Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Şirketi temsil ve ilzama yetkili şahsın yaptığı işlemler...

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-10-2008, 13:02   #1
Av.Nuri Keserci

 
Varsayılan Şirketi temsil ve ilzama yetkili şahsın yaptığı işlemler...

Selam.Bana gelen bir davada şirketi temsil için yetki verilen şahıs kendi adına kredi çekmiş ve şirketide kefil olarak göstermiştir.bir süre sonra aynı şekilde şirket adına kredi çekip kendiside kefil olmuştur.Şirketten ayrılan şahıs diğer şirket ortaklarına bu durumu açıklamamış ve şirkete karşı haciz yolu ile takip başlatılmıştır.Ben müvekkillerimden şirketin kurluş amacına dair belgeleri ve temsile yetkili kılınmış şahsın temsil ve ilzama yetkili belgesini istedim ve inceledim.iki belgedede şirketin kefil olabileciğini yada yetkili kılanan şahsın şirketi kefil kılabileceğini bulamadım.şimdi bankaya karşı dava açmayı düşünüyorum.Bu konuda nasıl bir yol izlemem gerekir.Şirket yetki belgesinde kefil olabilir ibaresi olmadığı halde bu kefillik geçerlimidir?buna ilişkin yargıtayın kararları ne yöndedir? konu hakkında bilgisi olan meslektaşlarımın yardımlarını bekliyorum.şimdiden teşşekkürlerimi sunuyorum.saygılarımla.
Old 08-10-2008, 13:25   #2
Av. Mehmet Toprak

 
Varsayılan

Bu kimse limited ortaklıkta ortak sıfatı ile mi müdür yoksa vekalete dayalı olarak şirket müdürü mü (ticari mümessil) merak ettim. Yoksa yetkisi sınırlı bir ticari vekil mi acaba?
Old 08-10-2008, 15:03   #3
Av.Nuri Keserci

 
Varsayılan

Sayın Toprak bu şahıs limited ortağı.ortkların yaptığı kurul toplantısında verilen bir kararla yetki yetkilendiriliyor.saygılarımla.
Old 09-10-2008, 12:34   #4
Av. Mehmet Toprak

 
Varsayılan

Sayın Av.Nuri Keserci,

Konu benim de merak ettiğim bir konu . Umarım konu işle ilgilenmiş veya bilgi sahibi bir meslektaşımız bu yazıya yanıt verir.

Benim düşünceme göre burada üçüncü kişi durumunda olan bankaya karşı bir hak iddia edilmesinin mümkün olmadığı yönünde.

Bu görüşümü BK'de düzenlenen kefalet sözleşmesinin alelade borçlandırıcı bir hukuki işlem olduğu temeline dayandırıyorum.

Buradan yola çıkarak da ana sözleşme de ayrıca bir yetkilendirmenin gerekli bulunmadığına inanıyorum.

Bu bağlamda tescil ve ilan edilmiş ana sözleşmede şirketi münferiden temsile yetkili bulunan ortağın şirket adına borçlandırıcı işlemler yapma yetkisini sınırlandıran bir hükümün varlığı gerekir düşünüyorum.

Benim görüşümü doğrulayan veya yanlışlayan bir yargıtay kararı sunacak arkadaşlar çıkacaktır umarım.
Old 09-10-2008, 12:34   #5
Av. Mehmet Toprak

 
Varsayılan

Sayın Av.Nuri Keserci,

Konu benim de merak ettiğim bir konu . Umarım konu işle ilgilenmiş veya bilgi sahibi bir meslektaşımız bu yazıya yanıt verir.

Benim düşünceme göre burada üçüncü kişi durumunda olan bankaya karşı bir hak iddia edilmesinin mümkün olmadığı yönünde.

Bu görüşümü BK'de düzenlenen kefalet sözleşmesinin alelade borçlandırıcı bir hukuki işlem olduğu temeline dayandırıyorum.

