|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
23-08-2006, 11:33 | #1 |
|
Harici Araç Satışı Hakkında
Müvekkil yaklaşık iki yıl önce aracını haricen bir galeriye satıyor. Tarafların aracın noter satışını daha sonra alacaklarını beyan etmeleri üzerine bu zamana kadar bekleyen müvekkil aracın izini de kaybediyor. vergisini bu zamana kadar ödeyen şahıs, yıllar önce haricen satmış olduğu aracının herhangi bir suça karıştırılarak zarar görmekten tedirgin şekilde geliyor.
Kayıt sahibi aleyhine icra takibi yapmak ve aracı yakalatmak haricinde bir çözüme ulaşamıyorum. Görüş ve önerileri ile yardımcı olacak meslektaşlarıma şimdiden teşekkür ederim. |
23-08-2006, 12:55 | #2 |
|
Muvazaalı olarak müvekkilinize yapılacak icra takibi bir çözüm elbette ama kesin olumlu etkisi olmamaktadır. Takip sırasında oluşabilecek kazalardanda müvekkiliniz araç sahibi sıfatıyla sorumlu olacağı için bence harici satışı resmi satışa çevirme yoluna bakın, buna imkan yoksa takibe geçilsin derim ben...
|
23-08-2006, 14:14 | #3 |
|
araç satılmış parası ,da sanırım alınmış.
bu anlamda araç yollar da eski malik adına dolaşmaktadır.Bu durumda galeri ile yapmış olduğu protokol yazılıysa ; protokol gereği galericinin aracı ya kendi üstüne yada sattığı kişiye noterde satış yaparak devretmesi gerekir di.bu satış belgesinin bir sureti de satıcı eski malik e verilmeliydi. alacak verecek durumu olarak vergi borçlarını hala ödemekte olan eski malikin bu ödemelere ilişkin icra takibi yapması söz konusu olabilir. ayrıca galeri sahibine noterden ihtarname çekerek,aracı üzerine almasını ,yada sattığı kişinin üzerine almasını aksi taktir de ,mülkiyet kaydının düzeltilmesine dair.tespit davası açacağını,tüm doğan masrafların kendisine ait olacağını,ayrıca dava sonuna kadar tedbir talebi de isteyeceğini talep etmelidir. |
23-08-2006, 16:18 | #4 |
|
Bu konuda satış galeriye yapıldı ise taraflar arasında yazılı satış sözlşemesi olabilir (yani elinizde ) varsayımıyla hareket edersek, bu satış sözleşmesine dayanılarak tescil talepli dava açilabilir mi diye düşünüyorum. Ayrıca bu konuda savcılığa yapılacak şikayet hiç kabul bile edilmiyor. Av.Akın
|
24-08-2006, 16:49 | #5 |
|
Şekle tabi olarak yapılması zorunlu olan işlemlerin usulüne uygun yapılmamış olması durumunda ,bu sözleşme geçersizdir.2918 sayılı Karayoları tarfik kanununa göre araç devrilerinin noter devri ile yapılması zorunlu olup,devir için zorunlu şekil şartıdır.Noter dışında yapılan sözleşmeler geçersizidr.Geçersiz sözleşmede tarafları bu sözleşmenin şartlarına uymaya zorlamak mümkün değildir.Taraflar geçersiz sözleşmeye dayanarak sadece verdiklerini geri alabilirler.Bu nedenle aracın devrinin yapılması için açılacak olan davayı mahkemenin ret etmesi gerekir.Ancak galeriye çekilecek ihtarname ile aracın devrini almasını,ve ödenen vergi borçlarının kendisine ödenmesini aksi takdirde aracın kendisine iadesi ihtar edilmesi mümkündür.Araç devir alınmadığı veya geri iade edilmediği takdirde aracın iadesi için dava açmak mümkündür.
|
24-08-2006, 18:29 | #6 |
|
mülkiyetin geçmesi ayrı şeydir.şözleşme gereği ifaya zorlama ayrı şeydir.harici olarak satılmış aracın ,parası da alınmış sa bu durumda geri alınması söz konusu olmaz.
mesele tescil yani mülkiyetin kayıtlara yansıması,bu açıdan da yapılması gereken mülkiyetin tespit edilmesidir.Tespit kararı ile birlikte galerici ve ya 3. şahıs kimse onun adına kayıt düzeltilecektir. |
24-08-2006, 19:45 | #7 | |||||||||||||||||||
|
1)Elimde yazılı belge olsun ya da olmasın galericiye aracın satış ve teslim tarihini de belirtir şekilde aracın kendi adına ya da sattığı kişi adına tescilini sağlaması için ihtarname çeker, süre verir, verilen sürede işlem gerçekleştirilmez ise dava açardım. 2)Fazlaya dair hakları saklı tutarak satış ve teslimden itibaren bu güne kadar ödenmiş olan vergi, ceza vb. rücu amacı ile icra takibini başlatırdım. 3)Trafikten aracın kendi adına kayıtlı olduğunu belirtir belge alarak (ya da ruhsat vb belgeleri elinde ise onlarla) bulunduğum yer mülki amirliğine ARACIN TRAFİKTEN MEN EDİLMESİ için başvuruda bulunurdum. Saygılarımla... |
24-08-2006, 20:09 | #8 | |||||||||||||||||||
|
Konuyla ilintili olarak 5535 s. lı ve 29.06.2006 t.li yasanın ilgili maddesini de eklemek gereği duydum.
