Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Beraat Halİnde MÜŞtekİye KarŞi Manevİ Tazmİnat

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 15-11-2007, 19:36   #1
damista

 
Varsayılan Beraat Halİnde MÜŞtekİye KarŞi Manevİ Tazmİnat

Sulh Ceza mahkemesinde hakaretten dolayı yargılanan müvekkil beraat etti ve şimdi müvekkil şikayetçiye karşı manevi tazminat davası açmak istiyor. Hakaret olayı İki komşu arasında bir olaydı.

Bu konuda açmış olduğunuz bir dava varmı? Ben pek birşey alınamayacağını düşünüyorum. Müvekkile de bunu söyledim ama kendisi bu konuda ısrarlı. Bu konuda açılmış davalar var ise ne kadar manevi tazminata hükmedildiğini öğrenmek istiyorum.

tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim
Old 16-11-2007, 10:52   #2
ali ekmekçi

 
Varsayılan

şimdi burada miktarı belirlemek zor...kriterleri biliyorsunuz miktarın tyini için....bence manevi tazminatın şartları vardır...Müvekkilinizin üzüntü duyması ve buna hakkında haksız olarak dava açılmasına sebebiyet veren müştekinin sebep olmuş olması illiyet bağı var demektir
Old 16-11-2007, 11:06   #3
Avsibel

 
Varsayılan

Sayın Damista eğer müvekkiliniz delil yetersizliğinden beraat etmişşe açacağınız tazminat davasının reddedilme olasılığı yüksektir.İyi çalışmalar
Old 16-11-2007, 11:09   #4
halit pamuk

 
Varsayılan

Kanaatimce, hakaret suçundan yargılanması ve beraat etmesi, tek başına tazminat davası açılması için yeterli olmadığı kanaatindeyim.

Ancak suçsuz olduğunu bildiği birini şikayet ederek yargılanmasına neden olunmuşsa o zaman tazminata hükmedilebilir diye düşünüyorum.





T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/4850

K. 2002/11856

T. 22.10.2002

• MANEVİ TAZMİNAT ( Hakaret Nedeniyle Şikayette Bulunan Davalılar Aleyhine - Ceza Yargılamasında Verilen Beraat Kararının Şikayetin Haklı Olması Hususunu Değiştirmemesi )

• ŞiKAYET ( Şikayet Sonucu Yapılan Ceza Yargılamasında Verilen Beraat Kararının Şikayetin Haklı Olması Hususunu Değiştirmemesi - Hakaret Nedeniyle Manevi Tazminat )

• CEZA MAHKEMESİ KARARI ( Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesini Bağlayıcı Nitelikte Olmaması - Hakaret Nedeniyle Manevi Tazminat )




