Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay Kararı Arıyorum

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-07-2011, 15:34   #1
Erdem Karaağaç

 
Önemli Yargıtay Kararı Arıyorum

Tarafımıza karşı açılan el atmanın önlenmesi davasına cevabımızda yer alacak aşağıda verilen Yargıtay Kararlarını arıyorum. Şimdiden teşekkürler...

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 01.06.2005 T. 2005/5483 E. 2005/6654 K.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 22.06.2005 T. 2005/7206 E. 2005/7706 K.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 20.12.2005 T. 2005/10599E. 2005/14094 K.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 28.02.2006 T. 2006/321 E. 2006/1959 K.
Old 06-07-2011, 20:00   #2
ceren ünsal

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5483
K. 2005/6654
T. 1.6.2005
� SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ ( Tapu İptali ve Tescil - Kıyı Kenar Çizgisi İçinde Kaldığı Saptanan Bölümlerin Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altındaki Yerlerden Olduğu Özel Mülkiyete Konu Olamayacağı Gözetilerek Sınırlandırma İle Yetinilmesinin Zorunlu Olduğu )
� TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kıyı Kenar Çizgisinin Saptanması - Önceki Haritaların İrdelenmesi Raporlar Arasında Doğacak Çelişkilerin Bilimsel Verilere Göre Gerekçeleri Açıklanmak Suretiyle Giderilmesi Gereği )
� KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN SAPTANMASI ( Önceki Haritaların İrdelenmesi Raporlar Arasında Doğacak Çelişkilerin Bilimsel Verilere Göre Gerekçeleri Açıklanmak Suretiyle Giderilmesi Gereği )
� DEVLETİN HÜKÜM VE TASARRUFU ALTINDAKİ YERLER ( Kıyı Kenar Çizgisi İçinde Kaldığı Saptanan Bölümler - Özel Mülkiyete Konu Olamayacağı ve Kamunun Yararı Bulunduğu Gözetilerek Sınırlandırma İle Yetinilmesinin Zorunlu Olduğu )
� MED-CEZİR ( GELGİT ) OLAYLARI ( Toprak Kaymaları Kıyı Gerilmeleri Üzerinde Durulması Kuyular ya da Gözlem Çukurları Açılarak Morfolojik Verilerle Birleştirilmesi Gerektiği - Kıyı Kenar Çizgisinin Saptanması )
2981/m.10/c
3194/m.18
3621/m.4,5,9

16.04.1972 gün 7/4 sayılı YİBK

ÖZET : Davacı, dava konusu yeri satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığı, ancak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığına değinilmiştir.

Denize inen dik ve yüksek kıyı yani falez ( yalıyar )ın üst sınırının belirlenmesinde deniz dalgalarının en fazla erişebileceği nokta, med-cezir ( gelgit ) olayları, toprak kaymaları, kıyı gerilmeleri üzerinde durulması, kuyular yada gözlem çukurları açılarak morfolojik verilerle birleştirilmesi, gerektiğinde topraktan numuneler alınarak laboratuarda incelenmesi, önceki haritaların irdelenmesi, raporlar arasında doğacak çelişkilerin bilimsel verilere göre gerekçeleri açıklanmak suretiyle giderilmesi, toplanan ve toplanacak tüm bilgiler değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi zorunludur.

Öte yandan, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanan bölümlerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, özel mülkiyete konu olamayacağı ve kamunun yararı bulunduğu gözetilerek sınırlandırma ile yetinilmesi zorunludur.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı Mustafa, dava konusu 147 ada 1 nolu parselin geldi kaydı olan 24 nolu parseli, satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Müdahil davacı Hazine ise, tapuda davalı adına kayıtlı çekişmeli taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, tapunun iptali ile tescil harici bırakılmasını istemiştir.

Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar müdahil davacı Hazinenin temyizi üzerine Dairece " 3621 Sayılı Yasa gereğince kıyı kenar çizgisinin saptanması ve uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş,hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince araştırma yapılarak müdahil davacının davasının kısmen kabulü ile bilirkişi raporunda kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı belirtilen 3674 m2 lik kısmın iptali ile tescil harici bırakılmasına, 739 m2 lik kısmın ise davalı Nasibi Sakar adına tesciline karar verilmiştir.

Karar, müdahil davacı Hazine, davalı Duran Alpşar ve dahili davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi A.Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu,düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Hükmüne uyulan Daire bozma kararında uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığı, ancak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığına değinilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyulduğu halde bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiş, dayanılan tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesi yeterli olmadığı gibi kıyı kenar çizgisinin saptanması yönünden yapılan uygulama, araştırma da yeterli görülmemiştir.