|
24-08-2006, 22:41 | #9 |
|
Sayın Almila,
Galeri ile aracın kayıt maliki arasında yapılmış bir sözleşme var mı? Eğer varsa, bu ilişkiyi kanıtlamakta zorlanmayacaksanız: -Galeriye satış için verdiğiniz aracın halen alıcısı adına tescilinin yapılmadığını, hukuksal yükümlülüklerini (vergiler) halen kendinizin yerine getirdiğini, belirtilen nedenle .... YTL halihazırda zarar ve alacağınız olduğunu belirtip, makul bir süre tayin edip, bu süre içinde satımına aracılık ettiği aracın alıcısına devrinin sağlanabilmesi için alıcının adres ve kişisel bilgilerinin size bildirilmesini, Belirtilen sürede gereken bilgi verilmediği takdirde, yasal sorumluluklarınız dolayısıyla bizarur aracın trafikten men'ini talep edeceğinizi, aynı zamanda ödemek zorunda kaldığınız vergileri vs. zararınızı da galeriden talep edeceğinizi, noter kanalıyla ihtar edin. Galeri, sizi bilgilendirirse (bence bilgilendirmese daha iyi , çünkü alıcı başka yeni alıcılara devir yapmış olabilir, bu da sizi daha da zora sokar), bildirdiği adrese ihtarnamenin benzerini gönderip, devrin alınmasını isteyip, aksi halde yine aracı trafikten meni için başvuruda bulunacağınızı ihtar edin. Galeri sizi bilgilendirmez, hiç yanıt vermezse, galeri aleyhine ödemek zorunda kaldığınız vergiler için 7 örnek icra takibi yapıp, aynı zamanda aracın trafikten men'i için başvuruda bulunun. Aklıma gelen çözüm yolu bu... Saygılarımla |
25-08-2006, 16:06 | #10 |
|
Üç gün önce bir vatandaş takipsizlik kararı getirdi:
6 yıl önce noter senedi ile sattığı traktörün trafik kaydı halen adına göründüğünden yeşil kart alamamış ve hasta eşinin çok az ömrü kalmışken tedavi imkanını bir türlü bulamıyor.Noter senedine rağmen trafiğe başvurmayan alıcının cezalandırılması amacıyla yaptığı başvuru hakkında,"eylemin suç teşkil etmediği;sadece idari para cezasını gerektirdiği" gerekçeleriyle savcı takipsizlik kararı vermiş. |
25-08-2006, 16:25 | #11 |
|
Ben de şöyle bir mahkumiyet kararı ile karşılaştım (Temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş). Araç haricen satılıyor, ne noter sözleşmesi ve ne de trafikte devir yok. Aracın kayıt maliki, benzer yakınmayla (pek benzemiyor aslında, paramın tamamı ödenmedi aynı zamanda devri de alınmıyordan usanarak)kendine çıkış yolu arıyor ve aracımın ruhsatını kaybettim diyerek gazeteye kayıp ilanı veriyor, sonra aracına yeni ruhsat çıkarıyor. Bu arada araba da ortadan kayboluyor. Haricen aracı devralan , hırsızlık yakınmasıyla savcılığa şikayet dilekçesi veriyor. Aracın trafik kayıtlarının celbiyle, kayıt malikinin işlemler silsilesi tespit ediliyor ve kayıt maliki dolandırıcılıktan ceza alıyor.
|
25-08-2006, 16:42 | #12 |
|
Bir menkul mal olan motorlu araç satışını,vergi kayıplarını önlemek amacıyla,ille de noter senedine bağlayan devlet, yine aracın aynından doğan vergilerden,zilyetliği sona ermiş,her türlü sorumluluğunu yerine getirmiş eski maliki sorumlu tutuyor ama eski malikin, "bu gerçeği yansıtmayan kayıttan kurtulmak istiyorum,ne yapmalıyım" şeklindeki çaresizliği karşısında ise, "Başının çaresine kendin bak,çözüm bende yok" diye takipsizlik kararı veriliyor.Yüzyıllardır süregelen anlayış devam ediyor:"Bana -devlete- karşı işlenen suçlar için af olmaz ama caniye,tecavüzcüye, hırsıza arsıza af mı:5 yılda bir" Devletin, vatandaşından müstakil bir bekası yoktur.
Dünkü gazetelerden:Manavgat Aile Mahkemesinin tedbir kararıyla yurt dışına çıkış yasağı konan iki çocuk,tedbir kararından aylar sonra, koruyucu aile Hollandalı çift tarafından, Türkiyenin en büyük havaalanından uçakla Hollanda'ya uçuruldu.Çocukların anne babasının Hollandalı avukatı:"Bu pervasızlık bağımsız Türk Yargısına karşı ağır bir saldırı sayılır" dedi. Gerçekten de öyle!Hukukun üstünlüğü olan yerde, bir hakim kararının uygulanması için herkes kendini seferberlik halinde saymalı ve yerine getirilmesi için icabında gecesini uykusuz geçirmeye değer bulmalıdır.Bunca trafik teşkilatı arasında onbinlerce araç," buralarda trafik tescil mescil sökmez,sür babam sür" kullanılabiliyorsa,ne diyelim!Kanun, noter satış senedinin tescili derhal yapılır diyor; bu hükme aykırılığı tesbit eden bir trafik büro amiri veya kamu iddiacısının geceleyin uykusu gelmemelidir.Ki,çok açık olan bu gibi basit olaylarda yüzlerce sayfa tutan tartışmalara -rağmen de çözümün bulunamadığı- gerek kalmasın. |
25-08-2006, 22:45 | #13 |
|
Şekil noksanlığı nedeniyle kesin hükümsüz olan sözleşmeye dayanılarak yapılabilinecek bişey olmadığını, aracın icra takibi iile kaydına haciz konmasının da araç herhangi bir trafik denetlemesine maruz kalmadığı sürece sonuç vermeyeceğini ve bu belirsiz süreli bekleyişin mantıklı bir çözüm yolu olmadığını, araca ait gelecek dönemdeki vergi borçlarının ödenmemesi durumunda aracın zaten trafikten men cezası alacağını bunun icra takibinden daha mantıklı bir yol olduğunu; hatta bu zamana kadar olan vergi borçlarının bile ödenmekle hata yapıldığını aracın aynından doğan borçlara ilişkin olarak aracın kendisinin bir teminat oluşturması nedeniyle resmi satış işlemini savsaklayan zilyedin bu sayede ruhsat malikine ulaşmak zorunda kalacağını düşünüyorum.
