Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

yargıtay kararı arıyorum

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 05-10-2011, 12:20   #1
adalet için

 
Varsayılan yargıtay kararı arıyorum

Manevi tazminat davasının kismi dava şeklinde açılamayacağına ilşkin yargıtay kararı arıyorum.Elinde olan meslektaşım paylaşırsa sevinirim.
Old 05-10-2011, 12:28   #2
Mare Nostrum

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/10495
K. 2006/17070
T. 6.12.2006
• MANEVİ TAZMİNAT ( Bölünmesi ve Fazla Hak Saklı Tutulmak Suretiyle Bir Kısmının Dava Edilmesi Bu Tazminatın Niteliğine Uygun Düşmediği )
• TALEPLE BAĞLILIK ( Manevi Tazminatın Bölünmesi ve Fazla Hak Saklı Tutulmak Suretiyle Bir Kısmının Dava Edilmesi Bu Tazminatın Niteliğine Uygun Düşmediği - İstek Aşılarak Manevi Tazminata Hükmedilemeyeceği )
• TAZMİNATIN BÖLÜNMESİ ( Manevi Tazminatın Bölünmesi ve Fazla Hak Saklı Tutulmak Suretiyle Bir Kısmının Dava Edilmesi Bu Tazminatın Niteliğine Uygun Düşmediği )
1086/m.74
ÖZET : Manevi tazminatın bölünmesi ve fazla hak saklı tutulmak suretiyle bir kısmının dava edilmesi bu tazminatın niteliğine uygun düşmez. Bu sebeple istek aşılarak manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre sair temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı; dava dilekçesinde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000 YTL. maddi, 1000 YTL. manevi tazminat istemiş, son oturumda verdiği dilekçesiyle maddi tazminatı 5000 YTL.'ye manevi tazminatı 12.000 YTL.'ye çıkarmıştır.

Manevi tazminatın bölünmesi ve fazla hak saklı tutulmak suretiyle bir kısmının dava edilmesi bu tazminatın niteliğine uygun düşmez. Bu sebeple istek aşılarak 4000 YTL. manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın 2. bentte yazılı nedenle manevi tazminat yönünden BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-10-2011, 12:28   #3
Mare Nostrum

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/9076
K. 2003/14809
T. 15.12.2003
• TAZMİNAT DAVASI ( Haksız Eylemden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi - Niteliği Gereği Kısmi Davaya Konu Olamayacağı )
• KISMİ DAVA ( Manevi Tazminatın Niteliği Gereği Kısmi Davaya Konu Olamaması - Zaman İçinde Manevi Zararın Artmasından Sözedilememesi )
• KATILMA YOLUYLA TEMYİZ ( Temyize Cevap Dilekçesiyle On Gün İçinde Kararı Süresinde Temyiz Etmemiş Olsa Bile Hükme İlişkin İtirazlar Bildirilerek Temyiz İsteğinde Bulunulabilmesi )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Niteliği Gereği Kısmi Davaya Konu Olamaması - Zaman İçinde Manevi Zararın Artmasından Sözedilememesi )
1086/m.427,432,433
818/m.49
ÖZET : Manevi tazminat niteliği gereği kısmi davaya konu olamaz, zaman içinde manevi zararın artmasından sözedilemez.

DAVA : Davacılar Rahime ve diğerleri vekili Avukat tarafından, davalılar Ercan ve diğerleri aleyhine 25/1/2001 gününde verilen dilekçe ile haksız eylemden doğan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/4/2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili ile süresi içinde davalılar vekili taraflarından istenilmekle davalının temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 1-Karar, taraflarca temyiz edilmiştir. Bunlardan davacılar HUMK.nun 432/1. maddesinde yazılı onbeş günlük ve 427/4 ve 433/2. maddelerinde belirlenen on günlük süreleri geçirdikten sonra temyiz ettiğine göre davacıların temyiz itirazlarının reddedilmesi gerekmiştir.

2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

3-Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava haksız eylemden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir.

Davacılar tarafından daha önce açılan ve takip edilmediği için açılmamış sayılmasına karar verilen 1997/77 Esas sayılı davada; davacılardan Fatma ve Nahide 50.000.000'ar lira manevi tazminat istemişlerdir. Eldeki davada ise Nahide 300.000.000 lira, Fatma ise 500.000.000 lira manevi tazminat istemişler, mahkemece de Fatma için 80.000.000 lira, Nahide için 70.000.000 lira manevi tazminata karar verilmiştir. Manevi tazminat niteliği gereği kısmi davaya konu olamaz, zaman içinde manevi acının artmasından söz edilemez. Fatma ve Nahide ilk açılan davada 50.000.000'ar lira manevi tazminat istediklerine göre, artık bu miktarlardan fazla manevi tazminata karar vermek mümkün değildir. Mahkemece, bu yönün gözetilmeden hüküm kurulmuş olması nedeniyle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın ( 3 ) sayılı bentte gösterilen nedenle davalılar yararına BOZULMASINA, davacıların tüm, davalıların diğer temyiz itirazlarının ( 1 ) ve ( 2 ) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 15/12/2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-10-2011, 12:36   #4
adalet için

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım açılan manevi tazminat davası fazlaya ilşkin haklar saklı tutularak açılmış (istenilen miktarda artırım yok)bu şekilde açılan bir davanın hukuki yarar yokluğu sebeiyle reddedilmesi gerekir diye düşünüyorum anacak destekleyen bir yargıtay kararı bulamadım bu yönde bir karar paylaşırsanız sevinirim.
Old 05-10-2011, 13:05   #5
av.tugba

