10-02-2004, 23:26 | #1 |
|
İtiraz Süresi
Merhaba Avukat arkadaşlara danışmak istedim.
Elimde 2001 mart ayına ait bir çek var.Yasal süresi içinde arkasını yazdırdım ve asliye ceza ya müracaat ettim. Üç dört duruşmadan sonra 2002 ekim ayında çekin zorla alındığına dair dilekçe ve birtakım şahitlerle iddiada bulundular. Bunun neticesinde hakimde devam eden duruşmalarımda bu iddianın hazırlık aşamasının neticelenmesinin beklenilmesi gerektiğini söyledi. Fakat benim bildiğim;böyle bir iddia var ise bu ayrı bir davadır ve sürmekte olan çek davasını etkilememesi gerekir diye biliyorum. Beni bu konuda aydınlatırsanız ve bu konu ile ilgili bir yargıtay kararı varsa sevinirim.saygılarımla. |
11-02-2004, 11:57 | #2 |
|
Hakimin verdiği karar doğru. Zira yeni başlatılan koğuşturma neticesinde iddialar esaslı görülüp senedin yağması suçundan dava açılabilir ve böyle bir davanın sonucu da halihazırda görülmekte olan davanın neticesini etkileyecektir.Mahkemenin bu yöndeki kararını nihai karar olmadığı için de tek başına temyiz edemezsiniz.
|
11-02-2004, 21:05 | #3 |
|
peki ama bu kişinin niyeti zaten belli zaman kazanmak.Madem böyle bir iddiası varsa neden hemen o zaman nefes nefese karakola gitmemiş de 20 ay beklemiş ve bu süre zarfında hiç bir duruşmaya katılmamış.Peki bütün borçlular böyle yaparsa ne olacak
|
12-02-2004, 09:28 | #4 |
|
Çekler diğer ticari senetlere göre farklılık gösterir. Düzenlenmesi, çek karnesi verilmesi.basımı üçüncü taraf olan banka sebebiyle sıkı koşullara bağlıdır. Savınızda haklısınız. Kendisinden zorla çek alındığını iddia eden kişinin derhal suç duyurusunda bulunması, durumu bankaya bildirmesi gerekirdi. Sanırım aynı çekten dolayı sanık aleyhine icra takibine de başlamışsınızdır. Takip sırasında borçlunun borcuna itiraz edip etmemesi de önemli bir dayanak olacaktır.
Diğer taraftan sanığın davranışının pek makul olduğu söylenemez. Çünkü şikayete tabi olan çek davası her halükarda ödemenin yapılması ile düşecektir. Ancak çekin yağmalandığına dair iddiaların asılsız olduğunun anlaşılmasından sonra bu sefer C. Savcılığı sanık aleyhine duruma iftira suçundan yeni bir dava açacaktır ki, bu dava re'sen yürütülecektir. |
12-02-2004, 20:18 | #5 |
|
sayın köseoğlu dediklerinize katılıyorum,ama peki benim davam, bu hazırlık tahkikatı sonuçlanıncaya kadar beklemek zorundamı kalacak.Ayrıca hazırlık tahkikatının sonuçlanması için belirli bir zaman süresi varmıdır acaba.17/02/2004 tarihinde duruşmam var ve sanık gene gelmezse duruşmaya ben acaba yeni çek yasasına göre iki kez duruşmaya gelmediği için hakimden karar vermesini isteyebilirmiyim.SAYGILARIMLA
|
13-02-2004, 09:46 | #6 |
|
CMUK, "Yapılan hazırlık tahkikatı sonunda, toplanan deliller kamu davasının açılmasına yeterli ise Cumhuriyet savcısı mahkemeye bir iddianame vermek suretiyle kamu davasını açar." diyor ancak bunun için bir süre vermiyor. Bu sürenin soruşturmanın çapına,genel iş yükünegöre makul olması beklenir. Ama en fazla X gün diye bir şey yok.