|
26-08-2006, 13:09 | #14 |
|
tescil ile mülkiyetin geceçeği açık hüküm;
bizim bahsettiğimiz ise ön sözleşme veya protokol olarak adlandırılan ,tarafların borç ve yükümlülüklerini ortaya koyan ve tarafları noterde tescil yapma ve karşılığında parayı ödeme borcu altına sokan anlaşmadır. bu anlaşma sözlü veya yazılı olabilir.yazılı olursa şartlar açık olacağından karşı tarafın itirazı söz konusu olamaz. bu sözleşme taraflara ifa mecburiyeti yükler.taraflar dan biri aracının tesciline dair noter de olur verecek,alıcı ise semeni verecek. para alınmış fakat galerici ,tescil için gerekli işlemleri yapmamış yani aracı üstüne almamış veya 3. kişiye satmış sa onun almasını sağlamamış. bu durumda trafik kayıtların da geçen malik gerçek malik olmadığından,mülkiyet kayıtlar da malik olarak gözükene ait olmadığından ,burada bir mülkiyetin tespitinin yapılması gerekir.bu tespit gereğide galeri sahibi adına kaydın düzeltilmesi gerekmektedir.davaya sonradan aracı elinde bulunduran 3.kişiler müdahil olarak katılabilecektir. |
26-08-2006, 13:38 | #15 |
|
Sayın Taslağ'a sonuna kadar katılıyorum(çoğu zaman olduğu gibi) ancak aracın izi bulunamıyor yada bulunamazsa bu konuda mülkiyeti nasıl tespit edeceğiz
|
26-08-2006, 14:07 | #16 |
|
mülkiyetin tespiti davasında ,yani bizim olayımızda.
araçın nerede olduğunun önemi olmaması lazım.ÇÜnkü araçın zilyetliğini galericiye teslim etmişiz. ha galerici kardeşim hayır teslim edilmedi.derse ,böyle bir anlaşmayı kabul etmezse,inkar ederse,ve sözleşmeden dönüldüğünü hiçbir şart altın da ne para aldım ne de ver dim derse budurumda. araç maliki aracın elinden rızası hilafına çıktığını, bulunması şeklinde emniyete bildirimde bulunması gerekir. galerici evet ben 3. kişiye sattım derse bu halde kayıt adına düzenlenmeli. burada galericinin dolandırıcılık kastı kanımca yoktur.para yı vermiştir.ama aracı malik üstünden sildirmemiştir. dava sırasında kime sattığını söyleyecek okişi de yani 3. kişi de davaya hak ve menfaatı bu dava sonucunda değişikliğe uğrayabileceğinden müdahele edebilecek.dava sırasında hakim 3. kişi eğer araca hali hazır da zilyet ise ve galericinin sattığı kişi ise onun adına tescile de karar verecektir. eğer galerici nin satmış olduğu 3. kişi bende arabayı başkasına sattım. şu şu şahıstır derse yine bu kişi ,dava ya müdahil olacaktır. 3. kişileri davaya sokamazsak bu durumda galerici aracı üstüne tescil ettirmek durumunda kalacaktır. böylece malik bu yükten kurtulacaktır. |
26-08-2006, 23:50 | #17 |
|
Noterde düzenlenmemiş sözleşmeyi esas alarak, alıcı galericiyi aracın trafik kaydını üstüne almaya zorlayacak bir kararı hakim ("noter tarafından resen düzenlenmiş sözleşme dışında yapılan her türlü satış ve devirler geçersizdir" diyen ve emredici bir hüküm olan 2918 s. KTK nun 20/d maddesi karşısında) verebilir mi? Uygulamada bu tür taleplerin reddedildiğini zannediyorum.
|
28-08-2006, 22:57 | #18 |
|
Tarafların karşılıklı iradesi aracın satımına ilişkin olup; belirtilen sözleşmeyi satış vaadini içeren ön sözleşme ya da protokol vs. olarak nitelendirme imkanı olmadığı düşüncesindeyim. Sözleşmeye verilen ad, niteleme vs. önemli olmayıp; önemli olan tarafların iradesinin ne yönde olduğudur. Burada da açıkça taraflar satış konusunda anlaşmış ve hatta aracın bedeli satıcıya ödenmiştir. Resmi şekil şartına uyulmaması nedeniyle işlem mutlak butlanla sakat olup taraflar ancak verdiklerini geri isteyebilir. Ben de galericiyi geçersiz bir işlem nedeniyle aracı üstüne alma konusunda sorumlu tutma imkanı olmadığı görüşündeyim. Aksi halde şekil şartına uyulmaması nedeniyle geçersiz sayılacak her işlemi, ön sözleşme niteliğinde değerlendirmek gerekir gibi bir sonuca varmak gerekir ki sözleşmenin mahiyetini tarafların iradesinin belirleyeceği kuralından ayrılmış oluruz.