ÖZET : Şikayetçi olan davalıların yasal şikayet haklarını kullandıkları, zira şikayetlerini haklı gösteren emareler bulunduğu, kaldı ki bu hakaret nedeniyle davacı hakkında idari soruşturma yapılarak disiplin cezası da verildiği; ceza yargılaması sonucunda ceza mahkemesinin hakaret bulunduğuna ve bulunmadığına ilişkin tanık beyanlarını ve diğer delilleri tartışarak davacının beraatine karar vermiş olmasının şikayet aşamasındaki emareler karşısında şikayetin haklı olduğu hususunu değiştirmeyeceği, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte bulunmadığı, tutanak düzenleyen ve tanıklık yapan davalıların haklarında sahte evrak düzenlemek, iftira ve yalancı tanıklıkta bulunmak suçlarından mahkeme hükmü bulunmadığı gibi cumhuriyet savcılığınca takipsizlik kararı verildiği anlaşılıp, deliller irdelenip tartışıldığında davanın reddedilmesi gerekir.
DAVA : Davacı Ahmet A.Gürcan vekili Avukat Hulusi Coşkun tarafından, davalı Ercan Öz ve diğerleri aleyhine 7.10.1999 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 6.2.2002 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili Avukat Şenol A.Işık tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 22.10.2002 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan asil Ercan Öz ve vekili Avukat Şenol Alaaddin Işık ile karşı taraftan davacı vekili Avukat Hulusi Coşkun geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü :
KARAR : Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, oturduğu lojmandan tahliye edilirken davalılardan İ.Hakkı Karakaya ve Ercan Öz'e hakarette bulunduğu yönünde adı geçenlerin haksız şikayetle, diğer davalıların da aynı yönde tutanak ( sahte evrak ) düzenleyip davacı aleyhine iftira ve yalan beyanda bulunduklarını ileri sürerek manevi tazminat istemiştir. Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar ile ceza dosyası içeriği ve diğer ekli dosyalar incelenip değerlendirildiğinde; 19.6.1997 tarihinde davacının şikayetçi olan davalılar İ.Hakkı Karakaya ve Ercan Öz'e hakaret ettiği yönünde Ercan Öz ve bir kısım davalılar tarafından iki ayrı tutanak düzenlenmiş olduğu, şikayetçilerin başvurusu üzerine yapılan emniyet soruşturması sırasında tutanağı düzenleyenlerden Salih Demirtaş, Uğur Urçek ve Nazım Geriş'in hakareti duyduklarını da ifadelerinde belirttikleri, gerek tutanaklar ve gerekse belirtilen beyanlar itibariyle hakarete uğrandığından bahisle şikayetçi olan davalıların yasal şikayet haklarını kullandıkları, zira şikayetlerini haklı gösteren emareler bulunduğu, kaldı ki bu hakaret nedeniyle davacı hakkında idari soruşturma yapılarak disiplin cezası da verildiği; ceza yargılaması sonucunda ceza mahkemesinin hakaret bulunduğuna ve bulunmadığına ilişkin tanık beyanlarını ve diğer delilleri tartışarak davacının beraatine karar vermiş olmasının şikayet aşamasındaki emareler karşısında şikayetin haklı olduğu hususunu değiştirmeyeceği, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte bulunmadığı; davalılardan Metin Aksu'nun dava dilekçesinde iddia edilen diğer davalıları tutanak düzenlemeleri için yönlendirdiği hususunun kanıtlanamadığı, tutanak düzenleyen ve tanıklık yapan davalıların haklarında sahte evrak düzenlemek, iftira ve yalancı tanıklıkta bulunmak suçlarından mahkeme hükmü bulunmadığı gibi cumhuriyet savcılığınca takipsizlik kararı verildiği anlaşılıp, deliller irdelenip tartışıldığında davanın reddedilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Şu durum karşısında davanın reddi gerekirken, mahkemece delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek davalıların sorumluluğuna karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz eden davalılar vekili için takdir olunan 250.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22.10.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 16-11-2007, 11:43   #5
miss_lawyer

 
Varsayılan

bence de müşteki dilekçe ile savcılığa başvurur, kamu davasını açan savcıdır. dava delil yetersizliği ile beraatle son bulmuşsa müştekiden tazminat kazanılacağını sanmıyorum.zira davayı açan savcılık makamı.
Old 16-11-2007, 11:56   #6
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/16205
Karar: 2006/711
Karar Tarihi: 07.02.2006

ÖZET : Davacı, davalılar tarafından haksız olarak şikayet edildiğini, bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalı şirketin bürosunda geceleyin meydana gelen hırsızlık olayı nedeniyle yapılan şikayet nedeniyle davacı sanık olarak yargılanmış ve açılan ceza davası beraatla sonuçlanmıştır. Davacı, davalıların şikayeti sonucu haksız yere yargılandığı iddiasıyla manevi tazminat istemiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile özellikle ceza davasında dinlenen tanık beyanlarına göre, hırsızlık olayının meydana geldiği saatlerde sürekli olarak davacı tarafından kullanılan minibüsün olay yerinden uzaklaştığı görülmüştür. Hırsızlık olayı gece yarısından sonra gerçekleşmiş ve o saatlerde yapılan araştırmada davacı evinde bulunamamıştır. Ceza mahkemesince deliller mahkumiyet için yeterli bulunmayarak beraat kararı verilmiş olması şikayetin haksız olduğu anlamına gelmez. Yukarıda anlatıldığı üzere şikayet somut bir takım olaylara dayanmaktadır. Ortada şikayeti gerektirecek derecede yeterli emareler bulunmaktadır. Bu delil ve emarelerin mahkumiyet için yeterli sayılmaması davalının şikayetinin haksız olduğu sonucunu yaratmaz. Şikayet dilekçesinde olayın oluş şekline uygun düşmeyen veya davacıların kişiliğine yönelen aşağılayıcı bir ifade şekli de kullanılmamıştır. Bu nedenlerle davalıların şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı anlaşıldığından dava reddedilmelidir.

(2709 S. K. m. 12, 17, 24, 25, 36) (818 S. K. m. 49)

Dava: Davacı E. H. vekili Avukat Ü. A. tarafından, davalılar T.-T. Ltd. Şti. ve B. O. aleyhine 7/3/2003 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kabulüne dair verilen 24/5/2004 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili taraflarından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 7/2/2006 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan kimsenin gelmediği görüldü, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Davacı, davalılar tarafından haksız olarak şikayet edildiğini, bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmiş, karar, taraflarca temyiz edilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın 36. maddesinde; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın "Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği" başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.

Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Davalı şirketin bürosunda geceleyin meydana gelen hırsızlık olayı nedeniyle yapılan şikayet nedeniyle davacı sanık olarak yargılanmış ve açılan ceza davası beraatla sonuçlanmıştır. Davacı, davalıların şikayeti sonucu haksız yere yargılandığı iddiasıyla manevi tazminat istemiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile özellikle ceza davasında dinlenen tanık beyanlarına göre, hırsızlık olayının meydana geldiği saatlerde sürekli olarak davacı tarafından kullanılan minibüsün olay yerinden uzaklaştığı görülmüştür. Hırsızlık olayı gece yarısından sonra gerçekleşmiş ve o saatlerde yapılan araştırmada davacı evinde bulunamamıştır. Ceza mahkemesince deliller mahkumiyet için yeterli bulunmayarak beraat kararı verilmiş olması şikayetin haksız olduğu anlamına gelmez. Yukarıda anlatıldığı üzere şikayet somut bir takım olaylara dayanmaktadır. Ortada şikayeti gerektirecek derecede yeterli emareler bulunmaktadır. Bu delil ve emarelerin mahkumiyet için yeterli sayılmaması davalının şikayetinin haksız olduğu sonucunu yaratmaz. Şikayet dilekçesinde olayın oluş şekline uygun düşmeyen veya davacıların kişiliğine yönelen aşağılayıcı bir ifade şekli de kullanılmamıştır. Bu nedenlerle davalıların şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı anlaşıldığından dava reddedilmelidir. Yerel mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davalının tazminatla sorumlu tutulmuş olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 7.2.2006 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 16-11-2007, 11:58   #7
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/10554
Karar: 2005/4675
Karar Tarihi: 02.05.2005

ÖZET: Hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir. Hukukun karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir. Somut olayın özellikleri göz önünde tutulduğunda, davalının şikayet hakkını kullanması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Yukarıda belirtilen ilkeler ve saptanan olgular ışığında, davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği kabul edilmelidir.

(2709 S. K. m. 12, 17, 36) (4721 S. K. m. 24) (818 S. K. m. 49)

Dava: Davacı Nesrin tarafından, davalı Şermin aleyhine 9.1.2002 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 5.11.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar:

1- Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, zarar gören haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasına ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, orta düzeydeki başka bir kişinin de böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve şikayet hakkını kullanmasının uygunluğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda davalı, pazaryerinde alış veriş yaptığı sırada davacı tarafından sıkıştırıldığını hissettiğini ve sonrasında da cüzdanının çalındığını fark ettiğini; durumu polise bildirmek için gittiğinde arkadaşından davalıyı izlemesini istediğini söylemiş; bu yön, tanıklar Fatma Bilgiç ve Yakup Sezer tarafından doğrulanmıştır. Şu haliyle davalı, bizzat yaşadığı bir olayı şikayet konusu yapmış ve ayrıntıya ilişkin noktalar da tanıklarca aynı biçimde ifade edilmiştir. Somut olayın özellikleri göz önünde tutulduğunda, davalının şikayet hakkını kullanması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Yukarıda belirtilen ilkeler ve saptanan olgular ışığında, davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği kabul edilmelidir. Mahkemece, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. ( HUMK.m.428/b.5 ).

2- Kabule göre de:

a)Yargılama ve hüküm, ancak davanın tarafları hakkında verilebilir. Yargılama giderleri de hükmün sonuçlarına göre yanların sorumlulukları ile ilgili bulunduğundan, hüküm ile birlikte karara bağlanması gerekir. ( 29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İBK. ). Bu bağlamda, yargılama giderleri aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir ve vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir. ( HUMK.m.417/1, m. 423/b.6 ).

Diğer yandan, 4667 sayılı Yasa m.77 hükmü ile değişik 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 164/son maddesindeki düzenlemede; dava sonunda, karar ile tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı belirtildiği gibi; bu hükme koşut bir düzenleme de Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde <... yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti...> biçiminde yer almıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere gerek Avukatlık Yasası ve gerekse de yasaya dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde yer alan düzenlemeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun, davanın taraflarına ve hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin hükümlerini kaldırıcı veya değiştirici nitelikte değildir. Aksine, hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin- ve bu bağlamda vekalet ücretinin-davanın tarafları hakkında kurulması gerekir. Avukatlık Yasası'ndaki, <...vekalet ücreti avukata aittir...> biçimindeki düzenleme hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki <... bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez ...> biçimindeki düzenleme ile de doğrulanmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, taraf sıfatı bulunmayan vekil yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru bulunmamıştır. Kararın bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

b) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m.12 düzenlemesi göz önünde tutulmaksızın, davalı yararına maktu miktarın altında vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir. Bu nedenle de kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda (1 ve 2) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 2.5.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 16-11-2007, 12:39   #8
Av. Canan EKE

 
Varsayılan

Söz konusu ceza davasında, müştekinin beyanlarının aksine delil elde edilmiş ve müştekinin kasıtlı hareket ettiği anlaşılırsa mümkün. Aksi taktirde ve özellikle delil yetersizliğinden beraat olgusu mevcut ise, hiç bir şekilde tazminat davasını kazanma olasılığı olmadığını düşünmekteyim. Dosya içeriği, özellikle tanık beyanları okunmadan sağlıklı cevap verilemeyeceğini de ilave etmek istiyorum.
Old 17-11-2007, 11:21   #9
damista

 
Varsayılan

tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim. sorunu çözmeme yardımcı oldunuz. hepinize iyi çalışmalar...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Pİl Patlamasi Sonucu Manevİ Tazmİnat amon Meslektaşların Soruları 2 12-11-2007 15:42
Haksiz İhbar Ve Şİkayet İle Manevİ Tazmİnat üye19576 Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 0 19-09-2007 14:20
Avrupa Yakasi ' Na Manevİ Tazmİnat NAZ80 Meslektaşların Soruları 28 21-04-2007 15:02
Şİrketİn Manevİ Tazmİnat Talebİ olgun Meslektaşların Soruları 1 23-12-2006 12:20
İdareye Manevİ Tazmİnat ank_hukuk_23 Hukuk Soruları Arşivi 4 15-08-2006 09:19


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08031797 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.