İki kez üstüste duruşmaya gelmeme konusuna gelince; buradaki koşul şikayetçi açısından getirilmiş (Bknz Geçici madde 1) Sanığın daha önce duruşmada ifadesinin alınması durumunda ise mahkeme zaten sanık gelmese de karar verebilir. Ancak tekrarlamak istediğim bir konu var. Ortada mahkemenin bekleme nedeniyle verdiği bir durma kararı var. Beklenilen soruşturma tamamlanmadan sanığın mahkumumiyetine karar vermeyecektir. |
15-02-2004, 18:48 | #7 |
|
bence sorun "türkiye'deki "sokaktaki adalet" ile "salondaki adalet" arasındaki makasın gittikçe açılmasıdır. Yargımızda "standartsızlık" boyutu gittikçe büyümektedir. Gelişen tutarsız içtihatlar karşısında, hukukun en temel kuralları hükmünü yitirmiştir. Bir avukat olarak, önümüze gelen bir çok olayda, mahkemeden nasıl bir karar çıkabileceğini artık ne yazık ki tahmin edememekteyiz.
|
27-02-2004, 02:53 | #8 |
|
Sayın köseoğlu
17 şubatta duruşmaya katıldım tekarardan hakim haziran ayına erteledi.Hazırlık tahkikatının beklenmesi için. Banada bir tavsiyede bulundu;Git savcı ile görüş bir an önce hazırlığı neticelendirsin dedi. EEE şimdi benim yapmam gereken herhalde savcının ayakkabısının derisinin cinsini öğrenecek şekilde ayaklarına kapanmak galiba. Ne dersiniz,hukukta sizce böyle saçma bir şey olurmu acaba? SAYGILARIMLA. |
27-02-2004, 09:49 | #9 |
|
Sayın Bostan,
Adliyelere daha önce yolu düşmemiş bir kişinin tüm bu olanları anlayabilmesi çok zor, bunun farkındayım. Ancak bu tek başına adalet teşkilatına has bir durum değil. Maalesef iş yükü, yetersiz ve eğitimsiz personel, devlet kadrolarının avanta kapısı sayılması,cinnet geçirtici bürokrasi, yazışmalar angaryası vs. tüm devleti sarmış durumda. İşin acı tarafı 1700 yıllarda Türkiye'de (İstanbul'da) yaşamış ilk İngilitrede Büyükelçisinin anılarında çizdiği portrenin bugünden hiç farkı yok. Sizin şu andaki durumunuz için net bir cevap: Yapacak hiçbir şeyiniz yok beklemekten başka. Anladığım kadarıyla duruşma sırasında biraz yakınmışsınız ve hakim size bir "tavsiyede" bulunmuş. Bunun bir "alay" olduğundan yüzde yüz emin olunuz. Ben sıradan bir vatandaşın savcıya gidip işin hızlandırması talimatı verebileceğine, savcının da buna uyarak bir an önce soruşturmayı tamamlayacağına- kısa sayılmayacak meslek deneyimime dayanarak söylüyorum - rüyamda görsem inanmam. Çok büyük olasılıkla ,insaflıysa, yalnızca sizi odasından kovmakla yetinir veya derhal yan odadaki kolluğa talimat vererek sizi gözaltına aldırır ve başka bir anlamadığınız dava sürecine, ancak bu sefer sanık olarak sizi dahil eder. Saygılarımla |
27-02-2004, 10:30 | #10 |
|
Sayın Oköseoğlu,
Savcıların dediğiniz kadar keyfi davranmaları mümkün değil. Eğer savcıya talimat vermek için odasına girerseniz kovulmanız normaldir. Müşteki savcıya talimat veremez. Ancak savcıya bilgi vermek veya yardımcı olmak için bilgi almak için odasına giren hiç bir müşteki savcı tarafından kovulmaz. Her ne kadar hazırlık soruşturması için bir süre belirlenmemiş ise de, hiç bir savcı bir evrakı bir haftadan fazla elinde tutmaz; hemen havalesini yapar. Bundan sonrası adli kolluk görevini