|
28-08-2006, 23:45 | #19 |
|
Galericinin aracı 3.bir kişiye (hatta o 3.kişinin de 3.bir kişiye devrettiği) , bedelini de alarak devrettiği düşünülecek olduğunda, resmi şekil şartına uyulmamaış olması nedeniyle mutlak butlanla malul sözleşme kavramının, bir kez daha düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Örneklemek gerekirse, geçerliliği resmi şekle bağlanmış, noterde yapılmış olması koşuluna bağlanan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde, inşaatın belirli bir seviyeye ulaşması, akdin her ne kadar geçersiz şekil ile gerçekleştirilmiş olsa da, taraflarca uyularak belirli bir aşamaya getirildikten sonra, "artık" geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği, geçersizlik iddiasının objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayacağına yönelik genel kabul görmüş kararları da anımsamakta yarar var. |
29-08-2006, 11:44 | #20 |
|
günlerden cumartesi galericiye müşteri gelmiş,galericide bu müşteri ile bir ön sözleşme yapmış;
sözleşme şartları olarak galericiye araba teslim edilecek; araç sahibi ise parasını peşin alacak, araçı satacağı zaman ise galerici asıl maliki çağırıp noterde yeni malike devir teslim yapacak. bu satım. sözleşmesi değildir.noterde satış yapılmasını gerektiren,bu yükümlülüğü galericiye yükleyen bir ifa borcudur. ifa borcunun yerine getirilmesiyle ,satım sözleşmesi kurulacaktır. aldıklarını geri verirler derseniz.yani sebebsiz zenginleşme söz konusudur.derseniz.hem galericiye hem araçın malikine hem de 3. kişiye haksızlık yapmış olursunuz. hukuki alem de öncelikli olan taraf iradeleridir.fiili gerçeklik ,kayıtlar daki gerçek olmayan mülkiyetten önce gelir.gerçek olmayan mülkiyet düzeltilir. artı işin realitesine ve uygulamasına da aykırı bir durum söz konusu olur. cumartesi günü açık olmayan notere galerici müşteriyi nasıl götürecektir.vede galerici araçları üzerine uygulamada almaz.genel de satış yetkisi alırlar.olayımız da ise bu yetki dahi alınmamış.alınsa bile satış yapmadan fiili olarak satım yapabilirde. taraflar arasındaki sözleşme gecerlidir.sözleşmeye aykırılıktan dolayı ifa artı tazminat istenebileceği gibi ,sözleşme feshedilerek taraflar verdiklerini iade eder ve tazminatta talep edilebilir. sonuçta ön protokol gecerlidir.ve bunun ifası istenebilir. gayrimenkuller açısından da aynı durum söz konusudur. borçlanılan ifa etme borcudur.yani tescili yapmaktır. T.C. Y A R G I T A Y 13.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI Sayı Esas 2003 Karar 1729 5973 Y A R G I T A Y İ L A M I MAHKEMESİ : A 8 Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 6.11.2002 NO : 983-793 DAVACI : Z K vekili avukat İ S DAVALI : T Genel Müdürlüğü vekili avukat İ Y Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü. K A R A R Davacı, davalının yapımını üstlendiği binadan harici sözleşme ile 114.000 mark karşılığı daire satın aldığını ve oturmaya başladığını, mark kurumdaki artış nedeniyle ödeme güçlüğüne düştüğünü, taksitlerin Türk Lirası olarak ödeme talebinin sözleşmedeki hüküm nedeniyle reddedildiğini, bilahare 4.7.2001 tarihinde taksit sayısını uzatan anlaşma yapıldığını ancak bununda yeterli olmadığını, haricen yapılan sözleşmenin zaten geçersiz olduğunu bildirerek, geçersiz sözleşmesinde dolayı ödenen taksitlerin tahsiline, henüz ödenmeyen taksitlere ilişkin bonoların iptaline ve sözleşmeden dolayı davalı tarafın kira talep edemeyeceğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, davacının ödeme güçlüğü nedeniyle uyarlanan 4.7.2001 günlü sözleşme ile bağlı olduğunu, tüm taksitler ödendiğinde tapunun verileceğini, halen davacının taşınmazda oturduğunu bildirerek, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmenin bu aşamada hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davacının uyarlanan 4.7.2001 günlü sözleşme ile bağlı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmazın davacıya haricen satıldığı ve satış tarihi olan 19.9.2000 tarihinde 114.000 Mark bedeli taksitli harici satış sözleşmesi imzalandığı evin davacıya teslim edildiği taraflar arasında ihtilaflı değildir. Taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın davalı adına tapulu olup tapulu taşınmazların satış ve ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığı için hukuken geçersizdir. (MK. 634, BK. 213, Tapu Kanunu 26. ve Noterlik kanunu 60. maddeleri) o nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri isteyebilir. Davacı 4.10.2001 tarihli sözleşmenin feshi ihbar yazısı ile ödediği bedelin iadesini talep etmiştir. Davacı mark olarak yaptığı ödemelerin mark olarak iadesini talep etmiş olmakla dava tarihine kadar ödenen 60.000 markın dava tarihinden itibaren Merkez Bankasının marka uyguladığı yıllık faiz