Buradan yola çıkarak da ana sözleşme de ayrıca bir yetkilendirmenin gerekli bulunmadığına inanıyorum.

Bu bağlamda tescil ve ilan edilmiş ana sözleşmede şirketi münferiden temsile yetkili bulunan ortağın şirket adına borçlandırıcı işlemler yapma yetkisini sınırlandıran bir hükümün varlığı gerekir düşünüyorum.

Benim görüşümü doğrulayan veya yanlışlayan bir yargıtay kararı sunacak arkadaşlar çıkacaktır umarım.
Old 09-10-2008, 12:34   #6
Av. Mehmet Toprak

 
Varsayılan

Sayın Av.Nuri Keserci,

Konu benim de merak ettiğim bir konu . Umarım konu işle ilgilenmiş veya bilgi sahibi bir meslektaşımız bu yazıya yanıt verir.

Benim düşünceme göre burada üçüncü kişi durumunda olan bankaya karşı bir hak iddia edilmesinin mümkün olmadığı yönünde.

Bu görüşümü BK'de düzenlenen kefalet sözleşmesinin alelade borçlandırıcı bir hukuki işlem olduğu temeline dayandırıyorum.

Buradan yola çıkarak da ana sözleşme de ayrıca bir yetkilendirmenin gerekli bulunmadığına inanıyorum.

Bu bağlamda tescil ve ilan edilmiş ana sözleşmede şirketi münferiden temsile yetkili bulunan ortağın şirket adına borçlandırıcı işlemler yapma yetkisini sınırlandıran bir hükümün varlığı gerekir düşünüyorum.

Benim görüşümü doğrulayan veya yanlışlayan bir yargıtay kararı sunacak arkadaşlar çıkacaktır umarım.
Old 09-10-2008, 13:37   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/4621
K. 2005/7778
T. 19.7.2005
• GARANTİ SÖZLEŞMESİ ( Belge Altındaki Garantör İbaresinden Hareketle Davalı Şirketin Hukuki Durumunun Garantör Olarak Nitelendirilmesi Yerinde Olmadığı )
• GARANTÖR ( Belge Altındaki Garantör İbaresinden Hareketle Davalı Şirketin Hukuki Durumunun Garantör Olarak Nitelendirilmesi Yerinde Olmadığı )
• MÜTESELSİL KEFALET ( Davalı Şirketin Borçlu Üçüncü Kişinin Borcuna Kefalet Verdiği ve Ticari Niteliği Haiz Bir İş Dolayısıyla Verilen Kefaletin Müteselsil Kefalet Olduğu - Alacak Talebi )
2675/m.8
6762/m.137,7,712
818/m.490
ÖZET : Davacının, dava dışı iki şirketteki paylarını dava dışı üçüncü kişiye devrettiği devir sözleşmesine ekli ödeme planına garantör olarak imza atan davalı şirketin pay devir bedelinin ilk taksidi dışında ödeme yapmadığını ileri sürerek USD cinsinden anapara ve işlemiş faizden oluşan alacağının Devlet bankalarının USD'ye uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden davalıdan tahsilini talep ettiği davada, davacı ile dava dışı üçüncü kişi arasında imzalanan sözleşmenin eki olan ve taahhüt veren olarak üçüncü kişi, garantör olarak davalı ve dava dışı üç şirket tarafından imzalanan "hisse devir bedellerinin ödeme taahhüdü ve ödemeler listesi" başlıklı belge metninde, sadece üçüncü kişi tarafından taahhüt beyanında bulunulduğu, belge metninin, garantör olarak imza atan davalının ilk talepte ödeme teminatını yansıtmadığı, başka bir deyişle, itiraz ve def'ilerden feragat edildiğini göstermediği, davalının taahhüdünün borçludan ayrı, bağımsız, asli bir teminat olmayıp garantör ibaresi ile asıl borçlunun borç ilişkisine katılınıp davalının fer'i bir teminat vererek asıl borçlunun borcuna kefaletin amaçlandığı kabul edilmelidir.