Hükmüne uyulan daire bozma kararında uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığı, ancak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığına değinilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyulduğu halde bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmediği gibi kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanan bölümün dolgu yapılmak suretiyle belediye encümen kararı ile yola dönüştürüldüğü gerekçe gösterilerek bu hususta karar verilmesine yer olmadığı, biçiminde hüküm kurulmuştur.

Anayasa ve Kıyı kanununa göre kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Özel mülkiyete konu olamaz.

Somut olayda, davalı taraf Hazinenin temlikinden oluşan tapu kaydına dayanmıştır. Getirtilen sicil örneklerinde tapu kayıtlarının İmar Kanununun 18. maddesine göre imar uygulamasına tabi tutulduğu, ayrıca 2981 Sayılı Yasanın 10/c maddesine göre ikinci kez imar uygulaması yapıldığı, itiraz üzerine ikinci kez yapılan imar işlemlerinin idare mahkemesince iptal edildiği, ancak temyiz aşamasında bulunduğu dosyaya yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dayanılan tapu kaydının imar uygulamasına tabi tutulup tutulmadığı, imar uygulamasına tabi tutulmuş ise kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş ise imar sonucu oluşan en son çap kaydının getirtilerek zemine uygulanması, kıyı kenar çizgisi ile birlikte değerlendirilerek kapsamının belirlenmesi zorunludur.

Bilindiği üzere, son kez yürürlüğe giren 3621 Sayılı Kıyı Kanununun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış, anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında " kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna, ancak 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.

Somut olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede idarece 3621 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kıyı kenar çizgisi tespitinin yapıldığı, ancak anılan tespite dayalı kıyı kenar çizgisinin, taraflar yönünden kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere bu tür durumlarda kıyı kenar çizgisinin Yasa ve Yönetmelik hükümleri gözetilerek ve 16.04.1972 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde açıklanan hususlar dikkate alınarak mahkemece saptanması zorunludur. Ancak, idarece belirlenip kesinleşmemiş olan kıyı kenar çizgisinin, çekişmenin çözümü bakımından takdiri delil olarak değerlendirilip, göz önünde bulundurulması gerekir.

Öte yandan, bilirkişilerce zeminde belirlenen kıyı kenar çizgisinin de yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Bilirkişilerce, düzenlenen rapor,kıyı kenar çizgisinin tespiti yönünden de yeterli gerekçeleri içermemektedir.

3621 Sayılı Kıyı Kanununun 4. ve bu Kanuna göre çıkarılan Yönetmeliğin aynı maddelerinde kıyı kenar çizgisinin tanımı yapılmıştır. Buna göre kıyı kenar çizgisi "deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların alçak-basık kıyı özelliği gösteren kesimlerinde kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu, kumsal ve kıyı kumlarından oluşan kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı; dar-yüksek kıyı özelliği gösteren kesimlerinde ise, şev ya da falezin üst sınırıdır".

Yukarıda değinildiği gibi kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinde yasal mevzuatın dikkate alınacağı kuşkusuzdur. Bunun için, önce tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile kadastro sırasında konan nirengi,poligan ve röper noktalarından,bunlar yoksa hem paftada hem arazide mevcut sabit noktalardan yararlanılarak takometrik aletlerle, kadastral yöntemlere uygun olarak çap kaydının araziye uygulanması, zemindeki parsel sınırının saptanması, sonra kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, iptali istenen bölümün kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Çekişme konusu taşınmazın kısmen de olsa dar yüksek kıyı niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde bu nitelikli kıyılarda şev yada falez durumu gözetilerek kıyı kenar çizgisinin bilimsel ve teknik verilere göre belirlenmesi büyük ölçüde önem arz etmektedir.

Özellikle, denize inen dik ve yüksek kıyı yani falez ( yalıyar )ın üst sınırının belirlenmesinde deniz dalgalarının en fazla erişebileceği nokta, med-cezir ( gelgit ) olayları, toprak kaymaları, kıyı gerilmeleri üzerinde durulması, kuyular yada gözlem çukurları açılarak morfolojik verilerle birleştirilmesi,gerektiğinde topraktan numuneler alınarak laboratuaarda incelenmesi,yukarda açıklandığı gibi önceki haritaların irdelenmesi, raporlar arasında doğacak çelişkilerin bilimsel verilere göre gerekçeleri açıklanmak suretiyle giderilmesi, toplanan ve toplanacak tüm bilgiler değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi zorunludur.