oranı nazara alınıp uygulanarak ödeme tarihindeki merkez bankasının kur üzerinden tespit edilecek TL. karşılığının davalı taraftan tahsiline, henüz ödenmeyen bonolardan dolayı borçlu olmadığının tespiti ile geçersiz sözleşmelerden dolayı tarafların birbirlerinden kullanma bedeli de isteyemeyeceğinin tespiti ile davacı elinde bulunan evin davalıya teslimi şartıyla davacı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.5.2003 gününde oy çokluğuyla karar verildi. Başkan V. Üye Üye Üye Üye MUHALEFET ŞERHİ Kural olarak geçersizliği ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olarak sayılmaz. Ancak bazı durumlarda özellikle taraflarca akdin bazı hükümleri yerine getirildikten sonra bunu ileri sürmek objektif iyi niyet ilkeleri ile bağdaşmaz. 30.9.1988 T. E2.K.2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan tescil davalarının satıcının Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanan taşınmazdan sattığı bağımsız bölümü tüm borçlarını eda ederek alıcıya teslim etmesi ve alıcının bu bağımsız bölümü malik olarak kullanmasına rağmen, satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması halinde olayın özelliğine göre hakim tarafından Medeni Kanunun 2. maddesi gözetilerek kabul edilebileceği kararlaştırılmıştır. Yine 25.1.1984 gün 3/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul kararında da ifade edildiği üzere M.K.nun 2. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralın amacı; hakime özel ve istisnai hallerde adalete uygun düşecek şekilde hüküm verme imkanı sağlamaktır. Hukukun her alanında uygulanma niteliğine sahip olan hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının şekle aykırılığı ileri sürme hakkı içinde bir sınır teşkil ettiği, buyurucu niteliği itibariyle hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği Türk Hukuk Öğretisi ve uygulamasında tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Davaya konu olayda geçersiz olduğu ileri sürülen sözleşmeye göre davacıya satılan bağımsız bölümün sözleşmeyle birlikte davacıya teslim edildiği ve davacının bu taşınmazı malik sıfatıyla kullana geldiği, satış bedelinin büyük kısmının davalı tarafa ödendiği geriye kalan kısmının ise taksitler halinde ödenirken ülkenin geçirdiği ekonomik kriz nedeniyle, uyarlama talepleri kabul edilmediği için akdin şekil yönünden geçersiz olduğu gerekçesiyle bu dava açılmıştır. Davalı sözkonusu bağımsız bölümü davacıya teslim etmiştir. Davacının bu davayı açmayıp geriye kalan borcunu davalıya ödemesi halinde yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve müstekar H.G.K. Kararları ile diğer Yargıtay kararları karşısında sözleşmenin şekil şartlarına uyulmadan yapılmış olmasına rağmen bu sözleşmeye dayanarak davalı aleyhine tapu iptal ve tescil davası açabileceği ve lehine hüküm kurulacağı açıktır. Esasen bir çok kamu kuruluşu ve kamu bankalarının kendilerine ait taşınmazları önce şekil şartlarına uyulmadan düzenlenen sözleşmelerle 3. şahıslara sattıkları ve daha sonra tapuda devir yaptıkları bilinmektedir. Yasa tapuya kayıtlı taşınmazların devri için şekil şartları getirmekle taşınmaz satın alan kişileri korumak istemektedir. Davalını n T. H. K olması karşısında tarihsel kişiliği de gözönüne alındığında, davacının sözleşme şartlarına göre edimlerini yerine getirmesi halinde taşınmazın davacıya tapuda devrinin yapılacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ekonomik kriz nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan bedelin davacının işine gelmemesi, uyarlama taleplerinin kabul edilmemesi gibi nedenlerle açıldığı anlaşılan bu dava yukarıdaki açıklamalar ışığında M.K.na göre bir hakkın kötüye kullanılmasının bariz bir örneğidir. Bu nedenlerle mahkeme kararının onanması kanısında olduğumdan yazılı gerekçelerle bozulmasına yönelik çoğunluk görüşüne katılmıyorum. T.C. Y A R G I T A Y Ondördüncü Hukuk Dairesi E. 1994/38 K. 1994/1552 T. 14.2.1994 ÖZET : Kendisinin hissedar olduğu taşınmazın diğer müşterek hissesini malikinden haricen satın alarak üzerine meyve ağaçları diken davacının, iyiniyetli olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle, MK.nun 650. maddesinde yazılı objektif şartlar da mevcut bulunduğu takdirde, haricen satın aldığı hisse davacı adına tescil edilebilir. Bu durumda, ilk ödenen satış bedeli, taşınmazın bedelinden düşülmelidir. (743 s. MK. m. 650, 655) Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen hükmün, Dairemizin 19.11.1993 gün ve 1993/8428-9061 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü: Davacı, taşınmazda 2/3 pay sahibidir. Diğer 1/3 pay sahibi de davalıların murisidir. Davacı, davalıların murisinden 1/3 payı haricen satın almıştır. Bu payın kendisine tapudan ferağ edileceği