Mahkemece, belge altındaki garantör ibaresinden hareketle davalı şirketin hukuki durumunun garantör olarak nitelendirilmesi yerinde değildir. Davalı şirketin, borçlu üçüncü kişinin borcuna kefalet verdiği ve ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla verilen kefaletin müteselsil kefalet olduğu gözönüne alınarak uyuşmazlık çözümlenmelidir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Kadıköy Asliye Dördüncü Ticaret Mahkemesi )nce verilen 07.10.2004 tarih ve 2003/347 2004/914 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı M.'ye dava dışı iki şirketteki paylarını 3.000.000 USD bedelle devrettiğini, devir sözleşmesine ekli ödeme planına davalı şirketin garantör olarak imza attığını, pay devir bedelinin ilk taksidi dışında herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek, 2.500.000 USD anapara ve 1.351.554 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 3.851.554 USD.'nin Devlet bankalarınca USD.'ye uygulanan en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin İsveç'te kurulmuş bir şirket olduğunu, MÖHUK'nın 8/1. maddesine göre, şirketin hak ve fiil ehliyeti açısından İsveç hukukuna tabi olması nedeniyle İsveç yasaları gereğince anasözleşmesine aykırı olarak taahhüt altına girmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle anılan sözleşmenin davalı şirketi açısından bağlayıcılığı olmadığını, ödeme planına atılan imzanın kefalet amaçlı olduğunu ve daha sonra alacaklı ve borçlunun 30.05.1995 tarihli sözleşmeyi tadil edip yeni sözleşme düzenlediklerini, bu nedenle ilk sözleşmeye bağlı taahhütlerinin ortadan kalktığını, davacının borçlu aleyhine ve keza müvekkili dışında sözleşmeye imza atan diğer şirket olan K.S.A. aleyhine açtığı davaların reddedildiğini, ilk davada red gerekçesinin 1996 tarihli tadil sözleşmesi gereğince borcun kesin olarak saptanamadığı, ikinci dava açısından da davalının garantör değil adi kefil olduğunun belirtildiğini, bu kararların kesin delil niteliğinde kabul edilmesi gerektiğini, 1996 tarihli tadil sözleşmesinde de müvekkilinin imzasının bulunmadığını alacağın rehinle temin edilmiş olması nedeniyle öncelikle kefile başvurulamayacağını, kefilin de ancak BK'nın 490. maddesi gereğince 1 yıllık faizden sorumlu tutulabileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve hukuki mütalaalara göre, taraflar arasındaki sözleşmenin Türkçe metin ile hazırlandığı, sözleşmeye imza koyan tanıkların ve hakemin Türk olduğu ve Türkiye'de ikamet ettikleri, bu nedenle sözleşmenin Türkiye'de düzenlendiğinin kabulü gerektiği, MÖHUK'nın 8/2. maddesinde öngörülen işlem güvenliği ilkesi gereğince yabancı bir tüzel kişinin kendi ülkesi kanunlarına göre fiil ehliyeti olmasa bile Türkiye'de imzaladığı sözleşme açısından Türk Hukuku'na göre fiil ehliyeti bulunduğu, en azından davacının, davalı şirketin fiil ehliyetinin bulunmadığını bilmemesi nedeniyle de iyiniyetli olduğunun kabulü gerektiği, İsveç Mahkemeleri'nde verilen kararların ancak tenfiz kararı verilmesi ile sonuç doğurabileceği, sözleşmeye davalının garantör olarak imza koyduğu ve hisse devir bedelinin ödenmesinin davalı açısından şarta bağlı tutulmadığı, garantör sıfatıyla davalının sözleşmeden bağımsız bir taahhüt altına girdiği, bu nedenle davalının zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 2.500.000 USD asıl alacak ve 1.263.253 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 3.763.253 USD alacağın asıl alacağa 01.12.2003 tarihinden itibaren yıllık %3,50 faiz yürütülmek üzere fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL. karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı şirketin hukuki muamele ehliyetinin MÖHUK 8/son maddesi gereğince statülerindeki idare merkezi hukukuna tabi olmasına rağmen, aynı Yasanın işlem güvenliğine ilişkin 8/2. maddesinde idare merkezi hukukuna göre ehliyetsiz olan tüzel kişinin Türk Hukukuna göre ehil ise Türkiye'de yaptığı hukuki işlemle bağlı olacağının öngörülmesine, Türk Hukukundaki yerleşik uygulamaya göre ticari şirketlerin ana sözleşmelerinde iştigal sahası içerisinde açıkça gösterilmemiş olsa bile, ticari faaliyetlerinin icabı olarak kefalet ve garanti sözleşmeleri yapmaları yönünden ehil sayılmalarının gerekmesine ve bu durumun TTK'nın 137. maddesine aykırı düşmeyecek olmasına, dava konusu işlemin Türkiye'de yapılmış olması karşısında davalının bu işlemle bağlı bulunmasına, davacı tarafın savunmasında belirtilen yabancı mahkeme kararlarının inşai nitelikte bulunmaması nedeniyle tanınmalarının mümkün olmamasına, davacı ile dava dışı M. arasındaki sözleşmenin daha sonra düzenlendiği iddia edilen ancak sonuçlanmayan 28.05.1996 tarihli taslak sözleşme ile tadil edildiğinin kabulünün mümkün bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davacı ile dava dışı M. arasında imzalanan 30.05.1995 tarihli sözleşmenin eki olan ve taahhüt veren olarak M.'nin, garantör olarak davalı ve dava dışı üç şirket tarafından imzalanan "hisse devir bedellerinin ödeme taahhüdü ve ödemeler listesi" başlıklı belge metninin incelenmesinde, sadece M. tarafından taahhüt beyanında bulunulmuş olup belge metninin garantör olarak imza koyan davalının ilk talepte ödeme teminatını yansıtmadığı, bir başka ifade ile itiraz ve def'ilerden feragat edildiğini göstermediği, davalının taahhüdünün borçludan ayrı, bağımsız, asli bir teminat olmayıp garantör ibaresi ile asıl borçlunun borç ilişkisine katılınıp davalının fer'i bir teminat vererek asıl borçlu M.'nin borcuna kefaletin amaçlandığının kabulü gerekir. Bu hususlar gözden kaçırılarak mahkemece belge altındaki garantör ibaresinden hareketle davalı şirketin uyuşmazlıktaki hukuki durumunun garantör olarak nitelenmesi yerinde değildir. Bu nedenle davalı şirketin M.'nin borcuna kefalet verdiği ve ticari mahiyeti haiz bir iş dolayısıyla verilmiş olmakla, TTK 7/2. maddesi uyarınca bu kefaletin müteselsil kefalet olduğu gözönüne alınarak değerlendirme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği halde, mahkemece sözleşmenin, garanti sözleşmesi olduğu kabul edilerek yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğundan, davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının ( REDDİNE ), ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.07.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 09-10-2008, 15:58   #8
v. Aynur

 
Varsayılan

(818 S. K. m. 1, 38) (2004 S. K. m. 67)
Dava: Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.7.2000 gün ve 2000/394 E-535 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 6.2.2001 gün ve 2001/7099-962 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı vekili , dava dışı F... Şekerleme Gıda San.Tic. Ltd. Şti. nin Genel Kredi Sözleşmesine istinaden ticari kredi kullandığını, sözleşmenin müteselsil kefili olan davalı yerine, bu sıfatla davalının özel vekaletnamesine sahip şirket müdürü olan Zeki P. tarafından imza konulduğunu, keşide edilen ihtarnamelere davalının itiraz etmediğini iddia ederek, kredi borcunun tahsili için girişilen takibe yapılan itirazın iptaliyle takibin devamı ve %40 tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, özel
vekaletnamenin vekil Zeki P.' ın kendi nam ve hesabına alacağı krediye karşılık müvekkiline ait gayrimenkulunu ipotek ettirmek üzere verildiğini, dava dışı F... Şekerleme Ltd. Şti. nin borçlarına kefalet veya teminat olarak verilmediğini, sözleşmenin varlığı kabul edilse bile limit ile sorumlu olunabileceğini, belirterek davanın reddiyle % 40 tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere göre takibe konu 26.6.1997 tarihli sözleşmeyi müşterek borçlu, müteselsil kefil olarak Konya 3. Noterliğinin 46470 yevmiye nolu 26.9.1997 tarihli
vekaletnameye istinaden Zeki P.' ın imzaladığı, bu vekaletnamenin Zeki P.' ın kendi nam ve hesabına alacağı kredi ve teminat mektuplarına karşılık Güldane P.'ın gayrimenkulunun ipotek verilmesine dair olduğu, Zeki P.'ın üçüncü kişilere kefil olması halini kapsamadığı, yine aynı Noterliğin 47754 yevmiye nolu vekaleti ise üçüncü kişileri kapsar şekilde olmasına rağmen sözleşme tarihinden sonraki tarihli olması gerekçesiyle davanın reddine, dair verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
26.6.1997 tarihli kredi sözleşmesine, davalının vekili olarak imza koyan Zeki P.' a , Konya 3. Noterliğinin 3.10.1997 tarih ve 47754 yevmiye numarası altında düzenlenen yeni bir
vekaletname ile daha önce alınmış ve alınacak kredi yönünden de vekilin müvekkili adına vekaletnamede yazılı taşınmazı ipotek etme ve kefil olma yetkisinin verilmiş ve bu şekilde önceki işleme geçerlilik tanınmış olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemenin işin esasını inceleyerek oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde davanın reddedilmesinde isabet görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.11.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)
KARŞI OY YAZISI:
Yetkisi olmaksızın veya yetki sınırlarını taşarak başkası adına hukuki işlem yapan kişinin yaptığı akde, yetkisiz temsil olunan tarafından icazet verilmedikçe bu akit temsil olunanı bağlamaz. Bu durumda bu akde dayanarak hak talebinde bulunacak olan tarafın, yetkisiz temsil olunandan muayyen bir müddet içinde akde icazet verilip verilmeyeceğini beyan etmesini talebe hakkı bulunup; bu süre içinde icazet verildiğinin bildirilmemesi durumunda o kimse akitle ilzam olunamaz ( BK.m.38 )
İcazet bir irade beyanı olup sarih veya zımnî olabilir ( BK.m.1 ).
Zimnî irade beyanı; hukuki bir sonuca ulaşma iradesini dolayısıyla ifade eden beyanlar veya davranışlardır. Bunlar bazan sarih bir beyana eş tutulamayan fiili davranışlarla ( maddi fiillerle ) vuku bulur. Bunlar "delalet edici fiiller " olarak da adlandırılabilir. Yetkisiz temsil sonucu yapılmış olan akde dayalı bir hak iddiasında bulunan kişi, temsil edilenin maddi fiilinin, şüpheye meydan vermeyecek tarzda icazete delalet edici fiil niteliğinde bulunduğunu kanıtlama yükümlülüğündedir. Bu nedenle davalının icazet olduğu ileri sürülen eyleminin bu nitelikte olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
Dosyadaki bilgilere göre; davalı, okur yazar olmadığını ileri süren, 60 yaş dolayında bir ev kadınıdır. Dava konusu kredi sözleşmesinde kendisine asaleten, davalı adına
vekaleten imzası bulunan Zeki P. oğludur. Davalı'yı temsilen sözleşmeye vazedilen imza kefil sıfatı ile atılmıştır. Sözleşme ile vekaletname aynı tarihi taşımaktadır. Sözleşmenin asıl borçlusu bir ticari şirkettir. Bu ilk vekaletnamede vekile, şirket lehine herhangi bir işlem yapma yetkisi verilmemiştir. İlk vekaletnameden bir hafta sonra verilen ikinci vekaletnamede şirkete kefil olunma yetkisi de verilmiştir.
Tartışma konusu olan husus; yukarıda özellikleri belirtilen bir anne tarafından oğula verilen
vekaletnamede mevcut olmayan bir yetkinin, bir hafta sonra verilen vekaletnamede verilmesinin ilk vekaletnameye dayalı olarak yapılan kredi sözleşmesine icazet niteliğinde bir fiil olup olmadığıdır.
Hükmü yukarıda açıklanan 38.madde uyarınca: davacı bankanın kredi sözleşmesinin yetkisiz temsil sureti ile yapıldığını anlaması üzerine eksikliği, durumu davalıdan gizleyerek işleme geçerlilik kazandırma yolunu tercih ettiği kanaatini verecek şekilde, böyle bir akdi yapma yetkisini de içeren yeni bir
vekaletname getirilmesini isteme yerine, hüsnüniyet kurallarının da gereği olarak vereceği süre zarfında davalıdan icazet istemesi gerekirdi. Davacı banka bu yolu seçmemekle davalının sonradan verdiği vekalete dayanamaz. Gerek vekalet gerekse temsil, vekil veya temsilci tarafından sorumsuzca kullanılabilecek yetkilerden olmayıp, yapılan hukuki işlemde temsil edilenin gerçek iradesine uygun olarak kullanılması gerekir. Akdin diğer tarafının da buna özen göstermesi hüsnüniyet kuralı icabıdır. Açıklananlar muvacehesinde davacı bankanın işleme sıhhat kazandırmak amacı ile davalı asilden vekaletname istihsalinden daha zor olmayan bir beyan alması veya yine noterden bir icazetname isteyerek işlemden asili de bilgilendirmesi gerekirken, sade vatandaş niteliğindeki davalının durumu anlayıp değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı bir yolu seçerek, vekilden böyle bir yetkiyi de içeren ikinci bir vekaletname istemesi doğru olmayıp davalının ikinci vekaleti verirken kredi sözleşmesinden haberdar olduğu ispat edilebilmiş olmadığına göre, ikinci vekaleti vermesi sözleşmeye icazet anlamına gelen bir davranış olarak sabit görülemez.
Yukarıda yazılı nedenlerle davalının dava konusu sözleşme ile bağlı sayılması mümkün olmayıp; yerel mahkemenin ısrar kararı doğru bulunduğundan onanması gerektiği kanaati ile sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.

(KAYNAK: Av. Talih UYAR)( HGK. 2001/19-1029 E., 2001/1085 k.,28.11.2001 tarih )
Old 22-10-2008, 11:41   #9
Av.Nuri Keserci

 
Varsayılan

sayın saim ve sayın aynur ilginiz ve verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkürler.saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bonoya İki Tane İmza Atılması -İkinci imzanın şahsın yetkili olduğu şirketi bağlaması av.knel Meslektaşların Soruları 43 25-11-2011 14:20
bir şahsın şikayetiyle, başka bir şahsın mal varlığı savcılık kanalıyla araştırılırmı mererem Hukuk Sohbetleri 4 21-08-2008 11:38
Şirketi temsile yetkili kişinin hamiline yazılı çekte ilk ciranta olmasının sonucu SOMTAŞ Meslektaşların Soruları 4 17-07-2008 17:38
Banka personelinin mudiden habersiz yaptığı işlemler ve bankanın mudiye açtığı dava ali ekmekçi Meslektaşların Soruları 3 14-01-2008 11:01
Limited Şirketi Temsil oguzate Meslektaşların Soruları 10 08-05-2007 02:39


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05212903 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.