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/4-716
K. 2003/724
T. 3.12.2003
• YARALANMA NEDENİYLE TAZMİNAT ( Davacının Davalı Kocası Tarafından Silahla Öldürülmeye Çalışılması Nedeniyle - "Manevi Tazminatın ( Tekliği ) ve Bölünmezliği" Kuralı Gereğince Bu Miktarın Sonradan Artırılamayacağı )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Davacının Davalı Kocası Tarafından Silahla Öldürülmeye Çalışılması Nedeniyle - "Manevi Tazminatın ( Tekliği ) ve Bölünmezliği" Kuralı Gereğince Bu Miktarın Sonradan Artırılamayacağı )
• ISLAH ( Davacının Sonradan Islah Adı Altında Manevi Tazminat Miktarını Artırması Manevi Tazminatın ( Tekliği ) ve Bölünmezliği Kuralına Aykırı Olduğu )
4721/m.24a/II, 25, 85, 143/II, 126/II, 305
818/m.47,49
ÖZET : Dava, davacının, davalı kocası tarafından silahla öldürmeye tam teşebbüs eylemi sonucu yaralanması nedeniyle maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir. Manevi tazminat olaydan duyulan üzüntü, acı ve elemin karşılığıdır. "Manevi tazminatın ( tekliği ) ve bölünmezliği" kuralı gereğince bu miktarın sonradan artırılması mümkün değildir. Davacı, dava dilekçesi ile ... lira manevi tazminat istemiş, mahkemece daha önce davacı yararına .. lira manevi tazminat hüküm altına alınmıştır. Bu karar davacı tarafından temyiz edilmemiş, bir başka anlatımla benimsenmiş ve manevi tazminat yönünden davalı yararına usulî kazınılmış hak oluşturmuştur. Davacının sonradan ıslah adı altında manevi tazminat miktarını artırması da manevi tazminatın ( tekliği ) ve bölünmezliği kuralına aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki "maddi manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.04.2002 gün ve 2001/29 E- 2002/159 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 20.01.2003 gün ve 2002/10276-2003/532 sayılı ilamı ile;

( ... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava; davacının, davalı kocası tarafından silahla öldürmeye tam teşebbüs eyleme sonucu yaralanması nedeniyle maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir. Davacı ıslah dilekçesi ile manevi tazminat istemini artırmış, mahkemece, talep edilen istemlerin aynen kabulüne karar verilmiştir. Karar davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Manevi tazminat olaydan duyulan üzüntü, acı ve elemin karşılığıdır. "Manevi tazminatın ( tekliği ) ve bölünmezliği" kuralı gereğince bu miktarın sonradan artırılması mümkün değildir. Davacı, dava dilekçesi ile 5.000.000.000 lira manevi tazminat istemiş, mahkemece daha önce davacı yararına 09.05.2000 tarih ve 1999/62 esas, 2000/278 karar sayılı ilamla 3.000.000.000 lira manevi tazminat hüküm altına alınmıştır. Bu karar davacı tarafından temyiz edilmemiş, bir başka anlatımla benimsenmiş ve manevi tazminat yönünden davalı yararına usulî kazınılmış hak oluşturmuştur. Davacının sonradan ıslah adı altında manevi tazminat miktarını artırması da manevi tazminatın ( tekliği ) ve bölünmezliği kuralına aykırıdır.

Şu durumda verilen karar temyiz eden davalının aleyhine ve kazanılmış hakkına aykırı olarak 5.000.000.000 lira manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacının, davalı kocası tarafından silahla öldürmeye tam teşebbüs eylemi sonucu yaralanması nedeniyle maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir.

Davacı, ıslah dilekçesi ile manevi tazminat istemini artırmış, mahkemece dava kabul edilmiş; tarafların temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Manevi tazminat zarar görenin kişilik değerlerinde, bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin ( manevi zararın ) giderilmesi, tazmin ve telâfi edilmesidir.

Anayasamız 5, 12, 17, 20 ve 26.maddelerinde kişilik değerlerinin önemini esas alarak bunları ihlal edenlere karşı kişinin korunmasını garanti altına almıştır. Kanun koyucu, manevi tazminat davası açılacak halleri M.K.24a/II, 25, 85, 143/II, 126/II, 305, BK. 47. ve 49'ncu maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir.

BK.47.nci maddesi ise özel nitelikte bir hüküm olup, fizik ( maddi ) kişilik değerlerinin, yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Maddi zararda olduğu gibi manevi tazminatta kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak M.K.nun 4.maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Zarar gören, uğradığı haksız eylemden kaynaklanan maddi tazminatının miktarını tayin edip, talep edebilir. Hatta zarar gören, maddi zararını kısmi dava olarak bir defada değil, zamanaşımı, süresi içinde, birden fazla talepler halinde isteyebilir. Oysa manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödemenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez. Şartları varsa faizi aşan zarar isteme olasılığı düşünülebilinir.

Olayın özelliği itibariyle, davacının isteminin, ıslahla ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'nin 04.11.2000 gün ve 24220 sayısında yayınlanan 20.07.1999 gün E.1999/1, K:1999/33 sayılı kararı ile bir bağlantısı bulunmamaktadır. İstemin değiştirilmesi ve artırılması için, istekte bulunanın daha önceki isteminin dışında ve ondan daha fazla alacağının bulunması gerekir. Manevi zararda, zarar gören daha önce belirttiği istemi ile zararını açıkladığı ve belirttiği, artık geriye bir alacağı kalmadığı için gerek ayrı bir dava ve gerekse ıslah yoluyla bir istemde bulunamaz.