inancı ile taşınmaz üzerine meyve ağaçları dikmiş, satıcı ölmüş bulunduğundan mirasçıları davalılar ferağa yanaşmadığı cihetle MK.nun 650. maddesine dayanarak davalılar murisinin payının adına tescilini istemiştir. Davacı ve davalıların murisinden başka taşınmazda paydaş yok iken, harici satış sözleşmesi düzenlenmiştir. Davacının iyiniyeti olayda vardır. Objektif şartlar da davacı yararına bulunursa, 1/3 payın bedeli ilk ödenen bedel düşülerek davalılara ödenmek suretiyle pay tesciline karar verilebilir. Davalının tashihi karar sebepleri itibariyle yerinde görülmediğinden istemin reddi gerekmiştir. S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 440. maddesindeki hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin (REDDİNE), aynı kanunun 442/3'e göre takdiren 198.000'er lira para cezası ile 60.800 lira red harcının düzeltme isteyenlerden alınmasına, 14.2.1994 günü oybirliğiyle karar verildi. T.C. Y A R G I T A Y Onüçüncü Hukuk Dairesi E. 1990/5909 K. 1991/238 T. 15.1.1991 Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Davacı, arsa sahipleri ile yaptığı eser sözleşmesine göre kendine bırakılan üç nolu daireyi davalı yüklenici Aykut'un 700.000 TL. harici sözleşmeyle satıp teslim ettiği halde tapusunu vermediğini, ikame ettiği tapu iptali ve tesçil davasının ise taşınmazın üçüncü kişiye satılmasından dolayı reddedildiğini, diğer davalı Müzeyyen'in Aykut'un annesi olup inşaat işlerini yönettiğini ileri sürerek şimdilik 6.000.000 TL. olumlu zararının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili, tapulu taşınmazın harici satışına ilişkin mutlak butlanla malul sözleşmeye dayanılarak tazminat istenemeyeceğini, davacının yararlandığı 1.485.000 TL. kira parasının davacı alacağından mahsup edilmesini, davanın zamanaşımına uğradığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir. Mahkeme, 700.000 TL. satış parasının haksız iktisap hükümlerine göre davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına karar vermiştir. Karar, her iki tarafça temyiz edilmiştir. 1- Davalılardan Müzeyyen'in temyizinin incelenmesinde; Satım sözleşmesinde Müzeyyen taraf değildir. Bundan ayrı sorumluluğunu gerektirir bir yönü de kanıtlanamamıştır. Bu nedenle hakkında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir. 2- Davacının temyizinin incelenmesinde; Davalı Aykut ile dava dışı arsa sahipleri aralarında İsak Şah Mahallesi ve sokağında tapunun 14 pafta, 117 adada 16 parsel sayılı arsa üzerine yapılacak çok katlı bina için kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği, yüklenici Aykut'un inşaatı tamamlayarak eser sözleşmesince kendisine bırakılan bağımsız bölümlerin adına tesçilini isteme hakkını kazandığı, bunlardan ikinci katta, köşebaşı konumundaki üç nolu daireyi 15.8.1981 günlü sözleşme ile davacıya satıp teslim ettiği, daha sonra üçüncü kişiye tapuda satış yaptığı, davacının Bursa Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi'ne 1985/339 esasına kayden açtığı tapu iptali tesçil davasının davalıca, dairenin üçüncü kişiye satılması nedeniyle reddedildiği, yanlar arasında uyuşmazlık konussu olmadığı gibi mahkemenin kabulü de bu yoldadır. Davacı ile davalı Aykut arasında haricen düzenlenmiş 15.8.1981 tarihli sözleşme tapulu taşınmaz mülkiyetini devir borcu doğuran bir sözleşme olarak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun yapılmadığından hukuken geçersizdir (MK. m. 634, BK. m. 213, Tapu Kanunu m. 26, Noterlik Kanunu m. 60/3). Ne var ki genel kural böyle olmakla beraber, davacı kat mülkiyetine tabi olmak üzere yapılan taşınmazdan üç numaralı bağımsız bölümü davalı yükleniciden satın alıp tüm borçlarını eda ettiği davalıdan teslim alıp yıllarca malik gibi kullandığı çok açıktır. İşte bu maddi vakıa Medeni Yasanın 2. maddesinde açıklanan dürüstlük kurallarının uygulanması için önemli ve yeterli bir gerekçe oluşturmaktadır. Gerçekte de, açıklanan tartışmasız olgular ile tarafların sözleşme yapılması sırasında ve daha sonraki davaranışları, olayın kendine özgü özellikleri birlikte değerlendirildiğinde, davalının sözleşmenin şekil noksanlığı nedeni ile geçersizliğini ileri sürmesi tam anlamıyla hakkın kötüye kullanılması olacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Davalının bu tutumu Medeni Yasanın 2. maddesindeki objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Bu nedenle butlan savı eksiksiz kalacağından hakim, MK. m. 2'ye dayanarak davalıyı aynen ifaya mahkum edebilir. Bu görüşler tüm unsurlarıyla uyuşmazlığa ve olaya uyan 1987/2 Esas, 1988/2 Karar numaralı ve 30.9.1988 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında geniş olarak açıklanmıştır. Taraflar arasındaki harici satım sözleşmesinin hukuki tanımının şumul ve