Öte yandan, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanan bölümlerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, özel mülkiyete konu olamayacağı ve kamunun yararı bulunduğu gözetilerek sınırlandırma ile yetinilmesi zorunludur.

Bu itibarla yukarıda açıklanan ilkelerin ışığı altında ve değinilen yasa hükümlerine göre bir uygulama, inceleme ve soruşturma yapıldığından söz edilemez.

Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler gözetilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken taşınmazın niteliği değiştirildiğinden söz edilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ : Tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 06-07-2011, 20:02   #3
ceren ünsal

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/321
K. 2006/1959
T. 28.2.2006
� TAPU İPTALİ VE TERKİN ( Elatmanın Önlenmesi ve Yıkım - Yıkımı İstenen Yapıların Dava Dışı Mensin Tenis İhtisas Kulübü Derneğine Ait Olduğu/Adı Geçenin Davada Yer Almasının Sağlanması Gereği )
� ELATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM ( Yıkımı İstenen Yapıların Dava Dışı Mensin Tenis İhtisas Kulübü Derneğine Ait Olduğu - Adı Geçenin Davada Yer Alması Gereği )
� TARAF TEŞKİLİ ( Elatmanın Önlenmesi ve Yıkım - Yıkımı İstenen Yapıların Dava Dışı Mensin Tenis İhtisas Kulübü Derneğine Ait Olduğu/Adı Geçenin Davada Yer Alması Gereği )

ÖZET : Dava, tapu iptali, terkin, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Yıkımı istenen yapıların dava dışı Mensin Tenis İhtisas Kulübü Derneğine ait olduğu anlaşıldığını göre adı geçenin davada yer almasının sağlanması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler dikkate alınmak suretiyle hükme yeterli bir araştırmanın yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, davalı adına kayıtlı 4 parsel sayılı taşınmazın tamamının kıyı-kenar çizgisi içinde kaldığını, bu nedenle özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek tapu iptal, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacı iddiası sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28/2/2006 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Ayda Aslan ile temyiz edilen Hazine vekili avukat Gülderen Şahin geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Ülkü Akdoğan tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, tapu iptali, terkin, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu olup davalı Belediyeye ait bulunan 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde, Mersin tenis ihtisas kulübü derneğinin tesislerinin bulunduğu çekişmeli taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı gereğince keşfen belirlenen kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı dosya kapsamı ile sabittir.

Bu belirlemelere karşın davalı Belediye; taşınmazın ( yerin ( denizden dolgu yapılmak suretiyle elde edildiğini bu nedenle tasarruf hakkının Belediye Yasası hükümleri gereği kendilerine ait bulunduğunu savunmuştur.

Ne varki anılan savunma üzerinde hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir.

Çeşitli zamanlarda ve muhtelif yasalarla denizden doldurulan yerlerle ilgili bazı düzenlemeler getirilmiş olup;

Bunlardan ilki yürürlük tarihi 1 Eylül 1930 olan 1580 Sayılı Belediye Kanununun 159. maddesi hükmüdür. Buna göre; belediye marifetiyle deniz, nehir ve gölden doldurulmuş olan yerlerin tasarruf, idare ve nezareti Belediyelere bırakılmış tereddüte yer vermeyecek biçimde mülkiyetinin devri yönünden belediyeye bir hak tanınmamıştır. Sonradan yürürlüğe giren ve 1580 Sayılı Yasayı ortadan kaldıran 28.12.2004 günlü 5272 Sayılı Belediye Yasasının 79. maddesi de yine taşınmazın mülkiyeti açısından belediyelere bir hak tanımamış, aksine Belediye yetkilerinde kısıtlamalara gidilerek bu gibi yerlerin yalnız tasarrufunun, dolgu yapan belediyeye bırakılacağı yönünde benzer hükme yer vermiş, sonra yürürlüğe giren 5393 sayılı yasa da bu konuda değişik bir düzenlemeye gidilmemiştir.

Öyleyse, belediyelerin bu düzenlemeler gereğince dolgu olgusundan kaynaklanan mülkiyete ilişkin bir hak edinmesi olanağının bulunduğu söylenemez.

Kaldı ki; 17.4.1990 Tarihinde yürürlüğe konulan 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 7. maddesinde de benzer bir düzenlemeye yer verilmiş; bazı usul ve esaslar dairesinde denizden dolgu yapılabileceği hüküm altına alınmış, ne varki dolgu yapan adına yine mülkiyet yönünden bir hak öngörülmemiştir.

Esasen, 1961 Tarihli Anayasanın 130 ve halen yürürlükteki 7.11.1982 Tarihli Anayasanın 43. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, kamu yararına tahsis edilmiştir. Medeni Kanunun 641 ( yeni 715 md. ( maddesinde açıkça kıyılardan söz edilmemekle beraber, kıyıların bu madde kapsamında olduğu gerek öğretide, gerekse uygulamada benimsenmiştir. Anayasa ve söz konusu madde hükmünde, kamu yararına tahsis edilen bu gibi yerlerin işletilmesi ve kullanılmasının özel kanunla düzenleneceği, hüküm altına alınmış ancak; taşınmazın mülkiyetinin devriyle ilgili olarak dolgu yapanlara bir hak tanınmamıştır. Aynı düzenleme 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 7. maddesinde de "... Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu yapılamaz" şeklinde yer almıştır.

Bütün bu açıklamalara karşın, 29.12.1934 Tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve halen yürürlükte bulunan 2644 Sayılı Tapu Kanununun 8, 9 madde hükümleri denizden izinli veya izinsiz doldurulan yerlerin bazı usul ve esaslar dairesinde mülkiyetinin doldurana devredileceğine, sicil kaydı oluşturulmak suretiyle özel mülkiyete konu edilebileceğine imkan tanımış ve bu uygulama 1956 Tarihinde yürürlüğe giren 6785 Sayılı İmar Yasasında bazı değişikler yapılmasını içeren 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.7.1972 tarihine kadar devam etmiştir.

Ne varki; 1605 Sayılı Kanunun ek 7. maddesinin son fıkrası ile dolgu ile mülk edinme yolu tümden kapatılmış ve kıyıların özel yasalardan kaynaklanan tasarrufa dair istisnai hükümleri dışında özel mülke konu edilemeyeceği kabul edilmiş ancak; bu konunun yürürlüğe girme tarihi olan 20.7.1972 tarihine kadar kazanılmış haklar saklı tutulmuştur. Böylelikle, kıyılarla ilgili diğer yasalarda yer alan hükümlerle paralellik sağlanmış, bir bakıma 2644 Sayılı Tapu Kanunundaki dolgu neticesi kıyıların özel mülke konu edileceğine dair istisnai nitelikte 8 ve 9. maddelerinde yer alan hükümler zımnen işlevini yitirmiş ve adeta önemini kaybetmiştir.

O halde bütün bu ilkeler ve açıklamalar karşısında Belediyece yapıldığı ileri sürülen dolgu işleminin 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.7.1972 tarihinden önce mi yoksa sonra mı yapıldığının; 2644 Sayılı Yasanın 8 ve 9. maddelerinde öngörülen usul ve esaslar dairesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespiti, çekişmenin giderilmesi ve kazanılmış hak kuralının gözetilmesi açısından zorunludur.

Bilindiği üzere "kazanılmış hak" kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gereken bir usul kuralıdır.

Hal böyle olunca, öncelikle, yıkımı istenen yapıların dava dışı Mensin Tenis İhtisas Kulübü Derneğine ait olduğu anlaşıldığını göre adı geçenin davada yer almasının sağlanması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler dikkate alınmak suretiyle hükme yeterli bir araştırmanın yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2005 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 450,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 28.02.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 06-07-2011, 20:03   #4
ceren ünsal

 
Varsayılan

Sadece ilk ve son Yargıtay kararlarını bulabildim umarım işinize yarar..Saygılarımla
Old 06-07-2011, 22:12   #5
tiryakim

 
Olumlu Esas:2005/10599 Karar:2005/14094 Tarİh:20.12.2005

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS:2005/10599 KARAR:2005/14094 TARİH:20.12.2005

Taraflar arasındaki davadan dolayı Zonguldak 2.Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 14.10.2004 gün ve 281-441 sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 13.4.2005 gün ve 3802-4522 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, Kıyı Kanununa dayalı tapu iptal isteğine ilişkindir.

Dosya içeriğinden,toplanan delillerden; özellikle noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden ,davaya konu 473 parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı olduğu,öncesinin 3 ve 5 parsel sayılı taşınmazların ifraz ve tevhitleriyle oluştuğu,anılan kayıtlarda 5 parselin tespit tutanağın da bu yerin denizden doldurulmak suretiyle elde edildiğinin yazılı olduğu görülmektedir.

Gerçekten de, çekişme konusu taşınmazın 28.11.1997 Tarih 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve bir bölümü bakımından,denizden doldurma suretiyle elde edildiği ve sicil kaydının oluşturulduğu dosya kapsamı ile sabittir.

Hemen belirtmek gerekir ki, çeşitli zamanlarda ve muhtelif yasalarla denizden doldurulan yerlerle ilgili bazı düzenlemeler getirilmiştir.

Bunlardan ilki yürürlük tarihi1 Eylül 1930 olan 1580 Sayılı Belediye Kanununun 159. maddesi hükmüdür. Buna göre; belediye marifetiyle deniz, nehir ve gölden doldurulmuş olan yerlerin tasarruf, idare ve nezareti Belediyelere bırakılmış tereddüte yer vermeyecek biçimce mülkiyetinin devri yönünden belediyeye bir hak tanınmamıştır. Sonradan yürürlüğe giren ve 1580 Sayılı Yasayı ortadan kaldıran 28.12.2004 günlü 5272 Sayılı Belediye Yasasının 79. maddesi de yine taşınmazın mülkiyeti açısından belediyelere bir hak tanımamış, aksine Belediye yetkilerinde kısıtlamalara gidilerek bu gibi yerlerin yalnız tasarrufunun, dolgu yapan belediyeye bırakılacağı yönünde benzer hükme yer vermiş,sonra yürürlüğe giren 5393 sayılı Yasa da bu konuda değişik bir düzenlemeye gidilmemiştir.

Öyleyse, belediyelerin bu düzenlemeler gereğince dolgu olgusundan kaynaklanan mülkiyete ilişkin bir hak edinmesi olanağının bulunduğu söylenemez.

Kaldı ki; 17.4.1990 Tarihinde yürürlüğe konulan 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 7. maddesinde de benzer bir düzenlemeye yer verilmiş; bazı usul ve esaslar dairesinde denizden dolgu yapılabileceği hüküm altına alınmış, ne varki dolgu yapan adına yine mülkiyet yönünden bir hak öngörülmemiştir.

Esasen, 1961 Tarihli Anayasanın 130 ve halen yürürlükteki 7.11.1982 Tarihli Anayasanın 43. maddesinde açıkça belirtildiği üzere , kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, kamu yararına tahsis edilmiştir. Medeni Kanunun 641 (yeni 715 md.) maddesinde açıkça kıyılardan söz edilmemekle beraber, kıyıların bu madde kapsamında olduğu gerek öğretide, gerekse uygulamada benimsenmiştir.Anayasa ve söz konusu madde hükmünde, kamu yararına tahsis edilen bu gibi yerlerin işletilmesi ve kullanılmasının özel kanunla düzenleneceği, hüküm altına alınmış ancak; taşınmazın mülkiyetinin devriyle ilgili olarak dolgu yapanlara bir hak tanınmamıştır. Aynı düzenleme 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 7. maddesinde de "... Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu yapılamaz ‘’ şeklinde yer almıştır.

Bütün bu açıklamalara karşın, 29.12.1934 Tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve halen yürürlükte bulunan 2644 Sayılı Tapu Kanununun 8, 9 madde hükümleri denizden izinli veya izinsiz doldurulan yerlerin bazı usül ve esaslar dairesinde mülkiyetinin doldurana devredileceğine, sicil kaydı oluşturulmak suretiyle özel mülkiyete konu edilebileceğine imkan tanımış ve bu uygulama 1956 Tarihinde yürürlüğe giren 6785 Sayılı İmar Yasasında bazı değişikler yapılmasını içeren 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.07.1972 tarihine kadar devam etmiştir. Nevar ki; 1605 Sayılı Kanunun ek 7. maddesinin son fıkrası ile dolgu ile mülk edinme yolu tümden kapatılmış ve kıyıların özel yasalardan kaynaklanan tasarrufa dair istisnai hükümleri dışında özel mülkiyete konu edilemeyeceği kabul edilmiş ancak; bu kanunun yürürlüğe girme tarihi olan 20.07.1972 Tarihine kadar kazanılmış haklar saklı tutulmuştur. Böylelikle, kıyılarla ilgili diğer yasalarda yer alan hükümlerle paralellik sağlanmış, bir bakıma 2644 Sayılı Tapu Kanunundaki dolgu neticesi kıyıların özel mülkiyete konu edileceğine dair istisnai nitelikte 8 ve 9 maddelerin de yer alan hükümler zımnen işlevini yitirmiş ve adeta önemini kaybetmiştir.

O halde, bütün bu ilkeler ve açıklamalar karşısında Belediyece yapılan dolgu işleminin, 1605 Sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 20.07.1972 tarihinden önce mi yoksa sonra mı yapıldığının; 2644 Sayılı Yasanın 8 ve 9 maddelerinde öngörülen usul ve esaslar dairesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin; tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespiti, çekişmenin giderilmesi ve kazanılmış hak kuralının gözetilmesi açısından zorunludur.Bilindiği üzere "kazanılmış hak" kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gereken bir usul kuralıdır. Oysa, mahkemece değinilen ilkeler çerçevesinde hükme elverişli nitelikte bir araştırma ve inceleme yapıldığı söylenemez.

Diğer taraftan çekişmeli taşınmazın keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içerisinde (kıyıda) kaldığı saptandığına göre, Medeni Kanunun 999. (eski 912) maddesi hükmü gereğince isteklerden sadece taşınmazın sicil kaydının iptaline (terkinine) karar verilmesi gerekirken ayrıca tesciline karar verilmiş olması da isabetsizdir.

Hal böyle olunca; öncelikle dolgu işleminin hangi tarihte gerçekleştirildiğinin keşfen belirlenmesi , yapılan işlemin 2644 Sayılı Yasanın 8. ve 9. maddesi hükümlerinin öngördüğü usul ve esaslara uygunluğunun saptanması, davalı idare yönünden kazanılmış hak olgusunun değerlendirilmesi, ondan sonra hasıl olacak neticeye göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeyle yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

Değinilen hususlar karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından,davalının talebinin H.U.M.K.'nun 440. maddesi gereğince kabulüne,Dairenin 13.7.2005 tarih 8152-8795 sayılı bozma ilamının ortadan kaldırılmasına,yerel mahkemenin 14.10.2004 tarih 281 esas-441 sayılı kararının yukarıda belirtilen sebeplerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,20.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 06-07-2011, 22:15   #6
tiryakim

 
Olumlu Esas : 2005/7206 Karar:2005/7706 Karar Tarİhİ : 22.06.2005

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS : 2005/7206 KARAR:2005/7706 KARAR TARİHİ : 22.06.2005

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı Hazine,davalı adına kayıtlı 1951 sayılı parselin kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapusunun iptalini istemiştir.

Mahkemece , taşınmazın kıyı-kenar çizgisi kapsamında bulunduğunun keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar,davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi Murat Ataker'in raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali isteğine ilişkindir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden,davaya konu 1951 parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı olduğu,keşifte yapılan uygulama sonucu tamamının idarece belirlenen kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığının belirlendiği görülmektedir.

Ne varki mahkeme,hükme esas alınan idari kıyı-kenar çizgisinin ne zaman ve hangi yasaya göre tespit edildiğini araştırmadığı gibi,bilirkişi incelemesinin de hükme yeterli bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere,son kez yürürlüğe giren 362l sayılı Kıyı Kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini"belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddeleri,Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış;anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak,mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna;ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu'nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında,bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.

Hal böyle olunca,öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı,ondan sonra,üç jeologtan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı;harita düzenlediğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde işlem gördüğünün,böylece davanın taraflarını bağlanan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda"kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır.

Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenipte 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın,idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise,kıyı kenar çizgisi,bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan yararlanılarak belli edilmesi belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmıyacak biçimde yansıtılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.Davalının temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,22.6.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 06-07-2011, 22:16   #7
tiryakim

 
Olumlu Ok

Tüm kararlar THS ailesinin kıymetli avukatları tarafından bulunup sitemize eklenmiştir, Umarım davanızda size yol gösterici olurlar....

Teşekkürler...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
yargıtay kararı arıyorum yargıtay 10.ceza dairesi müebbet Meslektaşların Soruları 4 16-12-2010 14:00
Yargıtay Kararı arıyorum ........ radikal Meslektaşların Soruları 0 24-06-2008 09:47
yargıtay kararı arıyorum advocat63 Meslektaşların Soruları 1 04-01-2008 14:01
Yargıtay Kararı arıyorum HÜLYA ÖZDEMİR Meslektaşların Soruları 13 02-04-2007 20:23
yargıtay kararı arıyorum... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 2 01-04-2007 20:38


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04797006 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.