Öğretide ve kararlılık gösteren yargısal inançlarda da manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamıyacağı, ıslah yolu ile de istemin arttırılamıyacağı benimsenmektedir. Buna gerekçe olarak da, manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip, karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir. Çünkü manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakimin takdir yetkisi bölünemez ( Bkz.Prof.Dr.Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt: II - 2001 sh: 1528 vd, Prof.Dr.Ejder Yılmaz Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( Anayasa Mahkemesi'nin 20.07.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararının değerlendirilmesi, 11.05.2001 tarihli makale ) sh:10 vd, Y.H.G.K.nun 02.07.1980 gün ve E: 3/1477 K:2113 sayılı, aynı kurulun 27.03.1981 gün ve E:9/1481 K: 251 sayılı, Aynı Kurulun 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 ve 13.10.1999 gün ve 1999/21-648 K: 818 sayılı İçtihatları. )

Somut olayda davacı, dava dilekçesiyle 5.000.000.000 TL. manevi tazminat istemiş, mahkemece davacı yararına 09.05.2000 tarih, 1999/62 esas, 2000/278 karar sayılı ilamla 3.000.000.000 TL. manevi tazminata hükmedilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmemiş, manevi tazminat yönünden davalı yararına usulî kazanılmış hak oluşmuştur. Anılan kararda, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklanan ilkelere göre davacının sonradan ıslah yolu ile manevi tazminat miktarını artırması manevi tazminatın tekliği ve bölünmezliği kuralına aykırıdır.

O halde, yukarda yazılı gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 03.12.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

yarx
Old 05-10-2011, 13:06   #6
hltydmr

 
Varsayılan

manevi tazminat talepli dava her ne kadar kısmi olarak açılmışsa da, istenilen miktarda bir arttırımın talep edilmemesi halinde, ilk talebe göre karar verilmesi gerekmektedir. Sadece bu miktar ıslahla arttırılamaz. Dediğiniz şekilde ikame edilmiş bir davada ise hukuki yarar yokluğundan bahsedilemez. Bu sebeple, yani kısmi açılması gerekçesiyle, hukuki yarar yoktur denemez.
Old 05-10-2011, 13:06   #7
av.tugba

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2001/21-993
K. 2001/1019
T. 14.11.2001
• MESLEK HASTALIĞI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Müddeabihin Islahla Artırılması Yasağının Anayasa Mahkemesince İptalinin Manevi Tazminat Hakkında Geçerli Olmaması )
• MÜDDEABİHİN ARTIRILMASI YASAĞININ ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTALİ ( Manevi Tazminat Talebi Bölünemeyeceğinden Islahla Artırılamaması )
• MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN BÖLÜNEMEMESİ ( Müddeabihin Artırılması Yasağının Anayasa Mahkemesince İptalinin Manevi Tazminat Talebinin Islahla Artırılabilmesine Olanak Tanımaması )
• ISLAH YOLUYLA MÜDDEABİHİN ARTIRILMASI YASAĞININ ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTALİ ( Manevi Tazminat Talebi Bölünemeyeceğinden Islahla Artırılamaması )
1086/m.86
818/m.47
ÖZET : Manevi tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmın açılacak kısmi dava ile kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödetmenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez. Şartları varsa faizi aşan zarar isteme olasılığı düşünülebilinir. Bu nedenle meslek hastalığı nedeniyle açılan manevi tazminat davasında talep edilen miktarın, anayasa mahkemesince humk.nun 87/son maddesinin iptal edildiğinden bahisle dava dilekçesi ıslah edilerek artırılmasına hukuken imkan yoktur.

DAVA : Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Zonguldak 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.2.2001 gün ve 1998/1988 E- 2001/103 K. sayılı kararın incelenmesi davalı işveren vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 22.5.2001 gün ve 2001/2901-4006 sayılı ilamı ile; ( ...Dava meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü %12 oranında yitiren işçinin duymuş olduğu acı ve üzüntünün karşılığı bulunan manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacının, maddi ve manevi tazminattan fazla haklarını saklı tutmak suretiyle 300.000.000 TL.lık manevi tazminat davası açtığı, yargılama sırasında Anayasa Mahkemesince HUMK.nun 87/son maddesinin iptal edildiğinden bahisle 2.2.2001 tarihli dilekçe ile dava dilekçesini ıslah ettiğinden bahisle manevi tazminat talebini 1.000.000.000 TL.na çıkardığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık manevi tazminatın bölünüp bölünemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Gerçekten hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla, üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-648-818 sayılı kararda bu doğrultudadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle manevi tazminatın bölünmezliği nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı işveren vekili

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, davalı kurumun işyerindeki çalışması sonucu daimi işgücü kaybına uğradığını belirterek 300.000.000 TL manevi tazminat isteminde bulunmuş ve davanın devamı sırasında mahkemeye verdiği 6.2.2001 havale tarihli dilekçe ile de, Anayasa Mahkemesinin HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesini iptal etmekle, müddeabihin arttırılabileceği gerekçesi ile 300.000.000 TL. olan manevi tazminat miktarını 1.000.000.000 TL'ye yükselterek işlemini ıslah ettiğini ( değiştirdiğini ) bildirmiştir.

Mahkemece de, istemdeki gerekçeler yerinde görülerek 850.000.000 TL. manevi tazminata hükmedilmiş, kararın temyizi üzerine özel dairece yerel mahkeme kararı yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.

Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde, bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin ( manevi zararın ) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir.

Anayasamız 5, 12, 17, 20 ve 26. maddelerinde kişilik değerlerinin önemini esas alarak bunları ihlal edenlere karşı kişinin korunmasını garanti altına almıştır. Kanun koyucu, manevi tazminat davası açılacak halleri MK. 24a/II, 25, 85, 143/11, 126/11, 305, BK. 47 ve 49 ncu maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir. BK. 47.nci maddesi ise özel nitelikte bir hüküm olup, fizik ( maddi ) kişilik değerlerinin, yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Maddi zararda olduğu gibi manevi tazminata kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak MK.nun 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Zarar gören, uğradığı haksız eylemden kaynaklanan maddi tazminatının miktarını tayin edip, talep edebilir. Hatta zarar gören, maddi zararını kısmi dava olarak bir defada değil, zamanaşımı, süresi içinde, birden fazla talepler halinde isteyebilir. Oysa manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşananın acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmın açılacak kısmi dava ile kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödetmenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez. Şartları varsa faizi aşan zarar isteme olasılığı düşünülebilinir.