yerine getiren emniyetin elindedir. Evrakın emniyetten takibi ile sanığın adresinin belirlenmesi, ifadesinin alınması ve evrakın tekrar savcının önüne gönderilmesi aşaması belki hızlandırılabilir. Örneğin, sanığın yeni adresinin bildirilmesi, sanığın adresi dışında bulunabileceği yerlerin bildirilmesi gibi müştekinin yardımlarıyla, emniyet evrakı daha çabuk tamamlayıp savcıya geri verebilir. Ama sanık kaçıyorsa, saklanıyorsa, sanığa güven duyarak çekini kabul eden müşteki bile adresini bilmiyorsa elbette hazırlık soruşturması uzun sürecektir. Çek kabul edilirken müşteki tarafından bütün bu risklerin bilinmesi gerekir. Bilinmiyorsa basiretsizliktir. Biliniyorsa sonucuna katlanılması gerekir. Sonuçtan savcıların sorumlu tutulması bana haksızlık gibi geliyor. Adli sistemin eleştirisi haklıdır. Hakim savcı açığı, adli kolluk kurulmaması gibi eleştiriler yerindedir. Ama adliye çalışanları bunların sorumlusu değil, mağdurudur. Baltayı kütüğe vurmalıyız; filizlere değil. Her bütçede Adalet Bakanlığı'na ayrılan payın arttırılması gereğine duyarsız kalanlar müştekiler karşısında sorumludur. Saygılarımla Bir Dost |
27-02-2004, 16:00 | #11 |
|
Sayın Bir Dost'un iyi temennilerine katılmak mümkün ama yorumlarına asla. Devletin yasalarla güvence altına aldığı bir kıymetli evrak sebebiyle hukuki haklarını kullanan şikayetçinin, sanığın bulunamaması durumunda basiretsizlikle suçlanması bana cok acımasızca geliyor. Devlet sanığı her ne pahasına sanığı bulup duruşma da hazır etmek zorundadır.
Pek çok Anadolu il ve ilçesinde adliye ve nüfus idaresi aynı binadadır. Buna rağmen sanığın nüfus kaydının gelmemesi sebebiyle duruşmalar ertelenir durur. Yıllarca tartışılan "adli kolluk" meselesini de anlamış değilim. Bugün kolluğun, toplumsal olaylara müdahale eden çevik kuvvet bir tarafa bırakılırsa, zaten neredeyse önleyici hiçbir görevi yok. Görevlerinin hepsi adli. Yüz binin üzerinde emniyet ve bir o kadar da jandarma teşkilatını düşünürsek bence personel azlığından vs.'den şikayet edemeyiz. Şunu sormak istiyorum. CMUK, adliyeye ilşikin görevlerini yapmayan veya savsaklayan kolluk aleyhine savcıya doğrudan dava açma yetkisi tanımış. Bu yetki ne kadar sık kullanılıyor? Tüm bunlar bir tarafa çeklerle ilgili şahsi görüşüm ise; devlet bu işten elini çekmeli, nasıl bono veya poliçe için böyle bir durum söz konusu değilse özel kişiler arasındaki alacak borç ilişkilerini ceza hukukuna konu etmemelidir. |
27-02-2004, 19:30 | #12 |
|
Sayın OKöseoğlu,
Adresini bile bilmediği, tanımadığı bir kimsenin verdiği çeki kabul etmek ve sonra devlete dönerek : - Dolandırıcıyı bul; hem de şimdi bul, demek haksızlık değil mi ? - Çekin karşılığı çıkmazsa ne olacak, diye düşünmemek basiretsizlik değil mi? Ayrıca, emniyet ve jandarma hakkındaki bilgilerinizi yeniden gözden geçirmenizi dilerim . Keşke dediğiniz gibi olsaydı : Görevini yapmayan polisi veya savcıyı görevini yapmaya zorlar sorunu çözerdik. Ama sorun o kadar kolay değil. Zaten zor koşullar altında çalışanları suçlamak haksızlık. Devleti eleştirebilirsiniz. Ama yargıyı değil; yürütmeyi hedef almalısınız: Bütçe Yasasını hazırlayıp, kendi partilerinin çoğunlukta olduğu yasamadan geçiren; Adalet Bakanlığı'na yeterli payı ayırmayan yürütmedir. Burada hiç bir siyasi partiyi suçlamıyorum ya da aklamıyorum; çünkü oy kaygısı taşımayan askeri darbelerden sonraki askeri hükümetler zamanında bile Adalet Bakanlığı'na yeterli pay ayrılmamıştır. Müştekinin şikayeti savcıdan olsaydı Bakanlık hemen müfettiş gönderir gerekeni yapardı. Müştekinin şikayeti polisin görevini savsaklaması olsaydı savcı gerekeni yapardı. Oysa ortada böyle bir konu yok. Müşteki alacağını alamamaktan şikayet ediyor. Alacağını alamamasındaki engel olarak da usul yasalarını gösteriyor. Bence hukukçu olmayan müştekinin tespitleri daha gerçekçi. Saygılarımla Bir Dost |
01-03-2004, 03:45 | #13 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Haklı olmak ve hakkını elde edebilmek birbirinden ayrı şeylerdir. Kendimizi olarak haklı görmek, çoğu zaman hislerimizin ve algıladıklarımızın bize verdiği bir duygudan kaynaklanır. Bu duygunun objektif gerçeklerle uygun olması her zaman mümkün olmayabilir. Böyle bir duygunun nasıl oluştuğu aslında burada söz konusu değil, burada tartışılan haklı olduğunu zanneden bir kimsenin bu hakkı hangi yollardan elde edebileceği.
Haklı olduğu kanısında olan bir kimsenin bu hakkını elde edebilmesi için değişik yollar var. Bu yollar kukuk sisteminden hukuk sistemine değişik olabilir. İşin birde burada konumuz dışı olan hukuk dışı yönü var tabiiki. Konu ile ilgili bütün diğer soruları bir yana bırakıp, Türk Hukuk Sisteminde hak nasıl alınır, Sayın Ayhan_Bostan ın sorusunu ele alıp öyle bir neticeye varmaya bakalım: Olayımızı kısaca özetlersek, davacı aldığı çek in karşılığı olan parayı alabilmek için mahkemeye başvuruyor. Çek in karşılığını ödemesi gereken kimse, çek in kendisinden zorla alındığını öne sürerek çek karşılığı olan parayı ödemekten imtina ediyor. Çek davasını gören mahkeme, çek zorla alındı/yağma edildi iddiasını duyunca bu iddianın gerçek olup olmadığının tespitine kadar, çekin karşılığının ödenmesi konusundak davayı beklemeye alıyor. Mahkemenin bu tavrının doğru oluşundan, tartışmaya katılan hukukçularımızdan hiç birisinin bir kuşkusu veya karşı görüşü yok. Kafaları kurcalayan tek soru, çeki imza eden kimsenin, neden hemen değilde, belirli bir süre geçtikten sonra, çek benden zorla alındı iddiasını ortaya sürmesi. Belirtmemiz gerekirki bu kimseye hiç kimse neden bu hakkını hemen değilde üç veya dört ay sonra kullandın diye bir suçlamada bulunamaz. Zaman aşımı süresi içinde bu iddiayı ortaya atan kimse, çok çok inandırıcılığını kaybeder, ama savcılık onun öne sürdüğü bu iddiayı/ suç duyurusunu incelemek zorundadır. Ve karşı taraf bu iddianın doğru olup olmadığı tebit edilmedeiği sürece çekin karşılığı olan parayı alamaz, sonucu beklemek zorundadır. Gerektiğinde uğradığı zararın tazminini istemek hakkı baki tabiiki. Aslında bu konudaki tartışmanın burada bitirilmesi gerekirdi, ama öyle olmadı. Neden bitirilmesi gerektiğinin gerekçesi ortada, çünkü bir hukuk sorusu sorulmuş ve hukuki bir cevap verilmiş. Ve verilen cevap bence hukuken tutarlı bir cevap. Mesajlarda belirtilen diğer görüşler işin hukukuki yönü ile ilgili değil, daha çok Türk Hukuk Sisteminin işleyişi, toplumsal gerçeklerimiz ve devlet politikası ile ilgili. Pekii işin hukuki yanı ile ilgili değil diye bu konuları tartışmıyacakmıyız? Eğer Türkiyenin bir Hukuk Devleti olması gerektiği görüşünü benimsiyorsak tartışmak zorundayız, ama başka platformda bence. Sorulan hukuki bir soruya hukuki cevabın yanında politik ve toplumsal düşüncelerimizi de içeren bir yanıt verirsek, üstünlüğünü savunduğumuz hukuku kendimiz biraz yaralamış oluruz bence. Buna rağmen kafama takılan birkaç konuya değinmek istiyorum, hukukla direk bir ilgisi olmasa bile:
Salon Adaletinden neyi kast ediyorsunuz anlıyamadım. Aynı şekilde sokak adaletinden. Şunu bildirmek istiyorum, sokak adaleti diye bir şey yoktur olamazda, sokakta sadece güçlünün kanunu/acıma duygusu/merhamet veya kışkırtılmış halkın şuursuz ve kırıp dökücü davranışı vardır. Yahutta herkesin sübjektif haklılığı vardırki, sonuç kaos tur. Aslında ne demek istediğinizi anlıyorum, ama yazdıklarınızın belirttiğim anlamda algılanması olasılığı çok büyük.
Önemli olan mahkemenin veya karakolun birbirine ne kadar uzak veya yakın oluşu değil, belirli bir iletişim sisteminin kurulmuş olup olmayışı, bunun içinde belirli standartların oluştrurulup oluşturulmadığı.
Sayın Bir Dost, belkide değil yüzde yüz haklısınız, birileri ile alış veriş yapanların diğerini tanıması ve güvenilir olup olmadığını araştırması gerekir. Bu aslında her iş adamının yapması gereken bir şey. Bunu yapmayan basiretsizdir demek bence biraz abartılmış bir görüş. Ticaret aslında risiko gerektiren bir uğraşıdır. İster tanıdğı birisi ile ister yabancı birisi ile olsun, ticaret yapan herkes bir rizikoya girer. Bir hukuk devletinde birbirileri ile ticaret yapanların, özellikle tüccarların, birazda adalete ve vatandaşlar arasındaki ilişkileri düzenliyen devlete ve o devletin gerektiğinde onu koruyacağına güvenmesi gerekir. Eğer devlet ve hukuk kişiye bu güvenceyi veremiyorsa ve herşeyi taraflara bırakıyorsa, taraflar kendi haklarını kendileri aramaya başlarki, o zaman hukuk kurallarının bağlayıcılğının bir anlamı kalmaz. Yahutta herkes sadece bildikleri ve tanıdıkları ile ticaret yapar, o zamanda dışa açılmayı başka devletlerle ticari ilişkilere girmeyi felan unutalım derim. Saygılarımla |
01-03-2004, 06:12 | #14 |
|
Sayın Gemici,
Devletin güven vermesi gereğini hiç bir cümlemde reddetmedim . Tam tersine suçlanması gereken devlet kanadının yargı değil , yürütme olduğunu söyleyip, hedef bile gösterdim. Adalete ve devlete güvenin artması için gereken çözümü de gösterdim : Bütçeden üç kat daha fazla pay ayrılması gerekir. Basiretsizlik iddiamda direniyorum : 1- Çekte vade olmaz. Çek, bankada ''hali hazırda var olan'' paranın ödenmesi için bir araçtır. Bir kredi aracı değildir. Vadeli çeki kabul eden bir tüccar çekin o anda bankada karşılığı olmadığını ama vadesinde olacağını ''umut etmeyi'' göze almış demektir. Bu risk müştekinindir; savcılara yüklenmemelidir. 2- Devlet elbette gerekli güven ortamını yaratmalıdır. Ama çeki amacı dışında bir kredi aracı olarak kullanma basiretsizliğinin külfetini çekmemelidir. Devlet karşılıksız çek veren kimseleri cezalandıracağını vadetti diye, adeta devlete güveni kötüye kullanarak, karşılıksız olduğunu bile bile çek kabul etmek basiretsizliktir. ''Devlet hırsızı yakalamalı'' düşüncesi ve güveni ile kapısını kilitlemeyen tüccar var mı? Aynı tedbirli tüccar karşılıksız çeki neden kabul ediyor? Bunun tanışıklıkla ve uluslararası ticaretle ilgisi yok. Uluslararası ticarette ''bizim usulde'' çek kullanılmaz. 3- Ayrıca benim karşı çıktığım haksız saldırılar savcılara yönelik olanlardır. Savcıların işi savsakladıkları düşüncesi doğru değildir. Adli kolluk gerekmediği doğru değildir. Emniyette yeterince eleman olduğu düşüncesi doğru değildir. Bu iddiaların bir hukukçu tarafından ileri sürülmesi beni fazlasıyla üzmüştür. 4- Asıl olaya dönersek, müştekinin şikayeti usul kurallarındandır. Sanığın yargılamayı sürüncemede bırakmak için asılsız şikayetlerle ''suç uydurma'' suçunu işlediği iddia edilmektedir. Eğer böyle ise, kanun gereği bunun da cezası ayrıca sanığa verilir. Ama yine de yargılamanın sürüncemede kalmaması için yeni bazı usul kuralları gerekir düşüncesindeyim. Zamanla bu yeni kurallar da bulunur. Karamsar olmayalım. Saygılarımla Bir Dost |
01-03-2004, 14:02 | #15 |
|
Sayin bir dost,
Oncelikle bir hukukcu olarak yazdiklarimdan uzuntuye kapilacaginiza keske biraz arastirma yapma zahmetine katlansaydiniz. Icisleri Bakanligi verilerine gore Turkiyedeki polis sayisi 152.415 dir. Bir polise dusen kisi sayisi 268 dir.Jandarma sayisinin da yaklasik oldugunu tekrar ediyorum . Alacaklinin basiretsizligi tespitinin sizi yanlis noktaya getirebilecegi konusunda da sizi uyarmak isterim:Hukuk adaminin birince kaynagi kanundur. Kanunda yazilan bir normun hakliligi veya haksizligi tartisilabilir ama o normun uygulanmasindan vazgecilemez. Hukucunun kisisel kanisi yetkilerinin de dusuncesi yonunde kullanmasi veya kullanmamasina yol acmamalidir. Yine hukukculuk analitik bir sistem icinde dusunmeyi ve eldeki verileri en azindan dogru okuyarak yorumlamayi gerektirir. Simdi bu gozle bir daha yazdiklarimi tekrar okuyun. |
01-03-2004, 23:17 | #16 |
|
Sayın Oköseoğlu,
İsteğiniz üzerine yazdıklarıızı bir daha okudum. Bir daha üzüldüm. Polis üç vardiya çalışır : 258 x 3 = 774 kişi polis başına Saygılarımla Bir Dost |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Tutuklama Kararına İtiraz/ Kooperatifler Kanunu'na Muhalefet/ Dolandırıcılık | Av.S.Kızılyar | Meslektaşların Soruları | 4 | 11-10-2006 00:51 |
İcraya İtiraz | erolkorkmaz | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 02-03-2002 00:52 |
Tedbire İtiraz | Ceyhun | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 21-02-2002 22:10 |
Borca İtiraz | AVDILEK | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 18-02-2002 00:20 |
Disiplin Cezasina İtiraz | Ata Sevinc | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 14-02-2002 01:32 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |