaşından Aşağı Olmadığı ve Tebellüğe Ehil Bulunduğu Görevli Memurca Belirtilmediği - Bu Husus Kanuna Aykırı Olup Bu Sebeple Davalıya Yapılan Tebligatlar Geçersiz Olduğu )
• TEBLİGAT YAPILAN KİŞİNİN GÖRÜNÜŞÜNE NAZARAN ONSEKİZ YAŞINDAN AŞAĞI OLMAMASI ( Tebellüğe Ehil Bulunduğu Görevli Memurca Belirtilmediği - Bu Husus Kanuna Aykırı Olup Bu Sebeple Davalıya Yapılan Tebligatlar Geçersiz Olduğu )
• TARAF TEŞKİLİ ( Dava Davalının Yokluğunda Bitirildiğinden Savunma Hakkının Kısıtlandığı - Bu Durumda Mahkemece Davalıya Usulüne Uygun Dava Dilekçesi Tebliğ Edilerek Taraf Teşkili Sağlanmasından Sonra Bir Karar Verilebilmesi Gerektiği )
818/m.260
7201/m.22

Tebligat Tüzüğü/m.32

ÖZET : Dava, temerrüt sebebiyle kiralananın tahliyesi ve kira alacağının tahsiline ilişkindir. Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması lazımdır. Tebliğ mazbatasında, tebligat yapılan kişinin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmadığı, tebellüğe ehil bulunduğu görevli memurca belirtilmemiştir. Bu husus kanuna aykırı olup bu sebeple davalıya yapılan tebligatlar geçersizdir. Dava, davalının yokluğunda bitirildiğinden savunma hakkı kısıtlanmıştır. Bu durumda mahkemece, davalıya usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilerek, taraf teşkili sağlanmasından sonra bir karar verilebilmelidir.
Old 04-05-2012, 14:39   #12
Av.Suleyman.Karadag

 
Varsayılan

Usulsüz tebligata rağmen müvekkiliniz taahhütte bulunurken "ödeme emrini tebliğ aldım, lehime işleyecek sürelerden feragat ediyor, takibin kesinleştirilmesine muvafakat ediyorum" gibi bir beyanda bulunduysa ceza alacaktır. İcra dairesinde alınan taahhütlere alacaklı vekilleri tarafından bu ibareler genelde eklenmektedir.
Old 04-05-2012, 19:06   #13
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suleyman.Karadag
Usulsüz tebligata rağmen müvekkiliniz taahhütte bulunurken "ödeme emrini tebliğ aldım, lehime işleyecek sürelerden feragat ediyor, takibin kesinleştirilmesine muvafakat ediyorum" gibi bir beyanda bulunduysa ceza alacaktır. İcra dairesinde alınan taahhütlere alacaklı vekilleri tarafından bu ibareler genelde eklenmektedir.

Kesinlikle katılıyorum üstadım teşekkürler...
Old 07-05-2012, 10:39   #14
Özgür Kınay

 
Varsayılan

İcra taahhüdü alınabilmesi için kesinleşmiş bir borç olmalıdır.
Eğer 14 yaşındaki küçüğe yapılan tebligatı mahkeme geçerli sayar ve borç kesinleşmiştir der ise geçerli bir taahhütten söz edilebilecektir. Ki bu aşamada dahi Yargıtay'ın hacizde alınan taahhütleri baskı altında sayan kararlarını da düşünmek lazım.
Eğer 14 yaşındaki küçüğe yapılan tebligatı mahkeme geçerli saymaz ise, haciz esnasında borçlunun "borcu öğrendim ve kabul ediyorum" demesi yeterli değildir. 7 günlük itiraz süresi olduğundan "lehime olan sürelerden ve itiraz hakkımdan feragat ediyorum" demesi gereklidir. Olayda bu olmadığına göre (farz ediyorum) henüz kesinleşmiş bir borç yoktur. Zira borçlu hacizde öğrendiği borca 3 gün sonra gidip itiraz edebilirdi.
Taahhüt alındığı tarihte kesinleşmiş borç olmadığından taahhüt geçersizdir.
Öte yandan İcra Hukuk Mahkemesi'ne ödeme emrinin iptali davası açılamayacak ise de İcra Ceza Mahkemesi'ne bu husus beyan edildiğinde hakim bu hususu da inceleyecektir.
Haciz sırasında verilen beyanların baskı altında verildiğini de eklemeyi unutmayın, Yargıtay kararlarını aratın...
Old 07-05-2012, 14:24   #15
yılmazkan

 
Varsayılan

Sonuç nedir acaba? Soru sahibi paylaşabilirse yanıt verenler olarak çok memnun oluruz?
Old 07-05-2012, 14:49   #16
Av.Nurdan Anlı

 
Varsayılan

Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.Taahhüt alınırken müvekkilin "borcu kabul ediyorum, sürelerden feragat ediyorum gibi bir beyanı yok."Biz iflas ettik,borcu biliyoruz, annemin evi satılınca ödeyeceğiz, şu anda ödeme gücümüz yoktur " şeklinde beyanı haciz zaptına yazılmış.Daha sonra müvekkil taahhüt verdiğinin farkına varmasa da zaptın devamında usulüne uygun bir taahhüt alınmış.
Tebligat 14 yaşındaki küçüğe yapılarak geçersiz olsa da hacze gelindiği sırada takipten haberdar olduğu için o tarihte tebligat yapılmış sayılacaktır.Taahhüt verildiği sırada takip kesinleşmemiş olduğundan taahhüdün geçersiz olduğuna dayanacağım duruşmada.Müvekkil taahhüt verdiğinin bile farkında değil ama,anladım kabul ediyorum beyanları ve imzası olduğu için haciz baskısı altında vermiştir savunması sanırım daha yerinde olacak.Umarım olumlu sonuç alırız.Sonucu paylaşacağım.Hepinize iyi çalışmalar.
Old 07-05-2012, 16:04   #17
Özgür Kınay

 
Varsayılan

Bu arada taahhüdü ihlalden ceza çıkabilmesi için bütün alacak kalemlerinin tek tek rakamsal olarak yazılması ve toplamının da belirtilmesi gerekir.
Vekalet ücreti, tahsil harcı, faiz, BSMV, asıl alacak, masraf.... kalemlerinden birinin bile yazılmamış olması taahhüdü ihlalden ceza çıkmaması sebebidir.
Bu gözle de bakmanızı tavsiye ederim. Zira bu şekilde çok fazla Yargıtay kararı var. Bütün mahkemelerin uygulaması da bu yönde. Kolayca ve tartışmasız çözmüş olursunuz.
Old 08-05-2012, 13:39   #18
Av.Nurdan Anlı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Özgür Kınay
Bu arada taahhüdü ihlalden ceza çıkabilmesi için bütün alacak kalemlerinin tek tek rakamsal olarak yazılması ve toplamının da belirtilmesi gerekir.
Vekalet ücreti, tahsil harcı, faiz, BSMV, asıl alacak, masraf.... kalemlerinden birinin bile yazılmamış olması taahhüdü ihlalden ceza çıkmaması sebebidir.
Bu gözle de bakmanızı tavsiye ederim. Zira bu şekilde çok fazla Yargıtay kararı var. Bütün mahkemelerin uygulaması da bu yönde. Kolayca ve tartışmasız çözmüş olursunuz.
Sayın Kınay, taahhütte tüm kalemler tek tek yazılmış , herhangibir eksik yok.Ancak tek bir ödeme günü yazılmışken taahhüdü kabul muhtırasında o tarihten başlayacak ödeme taahhüdünün kabul edildiği yazılmış ve miktar bildirilmemiş.Kabul muhtırasında miktarın da bildirilmesi gerekir mi?
Old 08-05-2012, 19:46   #19
Özgür Kınay

 
Varsayılan

Evet. Nitekim beraat veren mahkeme kararlarında (matbu oldu artık) "kalemlerin toplamının GENEL TOPLAM olarak belirtilmediği"nden de bahsetmekte.
Her taksidin (tek taksit ise o taksidin) tek tek tarihleriyle ve ayrıca bir de TOPLAMın yazılması gerekirdi.
Old 08-05-2012, 22:29   #20
Av.MFD

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nurdan Anlı
Sayın Kınay, taahhütte tüm kalemler tek tek yazılmış , herhangibir eksik yok.Ancak tek bir ödeme günü yazılmışken taahhüdü kabul muhtırasında o tarihten başlayacak ödeme taahhüdünün kabul edildiği yazılmış ve miktar bildirilmemiş.Kabul muhtırasında miktarın da bildirilmesi gerekir mi?

İcra dairesinden taahhüdü kabul muhtırası gönderilmesi talebinde bulunulurken yalnızca taahhüdün başlayacağı tarihin yazılması (uygulamada) yeterlidir. Ki bu taleple beraber hesap özeti ile tüm taahhüd tarihlerini/miktarlarını içeren usulünce alınmış haciz zaptı eklenir. Bu nedenle muhtırada yalnızca ilk taahhüd tarihinin belirtilmiş olması kanaatimce bir eksiklik olarak değerlendirilmeyecektir.

Hürmetler...
Old 27-06-2012, 23:32   #21
lowyer

 
Varsayılan

Değerli meslektaşlarım ,maalesef sonuç olumsuz oldu. Geçen celse müştekinin yanıtı ve dosyayı incelemek üzere ertelenmişti. Bu duruşmada hakim , usulsüz tebligatla ilgili herhangi bir itirazda bulunulmadığı ve haciz sırasında müvekkil borcu biliyorum dediği için hakim takipten haberdar olduğunu kabul etti.Müvekkilin "Kredi borcunu bildiğini söylediğini ancak icra takibinden haberdarım demediğini " söylememize rağmen taahhüdü ihlalden ceza verildi.
Old 28-06-2012, 08:51   #22
yılmazkan

 
Varsayılan

Karara itiraz ediniz ancak yukarıdaki görüşlerim doğrultusunda kararın hukuka uygun olduğunu düşünüyorum.
Old 28-06-2012, 08:59   #23
Av. Kübra İSLAMOĞLU BAYER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan lowyer
Değerli meslektaşlarım ,maalesef sonuç olumsuz oldu. Geçen celse müştekinin yanıtı ve dosyayı incelemek üzere ertelenmişti. Bu duruşmada hakim , usulsüz tebligatla ilgili herhangi bir itirazda bulunulmadığı ve haciz sırasında müvekkil borcu biliyorum dediği için hakim takipten haberdar olduğunu kabul etti.Müvekkilin "Kredi borcunu bildiğini söylediğini ancak icra takibinden haberdarım demediğini " söylememize rağmen taahhüdü ihlalden ceza verildi.

Madem mahkeme usulsüz tebligat olarak değerlendirme yapmış itirazınızda tebligatın usulsüz değil, geçersiz olduğunu bu nedenle de resen dikkate alınması gerektiğini de beyan edin. Geçersiz tebligatla ilgili Yargıtay kararları ekleyin, derim.
Old 28-06-2012, 10:31   #24
Av.Tuğba Göktepe

 
Varsayılan

Ödeme emri borçluya tebliğ edildiğinde 7 günlük itiraz süresi beklenmeden takip kesinleşmemektedir.Kanunen borçluya verilmiş bir hak olduğu gibi 7 gün içerisinde ödeme yaptığında indirime dahi gidilebilmektedir.Gönderilen ödeme emrinde borçluya,borca itirazı var ise hangi süre içerisinde nereye başvuracağı da bildirilmektedir.
Bu hususlar dikkate alındığında söz konusu olayda,haciz anında borçluya bu hakların verilmediği ortadadır.
İcra dairesinin " borcunuz var,7 gün içerisinde icra dairesine itiraz etme hakkınız var,sonrasında işlemlere devam edilecektir" diyerek tebligat göndermesi ile ,icra memuru ile kapısına giderek " "borcunuz var,haciz işlemi yapmaya geldik " demesi bakımından borçlunun haklarının ihlali açısından bir sorun olduğunu düşünmekteyim.Eksikliğe bilme öğrenme kabullenme anı gibi usuli eksiklik açısından bakıldığı gibi,hak kaybına sebep olacağından geçersiz olması açısından da bakılması gerektiği kanaatindeyim.Saygılarımla.
Old 28-06-2012, 12:16   #25
Av.Nurdan Anlı

 
Varsayılan

Çok umutlu değilim ama itiraz edeceğim.Sonucu da paylaşacağım.
Old 31-05-2013, 08:35   #26
Av. Kübra İSLAMOĞLU BAYER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nurdan Anlı
Çok umutlu değilim ama itiraz edeceğim.Sonucu da paylaşacağım.

Netice alabildiniz mi
Old 31-05-2013, 11:43   #27
üye7160

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU



E : 2002/7.H.D.-210

K : 2002/302

T : 17.9.2002



ÖDEME TAAHHÜDÜNDE BULUNULDUĞU SIRADA FAİZ, VEKALET ÜCRETİ, İCRA HARÇ VE GİDERLERİ BELİRLENEREK ÖDENECEK MİKTAR SAPTANMALIDIR



2004.İİK/340



ÖZET : Taahhüdü ihlal suçunun oluşması için ödeme taahhüdünde borçlu tarafından ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak açıkça gösterilmesi ve tarafların bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları zorunludur. takip talebinde gösterilen borç miktarı yeterli değildir. taahhütte bulunulduğu sırada, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri belirlenmeli ve böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktar saptanmalıdır. bu miktar belirlenmediğinde anılan suç oluşmaz.



Taahhüdü ihlal suçundan sanık Kudrettin'in beraatine ilişkin Şavşat İcra Ceza Mahkemesince 23.1.2001 gün ve 26-1 sayı ile verilen kararın yakınan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 22.11.2001 gün ve 6274-8650 sayı ile;



"Taksitle ödeme taahhüdünde İcra ve İflas Kanununun 340. maddesi uyarınca ilk taksidin süresinde ve tamamen ödenmemesi ile de suç oluşacağından, şikâyet olunan taksitler 30.5.2000 ve 30.6.2000 tarihli taksitler olmasına göre, şikâyet olunmayan 30.4.2000 ilk taksite yönelik olarak hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.



Yerel mahkeme ise 19.03.2002 gün ve 1-3 sayı ile;



"Gerek icra takip dosyasından, gerek mahkememiz dosyasından anlaşıldığı üzere, borçlunun ödeme taahhüdü, alacaklının muvafakatına bağlı olan ve İİK.'nun 340. maddesinde düzenlenmiş bulunan sözleşmeye dayalı bir taahhüttür. Bu taahhüdün suç oluşturabilmesi için borçlu hakkında geçerli ve kesinleşen bir icra takibinin bulunması, borçlunun taahhüdünün alacaklı veya vekili ya da kanuni temsilcisi tarafından kabul edilmesi, ödenecek toplam tutarın rakamsal olarak belirlenmesi, tarafların belirlenen bu miktar üzerinden icap ve kabulde bulunmaları, taahhüt esnasında alacaklı veya vekili hazır değilse, alacaklının kabul durumunun ödeme taahhüdünden önce borçluya bir muhtıra ile bildirilmesi gerekir. Sayılan koşullardan birinin bulunmaması halinde ödeme şartını makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun bu madde ile cezalandırılması imkanı bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2002 gün ve 2001/17-294 esas, 2002/1 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.



Olayımızda ise, İİK.'nun 74. maddesindeki kanuni zorunluluk sebebi ile borçlu*nun, mal beyanı dilekçesi içinde yer alan ve borcun ne suretle ödeneceğine ilişkin olan açıklaması geçerli bir borç ödeme taahhüdü olarak kabul edilemez. Sanığa ka*bul muhtırası tebliğ edilmesi de ödeme taahhüdüne geçerlilik kazandıramaz.



Öte yandan, alacaklı tarafın yokluğunda yapılan taahhüdün kabulüne ilişkin muhtıranın ilk taksit tarihinden önce, sanık borçluya ulaşmaması sebebi ile de taahhüdün geçerli olduğundan söz edilemez. Çünkü, taahhütte bulunan borçlunun bu icabı, alacaklı tarafından kabul edilmedikçe geçerli bir akitten söz edilmesi imkansızdır.



Yine, ödeme taahhüdünün geçerli olabilmesi için bir diğer şart, icra takibinin kesinleşmesinden sonra ödeme taahhüdünde bulunulmasıdır. Oysa ki borçlu, icra emrinin kendisine tebliğ edildiği tarih olan 22.3.2000 tarihinden itibaren 7 gün geçmeden, böylece icra takibi henüz kesinleşmeden 29.3.2000 tarihinde borç ödeme taah*hüdünde bulunmuştur. Takip kesinleşmeden yapılan ödeme taahhüdü İİK.' nun 20. maddesinde yazılı sürelerden vazgeçmeyi içermez. Zira ödeme taahhüdünde borçlunun lehine olan sürelerden feragat ettiğine ilişkin bir beyan bulunmamaktadır. Borç ödeme taahhüdü bu nedenle de geçersizdir. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 12.02.1991 gün ve 519/1307 sayılı karan da bu yöndedir.



Öte yandan müşteki vekili, şikayetini süresinde ödenmeyen ilk taksit tarihi olan 30.04.2000 tarihindeki taksite değil, diğer ikinci ve üçüncü taksit tarihlerine hasretmiştir. Taahhüdü ihlal suçu, bildirilen taksitlerden herhangi birinin hiç ödenmediği veya geç ödendiği ilk taksitte oluşur. Olayda borç ödeme taahhüdü, borcun ilk taksit tarihi olan 30.04.2000 tarihindeki ilk taksitin geç ödenmesi sebebi ile bu tarihte oluşmuştur. Bundan sonraki taksitlerin ödenmemesi veya geç ödenmesi, ayrı ve yeni bir suç oluşturmaz. Bu nedenle alacaklı vekilinin, suçun oluştuğu ilk taksit tarihi olan 30.04.2000 tarihi yerine, sonraki taksit tarihlerine yönelik şikayeti geçerli bir şikayet olarak kabul edilemez" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.



Bu kararın da yakınan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmek*le Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.



CEZA GENEL KURULU KARARI


Özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen taahhüdü ihlal suçunun yasal öğelerinin oluşup oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.



İcra ve İflas Yasası'nın 340. maddesi hükmü ile aynı yasanın 111. maddesine göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ilişkin taahhüde, geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır.



Açıklanan madde ile düzenlenen taahhüdü ihlal suçunun oluşması için ödeme taahhüdünde borçlu tarafından ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak açıkça gösterilmesi ve tarafların bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları zorunludur. Her ne kadar takip talebinde borç miktarı belirtilmekteyse de bu yeterli olmayıp taahhütte bulunulduğu esnada, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri belirlenmeli ve böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktar saptanmalıdır. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeksizin saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.6.2001 gün ve 134/134 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır.



Öte yandan yine yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere, takibin kesinleşmesinden önce yapılan ödeme taahhüdünde, borçlu tarafından açıkça İİY.nın 20. maddesine göre; lehine işleyecek sürelerden feragat edilerek, alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcun ödenmesin ilişkin taahhüde geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması halinde borçlunun İİY.nın 340. maddesi ile cezalandırılmasına karar verilecektir.



İnceleme konusu somut olayda sanık aleyhine ilama dayalı takip yoluyla başlatılan icra takibinde örnek 53 nolu ödeme emri 22.03.2000 tarihinde usulünce tebliğ edilmiş olup, borçlu-sanık icra müdürlüğüne gönderdiği 29.03.2000 tarihli dilekçe ile henüz takip kesinleşmeden mal beyanında bulunmuş ve borcunu 30.04.2000-30.05.2000-30.06.2000 ve 30.07.2000 tarihlerinde dört eşit taksitte ödemeyi kabul ettiğini bildirmiştir. Taahhüdünde taksit miktarları ve ne kadar alacak için taahhütte bulunulduğuna ilişkin bir açıklama bulunmadığı gibi, lehine işleyecek sürelerden feragat ettiğine ilişkin bir açıklamaya da yer verilmemiştir. Alacaklı vekilince 18.04.2000 tarihinde icra müdürü huzurunda bu ödeme taahhüdünün kabul edilmesi üzerine, buna ilişkin düzenlenen kabul muhtırasının 01.05.2000 günü, ilk taksit tarihinden sonra borçluya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. O halde, sanığın taahhüdünde ve alacaklı vekilinin bu taahhüdü kabulüne ilişkin tebliğ edilen muhtırada ödenecek miktar ile ilgili herhangi bir hesaplama ve rakamsal belirleme yapılmamasından dolayı cezai sorumluluk doğmadığı gibi, keza takip henüz kesinleşmeden ve lehine işleyecek sürelerden feragat edildiği de belirtilmeden yapılan bu ödeme taahhüdünün hukuken geçerli olmadığı açıktır.



Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından mahkûmiyetine karar verilmesi olanaksız olduğu için, isabetli olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.



SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.9.2002 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.
Old 31-05-2013, 11:46   #28
üye7160

 
Varsayılan

YARGITAY
16. Hukuk Dairesi 2011/1204 E.N , 2011/4027 K.N.

İlgili Kavramlar

BORÇLU SIFATI
ÖDEME ŞARTINI İHLAL SUÇU
TAKİBİN KESİNLEŞMEMESİ

Özet
SANIK VE ALACAKLI VEKİLİNİN BİRLİKTE İCRA DAİRESİNE GİDEREK, SANIĞIN BORCUN TAMAMINI FAİZİ VE TÜM MASRAFLARI İLE ÖDEYECEĞİNİ TAAHHÜT ETTİĞİ HALDE, TAAHHÜDÜNÜ YERİNE GETİRMEDİĞİNDEN BAHİSLE CEZALANDIRILMASINA KARAR VERİLMİŞ İSE DE, İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN ÇIKARILAN ÖDEME EMRİNİN BORÇLUYA TEBLİĞ EDİLMEDEN İADE EDİLMİŞ OLMASI VE SANIĞIN İCRA DAİRESİNDEKİ TAAHHÜDÜNDE DE TÜM SÜRELERDEN FERAGAT ETTİĞİ VE TAKİBİN KE-SİNLEŞTİRİLMESİ YÖNÜNDE BİR BEYANININ BULUNMAMASI KARŞISINDA, BORÇLU SANIK YÖNÜNDEN TAKİBİN KESİNLEŞMEMESİ NEDENİYLE HENÜZ BORÇLU DURUMA DÜŞMEDİĞİ, ÖDEME ŞARTINI İHLAL SUÇUNUN SANIĞININ İSE BORÇLU OLMASI GEREKTİĞİ GÖZETİLMEDEN MAHKUMİYETE KARAR VERİLMESİ İSABETSİZDİR.


İçtihat Metni

Ödeme şartını ihlal suçundan sanık Özcan'ın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 340. maddesi uyarınca 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair, (Soma İcra Mahkemesi)'nin 14.05.2010 tarihli, 2009/422 esas ve 2010/312 sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine Adalet Bakanlığı'ndan verilen 29.12.2010 gün ve 76716 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığı'nın 10.01.2011 gün ve K.Y.B. 2011/1578 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi,

Tebliğnamede, sanık hakkında Soma İcra Müdürlüğü'nün 2008/2251 sayılı dosyası üzerinden yapılan icra takibi sırasında, sanık ve alacaklı vekilinin birlikte icra dairesine giderek, sanığın borcun tamamını faizi ve tüm masrafları ila birlikte ödeyeceğini taahhüt ettiği halde, taahhüdünü yerine getirmediğinden bahisle mahkumiyetine karar verilmiş ise de, Soma İcra Müdürlüğü tarafından borçlu-sanığa çıkarılan ödeme emrinin sanığa tebliğ edilemeden iade edilmiş olması ve sanığın icra dairesinde taahhütte bulunmadan önce, tüm sürelerden feragat ettiği ve takibin kesinleştirilmesi yönünde bir beyanının bulunmaması karşısında, taahhüdün geçerli olmayacağı ve atılı suçun oluşmayacağı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi isabetsiz olduğundan anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Mu-hakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir. Gereği görüşüldü:

Dosya kapsamına göre; Soma İcra Müdürlüğü'nün 2008/2251 sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde, sanık ve alacaklı vekilinin birlikte icra dairesine giderek, sanığın borcun tamamını faizi ve tüm masrafları ile birlikte ödeyeceğini taahhüt ettiği halde, taahhüdünü yerine getirmediğinden bahisle İİK'nın 340. maddesi uyarınca üç aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, Soma İcra Müdürlüğü tarafından çıkarılan ödeme emrinin borçluya tebliğ edilemeden iade edilmiş olması ve sanığın icra dairesindeki taahhüdünde de tüm sürelerden feragat ettiği ve takibin kesinleştirilmesi yönünde bir beyanın bulunmaması karşısında, borçlu sanık yönünden takibin kesinleşmemesi nedeniyle adı geçen sanığın henüz borçlu durumuna düşmediği, anılan yasa metninden de anlaşılacağı üzere ödeme şartını ihlal suçunun sanığının borçlu olmasının gerektiği, eş anlatımla henüz borçlu sıfatı yüklenilmeden yapılan taahhüdün de geçerli olmadığı ve atılı suçun oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizdir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca düzenlenen tebliğname yerinde görülmekle, Soma İcra Mahkemesi'nin 14.05.2010 tarihli, 2009/422 esas ve 2010/312 sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca (BOZULMASINA),

Bozma kararı üzerine 5271 sayılı CMK'nın 309/4-d maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması gerekmekle;

Borçlu sanık Özcan'ın ödeme şartını ihlal suçundan dolayı cezalandırılmasına yer olmadığına, hakkındaki cezanın çektirilmemesine, dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tevdiine, 04.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : kararara.com
Old 31-05-2013, 11:55   #29
Av.Hatice Sarıbardak

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nurdan Anlı
Merhaba Sayın Meslektaşlarım,
Müvekkile gönderilen 7 örnek ödeme emri 14 yaşındaki kızına tebliğ edilmiş.Daha sonra hacze gelindiğinde müvekkil ödeme gücünün olmadığını , babasına ait ev satılırsa ödeyebileceğini belirtmiş.Ancak haciz zaptına tüm dosya borcunu ...tarihinde ödeyeceğine dair bir taahhüt alınmış. Taahhüdü ihlal ettiği gerekçesi ile şikayet dilekçesi gelince , dosyayı inceledim , müvekkil farkına varmasa da taahhüt usulüne uygun olarak alınmış ve imzalatılmış.Şu aşamada tebligatın 14 yaşındaki kızına yapılmış olması sebebiyle Tebligat Kanunu m.22'ye göre usulsüz olduğu ve haciz tarihinde takipten haberdar olduğu , bu nedenle o tarihte takip kesinleşmeden alınan taahhüdün geçersiz olduğu gerekçesi ile itiraz edebilir miyiz?
Alacaklı banka ve müvekkil ilkokul mezunu bir kadın.Tebligatın üzerinden 6 ay Haczin üzerinden 5 ay geçmiş durumda.Şikayet yoluyla tebligatın ve dolayısıyla taahhüdün geçersizliğini ileri sürmek mümkün olur mu?
Yanıtlayacak tüm meslektaşlarıma şimdiden teşekkürler.

Borçlu tebliğ içeriğinden haciz esnasında haberdar olmuştur.Borca bir itirazı olmadığı için de taahhüt vermiştir.İtiraz süresi dolmadan verilen taahhütler geçerlidir bana göre.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Usulsüz tebligat sonucu ödeme emrinin iptaliyle ilgili şikayette aynı zamanda borca itiraz da bulunulmaması LAWYER66 Meslektaşların Soruları 10 03-11-2013 15:50
İpotekli Takip Yapılan İcra Dosyasında Alınan Ödeme Taahhüdü Geçersiz Olur mu ? tiryakim Meslektaşların Soruları 3 11-04-2012 18:39
Taahhüdü ihlalde kısmi ödemenin kabul edilmiş olması ondan sonraki taksitler için taahhüdü geçersiz kılar mı ? lowyer Meslektaşların Soruları 4 23-02-2012 15:25
araya ciro sahtecilik sayılır mı ya da çeki geçersiz kılar mı? avukat.derviş.yıldızoğlu Meslektaşların Soruları 7 09-12-2010 11:50
hacizde alacağın bir kısmından feragat etmek, alınan taahhüdü geçersiz kılar mı? ahmet çam Meslektaşların Soruları 1 26-04-2010 12:57


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06548500 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.