Olayın özelliği itibariyle, davacının isteminin, ıslahla ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'nin 4.11.2000 gün ve 24220 sayısında yayınlanan 20.7.1999 gün E. 1999/1, K: 1999/33 sayılı kararı ile bir bağlantısı bulunmamaktadır. İstemin değiştirilmesi ve artırılması için, istekte bulunanın daha önceki isteminin dışında ve ondan daha fazla alacağının bulunması gerekir. Manevi zararda, zarar görenin daha önce belirttiği istemi ile zararını açıkladığı ve belirttiği için artık geriye bir alacağı kalmadığı için gerek ayrı bir dava ve gerekse ıslah yoluyla bir istemde bulunamaz.

Öğretide ve kararlılık gösteren yargısal inançlarda da manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yolu ile de istemin arttırılamayacağı benimsenmektedir. Buna gerekçe olarak da, manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip, karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir. Çünkü manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakimin takdir yetkisi bölünemez ( Bkz. Prof.Dr.Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt: II - 2001 sh: 1528 vd, Prof.Dr.Ejder Yılmaz Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararının değerlendirilmesi, 11.5.2001 tarihli makale ) sh:10 vd, Y.9. H.D. 12.2.1991 gün ve 10324/2244, Aynı Dairenin 26.12.1989 gün ve 10280/11438, 21. H.D.nin 6.11.1997 gün ve 7074/7186 sayılı kararı, 4. H.D.nin 14.5.1998 gün ve 9223/3428 sayılı, YHGK.nun 2.7.1980 gün ve E: 3/1477 K.-2113 sayılı, aynı kurulun 27.3.1981 gün ve E:9/1481 K: 251 sayılı, Aynı Kurulun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 ve 13.10.1999 gün ve 1999/21-648 K: 818 sayılı İçtihatları. )

Bu durumda yukarıda yazılı gerekçelere ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı işveren vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda benimsenen ilkelere ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.11.2001 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık, manevi tazminatın bölünüp bölünmeyeceği HUMK.'nun 87. Maddesi son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle manevi tazminat davalarında günün koşullarına göre müddeabihin ıslahı yoluyla değiştirilip değiştirilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

Manevi tazminatın bölünüp bölünemeyeceği sorusuna öncelikle manevi tazminatın niteliği ve amacı yönüyle yaklaşmak gerekir. Manevi tazminat manevi zararın bir giderim biçimidir. Herkese karşı korunan kişilik hakkının kapsamına giren değerlerden ( maddi- manevi ) birinin ihlali halinde doğan mutlak bir haktır. Hareket noktası manevi zarardır. Manevi zarar kişinin iç huzuru ve manevi bütünlüğünün ihlal edilmesinin mecazi bir ifadesidir ( Hatemi, Hüseyin : Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku C. II, 1994, 5.102 )

Öğretide manevi tazminatın hukuki niteliği tartışmalıdır. Bu konuda "ceza görüşü", "tatmin görüşü", "telafi görüşü" şeklinde üç temel görüş vardır. Baskın görüş telafi görüşüdür. Deschenaux/Tercier, manevi tazminatı yardım etmek amacı güden, daha iyisi bulunmadığı için başvurulan ve beşeri adaletin sınır çizgisinde yer alan bir kurum olarak nitelemiştir. ( Deschenaux, H, and P.Tercier: Sorumluluk Hukuku, Çev. Salim Özdemir, 1983, s.61 ). Yine bu görüşe göre objektif nitelik taşır. Zarar çekenin acı ve elem hissedip hissetmemesine bakılmaksızın ödeme yapılır. ( Eren, Fikret:Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C I, B6, 1998, s. 779 ) başka bir anlatımla tamir edici bir nitelik vurgulanır. ( Kılıçoğlu, Ahmet M:Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C 1, 2001, s.270 )

Yabancı hukukda manevi tazminat çeşitli kalemlerde belirtilir. Örneğin Fransada "Prejudice moral" başlığıyla beş kategoride zarar türü vardır. Özellikle acı ve elem parası ve yaşam zevkinin kaybından doğan zararlar önemlidir. Acı ve elem parasında -O- dan -7- ye kadar acının ağırlığı dikkate alınarak bir tablo düzenlenir. Bu değerlendirmeye göre tazminat ödenir. Yaşam zevkinin kaybı ise yaşamın

eğlendirici, hoş tutucu özelliğinin kaybı durumlarında uygulanır. ( Bkz. Kılıçoğlu, Mustafa: Tazminat Esasları ve Hesap yöntemleri, 1998 s. 154 ve orada adı geçen Delpoux/Tomadını ve Daıgrement gibi yazarlar ve eserleri ) İsviçre-Türk hukukunda ise manevi tazminat tek şekilde ve global olarak ödenir. Görüleceği üzere hukukumuzda analitik ve hassas bir değerlendirmeden söz edilemez.