etkisinin tesbitinde anılan İçtihadı Birleştirme Kararının alıcıya tanıdığı hak ve yetkiler ile satıcıya yüklediği edimlerin gözden kaçırılmaması zorunluluğu az yukarıda açıklanan kabulün doğal bir sonucu olacaktır. Hal böyle olunca istem konusu tazminatın hukuki dayanağı ve kapsamı borcun ifa edilmemesi ve sonuçlarını düzenleyen Borçlar Kanununun 96-108. maddelerince tayin ve tesbit edlieceği açıktır. Davalı Aykut'un satım konusu dairenin ferağını davacı alıcıya vermediği, kusurlu davranışlarıyla 13.4.1984 tarihinde üçüncü kişiye satış yaptığı dos-yadaki delillerle kanıtlanmıştır. Böylece ifa etmeme borçlu davalının kusurundan doğan bir imkansızlıktan kaynaklanmaktadır. Borçlunun kusuru yüzünden ifa imkansız hale gelse bile taraflar arasındaki borç ilişkisi devam eder. Böyle bir imkansızlık sadece alacak hakkının içeriğini değiştirir. Diğer bir anlatımla o zamana kadar aynen ifa edilmesi gereken alacak bir tazminat alacağı şekline dönüşür. Borçlunun kusuru ile ifanın imkansızlaşmasıyla alacaklı zararının tazminini istemeye hak kazanır. Borcunu ifa etmeyen borçlunun ödemekle yükümlü olduğu giderim ise ifa menfaati karşılığıdır. Borcunu gereği gibi ifa etseydi alacaklının mal varlığı durumu ne miktarda zenginleşecek idiyse, işte bu miktar tazminatı borçlu ödemekle yükümlüdür. Tüm açıklananların ışığı altında mahkemece yapılacak iş, ifanın imkansız hale geldiği üç nolu dairenin üçüncü kişiye satıldığı tarihteki gerçek ra-yiç değeri uzman bilirkişilere tesbit ettirilmeli, isteme bağlı kalınarak tazminata hükmedilmelidir. Mahkemenin hukuki değerlendirmede yanlışlığa düşerek yazılı şekilde sadece satış parasına hükmetmesi usule ve yasaya aykırıdır, bozma nedenidir. 3- Davılı Aykut'un temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. S o n u ç : Mahkeme kararının birinci bent gereğince davalı Müzey-yen, ikinci bentte açıklanan nedenlerle de davacı yararına (BOZULMASINA), üçüncü bent uyarınca davalı Aykut'un temyiz itirazlarının incelenmesine, istek halinde peşin harcın iadesine, 15.1.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
29-08-2006, 12:11 | #21 |
|
Sayın Av. Mehmet Emin Taslak
Sizin görüşünüze, kanun hükümlerine aykırı olduğundan katılamıyorum: Eğer, kanunun aradığı resmi şekil şartına aykırı olduğundan geçersiz olan sözleşmenin ifası istenebilirse , sözleşmenin geçersiz kalmasına ilişkin kanun hükmü kağıt üzerinde kalır. Geçersiz bir sözleşmenin ifasının istenebilmesi ile geçerli hale gelmesi mümkün değildir. Benim görüşüm, 24.8.2006 tarihli mesajı ile konuyu çok iyi özetleyen Sayın karadağlıhukuk'un görüşü ile aynıdır. Saygılarımla |
31-08-2006, 12:43 | #22 |
|
Sayın Konyalı,
anladığım kadarıyla Sayın Taslak, yapılan sözlü sözleşmenin,akit yapma vaadi sözleşmesi olduğunu, buna dayanarak ifaya icbar davası açılabileceğinden bahsetmektedir. Ancak satış vaadi sözleşmeleri,Borçlar Kanunun 22. maddesinin ikinci fıkrasına Göre, esas sözleşmenin şekil şartlarına tabidir.Bunun istisnası,Gayrı menkul satış vaadi sözleşmeleridir.Bu sözleşmelerin tapuda yapılmasına gerek yoktur.Noterde düzenlenmesi yeterlidir. YANİ BUNU AKİT YAPMA VAADİ OLARAK DEĞERLENDİRSEK DAHİ, asıl aktin şekil şartlarına tabi olur. Peki istihkak davası açılabilir mi?Bu tartışılabilir,ancak bence açılamaz.Çünkü geçersiz sözleşme dahi olsa mülkiyetin devri gerçekleşmiştir.Özellikle aracın menkul mal olduğu zilyetliğin devrinin teslimle gerçekleştiği ve galericinin bunu iyiniyetli üçüncü kişiye devretmiş olabileceği düşünüldüğünde. Hakkın kötüye kullanma yasağı işler mi? Bilmiyorum. Ne yapılabilir? benim görüşüm herzaman ki son çareye başvurulabilir.Yani sebepsiz zenginleşme. Tabi ki bu davalar açısından ispat yükümlülüklerini de unutmamak lazım. |
03-09-2006, 17:06 | #23 |
|
Sayın M.E.Taslak'ın önerileri,olması gereken hukuk açısından yerindedir.Ancak uygulamada bu görüş kabul görmemektedir.Kat mülkiyetine tabi olmak üzere inşa edilen taşınmazları konu alan harici satış sözleşmelerinin ifa olanağı bulmasının nedeni ise 1988/2 sayılı İBK.dır.İnşallah 2918 sayılı KTK m.20/d hükmünün neden olduğu sorunları aşmamızı sağlayacak bir İBK yakında çıkar.
|
28-03-2007, 15:05 | #24 | |||||||||||||||||||
|
yaptığım araştırmalara göre sanırım hala bu konuda bir çözüm getirilmedi.
hukuku dolanarak! yani anlaşmalı haciz yolu ile aracın bağlanması tek çözüm olarak görünüyor. bunun dışında trafikten men kararını nasıl alabiliriz.yani araç çalınmış değil.savcılığa bu nedenle başvuramıyoruz.savcılık talimatı olmadan emniyet bu konuda dilekçe üzerine bir karar verebilir mi??? sayın ibretinin belirttiği çözüm yolu güzel görünüyor;
|
04-06-2007, 11:34 | #25 |
|
Elimde şu şekilde bir harici araç satım sözleşmesi varÖzetleyerek veriyorum.)
1-...plakalı araç Ahmet tarafından Mehmet'e satılmıştır. 2-...Bankası...Şubesine rehinli olan aracın satımına dair 11.000,00YTL alıcı Mehmet tarafından satıcı Ahmet'e nakit olarak ödenmiştir. Aynı Banka'ya ödenmesi gereken 45 adet senedin borçlusu ve muhatabı işbu sözleşmenin tanzim tarihi olan 08.08.2006 tarihinden itibaren alıcı Mehmet'e aittir.(Her bir senedin bedeli 1.130,00)YTL'dir.) 3-Sözleşmenin düzenlendiği tarih olan 08.08.2006 tarihinden önceki her türlü vergi borcu Ahmet'e aittir. Bu tarihten sonra tahakkuk edecek tüm araç borçları Mehmet'e aittir. 4-1 yıllık kasko ücreti alıcı Mehmet tarafından ödenmiştir. 5-Alıcı Mehmet tarafından banka taksitleri muntazam ve vadesinde ödenmediği takdirde tazminatla sorumlu olacaktır. 6-Satıma konu edilen araç üzerinde üçüncü kişilerin her türlü istihkak talepleri ya da satıcı Ahmet'in şahsi borçlarından dolayı aracın bağlanması halinde satıcı Mehmet aracın nakdi değeri olan 60.000,00YTL'yi Mehmet'e kayıtsız koşulsuz olarak ödeyecektir. ...08.08.2006 imza İmza İmza Satıcı Ahmet Alıcı Mehmet Şahit Veli NOT:Satıcı Ahmet'in anlattığına göre Mehmet Banka senetlerinin ve aracın vergi borçlarının büyük bir bölümünü ödemeden aracı da alarak kayıplara karışmış. Banka ödenmeyen Tüketici Kredisi taksitleri nedeniyle Ahmet'e ihtarname çekmiş. Ahmet bilgisizce yaptığı sözleşme nedeniyle sıkıntıda... SORUN: 1-Kanımca satım işlemi noter dışı yapılmış olması nedeniyle hem taraflar arasında hem de üçüncğ kişilere karşı geçersiz bir işlemdir. Peki hak ve borçlar ne olacak? "Hak ve borçlar sadece taraflar arasında hüküm ifade eder." diyebilir miyiz? 2-Ahmet aracının bulunması için yaşadığı ilin Valiliğine mi müracat edecek? Peki hangi gerekçe ve hangi taleple başvuracak? Görüş ve tecrübelerinizi bekliyorum... |
04-06-2007, 12:05 | #26 |
|
Aracın suça karışması veya başkaca zarar doğurucu bir eyleme konu olması durumunda hukuki ve cezai takibatlarda müvekkilinizin araç üzerinde fiili hakimiyetinin bulunmadığı ve aracın bu surette rıza dışı ve hatta kendisinin de mağduru olduğu " emniyeti suiistimal " neticesinde aracının elinden çıkmış olması karşısında :
1- Müvekkilinizin aleyhine işlenen (aracın elinden çıkış şekli ve kaçırılmış olması karşısında)emniyeti uiistimal suçundan savcılığa suçduyurusu yapmanızı; 2- Aracı yeniden ele geçirebilmek için muvazaalı haciz sizin açınızdan " alacağını tahsil etmek amacı (ve tabii iyiniyetle )ile nitelikli dolandırıcılık " suçunu teşkil edeceğinden bu yolu kullanmamanızı öneririm. Bu konuda bizim şikayetimiz üzerine aracı sattığı halde geri alabilmek için muvazaalı haciz yaptıran alacaklı ve borçlu aleyhine " icra dairelerini/kamu kurumunu aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldı ve bir miktar alacaklı olduğu gözetilerek,özel indirim hükmünden faydalandırılarak sanıklar hakkında ceza tertip edildi.. (Ağır Ceza ) Bu nedenlerle sizin mağduriyetiniz nedeniyle emniyeti suiistimal ve/veya hırsızlık suçundan şüpheliler aleyhine yapacağınız şikayet,aracın olası zararlandırıcı,hukuka aykırı,suç teşkil eden eylemlere karışması halinde müvekkilinizin cezai ve hukuki sorumluluğunu ortadan kaldıracaktır. İyi Çalışmalar Dilerim. |
04-06-2007, 12:56 | #27 |
|
Galiba,konuyu iyice okumadan,aracın elden çıkış şeklini
izinsiz alınıp gidilmiş olarak düşündüğüm için emniyeti suiistimal yanında hırsızlık suçlaması da yapılabileceğini yazdım. Hırsızlık suçlaması tabii ki yapılamaz. Ama emniyeti suiistimal teşkil eden hareketler mevcut sayılabileceği(devrini almayı vaadedip daha sonra ortadan kaybolmak,hukuki ilişkinin merasimini tamamlamak için biraraya gelme yükümlülüğünden kaçınmak,bu konuda duyulan güveni suiistimal olarak değerlendirilebilir) ve her durumda C Savcılığına bu konuda yapılacak bir başvuru,ileride suç unsurlarının oluşmamasına dair bir değerlendirme ortaya çıksa bile,en azından müvekkilinizin , aracın suça karışması veya tazminat borcu doğuracak bir olaya karışması durumunda,sorumluluğunu ortadan kaldıracak olan " olay tarihinde işleten sıfatının bulunmaması " sonucunu doğuracak,araç üzerinde fiili hakimiyetinin bulunmadığı savunmasına yarayacak bir işlem olacaktır. |
04-06-2007, 13:04 | #28 |
|
Güveni kötüye kullanma
Madde 155- (1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.(1) (2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Burada kanımca cezai değil; hukuksal tartışma var. |
04-06-2007, 13:12 | #29 |
|
Madde metnine göre suçun tamamen oluşmuş olduğunu kabule çok yakın bir imkan var. Madde metnini okur musunuz, olaya çok yakın bir kalıbı ifade ediyor. Zilyedin sonradan gelişen davranışları bu suçun tanımına uygun ve suçun oluşmasına varabilecek görüntüde. Cezai takibatın en büyük faydası,olası zarar ve suçta kullanımı halinde kayıt sahibi ve satmış durumdaki malikini,karşılaşabile
ceği davalarda iyiniyetli kılmak ve iyiniyetini ispata yarar bir dosyanın resmi olarak oluşması. |
04-06-2007, 13:16 | #30 |
|
Harici satım sözleşmesi yapılmış; sözleşme şartlarına uyulmamıştır.
Zilyetliğin devrinde satış iradesi var.Yoksa emanet ve kullanım yok. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Harici Sözleşme ile Gayrimenkul Satışı | ISIL YILMAZ | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 32 | 24-01-2017 19:16 |
Borcun Nakli-harici Oto Satışı-nedensiz İktisap... | Av. Bülent Sabri Akpunar | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 14 | 17-01-2011 13:41 |
Süresiz Vekaletname İle Araç Satışı | yuysal | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 22-09-2004 10:07 |
Araç Satışı | murat | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 27-02-2002 16:06 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |