Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ölümlü iş kazası tazminat

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-11-2017, 17:16   #1
av.oznrdmrc

 
Varsayılan ölümlü iş kazası tazminat

merhabalar,müvekkil eşinin iş kazasından kaynaklı vefatından sonra tarafıma vekaletname çıkarmış ve sözleşme imzalamış olup,hiçbir işleme başlamama imkan vermeden karşı tarafla uzlaşmak istediğini dava açılmasını bekletelim diyerek bilgi vermeden sürekli ertelemiştir.şu gün ödeyecekler vs. gibi ancak bugün azilname gönderdi.ben ceza dosyasına vekalet sundum ancak; tazminat dosyası açılmadı müvekkil bekleyelim dediği için. bu durumda sözleşme için alacak davası açabilir miyim sonuçları neler olur?sözleşmede tarafların anlaşması halinde de bu ücretin ödeneceği noktasında madde bulunmaktadır. emsal yargıtay kararları var mıdır? dava açılmadığı için sonuç olumsuz olur mu?
Old 26-11-2017, 15:18   #2
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan Avukatlık Kanunu m.174-Davadan/takipten önce azil- Azilde neden göstermemek

Meslektaşım;

Azilnamede neden/gerekçe var mı?

Eğer işin sürüncemede bırakıldığı gerekçesiyle azil var ise bunun müvekkilin talebi olduğunu ispata yarar

delilleriniz bulunuyor mu?

İş sahibi, azil işleminin haklı nedene dayandığını tanık dahil her türlü delille ispatlayabilir.(AVUKATLIK ÜCRETİ; YÜKSEK LİSANS TEZİ, s. 131 Mehmet YILMAZ, Ankara 2013)

Bunun aksini ispat da tanıkla olabilir, düşüncesindeyim.


Azilnamde neden/gerekçe yok ise bu bir "haksız azil"dir.

Azil haksız ise hangi aşamada olunduğu fark etmiyor.


T.C YARGITAY 13.Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 19037 Karar: 2017 / 6204 Karar Tarihi: 24.05.2017
ÖZET: Taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin taraflar arasındaki sözleşmeyi fesih iradesi içeren ihtarname ile sona erdiği sabittir. Bu durumda mahkemece öncelikle feshin haklı olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılması gereklidir. Zira eğer ki davalı sözleşmeyi feshetmekte haksız ise davalının karşı taraftan vekalet ücretini tahsil edip etmediğine bakılmaksızın, davacı vekilin, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahip olduğunu kabul etmek ve davanın kabulüne karar vermek gerekmektedir. O halde mahkemece, azlin/feshin haklı olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.(6098 S. K. m. 505, 506) (818 S. K. m. 389, 390) (1136 S. K. m. 34, 174)

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, 2005 de imzalanan sözleşme gereği davalının vekilliğini üstlendiğini, sözleşmenin her yıl yenilendiğini, 2013 yılında davalı tarafından haksız olarak azledilene kadar görevini ifa ettiğini, iki ceza dosyasında vekalet ilişkisi devam ederken karar verildiğini, bu dosyalarda lehine hükmedilen toplam 2.520,00 TL vekalet ücretinin davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Davacı, eldeki dava ile 2005 yılından bu yana davalının vekilliğini üstlendiğini, 2013 yılında gönderilen ihtarname ile haksız olarak azledildiğini, azilden önce karar verilen iki ceza dosyasında lehine hükmedilen vekalet ücretlerinin kendisine ödenmediğini beyanla 2.520,00 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı davanın reddi gerektiğini bildirmiş, mahkemece, davalı tarafından dava konusu vekalet ücretleri henüz karşı taraftan tahsil edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.

Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihinde yürürlükte olan Türk Borçlar Kanunu'nun 505. (Mülga Borçlar Kanunu'nun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanun'nun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.

"Özen borcu" ile ilgili Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde mevcut olan, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler." şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu'nun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.

Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.

Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, "Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez." hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin taraflar arasındaki sözleşmeyi fesih iradesi içeren 08.05.2013 tarihli ihtarname ile sona erdiği sabittir. Bu durumda mahkemece öncelikle feshin haklı olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılması gereklidir. Zira eğer ki davalı sözleşmeyi feshetmekte haksız ise davalının karşı taraftan vekalet ücretini tahsil edip etmediğine bakılmaksızın, davacı vekilin, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahip olduğunu kabul etmek ve davanın kabulüne karar vermek gerekmektedir. O halde mahkemece, azlin/feshin haklı olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılarak yukarıda anlatılanlar ışığında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,

Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK'nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.05.2017 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

********************
Old 26-11-2017, 15:22   #3
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan Vekalet sunulan ceza dosyası için

T.C YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 1976 / 2850
Karar: 1976 / 11209
Karar Tarihi: 22.12.1976

ÖZET: Azlin ulaştırılan irade dışındaki nedenlerle haklılığın ispatının benimsenmesi olanaksız olduğundan sözleşmenin yüklediği borç yerine getirilmelidir. Bu da sözleşmeye göre davacının gördüğü işe karşılık olan bölümüyle sonradan verilen karar uyarınca mahkemenin verdiği avukatlık ücretinden ibarettir. Çünkü davalı davacı avukatı azletmemiş olsa idi, avukat sözleşme uyarınca ne alabilecek idiyse alınacak ücret bunların toplamından ibarettir. Bundan davacının peşin aldığı ücret indirilmelidir(818 S. K. m. 396)

Dava: Davacı avukatı, müvekkilinin davalıda avukatlık parasından 14.775 lira alacağı olduğunu ileri sürerek bu paranın faiziyle birlikte alınmasını istemiştir.

Yapılan yargılama sonunda; dava belgelerle sabit olduğundan 3.340 liranın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verildiğine ilişkindir.

Temyiz eden: Taraflar.

1 - Yanlar arasında yapılan 2.10.1971 günlü sözleşmede yazılı ücret kaydının tahrif edilmiş olduğu ileri sürülmekte ise de; burada usulün 298. maddesi hükmünce işlem yapılamaz. Adi Tıbbın incelemesi yalnız başlık kısmına ilişkindir. Oysa belgenin 10. maddesinde de mahkemenin Usulün 298. maddesinin 2. fıkrasına uygun biçimde kabulü üzerine belgede sahtelik yoktur. Bu bakımdan kararın esasına ilişkin davalı itirazları yersizdir.

2 - Yanlar arasında yapılan 2.10.1971 günlü sözleşmede yükümlenen iki iş bulunmaktadır. Bunlardan birisi ceza öteki hukuk davasıdır. Her ne kadar davacı aksini ileri sürmekte ise de işin alındığı 2.10.1971 den ceza davasının karara bağlandığı 8.11.1971'e kadar davacı avukat yükümlendiği ceza davasına hiç girmemiş ve davada hiç bir hizmeti geçmemiştir. O halde yapılan işin ücreti yükümlenilenin bir bölümüdür. Bu nedenle mahkemenin davalının yükümlendiği ödenecek ücret tutarı konusunda yükümlenen işe göre yarı yarıya yani 4.500 liraya hükmetmesi doğrudur.

3 - Arada kararlaştırılan paranın bir bölümü ceza davasına ayrılmış ve hizmet yapılmamış olduğuna göre mahkemenin kararlaştırılan ücret için takdiri doğrudur. Azil için gönderilen belgede azlin nedeni gösterilmiş değildir. O halde vekalet ilişkisini bozar ise de ulaştırılırken açıklanmayan neden, sonradan o irade aşılarak gösterilmeyen neden delillenemez.

Çünkü bu yön ulaşan iradenin dışında kalmaktadır. Bu nedenle azlin ulaştırılan irade dışındaki nedenlerle haklılığın ispatının benimsenmesi olanaksız olduğundan sözleşmenin yüklediği borç yerine getirilmelidir. Bu da sözleşmeye göre davacının gördüğü işe karşılık olan bölümüyle sonradan verilen karar uyarınca mahkemenin verdiği avukatlık ücretinden ibarettir. Çünkü davalı davacı avukatı azletmemiş olsa idi, avukat sözleşme uyarınca ne alabilecek idiyse alınacak ücret bunların toplamından ibarettir. Bundan davacının peşin aldığı ücret indirilmelidir. Sözleşme açıkça yapılan işin ücretini ve şayet azil gerçekleşmiş olsaydı mahkemenin vekil lehine hükmedeceği ücretin bütününden ibarettir. Bu ücretten davacının peşin aldıkları hariç herhangi bir tutar indirilemez. Ayrıca mahkemenin hukuk davası sonunda davalı müvekkilin hasmına ödediği ücretin bu tutardan indirilmesinin ne bir yasal dayanağı, ne de hukuksal esası vardır. Çünkü gerek usulü, gerekse 1136 sayılı Yasaya göre avukatın hakkın işin karşılığı olan ücretle sözleşmeye göre mahkemenin hükmedeceği ücretten ibarettir. Bu ücretlerden vekilin baktığı davanın müvekkil aleyhine red edilen bölümü için davalı müvekkil aleyhine takdir edilen ücret bir ilke olarak ve sözleşmede aksi koşullanmadıkça indirilemez. Bu nedenle mahkemenin müvekkil aleyhine önceki davada takdir edilen ve davanın red edilen bölümüne ilişkin olan 2.500 lirayı indirmemiş olmasının bir gereği yoktur.

O halde karar yalnız bu bakımdan davacı yararına bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yalnız 3. bentte gösterilen nedenle davacı yararına BOZULMASINA, davacının öteki itirazları ile davalının bütün itirazlarının bir ve ikinci bentlerde gösterilen nedenlerle reddine, peşin harçların istek halinde geri verilmesine 22.12.1976 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 26-11-2017, 19:33   #4
av.oznrdmrc

 
Varsayılan

lüzum gördüğüm üzere denilmiş meslektaşım klasik bir tabir. sürüncemede bırakan müvekkildi açıkçası oyalayan o oldu. sırf avukat uzlaşma halinde ücrete hak kazanmasın diye yapılmış diye düşünüyorum. bu konuda tanıklarda gösterebilirim. telefon konuşmalarımız devamlı oldu ancak mesajlaşma yok. ben davanın hemen açılması yönünde sürekli iletişimdeydim, kendisi sanırım akıl almış ve anlaşmış ki azil gönderdi. ancak; ceza dosyasına dahil oldum hukuk dosyasını açamadım azil geldiği için.
Old 26-11-2017, 19:52   #5
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan Gördüğüm lüzum üzerine

Açılacak eda davasında haklı azil yaptığını ispat yükü davacı tarafa geçecektir, düşüncesindeyim.

T.C YARGITAY
13.Hukuk Dairesi
Esas: 2015 / 2405
Karar: 2016 / 3644
Karar Tarihi: 09.02.2016

ÖZET: Somut olayda, davalı tarafın, azil iradesinin bildirimine ilişkin ihtarnamesinde açıkladığı azil sebebiyle bağlı bulunmadığı, görülmekte olan davada yeni ve başkaca azil sebeplerini bildirebileceği, azlin haklı olduğu yönündeki savunmasını da bu sebeplere dayandırabileceği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü, Anayasa'da düzenlenip güvence altına alınmış olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır. Esasen bu yorum tarzı, vekalet sözleşmesinin hukuksal niteliğine, özellikle de vekalet ilişkisinin kurulmasının adeta ön koşulunu oluşturan 'karşılıklı güven'’ unsuruna, dahası bu unsurla yakın bir ilgisi bulunan, kanunda açıkça düzenlenmemekle birlikte öğretide ve yargısal uygulamalarda vekilin borçlarından biri olarak kabul edilen ve vekalet ilişkisinin sona ermesinden sonra dahi varlığını devam ettireceği benimsenen 'sır saklama yükümlülüğü'ne de uygun bir sonucu ortaya koymaktadır. O halde mahkemece, taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık konusu olan, "azlin haklı olup olmadığı" hususu ile ilgili, davalının iş bu davada ileri sürmüş olduğu tüm azil nedenleri incelenip, değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile aksi şekilde hüküm kurulmuş olması, bozma sebebidir.(6098 S. K. m. 505, 506, 512) (818 S. K. m. 389, 390, 396) (1136 S. K. m. 34, 174) (YHGK 11.10.2006 T. 2006/13-610 E. K.2006/639 K.)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davalı A. P.A. A. ve vekili avukat T. S. ile davacı vekili "avukat B.Y. O.'ın gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalının vekili olarak, dava ve icra dosyalarını takip ettiğini, vekalet görevini özenle ve gereği gibi yerine getirmekte iken davalı tarafından 26.6.2013 tarihli azilname ile hiçbir gerekçe gösterilmeden azledildiğini, vekalet ücretlerinin ise ödenmediğini, haksız azil nedeniyle mesleki itibarının da zedelendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, toplam 88.906,00 TL vekalet ücreti alacağının temerrüt tarihi olan 9.7.2013 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, ayrıca 25.000,00 TL manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacı avukatın mesleğinin gerektirdiği özen borcunu yerine getirmediğini, kendisine bilgi vermediğini, alacaklı olduğu icra dosyasından maaş haczi olarak tahsil ettiği miktarları vekalet ücretine mahsuben alıkoyduğunu, ancak bu durumu kendisine bildirmediğini, azlin haklı olduğunu, vekalet ücreti talep edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, herhangi bir sebep gösterilmeden yapılanazlin haksız olduğu belirtilerek, vekalet ücreti yönünden davanın kabulüne, 88.906,00TL'nin 09.07.2013 tarihindenitibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdanalınarak davacıya verilmesine, manevi tazminata ilişkin istemin ise reddine karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Avukatın, vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanunun 505. (Mülga Borçlar Kanununun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 506. Maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekle yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.

“Özen Borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. Maddesinde mevcut olan,“Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanununun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.

Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.

Avukatlık Kanununun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmişise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 26.6.2013 tarihli azilname ile sona erdiği sabittir. Davacı avukat, vekaletten haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, vekalet ücreti alacağının tahsili için eldeki davayı açmış, davalı ise azlin haklı olduğunu savunmuştur. Bu durumda davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir.

Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda, davalının iş bu davada dayandığı azil nedenleri üzerinde gereği gibi durulmadan, davacının özen borcu kapsamında üzerine düşen görevi müvekkilinin menfaatine ve çıkarlarına uygun olarak yerine getirip getirmediği, dosyaların takibinde ve vekaletin ifasında sadakat, "hesap verme gibi borç ve yükümlüklere aykırı davranıp davranmadığı incelenip değerlendirilmeden soyut ve genel ifadelerle azil nedenlerinin yerinde görülmediği konusunda görüş bildirilmiş, mahkemece de, azlin haklı olup olmadığı irdelenmeksizin, "herhangi bir sebep gösterilmeden yapılan azlin haksız olduğu" kabul edilerek hüküm kurulmuştur.

Oysa ki davalı, her ne kadar azil ihtarında "gördüğüm lüzum üzerine" açıklamasıyla herhangi bir azil nedenine dayanmamışsa da, iş bu davadaki savunmalarında, davacının vekil olarak gerekli özeni göstermediğini, kendisine bilgi vermediğini, icra dosyasından maaş haczi olarak tahsil ettiği miktarları vekalet ücretine mahsuben yedinde tuttuğundan haberdar olmadığını, alacağının tahsili için gerekli işlemleri yapıp, çaba göstermediğini belirterek, davacıyı haklı olarak azlettiğini savunmuştur. Türk Borçlar Kanunu'nun 512/1. (Mülga Borçlar Kanunu'nun 396/1.) maddesinde, vekaletten azlin ve vekillikten istifanın her zaman caiz olduğu belirtilmiş, azil iradesinin bildirimi, gerek azil sebepleri ve gerekse zaman itibariyle hiçbir sınırlandırmaya tabi tutulmamıştır. Söz konusu maddenin 2. fıkrasındaki, azil ve istifanın münasip olmayan bir zamanda gerçekleşmesi halinde, bundan dolayı karşı tarafın uğradığı zararın tazmin yükümlülüğüne ilişkin hüküm ise, azil ve istifayı herhangibir yönden sınırlandırıp kısıtlayan değil, tersine, bu hakkın kullanılmasına ilişkin serbestiyi teyit eden ve sadece münasip olmayan bir zamanda gerçekleştiği takdirde bunun olası sonuçlarını düzenleyen bir içeriktedir. Yine Avukatlık Kanunu'nun 174. maddesi de, vekaletten azil veya istifaya, bunların haklı nedenlere dayalı olup olmamasına göre değişen farklı sonuçlar bağlanmıştır. Tüm bu nedenlerle somut olayda, davalı tarafın, azil iradesinin bildirimine ilişkin ihtarnamesinde açıkladığı azil sebebiyle bağlı bulunmadığı, görülmekte olan davada yeni ve başkaca azil sebeplerini bildirebileceği, azlin haklı olduğu yönündeki savunmasını da bu sebeplere dayandırabileceği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü, Anayasa'da düzenlenip güvence altına alınmış olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır. Esasenbu yorum tarzı, vekalet sözleşmesinin hukuksal niteliğine, özellikle de vekalet ilişkisinin kurulmasının adeta ön koşulunu oluşturan ‘karşılıklı güven’ unsuruna, dahası bu unsurla yakın bir ilgisi bulunan, kanunda açıkça düzenlenmemekle birlikte öğretide ve yargısal uygulamalarda vekilin borçlarından biri olarak kabul edilen ve vekalet ilişkisinin sona ermesinden sonra dahi varlığını devam ettireceği benimsenen 'sır saklama yükümlülüğü'ne de uygun bir sonucu ortaya koymaktadır.(Bkz. HGK'nun T. 11.10.2006, E.2006/13-610, K.2006/639 sayılı kararı)

O halde mahkemece, taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık konusu olan, "azlin haklı olup olmadığı" hususu ile ilgili, davalının iş bu davada ileri sürmüş olduğu tüm azil nedenleri incelenip, değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

Sonuç: 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1350,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan temyiz harcın istek halinde iadesine, 09.02.2016 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ölümlü Trafik Kazası - Tazminat Konusu cgdm Meslektaşların Soruları 4 17-04-2011 11:00
ölümlü trafik kazası maddi manevi tazminat avukat erdoğan Meslektaşların Soruları 1 07-02-2011 12:16
ölümlü iş kazası nedeniyle tazminat Av.yılmaz seven Meslektaşların Soruları 2 13-10-2009 14:46
Ölümlü Trafik Kazası,8/8 KUsur,Tazminat İstemi Veli KARATAŞ Meslektaşların Soruları 2 17-08-2009 16:34
Ölümlü trafik kazası ve tazminat -betül- Meslektaşların Soruları 4 31-12-2008 15:03


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04751396 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.