Uygulamada manevi tazminatın, zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmakta olduğu, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiği vurgulanmakta tazminata benzer bir fonksiyonu olduğu ifade edilmektedir. ( Yargıtay 4.HD, 24.1.1990 - 6049/257; Uygur, Turgut: Borçlar Kanunu C.1, 1990, 5.666 )

Yine Yargıtay'ın kökleşmiş içtihatlarına göre manevi tazminat bölünemez. Gerekçe olarak, manevi tazminatın duyulan elem ve acının karşılığı olarak bütünlük arzettiği, sonradan elem ve acının arttığının söz konusu olamayacağı gösterilmiştir. ( Yargıtay 9.HD. 26.11.1991-13498/14738 Kılıçoğlu, Mustafa: s.266 ) Ancak bu ve benzeri kararlarda Yargıtay görüşünün normatif dayanağına rastlanılamamaktadır. Borçlar Kanunu md. 47 de bu düşünceyi doğrulayan bir anlatıma rastlanılamaz. Öte yandan Yargıtay sağ doğmak koşulu ile ana rahmine düşen kişilerin dahi tazminat isteyebileceği yolunda bir uygulamayı sürdürmektedir. Gerekçe olarak da ölen kişiyi layıkı veçhile tanıyamamaktan ve gereği gibi hatırlayamamak sonucu ileride duyacakları üzüntü, belirtilmiştir. ( Yargıtay 4.HD, 5.3.1979-9773/2900; Karahasan, Mustafa Raşit: Manevi tazminat, 2001, s. 355 ) Yargıtay bu görüşünü çeşitli kararlarıyla pekiştirmiştir. ( Örneğin Yargıtay 4. HD. 25.6.1984-5455/5969 )

Şu durumda Yargıtay'ın benimsediği acı ve elemin karşılığı olan manevi tazminatın ( sübjektif görüş tercihi ) bütünlüğü ilkesi ile temyiz kudretine sahip olmayan çocukta acı ve elem olgusunu arama düşüncesi çelişki oluşturmaktadır.

Uygulamada davaların uzaması paranın satın alma değerinin düşmesi gibi sorunlar manevi tazminatı moral değerlerinin telafisi olan amacına ulaştırmaktan uzaktır. Yargıtay bir taraftan hükmedilecek tazminatın hakkaniyete uygun olması gerektiğini kararlarında' vurgularken ( Örneğin Yargıtay 9.HD., 17.10.1989-6402/8274, Uygur: s. 665 ) öte yandan hakkaniyete ulaşacak yolları "manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi" ile tıkamaktadır.

İşte Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarih 1/33 sayılı kararı HUMK. m. 87'nin son cümlesini iptal ederek konumuza indirgendiğinde, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesini ortadan kaldıran, dolayısıyla en üst norm olan hakkaniyeti yaşama geçiren muhteşem bir karardır.

Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulundaki tartışmalar sırasında kısmi olmayan davalarda, dava edilmeyen, yada davacının her ne sebeple olursa olsun sonradan fark ettiği hakkından zımnen feragat etmesi sebebiyle, ıslah yolu ile olsa dahi müddeabihin artırılamayacağı kabul edilmiştir.

Öncelikle kısmi olmayan davada başlangıçta dava dışı kalan bölümden davacının feragat edip etmediğini, zımni feragatin mümkün olup olmayacağını irdelemek gerekir.

"Feragat iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesidir" ( HUMK. md. 91 ) "Feragat... beyanı dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır" ( HUMK. md. 93 ) "Zabıtnamenin... iki tarafın ikrar, sulh ve feragatine teallük eden kısımları bunların huzurunda okunarak, kendilerine imza ettirilir" ( HUMK. 151/5 ) "Feragat ... kafi bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder" ( HUMK. md. 95 ) Bütün bu kurallar, özellikle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 95. maddesinde yer alan feragatin hüküm sonucu doğuracağı yönündeki amir düzenleme, feragatte de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 388. maddesinde yer alan "taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların... şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir." hükmün dikkate alınmasını zorunlu kılar. Başka bir ifade ile feragatin açık olması zorunludur. Zımni feragattan söz etmek bu kurallarla bağdaşmaz. Türk Ceza Kanunun 111. maddesi, Borçlar Kanunun 113. maddesinde gösterildiği gibi, kanunlarımızda bulunan bazı kuralları, zımni feragata delil olarak göstermek de doğru olmaz. Söz konusu kurallar feragati değil, kanunda gösterilen öğelerin oluşması halinde, bazı hakların düşeceğini amirdir.

Tartışmalar sırasında kısmi olmayan davanın kesin hüküm oluşturması sebebiyle sonradan dava açılamayacağı, kısmı olmayan davaya ait dilekçe ( HUMK. 87. maddesinin son cümlesinin iptal edilmesinden sonra da ) ıslahı yolu ile müddeabihin artırılamayacağı ifade edilmiştir. Kısmı olmayan dava

sonunda, henüz hüküm oluşmamış bulunduğundan bu düşüncenin olaya uygun olmadığını ifade etmekle yetineceğiz.

"İki taraftan her biri usule müteallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir." ( HUMK. md. 83 ), "Islah, tahkikata tabi olan davalarda, tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir" ( HUMK. md. 84 ) "Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren usule müteallik bilcümle muamelelerin yapılmamış addolunmasını müstelzimdir." ( HUMK. md. 87 ) "Islah, eden taraf davanın kamilen ıslah ettiği ve bunun tebliği tarihinden itibaren üç gün zarfında yeni bir dava ikame eylemediği halde davası iptal olunur." ( HUMK. md. 88 )

Görüldüğü üzere dava açılmasına müteallik işlemin her yönünü ıslah yolu ile düzeltmek değiştirmek mümkündür. Bu sebepledir ki öğretide "ıslah, karşı tarafın iznine ve yargıcın onamına bağlı olmaksızın, bir tarafın usule ilişkin olarak yaptığı işlemleri, gerekli giderleri vermek koşuluyla, yasada belirtilen süre içinde usulüne uygun tamamen veya kısmen düzeltilmesini sağlayan bir hukuksal çaredir" biçiminde tarif edilmektedir. ( Yılmaz, Ejder: Islah, 1982, s.27 )

Davada ıslah edilemeyecek iki öğeden biri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 87. maddesinin son fıkrasında yer alan "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" kuralı, diğeri de 4.5.1978 tarihli 4/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile belirlenen "ıslah yolu ile dahi davanın taraflarının değiştirilemeyeceği" kuralı idi. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 87. maddesinin son cümlesi Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarihli 1/33 sayılı kararı ile iptal edilmiş, karar 4.11.2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak hukuk alanında etki yaratmaya başlamıştır. Meri Hukuk açısından "ıslah yolu ile taraf değiştirilemeyeceği" kuralından başka, dava işlemlerinde düzeltilemeyecek bir yön kalmamıştır. Şu halde her türlü davada ( kısmi olmayan dava da dahil ) ıslah yolu ile müddeabihin artırılmasını engelleyen bir kural yoktur."Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." ( Anayasa Md.36 ) "Temel hak ve hürriyetler.... kanunla sınırlanabilir" ( Anayasa md.13 ) Şu halde hak arama temel hürriyetinin bir tezahürü olan dava dilekçesi düzenlemesi ve bunun düzeltilmesi ( ıslahı ) hakkında açık kanun hükmü bulunmadan yorum yolu yapılan kısıtlamaları, Anayasanın sözü edilen kuralları ile bağdaştırmak mümkün olmaz. Hele usule ilişkin kuralların kapsamını yorum yolu ile genişletip hak arama özgürlüğü önüne setler koymak, yargılama usulüne dair kanunların oluşturulma amacına da uygun düşmediği gibi, Anayasa Mahkemesi Kararının etkisini yorum yolu ile daraltmak olur. Bu yorumu Anayasanın 138/4. ve 153/6. maddeleri hükümleri ile bağdaştırmak da mümkün değildir.

Davacının 6.2.2001 tarihli harçlı dilekçesi ile manevi tazminat isteğini 300.000.000 Tl/den 1.000.000.000 Tl/ye çıkarırken bazı gerekçeler göstermiş olması, dilekçenin ıslah dilekçesi olarak vasıflandırılmasına da engel değildir. Zira hakim tarafların tavsifi ile bağlı olmayıp "resen Türk Kanunları mucibince hüküm verir." ( HUMK.76 )

Hakim Medeni Kanunun 4 ve Borçlar Kanunun 49. maddesine uygun manevi tazminata hükmetmiştir. Sayın çoğunluğun bozma kararına bu sebeplerle katılamıyoruz.
Old 05-10-2011, 13:11   #8
tiryakim

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2009/21-484
Karar: 2009/572
Karar Tarihi: 25.11.2009


MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI - MANEVİ TAZMİNATIN BÖLÜNMEZLİĞİ - DAVACININ ZARARIN DOĞUMUNU TAKİBEN YAPTIĞI İRADE AÇIKLAMASI İLE ZARAR MİKTARLARINI BİLDİRDİĞİ - DAVACININ İRADE BEYANININ BAĞLAYICILIĞI - TALEBİN ARTIRILAMAYACAĞININ GÖZETİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Manevi tazminat bölünemeyeceğinden, zararın doğumunu takiben yaptığı irade açıklaması ile zarar miktarlarını toplam 15.000,00.-YTL olarak bildiren davacı tarafın bağlayıcı olan bu irade beyanından dönerek talebini artırma olanağı bulunmadığının gözetilmesi gerekir.

(2709 S. K. m. 5, 12, 17, 20, 26) (4721 S. K. m. 4, 24, 25, 121, 174, 158) (1086 S. K. m. 409) (818 S. K. m. 47, 49) (YİBK. 22.06.1966 T. 1966/7 E. 1966/7 K.) (YHGK. 25.09.1996 T. 1996/21-397 E. 1996/637 K.) (YHGK. 13.10.1999 T. 1999/21-684 E. 1999/818 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <maddi ve manevi tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. İş Mahkemesi’nce, davacılar Eray ve Erhan’ın maddi tazminat istemlerinin reddine, manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, davacı Ayşe’nin maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne dair verilen 16.01.2008 gün ve 2005/697 E. ve 2008/16 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 10.02.2009 gün ve 2008/7273 E., 2009/1707 K. sayılı ilamı ile; (.... Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacıların tüm, davalı tarafın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine.

Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacıların Ankara 5. İş Mahkemesi’nde 2003/1134 Esas sayılı dosya ile Türk Telekom A.Ş. aleyhine fazlaya ait haklarını saklı tutmak suretiyle toplam 300.00.-YTL maddi ve eş için 7.000.00.YTL çocukların her biri için 4.000.00’er YTL manevi tazminat davası açtığı ve davanın HUMK 409. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği uyuşmazlık konusu değildir.

Uyuşmazlık manevi tazminatın bölünüp bölünmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Manevi acı, tazminata hükmedilirken davalısına göre değişiklik göstermez. Yargıtay H.G.K’nun 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 sayılı kararı ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu doğrultudadır.

Bu nedenlerle mahkemece manevi tazminata hükmedilirken önceden açılan ve yukarıda belirtilen davada talep edilen miktarı geçmemek üzere tazminatın takdir edilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Çocuklar yönünden reddedilen manevi tazminat tutarları üzerinden davalı yararına ayrı ayrı avukatlık ücreti takdir edilmesi gerekirken toplamı üzerinden avukatlık ücretine hükmedilmesi de mahkemenin kabul şekli bakımından hatalı olmuştur.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacılar vekili ve davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, iş kazası sonucu gerçekleşen ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, manevi tazminat noktasındadır.

Davacı yanca, eldeki dava açılmazdan evvel Ankara 5. İş Mahkemesi’nin 2003/1134 sayılı dosyasında yine aynı davalı Türk Telekom A.Ş. aleyhine fazlaya ait haklarını saklı tutmak suretiyle maddi tazminat istemi yanında, eş için 7.000.000.000.-TL çocukların her biri için ise 4.000.000.000.’er TL manevi tazminat istemiyle dava açılmış ve bu dava taraflarca takip edilmemekle HUMK 409 maddesi gereğince <davanın açılmamış sayılmasına> karar verilmiştir.

Davacılar vekili daha sonra 10.3.2005 tarihinde açtığı eldeki davada ise; maddi tazminat istemi yanında; manevi tazminata ilişkin talep miktarlarını artırarak bu kez eş Ayşe için 50.000.000.000.-TL, çocuklarının her biri için 40.000.000.000.-TL, Erhan için 40.000.000.000.-TL manevi tazminatın, davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili 21.04.2005 tarihli cevap dilekçeyle; esasa ilişkin savunmaları yanında, davacıların daha önce aynı konuda Ankara 5. İş Mahkemesi 2003/1134 E. görülen ve müracaata kalan, dava dosyasında manevi tazminat talebini çok düşük tuttuklarını, bu dava ile manevi tazminat talebini artıramayacaklarını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece; manevi tazminat isteği ile ilgili olarak davanın kısmen kabulü ile Ayşe için 30.000.00.-YTL, çocuklar için ise ayrı ayrı olmak üzere 20.000,00’şer YTL. manevi tazminatın davalı taraftan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteklerinin reddine, manevi tazminat isteği kısmen kabul edildiğinden, davacılar Eray ve Erhan için 2.300.00.-YTL ücreti vekaletin adı geçen davacılardan alınarak, davalı tarafa verilmesine, karar verilmiş; hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Özel dairece; davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddi ile karar yukarıda açıklanan gerekçelerle sadece manevi tazminat noktasından bozulmuş, kabul biçimine göre vekalet ücreti de eleştiri konusu yapılmıştır.

Mahkemece, önceki hükümde direnilmiş; karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1- Davacılar vekilinin temyizi yönünden;

Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin kurulan ilk hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiş, ancak tüm temyiz itirazları özel dairece reddedilmiştir.

Şu durumda hakkındaki hüküm kesinleşmiş bulunan davacı tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından, temyiz dilekçesi reddedilmelidir.

2- Davalı vekilinin temyizine gelince;

Yukarıda açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamlarına göre uyuşmazlık; manevi tazminat isteminin bölünüp bölünemeyeceği, bu cümleden olarak; davacı yanca daha önce dava konusu edilip de HUMK’nun 409. maddesi gereğince açılmamış sayılma ile sonuçlanan davada istenen manevi tazminat miktarının daha sonra açılan davada artırılarak istenmesi durumunda bunun manevi tazminat isteminin bölünmesi anlamına gelip gelmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır;

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.2.1985 gün ve 3156 Sayılı Kanunun 18. maddesi ile değişik <İşlemden Kaldırma ve Davanın Açılmamış Sayılması> başlıklı 409. maddesinde;

<Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.

Oturum gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hallerde, gün tespit ettirilmemiş ise, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle birinci fıkra hükmü uygulanır.

Yukarıdaki fıkralar hükmü gereğince dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, oturum, gün, saat ve yerini bildiren çağın kağıdı ile birlikte taraflara tebliğ olunur.

Dava dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenilenirse yeniden harç alınır. Bu harç yenileyen tarafından ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, yeni bir dava sayılmaz.

İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.

Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır> hükmü yer almaktadır.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, 47. maddesinde ise;

<Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir> denilmektedir.

Konuya ilişkin 22.06.1966 tarih ve 1966/7-7 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı’nda ise, bu madde gereğince istihdam edenin manevi tazminatla sorumlu tutulabilmesi için ne kendisinin, ne de müstahdeminin kusurunun şart olmadığı, hakimin nedensellik bağı bulunmak kaydıyla özel hal ve şartları takdir ederek manevi tazminata hükmedebileceği, belirtilmiştir.

Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde, bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir.

Anayasa’mız 5, 12, 17, 20 ve 26. maddelerinde kişilik değerlerinin önemini esas alarak bunları ihlal edenlere karşı kişinin korunmasını garanti altına almıştır.

Kanun koyucu, manevi tazminat davası açılacak halleri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24, 25, 121, 174/11, 158/11 ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47 ve 49’uncu maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47’nci maddesi ise özel nitelikte bir hüküm olup, fizik (maddi) kişilik değerlerinin, yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir.

Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacını güder.

Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir.

Maddi zararda olduğu gibi manevi zararın kesin bir şekilde hesaplanması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir.

Zarar gören, uğradığı haksız eylemden kaynaklanan maddi tazminatının miktarını tayin edip, talep edebilir. Hatta zarar gören, maddi zararını kısmi dava olarak bir defada değil, zamanaşımı, süresi içinde, birden fazla talepler halinde isteyebilir. Oysa manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer.

Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir.

Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez, bir defada istenilmesi gerekir. Bunun tek istisnası olay sonucu gerçekleşen uzuv zaafı ve uzuv kaybı oranının uzun süren tedavi aşamalarından sonra tam olarak anlaşıldığı durumlardır, insan yapısı gereği, manevi acı olay tarihinden uzaklaşıldıkça azalır, artmaz, bu nedenle olay tarihine en yakın açıklanan irade beyanı manevi acının şiddetini daha açık olarak ortaya koyar. Manevi acı tazminata hükmedilirken davalısına göre değişiklik göstermez.

İstemin değiştirilmesi ve artırılması için, istekte bulunanın daha önceki isteminin dışında ve ondan daha fazla alacağının bulunması gerekir. Manevi zararda ise, zarar gören daha önce belirttiği istemi ile zararını açıkladığı ve belirttiği, artık geriye bir alacağı kalmadığı için gerek ayrı bir dava ve gerekse ıslah yoluyla bir istem de bulunamaz. Zira, manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip, karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir.

Öğretide ve kararlılık gösteren yargısal inançlarda da manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yolu ile de istemin arşınlamayacağı benimsenmektedir.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.07.1980 gün ve E: 3/1477-2113 sayılı; 27.03.1981 gün ve E: 9/1481-251 sayılı; 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 sayılı; 13.10.1999 gün ve 1999/21-648-818 sayılı kararlarında da, aynı ilkeler vurgulanmıştır.

Somut olaya gelince;

Davacıların murisi İsmail’in 02.04.2003 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu öldüğü, davacıların bu olay nedeniyle, davalı aleyhine Ankara 5. İş Mahkemesi’nin 2003/1134 Esas, 2004/1345 Karar sayılı dosyasında, 14.4.2003 tarihinde açtığı davada eş Ayşe için 7.000.000.000.-TL, çocuklar Eray ve Erhan için ayrı ayrı 4.000.000.000.’er TL olmak üzere toplam 15.000.000.000.-TL (15.000,00.-YTL) manevi tazminat talep ettikleri, davanın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409/5. maddesi hükmü gereğince açılmamış sayılmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği hususları uyuşmazlık konusu değildir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilen ilk davanın dava dilekçesinde davacılar manevi tazminat yönünden uğradıkları elem ve üzüntünün parasal karşılığını toplam 15.000.-YTL olarak sınırlandırıp belirtmek suretiyle iradelerini açıklamışlardır. Bu irade beyanı ile kayıtlanan manevi değer ile bağlıdırlar. Artık bundan sonra iradelerini genişletemez ve değiştiremezler. Eş söyleyişle, manevi zararın irade beyanı ile ortaya konulmuş olması, artık irade beyanında bulunan kişiyi bağlayacağından ve manevi zararın bölünerek tazmininin istenmesi olanağı olmadığından bu miktarların üstüne çıkılarak talepte bulunulması olanaklı değildir.

Nitekim, önemli olan manevi zararın miktarı konusundaki iradenin bir yolla açıklanmış olmasıdır. Bu açıklama daha önce açılmış ve daha sonra takip edilmediğinden açılmamış sayılma ile sonuçlanmış bir dava ile olabileceği gibi başka yol ve yöntemlerle de (Ör: ihtarname, ceza davasındaki beyanı gibi karşı tarafa ulaşan herhangi bir irade açıklaması v.s) olabilirdi. Bu hallerin varlığı halinde de durum değişmeyecek; açıklanan irade beyanı beyan sahibini bağlayıcı kabul edilecektir.

Öyle ise, burada önemli olan açılan ilk dava ile ortaya konulan manevi zarara ilişkin iradenin bağlayıcı hale gelmesidir. Bu davanın açılmamış sayılması bu olguyu ortadan kaldırmadığından, açılan ikinci davada, açılmamış sayılsa da ilk davadan daha fazla manevi tazminat isteme olanağı bulunmamaktadır.

Burada açılmamış sayılma kararının niteliğinden çok, buna konu davanın açılması ile ortaya konulan manevi zarar miktarı konusundaki irade açıklamasının niteliği önem taşımaktadır. Yoksa, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409. maddesi hükümleri ve hukuk hayatındaki etkisi göz ardı edilmiş değildir.

Hal böyle olunca; manevi tazminat bölünemeyeceğinden, zararın doğumunu takiben yaptığı irade açıklaması ile zarar miktarlarını toplam 15.000,00.-YTL olarak bildiren davacı tarafın bağlayıcı olan bu irade beyanından dönerek talebini artırma olanağı bulunmamaktadır.

Öyle ise, bozma ilamında da işaret olunduğu üzere mahkemenin bu hususu gözönüne alarak karar vermesi gerekmektedir.

Yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: 1- Davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin yukarıda (1) no.lu bentte açıklanan nedenlerle REDDİNE,

2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde peşin harçlarının her iki tarafa da iadesine, 25.11.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 05-10-2011, 13:12   #9
av.tugba

 
Varsayılan

Manevi tazminat davası bölünerek talep edilemez. Ben bu olaydan manevi olarak etkilendim şimdilik bu kadar talep ediyorum deyip daha sonra yeniden dava açılamaz. Ancak her olay özeldir. Eğer manevi dava sonrasında şartlar değişti ek olarak bazı sonuçlar daha doğdu ise bu şahısta olan manevi yıpratmayı da arttıracaktır. Bu yüzden değişen koşulları da belirterek yeni bir dava daha açılabilir.
Old 05-10-2011, 17:11   #10
adalet için

 
Varsayılan

Zaman ayırıp yanıt veren tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim anacak benim aradığım karar kısmi dava şeklinde açılmış manevi tazminat davasının reddi gerekeceği yolunda.
Old 05-10-2011, 20:19   #11
Mare Nostrum

 
Varsayılan

Ben öyle bir karar çıkmış olacağını düşünmüyorum meslektaşım,eskiden çıkmışsa da yeni kararların tamamı yukarıda sunulanlar gibi, o yüzden olsa bile işinize yaramayacaktır...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
yargıtay kararı arıyorum avktderya Meslektaşların Soruları 1 18-03-2011 13:48
yargıtay kararı arıyorum yargıtay 10.ceza dairesi müebbet Meslektaşların Soruları 4 16-12-2010 14:00
Yargıtay kararı arıyorum... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 3 23-02-2010 15:56
Bir çok Yargıtay kararı arıyorum. hidayet Meslektaşların Soruları 2 17-06-2009 16:14
Yargıtay kararı arıyorum.... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 4 24-03-2008 12:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06281495 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.